 • İzEdebiyat > Deneme > Yaşam |
1681
|
|
|
|
İİnsanın içine dönük mistik bir tarzda kaleme alınmış bir yazıdır. İnsanın yaşamında biriktirdiği onca şey artıklar olarak aktarılmıştır. |
|
1682
|
|
|
|
Kişinin gerçek sermayesini sorguluyor bu yazı, nedir insanın en önemli sermayesi sorusuna cevap arıyoruz |
|
1683
|
|
|
|
Ruhumuzun sancısına eşlik ediyor melodiler, zaman geçmiyor
İçimiz geçiyor, biliyoruz
Şeytan usulca -çek git – diyor, dinliyoruz
|
|
1684
|
|
|
|
Zaman...Kimi zaman bir küçük çocuğun pabuçlarını bağlaması kadar yavaş;kimi zaman da kahvaltıdaki çayınızı yudumlar gibi hızlı geçer.
Bazen eylül esintilerinden kopan sarı mı sarı yaprakların toprakla buluşmaya gidişi gibi,hem sevinçli,hem de hüzünlüdü |
|
1685
|
|
|
|
Huzur, sükun ve sükut sözcükleri buğulandı demliğin nefesiyle. Semaver ateşle ünsiyet etti çayın hatırına. Asırlar sürecek bir dostluğa merhaba dedi dudaklar. Kısa günde kırk kere hatırlandı bu ünsiyet. Vefa sözcüğünün sıcaklığı sardı sineleri.
|
|
1686
|
|
|
|
Denedim... Halbuki ben alışkındım... |
|
1687
|
|
|
|
Leyla’nın saçları ıslanır suda.
Demliğin hayali buğu buğudur.
Berrak gamzesiyle peri uykuda.
Cam zarafet ehli soylu kuğudur. |
|
1688
|
|
|
|
Bugün geçti, yarın gelmekte.
Ya dün, düne ne kaldı bugününüzden? |
|
1689
|
|
|
|
Bu bağlar öylesine zayıftır ki kaza sonucu sakat kalan ya da imkanlarını kaybedip yaşam şartları değişen, dolayısıyla artık karşısındaki kişinin beklentilerine yanıt veremeyen kişi, gördüğü ilgi ve sevgiyi kaybeder. Çok sevdiğini söyleyen kişi, bu konuma gelen insanla, değişik bahaneler ortaya koyarak tüm bağlarını koparır. Dinden uzak insanların yaşadığı sevginin, gerçek olmayan ‘sözde sevgi’ olduğu çok açıktır. |
|
1690
|
|
|
|
Yalnız ve mutsuz insanlık, modern yaşamın sanal aşklarında, sahte kahramanlarında ve ‘yapay gökyüzü’lerinde çare arıyordu dertlerine. İşte o güç böyle doğdu...O güç popüler-kültür’dü. |
|
1691
|
|
|
|
Hiçbir şey için vaktimiz yok. Ama Attila İlhan’nın Bıçak Sırtı romanındaki kahraman Suat’ın dediği gibi ;
“Yassı, somurtkan bir yaşantının ağır ağır ufaladığı bir kadın; Bir yandan kocasının kaprislerine, bir yandan ev işlerinin ahmakça düzenine bağlı, çamaşır günü, ütü günü, büyük temizlik günü, kabul günü! Dehşetli yemek yapabildiğine, dolaplarını çekmecelerini tiril tiril tuttuğuna , banyoda iki gündür damlayıp duran musluk aklından çıkmadığına göre , belki de sıradan bir ev kadını olmuştu”
|
|
1692
|
|
|
|
Başarısız... Beceriksiz... Yetersiz insanlar...
Başarılı... Becerikli... Yeterli kişileri eleştiriyorlar hep!
Neden mi yapıyorlar?
Hasetlerinden? Evet...
Saplantılı egolarından? Evet...
Ama... Ama en çok neden? Biliyor musunuz?
Dertleri merak uyandırmak!..
Öne çıkmak!
Önemsenmek, belki de en çok!... |
|
1693
|
|
|
|
Mutluluklar da geçer üzüntüler de. |
|
1694
|
|
|
|
Doğum günüm, zor günler... Kalemden dökülen gereksiz bir yazı... |
|
1695
|
|
|
|
Yine titretiyor gönlümü yaşanmış türküler; yine rutin bir acı veriyor gönlüme. “Lambada Titreyen Alev Üşüyor” yine. Ben üşüyorum… |
|
1696
|
|
|
|
Herşeyin bir sonu vardır.Ben sondan başladım..Başladığım yerde bitirmek istedim,fakat bitiremedim.Devamı gelecek umarım.. |
|
1697
|
|
|
|
Hiçbir acıya kısmet olmayan gözyaşlarım süzülüyor bunlar karşısında..
Sessiz sessiz ağlıyorum,sessiz sessiz döküyorum gözyaşlarımı en derinden ..
Ben layık değilim biliyorum Senin sevgine .. Layık değilim bu kadar sevilmeye belkide. |
|
1698
|
|
|
|
Sabahın ayazında üşüyor ellerim, buz kesmiş yırtık ayakkabılarımın deliklerinden fırlayan parmaklarım… Güneş bulutların arasından kısık aydınlığını gösterse de değmiyor zamana yenilen ve zamanla ezilen bedenime sıcaklığı… Güneş aydınlatamıyor biriken karanlıklarımı. Ben gözlerimi dünyaya açalı beri gönül heybemde karanlıklar biriktiriyorum. Bu benim tercihim olmasa da hayattan payıma düşen karanlıklardan gayrisi değil.
|
|
1699
|
|
|
|
Cesaretle yüzer misiniz sonsuza dek? |
|
1700
|
|
|
|
Ve açıldı perde 1978’ de. Sahnenin girişinde kör hayat zebanileri biletleri çoktan satmıştı bile. Tıklım tıklımdı hayat. Ve tek kişilikti sahne. |
|