Þiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Atma Yorgo din kardeþiz desem ayýp olurdu. Çünkü din kardeþi deðildik. Yorgo, Ariþti, Taki üç arkadaþtýlar. Yorgo ile Taki Ýstanbul’da öðrenciydi. Ariþti Gökçeada’da çobanlýk yapýyordu. Hiç sormadým belki biraz da zeytinlikleri vardý. Yorgo ile bizi kim tanýþtýrdý þimdi anýmsamýyorum. Galiba Kiraz’lý Ali onlarla takýlýyordu. Bende kuyruk olup bu arRum kýzlar acayip güzeldi. Bu arkadaþlýðýn içinde biraz da bu etken olmuþtu. Þimdi, yýllar sonra bunu söyleyebilmek çok kolay. Ýlk baþlarda Rum kýzlara yaklaþabilmek için onlarla arkadaþlýðýmýzý kullanmak gibi bir niyetim olmuþtu. Sonralarý bunu aklýmdan geçirdiðim için bile çok utandým. kadaþlýða eklendim. Size makul gelmeyebilir ama beþ yüz erkeðin bir arada kaldýðý bir yatýlý okulda kýz arkadaþ araklamak ciddi bir ayrýcalýktýr. Belki büyüklere özeniyorduk. Filmlere veya romanlara belki de. Ergenlik hepimizi kimyasýný hala anlayamadýðým bir arayýþýn içine yuvarlýyor da olabilirdi. Okulda gerçekten kýz arkadaþý olun, bir kýzla oturup kalkabilen öðrenci sayýsý bir elin parmaklarýný geçmiyordu. Sadece müzik gruplanýrýnda yer alýp bir þeyler çalabilenlerin kýz arkadaþlarý vardý. Ama sorarsanýz herkes size memleketinde bir kýz arkadaþý olduðu yalanýn ikirciklenmeden söylerdi. Herkes bunun yalan olduðunu bilirdi ama üzerine de gitmezdi. Yorgo ve Taki konuþkan, neþeli delikanlýlardý. Ariþti daha sus pus ve iri yarýydý. Onlarla oturup kalkmaya baþladýktan sonra her bir acayiplik olacak diye bekledim. Çünkü onlar hem Rum hem de Hýristiyan’dý. Mutlaka arkadaþlýðýmýzýn içinden bir gün bir þey çýkacak bana veya ona batacaktý. Mecburen yollarýmýz ayrýlacaktý. Öyle olmadý. Konuþtukça ortak yönlerimiz çoðaldý. Ayni kitaplarý okuyorduk, ayný filmleri ve þarkýlarý seviyorduk. Hatta geleceðe iliþkin düþlerimiz bile aynýydý. Bizi yýllar sonra okulun sona ermesi ayýrdý. Yorgo ile arkadaþlýðým tek bir Rum kýzý ile bile tanýþma fýrsatý yaratmadý. Vatan, millet davalarý konuþmaktan kýzlara bir türlü sýra gelmedi. Zaten yýllarda kýzlarý konuþmak, lümpen davranýþlardý. Lümpenlikten uzak durmak için kýzlara da yanaþmamayý tercih ettik. Birlikte Kaleköy’e denize gidiyorduk. Memleket meseleleri tartýþýyorduk. Arkadaþlýðýmýz ilerledikçe geçirdiðimiz her dakika bir öncekinden daha güzel geliyordu. Yaz akþamlarý Gökçeada sokaklarýný turluyor, uzun konuþuyorduk. Gün batýp gece çöktüðünde yat saatine kadar zamanýmýzý Yenimahalle’deki Foti Baba’nýn kahvesinde adaçayý içerek geçiriyorduk. Þimdi oralar nasýldýr bilmiyorum. O yýllarda Gökçeada Ýlçe merkezi dýþýndaki bütün köyler bomboþtu. Taþ binalar öksüz ve kimsesiz kalmýþlardý. Gezip Dolaþtýðým Bademli, Zeytinli, Dereköy, Kapýkaya, Kaleköy de kýþýn sadece birkaç evin bacasý tütüyordu. Yazýn biraz þenleniyor ama bu sadece birkaç ay sürüyordu. Sonbaharda bütün köyler yine upuzun ýssýz mevsimlere geri dönüyordu. Koyun sürüleri Gökçeada’da kendi baþlarýna otlardý. Çobanlar tarafýndan güdülmezdi. Hayvanlar kýrkýmdan kýrkýma bir araya toplanýr, kýrkýlan koyunlarýn arka kýsýmlarýna kumaþ boyasýndan bir yuvarlak iþaret yapýlýrdý. Sahipleri seçtikleri boyanýn renginden koyunlarýn kime ait olduðunu bilirlerdi. Ada’da çakal, kurt olmadýðýndan koyun veya keçiler canlarýnýn istediði yerde keyiflerince dolaþýp otlarlardý. O yýllarda yabanýl hayvan varlýðý açýsýndan tavþan baþý çekiyordu. Denizler balýk doluydu. Ada kýyýlarýnda kýlýç balýðý avlanýrdý. Ada halký istavrit ve izmarit gibi balýklarý pek satýn alýp yemezdi. Kasaba merkezinde küçük balýklar yerine kasalar dolusu mürekkep balýðý satýlýrdý. Bir gün Yorgo, Ariþti ve ben Kaleköy’e denize gitmiþtik. Yolun kýyýsýndaki kumsalda oturuyorduk. Birkaç metre ötede, denizin içinde küçük bir çocuk vardý. Gözlüklerle sýð sularda dolanýyordu. Deniz cam gibiydi ve mýrmýrlar insanlarýn ayaklarýný dibinde dolanýyordu. Telaþla kumsala, annesine doðru koþmaya baþladý. Annesine Rumca bir þeyler söylüyordu. Önce çocuða kötü bir þey olduðunu sandým. Sonradan endiþelenecek bir þey olmadýðýný anladým. Meðerse bir ahtapot yakalamýþ. Elindekine hiç dikkat etmemiþim. Ahtapotu daha önce sadece filmlerde görmüþtüm. Kocaman canavar gibi gösteriliyordu. Çocuðun elindeki öyle canavar gibi deðildi. Yine de vantuzlarý ile koluna yapýþýp canýný acýtmaya çalýþýyordu. Ama bu çabasý pek baþarýlý olmadý. Ufaklýk onu alýp betona vurmaya ve sürtmeye baþladý. Yorgo’ya : - Ne yapacak bunu, dedim. - Afiyetle yiyecek - Ýðrenç görünüyor, yenir mi bu? - Yenmez mi? Hem de çok lezzetlidir. - Neden betona sürtüyor? - Vantuzlarýný çýkartacak ve yumuþatacak, o zaman daha kolay piþer. Yýllar sonra Ýzmir’de kordondaki bir lokantada ahtapot yemek kýsmet oldu. Tadý gerçekten güzeldi. Seyfullah Aðustos 2009
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © seyfullah ÇALIÞKAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |