..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Her insanda insanlýðýn tüm durumlarý vardýr. -Montaigne
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > Kâmuran Esen




13 Kasým 2002
Çocukluðumdaki Ramazanlar  
Kâmuran Esen
Çocukluk günlerimin anýsýna......


:CIID:

Çocukluðumda yaþadýðým ve bende hoþ anýlar býrakmýþ güzel günlerden biri de Ramazan günleriydi. Çocuk dünyamýzda sýkýntýlarýmýzýn olmamasý, ailemizin mutlaka var olan sorunlarýndan habersiz olmamýz, çocukluðumuzda yaþadýðýmýz her þeyi güzel kýlýyordu. Ramazan ayý biz çocuklar için çok eðlenceliydi, diðer aylardan farklýydý. Ramazanda yemekler daha özenli, daha çeþitli yapýlýyordu. Doyasýya tatlý yiyorduk. Hatta býkýncaya kadar.

Bazen iftarda misafirlerimiz oluyordu. Biz de baþkalarýna iftar yemeðine gidiyorduk. Annem Ramazan haricindeki yemek davetlerine bizi götürmezdi. Üç tane çocukla baþkasýna yemeðe mi gidilirdi? Sonra ayýp olurdu.(!) Hele dördüncü kardeþ de aramýza katýldýktan sonra, asla. Annem bir yere gitmeden önce, bizim karnýmýzý güzelce doyururdu, içi rahat giderdi. Ama , Ramazan davetlerine biz çocuklar da giderdik .” Mübarek gün çocuklar evde býrakýlmaz” dý. Büyüklerimiz böyle derlerdi. Böyle söyleyen büyükleri çok seviyordum. Ne güzel! Biz çocuklarý düþünüyorlardý.

Ramazan ayý yaklaþtýðýnda, evlerde bir telâþ baþlardý. Temizlikler yapýlýr, yufkalar piþirilirdi. Komþu kadýnlar toplanýr, her gün bir veya birkaç ailenin, ramazanda yiyeceði yufkalarý, yardýmlaþarak yaparlardý. Yufkayý çok seviyordum. O, her derde deva gibiydi. Ekmek yerine yenebiliyor, dürüm yapýlabiliyor, böreði bile oluyordu. O nedenle Ramazan gelmeden mutlaka yufka yapýlýrdý. Öyle sekiz-on tane deðil, onlarca yapýlýrdý; ramazan ayý boyunca yetecek kadar. Yapýlan yufkalar üstüste dizilir, bir kuleyi andýrýrdý...Biz Mudurnu’da “gözleme” diyorduk buna. Gözlemesiz ramazan olmazdý. Bu bizim alýþkanlýðýmýzdý. Belki de mecburiyetimiz. Mutfaklarýmýz genelde pek zengin olmadýðý için, bugün bulup yiyebildiðimiz birçok þey o yýllarda bulunmadýðý için, ya da çoðumuz alamadýðýmýz için, iþte o bulunmayanlarý, alýnamayanlarý gözleme ile telâfi ediyorduk.

Sahurda bu gözlemelerden börek yapýlýrdý. Annem gece yatmadan önce gözlemeleri ýslatýr, yumuþatýrdý. Her birinin içine peynir veya cevizle karýþýk peynir koyar, gözlemeyi kare þeklinde katlardý. Sahura kalktýðýmýzda, bunlarý tavada kýzartýrdý. Bu börek olmadan sanki oruç tutulamazdý. Öylesine yerleþmiþ bir alýþkanlýðýmýzdý bu. Ayrýca tavuklu pilâvýn yanýnda yenirdi. O nedenle mutlaka gözleme yapýlýyordu Ramazandan önce. Diðer zamanlarda ancak bir iki kilo alabildiðimiz pirinç, þeker gibi þeyler, Ramazan ayý boyunca bize yetecek kadar alýnýrdý. Ramazanda mutfaklarýmýz zenginleþiyordu.

Annelerimiz tel kadayýfýný bile evlerde kendileri yaparlardý. Kadayýfýn yapýlýþýný seyretmeye bayýlýyordum. Kadayýf hamurunu çok yumuþak yapýyorlar (koyu ayran kývamýnda), dibi süzgeç gibi delikli teneke kutulara dolduruyorlardý. Kadayýf hamurunu kýzgýn saç üzerine döküyorlardý. Dökerken, dibi delikli teneke kutuyu, özenle ve belirli bir düzende gezdiriyorlardý saç üzerinde. Hem de çabuk çabuk. Çünkü hemen piþiyordu incecik kadayýflar. Hamur saç üzerinde yol yol þekiller alýyordu. Ayný ince ve sýk kareli bir kumaþ gibi. Biraz piþer piþmez, kadayýf tellerini hemencecik saç üzeriden alýyorlardý.
Onlar bu iþi yaparken, biz çocuklar bir kenarda zevkle seyrederdik. Hatta bir gün anneme, kadayýf hamurunu kýzgýn saca dökmek istediðimi, bu iþi yapabileceðimi söylemiþtim. Tabii ki annem izin vermedi. Annemin birlikte kadayýf yaptýðý teyzelerden biri , bana þöyle demiþti: “ Bugün Mudurnu’da hoparlör baðýrmýþ. Herkes elinden gelen haltý karýþtýrsýn demiþ.” (!) ...Bu da ne demek oluyordu? Biz çocuklar, boyumuzdan büyük bir iþe kalkýþtýðýmýzda, hep bu sözü iþitirdik. Bunun bir þaka olduðunu bilirdik ama, her þakanýn altýnda bir gerçeðin yattýðýný da bilirdik. Ýstediðimiz þeyi yapmaktan vazgeçerdik. O zamanlar biz çocuklar, kolay çocuklardýk. Hiçbir konuda ýsrarcý deðildik. Bize bir þeyi yaptýrmak ya da yaptýðýmýz þeyden vazgeçirmek o kadar kolaydý ki!

Ramazanda en hoþuma giden þeylerden biri de, gece sahura kalkmaktý. Oruç tutsam da tutmasam da sahura kalkmak isterdim. Annem sofrayý hazýrlar, bizi çaðýrýrdý. Uyku mahmurluðuyla gözlerim yarý açýk açýk kapalý yediðim o sahur yemeklerinin tadýný nasýl unuturum! O yemeklerin tadý bugün beþ yýldýzlý otellerin mutfaklarýnda bile yok. Hele o gözleme böreklerinin tadý hiçbir yerde yok.

Oruç tutmayacaðýmýz zamanlarda annem , nasýl olsa oruç tutmayacaðýz diye, uykumuz bölünmesin diye bizi sahura kaldýrmadýðýnda ona küserdik. Gece, onlarýn týkýrtýsýndan bazen uyanýr, bizi çaðýrmadýklarý için sofraya oturmazdýk. Ama, ablam ve kardeþimle beraber odamýzdan çýkar, güya tuvalete gider gelir, tekrar yataðýmýza dönerdik. Hatta kalktýðýmýzý duyurmak için biraz gürültülü davranýrdýk. Kapýlarý sert açar, sert kapatýrdýk. Yani ; “Biz uyandýk ama, bizi çaðýrmadýðýnýz için sofraya gelmiyoruz iþte! Yemekleriniz de, gözlemeleriniz de sizin olsun!” demek isterdik.

Annem, babamla beraber sahurda yedikleri yemeklerden mutlaka bize ayýrýr, öðle yemeðinde önümüze koyardý. Ne ben, ne kardeþlerim o yemeklere elimizi bile sürmezdik. Çocuk aklýmýzla protesto ederdik. Kýsacasý, annemle babamýn sahurda yediði yemekleri kýskanýrdýk. Sonunda annem bizim gönlümüzü alýrdý. Biraz nazlandýktan sonra, mecburen yerdik. Biz Ramazanýn eðlenceli yanýyla ilgileniyorduk. Sahurda, yanýnda kendisine fenerle ýþýk tutan birisiyle beraber sokak sokak dolaþan davulcuyu görmek, onun söylediði mânileri dinlemek, hele hele kendisine bahþiþ verme zevkini yaþamak isterdik.

Davulcu çok güzel mâniler söylerdi. Geldiði evin kiþilerine, onlarýn özelliklerine göre mâniler söylemeyi bilirdi. Bunu nasýl baþarýyordu, þaþardým. Bir komþumuzun henüz tamamlanmamýþ bir evi vardý. Alt katý bitirmiþlerdi ama, üst katý sadece çatýsý örtülmüþ olarak duruyordu. Bir ramazan gecesi davulcu, bu komþumuzun kapýsýna gelip, þu mâniyi söylemiþti:

Sabah erken kalksana
Evine bir kat daha yapsana.

O günlerden aklýmda kalan ve davulcunun söylediði þu mâni çok hoþuma gider , beni güldürürdü:

Yeni camii direk ister
Söylemeye yürek ister.
Benim karným tok ama,
Arkadaþým börek ister.

Oruçlu olduðumuz günler, iftar topunun atýlmasýný beklemek ne büyük zevkti. Topun patladýðýnda çýkardýðý alevi görebilmek için, mahallenin yüksek bir yerine çýkardýk. Elimize bir parça pide almayý ihmal etmezdik. Çünkü açlýktan bayýlmak üzere olurduk. Ýftara yakýn o dakikalar geçmek bilmezdi. Sanki iftar yaklaþýnca, saatin akrep ve yelkovaný daha aðýr ilerliyordu. Top atýlýr atýlmaz, kýtlýktan çýkmýþ gibi pideyi midemize indirir, evin yolunu tutardýk. Annemin özenle hazýrladýðý yer sofrasýna otururduk. Annem ve babam biraz aðýr yememiz konusunda bizi uyarýrlardý. Ama dinleyen kim? Saatlerce aç kalmýþ olmanýn açgözlülüðüyle yemeklere saldýrýrdýk. Ýftardan sonra bize bir aðýrlýk çökerdi, oturduðumuz yerde derin bir uykuya dalýverirdik.

Oruçlu olduðumuz günler, oruçluyken yapmamamýz gereken þeyleri yaptýðýmýz da olurdu. Bunlarý saklý gizli yapardýk. Allah’tan saklý gizli bir þey yapýlamayacaðýný biliyorduk ama, yine de bizi hiç olmazsa birilerinin görmesini istemiyorduk. Yaptýðýmýzýn yanlýþ olduðunu bilirdik de, nefsimize yenilirdik. Baþladýðýmýz orucu tamamlamakta zorlanýrdýk. Bazen açlýða dayanamaz ,öðleyin orucumuzu bozup; “Ben zaten öðleye kadar niyet etmiþtim.” diye, gerçek olmayan sözler söylerdik.

Bayrama bir-iki gün kala, “katmerli” dediðimiz cevizli ekmekler yapýlýrdý. Hâla da yapýlýyor bazý evlerde. Her evde bir taþ fýrýn olurdu. Katmerliler iþte bu taþ fýrýnlarda yapýlýrdý. Fýrýnlardan çýkan o cevizli sýcak ekmeðin kokusu, bizim aklýmýzý baþýmýzdan alýrdý. Sýcak katmerliye tere yaðý sürüp yemek, ne güzeldi! O anda oruçlu olduðumuza piþman olurduk. Annelerimiz bize kýzmasa, neredeyse orucumuzu bozardýk Hatta bir defasýnda erkek kardeþim dayanamamýþ, bu katmerliden yemiþ, orucunu bozmuþtu. Yaþý çok küçüktü. Bize özenip o da oruç tutmuþtu.

Annem bizi oruç tutmaya özendirirdi. “Biz büyüklerin orucu mum ýþýðý kadar, ama siz çocuklarýnki elektrik ampulü kadar sevap.” derdi...Ben de birkaç defa sabah kalktýðýmda su içmiþtim oruçluyken. Gece yediðim gözleme börekleri susatýyordu. Gün boyu acýkýrým korkusuyla sahurda týka basa yiyor, sabahleyin içim âdeta yanmýþ olarak uyanýyordum. Sabah, bu hararete dayanamýyor, hiç kimse görmeden suyumu içiyor, ama iftara kadar hiçbir þey yemiyordum. Birkaç kez yaptým bunu. Sabah içtiðim bir bardakçýk(!) suyla, orucumun bozulmayacaðýna inanýyordum. Daha doðrusu inanmak istiyordum. Akþama kadar aç duruyordum ya, benim orucum kabul olurdu. Benim Allahým beni affederdi. Annemin okuduðu kitaplarda ; ”Allah esirgeyendir, baðýþlayandýr.” diye yazýyordu. Ben yetiþkin biri deðildim, nihayetinde bir çocuktum. Benden büyük olduðu halde oruç tutmayanlar vardý. Allah önce onlara kýzmalýydý.(!) ..Hem bir bardakçýk(!) suyun nesi olurdu, onlarýn yaptýðýnýn yanýnda? Çocuk aklýmla böyle düþünüyordum.

Bir ramazan günü bir arkadaþýmýz oruçluyken sakýz çiðniyordu. Ona orucunun bozulacaðýný, sakýz çiðnememesini söylüyorduk. Ama o çiðniyordu. “Ben sakýzý yemiyorum ki. Sadece çiðniyorum, orucum bozulmaz.” Diyordu. Öyle ya! Bana göre, sabah içilen bir bardak suyla oruç bozulmazsa, sakýz çiðnemekle hiç bozulmazdý. Arkadaþýmýzýn da doðrusu buydu. Biz çocuklarýn kendimize göre doðrularýmýz, yanlýþlarýmýz vardý. Zor olaný kolay yapmaya yönelik gibiydi bu doðrular ve yanlýþlar. Oysa ki doðru, herkese göre doðru olmalýydý. Ýnsandan insana deðiþmemeliydi. Henüz bunu düþünecek yaþta deðildik. Sakýz çiðneyen arkadaþýmýz derste öðretmenimize sordu. Kendisinden öyle emindi ki. Yaptýðýnýn yanlýþ olmadýðýný bize ispatlamaya çalýþýyordu aklý sýra.” Sakýz çiðneyince oruç bozulur mu?” diye sordu, öðretmenimize. Ýþte þimdi alacaktý cevabýný. Öðretmenimiz de, soru soran arkadaþýmýza bir soru yöneltti: “Deveye taþ atsan ölür mü?” dedi. Arkadaþýmýz da “Ölmez ama, yaralanýr.” þeklinde cevapladý. Bu cevabýn üzerine öðretmenimiz ; “ Ýþte , oruç da sakýz çiðnemekle bozulmaz ama sakatlanýr.” diye, düþündürücü bir cevap verdi. Çarþýdan ayakkabý alýrken; sökük veya çizik bir ayakkabýyý almak istemediðimizi söyledi. O halde özürlü ayakkabý nasýl makbul deðilse, sakatlanan oruç da makbul deðildi.

Öðretmenimizin ne demek istediðini çok iyi anlamýþtým. Demek ki, benim oruçluyken su içmem , orucu sakatlamakla kalmýyor, öldürmeye yetiyordu. O zaman anladým ki, sabahlarý su içtiðim günler, oruç tutuyorum diye akþama kadar boþuna aç durmuþtum. O oruçlarým, oruç deðildi. Bundan emindim. Yaptýðýmdan utandýðým için, bu konuda ne öðretmenime, ne de arkadaþlarýma hiç söz etmedim. Sonunda hatamý görmüþ, doðruyu bulmuþtum.

Sofra baþýnda iftarý beklemenin zevki de bir baþkaydý. Ýftara on, onbeþ dakika kala sofraya otururduk biz çocuklar. Gözümüz sofradaki yemeklerde, kulaðýmýz top ve ezan sesinde olurdu. Müezzin ezan okuduðunda , babam orucunu açmakta acele etmezdi. Sebebini sorduðumda bir gün bana ; “Müezzinin eve gitmesini bekliyorum.” demiþti. Bize sabýrlý olmayý, nefse hâkim olmayý öðretmeye çalýþýyordu. Zaten orucun anlamý da bu deðil miydi? Hiç babamdan geri kalýr mýydýk. Onunla beraber biz de beklerdik. Sanki, hak etmediðimiz bir þeye el uzatmamýþ olmanýn huzurunu içimizde duyardýk. Müezzinin , bizden daha uzun süre aç kalmasýna gönlümüz razý olmazdý. Böyle yaptýðým için, oruçluyken su içmemden dolayý Allah beni belki affederdi. Ona inanýyor ve güveniyordum.

Mudurnu’nun meþhur Saray Helvasý vardýr. Malzemesi; tereyaðý, un, þekerden ibarettir. Ýþte çocukluðumda bu helva, ilkel yöntemle evlerde de yapýlýrdý. Ama sadece özel günlerde. Çünkü yapýlmasý çok zordu. Ve birkaç kiþiyi gerektiriyordu. Helvanýn kavrulmasýnda, þekerinin, yaðýnýn katýlmasýnda, hem zamanlama hem de göz kararý çok önemliydi. Yanlýþ bir þey yapýldýðýnda helva taþ kesiliverirdi. Öyle herkesin harcý deðildi bu helvayý yapmak. Helvayý yaparken; un, yað , þekerden oluþan ve bir ip çilesi þekline getirilmiþ malzemeyi , birkaç kiþinin çeke çeke büyütmesi, malzemenin tel tel olmasý çok hoþuma giderdi. Gözümü kýrpmadan seyrederdim, helvanýn yapýlýþýný. Bir an önce bitse de yesem diye beklerdim. Yapýlýþý çok uzun sürerdi. Malzeme saç telinden daha ince hale gelince, bir tepsiye boþaltýlýrdý. Üzerine beyaz ve kalýn ( veya kat kat) kâðýt örtülürdü. Þimdi sýra, helvayý iyice sýkýþtýrmaktaydý. Ellerine aldýklarý bir aðýrlýkla, kâðýdýn üzerinden bastýrýrlar, helvayý iyice sýkýþtýrýrlardý. Hatta, ayaklarý ile çiðnedikleri bile olurdu. Her iþ bitince de, baklava keser gibi, helvayý keserlerdi.

Bu helvanýn tadý, hiçbir þeyde yoktu. Biz çocuklar, içimiz yanýncaya kadar yerdik. Arkasýndan da bardak bardak su içerdik. Büyüklerimizin helvaya verdikleri emek, gösterdikleri itina, galiba helvaya yansýyordu. Onu çok leziz, çok baþka yapýyordu. Þöyle bir düþündüm .Yapýlmasý zor olan yemekler ve tatlýlar çok güzel oluyordu. Kolay hazýrlananlarýn tadý ,eh öylesineydi. Demek ki bir iþte baþarýlý olmak için, çok çalýþmak, çok emek vermek gerekiyordu. Ayný helva gibi..... Ýþte bunlar bize, Ramazan ayýnýn bir nimetiydi. Ramazanda herþey ama herþey çok güzeldi, çok baþkaydý.

Þimdi yine geliyor, yine yaþanýyor ramazanlar. Çocukluðumda oruç tutmak , Ramazaný yaþamak benim için zevkti. Þimdi ise, yükümlü olduðum bir görev. Ramazan davetleri, çocukluðumdaki gibi eðlenceli deðil. Uymamýz gereken bir kural gibi. Siz beni çaðýrýyorsunuz, ben sizi. O zamanki davetlerimiz çok sýcaktý. Þimdiki davetler gibi fazla masraf, aþýrý emek gerektirmezdi. Elbette ki çok deðerli konuklarýmýz için, bütçemizin elverdiðince birþeyler hazýrlanýrdý. Ancak aþýrýya kaçýlmazdý. Herkes bu konuda mütevaziydi.

Ah, yine çocuk olsam! Annem beni sahura kaldýrsa. Gözlerim yarý açýk, yarý kapalý, o sevdiðim gözleme böreklerini yesem. Davulcu kapýmýza gelip, mâni söylese. Ben de babamdan alacaðým bahþiþi davulcuya versem. O da hemen ayaküstü düzeceði bir mâniyle atýfta bulunsa. O günler, þairin “Geçmiþ zaman olur ki, hayali cihan deðer.” dediði günlermiþ meðer. Þimdi bunu daha iyi anlýyorum. Çocukluðumdaki ramazanlarý çok özlüyorum.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Çocukluðumuz
Gönderen: Gözde Kýlýç / Ankara
4 Eylül 2003
Çocukluðumuza doyamadan mý kendimizi büyümüþ buluyoruz; bundan mýdýr çocukluðumuzu geçirdiðimiz kentin burnumuzda tütmesi, annemizin en güzel halinin hayalimizde olmasý, en samimi, en içten, en sevecen insanlarýn o günlerde kalmasý, bundan mýdýr en güzel bayramlarýn çoktan geçip gitmiþ olmasý...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn unutulamayan dönemler kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Öðretmenler Günü
Kulaklarým Nasýl Delindi / Aný
Çöteren Nine
Çocuklarýmýz - 2
Kulaklarým Nasýl Delindi

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Güzel Dilimiz Türkçe
Kýzým Sen Avukat Ol!
Atatürk'e Mektup
Ýstanbul Sizin Olsun
Ben Birazcýk Deli miyim?
Mudurnu'da Bir Günlük Gezi
Yeðenime Yaptýðým Peynirli Börek Tarifi
Biþim Efde Heykes Bi Asayip...
Kaybedecek Hiçbirþeyi Olmayana / Ölüm...
Caný Sýkýlmak Nasýl Birþey?

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Dönüþü Olmayan Gidiþ [Þiir]
Seni Özlemenin Kitabýný Yazabilirim [Þiir]
Bensiz Yaşamaya Alışacaksın [Þiir]
Ýþte Gidiyorsun [Þiir]
Gelseydin Eðer [Þiir]
Ne Zaman Seni Düþünsem [Þiir]
O Beklenen Hiç Gelmeyecek [Þiir]
Çek Beni Ýçine Bir Nefeste [Þiir]
Sýðýnacaðým Baþka Yürek Yok [Þiir]
Uykularýnda Sev Beni [Þiir]


Kâmuran Esen kimdir?

Okumak ve yazmak bir tutkudur benim için. Yazdýklarýmý okuyucularla paylaþmak amacýyla buraya gönderiyorum. Yýllardýr, yerel bir gazeteye haftalýk köþe yazýyorum. Mudurnu Belediyesinde gönüllü kültür müdürü olarak çalýþýyorum. Yayýmlanmýþ Kitaplarým: -Þiirlerle Öyküler - þiir / Milli Eðitim Bakanlýðý Öðretmen Yazarlar Dizisi ( 1988). . . . . . . . -Sevgi Yumaðý - þiir ( 1997 ). . . . . . . . . -K. Esen'in Kaleminden Mudurnu - derleme / Mudurnu Kaymakamlýðý Kültür Hizmetleri Dizisi ( 2002 ). . . . . . . . . . . -Oynatmayalým Uðurcuðum- deneme , aný / --Senfoni Yayýnlarý ( Haziran / 2004 ) -Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüðü - Baskýya hazýrlanýyor

Etkilendiði Yazarlar:
Okuduðum her yazardan veya yazýdan etkilenirim. Bende bir etki býrakmayacak, herhangi bir þey öðretmeyecek bir yazý düþünemiyorum.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.