..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Leyla'nýn iþi naz ve iþve; Mecnun'un gözü yaþý çeþme çeþme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun)
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Kemal Yavuz Paracýkoðlu




24 Þubat 2012
Müslüman Ýnsan Evladý  
Bizim Köyün Ayýlarý..

Kemal Yavuz Paracýkoðlu


Annem, oðlaný elektrikli süpürgeyle caminin baþtan sona kadar her yanýný temizlerken gördüðü bir gün, babamý yanýna çaðýrarak, “gördün mü, imam efendinin oðlunu, tam bir Müslüman evladý,” diyerek iltifatlar düzdü. Ben de Müslüman insan evladýný görebilmek için yanlarýna geldikten sonra, lafa karýþarak, muziplikle bir soru sordum: “Esin ablamý istese verir misiniz? Bu sorumla, hemen yanýmda dikilen Esin ablam renkten renge girmeye baþladý. Annem, “Allah u Teâlâ, ablana da öyle helal süt emmiþ bir Müslüman evladý nasip eder inþallah!” diyerek temennilerde bulunmaya baþladý.


:AAIJ:
   Emekli imamýn dükkânýnda, on dokuz, yirmi yaþlarýndaki Ýmam Hatip Lisesi mezunu oðlu duruyordu. Yakýþýklýca bir delikanlýydý. Benimle küçümsemeden, hatta fikirlerime önem vererek konuþmasý hoþuma gidiyordu; bu nedenle dükkânlarýnda geçirdiðim zamanlar da fazlalaþýyordu. Babasý gibi imam olan oðlana, neden imamlýk yapmadýðýný sorduðumda, bana, “tayinimi yaparlar cehennemin dibinde ki bir köy camiine þimdi… Yapýlacak iþ mi alla sen,” demiþti.

   Amaç para kazanmak ise, para matbaasý gibi çalýþan dükkânlarý yeterdi de, artardý bile.
*
   Ablam, ebelik okulunu bitirdikten sonraki stajýný da bitirmiþ, çýkýp gelmiþti. O artýk bir ebeydi ve devlet baba onu tayin ettiði yeri bildirene kadar misafirimizdi.
    “Ebeler ne iþ yapar?”
   “Senin gibi veletleri dünyaya getirirler!”
   “Beni annem dünyaya getirmiþ, ebeler deðil…”
   “Salak þey! Git baþýmdan!”
   Ebe haným bana bir kardeþten çok, bir düþmanmýþým gibi davranmayý sürdürmekten vaz geçmemiþti. On yedi yaþýndaydý, ama hala on iki yaþýndaki aklýyla yaþýyor ve o zamanlar, onu illüzyonisti seyretmekten ala koyuþumun kinini güdüyordu. Þimdi on iki yaþýnda olan bendim ve ondan farklý olarak, ben, keþke benim yedi yaþýnda bir kardeþim olsa da deðil bir, bin tane illüzyonisti onun yüzünden seyredemesem, diye düþünüyordum. Egoist cadaloz!

   Ne var ki, laf atmaktan da geri tutamýyordum kendimi:
   “Abla sen hastanelerde mi çalýþacaksýn?”
   “Sana ne?”
   Onun aksiliðine karþýn, merakýmý gidermeye çalýþan annem oluyordu.
   “Ýlk tayininde onu, hemen hastanelerde görevlendirmezler. Önce köylerdeki saðlýk ocaklarýnda görevlendirirler sanýrým.”
   “Hangi köydeki saðlýk ocaðýnda görevlendirirler?”
Ablam, anneme sorduðum bu soruya da aceleyle cevap yetiþtiriyordu.
   “Cehennemin dibindeki…”
   Ýmam Hatipli de, “ilk tayinimi cehennemin dibindeki bir köyün camiine yaparlar,” diyerek, imamlýk yapmayacaðýný söylemiþti. O, dükkanlarýnda çalýþarak cehennemin dibine gitmekten kurtuluyordu, ama ablam için kurtuluþ yoktu. Oh, canýma deysin!
   Annem, bu defa ablama çýkýþtý. “Kardeþine doðru dürüst cevap versene kýzým!”
   “Aman… Versem ne olur, vermesem ne olur… Nato mermer, nato kafa, anlayacak akýl onda var mý sanki!”
*
   Babam, annemin sitemlerine daha fazla direnemeyince, onun istediði mobilya takýmýný taksitle almaya karar vermiþti. Ana cadde üstündeki bir mobilya maðazasýyla konuþmaya gittiðinde, maðaza sahibi, esnaftan bir kefil getirirse istediklerini vereceðini söylemiþti. Emekli imam, kefillik için gönüllü olmuþtu.
   Evimize getirilen koltuk takýmý, albenisi olan bir vitrin, sehpalar, perdeler ve halý evin salonunu adeta saray odasýna döndürmüþtü. Asýl þimdi asortiklere karýþmýþtýk iþte…
*
   Emekli Ýmamýn oðlu ablamla karþýlaþtýklarýnda çok etkilendi. Ýlk görüþte aþk, dedikleri türden bir etkilenme oldu bu…
   Ablamla yakýnlaþabilmek için benimle olan samimiyetini daha da arttýrmaya baþladý.
   Ablam, evden çýkýp gezmeye gittiði bir gün, döndükten sonra annemle fýsýr fýsýr bir þeyler konuþuyordu.
   Duyabildiðim kadarýyla, emekli imamýn oðlu bunun önüne çýkmýþtý ve arkadaþlýk teklif etmiþti.
   Annem meraklý, “e? Kabul ettin mi?” diye sorunca,
   “Aman be!... Þapþal oðlanýn teki…” demiþti.
   Annem hayal kýrýklýðý ile karþýlamýþtý bu cevabý. “Çok iyi bir çocuða benziyor. Tam bir Müslüman insan evladý gibi…”
   Ablamýn, o þapþal oðlanla yaþadýðý aþka suçüstü yapmam uzun sürmeyecekti.
*
   Ablam, sýk sýk sokaða çýkar olmuþtu. Onun çýktýðý o zaman aralýklarýnda, nedense, emekli imamýn oðlu da dükkanda bulunmaz olmuþtu.
   Ablamýn gene dýþarý çýktýðý bir gün, oðlan da dükkaný babasýna býrakarak gitti. Bu durumdan iþkillenerek, elimde aský, göbeðimde önlükle peþine düþtüm. Az sonra, ana cadde üstündeki bir pastanenin kapýsýndan girince, bir süre pastaneden bir þeyler alýp çýkmasýný bekledim, ama kimsenin çýkacaðý da yoktu. Pastaneye girdim. Görevliden bir “badem ezmesi” ile gazoz istedim. O arada da pastanedeki masalarý kolaçan ettim, fakat oðlaný göremedim. Biraz daha dikkat edince dar ve dik bir merdivenle çýkýlan asma kattaki küçük salonu fark ettim. Pastaneciye, “teras katýnýzda oturabilir miyim?” diye sordum.
   Adam, “tabii ki, nerede istersen otur,” deyince, dar merdivenleri, týrmanýp üst kata çýktým.
   Loþ bir yer olan salona varýr varmaz gördüðüm manzara, el ele tutuþmuþ, burun buruna sohbet eden iki aþýðýn haliydi. Sohbetlerini öyle koyulaþtýrmýþlardý ki, tepelerine dikilinceye kadar beni fark edemediler bile.
Fark ettikleri andaki halleri ise o kadar komikti ki, ben de kýzsam mý, gülsem mi, karar veremez bir hale düþtüm.
Ýkisi birden oturduklarý yerden öyle bir ayaða fýrlamýþtý ki, oturduklarý sandalyeler ve masa, üstündekilerle birlikte gürültüyle yere devrilmiþti.
   Çýkan gürültüye koþturup gelen pastaneci, “ne oluyor?” diye müdahale etmek isteyince,
Adama, “yok biþi abi,” dedim. “Ablamla komþumuzun oðlunu koklaþýrken yakaladým da, heyecanlandýlar biraz!”
*
   “Seni babama söyleyeyim de gör gününü!” diyerek yanlarýndan uzaklaþtým.
   Daha pastanenin kapýsýndan çýkmadan sol kolumda biri, sað kolumda öteki, dil dökmeye baþladýlar.
   “Sandýðýn gibi deðil bak…”
   “Bak bi dinle…”
   Söylediklerinin hiç birinden etkilenmeden yürümemi sürdürüyordum. “Ben size deðil, gördüklerime inanýrým.”
   Bizim ara caddeye girinceye kadar onlar dil dökmeyi, ben de “babama söyleyeceðim” demeyi sürdürdük. Eve yaklaþtýkça yaný baþýmda yürümeyi býrakýp önümü kesmeye baþladýlar. Ben yürümeye hamlettikçe onlar durduruyorlardý.
   “Biz birbirimizi seviyoruz kardeþim… Sana yalvarýyorum… Lütfen…”
   Ablamýn bu son sözleri küçük bir þok geçirmeme neden olmuþtu. Ne söylediði deðil, onlarý anlamamýþtým bile; etkileniþim söyleyiþ biçiminden dolayýydý. O bildiðim, alýþýk olduðum sevimsiz, kaba saba diþi ayý, lütfen diyerek yalvarýyordu. Ablam!
   Ya emekli imamýn oðlu? Onun döktüðü diller de ablamýnkilerden aþaðý kalmýyordu. Diyordu ki, “ben, Esin ile ciddiyim, onu seviyorum.”
   Birbirini sevdiðini söyleyerek bana yalvaran bu iki genci elbette ki babama ihbar etmeyecektim. Annemin, teslim ettiðim kazançlarýmla evi idare ettiðimi sanmamý saðlayarak bana kazandýrdýðý þey, iþte buydu. Olgunluk! Ýki aþýðýn iliþkisine engel olmamayý düþünebilecek kadar olgunlaþmýþtým.
   Gene de, hemen teslim olmak niyetinde deðildim.
Sahip olduðum bu bilgiden elde edebileceðim bazý þeyler vardý. Bu fýrsatý bana karþý cadalozluklarýný bertaraf etmek için deðerlendirmeyi, kafamýn bir kenarýnda planlamaya baþlamýþtým bile. “Tamam,” dedim! “Bu günlük, kimseye bir þey söylemeyip, yarýn söyleyip söylemeyeceðimi düþüneceðim. Yarýn da, öbür gün söyleyip söylemeyeceðimi düþünürüm belki… Ablamla anlaþabilirsek…”
   “Tamam kardeþim, istediðin her konuda anlaþýrýz…”
   Ablamýn koluna girdim. “Hadi madem, eve gidelim!”    Baktým, oðlan da bizimle gelecek, ona, “sen buradan ayrýl abi,” dedim. “Millet þüphelenmesin…” O, yanýmýzdan ayrýlarak yitti. “E-e! Ablacýðým!” diye baþlayýp içimden geldiði gibi dalga geçmeye baþladým onunla.
   Aslýnda, aþýk olmanýn nasýl bir þey olduðunu bilmiyordum. Sanýyordum ki, bizi dünyaya getiren iliþkiler yumaðýydý aþk. Ablamla iliþkilerimiz canciðer kuzu sarmasýna dönüþür dönüþmez, ona sorduðum soru bu bilgisizliðimi gidermek için olmuþtu.
   Ablam, “bir cinsin, karþý cinsten birisine duyduðu beðenmiþliklere aþk denir,” diyerek aþkýn tanýmýný yaptýðýnda, bu taným bana fazla bilimsel gelmiþti ve daha iyi anlayabilmek için saçma sorular sormayý sürdürmüþtüm. Ablam, en sevecen mimiklerini takýnarak cevaplamaktan gocunmuyordu onlarý. Evet! Ablam, artýk çok iyi davranýyordu bana…
*
   Evimizin arkasýndaki caminin minaresi adeta bizim mutfaðýn içine doðru uzanýyordu. Mutfaðýn balkonuna çýktýk mý, o minareden ezan okuyan müezzinle göz göze bakýþabiliniyordu.
   Esin ablam öðlen ve ikindi vakitlerinde sýk sýk ya balkona çýkýp, ya da mutfaðýn penceresinden bakýp, ezaný öyle dinliyordu.
   Onun bu ezan düþkünlüðünden pek memnun olan annem, ablamýn yanýna gelerek, “müezzinin sesi nasýl da yanýk, deðil mi kýzým?” diyerek laf atýyordu.
   Ablam da hemen yanýt veriyordu: “Evet, insanýn içine iþliyor.”
   Ablamýn niyeti ezaný dinlemek deðil, ezaný okuyaný görmekti; çünkü insanýn içine iþleyen sesin sahibi emekli imamýn oðluydu. Oðlan, caminin fahri müezzinliðini yapýyordu. Okuduðu her ezaný usulüne göre þerefenin etrafýnda dönerek okuyordu ya, bazen de kendine bakan kýzdan þerefenin çevresini dolanmak kadar bile ayrýlmaya tahammül gösteremeyip, tamamýný bizim mutfaða doðru okuyup tamamlýyordu. “Eli iþte, gözü oynaþta,” sözü tam da bu duruma uygundu.
   Annem, oðlaný elektrikli süpürgeyle caminin baþtan sona kadar her yanýný temizlerken gördüðü bir gün, babamý yanýna çaðýrarak, “gördün mü, imam efendinin oðlunu, tam bir Müslüman evladý,” diyerek iltifatlar düzdü.
   Ben de Müslüman insan evladýný görebilmek için yanlarýna geldikten sonra, lafa karýþarak, muziplikle bir soru sordum: “Esin ablamý istese verir misiniz?
   Bu sorumla, hemen yanýmda dikilen Esin ablam renkten renge girmeye baþladý.
   Annem, “Allah u Teâlâ, ablana da öyle helal süt emmiþ bir Müslüman evladý nasip eder inþallah!” diyerek temennilerde bulunmaya baþladý.
   Bilseydiler ki, biricik kýzlarýnýn sevgilisiydi o oðlan, tepkileri nasýl olurdu? Þeytan dürttü, dürttü, ama direnerek daha fazla laf üretmedim.
*
   Arada sýrada, genelde canýmý sýkan bir sorunum olduðunda      Safinaz ablanýn çalýyordum kapýsýný, girip, dertleþiyordum onunla. Güzel güzel konuþuyorduk. Bana verdiði nasihatleri harfiyen tutuyordum. Onun söylediði her þeyin üzerimde garip bir etkisi oluyordu. Bana, “Asýl olan öbür dünyada deðil, bu dünyada yaþamaya ne kadar layýk olduðundur. Bu dünyada yaþamaya layýk olduðun vakit, öte tarafa cennetin kapýsýndan girersin,” diyerek anlattýklarýný hala kulaðýmda küpe olarak taþýrým. “Her gece yattýðýnda, önce kendi nefsini bir sorgula, sen kendi vicdanýný huzurlu hissettiðin zaman, huzurlu olursun. Bunun için, o gün ne kadar çalýþtýðýný tart. Ogün neler yaþadýysan, hepsini teker teker gözlerinin önüne getir. Kime iyilik yaptýn, kime kötü davrandýn, hatýrla. Bu þekilde, tespit ettiðin kötü davranýþlarý hayatýndan kov gitsin ve ertesi gün daha iyi bir insan olmaya karar ver.”
   Sadece benimle ilgili olanlarý deðil, onunla ilgili olan konularý da konuþuyorduk. Bir defasýnda bana, genç kýzlýðýnda , henüz on yedisindeyken, zengin bir oðlanýn “seninle evleneceðim,” diyerek onu kandýrdýðýný, sonra da yüzüstü býraktýðýný anlatmýþtý. “O zamanlar, bir kýzýn kýzoðlankýzlýðý bozuldu mu, o kýzcaðýz ellere rezil olur, kimselerin yüzüne bakamaz olur, bir daha hiç koca bulamaz olur, evde kalýrdý,” diyerek anlattýklarýndan bir þey anlayamadýðým için, kýzoðlankýzlýðýn ne demek olduðundan evde kalmanýn ne demek olduðuna kadar merak ettiðim her þeyi sormuþ, cevaplarýný da anlayabileceðim türde açýklamalarla almýþtým. Öðrendiðim ilginç bir þey de herkes bilirmiþ ki, yaþý iyice ilerlemiþ, evde kalmýþ kýzlarýn evde kalmalarýnýn yegane sebebi baþlarýndan geçen bu aldatýlýþ olurmuþ. Genç kýzlar, baþlarýndan böyle bir bela geçmediði halde, sýrf geçtiði sanýlýp da adýný çýkartmasýnlar diye, erkenden evlenmek zorunluluðunu hissederlermiþ.
   Bunlarý bana anlattýðý zaman ablam Esin’in emekli imamýn oðlu tarafýndan ayný þekilde aldatýlacaðýna ve yüzüstü býrakýlacaðýna öyle bir inandým ki, hemen oðlanýn karþýsýna dikilip resti çektim:
   “Ya anneni babaný yollayýp istetirsin ablamý, ya da iliþkinizi babama ihbar ederim!”
   Oðlan bu tavrým karþýnda küçük bir þok geçirdi. Bir süre, kafasýnda dolaþtýrdýðý düþüncelere odaklandý. Tedirgin olmuþtu.
   “Ablan da istiyor mu bunu?” diye sordu.
   Bu soruyu anlamsýz bularak, “ister tabii ki, neden istemesin ki!” diye söylendim.
   Emekli imamýn oðlu, “bana kalsa çoktan istetecektim ben… Ama, ablan istemiyor,” deyince, bu defa da ben küçük bir þok geçirdim.
   Laflarýmý geveleyerek, “nasýl yani?” diye sordum. “Niye istemiyormuþ?”
   “Ebelik kadrosu onaylanýncaya kadar beklememizi istiyor o…”
   Ebelik kadrosu mu? O da neymiþ? Aklýmýn ermediði baþka konular vardý galiba; oðlan anlayabileceðim bir dille açýkladýðýnda, ablamýn iþinde bir yýllýk denenme süresi geçirdiðini, bir yýl sonra kadrosu onaylanýnca kadrolu bir memur olabileceðini öðrenmiþ oldum. Bu durumda “istet ablamý!” diye diretmemin bir anlamý olmayacaktý. Bir yýl sabretmem gerekecekti. Kendimi rahatlatmak için, “ablamla evlenecek misin?” diye sordum.
   “Elbette evleneceðim,” dedi.
   Elbette evleneceklerdi. Evlenmesinler de göreyim!
Ama, bir yýl sonra…
   Bu, onlarýn iliþkisine bir yýl daha göz yummam demekti.

.../...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Balkonlu Ev...
Bizim Köyün Ayýlarý... 2.
Babam…
Madam...
Büyük Öðretmen Boykotu…
Çöpçatan...
Tip Tip Tipsizler…
Anneanne...
Safinaz Abla...
Son Söz...

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Muhittin Amca...
Hempa...
Krallarýn Kraliçesi
Hanýmeli...
Siktiriboktan…
Basgitar...
Nerede O Eski Öðretmenler…
Nil Kraliçesi.
Kur'an Ayetlerinden
Öpücük Tutkusu...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Part - Time Seviþmeler [Þiir]
Bir "Hiçbir Þey" Olmak [Þiir]
Deliler Bayramý [Þiir]
Nazlý Nazlý Karýlar... [Þiir]
Gülbahar'ým; Can Çiçeðim! [Þiir]
Ýkimiz Ýçin [Þiir]
Hayatým [Þiir]
Halepçe [Þiir]
Senden Önce, Sensiz [Þiir]
Çapkýn Kýz... [Þiir]


Kemal Yavuz Paracýkoðlu kimdir?

Okur yazar, okuduðunu anlar, yazdýðý okunur, emekli büro memurluðundan devþirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiþtir, kendine özgü bir yazý dili kullanýr...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.