..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
640K bellek herkese yetmelidir. -Bill Gates, 1981
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Þiir > Aþk ve Romantizm > Kemal Yavuz Paracýkoðlu




17 Aralýk 2012
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/8 - 9)  
Kemal Yavuz Paracýkoðlu
Erol, babasýna, ne oluyor, der gibi bakýnca, Ýzzet bey piþkin piþkin gülümsedi. Erol ve Halil’e dönerek, “Çocuklar, olanlardan sizin haberiniz olmadýðý için, bu þaþkýnlýðýnýzý anlýyorum. Anlatayým da dinleyin. Bu deli kýz, Kaya ailesi ile Soylu ailesini dostluklarýnýn yaný sýra akraba da yapmak kararý almýþ kendi kendine! Ve, bu kararýný iki aileyi bir araya getirerek, her iki tarafa da teblið etti…”


:AJDG:
Anadolu Üniversitesindeki olaylarý soruþturan emniyet mensuplarý olaylarýn baþlamasýyla ilgili olarak Cemal’inkiyle birlikte birçok isime kolayca ulaþmýþlardý; bunlardan firarda olan Ali Ýhsan ve Metin’in dýþýnda elliden fazla kiþi gözaltýna alýnarak Emniyet Müdürlüðünde sorgulanmaya götürülmüþlerdi. Büyükçe bir salonda ayakta bekletilen saðcý ve solcu öðrenciler kavga etmeden, ama birbirlerine kinayeli bakýþlar yollayarak, yan yana sorgu odasýna ifade vermeye götürülmeyi bekliyorlardý.
Sorgusu bitenler kelepçelenmiþ vaziyette, bir polis memurunun nezaretinde, Ýl Emniyet Müdürlüðü binasýnýn hemen bitiþiðindeki adliye binasýna götürülüp cumhuriyet savcýsýnýn karþýsýna çýkartýlýyordu. Cumhuriyet savcýsý getirilip önüne býrakýlan evraklardan kafasýný kaldýrmaksýzýn yeni bir sorgulama yapýyor, sonra da sorgulamasýný tamamladýðý öðrenciyi ayný polisin nezaretinde adli týbba yolluyordu. Adli týptaki baþtan savma muayeneden sonra ise her öðrenci götürülüp, toplu vaziyette nöbetçi hakime çýkartýlmak üzere, Ýl Emniyet Müdürlüðündeki bir baþka salonda bekletiliyorlardý.
Bu sýkýcý prosedür iþletilirken T.B.M.M.’deki çalýþma odasýndaki sekreteri, milletvekili Celal Kabaloðlu’na evindeki bir telefonla ulaþarak, “Eskiþehir Ýl Baþkanýmýz, oðlunuz Cemal’in okulundaki öðrenci olaylarýndan sonra mahkemeye çýkartýlmak üzere Eskiþehir Emniyet Müdürlüðünde gözaltýnda tutulduðunu bildirdi efendim,”
dedi.
Celal Kabaloðlu soðukkanlýlýkla, haber verdiði için sekreterine teþekkür ederek telefonunu kapattý.
Nihayet, Cemal’in Eskiþehir Emniyet Müdürlüðündeki sorgulamasýna sýra gelebilmiþti.
Daktilo baþýndaki bir polis memuru, masasý önündeki sandalyeye oturtulan Cemal’e hiçbir þey sormadan, daktilosuna takýlý dosya kaðýtlarýna bir þeyler yazdý. Yazýsýný tamamladýktan sonra da, daktilosundan çekip çýkarttýðý aralarýna karbon kaðýdý dizili dosya kaðýtlarýný daðýlmamalarýna özen göstererek Cemal’in önüne koydu. Sertçe bir sesle, “Ýsminin yazýlý olduðu yeri imzala!” diye emretti.
Cemal, kendisine olanlarý anlattýrmadan yazýlmýþ olan hikayeyi merak ederek okumaya baþladý.
Polis memuru yazýlanlarý okuyarak kendisine vakit kaybettiren oðlana kinayeli bakarak onun yazýyý imzalamasýný bekledi.
Cemal, yazýyý okuyup bitirdikten sonra, polis memuruna, “vallaha aynen yazdýðýnýz gibi oldu, memur bey. Benim hiçbir kabahatim ve de suçum yoktur,” diyerek memnun, isminin yazýlý olduðu yeri imzaladý.
Polis memuru, “Tamamdýr, uzatma,” diye söylenerek yazýlý evraklarý bir maphenin boþ sayfasýna sokuþturdu. “Buradan, Emniyet Müdürümüzün makamýna çýkacaksýn. Seni bekliyor.”
Cemal oturduðu sandalyeden doðrulurken, “makamý nerede?” diye sordu.
“Bir üst katta. Memur arkadaþ götürecek seni…” dedikten sonra yan taraftaki masadan hareketlenen polis memuruna, “delikanlýnýn iþi tamam. Götürebilirsin…” dedi.
Diðer polis memuru yanýna aldýðý Cemal ile birlikte odadan çýktýlar.
Üst kata çýkan merdivenlerde yürüyerek Ýl Emniyet Müdürünün makamýna ulaþtýlar. Makamdaki Özel Kalem Müdürü, “müdür bey, telefonda bakan beyle görüþüyor,” dedikten sonra onlara biraz beklemelerini söyledi.
Ýl Emniyet Müdürü, ayakta, adeta hazýr ol vaziyetinde durarak konuþuyordu telefondaki içiþleri bakanýyla. Nihayet, “Baþüstüne sayýn bakaným. Merak buyurmayýnýz siz…” diyerek telefonu kapattý. Odasýnýn kapýsýna giderek açtý, dýþarýda bekletilen Cemal’in içeri gelmesini iþaret ettikten sonra makam koltuðuna döndü. Ýçeri gelen Cemal’e, kapýyý iyice örtmesini söyledikten sonra masasý önündeki koltuklarý gösterdi.
“Geçin þöyle, oturun…”
Cemal, gösterilen yere soðukkanlýlýkla geçti oturdu.
Ýl Emniyet Müdürü, “bak delikanlý, kýsa keseceðim,” dedi. “Sen, bu ilde bizlere emanetsin. Onun için baþýný derde sokacak hadiselerden uzak durmalýsýn. Yok uzak duramýyor musun? O vakit geleceksin bana, þu þu sýkýntým var müdür bey diyeceksin, yardýmcý olacaðýz. Tamam mý?”
“Tamam müdür bey.”
“Þimdilik, bugünkü olaylarla bir iliþiðin olmadýðý anlaþýldýðýndan seni savcýlýða yollamadan, direkt buradan salýveriyorum. Kimseyle, bir þey konuþmadan, görüþmeden, doðruca evine git. Tamam mý?”
“Tamam müdür bey.”
Emniyet müdürü az önce girdiði kapýyý gösterirken, “haydi bakalým, göreyim seni,” diyerek gitmesini iþaret etti.
“Teþekkür ederim müdür bey!”
Cemal, emniyet müdürlüðü binasýndan elini kolunu sallayarak çýktý gitti.
Akþam olmuþtu bile; Bedri Kaya, gazeteleri ile keyif yapmaktaydý. Halil, bir bardak çay alarak geldi, “Babacýðým, spor haberleri ile ilgili sayfayý verebilir misin?” diyerek oturdu.
Bedri Bey, okuduðu gazetenin üzerinden þöyle bir bakýp, okuduðu gazetenin spor sayfasýný ayýrmak için davrandý.
Halil Kaya, gülerek ona engel oldu. “Þaka, þaka! Þaka yaptým babacýðým, istemiyorum… Lisedeyken gazeteni ne zaman okumaya baþlarsan, bu taleple gelir, senden fýrçayý yerdim…”
Bedri bey, o günleri anýmsayarak, o zamanlar kullandýðý cümleyi tekrar etti: “Gazete parçalandý mý tadý kaçar! Okuyup bitirmemi bekle!”
Halil Kaya, gülümsemeyi sürdürerek, “Evet, Aynen böyle!” dedi.
Bedri Kaya, gülümseyerek, “Ulan kerata! Gazete sabahtan akþama kadar ortalarda sürünürdü, eline almazdýn da, akþam iþten eve gelip, bir yorgunluk kahvesi ile gazeteyi karýþtýrmaya baþladým mý, bitiverirdin tepemde… Biraz kasýt mý vardý, dersin?” dedi.
“Üniversite yýllarýnda, yalnýzlýðýmýn özlemlerine beynimi týrmalattýðým anlarda bu anekdotlarý anýmsayarak kendim sorardým :’Biraz kasýt mý vardý, yaptýklarýmda?’ Bu soruya, inanýlmaz bir cevap bulmuþtum : Hayýr, babacýðým! Sadece, yapmam gereken her þeyi, ama her þeyi, sen hatýrlatýrdýn bana… Gazete okumayý da gazete ortalarda sürünürken düþünemezdim de, seni okurken görünce hatýrlayýverirdim birden…”
Baba oðul gülümseyerek bakýþtýlar. Halil Kaya, oturduðu yerden televizyona bakmaya baþladý. Televizyon kanalýndaki haber spikeri akþam haberlerini okumaya baþlamýþtý. Ýlk haberinde Eskiþehir’deki öðrenci olaylarýndan bahsetmeye baþladý. Halil Kaya, pür dikkat haberi izledi.
Televizyondaki spiker, “Sayýn seyirciler! Bu gün Nisan bir… Bunu bir Nisan Bir þakasý zannetmeyin lütfen, çünkü bu, þaka olamayacak kadar acý bir olay… Bu acý olay, bu defa Eskiþehir’de yaþandý. Gene bir sað sol çatýþmasý…” diyerek anonsa baþladýktan sonra, ekrana olayla ilgili görüntüler gelmeye baþladý. Spikerin sesi bu görüntüler üstüne düþüyordu. “Ýki grubun taþ ve sopalarla birbirine saldýrarak baþlattýðý çatýþmalarda silahlar da patladý ve Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dekaný Profesör Doktor Nezih Al öldürüldü… Görevi baþýnda iken þehit edilen dekan Nezih Al’ýn cenazesi memleketi Ýstanbul’a gönderildi. Karacaahmet mezarlýðýnda defnedilen merhumun cenaze törenine idari ve mülki erkanla beraber üniversiteden öðretim görevlileri, öðrencileri ve geniþ bir halk kitlesi katýldý. Cenazenin kaldýrýldýðý Karacaahmet Cem evi ana baba günü gibiydi….” diyerek cenaze töreninden çeþitli görüntüler gösterilmeye baþlandý.
Halil Kaya, duyduðu bu haber ile büyük bir þok yaþamaya baþladý. Duyduðunun gerçek mi, yalan mý olduðuna bir türlü karar veremezken, bu defa ikinci haber cümlesi düþtü ekrana. “Eskiþehir emniyet müdürlüðü polislerinin olaylara müdahalesi esnasýnda ise ayný silahtan atýldýðýndan þüphelenilen ikinci bir kurþun ile, bu defa da baþ komiser Cevat Kavak, olay esnasýnda þehit düþtü.” Görüntüye Cevat Kavak’ýn cenaze namazýyla ilgili görüntüler girdi. Cevat Kavak’ýn Türk bayraðý ile sarýlmýþ tabutu karþýsýnda il müftüsü ve cami imamý nezaretinde cenaze namazýna iþtirak etmiþ resmi – sivil protokol ve çoðu polis kýlýðýnda büyük bir kalabalýk yer almýþtý. Müftünün “er kiþi niyetine…” diyerek baþlattýðý cenaze namazýnda görüntülenen Bora gözyaþlarýný zar zor zapt edebilmekteydi.
Halil Kaya, ne yapacaðýný, ne söyleyeceðini bilemez halde, donmuþ kalmýþtý. Gözlerine ve kulaklarýna inanamýyordu.
Görüntüye bu defa da, Cevat Kavak’ýn Eskiþehir Bahçelievler’deki evine ait dýþ görüntüler gelmeye baþladý. Bora ve annesi evin önündeydiler ve onlardan daha yakýn planda televizyon muhabiri vardý. Spiker anonsunu bu görüntü üstünden sürdürmekteydi: “Þehit baþkomiserin evinde, bugün tam bir yas havasý vardý. Arkadaþýmýz Aydýn oradaydý. Aydýn!” Bu defa da görüntüdeki muhabir Aydýn konuþmaya baþlamýþtý. “Sayýn seyirciler, gün geçmiyor ki, bir polisimiz, bir askerimiz ve masum vatandaþlarýmýz þehit olmasýn… Hergün, bir baþka ocak söndürülmekte. Ve bu kan dökücülere birileri çýkýp da, durun, diyememekte. Þu anda þehit baþkomiser Cevat Kavak’ýn evi önündeyiz. Ve, baþkomiserin biricik oðlu Bora ile konuþacaðýz.”
Bora muhabirin yanýndan görüntüye geldi.
Halil Kaya onun gözlerinden sonsuz acýyý gördü, üzüldü.
Muhabir Aydýn, onun aðzýna mikrofonu yaklaþtýrýrken, “Bora, önce baþýnýz sað olsun!” dedi.
Bora da ona, “Vatan sað olsun!” diye karþýlýk verdi.
“Duygularýný öðrenebilir miyiz?”
Bora, bir düþündü, hüzünlenerek, “Duygularým?” diye tekrarladý. “Babasý teröristler tarafýndan öldürülen bir gencin duygularý nasýl olabilir? Üzgünüm…”
“Babanýn katillerine söylenecek sözün yok mu?”
“Söylenecek çok þey var… Ama þu an, bizi mazur görmenizi istirham ediyorum. O katillerin sýcak yataklarýnda yatmaya hazýrlandýðý þu saatlerde babam, cansýz vücudu kaskatý kesilmiþ bir halde, buz gibi soðuk topraðýn altýnda yatýyor. Bunu hak etmemiþti o… Biliyor musunuz, emekli olacaktý babam. Haydi, sen liseyi bitir de öyle olayým, diyerek ertelemiþti emekliliðini. Ve liseyi bitirip, bu üniversiteye baþlamýþtým ve babam da, hadi üniversiteyi bitir de öyle olayým diyerek bugüne kadar erteledi durdu emekliliðini. Üniversitede son yýlýmý okuyorum, bugünlerde emeklilik dilekçesini vermek üzereydi. Yani, bu yýl ben mezun olacaktým, o da emekli olacaktý…” Aðlamamak için zorlanarak, aðlamaklý, devam etti. “Evet. Üzgünüz… Keþke, babam emekliliðini benim yüzümden ertelemeseydi… Keþke, bu acýlardan uzak kalabilseydik. Bizi mazur görün… Daha fazla konuþamayacaðým.”
Muhabir Aydýn, son bir denemeyle onu biraz daha konuþturmak istedi. “Binlerce, milyonlarca genç can kaygýsýyla okul hayatlarýný sürdüremiyor. Sen, üniversitedeki okuluna gidebiliyor musun?”
Bora, “Ben Eskiþehir çocuðuyum. Yani, yirmi beþ sene önce babam buraya tayin olarak gelmiþ ve evimizi de buradan almýþtý… Ben de burada doðmuþtum. Okulum da burada. Yani, okuldaki eylemlerden etkileniyorum elbet. Etkileniyorum ama, bulaþmýyorum. Herkes, sanki iç savaþ halinde… Hepimiz, bütün memleket… Acý… Çok acý… Ýnanýn, kendi durumumdan çok, bu memleketin haline üzülüyorum. Yeter artýk! Öðrenciler göðüslerini gere gere ne zaman okullarýna gidebilecek? Kan dökülmesine bir son verilsin artýk! Artýk, ayný ülkenin insanlarý birbirlerini öldürmesin… Eskiþehir, böyle bir yer deðildi. Eskiden harika bir yerdi. Babam buraya tayin edilip de, taþýndýðýnda, çocuklarýmýn iyi eðitim alabilecekleri, güzel bir yere geldik diyerek sevinmiþ. Yýllar geçtikçe tam bir cehenneme dönüþtürdüler bu þehri. Yok saðcýymýþ, yok solcuymuþ, birbirlerini öldüren birçok insan türedi… Acý… Acý… Bunlar, tam anlamýyla, her yeri iþgal ettiler…” Arka planda anne Oya Kavak, yeni gelen bir grup aileyi kapýda karþýlayarak içeri alýrken, Bora onlarý fark ederek, “Affedersiniz. Gelenler var. Onlarla ilgilenmem gerek. Müsaadelerinizle…” diyerek muhabir Aydýn’ýn yanýndan ayrýldý.
Halil Kaya,kendisi yýkýlmýþ bir haldeyken, “yýkýlmýþ!” diye mýrýldandý.
Muhabir Aydýn kendi yorumunu katarak haberini tamamladý.
“Sayýn seyirciler! Bu genç öðrenci ile yaptýðýmýz kýsa röportajýn ortaya koyduðu gerçek þu: yetmiþ sekiz kuþaðýnýn aklýselim gençleri, bu terörizm illetinden kurtulmak istiyorlar ve okullarýný sürdürerek memlekete hizmetlerini silah gücü ile deðil, beyin gücüyle ifa etmek istiyorlar. Ve, kendilerine bu yolu açmalarý için, hükümeti duyarlýlýða ve görev baþýna davet ediyorlar…”
Halil Kaya, “telefon ederek bir baþ saðlýðý dilesem…” diye mýrýldanarak kalktý, telefonun baþýna gitti, ezbere bildiði telefon numarasýný çevirdi, bekledi. Bu, Kavak’larýn ev telefonuydu, fakat açmýyorlardý. Birkaç defa daha çevirip þansýný denedi ise de ulaþamadý. Bu defa gitti, kýrmýzý küçük çantasýndaki bir el defterini alarak geldi, onun içinden arayýp bulduðu bir baþka telefon numarasýný tuþlayarak hocasý Nezih Al’ýn evini aramaya baþladý. Yok. Telefonlarýn hiç biri cevap vermiyordu.
Bedri Kaya, olaylarda ki kiþilerin, Halil’in hayatýndaki önemlerini yakýndan biliyordu. Oðlunun telefonun baþýnda kývranýp durduðunu görerek yanýna çaðýrdý. “Gel oðlum, otur þuraya! Daha sonra tekrar ararsýn…”
Halil Kaya, telefondan umudunu keserek onun yanýna gitti. “Hocam öldürülmüþ, duydun mu babacýðým? Daha dün elleriyle diplomamý vermiþti… Nasýl olur bu… Bu gün cenazesi kaldýrýlmýþ. Haberim olmadý. Halbuki olmalýydý. Gitmeliydim cenazesine. Orada olmalýydým. Niye haberim olmadý? Niçin? Niçin?…”
Babasýnýn yanýndan kalkýp hýzla odasýna gitti ve yataðýna yüzüstü uzanarak hýçkýrýklarla aðlamaya baþladý.
*
Soylu ailesinin geldiðini haber veren zil çaldýðýnda, salondaki yemek masasý üstünde pasta ve çörek tabaklarýyla uðraþan Nisa haným, “Otur, yavrucuðum! Misafirlerimizi ben karþýlayayým,” diyerek oðlunun kalkmasýný önleyip kapýyý açmaya gitti.

Nisa hanýmýn, “aman efendim, buyurun, buyurun! Hoþ geldiniz! Geçin içeri…” vaveylâlarý arasýndan Ýzzet beyin, “iyi akþamlar, komþu!” diye sesleniþi duyuldu. Misafirler salona geldiklerinde Bedri Bey de, Halil de gelenleri karþýlamak için ayaklanmýþtý. Salona ilk giren Ümmühan’ýn elinde küçük bir hediye paketi vardý. Bedri bey de misafirleri karþýlayarak, “Hoþ geldiniz, Ýzzetçiðim!” diyerek kapý önüne geldi.

Tokalaþmalar, öpüþmeler…

“Hoþ geldiniz, Ýzzet amca!”

Ayþe ve Ýzzet Soylu, Halil Kaya’yý yanaklarýndan öperek kucakladýlar. “Sen de hoþ geldin, oðlum! Bitti ha?”

Halil Kaya, onlara da, “bitti sayýlýr,” diyerek belirsiz bir cevap verdi. Neyin bitip bitmediðini sorduklarýný anlamýyordu; çünkü, biten deðil, baþlayan bir serüven vardý önünde…

Ýzzet Soylu’nun ise kastettiði doktora sýnavlarýydý, “O halde, geçmiþ olsun, doktor bey!” diye takýldý.

Halil Kaya’nýn kendisine doktor diye hitap edilmesi garibine gitmiþti. Doktor!… Çocukluðundan beri, doktor denildi mi, aklýna hep tabipler gelirdi. O, bir dereceyle ateþ ölçüp, derece üzerindeki rakamlarý bile okumayý beceremezken, doktor diye hitap ediliyordu ona… Dr. Halil Kaya… Adamýn iltifatýna karþýlýk, “Sað ol, Ýzzet amca!” derken, en kýsa zamanda, bir kartvizit bastýrtýp, üzerine böyle yazdýrmayý düþündü. “Dr. Halil Kaya”…

Erol Soylu, onun düþüncesini dillendirerek, “Sana bir kartvizit bastýralým, kanka. Üzerine, þöyle, yaldýzlý harflerle ‘Dr. Halil Kaya’ diye yazdýrýp…” diye laf attý.

Ümmühan, dalga geçerek, Halil’in yanýna sokuldu; “Yazdýrýn… Bir de muayenehane açýn…”

Ümmühan sokulduðunda, Halil bu defa gafil avlanýp, kendisini öptürmemek için elini uzaktan uzattý kýza. Oysa kýzýn da onu öpmek gibi bir niyeti yoktu; bu defa da uzatýlan eli sýkýp tokalaþmak yerine, o ele, elinde getirdiði hediye paketini tutuþturdu. “Soylu ailesinin, size mezuniyet hatýrasý,” diyerek de ekledikten sonra yanýndan geçip, gitti, yemek masasýndaki sandalyelerden birisini çekip oturdu.

Herkes koltuklarda bir yere çömelirken, Halil Kaya oturduðu yerde, nezaket gereði açmasý gerektiðini düþünerek, Ümmühan’ýn eline tutuþturmuþ olduðu hediye paketini yýrtarak açtý. Paketten, çok þýk görünen iki kalem çýktý. “Bunlarý daima yanýmda taþýyacaðým ve kullanacaðým!” dedi. Halbuki onun yýllardýr alýþýk olduðu þey, bakkallarda satýlan ucuz tükenmez kalemlerdi, bunlarý onlar kadar rahatlýkla kullanabileceðinden kuþkuluydu.

Ayþe Soylu, “güle güle kullan! Onlarý, Ümmühan seçti,” dedi.

Halil, bu Ümmühan empozelerinden gýna getirmeðe baþlamýþtý. Galiba, kendisi dýþýnda ki herkes (belki de Erol da dahil) baþýna bir çorap örmek hinoðluhinliði peþindeydi; kimsenin günahýný da almak istemiyordu ama, gören göz de kýlavuz istemiyordu.

Ümmühan, “Çam sakýzý, çoban armaðaný…” derken, Halil’in kendisine hala, bir teþekkür etmesini bekler gibiydi. Halil Kaya bunu kolaylýkla anlayarak, teþekkür etmedi.

Büyüklerin birbirlerinin hatýrlarýný sormalarý baþlayýnca, Ümmühan’ýn teþekkür beklentisi de unutuldu, gitti.

“Nasýlsýn komþucuðum, görüþmeyeli beri?”

“Ýyiyim be komþucuðum, nasýl olsun? Halil oðluma bir hoþ geldin diyelim dedik iþte… ”

“Vallahi çok iyi etmiþsiniz… Siz nasýlsýnýz Ýzzet bey?”

“Ýyiyim komþu, saðol… Sen de iyi görünüyorsun maþallah, Bedri’ciðim…”

”Eh, iþte… Oðlumuz gelince her derdimiz bitti, gitti evelallah… Sen nasýlsýn bakalým Ümmühan kýzým, son görüþtüðümüzden beri?”

“Ýyiyim Bedri amca. Sizi gördüm daha iyi oldum.”

Hatýrlaþmalar bittiðinde Bedri bey, Nisa hanýma, “biz de bizim mezuniyet hediyesini verelim mi artýk, haným, ne dersin?” diye seslenince, Nisa haným ayaklandý, gitti, vitrinden araba anahtarlarýný alýp getirerek Bedri beye teslim etti.

Bedri bey avucunu konulan anahtarlarý Halil Kaya’ya uzattý. “Buyurun, arabanýzýn anahtarlarýný…”

Halil Kaya, babasýnýn þaka yaptýðýný sanarak,

“ Bir arabaya sahip olabilmek için, herhalde yirmi sene tasarruf yapmam gerekecek, babacýðým,” dedi.

Nisa Kaya, “Baban mezuniyet armaðaný olarak verirse, yirmi sene tasarruf yapmana gerek kalmaz,” diye düzeltti.

Bedri bey, “annen kafamýn etini yedi, oðluma mezuniyet hediyesi olarak ver, diye! Ne yapabilirdim?” diye izah etti.

Halil Kaya, mahcup oldu. “ Babacýðým, otuz yýllýk memuriyetinin sonunda emeklilik ikramiyeni verip alabildiðin bu arabanýn, senin için çok kýymetli olduðunu biliyorum…”

Onun için bu arabayý kabul edemem, diye tamamlayacaktý sözünü ama, Bedri bey o fýrsatý vermeyerek sözünü kesti.

“Alýncaya kadar bir kýymet ifade ediyormuþ. Aldýktan sonra, bir kýymeti kalmadý. Kapýnýn önünde paslanýp duracaðýna, senin iþine yarasýn!”

Halil Kaya, verilen hediyeyi reddedebilmek için çýrpýnarak, bir kez daha konuþmayý denedi: “Bana en büyük hediyeyi, beni okutarak zaten verdiniz, siz!…” Sözünü bir türlü tamamlatmýyorlardý. Bu defa da tam, seni arabandan ayýrmak istemiyorum, diyecekti ki, annesi atýldý.

“Çok konuþma! Annen baban bir karar vermiþlerse, ona uyman gerekir…”

Babasý da anneyle ayný þekilde, “Bizim kararlarýmýza karþý çýkacak bir evlat yetiþtirmedik biz!” diye söylendi.

Halil Kaya, bu tatlý sert azarlamalarla avucuna sokuþturulan anahtarlarý tutarken, onlarýn avucunu yaktýðýný hissetti…

Erol Soylu, “yeni arabanla, beni de, þöyle bir gezdirirsin artýk, he kanka?” diye sordu.

Halil Kaya ona, “ne zaman istersen,” dediðinde, Ümmühan, abisine nispet yaparak, “Yarýn hariç, tabii!” dedi. Halil ile Erol’un þaþýrdýðýný görerek, “yarýn arabasýyla, beni Sarýmsaklýya götürecek!” diye ekledi.

Halil, bu da nereden çýktý þimdi, der gibi bakakalmýþtý.

Erol, þýmarýk kýz kardeþi belirsizce azarlayarak, “Halil, öyle bir vaade bulunmadý sana,” diye çýkýþtý.

Ümmühan, “Halil bulunmadý,” dedi. “Biz, Nisa anneyle konuþup karar verdik!”

Bu defa da Nisa Haným zor durumda kaldý. “Öyle mi yaptýk?” diye geveledi.

Ümmühan, Nisa hanýmýn kendisini desteklemesini teþvik ederek, “Yarýn Sarýmsaklý’ya gitmem gerekiyor, deyince, Halil, arabayla götürür seni, demiþtiniz ya, Nisa anne!” deyince,

Nisa haným zorlanarak, “Ha, evet…” diyebildi.

Ayþe Soylu, kýzýnýn çevirdiði entrikayý fark edip, “Erol ve Halil, birlikte götürürler, o halde,” diyerek müdahale etti.

Ümmühan, oyunbozan anneye ters ters bakarak, “abim gelemez, büroda iþi var!” dedi.

Erol Soylu, “Gelirim!” diyerek araya girdi.

Ümmühan bu defa, babasýndan medet umarak, “babacýðým! Hakký dayý, Erol iþini aksatmadan çalýþmasý gerekiyor demiþti ya!” deyince, Ýzzet bey, kýzýnýn çaresizce kývranýp durmasýna sempatiyle gülümsedi.

“Nisa annene, annene, bana, yalan söylettirmeðe çalýþýp duracaðýna, þuna, doðrudan doðruya Halil ile baþ baþa kalmak istiyorum, desen olmaz mý?”

Halil Kaya, Ýzzet beyin açýk sözlülüðü karþýsýnda iyice sýkýlarak, kýzardý, bozardý. “Bu cadalozun kime çektiði belli oluyor. Ýkisi de patavatsýz…” diye geçirdi aklýndan. Adama, “Estaðfurullah!… Efendim…” diye bir söz sarf edebildi yalnýzca.

Ayþe Haným zayýf, uzun boylu bir kadýndý ve yüz hatlarý, Ümmühan ile ayný idi. Yani, Ümmühan’ýn annesine çekmiþ olduðunu söylemek çok kolaydý ama, Ayþe haným, týpký Erol gibi, düþüncelerini tartarak dile getiren ve olur olmaz laf sarf etmeyen bir kadýn olduðu için, Ümmühan’ýn deðil de, Erol’un annesine çektiðini söylemek gerekiyordu. Bunun tersi de doðruydu; yani, Erol’un, týpký Erol gibi orta boylu ve etli yanaklý bir adam olan Ýzzet beye çektiðini söylemek mümkündü, ama týpký Ümmühan gibi, fikirlerini tartmadan ve aceleyle ifade edebilen Ýzzet beye, Ümmühan’ýn çektiðini söylemek daha doðru olurdu…

Erol, babasýna, ne oluyor, der gibi bakýnca, Ýzzet bey piþkin piþkin gülümsedi. Erol ve Halil’e dönerek, “Çocuklar, olanlardan sizin haberiniz olmadýðý için, bu þaþkýnlýðýnýzý anlýyorum. Anlatayým da dinleyin. Bu deli kýz, Kaya ailesi ile Soylu ailesini dostluklarýnýn yaný sýra akraba da yapmak kararý almýþ kendi kendine! Ve, bu kararýný iki aileyi bir araya getirerek, her iki tarafa da teblið etti…”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aþk ve romantizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/40)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/37)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/36. )
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/10. (1. Bölüm Sonu)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/39)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/35. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/38)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/34. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/32. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/7. )

Yazarýn þiir ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bizim Köyün Ayýlarý
Paþazade... 2
Paþazade…1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/3.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/9.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/4.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/2.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/8.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/6.

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Part - Time Seviþmeler [Þiir]
Bir "Hiçbir Þey" Olmak [Þiir]
Deliler Bayramý [Þiir]
Nazlý Nazlý Karýlar... [Þiir]
Gülbahar'ým; Can Çiçeðim! [Þiir]
Ýkimiz Ýçin [Þiir]
Hayatým [Þiir]
Halepçe [Þiir]
Senden Önce, Sensiz [Þiir]
Çapkýn Kýz... [Þiir]


Kemal Yavuz Paracýkoðlu kimdir?

Okur yazar, okuduðunu anlar, yazdýðý okunur, emekli büro memurluðundan devþirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiþtir, kendine özgü bir yazý dili kullanýr...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.