Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarýný düþünmedim. Tersine yaþam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onlarý seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Yer, Saðmacýlar Cezaevi… Onu, ilk kez ziyaret ettiðimde sýrtýný soðuk taþ duvarlara yaslamýþtý ve sýk sýk öksürmekteydi… -”Þu zýkkýmý içmesen, ne vardý yani… Bari filtreli içsen, diyorum…” -”Sen gel de bana sor, burada geçmiyor günler. Gün bile çok geç doðuyor. Sen bilmezsin, sabahlara nasýl kavuþtuðumuzu… Bilemezsin can, ruhum nasýl isyanlarda..! Bir sigara içimi zamanda neleri imgeliyorsun þu gri renkli duvarlarýn ardýnda… Kendimi Butimar’a benzetiyorum.” -“…” -”Sustun can, neden? Konuþ, dýþarýda hayat nasýl? Yoldaþlarýmýz ne haldeler?” -”Susmamýn nedeni, az önce kendini Butimar’a benzetmeni düþündüm. O ne, ilk kez duydum bu sözcüðü? Bilemedim… Utandým da ondan sustum!” Güldü. Biten sigarasýný tazeledi bir öncekini söndürmeden… -” Butimar, Pers Mitolojisindeki efsanevi bir kuþtur can. Sývý ihtiyacýný deniz suyu ile karþýlar. Denize aþýktýr. Benim vatanýma aþkým gibi… Ve denizi o kadar çok sever ki, deniz kýyýsýna konar, kanatlarýný açar ve tek baþýna oturur sürekli denizi seyreder durur. Denizin bir gün kuruyacaðýndan korkar ve bu korku yüzünden hiç su içmez. En sonunda da susuzluktan ölür… Tek baþýnadýr… Týpký ben gibi…” Daha fazla konuþamadý. Kesik kesik öksürmeye baþlamýþtý. Öksürdü… Öksürdü… Ciðerleri yýrtýlýrcasýna..! Ýçim acýyarak çaresizce onu izledim. -”Doktora görünmelisin: Ýyi deðilsin senn!” Eliyle boþ vermemi iþaret etti. Öksürmeye ara verince konuþmaya devam etti: -”Nasýl olsa hepimiz bir gün þu yaþama veda etmeyecek miyiz be can? Gelsin bir an önce ölüm. Korkum yoktur ondan. Korkum ülkemin bir gün tam baðýmsýzlýðýný yitirmesidir… Yorgunum can, yorgunum… En kötüsü de Butimar gibi umudum da yok artýk… Gelsin artýk ölüm..!” Demir kafesin ardýndaki soluk benizli, elmacýk kemikleri belirginleþmiþ yüzüne þefkatle bakarken; ellerini tutmak, “Dostum yakýnda genel af çýkacak, kurtulacaksýn, özgür olacaksýn, üzülme” demek istedim. Bir daha üstelemedim sigara konusunu. Konuyu yine savaþ ve barýþa getirmiþtik, istemeden. Ýstediði kitaplarý ona verememenin üzüntüsünü henüz üzerimden atamamýþtým. Ve kitaplarý müdür beyin odasýna götürmek için -el koyan- gardiyana da çok içerlemiþtim. Bu kýsa suskunluðum esnasýnda o, sanki içimi okumuþ gibiydi. -”Getirdin mi, senden istediðim kitaplarý?” -”Son baskýsýný bulamadým, sanýrým toplatýlmýþ, ama Freud-Hugo’nun ve Balzac’ýn iki eserini getirdim, onlara bi þey demediler.” -”Dünya klasiklerine bi þey demezler, tabi… Burada zaman çok yavaþ be can, sað ol.” Ona sorduðum soruyu dün gibi anýmsýyorum: -”Barýþý özledim, ne zaman gelecek?” -”Kavganýn ve Kanýn Olamadýðý Yerde BARIÞ Yoktur”. Ürpermiþtim. Üþütmüþtü bu yanýt beni. * Ýkinci ziyaretimi 2000 yýlýnda yapmýþtým. 1999 Marmara Depremi evimizi vurmuþ, iki caný da topraða vermiþtik. Göç etmiþtik baþka bir þehre, uzaklaþmýþtým koca þehrimizden. Göç sonrasý toparlandýktan sonra uðradýðým þehirde öncelikle ziyaret edeceðim bir dost varsa – vefalý- ardýmda býraktýðým, bir tek oydu… Nedense ona özgürlük yakýþmamýþtý ve yaklaþmamýþtý da… Her duruþmasýnda bir hâkim deðiþmiþti. Onu savunacak avukatlar barodandý ve çoðu davalarýna girmiyorlardý bile, kýsacasý onun Allah’ýndan baþka kimsesi yoktu… Uzun zaman mektuplaþtýðým insaný bu ziyaretimde daha da güçsüz ve çökmüþ görmüþtüm. Ciðeri yýrtýlacakmýþ gibi öksürmesi içimi kýymýþtý. Üzüntümü derin bir soluk çekerek belli ettim: Havdan sudan konuþmayla ilk yarým saati aþmýþtýk. -”Ne zaman BARIÞ yaþayacak ülkemizin insanlarý?” diye sorduðumda bir anda siyah kaþlarý çatýldý, kara gözlerindeki o yumuþaklýk yitmiþ, yerine daha farklý bir ifade yerleþmiþti. Hani, -Kartal bakýþý-dediðimiz bir ifadeydi bu. Meydanlarda bir zamanlar ,”Özgürlük kan dökülmeden elde edilmez..!” sloganlarý atan, o uzun boylu kara yaðýz delikanlý hani neredeydi? Bir deri bir kemik kalmýþ, saçlarý aðarmýþtý. Yýllar ondan çok þey çalmýþtý. Sorum sanki onu kýþkýrtmýþtý ki, parmaklarý kasýldý, gri demirlere sýkýca sarýldý. -”Kavganýn ve Kanýn Olamadýðý Yerde BARIÞ Yoktur”. -”Yine ayný türküyü söylüyorsun.” dedim ve ekledim: -”Ýstediðin sigarayý hiçbir yerde bulamadým.” -”Neden bulamadýn?” -”Filtresiz Bafra sigarasýný –Tekel- artýk çýkartmýyormuþ, Malbora ve Parlement’i de sen istemezsin…” -”Ýstemem kalsýnnn..! Sarma tütün ciðerlerimin iþini görür!..” Ýstememesinin nedenini anladýðým için ona, burukça gülümsemiþtim: -”Bunu diyeceðini bal gibi biliyordum, biraz tütün ve sarma aletini de aldým, nöbetçiye teslim ettim. Kontrolden geçince sana vereceklermiþ.” -”Tamam, sað ol.. Ya kuru soðanýmý?” Gülüþtük birlikte. Cebinden filtresiz sigarasýný çýkartýp yaktý. Bir nefes çekip, dumaný savurdu taþ duvarlara doðru. Ve o þen sesiyle A.Arif’in dizelerini okumaya baþlamýþtý: “Haberin var mý taþ duvar? Demir kapý, kör pencere, Yastýðým, ranzam, zincirim, Uðruna ölümlere gidip geldiðim, Zulamdaki mahzun resim, Haberin var mý? Görüþmecim yeþil soðan göndermiþ, Karanfil kokuyor cigaram Daðlarýna bahar gelmiþ memleketimin…” * Yýl 2001… Yer Kilyos… Ve O öldü. Ölüm raporunda, -Zatülcenp- teþhisi konulmuþtu. Onun hala iddianamesi okunmadý, savunmasý alýnamadý. Suçlu olup olmadýðý belirlenemeden kara topraða girmiþti. O, þimdi Belediyenin Sahipsizler Mezarlýðýnda ebedi uykusunda. Bu ziyaretimde sanki onun ruhu ile söyleþiyordum. Ve dudaklarýmdan sýklýkla,”Kadersiz arkadaþým” sözcükleri dökülmekteydi. Daha önceden, mermerciye yazdýrmýþ olduðum çok sevdiði A.Arif’in dizelerini buðulanmýþ gözlerle ona okuyorum: “Baþým gözüm üstünesin Suskum, avazým üstüne… Adýndan baþka silah Yazgýndan baþka günah Daha yazmamýþ Hiçbir gizli dosyada Hiçbir açýk kitapta. Lo ben seni hapislerde sevmiþim Ben seni sürgünlerde. Yurdum benim þahdamarým…” * Kuru topraðý parmaklarýmla eþeliyorum. Sahipsizin en sevdiði, -nergis- çiçeðini özenle diktikten sonra yanýmda getirmiþ olduðum içi su dolu termostan, can suyunu verdim. Kalan suyu kuru topraða serpiþtirerek döktüm. O anda bir kanat sesi ile ürpermiþtim: Ardýndan farklý bir sese kulak kabarttým. Sesin geldiði yöne doðru baþýmý çevirdiðimde onu gördüm. Geniþ aðýzlý, kahverengi ve yedi rengi veren yeþil mavi ýþýltýlý uzun kuyruðu vardý. Güvercinden daha büyük bir kuþtu gördüðüm. Mermersiz mezarýn baþucuna konmuþtu. Kýpýrtýsýz durmaktaydý. Dudaklarýmdan bir nida döküldü!: “Butimar!” Ýçim üþüdü! Nemli gözlerimi kapadým: O an gördüðüm þeyin bir hayal olduðunu düþündüm. Ve Butimar acý acý ötmeye baþladý. Ötüþü kesilince gözlerimi þaþkýnlýkla araladým. Butimar hareketsiz yatmaktaydý! Ellerim titreyerek ona uzandý. Küçük göðsündeki kalp artýk atmýyordu. Onu az önce can suyu verdiðim çiçeðin yanýna gömdüm. Her ikisi içinde dua ettikten sonra yüreðimdeki hüzünleri saðdýðým kimsesizler mezarlýðýndan uzaklaþtým. Eðer O, bugün yaþamýþ olsaydý, sanýrým yine ayný tümceyi söyleyecekti. -”Kavganýn ve Kanýn Olamadýðý Yerde BARIÞ Yoktur” diye… Ruhu ýþýk içinde olsun. Emine PÝÞÝREN
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Emine Piþiren, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |