Güzel birþeyin fazlasý harika olabilir -Mae West |
|
||||||||||
|
Elindeki tatlý dolu tabaðý masamýza býraktý. Annem, “zahmet etmeseydiniz keþke,” dedi. “Zahmeti mi olurmuþ efendim? Yeni taþýndýlar, iyi kötü bir þeyler hazýrlayýp yemiþlerdir, aðýzlarýnýn tadýný da ben ikram edeyim, dedim…” Annem bir tek çorba piþirmiþti, onu da ortadaki tencerenin içinden kaþýklýyorduk. Bu durum annemin sýkýlmasýna yol açýyordu. “Çorba tabaklarýný henüz çýkartamadým da, böyle tencereden...” Komþu kadýn onun lafýný aðzýna týkadý. “Çorbanýn tadý böyle çýkar ayol! Eskiden çorba tabaðý mý vardý?” Konuþmasýný sürdürerek, “ýmh!... Un çorbasý! Bir de severim ki,” deyip kendisini zorla sofraya davet ettirdi. Annem, mesajý aldýktan sonra, “eh, buyurun, birlikte yiyelim madem!” diyerek onu sofraya davet etti. Masanýn baþýnda oturan babamýn iki yanýnda annemle ben oturuyorduk; kadýn teklifi ikiletmeden, masayý dolanýp gelerek benim yanýma oturdu. Annem bir kaþýk getirip önüne býraktýðýnda eline aldýðý kaþýðý ardý ardýna üç kere çorbaya daldýrýp, çorbalarý ‘höpürdeterek’ aðzýna akýttý. Kaþýðý elinden býrakýrken, “çok nefis olmuþ komþu,” dedi. Koparttýðý kocamanca bir ekmek parçasýyla dudaklarýna bulaþtýðýný düþündüðü çorba ýslaklýklarýný kuruladýktan sonra, o ekmeði aðzýna sokuþturup çiðnemeye baþladý. “Allah bin bereket versin!” Annemden önce davranarak, “Bu kadarcýk mýydý? Yiyin Allah aþkýna!” diyerek laf attým. O da tiz bir kahkaha attý. “Allah anana babana baðýþlasýn yavrum, pek de yakýþýklýsýn!” dedi bana. Annem, yaptýðým ukalalýða bozulduðunu gizlemeden, “çocuk doðru söylüyor, yiyin Allah aþkýna!” diye ýsrar etti. “Daha yahni de var; saðolsun üst kat komþumuz getirdi onu da.” Kadýn, “Madam mý? Onun keçi etiyle yahnisi pek güzel olur. Yerim komþu. Siz devam edin,” diyerek yemeði sürdürdü. Kadýnýn, yüzsüz biri olduðunu düþündüm. En azýndan yahninin domuz etinden yapýlmamýþ olduðunu onun sayesinde öðrenmiþ oldum. Keçi etindenmiþ! O da ekþi ekþi kokar ya… Yesem mi acaba? Tatlýlara gözünü diken babamýn, “tatlýlar çok güzel görünüyor,” diyerek laf atmasý üzerine; Safinaz abla onlarla olan iliþkisini anlattý. “Kendim yapýyorum imalatýný. Her gün bir tepsi yapýp, götürüyorum çarþýya pazara, satýyorum. Benim de ekmek param bu…” Bu itirafý hepimizi þaþýrttý. Þambaba satarak rýzkýný çýkartan bir kadýn ilginç göründü gözümüze. Sofra baþýndaki muhabbet uzadýkça o anlatýyor, biz dinliyorduk. Bize, bu iþe nasýl baþladýðýndan baþlayarak oturduðu evi bu iþten kazandýðý parayla nasýl aldýðýna varýncaya kadar, hayat hikâyesini merakla dinletti. Ona karþý hissettiðim soðukluðun yerini, aileden birine duyulan yakýnlýk alýverdi. * Taþýndýktan sonra sanýrým vasatýn altýnda bir öðrenci haline gelmiþtim. Köyden gelen alt yapým yetersizdi. Tembeldim. Gayret etmek de pek umurumda deðildi. Okuldan gelir gelmez önlüðümü çýkartýyor, kitaplarla birlikte rastgele bir kenara býrakarak evden dýþarýya koþturuyordum. Mahalledeki tatar çocuklarýnýn okulumuzun önündeki arsada yaptýklarý futbol maçlarýna beni iþtirak ettirmemeleri en önemli sorunumdu. Bu yüzden onlarla savaþa baþlamýþtým. Enteresan olan þey ise, dayak yiye yiye dayak atmayý da onlardan öðrenmiþtim. Ben teker teker yakaladýkça onlarý dövüyordum, onlar da toplaþýp beni dövüyorlardý. Öyle ki, beni dövebilmek için yaþlarý benden bir hayli fazla abilerini de devreye sokmaya baþlamýþlardý. Onlarýn abisi varsa, benim de teyzemin oðlu Yýlmaz var, diyerek o dönemde kabadayý takýlan onsekiz-ondokuz yaþlarýndaki teyze oðluna durumumu anlatarak yardýmýný istemiþtim. Teyze oðlu ise, yardým etmek bahanesiyle dolaþtýðýmýzda, ýssýz bir yerde bana tecavüz etmeye kalkýþmýþtý. Evet! Ne yazýk ki, birinci dereceden akrabam olan bu sapýk herif bana tecavüz etmeye kalkýþmýþtý… Kaçarak kurtulmuþtum onun elinden. Kaçarak, onun bende yarattýðý sarsýntýdan ise hiçbir zaman kurtulamayacaktým. Kaçarak geldiðim yer oturduðumuz apartmandý, ama girdiðim ev kendimizinki olmadý. Merdivenlerden koþarak evimize doðru çýkarken, alt katýmýzda oturan Safiye ablanýn kapýsý açýlýp, dýþarý çýktý. “Ne bu telaþýn yakýþýklý? Gel… Gel hele, gir içeriye!” diyerek beni evinden içeri soktu. Hala, tir tir titriyordum. Olanlarý niçin, nasýl anlattýðýmý bilemiyorum, ama anlattýðým için piþman olmayacaktým; çünkü, bundan sonraki dönemlerde her þeyimi, ama her þeyimi, tereddütsüz anlatabileceðim sýrdaþýmý böyle edinmiþtim. “Sen, onüç yaþýnda olduðun için kaçýp kurtulabildin…” Ona, yaþýmý sorduðu zaman kendimi büyük gösterme güdüyle on iki yaþýmda olduðumu gizleyip onüç yaþýmdayým, demiþtim; ─ne fark ediyorsa─ “ya altý yedi yaþýndayken bu tip sapýklarýn sýkýþtýrdýðý, cinsel kimliði oturmamýþ çocuklar ne yapsýn? Piyasada ki homoseksüellerin çoðu bu sapýklarýn eseri deðil mi?” Çok doðruydu dedikleri. Onun söylediði her þeyin üzerimde garip bir etkisi oluyordu. Bana, “sen kendi vicdanýný huzurlu hissettiðin zaman, huzurlu olursun,” diyerek anlattýklarýný hala kulaðýmda küpe olarak taþýrým. “Her gece yattýðýnda, önce kendi nefsini bir sorgula. Asýl olan bu dünyada yaþamaya ne kadar layýk olduðundur. Bunun için, o gün ne kadar çalýþtýðýný tart. Ogün neler yaþadýysan, hepsini teker eker gözlerinin önüne getir. Kime iyilik yaptýn, kime kötü davrandýn, hatýrla. Bu þekilde, tespit ettiðin kötü davranýþlarý hayatýndan kov gitsin ve ertesi gün daha iyi bir insan olmaya karar ver.” “Meðer ne iyi kadýnmýþsýn sen be Safinaz abla!” “Doðru söyle!” “Vallahi!” * Sabah karanlýðýndan akþam karanlýðýna kadar evinde olmuyordu. Annemle de kafalarý barýþmýþtý, genelde akþamlarý annemle oturmaya geliyordu. Bu sohbetlerde yukarý kattaki Madam da oluyordu bazen; üç komþu adeta kýrk yýllýk ahbap gibiydiler. Annem, defalarca yanlarýnda durmamamý, odaya gidip derslerime çalýþmamý ikaz etmesine karþýn, yanlarýndan ayrýlmýyor, onlara laf yetiþtirmeye çalýþýyordum. Bazen de çatma bacaklý bir sehpanýn üstündeki iþlemeli bakýr tepsisinde “þambaba” tatlýlarýný satarken Köprübaþý’nda, ya da Adalar’da rastlaþýyorduk. “Þam iþi, þamdan iþi, bunu yapan iki kiþi, biri erkek, biri diþi…” diye seslendirdiði tekerlemelerle satýþ yapýyordu. Yanýna giderek, “Safinaz abla, þambaba kaç para?” diye sorarak laf atýyordum. O da bana, hoþuma gittiðini bildiði için mutlaka, “sen parlak çocuk, istemez para!” diyerek karþýlýk veriyordu. Sonra da gerçekten de parasýz olarak bir þambaba tatlýsýný, hindistan cevizi tozuna bulayarak elime tutuþturuyordu.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |