Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapýsý deðil bu kapý. / Nasýlsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Nurhak Daðý yamacýnda toprak damlý evlerden oluþmuþ köyümün adý Kistik’ti. Köyün en ucundaki evde oturan kalabalýk bir nüfusa sahip Êlî Kuþe ve Xecê çok yoksul bir yaþam sürüyorlardý... Bunca yoksulluklarýna raðmen kýþ aylarýnda, karlý ve tipili havalarda avcýlarýn tilki avlamak için evlerinin ahýrýný kullanmalarýna seslerini çýkarmazlardý. Bu ahýr ayný zamanda benim için kaçarak sýðýndýðým güvenilir bir limandý. Kýþ bitmiþ Nurhak Daðlarý eteklerinde güneþ yüzünü göstermiþ ilkbahar karý yavaþ yavaþ erimeye, çimenler yeþermeye yeni baþlamýþken, bir sabah vakti kadýnlý, çocuklu, erkekli bir gurubun Kuþo Êlî ve Xecêlere doðru gittiklerini gören köylüler merak içinde arkalarýndan bakakaldýklarýný gördüm. Ben de merak etmiyor deðildim. Köye gelen bu insanlarýn hiç biri bizim köyün insanýna benzemiyordu. Giyim kuþamlarý farklýydý; kadýnlarýn baþýndaki yazmalarý bile deðiþikti… Hepsi de Türkçenin bir baþka aksaný ile konuþuyordu. Êli Kuþe ve Xecê’nin büyük kýzý Zöhre’yi pýnardan su taþýrken görüp de beðenen bu genç kara yaðýz yiðit kiþi Ali Palalý obasýný önüne katýp köyümüze korkusuzca gelmiþti. Zöhre’yi ailesinden istemeye gelenlerin Nurhaklý Türkmen Alevi halkýndan olduklarýný köy ahalisi kýsa zamanda duydu, öðrendi. Xecê kadýn önce gelenleri dinledi, rýza göstermiþti. Sýra dünürleri gelip kýzýný gelin götüreceði sýrada burun kývýrdý birden. “Vermem” diye tutturdu… Hatýrý sayýlýr birçok insan devreye girdi. Xecê kadýn “inadým inat” diyor ve bir türlü razý olmuyordu. Xecê kadýnýn herkesçe bilinen kötü bir huyu vardý: Dediðim dedik, çaldýðým düdük cinsinden inatçýydý! Onu ikna etmek için devreye giren insanlarý kendisiyle uðraþtýðý yetmiyormuþ gibi bir de onlarý analarýndan doðduklarýna piþman etmiþti. Sonra ne olduysa kararýndan vaz geçip kýzý Zöhre’yi vermeye razý olmuþtu. Verdiði bu karara herkes sevinmiþ ve derin bir nefes almýþ. Gelenekleri bizim Kistik’te yaþayan insanlardan örf ve adet bakýmýndan farklý olan Nurhaklýlar, kýsa bir zaman içinde köyümüzün en saf ve en utangaç kýzý Zöhre’yi kendi geleneklerine göre düzenledikleri bir düðün þöleniyle ata bindirerek alýp kendi diyarýna götürüverdiler. O zamanlar 1970- 80’lerde devrimci gençlik hareketlerinin en hararetli dönemleri idi. Bu sayede baþka etnisite baþka inançtan ve farklý kültürleri yaþayan kýz ve erkek evlilikleri, devrimci mücadele çevresindeki gençliðin birbirleriyle olan kaynaþmasýnýn rolü büyüktü. Gençler olaya dinsel açýdan deðil sýnýfsal bakýyorlardý. Zöhre ile evlenen Nurhaklý Ali Palalý’nýn Elbistan’da kendi yaptýklarý bir gecekonduya yerleþir, kýsa bir süre sonra Zöhre hamile kalýr ve nur topu gibi bir erkek çocuk dünyaya getirir. Ancak doðum sýrasýnda Zöhre yaþamýný yitirir. Bu kötü haberi aldýðýmýzda köy halký olarak derin bir üzüntü duymuþtuk. Zöhre’nin hangi sebepten öldüðü, bir ihmal sonucu olup olmadýðý bugün dahi bilinmez. Yoksul yaþadý, yüzü gülmedi, kimsesiz öldü zavallýcýk! Henüz anasýný tanýma þansýna kavuþamayan ve ana rahmini terk eder-etmez yetim kalan ve adýný Yücel koyduklarý bu çocuk ortada kalýnca, Zöhre’nin bir küçüðü Zeliha yardým elini uzattý ve Yücel’i yanýna aldý ve büyütmeye baþladý. Nurhaklý bu aile Kistik’te Kuþolarla kýz alýp verme yüzünden hýsým olduklarý için, Kuþolarýn eniþtesinin aðabeyi Mustafa Palalý, en çok davar sürüsü olan Kuþo Xüseyîn ve akraba çevresine çobanlýk yapmaya baþlamýþtý. Çoban Mustafa, yaza doðru sýcaklarýn iyice artmasýyla birlikte derelerde su miktarýnýn azalmasýndan ötürü sürüyü dere kenarýna doðru güderken, sürünün büyük bir bölümünün kendisine ait olan Kuþo Xüseyîn bakar ki çoban Mustafa dereden sürüyü karþýya geçirerek saðýlmasý için, köye doðru yönlendiriyor “Bre çoban Mustafa, sürüye hore hore desene! Sürü su içsin!” der. Çoban Mustafa Kürtçe bilmediði ve yöre çobanlarýn güttüðü sürüyle olan diyalogunu da bilemediði için, hemen Kuþo Xüseyîn’e dönerek; “SU AKIYOR GÖZ BAKIYOR! hore hore NE DEMEK?” diye cevap verir. Çoban Mustafa’nýn bu sözü çevre köylere dilden dile dolaþýr, yöre insanýnýn diline pelesenk etmiþçesine bu sözü hâlâ yöremizde söylenir durur. Daha sonraki yýllarda çoban Mustafa, bu defa da Kuþo Xüseyîn’in büyük oðlu Ali ile eþi Zeynep’in aldýðý ve çoðunluðunu keçilerin oluþturduðu sürüyü gütmeye baþlar. Köy halký yaylaya çýkmýþ öbek öbek obalarda kýl çadýrlarýný kurmaya baþlamýþtý. Kuþo Xüseyîn, oðlu Ali ve gelini Zeynep de Orta Kýrþýk obasýnda kýl çadýrlarýný çoktan kurmuþlardý. Erkenden kalkan yaylacýlar kuzularý koyunlarýn yanýna, oðlaklarý keçilerin yanýna koþana katarlar ve emdirdikten sonra ayýrýrlar anasýndan kuzu ve oðlaðý. Koþanýn çýrkýk kapýsý açýlýnca sürü tüm hýzýyla Kartal Daðý’na doðru koþar ve çan sesleri ortalýðý bir anda kaplardý. Eli kýnalý kadýnlarýn sacda piþirdiði bazlamalarý sütle, ayranla içen ve saçtan indirilmiþ sýcacýk, dumaný tütmekte olan hamurlu ekmeðin üzerine halis tereyaðýný sürerek yiyen biz çocuklar gaza gelir kuzu ve oðlak gütmeye kalkardýk. Obalarda hayat devam ediyordu. Yöre insanlarý dosttu, açýk sözlü idi, sevda yüklüydü; yiðitti, mertti, cömertti. Zorluklarý aþýnca mutlu olurdu, þükrederdi hâline. Soðuk günlerde göçmen sobasýndaki tezek kokusu ve sýcaklýðý yeterli idi. Bilirdi yaþamýn zorluklarýný, ama kopamazdý daðlarýndan bir türlü; aþk ile tutkuluydu ÖZGÜRLÜÐÜNE. Fakat yöre insanýnýn bu özellikleri gün geçtikçe kayboluyordu... Küçük bir çocuktum. O dönemlerde nedenini bilemediðim Kuþo Xüseyîn oðlu Ali ve çoban Mustafa’nýn sözlü kavgalarýna tanýk oluyordum... Bir gün Orta Kýrþýk obasýnda, Kuþo Xüseyin oðlu Ali’den çoban Mustafa’nýn bir isteði olmuþ; Nurhak’ta kalan, uzun süredir yüzlerini görmediði, özlediði eþi ve çocuklarýný görmek için izin istiyor. Fakat Nurhak’taki ailesinin yanýna gitmesine bir türlü izin verilmez. Bizim yörede kimin sürüsü çok ise çoban o sürü sahibinin evinde kalmak zorundadýr. Bu kural tüm Nurhak yöresinde yýllarca uygulanýp durmaktadýr. Orta Kýrþýk obasýnda kýl çadýrýmýz kurulmuþtu. Çoban Mustafa kural gereði bizde de kalýyordu ve kumanyasýný biz tedarik ediyorduk. O sýralar yayla otlaðýnda ben, kuzularý güderken, Aliþükran daðý eteðinde bulunan çeþmenin baþýnda, yanýma gelen çoban Mustafa; “ben bir gün çekip birkaç günlüðüne buralardan gideceðim! Kuþo Ali Efendi kendisi sürü ile baþbaþa kalsýnda göreyim onu!” diye söylenince pek oralý olmamýþtým aslýnda... O çeþmede akan suyun bir baþka tadý vardýr... Bu çeþmenin baþýnda çobanlar ve obalarda çadýrýný kurmuþ insanlar, bol tereyaðý ile yapýlmýþ bulgur pilavý getirip yerlerdi. Hatta bazen genç delikanlý ve kýzlar çið köfte yoðurmak için çeþmenin baþýna gelir birlikte eðlenirlerdi. Oba halký bu çeþmenin suyundan bol bol içerdi. Ancak bu suyun bir özelliði daha vardý: O da bu sudan içen kimse anýnda acýkýrdý! Bir gün çoban Mustafa koþarak geldi, ter içinde kalmýþtý, “beþ-on kadar koyunun sürüden koptuðunu” söyledi. Bunun üzerine Kuþo Ali, eþi Zeynep, Orta Kýrþýk obasýndan birileri ve ben kaybolan koyunlarý aramaya koyulduk. Doðanþehir’e baðlý Polat bucaðýna doðru iz sürerken beyaz taþ kayalýklarý gördüðümde sanki baþka bir coðrafyaya geldiðimi hissettim o an. Ýçime bir tatlý sevinç doluþtu. Mutlanmýþtým. Biz koyunlarýn izini sürerken çoban Mustafa eþi ve çocuðuna bir an önce kavuþabilmek için birbirinin ardýna sýralý Nurhak Daðlarýn eteklerinde akan Söðütlü Çayý gözelerinin bulunduðu yerde kurulan Tapkýran Köyü üzeri Nurhak yoluna çoktan çýkmýþtý bile. Gitmesine kýzmadým hiç. Hem haksýz da sayýlmazdý… Ehli kiþilerden Nurhak Daðlarý havasýnýn insanýn cinsel güdülerini dürtüklediði söylentisini duymuþtum. Arîmêzin; Elbistan, Kürecik ve Akçadað ilçesine baðlý köylerin bir araya geldiði ve en büyük Kartal daðýnýn olduðu büyük bir yayladýr. Bu yörenin genç delikanlýlarý ve kýzlarý bir araya gelerek yaylacýlýk döneminde harmanlanan sevdasýný, kavgasýný, öfkesini, kederini vs. duygu düþüncelerini Arîmêzin'ýn o büyük yaylasýnda, kýlamlar ve stranlar söyleyerek dile getirirdi. Dernekte bir arkadaþ eliyle omzumu sarsýp uyandýrmasa daha çok gezinip duracaktým Nurhaklarda… Ýsmail Güner 01.08.2013
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ýsmail GÜNER, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |