Ortadoðunun Dünya tarih sahnesinde aktif rol almaya baþlamasý þüphesiz çok eski tarihlere dayanmaktadýr. Hatta insalýðýn menþei olarak kabul edilir. Ýslam peygamberinin ilahi mesajýnýn ilaný ile birlikte, bu bölge yeniden þekillenirken, þekillenmeye baþladýðý günden bu güne kadar bir türlü sükunet bulmuþta deðil. Ortadoðu sanýldýðý gibi Ýslam tarihi ve medeniyetinin þekillendiði süreçte rahat bir süreçte geçirmedi.

Araplar, islam hakimiyeti adý altýnda yüzyýllar boyu ayný dinden olan kardeþlerin kanýný akýtmayý, iktidar olmak uðruna ihmal etmezken, dýþtan gelen akýmlara karþý varlýðýný saðlam temellere dayandýrarak gösteremediler.

Geçmiþteki islami savaþlar, dini amaçlar içinmiþ gibi gösterilse de bu savaþlarýn temel esprisi, iktiar olmak, ganimet toplamak veya baþka çýkarlar için din araçsallatýrýlmýþtý.

Nitekim 20. Yüzyýla kadar islam dünyasýnda Batýlý anlamda uluslaþma düþüncesi baþlayýnca, geçmiþ tarihlerindeki savaþlar nedenlerini yeni bir kimlikle sürdürmeyi baþardý. Esasýnda bu nedenlerin arkasýndaki asli amaçlar, pek farlý deðildi. Böylece geride býraktýðýmýz yüzyýldaki Müslüman halklarýn kendi aralarýndaki savaþlarý, Batý dünyasý ile yapýlan din savaþlarýndan çok daha fazla kanlý ve acýmasýz olmuþtu.

Yüzyýllarca islam dünyasýný yönettiðini büyük bir övgü ile anlatan Türkler bile, Osmanlý imparatorluðunun, anadoludaki ayný din ve ýrktan olan Türk beyliklerini nasýlda kýlýç gücü ile ortadan kaldýrdýklarýný tarihe notlar düþerek anlattýlar! Bu iktidar savaþý serüveni bugün bu coðrafyada hala devam etmektedir...

Þurasý kuþku götürmez bir gerçekliktir ki Ýran islam devrimi adeta bütün dünyayý sarsan, beklenmedik bir Tsunami oluþturdu. Oluþan bu Tsunami'nin ilk dalgasý, Rusya-Afganistan ile Ýran-Irak savaþlarýný getirdi. Takriben 10 yýlý bulan her iki savaþýn sonlanmasýndan sonra, ikinci dalgasý geldi. Ýkinci dünya savaþýndan sonra oluþturulan kontrollü soðuk savaþýn 1990 da son bulmasý ile baþlayan bu dalga, nihayet üçüncü ve en esaslý olan dalgayla bugün Arap baharý diye adlandýrýlan, islam dünyasýndaki köklü deðiþimin ivme kazanmasý ile kendini hala gösteriyor. Üçüncü dalganýn etkisi ile elbette ''Arap Ýslam dünyasý içinde bulunduðu ortaçaðýndan çýkacak.''


Deðiþimin Domino etkisi yarattýðý belirtilen bölgelerin(Ürdün hariç! Ki bugünkü Ürdün Krallýðý ayrý bir çalýþma ile ele alýnmalýdýr.), tarihsel perspektifine baktýðýmýzda. Bugünün Güney Akdeniz sahillerindeki siyasal islam fay hatlarýnýn yeniden harekete geçmesindeki en etkili ve iktidardaki dikta rejimlerce, basýnca en fazla maruz kalan coðrafya, 12. yüzyýlda Eyyubiler tarafýndan sonlandýrýlan Fatými imparatorluðu coðrafyasý olduðu görülecektir. Sözkonusu bölgelerin Tarihi haritalarýna aþina olanlar, görecektir ki Eyyubilerin hakimiyetine son verdiði Fatými egemenliðindeki coðrafya, az bir farklýlýkla o dönemden kalan coðrafya üstünde þekillenmektedir.

Sosyo-ekonomik ve Stratejik olarak Kýzýldenizin iki yakasý müþahade edildiðinde, bu durum daha kolay anlaþýlacaktýr. Keza Akdenizin doðu yakasý da ayný öneme ve bundan dolayý, yine o hedef doðrultusunda istilaya maruz kalýndýðý görülecektir.

Þurasý da unutulmamalý ki ABD Tarafýndan Türkiyeye biçilen rol ve islam dünyasýndaki ikinci el yönetim hevesi, verilmek istenen görevin daha kusursuz ifa edilebilmesi için bu bölgeye açýlan kapýyý/Suyire ve Lübnan/ edilgen kýlmaktan geçer. Diðer anlamý ile ''Stratejik derinlik!''

Bunun için Türk dýþiþlari bakaný A. Davutoðlu, 2012'nin ilk günlerinde Tahran'a bir ziyaret gerçekleþtirdi. Bu ziyaretin asýl hedefi iki ülke arasýnda iyi niyet ve karþýlýklý diyalog gibi bir amacý taþýdýðý söylense de Türkiyenin uluslararasý politik tavrý ve ABD'nýn Stratejik ortaklýðýnýn yüklediði misyon açýsýndan, daha farklý alýglanmalý ve çok önemsenmeli!

Ýslam dünyasýnda büyük deðiþimlerin kaçýnýlmaz olduðu bir süreçteyiz. Mýsýr, Tunus, Fas Libya (Ürdün hariç!?) Akdeniz kýyýsýndaki sahil devletlerinde Meþþai gelenekten gelen edilgen islamcý akýmlar iktidara taþýnýyor. Geçmiþin Fatými egemenliðindeki coðrafyasýyla ayný paralele denk gelen bu devletler zincirinin halkasýný, þu an için Lübnan ve Suriye'nin uzlaþmaz tavýrlarý bozuyor. Lübnan islami mukavemeti ise Rahmetli H. Sabbah'ýn sebat çizgisine olan benzerliði ile batý için iþi daha da zor hale getiriyor.

Lübnan ve Suriye ile kýsmen Iraktaki direniþci ruh, ABD'nin Modern zamanlarýn Eyyubi Ýmparatorluðu adýna (ki buna neo-Osmancý islamda denilir), Türkiyeye biçtiði rolün tam olarak ifa edebilmesi için 13. yüzyýl Batý dünyasýna gerekli olan bilim ve kültür ganimeti iken, bugün batýnýn þiddetle ihtiyaç duyduðu, Enerji ve hammade ile birlikte, 12-13. yüzyýldaki birinci dönem ganimeti ile inþaa ettiði medeniyetine tehlike oluþturan, bölgenin katkýsýz islami damarýn kendi(Batý) þovenist medeniyetini sonlandýracak bir akýmýn hala iktiardan uzak tutulmasý baþarýlmýþ olsada, Arap ortaçaðýnýn sona ermesi ile rüþtünü ýspatlayacaðýný bildiðindendir.

Yazýk ki Selahaddin Eyyubinin, Ezherdeki islami geleneði Emevi islamýna ilga etmesine karþýlýk düþen bedel, Arap dünyasýnýn bugüne kadar ortaçaðdan çýkmayý baþaramamasý oldu. Bugün bu bölge, tekrar kendi tarihine yaslanarak ataða geçmiþken, batýnýn kendi hedeflerine hizmet edecek edilgen islamda ýsrar etmesi, meseleyi daha iyi anlamamýza yadýmcý oluyor.

Þimdi akýllara takýlan esas soru þu. Dünyaya tekil egemen olmak isteyen gücün temsilcisi olacak iki farklý akýmýn hangisi önce sýcak savaþý baþlatacak? Sorusudur. Gerçi 21. Yüzyýlda ikiden fazla kutuplu dünyadan bahsediliyorsa da bunun böyle olmadýðýný, insalýk tarihinde her zaman iki ana akýmýn(Hak-Batýl) varlýðý ve savaþtýðý, diðer farklý kutuplarýn ise bu iki kutuptan birine mutlaka endekslendiðini hatýrlatmakta fayda var.

ABD'nin özellikle 2. Dünya savaþýndan bu güne dek yapmýþ olduðu barbarlýðý, burada anlatacak deðiliz. Ancak barbarlýðýný ifa ederken, her zaman saldýran taraf olduðunuda unutmamak gerekir.

Peki ya Ýran? Bize göre Ýran hakkýnda yaplan siyasal deðerlendirmelerin miladý islam devrimi tarihidir. Ýranýn bu islami devrim miladý ile birlikte kendi siyasal misyonunu islam tarihine endekslemeyi þiar edinmiþ bir Velayet Felsefesi var.

Öyleyse, olasý bir 3. Dünya savaþýný kim baþatacak?
Bu sorunun cevabýný burada aramak lazým kanaati hasýl oldu. Geçmiþe doðru tarihin zaman tuneline girdiðimizde, ''Ýmam Ali'nin, hiçbir savaþta gerek ferdi ve gerekse mahiyetindeki askerlerine ilk önce kendisinin saldýrýyý baþlatan taraf olmadýðýný ve amma baþlatýlan savaþta asla sýrtýný düþmana dönmediðini, hatta düþman güçlü ise onun göðsüne doðru sokulmayý öðütleyen bir kahraman olduðunu'', bu cümleden Ahmedinejat'ýn Latin Amerika gezisini böyle deðerlendirdiðimi bilmenizi istedim.

Ýslam dünyasýnda anlaþýlmakta zorlanýlan esaslý sorun, hakký temesil eden tarafýn kriterlerini ne ile belirleyeceðidir. Bunun için olsa gerek imam Ali-a.s-'in; ''Sen önce hakký taný, sonra hak üzere olanlarý tanýrsýn. Önce batýlý taný, sonra batýl üzere olanlarý tanýrsýn'' sözünü, gerek hakký ve gerekse batýlý tanýmak açýsýndan, tahlil edilmesini zorunlu kýlýyor.

Bunu da böyle düþünmemizi gerektiren neden ise ''Ýran, Ehl-i Beyt öðretileri doðrultusunda, tarihe not düþerken, güce tapýcýlar karþýsýnda hataya düþmek lüksüne sahip deðil.'' Zira böyle bir hatayý, batýl tarafýnca, Ýran'ýn þahsýnda Ýslama mal etmeyi bilecektir. Gerek dün ve gerekse bugün Müslümanlarýn anlamakta zorlandýðý esaslý meseleden birde bu olsa gerek.

Nitekim 14 asýr boyunca, islam adýna gücü elinde bulunduranlar bunu baþaramamýþlardý. Þu ana kadar yaþlý bilgenin dudaklarý arasýnda çýkacak olasý ham bir cümlenin arayýþý içinde olan karþý, Devrim önderi Rahmetli Ýmamdan bu yana yirmiiki yýllýk bekleyiþinde beyhude olduðunu anlamýþ olmalý ki bir kez daha savaþ tamtamlarýný çaldýrýyor. Ancak savaþ tandýrý tutuþursa, onu kimin söndüreceðini söylemek için vakit erken.

Wesselam.

Muhammed CAN


11-01-2012