• ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
161
|
|
|
|
Gözün baktýðý yerlerin, kiþilerin ardýnda neler yatar? Düz, sýradan insanlarýn hikayeleri de vardýr. Bakmak deðil görmek gerekir çoðu zaman. |
|
162
|
|
|
|
Hikayemi mi yoksa kahramanýný mý tanýtmalýyým acaba? |
|
163
|
|
|
|
Kadife perde, çift taraflý kapanmýþtý artýk. Arkasýnda kalanlar ezber hayatlardan kendi karakterlerine dönmüþler, önünde olanlar ise oyun süresince attýklarý kahkahalarýn yüzlerinde býraktýðý tebessümle çýkýþ kapýsýna doðru aðýr aðýr ilerliyorlardý. |
|
164
|
|
|
|
Yine sensiz olduðunu bildiðim bir gün daha baþlar ve ben yine yüreðime pansuman yapýp devam ederim günü yaþamaya..
|
|
165
|
|
|
|
Ben tanýtmayayým. Buyrun siz tanýyýn... |
|
166
|
|
|
|
Sakki yaþýyordu hala Cariva ölmüþtü ama.
Baðlarý çapalamaktan ve en olmadýk zamanlarda deklanþöre basmaktan nasýr tutmuþ parmaklarýyla bundan tam olarak yirmi iki sene evvel; göç etmiþti, içinde tarlalarý, sanatkarlarý ve sanatkarlarýn eserleriyle kendi etrafýnda dönüp duran bu Dünyadan.
|
|
167
|
|
|
|
Murat, tavandan insanlarýn suratlarýna ölüm sarýlýðý saran karpuz lambalardan birinin altýnda durdu. Baþýný yukarýya kaldýrýp lambalarýn birbirlerine olan yakýnlýk derecelerine baktý. Her biri ayrý bir bölümdeydi ve aralarýnda kiriþler vardý. Ýnsanlarýn aralarýna ördükleri duvarlar gibiydiler. Bu duvarlarýn ötesinde ayný görevi yapan lambalardý insanlar. Bakýþlarýný salonda gezdirdi. Hangi giþeye yöneleceðine karar veremedi. Giþe görevlilerine baktý bir bir. Soðuk camýn ardýnda, yuvarlak deliðin önünde duran yüzlerinde büyük bir býkkýnlýk seziliyordu. Hiç konuþmadan çalýþan bu insanlarýn bir an önce evlerine gitme derdinde olduklarý her hallerinden belliydi.
|
|
168
|
|
|
|
Sevmekten korkmayýn hiç bir zaman. Çünkü her canlý baþka bir canlýnýn yavrusudur ve her yavru... |
|
169
|
|
|
|
"Bilgece yap. Yani koruyarak. Yani için titreyerek. Yani yýkýlmasýn diye. Tutkuyla yap. Sana verilen yaþama gücünü kullan. Yýlmadan, bilgece ve tutkuyla. Önce yap, sonra açýklarsýn."(Ý.Özel) |
|
170
|
|
|
|
haram ve helalin farkýna varmak |
|
171
|
|
|
|
dünyayý anlamaya, görmeye baþladýðým ilk an buydu.örümcek bana çok þey gösterdi. |
|
172
|
|
|
|
Neden diye sordu genç adam. Yanit basitti.
- Sarap alacagim…
Genç adam, yanindaki kendinden biraz daha büyük olan hala oglu ile bakistiktan sonra adama döndü ve…
-Veririm ama bir sartim var…
Nedir diye sordu adam…
- Simdi ben sana parayi verecegim, sonra gidip sarap alacaksin sonra hep birlikte içecegiz, anlastik mi?
|
|
173
|
|
|
|
Neden bu denli sevmiþ ve baðlanmýþtým?Tüm hayal gücümü onunla geçireceðim hayatý tasarlamakla harcamýþtým, neden? |
|
174
|
|
|
|
bilmem yazýlarý tanýtmaya gerek var mý? Hele ki bu kadar kýsacýkken. |
|
175
|
|
|
|
Yazmak, her zaman rahatlatýcý bir eylem olmuþtur benim için. Ýdam mahkûmlarýnýn coþkuyla son mektuplarýný yazmalarýnýn nedeni de bu olsa gerek. Gece uykusu kaçan, ruhsal sancýlar çekenlerin þiir adýný verdikleri, sözcükleri dizme gayretlerinin de. Gözyaþlarýnýn kurumasýný beklemek ya da onlarý silmek yerine sözcükleri kullanmak da adettendir. Sözcüklerin arkasýna sýðýnmak aslýnda zavallýlýktýr. Yalnýzlýða isyan da. |
|
176
|
|
|
|
Beklentilerini sýnýrlandýrmakta uzmanlaþmýþtý. Erekleri çoksa da gerçekleþmesi olanaksýz olanlarýndan hep kaçýnmýþtý. Düþlerini denetleyebiliyordu. Denetleyebiliyordu. |
|
177
|
|
|
|
Ýstanbul’da bir iþ merkezinin çatýsýna asýlan referandumla ilgili pankart (üzerinde baþbakanýn resmi bulunuyordu ) fýrtýna þeklinde esen rüzgardan yýrtýlmýþ, bir kýsmý kopmuþ vaziyette iþ merkezinin duvarýna hýzlý hýzlý vurup duruyordu.
Pankartý hazýrlayan þirkete bir ihbarla gelmiþti bu haber. Vakit gece yarýsýna yaklaþýyordu, hava kararmýþtý, rüzgar þiddetli esmesine devam ediyordu vs. vs. Bunlar önemli deðildi müdür için. Fýrtýnanýn etkisiyle ikiye ayrýlmýþ þey, pankart deðil sanki bayraktý. Yere düþmüþ bayrak nasýl hemen yerden alýnýp eski yerine koyulursa bu pankartta her ne güçlük olursa olsun yerine koyulmalýydý.
|
|
178
|
|
|
|
- Hu herif ! Bir bak hele bana. Ben, Huri kadýna gidiyom. Azcýk halleþip gelirim. Merak etme beni. Gelince de, tarhana çorbaný kaynatýrým.
- Gene nereye gidiyon be kadýn. Heç evde durduðun yok ki zati. Ýþin gücün elek satmak.
- Aman be, sen de benim gezmemi görüyon. Sen gayfeye giderken ben biþey demiyom.
|
|
179
|
|
|
|
Çok kýsa boylu-belki bu, onu doktor olmaya itmiþti-, kalýn çerçeveli gözlüklü-belki hastasýyla göz temasý sýrasýnda hissettiklerini gizlemesi içindi-, büyük bir titizlikle düzenlenmiþ odasý-tüm daðýnýk yaþayan delilere ne kadar 'akýllý' bir birey olduðunu dolayýsýyla onlarýn yaþamýný da düzenleyebileceðini göstermek içindi- olan bir laborant vardý karþýmda. Ha unutmadan baþlangýçta onu oldukça heybetli bir kiþi olarak algýlamýþtým. Eee tüm sýkýntýlarýmý giderecek kiþi heybetli olmalýydý. Boyunun kýsa olduðunu ''geçmiþ olsun'' diyerek beni uðurladýðýnda fark ettim.
Yumuþak bir ses tonuyla bana yöneldi:
“Evet, þikâyetiniz?”
“Þeyy... Sýkýlýyorum. Çoðu zaman kendimi Gregor Samsa gibi hissediyorum. Sanki ben Gregor Samsa’yým ya da herkes...
|
|
180
|
|
|
|
bir dizinin bri bölümünde karþýlaþtýrýlmýþtý çöl ve deniz. ikisi de kocamandý. ikisinin de kendine göre fýrtýnalarý vardý. ikisinde de ancak ve ancak olduðu kadardý insan. daha ötesi deðil. düþlerimi denize tutsak ettiðim bir zamanda aklýma gelenleri aþaðýdaki yazýda bulacaksýn. ve ben! sana hiç bir þey için söz vermiyorum. |
|