..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Mutlu köle çoktur. -Darwin
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
ÝzEdebiyat - Yazar Portresi - Mustafa Cilasun
Mustafa Cilasun - Aþk; halin demidir!
Site Ýçi Arama:


  05.04.2007 16:39:03  

Odadan alevler fýþkýrýyor…

 

Çinçin baðlarýnýn dar sokaklarýndan, yokuþ týrmanýyorduk…

Sokaklar mezbelelik, her tarafta pis kokular, burnumuzu kuþatýyordu…

Evler tamamen gecekondu, kapýlar rast gele ve farklý merdivenler bulunmaktaydý.

Sokakta oynayan çocuklarýn, bulunduklarý hal, ailelerinin geçim notlarý durumundaydý…

Kimisinin yanaklarý kýzarmýþ, kimisinin burnu akmýþ, kimilerinde ise kahkaha katlýydý…

Arkadaþým Fevzi ile konuþarak ilerliyorduk.

Ankara’nýn Altýndað ilçesinin dýþ kapý semtinde, bulunan Dr. Sami Ulus çocuk hastanesinin, hemen yanýndan saða dönerek ilerliyorduk.

Birkaç yýldýr göremediðim ablama, ziyarete gidiyorduk. Bir müddet sonra gelmiþtik…

Merdivenler ahþaptan yaðýlmýþtý, her bir sesi fazlasýyla yansýtýyordu…

Caným ablam içerde misafiriyle oturuyordu, pencereden görüyordum.

Misafir yabancý deðildi, Dr. Aynur teyzemdi.

Bizleri görünce çok sevindiler ve sizi, hangi rüzgâr attý demiþlerdi.

Sarýldýk, soluklandýk, hatýr sual ettik…

Ablam bir müddet sonra, müsaade isteyerek mutfaða geçti.

Bir hazýrlýk yapacaðý belliydi.

Ablamlarýn kiracý olarak oturduðu ev, diðer evler gibi ahþap ve gecekonduydu.

Bir aralýk, yatak odasý ve birde misafir odasý bulunuyordu.

Biz sohbeti koyulaþtýrmýþtýk.

Mevsimlerden sonbahardý, nispeten biraz rüzgâr vardý.

Bir tuhaf kokular geliyordu fakat

Bizler, mahallenin genel durumu böyle olmasýndan dolayý belki birileri bir ocak falan yakmýþtýr, onun kokusu diyorduk.

Bir müddet sonra ablam çýðlýk aymaya baþladý ve sürekli dizlerine vuruyordu.

Biz biraz mesafe olduðundan, hemen koþtum ve hayrola abla deyince,

Onun gözlerinin kaydýðý yere doðru baktým.

Birde ne göreyim yatak odasýndan alev fýþkýrmýyor mu?

Hemen odaya girmek istiyorum, fakat ablam arkandan sarýlýyor ve býrakmýyor.

Ancak durum çok vahim ve tamamen gecekondu, ahþap, sokaklar dar ve rampa…

Ýtfaiyenin gelmesi saatleri bulur ve tüm mahalle mahvolurdu.

Ablamýn kollarýný sert bir þekilde sýyýrarak, odaya daldým ve kapýyý örttüm.

Yatak odasýnýn penceresini de kapattým.

Çünkü oradan rüzgâr geliyordu.

Bir battaniye bularak, alevleri bunalttým.

Kapý ve arkasýnda asýlý her bir þey polyester olduðundan yapýþýyordu.

Gar dolap formika olmasýna raðmen yanmýþtý.

Ýçerden ablamýn aðlayan sesi duyuluyordu.

Fakat ben asla aldýrmýyordum çünkü durum gerçekten çok vahimdi.

Ellerimi açarak o jarse ve her neyse avuçlayarak, kapýný dýþýndaki betona býrakýyordum. Birkaç sefer yapmýþtým. Nihayet þükürler olsun ki Allah’a,

Yangýný söndürmeyi baþarmýþtýk.

Komþular akýn etmiþlerdi, fakat yapacaklarý pek bir þey yoktu, fevkalade tebrik ettiler.

Evlerimizi, yanmaktan sen kurtardýn diyerek, dua etmiþlerdi.

Ellerimin içi tamamen yanmýþ ve birçok yerimde su toplamýþtý.

Yýl ise 1972 idi. Meðer küçük yeðenim kibritle yatak odasýnýn kapýsýnýn arkasýnda ki,

Kýyafetleri bilmeyerek tutuþturmuþ ve korktuðu için seslenmeden dýþarýya gitmiþ.

 

 


  05.04.2007 16:37:50  

Oysa bir kýzdý…

 

Moralsiz bir güne baþlamýþtým…

Her sabah iþime giderken, bir haz alýrdým…

Ýþ yoðunluðu asla beni yýldýrmazdý, severek yapardým…

Ekmek kapýmdý, oyalanamazdým, sorumsuz olamazdým…

Sabah erkenden kahvaltýmý yaparak,

Ayalimle vedalaþýrdým…

Günlerden perþembeydi, o gün yoðunluðumuz ise zirvedeydi…

Muhtelif kaza raporlarý, ihlal haberleri,

Vatandaþ þikâyetleri hat safhadaydý…

Geç bir saatte ancak öðle yemeðini yiyebilmiþtim.

Bir çay söylemiþtim…

Yeniden iþ yoðunluðumla baþ baþaydým,

Sabýrla evraklarý inceliyordum…

Nihayet çayým gelmiþti, büyük bir keyifle,

Yudumladým ve yenisini ýsmarladým…

Çalýþma odamýn kapýsýný,

Sürekli açýk bulundurmaya özen gösterirdim…

Gelen misafirlerin daha rahat edeceklerini,

Ve bekleyenlerin olmamasýydý dileðim…

Duyduðum bir sesle, evraklardan baþýmý kaldýrdým,

Kapýnýn orda genç bir bayan…

Buyurun derken, ilk kez beni bu denli çeken,

Bir çekim gücüyle karþýlaþtým…

Genç bayanýn üzerinde ilk gözüme çarpan,

Viþne renginde çizgili bir triko buluz vardý.

Alt kýsýmda ise mavi kot bir etek süslüyordu.

Genç bayan doðrusu pek çok alýmlýydý…

Ziyaretinin sebebi yalnýzca bir tanýþmak,

Ve yapýlan hizmetler hakkýnda bilgi almakmýþ…

Genç bayan henüz mastýr yapan bir kýzmýþ,

Evliliði düþünmeye þimdilik fýrsat bulamamýþ.

Kültür seviyesi fevkaladeydi,

Onunla konuþtukça içim açýlýyordu, çok dinleniyordum…

Dünyadan, Türkiye’nin öznesi Ýstanbul’dan konuþurken,

o mekânlarý adeta yaþýyordum…

Onun hiç haberi olmadan, kendi içimden,

Yavaþ ve sessizce þunlarý geçiriyordum…

Ne olurdu bu genç bayanýn refakatiyle, o aziz Ýstanbul’u,

Adalarý, gül haneyi,

Beþiktaþ’ý, Çamlýca’yý, Üsküdar’ý, Eminönü, galatayý,

Kýz kulesi, Fatihi, Eyüp’ü,

Sultan Ahmet’i, Ayasofya ve Top kapýyý gezebilseydim.

Tarihi anekdotlarý servetifünün diliyle anlatýyordu.

Divan edebiyatýnýn o nezih sayfalarýný, o kadar titiz karýþtýrýyorduk ki,

o devri yaþýyorduk.

Kýsa bir zaman içinde, bu genç bayanla dost, arkadaþ olduk.

Sanki evvel ahirde ruh ikiziydik.

Fevkalade nezaketli, son derece naif bir edep timsaliydi.

Nevi þahsýnda bir Ýstanbul hanýmefendisiydi.

Ne kadar büyük bir deðerdi.

Harikuladeydi.

Örnek bir þaheserdi.

Fiziki güzelliðini asla ön plana çýkartmýyordu.

Yanaklarý kýzarýyordu.

Konuþurken adeta bir buket sunuyordu.

Meðer ne kadar çok ortak paydalarýmýz varmýþ.

Ýþte sadece bir kýz olmasýna

Raðmen, tarihi hakikati, edebiyatý, kentlerin sosyolojik dokularýný,

Ýnsan manzumelerini ortak paydalarýmýz olduðu için sadece paylaþmýþtýk.

O günden bu güne ortalama on yýl geçti…

Ýþte sadece bir kýz olan bu bayan, gönlümü fethetmiþti.

Nerde bulunuyorsa kulaklarý çýnlasýn.

Bugün itibariyle her nerede olduðunu bilsem,

yine paylaþmak adýna görüþme talep ederdim.

Ýnanýyorum ki, onun nesli son derece münevver

ve erdem sahibi kiþiler olacaðýna inanýyorum.

Gýyabýnda onu sevgiyle anýyorum, huzur,

Güven ve itminanlýk onu asla yalnýz býrakmamasýný Cenabý Haktan,

 Temenni ediyorum ve diliyorum…

 

 

 


  30.03.2007 17:07:36  

        O yýllar!

        Muhtelif þehirleri gezerek, satýþ mümessilliði yapýyordum. Bir firmanýn baharat pazarlamasý ve taleplerin karþýlanmasý amacýyla, Niðde, Bor, Mersini bitirdikten sonra nihayet Adana’ya gelmiþtik.

        Akþam olduðunda, Adana ilinde konaklama yeri olarak, pehlivan otelini seçmiþtik.

        Otele yerleþtik, geniþ bir odasý ve caddeye nazýr geniþ pencereleri bulunuyordu, biraz dinlendikten sonra ilk iþ olarak; Kayseri de ki geliþmeleri merak ettiðim için telefon açtým.

         En son durum hakkýnda bilgi aldým, müspet olarak seyrinde gidiyormuþ, bu bakýmdan rahatlamýþtým.

         Ýki gün sonra, otel personelinden haber geldi, dýþarýya çýkmak yasaklandý dedi. Bizde ihtiyari olarak hayýrdýr yine ne oldu diyerek görevliye sorduk?

         Çünkü olaðan üstü hal uygulandýðýndan, askerin hali hiç belli olmazdý, her zaman yaptýrým gücü bulunduðundan, gerektiði zaman asla kaçýnmaz ve hemen yetkilerini uygulardý.

         Dolayýsýyla bir yere bombamý atýldý veya baskýn mý oldu, neler oldu ki iki, üç gün otelde mahsur kaldýk.

Nihayet öðrendik ki, askerlerin on yýlda bir alýþkanlýk haline getirdikleri meþhur ihtilalleri olan harekât, devreye konmuþ, parlâmento lâðvedilmiþ, siyasi partiler kapatýlmýþ, liderlerine tutuklama talimatý çýkmýþ. Önceden tespit edilen, her yere baskýnlar düzenlenerek, zanlýlar yakalanýyor ve televizyon vasýtasýyla millete güven pompalanýyordu.

          Bu konularda vatandaþtan, özellikle askerlere yardýmcý olunmasý isteniyordu.

          Ne enteresandýr ki bir anda, vatanýn her sathýnda ve her yerde silahlý eylemler bitmiþti!

         Zanlýlar hemen tutuklanarak, hapishaneye konmuþlar fakat ihbarý delil telakki ederek suçlanan insaný falakaya yatýrmak, tazyikli su sýkmak, askýya baðlamak, dizlerin arkasýna beþe-on tahta koyarak ördek yürüyüþü yaptýrmak en hafif sorgulama yöntemleri olduðu malum.

         Ýþkenceye dayanamayýp itirafta bulunanlar ve suçu kabul etmek zorunda býrakýlanlar her zaman olmuþtur. Ne derlerdi: “kurunun yanýnda yaþta yanar”diye.

         Askerler toplu temizlik yaptýklarýndan kendilerine göre malum suç odaklarý bulunmuþ, terör ve anarþist olaylar bir anda kesilivermiþtir. Dolayýsýyla huzur ve sükûn adeta askeri ihtilali bekliyormuþ, zira hiç vakit kaybetmeden bulunmasý gereken biçimde yerlerini almýþlardý.

          Daha önce de olaðan üstü hal vardý, devlet güvenlik mahkemeleri mevcuttu, böyle bölgelerde emir komuta zaten askerlerin elindeydi

         Neden o zamanlar askerler sessiz kalýyorlardý?

          Neden her yerde baskýnlar ve öldürmeler devam ediyordu?

          Niçin bu olaylarýn önü alýnamýyordu ve nelerin oluþumu bekleniyordu?

          Bir o kadar zulüm ve talana, gaspa, ayaklanmalara, göz yumuluyordu?

          Suçsuz insanlarýn harap olmalarýna niçin sadece seyrediliyordu? 

          Toplumun güçsüz kalmasý ve panik yaþamasý kimlerin iþine yarýyordu?

          Ýnsanlarýn çaresizlik içinde bulunmalarý ve birilerinden medet ummasý, hangi kurumlarýn iþine geliyordu?  Vatandaþlarýn devletine karþý güven bunalýmýna düþmesi neden saðlanýyordu?

          Parlamentoya ve milletin seçtiði vekillere karþý güvensizlik niçin sürekli pompalanýyordu?

          Bunca yozlaþtýrýlma ve huzursuzluk birilerinin meþru olmayan harekâtlarýna meþruiyet mi kazandýrýyordu ve niçin özellikle bu ortam bekleniyordu.         

          Askerler ayný görevde bulunuyorlar ve kendilerine göre vazifelerini ifa ediyorlardý.

          Zaten mecliste bir anlamda, zýmnen de olsa onlardan sürekli çekiniyorlardý.

          Askerler ne istediler ki yerine getirilmiyordu, malum devlet bütçesinden en fazla payý dahi, yurt savunmasý dâhilinde onlara ayrýlýyordu!

Genelkurmay baþkaný ve kuvvet komutanlarý, hangi bir vakit yürütmenin baþý olan bir baþbakan kadar, basýn mensuplarý tarafýndan mercek altýna alýnarak, sorgulanýyor ve takip ediliyorlardý, hadlerine mi düþmüþ, bu nasýl mümkün olur?

          Türkiye’nin en önemli mevkileri ve þehir içindeki hayatiyet atfeden yerleri, bu insanlar istediler veya talep ediyorlar diye, en ivedi bir þekilde, mesai mevhumu gözetilmeden, bunlara tahsis edilmiyor mu?

Ve sosyal tesisler yapýlarak, millette yasaklanarak, yüksek duvarlarla gizlenerek, yetmedi nöbetçiler dikilerek, toplumdan çok farklý ve kopuk, özerk bir statüye bürünerek, merak edilen olmayý baþarmak ne büyük bir zafer!

Böylece kuvvet dengesini elde etmek ve her zaman, yön veren konumunu üstlenerek, uygun gördüðü bir zamanda, milletin yetki verdiði, ülkeyi yönet dediði, temsilcilerini, millete raðmen, önemsemeden alaþaðý ederek, devletin baþýna geçmek!  

Ne büyük bir baþarý!

 Öyle deðil mi?

 


  30.03.2007 17:05:25  

           Unutulmayan günler!

 

           Tam altý ay niþanlý kaldýk, böylece yanlýþlar yapmadan birbirimizi tanýmaya çalýþtýk, kayýn pederim olan Mükremin hocam ve kayýn validem hacca gitmiþlerdi.

           Büyük kayýn biraderim olan ve ayný zamanda Bedir camisinde, imamlýk yapan Ramazan hocamda, kayýn pederimle birlikte ayný evi paylaþýyordu.

           Son derece anlayýþlý, tahammüllü bol olan, sevgi dolu, emeðini esirgemeyen evli ve bir çocuðu bulunan, güzel ve gür sesini her fýrsatta cömertçe arzu edenlere sunan bir insandý.

           Niþanlýmýn küçüðü ve benim küçük kayýn biraderim olan Ali hocamda, Ýmam hatip lisesinde okuyan, çalýþkan, duygusal, kanaatkâr, futbolu çok seven, fakat bunu babasýndan gizleyen, baþý yumuþak, itaatkâr çok sevdiðimiz bir genç arkadaþtý.

           Baldýzlarým Emine ve Kamile de, Ali’nin küçükleri olan, evin sevimli, hizmet ehli, niþanlýma halý dokumasýnda katkýlarý bulunan kýzlarýydý.

           Kayýn validem, titiz, temiz, becerikli ve sürekli bir iþle uðraþan, kanaatkâr, hayýr öðütlü, ibadetine düþkün, hiçbir zaman þikâyetçi olmayan, oldukça sabýrlý bir hanýmefendidir.

           Mükremin hocamýn evi, adeta bir imalathane gibi, her hafta bir karyola halýsý dokunuyordu, bayanlar kendi kýyafetlerini dikiyorlar, asmalardan üzümler sarkýyor, salçalar kaynýyor, aþ makarnalar kesiliyor, peynirler basýlýyor, asma yapraklarý kýþlýk olarak basýlýyor, patlýcan, biber kurutuluyordu.

         Hocam hiç boþ durmuyor, boþ zamanlarýnda bal ve halý satýyordu.

         Hülasa on nüfusu barýndýran bu ev, tek bir memur aylýðýna baðlý kalmýyor, þartlarý zorluyor, gýda konusunda sýnýr tanýmýyordu, o kadar çok misafir geliyor ki, köyden, þehirden hepsine de yemek ve meyveler ikram ediliyordu.

         Hizmet ehli hocam katiyen yýlmýyor köyden, þehir dýþýndan gelen dost ve akrabalarýna hanesinin kapýsýný açýyor, onlarý yatýlý misafir ederek, konaklama ihtiyaçlarýný karþýlýyor ve gidecekleri adrese refakat ederek iþlerini bitiriyordu.

         Hocamýn bu denli gösterdiði tahammülü, sabrý, hizmeti, sahaveti þehir þartlarýnda yaþayan, ayrýca on nüfusu bulunan, fakat sanki bir çocuk sahibiymiþ gibi, neþesinden, ibadetinden ve metanetinden hiç taviz vermeyen bir kimlik sahibi.

        Bereketin ne demek olduðunu özümsemem, anlam bütünlüðünü bu hanede görmem, araþtýrmaya gerek duymadan idrak etmem, benim için oldukça yeterli bir sebeptir ve ayrýca bunu bizzat yaþayarak terennüm etmem bulunmaz bir nimettir.

        Hiç unutmuyorum; bir gün baldýzlar kayýnvalidelere gelmiþler, aþ makarna kesmeye karar vermiþler, annemize sürpriz yapalým demiþler ve böylece hamuru yoðurmanýn baþýna geçerek bir kývama getirmeyi baþarmýþlar.

        Daha sonra hamurun üzerine bir örtü serilerek, kuvvetli bir þekilde hamurun üzerine çýkarak çiðnemek ve açmaya uygun kývama getirmek gerekiyormuþ, Ramazan hocama ve bana bir þekilde, kuvvetli olduðumuz düþünülerek, ihtiyaç hâsýl olmuþ, burada bulunmamýz bize olan talebi kolaylaþtýrmýþ.

        Hamurun üzerine çýktýk çiðnedik durduk, haylice de huzurluyduk, neþeli þen ve þakraktýk, aniden elektrikler gitti, karanlýkta kaldýk, ne yapacaðýmýzý þaþýrdýk, karanlýkta her kez birbirine bakýndýðýný hissediyordum zira iþ yarým kalamazdý.

        Yan binalara baktýk, lambalar yanýyordu, o zaman burada bir problem vardý, fakat elektrikten kimin anladýðý bilinmiyordu, hatta anlayanda yoktu.

        Ýnþaat elektriði kullanýyorlarmýþ, bu bakýmdan binaya çekilen kabloda bir sorun olduðunu tahmin ediyordum, büyük bir ihtimalle kablonun kabuðu inceldiðinden þase yaptýðýný düþünüyordum.

        Lakin mesafenin uzunluðu ve oldukça yüksekte bulunmasý, ayrýca karanlýk olmasý, tedirgin olmamýz için yeterli sebeplerdi, çünkü anlamadýðýmýz bir iþti.                 

        Fakat çok karanlýktý, hiç bir ýþýk görünmüyordu, kablo nerede bilinmiyordu, oldukçada yüksek bir mevkide olmasý cabasýydý.

        Uzanarak havada baðlantý yapmanýn zaruretini düþündüm, etrafýma bakýndým, eniþtem ve kayýn biraderim Ramazan hoca vardý, lakin bu iþe kimse talip olmadý.

        Öyle ya oyuncak deðil ki bu elektrik iþi, þakasý dahi olmazdý alýr devirirdi, üstelik bir þey göremiyorsun ki kim neylesin.

        Bir müddet sonra bulunan mumlar yakýldý, mumun verdiði ýþýkla, hamur iþine devam edilmesi denendi, fakat netice alýnamýyordu, bu þekilde çok geç kalýnýyordu, birileri ortaya çýkýp ben yaparým demeliydi, çünkü her kez çaresiz kalmýþtý, bayanlarda sessiz bir þekilde bulunanlardan medet bekliyorlardý.

        Ýþ verimi çok düþmüþtü, neþenin yerini sükûnet almýþtý, elektriðin ne zaman geleceðini bilseydik ümitlenirdik.

       Saat 21,15 i gösteriyordu hala çözüm bulunamamýþtý, bir usta bulsak ki derhal çaðýrsak, bu manada her þey olumsuz geliþiyordu, hanýmlarýn mahzunlaþmasý aðrýma gidiyordu, mutlaka birilerinin çýkýp bu riski göðüslemesi gerekiyordu.

       Ramazan hocam o dallara hiç basmýyor, eniþte bey sanayici olmasýna raðmen ben anlamam diyordu, dolayýsýyla bu iþi çözmek mecburen bana kalýyordu.

          O halde hemen vakit kaybetmeden çözmeliydim ve uzun zaman alacak bu uðraþtan hanýmlarý mutlaka kurtarmalýydým.

          Acele bir þekilde aþaðýya indim, kablo istikametini belirledim, acele mum istedim gelmesini bekledim, yüksek yere çýktým, þar telin indirilmesini söyledim.

          Mum geldi, getirene dikkat ettim niþanlýmdý ve ortalýk pek karanlýktý.

          Niþanlýmla rahat konuþmanýn tam zamanýydý, ama ne mümkün iþ bekliyordu ve bunun sýrasý deðildi, farklý anlaþýlýr kaygýsýyla, hal hatýr dahi soramadým, sadece teþekkür ederek kendisini uðurladým.

          Mumu yaktým, kabloya uzandým, nihayet kabloyu yerde bularak uzanýp elime aldým, býçaðý hazýrladým, kabloyu uçlarýndan soyarak sýyýracaktým, kablo kabuðunun maksadý, korumak ve gizlemek olduðundan asýl öznesi dâhilde bulunmaktaydý.

          Doðal olarak kýyafetini çýkartýp, tamir için hazýr hale gelmesi gerekiyordu, asliyeye ulaþmak için.

          Nihayet asýl aktif baðlantýyý yaparak, yeniden telin üzerini bandajladým ve yeniden enerji verilmesini temin ederek, aidiyetinin yerine getirilmesini ifa edecektim.

Hazýrlýðýmý tamamladým, mumu aðzýma aldým, kollarýmla uzandým, kablo baðlantýsýný yapýyordum, yanan mumu dudaklarýmla tuttuðum için, eriyen mum aktýkça sakalýma doðru nüfus ediyor ve tabi olarak donuyordu.

Ben acele ederek iþlerin biranda bitmesine gayret ediyordum, bu bakýmdan baþkalarýndan haberdar deðildim lakin açýk olan camdan gülme sesleri geliyordu.

Bir baktým ki, benim ve düþtüðüm komik halime katýlarak gülüyorlardý.

Ben onlara tepki veremiyordum çünkü yanan mum aðzýmda bulunuyordu, dolayýsýyla nasýl gülebilirdim, sonunda iþ tamamlanmýþtý ve þar telin kaldýrýlmasýný söylenmiþtim.

Evet, nihayet zorda olsa elektrik arýzasý iþini tamir yaparak, lambalarýn yanmasýný saðlamayý baþarmýþ ve böylece çok rahatlamýþtým ve hemen þu meþhur cümleyi hatýrladým.

“Bilgi insaný kuþkudan, iyilik acý çekmekten, kararlý olmak korkudan kurtarýr”, deyimi ne büyük bir tecrübenin eseri olduðunu daha iyi kavradým.

 


  30.03.2007 17:03:26  

Yargýçlar duyarlý olsalar!

Öðrenci olaylarý sebebiyle, saldýrýya uðramýþtým.

Olay büyüdü ve polisler geldi.

Ç kiþi benden davacý olunca, polisler de karakola götürdüler.

Sorgulama ve ifade derken, nezarette sabahlattýlar…

Sabah 10.30 civarýnda mahkemeye çýkardýlar…

Hâkim kilolu ve çok yaþlýydý.

Gözleri donuktu, sanki manasýz bakýyordu.

Her nedense bana hiçbir þey sormadan, polislere bir iþaret yaptý.

Bu iþretin ne anlam içerdiðini bilen polisler, haydi gidiyoruz dediler.

Ve cezaevine götürdüler…

Kapýdaki görevliler, þöyle bir baktýlar, saðcý mýsýn, solcu musun diye soru sordular, saðcýyým dedim.

Ýyi o zaman senin saçlarýný, týraþ etmeyelim diyerek kendilerince lütufta bulundular ve gardiyanlarýn refakati ile doðruca koðuþa yolladýlar.

Kapýlar açýldý, içerdekiler haber almýþlar bekliyorlardý, geçmiþ olsun diyerek bana sarýlýp, kucaklaþýyorlardý.

Basýk, sýkýcý, gün ýþýðýndan uzak bir mekân, odalar dar, sýkýþtýrýlmýþ ikili ranzalar, herkesin gözünde muðlâk bakýþlar, çok deðiþik ve çarpýk inanýþlar, sanki her þey iç içe girmiþ bir vaziyeti gözlemledim.

Efkârým daðýnýk, keyfim kaçýk, sýkýntýlarým, asabiyetim hadsiz ve açýk, durumun ciddiyetini anlayanlar, hemen etrafýmý boþalttýlar, ihtiyacýmý sordular.

Vakit daraldý ikindi namazýmý kýlamadým, þu duvarlardaki sembol resimleri uygun bir yere kaldýrýn da, kýbleye yönelip namaza duralým.

Saf, katkýsýz, berrak, olsun ki kýble gahýmýz, durunca namaza, dünya ve dertlerinden arýnmýþ olarak, öyle bir namaz kýlalým ki, kendimize gelip, sabýr ve metaneti kuþanalým dedim.

Tam otuz dört gün tutuklu kaldým, Allah’ýn izni ile Kur’aný Kerim öðrettim, otuz üç kiþinin namaza, baþlamasýna vesile oldum.

Çoðu zaman cemaatle kýlýyorduk, kendim sürekli kitap okuyordum, din, devlet, halk bütünlüðünün, maksatlý olarak tahrip edildiðini, basit bir þekilde yozlaþtýrýldýðýný hazmedemiyordum.

Entrika ve desiselerin odaðýnda bulunan, çýkar çevrelerinin, milleti ve devleti iþbirlikçileri ile nasýl periþan ve tarumar ettiklerini, düþünüyor, analizler yapmaya çalýþýyordum.

Tutuklu kaldýðým günlerde, idamlýk, müebbetlik mahkûmlarýn, yalakalarý tarafýndan ezilmek, emir uþaðý edilmek istendim.

Reddettim; güreþmek bahanesi ile alt etmek istediler, becerip yenemediler, deðiþik oyunlar sergilediler, imtihan edip sorguladýlar, ama tüm koðuþun önünde rezil oldular.

Davalarýna ulaþmak için her þeyi göze alan ve meþru sayan, akýl ve izaný, çoðu zaman nefsi ve enaniyetiyle karýþtýran, bu ahmak gruplarý;

Sonunda bölüp, parçalamak, güçsüz býrakmak için çýkar yol buldular, bana, sen Kur’an la çok ilgilisin, bizlerde Müslüman’ýz ama senin gibi düþünmüyoruz diyerek, þu andan itibaren seni, yeþil komünist olarak tanýyacaðýz ve öyle bileceðiz dediler.

Bu kanaate nasýl varmýþlar biliyor musunuz?

Takriben beþ ay önce, fuarda bulunan çay bahçesinde buluþmak üzere, fatih dernek baþkaný ve yönetiminde bulunan üç arkadaþý beni ve arkadaþým Mustafa’yý davet etmiþlerdi.

Hakkýmýzda neler duymuþlarsa!

Konuþalým, tanýþalým diyorlarmýþ.

Bize bu teklifi, bizim sýnýfýmýzda bulunan Mustafa Saccýoðlu getirmiþti, bizde tereddüt etmeden kabul ettik.

Maksat konuþmak ve tanýþmak deðil miydi, bizim için hiçbir sakýncasý bulunmuyordu.

Bizler düþünce olarak sorunlarý konuþarak, karþý tarafý dinlemeyi bilerek, þiddet ve adavetten uzak kalarak, meselelerin çözüleceðine inanýyorduk.

Nihayet buluþmuþtuk, baþkan olan arkadaþ, yüz hatlarýnda yorgunluðu, bakýþlarýnda ön yargýyý barýndýrýyordu ve varlýklý bir aileye mensup olduðu fark ediliyordu ismi de Fatihti.

Diðer arkadaþlarý da maddi açýdan ayný düzeyde sayýlabilecek, kolejde okumuþ, çokbilmiþ, aþaðýlayýcý tavýrlarý ön plana çýkan, oldukça þýmarýk kiþilerden oluþuyordu.

Dördü de Kayseriliymiþ, fakat ben hem þehirlileri olarak, onlarýn serkeþ, kývýran, birbirlerine aþýrý sulu davranan, üslup ve tavýrlarýna þahit olunca!

Zengin bir ailenin çocuðu olmadýðýma þükrettim ve Kayserili olmaktan haylice utandým.

Bizim fikir ve kanaatlerimizi biliyorlarmýþ, o nedenlerle kurgulu gelmiþler.

Hal hatýr sorduktan sonra, hemen mevzuu, milliyetçiliðe getirdiler ve hararetli bir þekilde, hiç fýrsat vermeden, peþ peþe sorduklarý sorularla, paniklememizi temin ederek, tesir altýnda kalmamýzý istiyorlardý.

Hoþ görü, nezaket ve muhabbet maalesef, ahmaklýðýn ve adavetin olduðu mekânlarda bulunmazlar, fakat bu deðerler onlarý hiç baðlamýyordu.

Sorduklarý sorulardan bir tanesi bile seviyelerinin, þartlanmýþ olmalarýnýn, akýl ve idraklerinin askýya alýndýðýnýn, ipuçlarýný veriyordu.

Ne diyorlar; iki kiþi denize düþmüþler ‘e’, bunlardan ikisi de Müslüman’mýþ ‘e’, bunlardan birisi Türk boksör Mustafa Sandalmýþ ‘e’, bir diðeri de Muhammet Ali Kýlaymýþ ‘e’,  ve biz bunlardan hangisini kurtarýrmýþýz.

Böyle absürd bir soruya, aklý baþýnda bir insan nasýl cevap verirse, bizde ayný þekilde cevaplandýrdýk.

Fakat çok büyük bir hata yapmýþýz ki, cevabýmýz arkadaþlarýn hoþlarýna gitmemiþ. Siz nasýl Muhammet Ali ile ilgilenirsiniz, býrakýn onu, zenciler kurtarsýn dediler, masaya yumruk vurarak þiddet gösterisi yaptýlar.

Tabiî bu duruma canýmýz sýkýldý, moralimiz sýfýrlandý.

Ben böyle tavýrlara tahammül ederek, sessiz kalmayý içine sindirecek, müsait bir yapýya sahip deðilim.

Ayaða kalktým, bakýn arkadaþlar, biz buraya sýnýf arkadaþýmýz Saccý oðlunun hatýrýný kýramadýk geldik.

Þu anda ortaya koyduðunuz tavýr, sizin aczinizi gösteriyor, sakýn ola ki bir daha bizim bulunduðumuz mekânlar da, böyle bir kepazeliðe yeltenmeyin.

Yoksa saygýyý, hoþ görüyü sizler gibi rafa kaldýrýr, gereðini fazlasýyla size iade ederiz dedim.

Garsonu çaðýrarak hesabý istedim, çok fahiþ bir rakam söylemiþti garson, ama hamdolsun ki, üzerimde para mevcuttu.

Bir aylýk harçlýðýmý tereddüt göstermeden garsona ödedim.

Onlar da bir anda boþta bulunduk, kusura kalmayýn diyerek yanýmýzdan ayrýldýlar, bizde Mustafa’yla onlara, arkalarýndan bakýyorduk, lakin acýyor ve üzülüyorduk.

Enteresandýr fakat vatan ve bayrak adýna slogan atan bu insanlarda, görerek þahit olduðumuz, yumuþak ve yavþaklara haiz tavýrlarý, bizleri daha da çok þaþýrtmýþtý.  Bu tavýrlarý kalabalýktan çekinmeden, fütursuzca sergilemeleri bizi çok düþündürüyordu, zira bu insanlar, lise gençliðine dava diyerek vatan millet Sakarya nakaratýný atýyorlardý.

Benim muhatap olduðum ve zaman ayýrarak adam sandýðým ve tartýþtýðým bu arkadaþlardan kaynaklandýðýný bir kez daha öðrenmiþ oldum.

Ýþte suçumuz, bunlar taraflarýndan þeriatçý olarak algýlanmamýz ve dolayýsýyla yeþil komünist hükmüyle, yargýlanmamýzýn nedeni buymuþ.

O tartýþmada babasý halý toptancýsý olan, babasýnýn sermayesine güvenerek, koleji terk eden ve oldukça þýmarýk meziyetli tanýdýðýmýz, Metin ismindeki sulu insan, diðer koðuþta iki aydýr yatýyormuþ, bazen görüþüyorduk fakat nereden tanýdýðýmý hatýrlayamýyordum, sað olsun o daha genç olduðu için beni tanýmýþ. Ve üç gün sonra koðuþta düzeni bozmaktan, disiplin kurulu kararý ile falakaya yatmama karar verildi.

“Falakaya yatmam, dayak yemem, benim için sorun deðil”, diyerek konuþmaya baþladým ve devem ettim, sorun olan, bu kadar yanlýþ ve haksýz uygulamalarý bulunan!

Vicdanlarýnýzýn kabul etmediðini bildiðim halde, zulmü dava diyerek insanlara yutturmaya kalkmanýz ve kendinizi bilerek aldatmanýzdýr diyerek, konuþmama devam ettim.

Koðuþta bulunan arkadaþlarýmýzýn hepsi, yaptýðýnýz zulmü görüyorlar ve gözyaþý döküyorlar, ama þerrinizden korktuklarý için, haksýzlýðýnýzý istemeyerek acý içinde yudumluyor ve söyleyemiyorlar.

Fakat ben, bu zulüm ve haksýzlýðýn, hiçbir anlam ifade etmediðini, gözlerinizin içine bakarak, ses çýkartmadan, karþýlýk vermeden, tavrýmla ve imanýmdan aldýðým kuvvetimle, hafýzanýza nakþedeceðim.

Hayatýnýzda utanacaðýnýz kalýcý bir iz olarak býrakacaðým, bunu her zaman hissedeceksiniz… Sakýn bunu unutmayýn diyerek ekledim.

Þamanizm’i savunan, idamlýk mahkûm olan, babasý üç gün önce kurþunlanarak öldürülen, birkaç kez tartýþtýðým, iriyarý, yüz on kilo bulunan Mahmut isminde bir arkadaþ.

Koðuþta bulunanlarýn pek sevmediði, fakat idamlýk olduðu için ses çýkartamadýðý, itici bir tip olan bu adam, karþýma dikildi, gözlerini yere eðdi, hasmýný görmüþ ve eline fýrsat geçmiþ bir keyifle baþlayarak!

Kum torbasýna çalýþýr gibi, nefes nefese kalarak, ter boþalýrcasýna, takatsiz kalana kadar, üzerimde yumruklarýyla çalýþma yaptý ve nihayet dili dýþarý çýktý ve yere yýðýldý kaldý.

Ne oldu yoksa yoruldun mu, sizlere hiçbir zaman, gücünüzün yetmeyeceðini söylemiþtim, neden þimdi yüzüme bakamýyorsunuz, niye nefesiniz kesildi ve soludunuz, þimdi tüm koðuþa rezil, kepaze oldunuz.

Ýþte sizin davanýz bu, hakkaniyet yok, insaniyet yok, maneviyat yok, ne olduðu belirsiz, ilkesiz ve mesnetsiz, gözü kapalý bir þekilde ve puta taparcasýna!

Çýkar ve cürümlere koþarcasýna, en yakýn dostlarýnýzý dahi, menfaatiniz uðruna harcayarak ve kandýrarak aldatýyorsunuz.

Evet, ben Ýslam ve prensiplerini dava, Hz. Muhammedi önder, Kuran’ý rehber olarak kabul ettim, var mý itirazýnýz diyerek içimden geldiði gibi haykýrdým.

Son söz olarak, bizler ölmeye veya öldürmeye deðil, haksýz yere kan döküp inletmeye deðil, zulme götüren gayeye deðil, parçalayýp yok etmeye asla talip deðiliz ve olamayýz da.

Yaþamaya anlam katarak, düþünmek varken, sükûnetle tartýþýp, konuþmak dururken, severek, sevilmek mümkün iken!

Yok, etmek yerine, yetiþtirmek için çalýþmak, daha güzele koþmak, kâinatýn en þereflisi olmak, varlýk âleminde mükemmeli yakalamak, daha iyi ve manalý deðil mi?

Yaratana kul olmak bilinciyle koþarak, samimiyetle el açmak, yakarmak ve aczimizi idrak ederek, vuslatta olsak, hiç olmazsa dahi bu uðurda þehit olsak, daha güzel ve manalý deðil mi?

Ýþte benim davam diyerek gönül verdiðim ve manada mücadele ettiðim yöntemim budur.

Ýlkelerim sevgi ve saygýdan beslenir, doðrularým evrensel mesajýn bir simgesidir, dedim ve sustum.

Tek suçum, dayak yememek adýna verdiðim mücadelede, yaþamak zorunda kaldýklarýmdýr.

Hâkim olan, yargýçlýk görevinde bulunanlar bilmeliler ki, zalim ve masumun bir farký vardýr.

Adaleti ve hakký, Hak adýna kullanmayý önemsemez ve böyle telakki etmezlerse, baþka yerlerde zalim aramaya gerek kalmamaktadýr. Hakký, haklýya teslim etmemekte, bir bakýma zülüm yapmaktýr.

 

 


  30.03.2007 16:50:52  

         Yaþadýðým heyecan!

 

         Düðün hazýrlýklarý olanca hýzýyla devam ediyordu, düzen düzmek için öz mesture ve tesettür giyim ismi ile çalýþan maðazalardan ihtiyaçlarý aldýk, mütevazý olarak elimizden ne geliyorsa karþýlýklý konuþarak düzen iþini anlayýþla hallettik.

Davetiyeleri bastýrdým, çerezleri aldým, her iþe ben koþturuyordum, mali yönden son derece kýsýtlý bir bütçem vardý.

Öyle ki, gelin konvoyu için tuttuðum taksilerin parasýný ödeyecek durumda deðildim, onun için gün evveli taksi duraðýna giderek ön anlaþmamý ve ödeme programýný konuþmuþtum.

         Hülasa eðer ben evlenirsem, evlenemeyecek hiç bir insan tanýmýyorum demiþtim, daha zorunu görmediðim için.

        Çünkü yük tamamen benim üzerimdeydi, o günlerde Cenabý Hakkýn yardým ve inayetini her zaman gördüm.

        Düðünde yemek verilecekti, onun hazýrlýklarý ve malzeme alýmlarý yapýldý, nihayet her bir hazýrlýk tamamlanmýþ, yeni çýkan sorunlar son derece hýzlý biçimde çözüme kavuþturuluyordu.

        Düðün herhangi bir salonda deðil, evimizde yapýlýyordu, yemeklerde arka bahçemizde dizilen masalarda ikram ediliyordu.

        Bacýlarým, yakýn akrabalarým mutfak iþlerini gayet güzel götürüyorlardý, seri olarak yemeklerini yiyenler kalkýyor, diðer misafirler oturuyorlardý.

        Kýna gecesi dini motiflerle yapýlýyordu, karþý komþumuz Aðýrnaslý Ahmet amcalarýn evine misafirler alýnmýþtý.

        Hacý kýlýç cami imamý Veli hoca ve düven önünden hastane caddesine dönüþteki solda bulunan cami imamý Mehmet Gacýr hoca ile beraber ilahiler, kasideler ve sohbetlerle devam ediyordu.

        Bizim evde hanýmlara tahsis edilmiþ, orda da benzeri uygulamalar yapýlýyordu, sülalemizde ve mahallemizde ilk defa böyle farklý bir düðün olgusu gelen misafirler tarafýndan görülüyordu.

        Alkol yoktu, çalgýcýlar bulunmuyordu, nara atmak, güç gösterisi yapmak, bay, bayan karýþýk oturmak ve oynamak imkâný yoktu, oldukça sakin ve sükûnetli geçiyordu.

        Kýnalar geldi dualarla yakýldý, saðdýç ve arkadaþlarým sað olsunlar görevlerini ihmal etmediler, her zaman fedakârlýk gösterdiler.

        Nisan ayýnýn dokuzuncu gününde, düðün konvoyu hazýrlýklarýný tamamlamýþ olarak ayrýlmýþlardý, ben evde kalmýþtým.

        Bacýlarýmdan büyük olan Hayriye ablam,  gelininin koluna girerek ve babasýndan teslim alarak þehir turu yaptýrmýþlar.

        Nihayet konvoyun korna sesleri uzaklardan duyulunca, annem ve diðer yakýnlarým karþýladýlar ve gelinlerinin koluna girerek içeriye aldýlar.

        Ben bahçenin kenarýnda duruyordum, pür dikkat bir vaziyette etrafý, oluþumlarý kolluyordum.

        Ayný zamanda uzaktan bakarak, orda bulunmanýn heyecanýný, keyifli bir þekilde deruhte ediyordum.

        Cenabý Hakka þükürler olsun ki, düðünümüz huzurlu bir þekilde, vukuatsýz ve dualarla nihayet bulmuþtu.

        Babamýn bir oðlu olduðum için, babamlarla beraber kalýyorduk, dolayýsýyla ayný evi paylaþýyorduk.

        Mütevazý, huzurlu ve hayatý dolu olarak yaþamaya baþlamýþtýk, boþ vakitlerimizde bahçemizi belliyor, ekiyor, sitil yapýyor, çapalýyor, ayrýk otlarýný temizliyor ve çaylarýmýzý yudumluyorduk.

 


  30.03.2007 16:49:11  

Yaþanan bir utanç!

Sýla kokusunu terennüm ediyordum. Tahayyülümde onu yaþýyordum. Erciyes’i, kar’ý,

Yýlanlýyý, Hasan’ý, hýdrellezi, Ali’yi, Gesi deki baðý, Erkilet teki asmayý yaþýyordum.

Çocukluðumu, annemi, babamý, bahçedeki topraðý özlemiþtim.

O gece uyuyamamýþtým, saat 04.35 civarý ab dest almak niyetiyle kalktým, lâvaboya doðru yönelip adýmlýyordum.

Boyalarýn bulunduðu yer, önemli olduðu için, idareci haricinde kimse giremezdi, üçer gram karýþtýrýlsa, renk deðiþik çýkar, birçok maddi zarar olurdu.

Çok farklý sesler geliyordu, irkildim emin olmak için silkindim ve yeniden kulak kesildim. Acayip seslerin devam ettiðini fark ettim.

Teklifsiz kapýyý açtým, baktým ki ne göreyim, þaþýrdým kaldým, tabi biraz bocaladým, gözlerimi açtým, sonra hiddetimi þu sözlerle sýraladým.

Eðer sizi bir daha böyle, uygunsuz biçimde görürsem, kimseye söylemem, önce ben sizi kitlerim, açýlamazsýnýz diyerek konuþmaya devam ettim.

Bunu böyle bilin dedikten sonra, orayý terk etmelerini söyleyerek, hýþýmla gözlerine baktým, onlarý silkelememek için kendimi zor zapt ettim,

Baþlarý öne eðik þekilde kaybolup gittiler, meþhur Mehmet usta ve evli olduðu halde, namustan arýnmýþ bulunan ve maalesef burada çalýþan güya yetkili bayan.

Çalýþan bayanlar içinde, Bursa hürriyet mahallesini iskân tutmuþ Bulgar ve Romen göçmen vatandaþlar çoðunluktaydý.

Çalýþanlarýn genelini oluþturan onlardý ve bu insanlarýn yapýlarý, adetleri oldukça farklýydý, mesela; bayanlar, erkeklerle güreþmekten sakýnmýyorlar, gayet doðal diyorlardý.

Mehmet ustada sað olsun bunu fýrsat bilerek hiç sýkýlmýyor ve çok rahat bir þekilde deðerlendiriyordu.

Terfi etmek isteyen, rahat iþi benimseyen, izine ihtiyaç duyan, Mehmet ustanýn vardiyasýnda, kime gidecekti elbette ve üstelik tek yetkili olan Mehmet ustaya, o ne derse onaylanýr, mesele çýkmazdý.

Ama Mehmet usta sürekli, hata yapar, beþ kazan iplikten en az iki kazaný abraþlý(bozuk) çýkar, hayrola neden verim sürekli düþüyor, diye sorulunca bazen, Elektrik kurumunu, bazen sigortanýn attýðýný, eh mazeret bitmez ya Mehmet ustada, bazen de motor arýza yaptý der çýkardý.

Acaba doðrumu söylüyor demezler, tamam usta canýn sað olsun, hafta sonu acýsýný çýkartýrýz diyerek, zavallý garibanlarý karþýlýksýz olarak çalýþtýrýrlardý. Elemanlarýn hafta sonu, dinlenmeleri, en doðal ihtiyaçlarýný gidermeleri, aile fertleriyle bir gün dahi olsa, bir araya gelmeleri, dertleþmeleri onlara sorulmadan, baþkalarýnýn hatalarý yüzünden, hafta sonu tatillerinden haksýzca mahrum edilerek, çalýþtýrýlmalarý beni kahrediyordu.

Tabi iþveren temsilcisi Sabri beyin iþine geldiði için, problem çýkmýyordu.

Fakat iþveren kim, asýl patron hangisi!

Çalýþanlar tarafýndan pek bilinmiyordu.

Ýstanbul da ikamet eden, oradaki pazarý geniþleten, sürekli sipariþleri artýran amcazadem Osman bey, haftada bir gün zor geliyordu.

Diðer azýnlýkta olan hisse sahipleri, nadiren gelirler, hafta sonu araçlarýný temizlerler, asýl iþleri olan fabrikalarýna giderler, hoþ geldikleri zaman, Bursa sporun transferini konuþurlardý.

Dolayýsýyla asýl patron, Sabri bey olarak bilinmekteydi, zira çoðu zaman bizimle birlikteydi.

Sabri Bey Mehmet ustaya o kadar güveniyordu ki, üzerine toz kondurmuyordu her nedense birkaç kez yokladým, atmosfer zemini müsait deðildi ve hemen konuyu deðiþtirerek vazgeçtim.

Çünkü Sabri Bey, meþrep ve mantýk olarak Mehmet ustaya daha yakýndý. Mehmet usta iþine, iþverenine saygý duysa, iþ ahlaký ve disiplinine haiz olsa, Sabri beyden çekinse, boyahanenin içinde, gece yarýsý ve o saatte, kendi vardiyasýnda, bayan elemanlarýn baþýyla, üstelik kapýyý dahi kilitlemeden, en mahrem pozisyonda, haramýn doruðunda.

Ýdareci sorumluluðunda bu kadar pervasýz olabilir miydi? Mümkün deðil dedim kendime ve daha boyutlu düþünmeye baþladým.

Sürekli içime atýyor, sabrediyordum, çalýþma þevkim kýrýlýyor, kuytu, serin ve sakin mekânlar arýyordum, Sinemde beni kuþatan sýrlarýmý, sigaramý yakarak, hasret kalmýþçasýna nefes çekiyor, dumanlarý ile mehtaba pas atýyor, hicranýmý paylaþýyordum.

Rezillik ve edepsizlik, her ne hikmetse görülmek istenmiyordu!

Böyle bir iþ yerinde, hizmet ve bereket, maðfiret ve rahmet nasýl olmalýydý?

Kuvvet dengesi oluþturulmadýðý müddetçe, her hareket sadece bir nefes olarak kalacaktýr.

 


  30.03.2007 16:45:03  

         

         Yaþlý teyze!

 

          Çok yoðun geçen bir gündü, bu bakýmdan oldukça yorulmuþtum, büroda iþler yoðun olduðu için, eve saat 20.30 civarýnda gitmeye karar vermiþtim.

Motoruma binerek, Erkilet bulvarýndan ilerliyordum,Sümer bez fabrikasýný henüz geçmiþtim, önümde beyaz renkli, fort marka bir otomobil ilerliyordu.

Atatürk lisesinin oraya yaklaþýrken, saða dönmek için sinyalini yaktý, bende tabi olarak sol þeride geçmek niyetiyle ilerliyordum.

Önümde saða dönmek için, sinyal veren aracýn þoförü, direksiyonu aniden önüme kýrýnca, bir anda çaresiz kaldým. Motorun frenine bastým fakat ne mümkün, kayarak vardým ve o hýzla, aracýn arkasýnda bulunan tampona çarptým.

Bu çarpmayla motordan fýrlayarak, havada taksinin üzerinden iki veya üç takla atarak, kaldýrýmýn üzerine düþtüm, kulaðýma bir annenin feryadý geliyordu, ama ben çarpmanýn þiddetiyle, kendimde olmadýðým için, hayal gibi geliyordu.

Kollarýmdan, bacaklarýmdan tutmuþlar, bu vaziyette araca bindirirlerken, kendime geldim, iyi olduðumu söyleyerek, hastaneye gitmeme gerek olmadýðýný belirttim. Yalnýz karþýmda hiç tanýmadýðým, çýrpýnan bir adam dikkatimi çekti, bu kiþi ýsrarla hastaneye gitmemizi, tavsiye ediyor ve böyle olmasýný istiyordu.

Meðer arkasýndan çarptýðým aracýn sahibiymiþ, saða dönmesi gerekirken neden karar deðiþtirdiðini ve hangi sebeple tekrar sola döndüðünü sordum.

O dizlerine vurarak, suçsuzluðunu anlatmaya çalýþan adam, bak gardaþým, sana kurban olayým ki, benim hiçbir suçum yok, önüme aniden çýkan, þu yaþlý teyzeye çarpmamak için, sola kýrdým deyince, tamam onunla geçmiþ olsun ve Allah hayýrlýsýný versin diyerek onlarý gönderdim.

Ayaða kalktýðýmda, müthiþ derecede kaval kemiklerim, bileklerim ve kasýklarýn aðrýyordu, motorun öyle enteresan duruþu vardý ki, devrilmemiþ, amortisörler dikelmiþ, adeta göreve hazýrým der gibi bekliyordu.

Arkadaþlarýn yardýmlarýyla, motoru elimizde götürerek eve gelmiþtim, fakat hiç bir þey söylemeden yataða uzandým, aðrýlarým çok fazlaydý, belki de kendimi dinleyince sakinleþirim, kanaatiyle sessizce yatýyordum.

Cenabý Hakka þükürler olsun ki, sakat kalmadan iki, üç gün sonra yeniden çalýþmaya baþlamýþtým.

 


  30.03.2007 16:43:31  

 

 

 

Yöneticiye teþekkür!

 

Sayýn yönetici; Zatýâlinize þükranlarýmý arz ederken, bir damla kabilinden de olsa…

Bir mýhýn nala, nalýn ata, atýn adama, adamýn savaþa katkýsýndaki, gerçekliði hatýrlattý…

Biliyoruz ki, zor günlerde, yarenlerin bir el uzatmasý, asla unutulmaz!

Bu alaka, muhabbet ikliminde filizlenen, fidelerin yansýmasýdýr!

Aslýnda, günleri zor kýlan, takvadan ve teslimiyetten uzaklaþan ahvalimizdir!

Kanaat gibi, fevkalade deðerli bir hazinemiz mevcut iken, içtimai bünyemizin, hadsizliðidir!

Asimile olan ahlakýmýz, yozlaþan mihenk ölçümüz, idrake ulaþmayan bilgilerimiz…

Alalamayý becerdiðimiz enaniyetimiz, ne derler diyen, akideden yoksun haletiruhiyemiz… Asla, anlaþýlabilir deðil, tabiî ki!

Efrada, sözümüzün tesir etmemesi, duruþumuzun, ahvalimizin, tutarsýzlýðýmýzýn, göstergesi olduðuna kâiniyim…

Siz her zaman, þefkat gösteren, dinlemesini bilen, efkârý paylaþan, akilâne öðütleri, destur edinmiþ bir kimlik sahibi, âdemoðlusunuz!

Bizde mevcut bulunan bedevilik, sizdeki medeniliðe yetiþmesi, sabýr, sebat ve metanette göstereceðimiz, gayretle orantýlýdýr!

Sabrýn kaynaðý, “Hayrýn ve þerrin, Allahtan olduðuna”, kesinlikle inanan ve itminan olan, bir inancýn suhuletidir… Tezahürüdür!

Terbiyeden mahrum bir nefs, bazen dalýyor, unutuyor ve avunuyor…

Ýnsanýn hayatýnda terbiyenin, ne kadar önemli olduðunu, ihmal ediyor!

Bir hiç olduðunu, maalesef fark edemiyor!

Öyle ki, hareket ve kuvvetin, kendisine ait olduðuna inanýyor!

Maðrurlanýyor, tekebbüre yöneliyor, enaniyetine güveniyor!

Oysaki her zerrenin asýl sahibi, Cenabý Haktýr…

Her gün mezarlar açýlýyor, bir gün sýranýn, bize de geleceðini, her nedense bilmek istemiyor…

Oysaki mezardan sonra bizleri, ne makam ve nede hadsizliðimiz kurtaramayacak!

Ýnsanlýk adýna yaptýklarýmýz, kulluk bilincimiz, zerrelerin sahibine olan teslimiyetimiz… Fedakârlýðýmýz, sahavetimiz, efendimize olan hasretimiz ve amellerimiz kurtaracak…

Sizde, fevkalade bol bulunan, þefkat ve fedakârlýða, muhtaç ahvalimin, bir beyanýdýr…

Kabul buyurmanýzý istirham ediyorum…

Sizlere, bu hasletleri verenlere, Cenabý Hak, rahmetini esirgemesin…

Zatýnýzý, efradýyla payidar olan, zümrelerden eylesin…

Arzý mekânda, hayatýnýzý idame ederken, her halinizde bir ahenk oluþtursun!

Ýnsan ancak, Cenabý Hakký, saydýðý ve sevdiði oranda, insanlar tarafýndan, saygýyý hak eder!

Sevgilerin hasý, aþklarýn müptelasý, þekliyeti kesinlikle reddeder!

Filistin, Irak, Afganistan, Bosna hersek, Malezya, Pakistan, Etiyopya, Afrika, Sudan ve benzeri birçok dünya mazlumlarýnýn, feryadýný duyarak yaþamayý baþarmak…

Sekülerle þen, kimliðimizin tedavisinde ki katkýlarýnýzý, bilerek teþekkür etmek istedim…

 

 

 

 

 


  30.03.2007 16:42:25  

 

Zavallý hocam!

Yoðun geçen bir günümdü!

O gün itibarýyla, dört köyü ve muhtelif mahalleleri, satýþ yapabilmek maksadýyla, mütevazý arabamla gezmiþtim.

Yýl 1983, hazan mevsimiydi! Bitap halimle saat 19.30 civarý, evime gelmiþtim.

Her iki dünya için, hayat arkadaþým bulunan, deðerli refikam kapýyý, hoþ bir tebessümle açmýþtý.

Gördüðüm bu ikram, gönlümü rahatlattý ve bir anda sýkýntýlarýmdan uzaklaþtýrmýþtý.

Metaneti ve sabrý, refikamýn benden fazlaydý. Adeta bir hizmet ehliydi. Fedakârlýkta had tanýmazdý.

Ýnancý kavi, ameli istikrarlý ve öðrenme istidatlýydý.

Her neyse, iþte o akþam! Acý bir feryat duyduk!

Kimin feryadýydý diye, kulak kabartarak anlamaya çalýþtýk.

Bununla da yetinmeyip, süratle perdeyi açtým.

Sesin geldiði yöne doðru baktým ki, kimi göreyim!

Kayýnpederim olan zavallý hocam, 6,7 kiþiden oluþan bir gurup çocuðun, köpekleriyle birlikte saldýrýsýna maruz kalmýþ.

Çocuklar 15.16 yaþlarýnda olduðunu tahmin ediyorum. Bir taraftan da taþlýyorlarmýþ!

Süratle, yalýn ayak ve haykýrarak geldiðimi, yetiþtiðimi ilan ediyordum.

Akþam olduðu için sesim yankýlanýyordu.

Ben hocamýn yanýna geldiðimde, çocuklar kaçýyorlardý! Sesimi duyunca, hocamý býrakýp, kaçmaya baþlamýþlar.

Uzaklaþtýklarý mesafeye baktým, 600–700 metre civarýndaydý!

Hatun kiþiye, ayakkabýlarýmý acele getir diye, talimat verdim.

Fakat kesin bir emir olmasýna raðmen, anlamamýþ gibi davranýyordu!

Göndermek mi istemiyordu, bilmiyorum fakat bunu düþünecek zamaným yoktu.

Tez zamanda, ayakkabýlarýmý giydim ve süratle o çocuklarý takibe baþladým.

Bu zamanlar 85 kilo civarýndaydým.

Yýlmadým… Yorulmak istemedim… Takip ettim…

Çocuklar, daðýlarak kaçýyorlardý ve tenha yollarý seçiyorlardý…

Köpekler ise gecenin karanlýðýnda, havlayarak ritim tutuyorlardý.

Nihayet 20 dakika koþtuktan sonra, çocuðun birini yakaladým.

Aðlýyordu!

Dayanamadým!

Niçin yaptýklarýný sordum, bir cevap alamadým!

Arkadaþlarýnýn kimler diye sordum, yine sessiz kalmayý tercih etti.

Döverim bak dedim!

Gözyaþýný dökmeyi baþladý!

Karakola götürürüm dedim, sen bilirsin dedi ve götürdüm!

Karakolda görevli memurlara, önce kendimi tanýttým ve hadiseyi olduðu anlattým…

Memurlarý biraz acýmasýz buldum, çok sert vuruyorlardý, acýdým!

Memurlar siz gidebilirsiniz, biz gereðini yaparýz dediler ve ben vedalaþtým.

Bir müddet sonra evimize geldim ve hocama durumu anlattým.

Hocam, sanki inanmamýþtý, yakalaya bileceðime ihtimal vermiyordu!

Lisanýhâlinden apaçýk belli oluyordu!

Dayanamadým, hüznümü yudumladým!

Ve yeniden sözlerime baþladým.

Hiç alakasý yoktu, ama mecbur kaldým!

Hocam, polis memurlarý þimdi hocamýzý yormayalým, fakat sabah ifadesini almalýyýz dediler.

Yarýn karakola birlikte gidelim de, meseleyi vuzuha kavuþturalým dedim.

Hocam, ancak o zaman biraz daha fazla, inanmýþ gibi yaptý.

Gittik karakola ve memur arkadaþlar, ilgilendiler, hocamý teselli ettiler ve neler yaptýklarýný, bir bir zikrettiler.

Hocamýn þaþkýnlýðý artýyordu ve arada bir bana bakýyordu.

Ýþte hocam, nihayet bu çocuklarý akþam yakaladýðýma inanmýþtý!

Ne kadar garip deðil mi?

 

 

 

 

 


  30.03.2007 16:38:56  

Zorundaydým!

Günlerden perþembeydi, mesaiye kalýyorduk, yemek fabrikasýndan yemekler gelmeyince, oldukça acýktýk çalýþanlar gözüme bakýyorlardý.

Fabrikada benden baþka hiçbir idareci yoktu, yüklü malý Ýstanbul’a teslim etmek ve bir iki gün kalmak için gitmiþlerdi.

Yemek haneye defalarca telefon ettik, cevap verecek kimse çýkmýyordu, iþletme fakültesinde okuyan, ayný zamanda yanýmýzda çalýþan Ferhat isminde, karakter sahibi elemana, araca bin ilerdeki bakkaldan yiyecek olarak, çalýþanlara yetecek kadar, bir þeyler alda gel dedim ve dikkatli olmasýný söyledim.

Çalýþarak Ferhat’ýn gelmesini bekliyorduk, telefona çaðrýldým, ahizeyi alarak alo dedim, Ferhat’tý sesi kýsýlýyor mahcuptu, gelirken su birikintisinden hýzlý geçmiþ, aracýn bujileri ýslanmýþ ve orada kalmýþ.

Tamam, Ferhat üzülme, bekle geliyorum diyerek, telefonu kapattým, hemen bir halat aldým, hýzlý bir þekilde hedefe varmak üzere, fabrikadan ayrýldým.

Hava biraz yaðýþlýydý, sil geçler faal çalýþmýyordu.

200 Docta kalas gibi bir arabaydý, mübarekte hiç estetik yok, bu araçlarý sürenler sanki farklý insanlardý.

Nihayet personelimizin servisini yapan fort minibüsü ve içinde oturan Ferhat’ý  gördüm,yaklaþarak önüne durdum,araçtan indim geçmiþ olsun dedim ve ne yapabiliriz diye düþündüm.

Personel yemek bekliyordu, yaðmur yaðýyordu, aracý çekmekten baþka bir çözüm görünmüyordu.

Ferhat’a hangisini sürersin, nasýl olsa ikimizin de þoförlüðü var, ama ehliyetimiz yok, tercihini sen yap dedim.

Ferhat’ta, çekilmesi gereken aracý tercih etti, dikkat et sinyallerden gözünü ayýrma diyerek tembihledim. Problem olursa kornayý çalmayý unutma sakýn dedim.

Aracý çekerken çalýþtýrmak mümkündü, fakat Ferhat bundan çok çekiniyordu. Çekmeye baþladýk, gayet güzel gidiyorduk, Fabrikanýn önüne yaklaþtýðýmýzda Ferhat küt diye, arkadan çarptý, hemen frene bastým, stop ederek araçtan atladým.

Baktým ki fort  minibüsün önü,kaputu,panjurlarý,marþ dinamosu,maf olmuþ ve içinden çýkýlmaz bir hal almýþtý.

Ferhat’ýn gözüne baktým mahzunlaþmýþ, kýzarmýþtý, diþlerimi sýktým, donup kaldým. Bu servis personel taþýyacak, elimiz ayaðýmýz olacak, þimdi ne olacak diye hayýflandým.

Allah’ým sen kerimsin, merhametlisin, zorda kalanýn imdadýna yetiþirsin, acze düþtük, naçar kaldýk Rabbimiz olarak sana el açtýk, sen bizlere geniþlik ve imkân ver diye içimden dua yaptým.

Tamam, Ferhat yardým ette, þu erzaklarý taþýyalým, elemanlar yemeklerini yerken, bizler de çözüm arayalým, haydi fazla üzülme, dedim fakat Ferhat daha çok matlaþýyor, karamsarlýða doðru gidiyordu.

Ferhat sana diyorum, ne düþünüyorsun deyince, Ferhat derince bir nefes alarak, tamamda aðabey, duyulunca benim iþime son vermezler mi, ne olacak benim halim, dedi.

Aldýðým parayla hem okumaya çalýþýyorum, hem de annemlere bakmak zorundayým demez mi?

Bak güzel kardeþim, yaratan, yoktan var eden, bu güzel kâinatý halk eden, rýzký veren Allah olduðunu bilmeliyiz. En güzel sevgiliye neden yönelmiyorsun, çözümü onu anarak düþünmüyorsun.

Hamdolsun Allah’a, bak aklýma bir fikir geldi, þöyle yapabiliriz deyince, nasýl dedi sevinerek, ben seninle yer deðiþtirmiþ olurum, dolayýsýyla çarpan, ben olurum dedim,

Mümkün deðil kabul edemem, zaten bizler için ne kadar, gayret gösterdiðini, kendini heder ettiðini bilerek, nasýl böyle bir þeyi kabul ederim.

Ferhat beni yorma, ben yaþlý bir insaným, sana sormadan, söz hakký vermeden, gitmen için talimat veren benim, yemeðin gelmeme sorunu bizim, dolayýsýyla sen, kendi üstünlüðünü kullanarak tercih yapmýþ deðilsin.

Lütfen kendini daha fazla üzerek, beni de çýkmaza sokma, ehliyetin olmadýðý halde, ses çýkarmadan talimatýma uyman, benim için çok yeterli bir sebeptir diyerek, araçlarý orada býrakýp, fabrikaya daldýk.

Elemanlar yemeklerini yerken, odama geçerek telefona sarýldým, sanayide böyle geç saate, açýk bir dükkân buluruyuz belki, diye çare arýyordum.

Fakat ne mümkün, cevap veren bulamýyordum, ama yýlmýyor, komþu fabrikalarý arayarak, emek harcýyordum.

Maalesef telefonla netice alamadýk, doç kamyonete atlayarak, sanayiye doðru yol alýyorduk, bir ümitti bizim ki açýk bir dükkân bulur muyuz diye.

Üç saatten fazla bütün sokaklarý taradýk, aramadýk bir yer býrakmadýk, aradýk. Takatsiz kaldýk, fabrikaya dönmek için karar aldýk, geçici bir servisle personeli evlerine daðýttýk, ben yine orda fabrikada, sessizliðin en cömert ortamýnda, tüm dertlerimle baþ baþa kalmýþtým.

Bekliyordum Mehmet ustanýn büyük bir keyifle, bana bakacaðýný, patrona katký yaparak anlatacaðýný, Sabri beyin inanacaðýný, onlar için bulunmaz fýrsattý bu, onlara sormadan karar vermiþtim çünkü.

Durumu Ferhat’a söylediðim þekilde, üstlenerek, ben yaptým diyerek, nasýl olduðunu izah ettim, Sabri bey Allah var, anlayýþlý davrandý, sebep olan yemekhane ile iþleri kopardý.

Fakat böyle kolay geçiþtirilmeyeceðine dair kuþkularým vardý. Çünkü Sabri Bey, samanýn altýndan su yürütürdü. Epey sýkýntý çekmeme raðmen, Ferhat için yapmaya deðerdi.

 

 


  30.03.2007 16:32:23  

Odadan alevler fýþkýrýyor…

 

Çinçin baðlarýnýn dar sokaklarýndan, yokuþ týrmanýyorduk…

Sokaklar mezbelelik, her tarafta pis kokular, burnumuzu kuþatýyordu…

Evler tamamen gecekondu, kapýlar rast gele ve farklý merdivenler bulunmaktaydý.

Sokakta oynayan çocuklarýn, bulunduklarý hal, ailelerinin geçim notlarý durumundaydý…

Kimisinin yanaklarý kýzarmýþ, kimisinin burnu akmýþ, kimilerinde ise kahkaha katlýydý…

Arkadaþým Fevzi ile konuþarak ilerliyorduk.

Ankara’nýn Altýndað ilçesinin dýþ kapý semtinde, bulunan Dr. Sami Ulus çocuk hastanesinin, hemen yanýndan saða dönerek ilerliyorduk.

Birkaç yýldýr göremediðim ablama, ziyarete gidiyorduk. Bir müddet sonra gelmiþtik…

Merdivenler ahþaptan yaðýlmýþtý, her bir sesi fazlasýyla yansýtýyordu…

Caným ablam içerde misafiriyle oturuyordu, pencereden görüyordum.

Misafir yabancý deðildi, Dr. Aynur teyzemdi.

Bizleri görünce çok sevindiler ve sizi, hangi rüzgâr attý demiþlerdi.

Sarýldýk, soluklandýk, hatýr sual ettik…

Ablam bir müddet sonra, müsaade isteyerek mutfaða geçti.

Bir hazýrlýk yapacaðý belliydi.

Ablamlarýn kiracý olarak oturduðu ev, diðer evler gibi ahþap ve gecekonduydu.

Bir aralýk, yatak odasý ve birde misafir odasý bulunuyordu.

Biz sohbeti koyulaþtýrmýþtýk.

Mevsimlerden sonbahardý, nispeten biraz rüzgâr vardý.

Bir tuhaf kokular geliyordu fakat

Bizler, mahallenin genel durumu böyle olmasýndan dolayý belki birileri bir ocak falan yakmýþtýr, onun kokusu diyorduk.

Bir müddet sonra ablam çýðlýk aymaya baþladý ve sürekli dizlerine vuruyordu.

Biz biraz mesafe olduðundan, hemen koþtum ve hayrola abla deyince,

Onun gözlerinin kaydýðý yere doðru baktým.

Birde ne göreyim yatak odasýndan alev fýþkýrmýyor mu?

Hemen odaya girmek istiyorum, fakat ablam arkandan sarýlýyor ve býrakmýyor.

Ancak durum çok vahim ve tamamen gecekondu, ahþap, sokaklar dar ve rampa…

Ýtfaiyenin gelmesi saatleri bulur ve tüm mahalle mahvolurdu.

Ablamýn kollarýný sert bir þekilde sýyýrarak, odaya daldým ve kapýyý örttüm.

Yatak odasýnýn penceresini de kapattým.

Çünkü oradan rüzgâr geliyordu.

Bir battaniye bularak, alevleri bunalttým.

Kapý ve arkasýnda asýlý her bir þey polyester olduðundan yapýþýyordu.

Gar dolap formika olmasýna raðmen yanmýþtý.

Ýçerden ablamýn aðlayan sesi duyuluyordu.

Fakat ben asla aldýrmýyordum çünkü durum gerçekten çok vahimdi.

Ellerimi açarak o jarse ve her neyse avuçlayarak, kapýný dýþýndaki betona býrakýyordum. Birkaç sefer yapmýþtým. Nihayet þükürler olsun ki Allah’a,

Yangýný söndürmeyi baþarmýþtýk.

Komþular akýn etmiþlerdi, fakat yapacaklarý pek bir þey yoktu, fevkalade tebrik ettiler.

Evlerimizi, yanmaktan sen kurtardýn diyerek, dua etmiþlerdi.

Ellerimin içi tamamen yanmýþ ve birçok yerimde su toplamýþtý.

Yýl ise 1972 idi. Meðer küçük yeðenim kibritle yatak odasýnýn kapýsýnýn arkasýnda ki,

Kýyafetleri bilmeyerek tutuþturmuþ ve korktuðu için seslenmeden dýþarýya gitmiþ.

 

 


  30.03.2007 16:31:12  

 

 

Sevgili hocam;

 

Ey sevgili saygýdeðer Hayrettin hocam;

Biliyor musunuz bu günlerde bir mahzunluk çöktü üstüme...

Arzý mekân kan aðlýyor.

Yeryüzünün taltif edilen, en þerefli insanlarý çaresiz, kalb tekliyor, zihinler havale geçiriyor...

Yaþamak artýk bir þeref bahþetmiyor, zillet her tarafý sarýyor…

Dinimübin yabancýlaþtý, âdemi beþer artýk anlayamaz oldu...

Dil unutuldu, saadet asrý maziye gömüldü...

Peygamberimiz, rahmet deryanýz, gülümüz efendimiz burnumuz da tütüyor.

Gözyaþlarýmýzý süslüyor. Dilimizi güzelleþtiriyor...

Ey sevgili Hayrettin Hocam;

Ha ne olurdu zatýnýz, ayaliniz, öðrencileriniz en çok hasretini çektiðimiz sevgili efendimizi, Kur'aný kerim hakikatlerini, mekânýn geçici sakinlerine, biraz daha gayretli anlatsalar… Yýlmasalar… Yorulmasalar...

Eðer bir ihmalleri bulunuyorsa þayet, bu boþluðu lafazan ve þekliyeti önceleyen, belamlar dolduruyorlar...

Ben'i önceliyorlar, teganniyi kaçýyorlar, onu bir marifet telakki ediyorlar...

Ey sabrýmýn sembolü, metanetimin özensi sevgili Hayrettin Hocam;

Biliyorum zatýnýzýn gayreti asla azýmsanmaz.

Fedakârlýðýnýz katiyen örtülemez, þefkatiniz gizlenemez...

Fakat siz bu dini ve efendimizi ve yüce Kur'aný, herkesten daha baþka,

Ve daha derinlikli ve bir ahengin meþkiyle terennüm ediyorsunuz…

Siz bu bakýmdan, bizlerden çok daha farklýsýnýz…

Siz Cemal'e âþýksýnýz, kiþiliðinizin mayasý ancak bununla kaimdir.

Ne olur sevgili hocam, mekânlarý geziniz, hazýruna çýkýnýz,

hiç olmazsa sýk sýk ekranlara çýkýnýz...

Siz bir duruþun, vakarýn temsilcisiniz, edeb müdavimisiniz...

Gönüller hasret, efrat çaresiz, ümmet pür melal...

Sevgili Hayrettin hocam, siz bilirsiniz, nasýl isterseniz...

Efendim, kusurumu lütfen baðýþlayýn, hislendim, ellerinizden saygý ve muhabbetle öpüyorum...

Cenabý Hak ve Tekaddes hazretleri, zatýnýzý ve ayalinizi payidar eylesin…


  24.03.2007 19:15:54  

 Biçare kadýn!

 

Telsiz konuþmalarý hýz kazanmýþtý, garip þeylerin habercisiydi.

Santral memurunu aradým, hayýrdýr diyerek sordum.

Efendim; bir ihbar aldýk ve arkadaþlara çýkýþ verdim.

Nedir durum Ahmet çabuk söylesene diyerek çýkýþtým.

Müdürüm, serken mahallesin de bir evde tüp kokusu binayý sarmýþ,

Deyince Ahmet, tahmin ettiðim, ihtimal dâhilin de zehirlenme vakasýydý.

Þoför durumuma vakýf olunca, aracý çekti ve hazýr bir vaziyette bekliyordu.

Santral görevlisine ihbarý saat kaçta aldýðýný ve çýkan ekibin þu an nerde olduðunu,

Öðrendikten sonra, en kestirme yoldan ve ekiple ayný anda olay mahallindeydik.

Bina sakinleri çok telaþlý ve içerde üç tane küçük çocuðun olduklarýný söylediler.

Anormal derecede gaz kokusu her tarafý sarmýþtý.

Kapýyý kilitliydi, açan yoktu.

Merkez mahaller de polisler bizlere yardýmcý olurlar.

Mesela kilitli kapýlarý, polis nezaretiyle açýlmasý saðlanýrken,

Merkez haricinde ki, müdahalelere jandarma nezaretiyle neticelendirirdik.

Bu olay mahallin de kapý kilitli, polis müdahale edemiyor, jandarmanýn gelmesi,

Bir saatten fazla sürer, peki ne yapacaðýz dediðim de polislere, bizim yapacak

Bir þeyimiz yok, sorumluluðu alamayýz dediler.

Bina sakinleri çaresizler…

Ýçerde mahsur kalanlar, kaderleriyle baþ baþalar, yani o anda bir canýn kurtarýlmasý

Kolluk görevlilerce önemsenmiyordu. Baþýmýzý beleye sokamayýz diyorlardý.

Ýþte o an, biten zaman kanaatiyle, bizzat kendim müdahalede bulunarak,

Kapýyý bir þekilde açtýk.

Görünen manzara korkunçtu!

Zavallý genç bir bayan yerde aðýz üstü ve periþan halde yatýyordu.

Zavallý üç çocuk, mecaller kesik ve çaresizlerdi.

Þükürler olsun henüz yaþýyorlardý.

Kucaðýmýza alarak, eðilmiþ bir vaziyette dýþarýya çýktýk.

Çocuklara, oksijen takviyesi yapmalarý, talimatýný vermiþtim.

Yeniden arkadaþlarla içeriye girerek, biçare kadýný kucaklayýp,

Dýþarýya fýrlamýþtýk.

Kadýn sapsarý kesilmiþ, hareketsizdi. Oldukça zayýftý.

Fakir bir aile olduðu belliydi.

Bayana ilk acil müdahaleyi bizler yaparak, oksijen takviyesi,

Dizlerin kaldýrýlmasý, suni teneffüs vesaire derken bayanda,

Bir hareket görüldü, çok mecalsizdi, þaþkýndý.

Ambülâns hala gelememiþti.

Ben yeniden eve girerek, neden’i arýyordum.

Milangaz özellikle açýk býrakýlmýþ,

Biçare bayan kasten canýna kýyacakmýþ.

Eþi veya bir kimsesi etrafta görülmüyordu.

Kýlavuz aracýna bindirerek, hastaneye yetiþtirmiþtik.

Gün boyu takip ettik, hepside kurtulmuþlardý.

Ýþte o gün, stresten tamamen sýyrýlmýþtým.

Vicdanýmýn rahatladýðýný. Ýliklerime kadar hissettim.

Yardýmýn, iyiliðin, fedakârlýðýn, bir can kurtarmanýn,

Kurtarmanýn sevincini, riske girmeme raðmen yaþýyordum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 


  24.03.2007 15:42:52  

      Güzel haber!

      Nihayet evlilik vakti gelmiþti. Annemin yýllar süren hasreti bitecekti.

      Annem gelin adayýný gözüne kestirmiþti. Benden daha ziyade heyecanlýydý.

      Hazýrlýk yapýlarak dünürlüðe gidildi.

      Müstakbel kayýn peder, henüz oðlumu yeni everdim. Bize biraz müsaade ederseniz sevinirim diyerek, zaman istemiþ. Annem bir telaþa kapýlmýþ ve bu talep yüzünden moralsizdi.

Annemi dinledim ve hemen ekledim, anne tasalanma artýk bu iþi olmuþ bil, böyle hayýrlý sonuçlanacaðýna yürekten inanýyorum, dedim. Ýçim oldukça ferahlamýþtý, bu vaziyette þehir dýþýna, Adana ya gidebilirdim.

         Nitekim öylede yaptým, iþin yoðunluðuna kendimi býraktým, zamana dahi bakmadým, çünkü yorulmuyordum, iþ bitiyor fakat ben, çalýþmak istiyordum, tüm hücrelerim, en canlý vaziyette, teyakkuza geçmiþlerdi.

         Bütün kaslarýma, bitmez bir kuvvet gelmiþ, gönlüm ferahlamýþ, içimde kýpýrdanmalar baþlamýþ ve yýllarca baský altýna aldýðým, çýrpýnan hislerime kapý aralanmýþtý, onun sevinciyle olsa bile.

         Sinem, meltem rüzgârýnýn okþayan, esintisinin serinliðinde, yirmi üç yýl boyunca, gönlümün en ücra köþesinde ve bitmeyen bir umutla beklediðim.

         Erkek, eþ, efendi ve baba olmanýn, anlamýný kazandýran ve onsuz olan hayatý manasýz kýlan, faktörlerin temsilcisini bulmuþtu.

         Bir anda, canlý, diri, dinamik potansiyel enerjiyi, mantýk, plan ve stratejik ilkeler doðrultusunda,

         Sevk ve idare etmek, yönetmek, dolayýsýyla geçiþ planý dâhilinde, üretim yapmak, üretilen ürünün maliyet hesabýný ve meydana geliþ sürecini, aþamalarý, zorluklarý, irdeleyerek deðerinin anlaþýlmasý saðlanacak,

          Ve o anlamda, üzerinde titizlikle durularak, yýpranma, yozlaþma etkileri hesaplanarak, ön tedbirlerin alýnmasý ve gerektiðinde, koruma yöntemlerinin geliþtirilmesi planlanacaktý.

          Çalýþýrken, otururken, yemek yerken durmuyor, bunlarý düþünüyordum, geleceðimi, aldýðým sorumluluðu ve yükümün önem ve rüknünü idrak ediyordum.

          Bana böyle kýsa zamanda, duygular bütününü, bir buket gibi sunan, Cenabý Hakka nasýl hamt etmezdim.

          Adana da çok aþýrý sýcak vardý, terlemiþtim sokaðýn köþesinde, seyyar olarak satýþ yapan, terleyenleri soðutan ve viþne renginde bir içecek olan, çok insanýn sýraya girerek aldýðý, bu içeceði;

          Bir solukta, boðazýndan aþaðýya indirdiði ve benimde merakýmý celbettiði, içmek hissimin belirdiði bir anda, yaklaþtým, baktým, sakinleþince ortalýk, seyyar satýcýya seslenerek birader bir bardakta bana ver dedim.

          Viþne suyu olduðuna inandýðým, içeceði aldým, içimin yanan hararetini, normale getirmek niyetiyle, hemen içmek için aralýksýz yudumladým.

         Fakat bir anda þaþýrdým kaldým, bir bardaða baktým ve bir de satan adama, durumu anlamaya çalýþtým, fakat ne mümkün anlamak, içinden çýkýlmaz bir hal aldým.

         Adama efendi, bu nasýl bir viþne suyu, hala anlamadým, deyince.

         Seyyar satýcý, þaþkýn bir vaziyette yüzüme baktý ve siz yabancý mýsýnýz diyerek sorunca, daha çok meraklandým.

          Adanalý olmadýðýmý nasýl anladý bu adam ve bu sorunun viþne suyuyla ne alakasý bulunuyordu anlamadým.

          Hayýrdýr neden sordun diyerek, yönelttiði sen yabancý mýsýn sorusuna, soruyla mukabelede bulundum.

         Meðer benim, viþne suyu diye içtiðim, meþhur içeceðin, þalgam suyu olduðunu söylemesi beni daha çok sarstý ve aniden sanki haksýzlýða uðramýþ bir kanaatle;

         Kardeþim, o zaman neden söylemiyorsun, bunun þalgam suyu olduðunu, biz nerden bilelim bunun þalgam suyu olduðunu, diyerek çýkýþtým.  

          Adam tamam ama ben nereden bileyim, sizin Þalgam suyundan bihaber olduðunuzu, deyince daha da çok þaþýrdým kaldým.

          Ve o anki halime, öyle hayýflandým ki, kendi kendime ve içine düþtüðüm açziyet unutulur gibi deðildi.

         Sýkýlarak birader kusurumu baðýþlayýn dedim ve sessiz bir þekilde o mekâný, arkama dahi bakmadan terk ettim.


  24.03.2007 15:41:18  

Ýlk gün!

         

                                                                                               

Nihayet Ankara ya geldim, fakat nedense keyfim yoktu, hiç bir yeri gezmedim, hemen teslim olayýmda meseleyi biran önce anlayalým.

Dolayýsýyla askerliðin havasýný, bir an önce soluklanýrsam, meseleleri unutabilirim düþüncesiyle, Etimesðut’a gidecektim, yani meþhur 12 Eylül harekâtýný yapan, zýrhlý tümene asker olarak varacaktým.

Etimesðut’a geldim, benim gibi gelen baþka askerlerde vardý, ben bu yuvaya kendimden emin bir þekilde, peygamber ocaðý diyerek, kutsallýk atfederek geliyordum, bu vatana hizmeti Allah’a ibadet olarak görüyordum.

Kapýdan içeriye girdim, nereye baþvuracaðýma bakýyor ve düþünüyordum ki, bir onbaþý beni hýzlý bir þekilde çekti ve sýrtýmý aðaca yasladý, dirseðini çenemin altýna dayayarak, peþ peþe sualler sormaya baþladý.

O kadar enteresan ve hazin bir durumdu ki, sanki bir zanlýyý kýs kývrak yakalamýþlar, sýkýþtýrarak itirafta bulanmasýný ve gerçek maksadýnýn açýða çýkmasýný istiyorlardý. Etrafýma bakýnýyordum, bir taraftan cevap vererek, durumu anlamaya çalýþýyordum, aksi takdirde onbaþýyý alaþaðý ederek tekmeleyecektim.

Kimsenin durumu benden farklý görünmüyordu, demek ki buranýn durumu böyleymiþ diyerek, içimden geçiriyordum fakat tahammülüm kalmamýþtý artýk, sýkýlmaya baþlamýþtým.

O kadar çok konuþmanýn arasýnda, Kayserili olduðumu söyleyince, onbaþý Kazýmý tanýyor musun, diyerek bana soru yöneltti.

Kendimi badireden, bir vukuat iþlemeden kurtarmak düþüncesiyle, hiç tanýmadýðým halde, evet tanýyorum demek, zorunda býrakýlmýþtým, onbaþý doðru söyle yoksa sonun çok kötü olur diyerek, tehdit dolu edayla yeniden sordu.

Anlama özürlü müsün tanýyorum dedim, duymadýn mý, diye emin bir vaziyette tekrar ifade edince, onbaþýnýn biraz gevþediðini hissettim, çaðýrtýyorum bak karýþmam dedi, tamam sen çaðýr gerisine karýþma dedim.

Orada birinin Kayserili olmasý benim için yeterliydi, onun beni tanýmamasý mümkündü, fakat ben her halükârda onu tanýdýðýma ikna ederdim, zira reddetmezdi, edemezdi, bu fýrsatý ona asla vermezdim, aldýðým riskin gereði buydu, öyleyse bunun üstesinden gelmeliydim. Her þeyden ziyade kendime olan güvenim tamdý, o bakýmdan böyle kararlý olmam, beni kuvvetli kýlýyordu.

Merakla bekliyorduk, hem þehrimizi, benim rahatlamamýn veya tam tersi olarak, yalan söyledin diyerek, çarptýrýlacaðým cezanýn, mümessili olacaktý, bu hiç tanýmadýðým hem þehrim. Onbaþý benim rahat oluþum karþýsýnda, etkilenmiþ olacak ki, durmuyor anlatýyordu, Kazým çavuþun nizamiyeden sorumlu olduðunu, albayýn yakýný bulunduðunu, dolayýsýyla onun himayesinde bulunan askerin, yaþayacaðýný anlatýyor.

Bir anda beni aðaca yaslayarak ve bir zanlý yakalamýþ gibi sorular sorarak, ufkumu tarumar eden onbaþý gitmiþ, onun yerini bir insan evladý almýþtý, oldukça mülayim, aklý baþýnda sorular soran biri gelmiþti. Korkunun ve torpilin, bir insaný bu kadar deðiþtireceðini ve ayný anda, çift kiþiliði yaþatacaðýný, ne kadar düþünsem de, bu denli bariz þahit olacaðýma asla beklemezdim.

Hafif kilolu, çaký gibi, uyanýk olduðu uzaktan fark edilen, Kazým ismindeki çavuþ, bir onbaþýyla bize doðru geldiði görününce, yanýmdaki onbaþýnýn kendine çeki düzen verdiðini fark ettim.

Zatým için düþündüðüm, çavuþ Kazýmý hiç tanýmasam bile, ruhlar âleminde tanýþtýðýmýzý biliyordum, dolayýsýyla onun beni tanýmamasý, benim için pek fark etmiyordu, nasýl olsa benim kendisini tanýdýðýma, ikna edeceðime hiç þüphem yoktu.

 

Yanýmýza iyice yaklaþtýlar, çavuþun yüz ifadesi oldukça sertti, baþýnda duran kepini ani bir hareketle eline aldý ki, karþýmda kimi göreyim, sanat okulu bando takýmýnda birlikte çalýþtýðýmýz Uðurdu.

Ne kadar þaþýrdýysam, Uður ne yapýyorsun burada, dediðimi hatýrlýyorum, tabi sarýlýp, kucaklaþtýk ve beni alarak o mýntýkadan uzaklaþtýk.


  24.03.2007 15:39:32  

Kaygý ve zan!

 

Sevgili babamý ve garip olan gelinini, ben evde bulunmadýðým zaman, oldukça rahat bir þekilde gagalardý, babam annemden çekindiði için, onun olmadýðý zaman bana içini dökerdi, hatun zaten hiç þikâyette bulunmazdý!

Annem benden çok çekinirdi, babamdan deðil de benden korkardý, yýllarca tespit ettiðim yanlýþ ve hissi, nefsi tavýrlarý çekilecek gibi deðildi.

Bir keresinde, eðer babama bir daha baðýrdýðýný görürsem ve hizmetinde kusur edersen, seni bir daha anam diye saymam, bunu bilesin diye kýzmýþtým!

Benim böyle bir hakkým olmadýðýný biliyordum, ama babam için yaptýklarýmýn, þahsýmla alakasý olmadýðýndan, bu nedenle zulüm sayýlmayacaðýna inanýyordum!

Çünkü annem her þeyin tazesini, iyisini kendine ayýrýr, kalanýný babama ikram ederdi, bununla da yetinmeyip, onu uþaðý gibi çarpýp azarlardý, bu yüzden babam sürekli mazlum durumundaydý.

O nedenle, çocukluðumdan itibaren geliþen ve bu konularda, kronikleþen hassasiyetim, bir kadýnýn bu anam dahi olsa, sesini yükseltmesine, pervasýzca davranmasýna, asla tahammülüm yoktu, mutlaka hanýmefendi olmalýydý, olmasa dahi, olmaya çalýþmalýydý.

Aksi takdirde kadýnsýz bir hayatý tercih etmek zorunda kalýrdým.

Epey sonra öðrendim ki, annemle, kaynanam biraz atýþmýþlar, sebepte eþim halý dokurken, bazen annesi de yardýma gelirdi, annem gariptir fakat istemezdi.

Kayýn validem sabretmiþ dayanamamýþ, efendisine durumu izah etmiþ, bana anlatýlan bunlar.

Bunlar doðru bile olsa, kayýn pederin böyle davranmasýný asla gerektirmez ve böyle bir üslûp hatasýný da, kesinlikle affettirmez, tüm bunlardan daha da önemlisi!

Kayýn pederler, hiçbir suretle talak talebinde veya teklifinde bulunamazlar, onlarýn böyle bir haklarý bulunmamaktadýr, bu nedenle bazen böyle geliþen müessif olaylar, sinemizde silinmeyen izler olarak kalacaktýr.

Eþimle oldukça güzel bir þekilde anlaþarak, huzur buluyordum, fakat bazen annem ne hikmetse, sudan bahanelerle huzursuzluk çýkartýyordu.

Bazen bahçede çalýþýrken yanýma geliyordu, gelininin olumsuz davranýþlarý olduðunu söylüyordu.

Oysaki benim olmazsa olmaz kanaatim, eþimin haklý gerekçeleri dahi olsa, anneme ve babama katiyen sesini yükseltemez ve hürmette kusur edemez, bunu ima olarak dahi gösteremez.

Bana uygun bir zamanda meseleyi izah eder ve ben müdahaleyi gerekli gördüðüm vakit yapardým.

Gariptir ama eþim, annem hakkýnda hiç þikâyette bulunmuyordu, bana þikâyette bulunan sürekli annem oluyordu.  


  24.03.2007 15:38:39  

 

Mecburdum!

Günlerden Perþembe, yýl 1995, yöneticilik yaptýðým bölge þefliðine, kümbet bölgesinin þefliðini yapan, Mak. Müh. Yusuf Bey geldi.

Biraz þaþýrdým, mesai dâhilinde ve bölgesinden hayli uzak sayýlan bir mekâna, zatýmý ziyarete gelmiþti! Her neyse, hoþ, beþten sonra Yusuf beyin sýkýntýlý olduðunu gözlemledim.

Hayýrdýr Yusuf bir durum mu var diyerek kelam ettim. Hemen bekliyormuþ gibi aðabey hiç sorma, durum kritik demez mi! Haliyle daha çok þaþýrdým!

Nedir mesele diyerek yeniden sordum!

Aðabey Yakup Yamaný, yanýyorsun deðil mi dedi.

Elbet te tanýyorum, senin baþ þoförün deðil mi dedim. Evet, aðabey doðru dedi.

Peki, ne olmuþ dedim.

Bu adam servise çýktýðýnda, liseye giden bir kýz çocuðunu, müþterilerin indiði bir anda, sýkýþtýrarak korkutmuþ ve cinsel istismara yönelmiþ.

Zavallý kýz çocuðuna, bir kimseye söylersen seni, rezil ederin diyerekten tehdit etmiþ!

Bu kýz, korkusundan birkaç kez çýkmak zorunda kalmýþ ve artýk dayanamadýðýndan, aðlayarak bana konuyu anlattý.

Ben gizlice takip ettim, gerçekten tehdit ediyordu.

Çaresiz kaldým ve ne yapacaðýmý bilemediðimden sana geldim dedi!

Bak Yusuf durum tehlikeli, seni ezer geçer, sen þimdilik sessiz kal, ben mutlaka bir çaresini bulurum, diyerek yolcu ettim.

Yüzüm kýzardý!

Hiddetim arttý!

Ýçim kan aðladý!

Körpe bir kýz çocuðuna, bu zulüm, nasýl yapýlýrdý!

O gece uyuyamadým!

Bir strateji geliþtirmeliydim.

Bir gün sonra, icradan sorumlu daire baþkaný, teftiþ yapmak maksadýyla ziyaretime geldi. Aramýz oldukça iyiydi, çalýþmalarýmý takdir ederdi!

Öðle saatleri olduðundan, yemek ikram ettim, radyo da hüzzam bir eser çalýyordu, biraz sesini açtým, bu durumdan keyif aldý.

Ýçimde kanayan yarayý, ilmi siyasetin ritmik vurgularýyla, teneffüs etmeye baþladým.

Ýlk olarak, mevzua girmeden, ilgili kýzýn ismini zikrederek, kanaatini sordum.

Konuya vakýfmýþ, fakat hiç beklemediðim bir üslupla, …miþ ki, sen kendi bölgene bak, baþka þeylerle ilgilenmeyi býrak deyince!

Öyle bir afalladým ki, gözlerine hiddetle baktým.

Aniden kalkarak, kapýyý çarparak, mýntýkayý terk etti!

Diðer gün ve sabahleyin saat 8.30 da öyle bir telsiz anonsu geldi ki, hiddet bin parçaydý! Yardýmcýsý olan zavallý Nurullah beye, Mustafa beyle, derhal kümbet harekete, gelin dedi. Tabii olarak Nurullah beyde þaþýrdý!

Daire baþkanýndan çok korkardý!

Bir araca binerek, ilgili mekâna intikal ettik.

Daire baþkaný adeta kükrüyordu!

Kümbet bölgesinin eksiklerini, peþ peþe sýralýyordu!

Nihayet kümbeti bitirdi ve gelelim besinse bölgesine dedi!

Zavallý Yusuf zaten silkelendiðinden periþanlaþmýþtý! Bir kelime dahi söyleyemedi!

Bay baþkan, sakýn ha, hadsizlik yapma ve beni kimseyle karýþtýrma, dün belsin bölgesindeydin, neden orada eksiklerimi, benim yüzüme söylemedin.

Ben sana bir zarf attým ve sende bu zarfa düþtün, ben ne olduðunu anlatmadan, sen bizzat abesle iþtigal ettin.

Bakýn sizin asla bir saygýnlýðýnýz yok, saygýyý katiyen hak etmiyorsunuz.

Seçilmiþ bir insan, sizi bu makama getirdiði için, saymak zorunda kalýyoruz.

Bizzat müdahale etmen gereken, mazlumu koruma gayretini esirgerken, bir de haklýymýþ gibi edepsizce baðýrýyorsun.

Bakýn þu anda sizi dövmemek için kendimi zor zapt ediyorum deyince, arkasýna dahi bakmadan, kapýyý süratle çarparak ayrýldý gitti.

Beni genel sekreter yardýmcýsýna þikâyet etmiþ!

Hayatta, asla bir rýzk endiþesi duymuyordum. Çalýþtýktan sonra, sýra semere gelsin!

Ýlgili makama vardým ve dinledim.

Genel sekreter yardýmcýsý, bakýn Mustafa bey, daire baþkanýnýz olan Ahmet bey, sizi gýyabýnýzda oldukça methediyor.

Dürüst, harbi, çalýþkan olmasýna raðmen, kýzýnca gözü bir þey görmüyor diyor.

Lütfen biraz daha itidalli olalým, olmaz mý dedi!

Peki, neden kýzdýðýmý, söyledi mi diye sordum, bir þeyler anlattý fakat pek anlayamadým dedi. Duramadým, sizin liseye giden kýz çocuðunuza, bizde çalýþan bir þoför, sarkýntýlýk yapsa ne yaparsýnýz dedim.

Gerçekten böyle mi dedi, bende aynan böyle diyerek karþýlýk verdim.

Þoför iþten atýldý ve ilgili daire baþkaný bir müddet sonra görevden alýnmýþtý.

Oysaki ben, kýz çocuðunu dahi hiç görmemiþtim!


  24.03.2007 15:35:19  

        O yýllar!

        Muhtelif þehirleri gezerek, satýþ mümessilliði yapýyordum. Bir firmanýn baharat pazarlamasý ve taleplerin karþýlanmasý amacýyla, Niðde, Bor, Mersini bitirdikten sonra nihayet Adana’ya gelmiþtik.

        Akþam olduðunda, Adana ilinde konaklama yeri olarak, pehlivan otelini seçmiþtik.

        Otele yerleþtik, geniþ bir odasý ve caddeye nazýr geniþ pencereleri bulunuyordu, biraz dinlendikten sonra ilk iþ olarak; Kayseri de ki geliþmeleri merak ettiðim için telefon açtým.

         En son durum hakkýnda bilgi aldým, müspet olarak seyrinde gidiyormuþ, bu bakýmdan rahatlamýþtým.

         Ýki gün sonra, otel personelinden haber geldi, dýþarýya çýkmak yasaklandý dedi. Bizde ihtiyari olarak hayýrdýr yine ne oldu diyerek görevliye sorduk?

         Çünkü olaðan üstü hal uygulandýðýndan, askerin hali hiç belli olmazdý, her zaman yaptýrým gücü bulunduðundan, gerektiði zaman asla kaçýnmaz ve hemen yetkilerini uygulardý.

         Dolayýsýyla bir yere bombamý atýldý veya baskýn mý oldu, neler oldu ki iki, üç gün otelde mahsur kaldýk. Nihayet öðrendik ki, askerlerin on yýlda bir alýþkanlýk haline getirdikleri meþhur ihtilalleri olan harekât, devreye konmuþ, parlâmento lâðvedilmiþ, siyasi partiler kapatýlmýþ, liderlerine tutuklama talimatý çýkmýþ. Önceden tespit edilen, her yere baskýnlar düzenlenerek, zanlýlar yakalanýyor ve televizyon vasýtasýyla millete güven pompalanýyordu.

          Bu konularda vatandaþtan, özellikle askerlere yardýmcý olunmasý isteniyordu.

          Ne enteresandýr ki bir anda, vatanýn her sathýnda ve her yerde silahlý eylemler bitmiþti!

         Zanlýlar hemen tutuklanarak, hapishaneye konmuþlar fakat ihbarý delil telakki ederek suçlanan insaný falakaya yatýrmak, tazyikli su sýkmak, askýya baðlamak, dizlerin arkasýna beþe-on tahta koyarak ördek yürüyüþü yaptýrmak en hafif sorgulama yöntemleri olduðu malum.

         Ýþkenceye dayanamayýp itirafta bulunanlar ve suçu kabul etmek zorunda býrakýlanlar her zaman olmuþtur. Ne derlerdi: “kurunun yanýnda yaþta yanar”diye.

         Askerler toplu temizlik yaptýklarýndan kendilerine göre malum suç odaklarý bulunmuþ, terör ve anarþist olaylar bir anda kesilivermiþtir. Dolayýsýyla huzur ve sükûn adeta askeri ihtilali bekliyormuþ, zira hiç vakit kaybetmeden bulunmasý gereken biçimde yerlerini almýþlardý.

          Daha önce de olaðan üstü hal vardý, devlet güvenlik mahkemeleri mevcuttu, böyle bölgelerde emir komuta zaten askerlerin elindeydi

         Neden o zamanlar askerler sessiz kalýyorlardý?

          Neden her yerde baskýnlar ve öldürmeler devam ediyordu?

          Niçin bu olaylarýn önü alýnamýyordu ve nelerin oluþumu bekleniyordu?

          Bir o kadar zulüm ve talana, gaspa, ayaklanmalara, göz yumuluyordu?

          Suçsuz insanlarýn harap olmalarýna niçin sadece seyrediliyordu? 

          Toplumun güçsüz kalmasý ve panik yaþamasý kimlerin iþine yarýyordu?

          Ýnsanlarýn çaresizlik içinde bulunmalarý ve birilerinden medet ummasý, hangi kurumlarýn iþine geliyordu?  Vatandaþlarýn devletine karþý güven bunalýmýna düþmesi neden saðlanýyordu?

          Parlamentoya ve milletin seçtiði vekillere karþý güvensizlik niçin sürekli pompalanýyordu?

          Bunca yozlaþtýrýlma ve huzursuzluk birilerinin meþru olmayan harekâtlarýna meþruiyet mi kazandýrýyordu ve niçin özellikle bu ortam bekleniyordu.         

          Askerler ayný görevde bulunuyorlar ve kendilerine göre vazifelerini ifa ediyorlardý.

          Zaten mecliste bir anlamda, zýmnen de olsa onlardan sürekli çekiniyorlardý.

          Askerler ne istediler ki yerine getirilmiyordu, malum devlet bütçesinden en fazla payý dahi, yurt savunmasý dâhilinde onlara ayrýlýyordu! Genelkurmay baþkaný ve kuvvet komutanlarý, hangi bir vakit yürütmenin baþý olan bir baþbakan kadar, basýn mensuplarý tarafýndan mercek altýna alýnarak, sorgulanýyor ve takip ediliyorlardý, hadlerine mi düþmüþ, bu nasýl mümkün olur?

          Türkiye’nin en önemli mevkileri ve þehir içindeki hayatiyet atfeden yerleri, bu insanlar istediler veya talep ediyorlar diye, en ivedi bir þekilde, mesai mevhumu gözetilmeden, bunlara tahsis edilmiyor mu? Ve sosyal tesisler yapýlarak, millette yasaklanarak, yüksek duvarlarla gizlenerek, yetmedi nöbetçiler dikilerek, toplumdan çok farklý ve kopuk, özerk bir statüye bürünerek, merak edilen olmayý baþarmak ne büyük bir zafer! Böylece kuvvet dengesini elde etmek ve her zaman, yön veren konumunu üstlenerek, uygun gördüðü bir zamanda, milletin yetki verdiði, ülkeyi yönet dediði, temsilcilerini, millete raðmen, önemsemeden alaþaðý ederek, devletin baþýna geçmek!   Ne büyük bir baþarý! Öyle deðil mi?


  24.03.2007 15:33:01  

Yanan ev!

Ýhbar gelmiþti. Santralde ki telefonlarýn hepside çalýyordu.

Santral memuru sýkýþmýþtý, adres doðrulatýyordu.

Nihayet alarm butonuna basarak, çýkýþ talimatý alýnmýþtý.

Alarm sesi duyulduðun da, hiçbir itfaiye görevlisi nereye

Ve hangi istikamete gideceðini bilemezler…

Hangi þartta bulunursa bulunsunlar, uygun veya deðil,

Çok süratli bir þekilde, iniþ direklerine sarýlarak, býrakýrlar kendilerini.

Duþta ise, spor da ise, yemekte ise, yatýyorsa, hatta namaz da ise

Derhal, bulunduðu hal üzerine, koþmak zorundalar…

Araçlardan, kýlavuzluk yapan ufak minibüs yola çýkar.

Sreni açýk vaziyette seyrederken, diðer büyük araçlara yol açar.

Ýtfaiye amiri telsizle istikameti öðrenir ve olay hakkýn da bilgi alýr.

Santral memuru, yangýnýn veya olayýn büyüklüðüne göre,

Beþ ekibi konumuna göre yönlendirir, daha sonra gelecek,

Yangýn veya kurtarma ihbarlarý da, hesaplamak zorunluluðundadýr.

Ýtfaiye araçlarýn da, her ihtimal göz önüne alýnarak teçhizatlýdýrlar.

Her aracýn ve itfaiye erinin çok farklý görevleri vardýr.

Bu teþkilatlar, ihmale, lakaytlýða, unutkanlýða, duyarsýzlýða kapalýdýrlar…

Ancak bir insan olunduðunu ve istisnalarýn bulunduðunu bilmemiz kaydýyla…

Þahsým, bir Büyükþehir belediyesinin itfaiye müdürlüðünü yapmaktaydý.

Adres belirlenmiþti, Mimarsinan’ýn kasabasý olan, Mimarsinan’ýn mahallesin de,

Ah bu vatandaþlarýmýz, trafikte araç kullanýrken, biraz daha anlayýþlý olsalar…

Süratle gitmek istiyoruz fakat çok zorlanýyoruz, nihayet dumanlar görünmüþtü.

Aþýrý bir rüzgâr vardý, poyraz rahat býrakmýyordu. Yaklaþtýk zor olacaðýný anlamýþtýk.

Durum çok vahim, sitenin üçüncü katý öyle bir yanýyordu ki hiç sormayýn…

Araçlarý hýzlý bir þekilde, konuþlandýrdýktan sonra,

Yangýnýn merkezine doðru koþmaya baþladýk, er olanlar, hortum çekiyorlar,

Onbaþýlar, bir can olabilir kaygýsýyla yangýnýn mekânýna fýrladýlar.

Asýl hedef, sebebi ve merkezi bulmaktýr. Daha sonra nihai çözümdür.

Yanma fiilinin üç þartý bulunmaktadýr. Oksijen ateþ ve yanýcý madde.

Bunlarýn üçü bir araya gelince, yanma fiili gerçekleþir.

Yangýn ise, yanma fiilinin çoðuludur. Ýþte itfaiyeci bu üç birleþenleri,

Ayýrarak yanma fiilini nihayetlendirir. Havanýn olmadýðý yerde yanma olmaz.

Çatý katý alevin merkeziydi, beþ adet tüp gaz vardý. Bir adam da periþandý.

Oksijen maskeleri yetersiz kalýyordu, alevler gerçek yanmayý anlatýyorlardý.

Nefessiz kaldýk, periþanlýðý yaþadýk, ciðerlerimize duman yudumladýk…

Yangýný söndürmüþtük, fakat bizler de bitmiþtik, adamý kurtardýk,

Tüp gazlarý uzaklaþtýrdýk, bu arada suyun yetersiz geldiðini anladýk.

Nihayet durum tespiti için aþaðýya indiðim de, suyun azlýðýnýn sebebi olarak,

Pompa arýzalandý efendim demiþlerdi. Peki dedim fakat karargâha anons yaptým,

Gönderdiðim aracýn arýzasýný tespit edin ve bana bildirin diye talimat verdim.

Artýk yangýn mahallinden, merkeze gelmiþtik, hemen kademeye giderek,

Kaygýmýn sebebini öðrenecektim. Çünkü bakým ve onarým konusun da çok hassastým.

Pompanýn arýza yapmasý çok mümkün deðildi, inanmamýþtým, koruma kaygýsýydý.

Evet, maalesef öðrendiðim gerçek, aracýn tanký boþtu, hiçbir dirhem dahi su yoktu.

Bu þoför, bir aile sahibiydi, güya mükellefti, yanan ev kendi evi dahi olabilirdi.

Araþtýrdýðým da karþýma çýkan acý tablo, bir siyasinin akrabasý olduðundan,

Korunuyormuþ, mesai ücreti için burada bulunuyormuþ.

Siyasiyle mücadele ederek, ilgili þahsý bir baþka bölüme göndermiþtim.


  24.03.2007 15:32:16  

Titreyen bir ses!

 

Yoðun çalýþma temposundaydým.
Masan da içmemi bekleyen çayý unutuyordum.
Çaycý arkadaþ, müdürüm bu üçüncü kez deðiþtirdiðim çayýnýz deyince,

Ona mahcup bir edayla bakma zorunda kaldým. Özümlendim.
Ýþ stresi pek çoktu, þikâyetler artýyordu.
Yeni bir uygulama baþlattýðýmýzdan, her bireyde acemilik hat safhadaydý.
Telefonun zili çalýnca, ahizeyi kaldýrdým, efendim dedim.

Bir kýz sesine benziyordu.
Heyecanlýydý, yutkunuyordu, doðru konuþamýyordu.
Sesin periþanlýðý karþýsýnda kayýtsýz kalamazdým, sýzlandým...
Kýzýmýz lütfen öncelikle bir nefes alýnýz, biraz tekrarlayýnýz, merak etmeyin ben sizi bekliyorum, sakýn sýkýlmayýn.

Bir müddet sonra sesin sahibi kýzýn, rahatlamýþ olduðu konuþmalarýndan anlaþýlýyordu.

Ýþimi býraktým ve onu dikkatlice dinlemeye koyuldum.

Müessif bir haber olmasýndan kaygýlanýyordum.
Titreyen bu sesin sahibi kýz, hissiyat dünyamda duygulanmama sebep oldu.
Kendisine eðer daha iyi olacaksa, ziyaretime bekleyeceðimi söyledim.

Teþekkür etti.

Bu sesin sahibi kýzýn utangaç olduðu belliydi.

Oldukça nezaketliydi.

Edebi bir kaftan olarak giymiþti.

Tanýmýyordum fakat gönlümü fethetmiþti.
Bu kýzýmýz týp öðrencisiymiþ, babasý cumhurbaþkanlýðý makamýnda aþçýymýþ.
Burs kazanamamýþ ve referans gerekliymiþ.

Kýzýmýz bir arayýþ içinde bulunduðundan, sýkýntýya düþmüþ, bizar olmuþ.
Personel arkadaþlarýmýzdan birinin kýzý,

Hakkýmda duyduklarýndan bir kanaatin sahibi olmuþ.

Bu titrek sesli kýzý tanýdýðýndan ismimi ve telefonumu vermiþ.
Mesele buymuþ.

Bizde elimizden gelenleri seferber ederek,

Bu kýzýmýzýn burs almasýný saðlamýþtýk.

Yinede bir sýkýntýsý olduðun da,

Hiç çekinmeden gelmesini ve yardýmcý olacaðýmý söylemiþtim.
Ýyilikler, vicdaný rahatlatýr ve musibetleri defeder. Derler…


  24.03.2007 15:28:42  

Ýsimsiz mektup!

Bir mektup aldým, biraz þaþýrmýþtým...

Biliyoruz ki artýk mektuplar, bir iletiþim için gereði kadar kullanýlmýyor.

Þaþkýnlýðým bunun içindi.

Zarfý getiren postacý, mektubu býraktý ve çekti gitti.

Doðrusu merak etmiþtim, kimden geldiðin.

Ýþimi bir müddet durdurup, zarfa yeniden baktým.

Kimden geldiðini bileyim diye. Fakat ne mümkün,.....?

Den baþka bir þey yok. Daha çok meraklandým.

Zarfý uygun bir biçimde açarak, içindeki yazýlý bulunan pusulayý çýkarttým.

Kâðýt özenle seçilmiþ, açýk pembe renginde, mýsralar ise çok özenle yazýlmýþtý.

Mýsralar nezaketi öyle bir iþlemiþ ki, çok duygulandým.

Yeniden bir kez daha mýsralarý okumaya baþladým.

Satýrlar, kiþiliðimi deþifre etmiþ bir kimlikten geldiði o kadar belliydi ki,

Beni bu denli kim tanýya bilir'i düþünmeye baþladým.

Duygu yüklüydü, hasret ve özlemi vurguluyordu.

Beni çok uzak diyarlara götürdü.

Hala merak ederim, o isimsiz mektubun yazarýný.

Çok üzülürüm, gafletimin neresinde bir kapý araladým, bu yürek sahibine diye…


 

 



1957 yýlýn da Kayseri doðumlu Mustafa Cilasun
Ýþletme fakültesini 2ci sýnýfta,
okul heyecaný kaybolduðu için býrakmak zorunda kalýr. Daha sonra ticarete baþlayarak
On yýl kadar ticaretle iþtigalini sürdürür.


Ulusal bir gazetenin bölge temsilciliðini yaparak yorum yapmak fiiline baþlamýþtýr.
Aldýðý olumlu bir davet ile kamuda görev yapmaya baþlayan Sayýn Cilasun
yönetici sýfatýyla çalýþmalarýný sürdürmektedir.


Yaptýðý görevler itibariyle Otobüs Ýþletme Müdürlüðü, Ýtfaiye Müdürlüðü,
Kültür ve Sosyal Ýþler Müdürlüðü, Sivil Savunma Müdürlüðü, iþtirak ve iþletmeler Müdürlüðü, Ýdari iþler Müdürlüðü görevlerini yaptýktan sonra
hâlihazýrda Hunat hatun Medresesi Kültür ve Sanat Müdürlüðü görevini sürdürmektedir.

(Ayrýca Aile þirketi olan ve oðullarýmýn baþýnda bulunduðu Suffe Giyim Maðazalarý þirketi sebebiyle iþadamý kimliðini de devam ettirmektedir.)


Ýzedebiyat, antoloji, edebidefter, Sanat âlemi, Þiir ve þair dünyasý, Zemheri edebiyat, edebiyat dünyasý Türkiye þairler birliði, Hikâyeler net, Kalbi mecruh, Þiir ve þair dünyasý, Yazým hane, Edebik, Forum tayfa, N-f-k form, istikamet form, Gümüþhane, Edepyahu, Viranvebahar, Ýslamiyet.gen, ,Risaleform, Güfeþan, Yenidendoðuþ, islamiform.ingo, formankebut, ,fussilet.com, Mumsema, Edebiyat öðretmeni,Hayal denizi, Felsefe, Anlamak,ýhvanform, Tabut.net,Ýlimhazinem,Edebiyatevi,Formfýrtýna,Ýslamidüþünce,Ihvanform,Rehberimnet,Cerezform,Estanbul com, Sevgiform, Kun feyekun form,Ýslami form,Muhakeme net,Derviþler net,Moryaðmur form,Hakikatdamlalarýform ve benzeri olan, edebiyat-þiir aðýrlýklý sitelerde yazmaya devam etmektedir…


Sýrasý ile bugüne kadar;
1 aný roman(Nakþeden izler), muhtelif hikâye, makale, deneme ve
birçok þiir çalýþmasý bahsi geçen sitelerde okuyucularýn ilgisine sunulmuþtur.



Diyor ki Sayýn Cilasun;


”Yazmaktan maksadým þimdiye kadar gönül hücremde hapsolan duygularýmýn,
dostlarla paylaþým esasýna dayanmaktadýr.”



Mutlu bir evliliði olan Sayýn Cilasunun dört erkek ve iki kýz çocuðu bulunmaktadýr.
Ayný zamanda Enes, Ayþe, Rana, Muhammet, Ahmet, Kerem Tahanýn dedesidir.



Dört çocuðunun mürüvvetini gören Mustafa Cilasun’un halen Kayseri de ikamet etmektedir.



Ayný zamanda Türkiye Þairler birliði üyesidir...


Tel: 05354656856
Twitter:@mustafacilasun

 


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mustafa Cilasun, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.

 

Bu dosyanýn son güncelleme tarihi: 16.04.2024 20:39:31