..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Usun ve deneyimin aksaçlýlarýnki gibi, ama yüreðin masum çocuklarýnki gibi olsun." -Schiller
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Ýkbal Elvan Türkel




14 Nisan 2012
Hakký Tankut  
Ýkbal Elvan Türkel
Ama halan korkuyordu artýk her þeyden. Hiç kimseyi istemiyordu yanýnda bütün gün odasýnda, yataðýnýn üstünde sallanýr durur “Neden ?” derdi, “Neden? “. Sen karnýmdayken ninenlere gittik gene. Baban “ doktora gene götürün bu kýzý, daha kuvvetli haplar içirsin ona, unuttursun iþte “. Diye öðüt veriyordu ninene. Ayþe’ nin odasýnýn kapýsý açýldý, yýldýrým gibi salona koþtu halan. Bir yandan söyleniyordu “Bunu da unut Hakký Tankut, unutabilirsen bunu da unut!”


:AHBH:
Tuðçe þehirde yaz gününden kalma sýcaklarýn hüküm sürdüðü iklimden nasipsiz, tepelerin arasýnda, þehrin sýcaðýný almayan, kampüste krem rengi kýsa pardösüsünün önünü ilikleyip anfilerin olduðu binadan çýktý. Binanýn cam madeni kapýlarýna yansýyan kendi siluetini süzmeden edemedi. Koyu mavi kotu, uzun binici çizmeleri, yakasý pardösü içinde saklansa da dikkati çeken beyaz gömleði, çukulata renkli çizmelerinin tonunda þýk çantasý, omuzlarýnda dans eden yumuþak saçlarýyla enfesti. Babasýnýn çocukluðundan beri hep yaptýðý aklýna geldi. O kocaman yumuþak ellerini sanki kýzýl kahve saçlarýnýn arasýnda uçurur; “ benim enfes kýzým, has kýzým benim.” Diye mýrýldanýrdý.
Kendinden her daim memnun Tuðçe, mükemmel siluetini unutup, hastaneye yetiþmek için kampus kapýsýna doðru hýzlandý. Uzaktan gülümseyerek gelen Ýlker’ i gördü. Salak Hazal’ ýn Ýlker’ i. Hazal onun için salaktý. Nerdeyse dört senedir Ýlker’ in peþindeydi. Ýlker’ in sýrf kendi kampüslerinde deðil , “Yeditepeli þehrin tüm kampüslerinde götürmediði kýz kalmamýþtýr” adlý þehir efsanesini herkes bilse de, Hazal ; “ yine bana dönecek “ temennisiyle kýrk beþinci eski sevgilisini terk etmesini beklerdi. Aklýndan geçenleri anýnda silen Tuðçe kendisine gülümseyen Ýlker’e en þýk gülümseyiþi ile karþýlýk verdi.
-     Götürelim mi Bayan?
-     Acil olarak kampüsten çýkmalýyým, Kadýköy’e gidiyorum
-     Tamam, inci gibi yazýnla tutuðun yöneylem notlarýný ver, ben de seni uçurayým.
Ne fýrlama, ne piç kurusuydu bu Ýlker. Bedava günahýný vermez. Hoþ ben de vermem. Dedi Tuðçe nin zihni. O gün arabayý almamýþtý ne de olsa o bir memur çocuðuydu evde hala tek araba vardý. Hastane iþleri için annesine býrakmýþtý.
-     Tamam
Dedi Tuðçe gözlerini lütufkâr tavrýyla süzerek. Ýlker’ in hoþuna gitmiþti griye çalan çelik mavisi gözlerinin süzülüþü. Tuðçe herkesin “ay lens mi takýyorsun ?“ sorusuyla hayranlýkla baktýðý gözlerini, saçlarýný, ellerini, tüm vücudunu söylemek istediðini dillendirmek için kullanmayý çok iyi bilirdi. Anneannesi çocukluðunda annesine;

-     Bu ne iþveli kýz yahu? Yok, bizim sülalede iþve naz, Nalân. Suyun öte yanýn iþleri bunlar… Diyerek biricik babasýna her zamanki gibi laf sokuþtururdu. Annesi ise suskunluðunu bozmaz, kafa sallardý.

Ýlker ‘in siyah arabasýnýn yanýna varmalarý beþ dakika bile sürmemiþti. Fýrlama çaktýrmadan öðretim görevlilerinin parkýný kullanýyordu. Arabaya binerken Tolga ve Mustafa’yý gördü. Üniversiteye ilk girdiðinde Ýpek’ le arkadaþ olmuþtu. Ýpeðin aþkýydý, kocaman sarman bir kedi gibiydi Tolga. Yumuþacýk genizden çýkan sesi görüntüsüne eklendiðinde, ortak derslerde Tolga efsanesini doðurmuþtu. Ýpek’te çok hoþtu doðrusu. Zaten Tuðçe’ nin kendisi gibi haftada bir manikürünü tazeleyen, en az ayda bir kuaförü ziyaret eden, vitrinleri sýký takip eden, dersini çalýþan, ölçüyü kaçýrmayan, bakýmlý cazibeli arkadaþý olmalýydý. Ezik, süpürge saçlý vasatlarla iþi olmazdý. Yanýndaki arkadaþý koluna taktýðý çantasý gibi olmalýydý: Kaliteli, iþlevsel bir aksesuar.
Tolga ile göz göze geldi Tuðçe ve ona anlamsýz bir bakýþ fýrlattý. Ýkinci sýnýfta Ýpek’ten gizli Tolga ile buluþmuþ, ikisinin de bayýldýklarý bilim kurgu filmini izlemiþlerdi. Soðuk bir Þubat akþamý öpüþüp koklaþma aþamasýna gelmiþti iliþkileri. Tuðçe için bu aþama yeterliydi.
-     Vaktim var derdi. Tuðçe kendine hep. Tolga tüm bunlar yaþanýrken;
-     - Ýpek anlar diye hem korkuyorum! Hem de heyecan veriyorsun sen bana. Onda olmayan canlýlýk sen de var benim için. Diye mýrýldanýrdý kulaðýna.
Sahildeki tüm öpüþüp koklaþmalarý bile bir süre sonra Tolga’yý kesmemeðe baþlamýþtý.
-     Sana ulaþamýyorum. Sanki duvarlarýn var, beni de al onlarýn arkasýna. Derdi kocaman kedigözlerini yuvarlaklaþtýrarak.
Tuðçe ise içinden;
-     Salak Ýpek sana daha yeni elini tutturuyor, bendekilerin onda birini bile alamýyorsun ondan, çeneni kapa, gönlünü eðle benim gibi. Tamam, yakýþýklýsýn ama yetmez güzelim o benim istediðim hayata. Ýpek seni anca paklar.
Ýkinci sýnýfýn sonunda artýk canýný sýkmaya baþlamýþtý ki Tolga bir gün;
-     Ben bu ikiyüzlülüðe dayanamayacaðým artýk, sen ne garip bir kýzsýn, en yakýn arkadaþýnýn aþkýyla çýkýyorsun ve hala onun canciðerisin. Bazen üçümüz bir aradayken, Ýpek’le içten içe alay ettiðini hissediyorum. Ýpeði yetersiz görüyorsan ne iþin var onla?
Tuðçe nin zihni ; “Yetersiz deðil sadece bir çanta çünkü o bir çanta.” diye baðýrýrken
-Senden hoþlandým ama artýk bende duygusal yaratýmýn bitti. Ýpeði de artýk bu iþe karýþtýrma bana da yanaþma.

Sözleri aðzýndan çýkývermiþti.

Ýki yýl sonra Ýpek’ le hala canciðer arkadaþtý, Tolga’dan uzak duruyordu. Ýpek;
“Siz anlaþýrdýnýz ne oldu ?” sorusunu iki defa sormuþ, Tuðçe, omuz silkerek soruyu geçirmiþti. Tolga ile yaþadýklarýný Ýpek bilmek zorunda deðildi. Bir erkeðe yaklaþmanýn bedelleri vardý ve Tuðçe alacaklarýný tutarýný saðlamlaþtýrmadan bir daha iliþki riski taþýmamasý gerektiðini, öðrenmiþti.

Tuðçe arabanýn içinde Ýlker’ e hadi gidelim derken, Tolga’ nýn arabasýn arkasýna spor çantasýný yerleþtiren Mustafa onlara bakýyordu. Mustafa tipsizin tekiydi ama kýzlarýn bayýldýðý yumuþacýk bakan kahverengi gözleri vardý. Tuðçe hiç sevmezdi o gözleri, her þeyi hisseden, kýyafetlerini soyan deðil ama düþüncelerini soyan sezen gözlerdi onlar. Biliyordu iþte; Onun tüm hesaplarýný mesafelerini, biliyordu, Mustafa.
Ýlker arabayý hareket ettirirken CD çalarý açmýþ, aracýn tüm konforunu Tuðçe ye sunmaya çalýþýrken sordu;

-     Kadýköy’ ün neresine gideceðiz?
-     -GATA ‘ya
-     GATA hastane deðil mi, ne iþin var orda?
-     Babam kanser, onu hastaneye aldýlar doktorlar, en son muayeneden sonra.
Ýlker sustu bir an. Okuldaki her þeyi bilirdi o. Bu kýzý da iyi tanýyordu. Derste hocalarýný hayran býraktýran, okulun iþ bitirici, müzakereci, tüm kýzlarýn hasetle süzdüðü, þýklýðý, çekiciliði ile çýkýlacak kýzlarýn top onunda ilk üçüne girerdi her zaman. Kendisine benzeyen yaný da vardý bu kýzýn; Hiç zayýflýðý yoktu görünürde. Tolga ile yaþadýklarýný da bilen nadir kiþilerdendi, ama Tuðçe’ nin profesyonel tavrý okuldaki dedikodularý kesmiþti hýzlýca. “Uyanýk kevaþe! “ demiþti sahilde ilk gördüðünde onlarý. Kýskanmýþtý onlarý çünkü o þiþirilmiþ Tolga’nýn yerinde kendisi olmalýydý. Kýzamamýþtý Tuðçe’ye yanýnda süs gibi Tolga’yý taþýdýðýný hissetmiþti. Ýpek’se salaktý, su katýlmamýþ salak. Tüm bunlarýn ötesinde, Tuðçe’nin ilk defa ailesinden bahis ettiðini duyuyordu.
-     Baban daha iyi olur, Ýnþallah. Anlamsýz bir laf öbeði çýkýverdi aðzýndan
-     Beþ senedir tedavi görüyor. Benim babam atlatýr. Bunu da atlatýr. Dedi Tuðçe.
Bir anda müzik, Ýlker araba her þey yok oldu Tuðçe için. Tuðçe’nin babasý kaldý zihninde: Hakký Tankut. Tuðçe’nin babasý atlatýrdý, bu krizi de atlatýrdý. Emekli kurmay, üniformasý içinde çaký gibi, kýzýna da hediye ettiði çelik mavi gri gözleriyle, çaðdaþ, disiplinli dünyanýn en tatlý babasýydý o. Çocukken babasýnýn kardeþi Gökçe’yi kucaðýna almasýný istemezdi.
-Babamýn kucaðý benim. Derdi Tuðçe.
Babasý ise;
-     Sen enfessin, has kýzýmsýn býrak ona da lütuf edelim de, o da nasiplensin.
Diyerek çapkýnca göz kýrpardý. Zaten Gökçe babasýnýn kucaðýnda sýkýlýr nedense sessiz silik annenin omzuna koþardý.
-     Baba sen soðuksun.
Doðru babasýnýn elleri serindi, her daim serindi, zarif elleri. Tuðçe için babasý kusursuzdu, akýldý mantýktý, zarafetti, neþeydi her þeydi. Ýnsanlarýn babasýnýn duruþuna, derinlikleri dipsiz kuyularda gizli gözlerindeki hafif alaycý bakýþa, tavrýna, edasýna hayranlýðýný hissederdi hep. Özellikle kadýnlara deli olurdu. Annesine ise kýzardý. Babasýnýn böyle sünepe eþi olamazdý. Silik sönük, dümdüz süpürge saçlý, nine kýyafetli, birbirine hiç uymayan çanta ve ayakkabýlar giyen annesi olsa olsa babasýnýn deðil, anneannesinin deyimiyle “Vakkas‘ýn hanýmý “ olurdu. Anneannesi eþraftan tüccar Necip beyin hanýmý olarak, sadece refahý her daim yaþamýþ basit buyurgan bir kadýndý, onun için.
-Bizim soyumuz Karamanoðullarýn’ dan gelir. Derdi sýklýkla, hantal vücudunun, kaba saba ellerinin, olmayan soyluluðunu ifade etmek için. Hiç inandýrýcý olamaz, kendince yol yordam bilmeyeni “Vakkas” olarak isimlendirirdi sadece. Tuðçe için anneannesi kasabalýydý, kabaydý. Çýka çýka annesi çýkmýþtý, bu vasatlýktan iþte.

Babasýnýn parasý için annesi ile evlendiðini düþünürdü. Sadece annesinin evlenmeden önce çektirdiði, nadir resimlerinden birinde, sade, ufak tefek, utangaç bir kýz olduðunu görmüþtü. Babasý, komþularýnýn yeðeni olan, lise mezunu, çok sessiz utangaç, itaatkâr bakýþlý kýzý, belki de kendisine hiç karýþmayacaðýný varsaydýðý, üstelikte epeyce bir varlýðý da beraberinde getirdiði için almýþtý muhtemelen. Her daim yumuþak annesinin, bazen babasýndan daha güçlü olduðunu hisseder, kýzardý. Yýllarca mutfaktan, ütüden çýkmamýþ, bu kasabalý, babasýnýn hastalýðýnda ilerlemiþ yaþýna raðmen araba kullanmayý öðrenmiþ, babasýný hastanelere taþýmýþtý. Yýllarca akþam herkesi doyurup, evini düzenini toparlayýp, en arka odada tekkesinde saatlerce Kuran okuyup, namaz kýlmýþtý. Babasý:
“ Kariyerimi kesersin Nalân “ demeseydi baþýný da örterdi, bu kadýn. Tuðçe annesinin babasýndan çok korktuðunu sanýrdý. Yýllar geçtikçe, aslýnda annesinin babasýndan deðil de, babasý için korktuðunu anladý. Babasýna endiþe ile bakardý annesi. Oysa babasý için nasýl endiþelenebilirdi ki? Asýl kendisi için endiþelenmeliydi. Çapkýndý babasý. Kendisini hayranlýkla süzen kadýnlar içinden seçerdi kendine birkaçýný. Tuðçe bilirdi babasýnýn sýrf annesi ve kendileriyle yaþamadýðýný. Onun için hep terk edileceklerini düþünürdü. Sünepe annesi yerine, o hep en çalýþkan, en þýk, en güzel, enfes olmaya çalýþtý, babasýný evde tutmak için. Zamanla babasýnýn seçimlerinin gel geç olduðunun, insanlarýn babasýnýn çapkýnlýðýna da hayranlýk duyduðunu, babasýnýn da bu hayranlýða oynadýðýný anladý. Babasýna herkes hayrandý ve saygý duyardý. Astlarý üstleri komþularý, bakkallarý. Ýstihbaratçýydý Hakký Tankut. Salonda kocaman bir kütüphanesi ve en az üç raf dolusu plaketi vardý. Tuðçe on yaþlarýndayken, babasý ülkenin uzak bir yerine gitmiþti. Altý ay ondan hiçbir haber alamamýþlarý. Salondaki babasýna teþekkür bildiren, bu yazýlý pirinç levhalarý veya plaketleri okuyup, içini saran tarifsiz boþluðu doldurmaya çalýþmaya baþlamasý, bu uzun yok oluþlarda baþlamýþtý. Bu dönemlerde annesi onlar yattýktan sonra tekkesinde sabahlardý. Kardeþi Gökçe ise
-Babam nerde derdi. Ýlk günün sonunda.
-Asker çocuðu soru sormaz! Derdi Tuðçe babasýný taklit ederek kardeþine.

-Asker çocuðusun ha?
Tuðçe çocukluðundan sýyrýldý Ýlker’ in sözüyle.
-     Evet Kurmay………….. dý. Ama hastalýðý ilerlemeden son iki yýla kadar aktifti, toplantýlara katýlýyordu. Biliyorsun bu ülkenin çaðdaþ insanlara çok ihtiyacý var hala.
-     - babanýn asker olduðunu anlamalýydým dedi Ýlker göz kýrparak
-     Herkesin daðýttýðý Emre’nin partisinde makyajý bozulmayan bir sen kalmýþtýn.
-     Tuðçe’ nin hoþuna gitti Ýlker’ in yorumu. Evet dedi içinden, ben Hakký Tankut’un kýzýyým, kontrolünü gücünü býrakmayan, çelik manolyayým. Ýlk defa bir erkeðe gözlerini süzmeden olduðu gibi güldü. Vahþi tuhaf bir gülüþtü bu. Saldýrmaya hazýr bir hayvanýn sýnýrsýz gücü çýnladý gülüþünde.
Ýlker rahatsýz oldu bu gülüþten. Ýçindeki hortlaðý uyandýrmýþtý bu gülüþ, garip bir týnýsý vardý, ölüm karanlýk.
Aman caným, kýzýn babasý hasta ona ne senin hortlaklarýndan, sen kendine kýzýn bu halini yol yap da Tuðçe seninle de olsun. Sözleri geçti içinden.
Tuðçe içinden geçenleri hissetti sanki
-     Þimdi zamaný deðil. Der gibi gülen yüzünü astý, gözleri buza döndü. Ýlker kendi soðuðunu gördü o buzlarýn içinde. Bitmek tükenmek bilmeyen yalanlarý, oyunlarý, gecenin ayazýnda hayalinde canlanmýþ terk ediþleri. Kontrolü gücünü vermiyordu bu kýz. Kendi tekelindeydi, kendi karanlýðýný paylaþmaya hiç niyeti yoktu.
Araba GATA’ YA yaklaþmýþtý, Tuðçe
-     Ben ineyim Ýlker sað ol. Dedi eski kibar haline dönmüþtü iþte. O karanlýk vahþi hayvan kafesindeydi gene.
-     Tamam, ben sana cebimi de vereyim lazým olursa hemen biterim, arkadaþlar bugünler içindir. Dedi Ýlker “hadi oðlum fýrsatý kullan” diyordu beyninin tilkisi.
Tuðçe pasýný aldý zarafetle, çantasýndan cebini çýkarýp Ýlker in telefonunu kayýt edip arabadan indi.

Hastaneye vardýðýnda annesi ve Gökçe babasýnýn kapalý olduðu odanýn kapýsýnda, demir sandalyelerin üstünde bekliyorlardý. Annesinin elinde tespihi, mýrýl mýrýl dualarýný ederken, kýz kardeþi de kafasýný hep yaptýðý gibi annesinin omzuna koymuþ, dalmýþken buldu. Ýyi ki baþýný da örtmemiþ diye iç geçirdi annesine bakarken.
- “Tanrý nýn salak kuzularý gene otluyorlar” kardeþinin mel mel bakan gözlerini seçtiðinde.
-     Nasýl? dedi Tuðçe
-     Komaya da girebilir dediler annesi Allah fýsýltýsýný ekleyerek
-     Gelecek mi? dedi Tuðçe
-     Kardeþi baþýný kaldýrdý gözlerine hiçbir ifade katmayarak
-     - Aradým deyip baþýný tekrar annesinin omzuna yaslandý.
Gelmeyecekti iþte. Vefasýz saygýsýz Ali Amca. Tuðçe sekiz yaþýndaki þeker bayramýnýn akþamýna döndü zihninde. Babasýnýn vefasýz saygýsýz kardeþi ülkenin ünlü cerrahý Ali Amcasý mutfaktaki kerevette nenesinin dizine yatmýþ
-Kesip biçiyorum anne, neþterle makasla, þifa olsun içlerindeki zehirler çýksýn, istiyorum. Þifa olsun, þifa olsun… Kendi içimi kesemiyorum zehri akýtamýyorum, zehir, zehir.
Mýrýldanýyordu annesine, nenesi ise
-umut olsun, þifa olsun abinin aldýðýný geri ver, hayatý geri ver.
Diyerek baþýný okþuyordu usulca amcasýnýn. Elektriði yanmayan loþ mutfakta. Babasýnýn aldýðý neydi? Babasý her þeyi tam ve olmasý gerektiði gibi yapardý almamasý gerekeni almazdý Hakký Tankut. Bu nenesi de çatlaktý. Babasý elini öpmek istediðinde zorla elini uzatýrdý. Sünepe annesine ise sýmsýký sarýlýr “Allah dualarýný kabul eylesin kýzým” derdi. Bunun üzerinden on yýldan fazla geçmiþti. Nenesi ölmüþ Ali Amca kayýp olmuþtu. Gazete kupürlerindeydi artýk amcasý. Yeri yurdu belliydi ama babasý için kayýptý. Babasý bir iki kere aramýþtý ama amcasý hiç gelmeyince ; “ben büyüðüyüm, saygýyý benim görmem lazým “ diyerek kardeþini aramamýþtý. Vefasýz ve saygýsýzdý babasý için o. Babasý gibi bir varlýk, nasýl sevilmezdi, nasýl sayýlmazdý?
-     Gelmez vefasýz, saygýsýz! Babasýnýn tonunda, yüksek sesle Tuðçe söylendi. Annesinin sesi çýkmadý. Gökçe ise dalgýndý.
-     Merdivenlerden sakince çýkýp yanlarýna gelene kadar hissetmedikleri uzun boylu, saçý sakalýna karýþmýþ, her zamanki kareli gömleði, kotunun altýnda iðrenç beyaz çoraplarý ve adi ayakkabýlarýyla Haydar’ ý görünce, çýldýrdý, Tuðçe.
-     Ne iþi vardý bu sulu gözlü ayýnýn hastanede? Gökçe idi bütün sebebi tabii ki salak Gökçe.
Gökçe lisede baþladýðý dershanenin burslular sýnýfýndan, bu ayýyý kendine erkek arkadaþ olarak seçmiþti. Yetmezmiþ gibi, beþ para etmez bir üniversitenin, ne idüðü belirsiz grafik tasarým bölümüne girmiþti. Babasý beþ para etmez üniversiteyi ve bölümünü biliyordu þimdilik.

Tuðçe delirmek üzereydi.

Annesinin omzundan kalkýp, ayýnýn boynuna atýlan kardeþini, ayýsý ve annesiyle baþ baþa býrakýp, merdivenlerin baþýna yürüdü. Buza dönmüþtü gözleri gene. Her fýrsatta sadece kardeþine deðil, ayýya da laf sokuþturmuþtu. Sýcak bir öðleden sonra, bir kafede kýstýrdýðý kardeþi ve ayýsýný esir almýþ, ayýnýn gözünün içine baka baka
-     “siz Aleviler medeni görünmek isteseniz de az geliþmiþ tarzýnýzla hemen her yerde fark ediliyorsunuz”
Demiþti, artýk ayýnýn masayý ve her þeyi terk etmesini bekliyordu. Oysa iki ayaklý bu ayý
“Bundan daha normal ne olabilir, maddi manevi aç býrakýlmaya uðraþýlan ibadeti günah, düþüncesi zül sayýlan bir topluluðun ne olmasýný bekliyorsun ki sen ?”
Diyerek masanýn üstündeki Gökçe’nin ellerini sýkýca kavramýþtý. Bu kadar yavan aþk gösterisi ve iþittikleriyle Tuðçe kalkmýþtý masadan. Gene de kardeþinin peþini býrakmamýþtý.
- “ Sen eziksin. Üç yýldýr ayný ayý ile çýkýyorsun kýzým, deðil her gün ayý eti, her gün havyar bile yenmez !”
Diðer taraftan bu ayý iþine de yaramýyor deðildi. Kendisi Babasýnýn otoritesini içselleþtirmiþti. Babasýndan sonra, kendisine itaati bekliyordu Tuðçe. Deli Gökçe ise býrak kendisini, babasýna bile posta koyardý. Altý yaþýna bastýðýnda kendisini derin bir havuza atmýþtý babasý. Su korkusunu deðil, babasýnýn sözlerini biatle dinlenmiþ, yüzmeyi öðrenmiþti. Gökçe altý yaþýnda suya atýldýðýnda, yeri göðü inletmiþti. Babasý da havuza atlamak zorunda kalmýþtý. Zýrlamasý üç saat süren Gökçe, “Canavar!” demiþti babasýna aðlamasý bitince. Deðil yüzmek vapura zor binmiþti uzun süre. Huysuz Gökçe’nin bitmek tükenmek bilmeyen itirazlarý babasýnýn hastalýðýna kadar sürmüþtü. Babasýnýn hastalýðýný öðrendikleri günlerin bir gecesinde, anneleri, babalarý uyuyunca, onlarý tekkesine alýp, kapýyý kapatýp,
-“babanýz kefaretini ödüyor onu incitip kendi kefaretinizi yaratmayýn” demiþti. Annesinin garip konuþmasýný hiç üzerine alýnmayan Tuðçe, bu konuþma sonrasý Gökçe'nin babasýna daha hoþgörülü olduðunu gördü. Bir gün Gökçe' nin “ onu artýk üzmemeliyiz” sözünü iþittiðinde bu sözler ona yeni silahýný vermiþti. Babasýna Haydar’ ý açýklamak tehdidi yýllardýr diþ geçiremediði kardeþine artýk her istediðini yaptýrýyordu. Tabii ki dozunu ayarladýðý sürece.
Merdivenlerden geri döndü Tuðçe aklýnda silahý ile
-biliyorsunuz babam uyanýp onu görebilir dediðinde
Gökçe öfkeyle ablasýný süzerek;
-Hatýrlatmasan olmazdý hadi gel diyerek Haydar’ ý kolundan merdivenlere sürükledi.

Koridorun diðer ucundan Cezmi Atiksoy belirdi, bir an. Bir bu eksikti; iç geçirdi Tuðçe. Cezmi Atiksoy babasýnýn arkadaþýydý, ama onun kadar yükselememiþti, emir komuta zincirinde. Ýskelet suratlý, küçücük kafasý, zayýf çelimsiz gövdesine eklenti gibi duran kaba kemikli pençe görünümlü, kocaman elleri, yerle hala sesle inleten kocaman ayaklarýyla, hilkat garibesiydi. Çocukken korkardý Cezmi Atiksoy’dan. Babasýnýn diðer arkadaþlarýnýn , “Kaydýrakçý” dediði, bu karanlýk hortlaðýný hatýrlatan adamdan.
- Cezmi Amca parkta mý çalýþýyor? Kaydýrakçý mý onun için? Babasýna soruyordu dokuz yaþýndaki Tuðçe. Ýlk defa o gece babasýnýn hortlaðýný görmüþtü gözlerinde, soruyu sorduðunda ama babasý onun ne gördüðünü sezmiþ;
-“kaydýrakçý iþi biteni itene denir .“ Açýklamasýndan sonra, gözlerindeki hortlaðý kovmuþ, ýslýkla o komik þarkýyý çalmaya baþlamýþtý. Tuðçe takýlmýþtý bir kere; Ýþi biten kimdi? Neden itiliyordu? Nerden itiliyordu?
Babasý çapkýn bakýþlarýyla;
-sen güzel kafaný yorma bunlara has kýz, yarýn Topkapý'ya gidelim.
Dediðinde Tuðçe için kaydýrakçý bitmiþti. Topkapý eðlence demekti. Babasý yol boyunca cinli perili maslar anlatýr, masallarýn bir yerini Fatih, Yýldýrým, Süleyman adlý padiþahlar süslerdi her zaman. Maðrur zalim ama muhteþem padiþahlar.” Ya devlet baþa ya kuzgun leþe” sözüyle biterdi bu masallar. Yolculuklarý öðlen yemeðinde Sirkeci’de Filibe köfte ile baþlayan ziyafet yazýn dondurma kýþýn kestane ve Tuðçe’ nin canýn çektiði abur cuburlar la süslenirdi. Yürümekten, koþmaktan, babasýnýn masallarýnda yorgun Tuðçe, araba köprüyü geçene kadar zor ayakta dururdu. Köprü bitiminde uykuya dalardý. Eve kucakta çýkardý. Gökçe de tutturmuþtu bir müddet bu gezilere katýlmayý. Gereksiz zýrlamalarý, köprünün ortasýnda çiþinin gelmesi, su bitince susamasý, padiþahlar niçin savaþmýþ cinler perilerden korkuyorum ben. Neden ölüm var gibi gereksiz sorularýyla can sýkýcýydý Gökçe. Üstelik eve çýkarken kucaðý da kapýyordu. Kaydýrakçý ona sadece babasýyla baþ baþa gezme fýrsatýný verdi son bir kere.
Ýþte kaydýrakçý Cezmi hafifçe bir reveransla annesine eðilip
-“Nasýl komutaným Nalân Haným? “ sordu cýrlak sesiyle.
Annesi önünde eðilinmesinden rahatsýz;
-Bekliyoruz Cezmi Bey kýsaca cevapladý.
Cezmi Atiksoy boðazýný temizleyip cýrlak sesine davudi hava vermeye çalýþýp
-     Komutaným iyileþecek evvel Allah, biz onunla vataný milleti nelerden temizledik, temizlediklerimizin yüzü suyu hürmetine gücünü kazanacak yeniden.

Nalân haným kaþlarýný çattý, imkânsýzdý bu onun için ama ani bir refleksle, çatýlýverdi kaþlarý.
-Karýþtýrmayýn temizliði bu iþe” suratýný salladý.
Tuðçe annesinin alýþýk olmadýðý yüzüne bakýp ; “Çelik iradeli, dirayetli Nalân Haným” dedi içinden babasý gibi. Babasý gençliðinde deðil de ilerleyen yaþlarýnda annesinin kadife gözlerine dalar, bu sözlerle bitirirdi kahverengi serüvenini. Ayýsýný postalamýþ Gökçe geliverdi yanlarýna. Cezmi Atiksoy’dan o da hoþlanmazdý.
- Av köpeði kýlýklý bu adamla neden hala arkadaþsýn? Sormuþtu babasýna. Babasý geniþ geniþ gülmüþ;
-av köpekleri sadece avý bulmaz, sadakat ve koku alma yeteneði ile belayý koklar def eder, seni ondan da korur demiþti kýzýna.
Gökçe soðuk bir selam verdi Cezmi Atiksoy’ a. Tuðçe de selamýný ekledi. Hemþirenin belirivermesiyle hep beraber kapýya döndüler ama hemþire iþ alýþkanlýðýyla hiç birine bakmadan kapýyý açýp içeri girdi. Üç kadýn ve adam sessiz kaldý, gözleri ise kapýya takýlý kaldý. Geçmek bilmeyen saniyeler sonrasý kapý açýldý hemþire
- Sizi içeri istiyor, on dakika en fazla lütfen yormayalým
Dedi ve gitti.
Tuðçe, babasýný en son iki akþam önce, görmüþtü. Bir an ne kadar zayýfladýðýný, küçüldüðünü, renginin acý sarýya döndüðünü fark etti. Bir zamanlarýn koskoca Hakký Tankut’u bakýþlarýyla Tuðçe’yi yanýna çaðýrdý. Gitti Tuðçe, yataðýnýn yanýnda eðilip, elini tuttu. Annesi gene emir eri gibi yataðýn dibinde hazýr oldaydý. Gökçe ise annesinin omzunda. Tuðçe’nin elindeki el serindi, gene kuru, sanki ufalmýþtý. Baþýný çevirdi Hakký Tankut, gözleri baþka bir hülyaya bakýyormuþ gibi, usulca fýsýldadý;
-     Ayþe, Ayþe..
Gözleri Tuðçe’deydi, gördüðü ise Tuðçe deðildi. Son kez “ Ayþe “ diyerek gözünü kapadý. Tuðçe býrakamadý babasýnýn elini, bu halinde ikrar ettiði onun deðil Ayþe nin adýydý. Ýçine kýskançlýk zehri akmýþtý, hiç ummadýðý bir anda. Biliyordu Tuðçe Ayþe’nin kim olduðunu. Evdeki yüklüðü Gökçe ile karýþtýrýrken küçük kýrmýzý kutuyu bulmuþlardý. Kutudan siyah beyaz bir fotoðraf çýkmýþtý ilk önce. Babasýnýn boynuna sarýlmýþ bir çift kol, bikinili, profilden hoþ bir genç kýza aitti. Tuðçe bu profili kendine çok benzetti. Hatta Gökçe bile;
-     A, abla kýza bak gözleri hariç ayný, sen. Demiþti.
Bir tek bakýþlarý hariç, insanýn içini okuyan bakýþlarý hariç ayný Tuðçe’ydi. Bakýþlarýnda babasýna þefkat sevgi de vardý, tüm o sorularýnýn arasýnda. Babasý, bu kadýnla beraber kýyýda bir sandalýn kenarýna oturmuþtu. Heybetli vücudu ve çapkýn bakýþlarýyla kameraya gülümsüyordu. Babasý da bu kadýnla beraber olmaktan çok mutlu gibi gelmiþti Tuðçe’ye. Sonra Gökçe kutuda altýya katlanmýþ sararmýþ bir kâðýt buldu.

Yer çýplak oturuyorum betonun üzerinde,
Yan odadan Hakký’nýn ulumasý geliyor : “Temizlik ulan temizlik, temizlik medeniyettir.” Ve Haydar haykýrýyor “Anam oy anam “
Hakký belliyor Haydar'ýn anasýný sabaha kadar, akþama kadar, zaman yok, mekân yok, karanlýkta sesler var sesler sesler.
Bunu da unut Hakký Tankut, unutabilirsen bunu da unut!

Bu kadardý sararmýþ kâðýtta yazýlý olanlar. Ýçinde yazýlanlar deðil de inci gibi bir el yazýsýydý Tuðçe’yi ilgilendiren. Babasýnýn yazýsý deðildi ve yýllarca o yazýyý taklit etti. Onun bu taklit uðraþý, babasýný mutlu etmiþti. Tuðçe'nin defterlerini eline alýp okþar severdi babasý, ya da Tuðçe’ye öyle gelirdi. Kýrmýzý kutunun hikâyesi Gökçe ile özenle sararmýþ kâðýdý ve resmi kutuya yerleþtirip, bulduklarý yere geri koymalarýyla keþif oyunlarýný bitirmeleriyle sonlanmamýþtý. Gökçe ile uzun süre resimdeki kadýný, kâðýttaki yazýyý konuþmuþlardý ama her ikisi de nedense anne veya babasýna soramamýþtý resimdeki kadýný, yazýyý. Tuðçe’nin hayallerinde resimdeki güzel kadýn annesi olmuþtu. Bu sünepe Nalân onun annesi olamazdý. Babasýný çok mutlu eden bu kadýn belki ölmüþtü, belki kaçmýþ gitmiþti Haydar’la. Artýk yoktu ama Haydar’ dan nefret ediyordu, annesini çalmýþtý. Tabiî ki bu hayallerini Gökçe ile paylaþmamýþtý, Gökçe’nin annesi Nalân’dý. Gökçe durur durur kýrmýzý kutuyu anýmsardý. Babasýnýn hastalýðýný öðrendiklerindeyse, geceyarýsý ders çalýþmaya dalmýþ Tuðçe’nin odasýna çat kapý girmiþti. Yataðýn ucuna iliþmiþ, dünyanýn sýrrýný çözmüþ bilge havasýnda, Tuðçe’ye

-     Bizim bir perdemiz var geçmiþle bugün arasýnda. Annem biliyor, babam biliyor neyin örtüldüðünü, sen ve ben bilmiyoruz. Seninle de sadece bu konuda anlaþýyoruz, abla. Ýkimizde örtüyü kaldýrma niyetli deðiliz. Senin muhtemelen iþine gelmiyordur, benimse cesaretim yok.
Diyerek, odadan sessizce çýkýp gitmiþti.
Tuðçe babasýyla beraber kapadýðý gözlerinden yaþ süzülürken , “Ayþe’ye gidiyorsun baba, o çok sevdiðin Ayþe’ye ” diye fýsýldadý. Birden babasýnýn baðlý olduðu cihazýn çýkardýðý sesler sustu. Gökçe fýrladý odadan, “Hemþire doktor “diye baðýrmaya baþladý. Annesi “Allah’ým affet, sen rahmansýn, rahimsin sen affet “ mýrýltýlarýný daha da yükseltmiþti. Hemþire koþarak gelip iki kadýný da dýþarý çýkardý. Doktor ise hemen ardýndan yetiþti odaya. Artýk üç kadýn kapýnýn önündeki sandalyelere yýðýlmýþlardý. Cezmi Atiksoy ortadan kaybolmuþ, koridor, annenin tespihi sesi hariç sessizliðe gömülmüþtü.

Ne kadar zaman geçti fark edemedi, Tuðçe, hemþire ve doktor odadan çýktý.

Doktor “ Sabahý çýkarýr inþallah gene de kesin konuþmayalým“ dedi kapýnýn önündekilere. Ýnsani týnýlarý zaman zamaný kendini ele verse de mekanik bir sesle.
Nalân Haným’ýn; “Baðýþla, affet” þeklinde elinde tespihle zikir yapmaya baþladý sanki.

Tuðçe saati unuttu, mekâný unuttu, zihni sustu. Gökçe ile annesi gölge oldular ve gözleri kapandý bir anda. Karanlýklar içinde koþtu, durdu Tuðçe kulaðýnda “Bunu da unut Hakký Tankut, unutabilirsen bunu da unut!” çýðlýðý yankýlandý bir an ve yerinden sýçradý. Koridorun sonundaki pencerede tanyeri kýzarmýþtý, sabah oluyordu. Gökçe’ de kendisi gibi bayýlmýþtý annesinin omzunda. Bir annesinin zikrinin bitmediðini duydu. Her bir tespih tanesi sýrasýnca, “Baðýþla, afet” diyordu Nalân Haným. Tuðçe öfkelendi annesine. Baþýný annesine çevirip;
Nesi var babamýn af edilecek? Adam gitti senden baþka kadýnla oldu diye af mý diliyorsun Allah‘tan?
Dedi Nalân’a yüksek sesle.
Nalân afalladý.
Þaþýrýrsýn tabi! Ben biliyorum gerçeði. Kýrmýzý kutudan haberim var, resmi gördüm babamýn sakladýðý, senden çok daha güzelmiþ Ayþe, gördüm ben.
Nalân kýzýna þefkatle baktý. Çoðunlukla endiþe ile bakardý kýzýna oysa. “Babana çok benziyorsun “ der, okur okur üflerdi kýzýný. Tuðçe þaþýrdý annesinin surat ifadesine. Neydi bu þimdi?
Nalân Haným tespih çekmeyi býraktý. Elini dizine koydu. Hafif bir iniltiyle, konuþmaya baþladý:
-     Ayþe senin halandý Tuðçe. Babandan beþ yaþ küçüktü. Resim okumayý bitiriyordu biz evlendiðimizde. Sen gözlerin hariç halana benziyorsun, zaten babanla halanda aynýydý. Baban halaný severdi ama “ yaramaz “ derdi onun için. Huyu Gökçe gibiydi. Söz dinlemez, zora gelmez.. Baban ihtilal de sorgulara giriyordu. Biz sorgu bilirdik meðer iþkenceymiþ o girdikleri. O kargaþanýn içinde halaný da almýþlar içeri. Söz dinlemezdi halan. Dedim ya ne iþi vardý anarþiklerle?
Gözleri daldý Nalân Haným'ýn, iki damla yaþ döküldü, sessizce yanaklarýndan ve devam etti:
Halan babaný dinlemiþ içerde. Hakký ne yapmýþsa yapmýþ, Ayþe dinlemiþ aðabeyini. Sonra baban Ayþe’yi fark edip, çok uðraþtý onun için. Çekip çýkarttý, halaný oralardan. Ama halan korkuyordu artýk her þeyden. Hiç kimseyi istemiyordu yanýnda bütün gün odasýnda, yataðýnýn üstünde sallanýr durur “Neden ?” derdi, “Neden? “.
Sen karnýmdayken ninenlere gittik gene. Baban “ doktora gene götürün bu kýzý, daha kuvvetli haplar içirsin ona, unuttursun iþte “. Diye öðüt veriyordu ninene. Ayþe’ nin odasýnýn kapýsý açýldý, yýldýrým gibi salona koþtu halan. Bir yandan söyleniyordu
“Bunu da unut Hakký Tankut, unutabilirsen bunu da unut!”
Durup derin bir nefes aldý Nalân Haným. Tespihinden güç aldý elindeki taneyi okþayarak ve devam etti:
Hýzla balkonun kapýsý açýldý ve halan beþinci kattan aþaðýya betona çakýldý. Attý kendini.
Sustu Nalân Haným, zamana mekâna geri dönmeye çalýþýyordu sanki. Ayýlýnca konuþmaya baþladý:
Baban evde halanla ilgili her þeyi yok etti, ninen öldüðünde, zaten Ali Amcan babandan önce toplamýþtý çoðunu. Ali Amcan’dan ben rica ettim o kýrmýzý kutuyu, resmini, son yazýsýný. Kýrmadý beni Ali Amcan, severdim ben Ayþe’yi, yaramazlýðýný bile.

Gün aðarmýþtý koridorun penceresinde. Tuðçe kalakalmýþtý iskemlesinde. Gökçe’nin nefesi duyuluyordu annesinin sol yanýndan. Baþýný artýk mavileþen göðe çevirdi Tuðçe ve “ affet “ diye mýrýldandý, “ Baðýþla affet”.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn deneysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Alcina

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Haymatlos

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Hayalet [Þiir]
Öykünme [Þiir]
Adsýz Algý [Þiir]
Görmek [Þiir]
Duymak [Þiir]
Bozkýrý Özlemek [Þiir]
Soyut Mu? Somut Mu? [Deneme]
Ne Ýstiyorum? [Deneme]


Ýkbal Elvan Türkel kimdir?

Yazmayý seviyorum çünkü anlamlý gelen baþka hiç bir þey yok.

Etkilendiði Yazarlar:
Oscar Wilde, Hector Henry Munro, Ümit Kývanç, Aziz Nesin


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýkbal Elvan Türkel, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.