..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsan özgür doðar, ama her yaný zincire vurulmuþtur. -Rouesseau
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Serkan Köse




22 Ocak 2014
Randevu  
Serkan Köse
Zarif ve yumuþak parmaklarýyla kristal, ince kadehe uzandý. Sandalyesinde daha rahat oturup bacak bacak üstüne attý. Beyaz, sýfýr kollu, yakasý iþlemeli bir gömlek ve bordo, diz üstü bir etek giymiþti. Parmak uçlarýyla gerdanlýðýyla oynuyor ve giden balýkçý gemisinin etrafýna üþüþen martýlarý izliyordu.


:AACE:
Zarif ve yumuþak parmaklarýyla kristal, ince kadehe uzandý. Sandalyesinde daha rahat oturup bacak bacak üstüne attý. Beyaz, sýfýr kollu, yakasý iþlemeli bir gömlek ve bordo, diz üstü bir etek giymiþti. Parmak uçlarýyla gerdanlýðýyla oynuyor ve giden balýkçý gemisinin etrafýna üþüþen martýlarý izliyordu.

Kadehinden bir yudum daha aldý. Yaklaþýk on beþ dakikadýr karþý masada kendisini izleyen adamla göz göze gelmemeye çalýþýyordu. Adam otuzlu yaþlarýn baþýnda, kýr saçlý, alný hafiften açýlmýþ, bronz tenli, geniþ omuzlu biriydi. Gri, baharlýk bir blezýr giymiþ, içine de gömlek ve yelek çekmiþti. Gümüþi kaþlarýnýn altýndan keskin yeþil gözleri bir anlýðýna parýldadý.

Mehpare çantasýndan özensizce bir sigara çýkarýp pembe dudaklarýnýn arasýna iliþtirdi. Keþmekeþten kurtulup çakmaðýný bir an evvel bulmak amacýyla çantasýnda ne var ne yoksa masaya döktü.

Bir an sonra sigarasýnýn on santim kadar önünde yanan Zippo’yu görünce “Hayýr!” diye düþündü. Biliyordu ki çakmaðý tutan el deminden beri onu seyreden adama aitti. Bilinçsizce kendisine yaklaþmasý için bahane sunmuþtu.

Sigarasýndan bir nefes alýp havaya üfledi. Adamýn parmaðýndaki garip yüzük dikkatini çekmiþti. Dumanýn ciðerlerinden temizlendiðine ikna olunca baþýný kaldýrýp adama tebessüm ederek teþekkür etti.

Adam Zippo’yu ceketinin iç kýsmýndaki çakmak bölmesine koyarken “Benim için bir zevkti,” dedi. Sesi derinden ve güçlü çýkýyordu.

Mehpare tebessüm etmeye devam ederek sesine alabildiðine ciddilik kattý ve “Ýnanýn, o zevk bana ait.” dedi.

Adam sözün doðruluðu karþýsýnda güldü. “Ýnanýrým,” diyerek arkasýný döndü. Tam kendi masasýna gidecekken bir an duraksadý. Kararsýz kalmýþ bir ifadeyle adýmlarý bir ileri gidecek gibi oluyor, bir geri dönecek gibi oluyordu. Sonunda Mehpare’ye dönüp “Hanýmefendi,” dedi “biliyorum, uygunsuz kaçacak ama þu masada oturmuþ sizi seyrederken aklýmdan geçenleri dile getirmezsem kendime kýzarým. Bazý anlar insanýn nefesini keser; az evvel de benim için o nadide zamanlardan biriydi. Yanýnýza gelip masanýza oturmak istedim fakat zarafetiniz tek baþýna seyirlik bir tablo gibiydi ve bu büyüleyici görüntüyü kendi bedenimle bozmak yerine bir çiçekle size eþlik etmek isterdim."

“Cüretkârlýðýmý mazur görün ve lütfen þaþýrmayýn. Emin olun ki sizi görenlerin aklýnda uyandýrdýðýnýz ilk düþünceler bunlar. Daha fazla rahatsýzlýk vermek istemem. Ýyi günler.”

Mehpare ne diyeceðini bilemeden öylece adamýn bistrodan ayrýlýþýný izledi. Cevap beklememiþti adam. Tanýþmak veya masasýna oturmak da istememiþti. Telefon numarasýný da sormamýþtý. Kendisine içki ýsmarlamak da istememiþti. Söyleyeceðini söylemiþ ve gitmiþti.

Tuhaftý… Garip, sýcak ve samimi… Mehpare þimdiye dek pek çok iltifat almýþtý ama adamýn söylediklerinin iltifat olmadýðýný biliyordu. Kendisinde en sevdiði yönü adam da görmüþ ve duru bir þekilde ifade etmiþti.

Garson boþ kadehi alýrken baþka bir þey isteyip istemediðini sordu. “Az evvel çýkan adam; hani þu masada oturan… Buraya çok sýk gelir mi?”

Garson, Mehpare’nin iþaret ettiði masaya baktý. “Karan Bey mi?”

Demek Karan’dý ismi. “Evet o.”

“Arada bir uðrar.” Garson bir bulmacayý çözmeye çalýþýr gibi bakýyordu.

“Kendisine nasýl ulaþabilirim?” Mehpare soruyu sorar sormaz piþman oldu. Ulaþýp ne diyecekti ki? Çok güzel iltifat ettiniz mi?

Garson dudaklarýný çýkarýp “Bilmem,” dedi, “ama patronun arkadaþý olur, telefon numarasýný almamý ister misiniz?”

“Hayýr, hayýr.” Mehpare hýzla yanýtladý. Sanki önemsiz bir þeyden bahsediyormuþ gibi bir hava vermeye çalýþmýþtý. “Hiç gerek yok. Hem de hiç.. Eee, hesabý alabilir miyim lütfen?”

“Peki, efendim,” diyerek garson masadan ayrýldý. Birkaç dakika sonra döndüðündeyse “Karan Bey hesabýnýzý ödemiþ ve size bunu göndermiþ,” diyerek küçük, pembe bir orkideyi masasýna býraktý. Çiçeðin yanýna bir not iliþtirilmiþti:

Masanýza olmasa da en azýndan bir orkideyle evinize kadar eþlik edebilirim. Ýyi günler hanýmefendi.

Karan

Gözlerini nottan ayýrýp dudaðýnda küçük bir tebessümle orkidenin kokusunu içine çekti. Kokuyu çok tanýdýk buldu. Tebessümle garsonu çaðýrýp kendisine Karan Bey'in numarasýný getirmesini rica etti.

**************************************************************************************************************************

Aradan üç yýl geçmiþti. Karan gözlerini 14 Þubat’a açtý. Ýki aydýr bugünü bekliyordu. “Randevu,“ diye düþündü.

Gerçekleþecek randevuyu hayalinde canlandýrmaktan gece boyu uyuyamamýþ, bu yüzden de günün büyük kýsmýný uyuyarak geçirmiþti. Saate baktý. Yýlýn bu mevsiminde hava erkenden kararýyordu ve randevuya dört saatçik kalmýþtý. Ýki yüz kýrk dakika, diyerek yataðýna oturdu. Terliklerini giyerken “On dört bin dört yüz saniye,” diye mýrýldandý ve duþa giderken geri saymaya baþladý.

Týraþ oldu ve saçlarýný þekillendirdi. Üzerine siyaha çalan parlak gri bir pantolon giydi. Ütülü beyaz gömleklerden bir tane alýp giyindi. Kol düðmelerini unutmayalým, dedi. Bordo kemer ve ayný renkte kravat taktý. Gri bir hýrkanýn üzerine uzun, kahverengi deriden montunu sýrtýna geçirip aynanýn karþýsýnda kendini beðenmiþ bir ifadeyle bir süre durdu. Yeterli olacaðýný umarak komodinin üzerinden aldýðý alyansý parmaðýna geçirirken yüreðinde garip bir heyecan uyandý. “Üç yýl,” diye geçirdi içinden, “Üç harika yýl!” Þimdi de liseli âþýklar gibi 14 Þubat’ý kutlayacaklardý. Bir an çiçek götürüp götürmemeyi düþündü ama sonra “Hayýr,” dedi, ne de olsa akþam onu çiçeðe boðacaktý. Hem zaten her gün çiçek götürmüyor muydu?

Aynada son kontrolleri yapýp kapýdan çýktý. Apartmandan ayrýlýrken posta kutusundaki paket dikkatini çekti. Paketin arkasýndaki gönderen kýsmýnda “Mehpare” yazýyordu ama gönderilme tarihi iki buçuk ay öncesini söylüyordu. Mehpare’yi her zaman planlý, disiplinli ve çok zeki bulurdu. Karan neþeyle güldü. Nasýl bir oyunun peþindesin, diyerek paketi açtý.

Paketin içinden dolunay þeklindeki kadranýyla bir saat çýktý ve yanýnda da küçük bir not vardý: “Geçen her dakikada biraz daha yaklaþýyoruz vuslata.” Tebessüm ederek saati koluna taktý.

Arabasýna yürüdü. Buzlanmýþ arka camda “Seni seviyorum” kelimelerine benzer belli belirsiz bir yazý gördü. Karan’ýn gözlerinin içi gülüyordu.

Gün boyunca olur olmaz yerlerden sürpriz hediyeler alýyor ve hepsinin arkasýndan Mehpare ismi çýkýyordu. Aslýnda böyle hoþ sürprizleri erkekler yapardý ama içinden “Bu defa baþka,” diyordu “Bu defa baþka!”

Gerekli malzemeleri alýp bistroya gittiðinde emektar þef garson onu güleç yüzle karþýladý. “Hoþ geldiniz Karan Bey,” diyerek terasa yönlendirdi. “Ýstediðiniz gibi teras sizin için ayrýldý; gece boyu rahatsýz edilmeyeceksiniz.”

“Güzel,” diyerek elindeki paket ve kutularý masanýn üzerine býraktý. Garson terastan ayrýlýrken Karan yerleri pembe karanfillerle bezemeye koyuldu. Masayý ve sandalyeleri bir gün öncesinden deðiþtirmiþti. “Her þey kýrmýzý ve pembe olacak,” derken Ay’a baktý. Bu gece dolunay vardý. Kamer en ýþýltýlý gecesini yaþayacaktý. “Mehpare,” dedi “Karan-lýðýmý aydýnlatan Meh parçasý.”

Masanýn ortasýna pembe bir glayör býraktý. Bir yandan masaya gül yapraklarý döküyor, diðer yandan diline dolanan bir þiiri mýrýldanýyordu.

“…Gemiler yolculuða çaðýrýr durur da beni

Gitmem düþünerek geri döneceðin günü.

Ben büyük rüzgârlarý severim; büyük olsun

Aþkým da özlemim de hepsi, her þey ve mahzun.

Ýnsan bir yanýnca Kerem misali yanmalý

Uykudan bile mahþer gününde uyanmalý.”

Bir an durup düþündü. “Yok, hayýr,” dedi “Ara sýra gözünü açýp bir bakmalý.”

Masanýn yerini beðenmedi. Bir kýyýsýný terasa yapýþtýrmaya karar verdi. Yan yana oturup manzaraya karþýdan bakacaklardý. Sað tarafta, ayaklarýnýn altýna sere serpe uzanmýþ þehir randevu saatini beklerken karþýdan deniz ve mehtap eþlik edecekti.

Dolunay kadranlý saatine baktý. “Deniz ve mehtap sordular seni nerede...?” Masadan uzaklaþýp geri çekildi. Çiçeklerle donattýðý, ayaklarýna sarmaþýk güller baðladýðý masaya ve arka plandaki görüntüye baktý. Tatmin olmuþ bir ifadeyle gülümsedi. Bir an kemancý çaðýrmayý düþündüyse de vazgeçti. Ses, bistrodan yükselen romantik müzikle karýþýr ve her þey berbat olurdu. “Kemansýz yaysýz güzel bir gece olacak.”

Camekândan eliyle iþaret ederek içerideki garsonlardan birinin dikkatini çekmeyi baþardý. Sade bir kahve sipariþ etti.

Masaya oturdu. Soðuk rüzgâr hafif hafif eserken sýcak kahvesinden yudumladý. Zamanýn geçmesini ve randevu saatinin gelmesini bekledi.

Dakikalar bir hýzlanýyor, bir yavaþlýyordu. Saatlerin 20:00’yi göstermesine beþ dakika kala vücuduna ter basmaya baþladý. Kravatýný gevþetti.

Sonunda korktuðu soru beyninde çýnladý: Acaba gelmeyecek mi? Ama sonra iç seslerinden biri yanýtladý: “Söz verdi, kesin gelecek! Ne demiþti? Ne olursa olsun, nerede olursam olayým seni sevgililer gününde yalnýz býrakmayacaðým.”

Alayla konuþan baþka bir iç ses konuþmaya katýldý. “Bence gelmeyecek. Eðer gelecek olsaydý çoktan burada olurdu. Her zaman dakik olmuþtur.”

“Daha saat sekiz olmadý” dedi diðer ses.

Ýç seslerinden biri kesin geleceðini, diðeri ise gelmeyeceðini söyleyerek hararetli bir tartýþmaya giriþti. Her ikisi de mantýklý çýkarýmlar yapýyordu. Karan saate baktý. Saat 19:59’u gösteriyordu. “Gelmeyecek,” diye fýsýldadý. Ýç sesleri susmuþtu. “Gelmeyecek, gelemeyecek çünkü öldü."

Öldü kelimesi dudaklarýndan kayar gibi çýkmýþtý. Baþýný kaldýrýp etrafýna baktý. Her þey sessizdi. Dünya durmuþ, rüzgâr bile esmiyordu. Hiçbir hava akýmý, hiçbir hareket yoktu. Sanki dünya da bu basit kelimeyle birlikte ölmüþtü.

"Kimi kandýrýyorum!” Baþýný ellerinin arasýna aldý. “Kansere yenik düþtü ve gitti. Üç ay öncesinden hazýrlýk yapýp beni sürprizlere boðdu diye geleceðini nasýl düþünebilirim ki? Bu imkânsýz!” Kendi kendine hüzünle söylenirken “Sevgilim,” diye ince bir ses duydu. Ürpererek etrafýna bakýndý. Gelmiþti! Onun sesiydi, biliyordu! Sesini duyuyor ama onu göremiyordu. Ýçinde yýldýrýmlar çarpýþýyormuþ gibi hissetti.

“Geleceðimi söylemiþtim,” dedi ayný ince ses. Karan dikkat kesilince sesin kolundaki saatin kadranýndan geldiðini anladý. “Söz verdiðim gibi, seninleyim. Bugün dolunay ne kadar da parlak deðil mi?” Saati kolundan çýkarýp titreyen ellerle masanýn üzerine koydu. Vücudu titriyor, kasýlýyordu.

Kulak kesildi; saatten çýkýp içine akan sesi dinledi. Mehpare öldüðünde gözüne yaþlar birikmiþ, sinüslerini acýtmýþtý ama o zaman bile aðlayamamýþtý. Þimdi ise hem gülerek, hem aðlayarak Mehpare’yi dinliyordu. Aylardýr, kansere yenik düþüp öldüðünden beri sesini duymadýðý sevgilisini dinliyordu.

Mehpare sanki Karan’ý görüyormuþ gibi konuþuyordu. “Masa ve çiçekler harika görünüyor ama keþke yerlere de çiçek dökmeseydin.” dediðinde Karan neþeyle güldü.

“Çocuk,” dedi kadrandan çýkan ses. Ciddi bir þey konuþacaklarý zaman böyle seslenirlerdi birbirlerine. Saat 20:59’u gösteriyordu. “Çocuk, bu son randevumuz. Ýlk tanýþmamýz kadar güzeldi. Ýnan bana her ne kadar beni göremesen de yanýnda olacaðým. Ýnancýma tutun.

“Hayatýna devam et çocuk. Beni unutmasan da öldüðümü kabullen ve hayatýna devam et.” Mehparenin sesi çatallanýyordu. Karan, sesteki hüznü fark etti. Beyninde eþinin aðlayan yüzü canlandý. Onu göðsüne bastýrmak için, aðlamamasýný söylemek için yüreðinde müthiþ bir istek uyandý. Farkýnda olmaksýzýn kendi bedenine sarýlýyordu.

“Ölüm bizi ayýrana kadar dedik sevgilim; þimdi yüzüðü parmaðýndan çýkar…” Mehpare yeniden durakladý “ve hayatýna devam et. " ve ses sustu.

Ses kaydý burada bitiyordu. Karan bir süre kýpýrdamaksýzýn öylece durdu. Sanki ilahi bir kuvvet vücudunu felce uðratmýþ gibiydi. Tüm enerjisini soðurmuþ gibiydi. Yavaþça ama kendinden emin, sert bir ifadeyle düþen baþýný kaldýrdý. Terasýn ucuna çýktý. Önce kýyýyý döven dalgalara, sonra Kamer’e baktý.

“Madem ki ölüm bizi ayýrana kadar dedik, öyleyse bizi birleþtirsin!” Sesi mýrýltýyla, üzgünce, korkuyla çýkýyordu. Yorgun bakýþlarýný kaldýrdý. Gözlerinde ölüme yürüyen birinin o her þeyi bilen bakýþý vardý. Her sabah onsuz uyanmanýn anlamýný kadrandan çýkan bir ses bilemezdi. Sevdiði kadýna sarýlamamanýn sancýsýný. Her köþede onunla ilgili hatýralarýn sinsice gülümseyiþini, her eþyaya sinmiþ kokusunu içine çekip acýyla kývranmasýný kayýttan çýkan ses bilemezdi. Onsuz yaþamýn hiçbir anlamý yoktu. Hayatýn hiçbir esprisi heyecaný yoktu. Adýmýný boþluða atarken bir patlamayla baþýný kaldýrdý. Donmuþ halde kalakaldý. Gökte patlayan havai fiþeklerden dökülen kývýlcýmlardan iki eðri oluþuyor ve koca, ýþýktan bir kalp çiziliyordu. Kalbin tam ortasýndaysa dolunay tüm görkemiyle parýldýyordu.

Birkaç saniyenin ardýndan kývýlcýmlar yok olsa da Karan’ýn retinasýný yakmýþ gibi görüntü gözlerinde kalakaldý. Karanlýðýn göbeðindeki ýþýktan kalbi ve dolunayý ilk bakýþta ruhani bir çaðrý gibi düþünmüþtü. Ne de olsa o Karan’lýktý ve tam ortasýnda Meh vardý. Ama sonra yaný baþýnda soðuk, nemli ve karanlýk bir mezar açýlmýþ gibi korkunç bir ürperti yüreðine yerleþti. Ürperti kudretle onu kucakladý. Aydýnlandýðýný hissetti. Her þey o kadar açýktý ki… Gökteki iþaret “Atla, kavuþalým sevgilim,” demiyordu; tüm olaðanüstülüðüyle “DUR!” diye haykýrýyordu. “Dur, yoksa asla kavuþamayacaksýnýz!”

Parmaðýndan çýkardýðý yüzüðü avucunda hýrsla sýkarak terasýn ucundan usulca aþaðý indi. Masanýn üzerinden dolunay kadranlý saati alýp bistrodan hýrsla çýktý.

Yýllar, yýllar, yýllar sonra ise saçlarý, sakalý aðardýðýnda, elleri buruþup gözleri görmez olduðunda, yataðýnda uykuya dalarken bir ses çalýndý kulaðýna. Ýyi duyamasa da sözcükler anlaþýlýyordu. Sesin bileðindeki dolunay kadranýndan yükseldiðini düþündü. Ama sesin nereden geldiðinin pek bir önemi olmadýðýný biliyordu. Tebessüm etti. Ses þöyle diyordu: Son randevuya hazýrsýn çocuk.

Dolunay kadranýn parýltýsý söndü ve saat durdu.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Gotik Hikaye


Serkan Köse kimdir?

Bir dünyayým kocaman. Atmosferimi koklayamazsýn; burada oksijen yok, aðýr bir karbondioksit çevremi saran. Gölgemle yer deðiþtirdim. Karalara bürünmüþ bir siluet gibi dolanýyor gölgem sokaklarda ve ben onun yerinde takip ediyorum bir zaman. Bir dünyayým koskocaman; giremezsin sýnýrlarýma, psikolojik savaþ var her mevsimde, taþýyamaz ruhun bu yükü, kaldýrmaz. Koca bir okyanusum var içimde, her pisliði içine alabilecek kadar temiz ya da pis miydi daha fazla kirlenemeyecek kadar. Kocaman dalgalarým var içerisinde döne döne savrulduðum, alkol komalarým var içki nehirlerimden kana kana içerken boðulduðum. Doðrularým var dogmalardan beslenen; yanlýþlarým var ayný kökten yükselen. Hastalýklarým var, dedim ya, psikolojik. Sanrýlarým var. Her gece tanýþtýðým yabancý insanlarým var ne idiðü belirsiz. Rüyalarým var hep karmaþýk anlamsýz. Bulanýk düþlerim var uykuya yatmadan önce izlediðim. Bir de sen vardýn iþte düþlerimi bulandýran. Sigaram var her nefeste kendime geldiðim. Kaþým var, gözüm var, kulaðým var, burnum var, bir beðenip bir beðenmediðim saçým var -bir de sen vardýn beðendiðim-. Bir dünyayým kocaman içine seni sýðdýramadýðým. Bir dünyayým kocaman ve bir de çevremde dönen ay var hiç yalnýz býrakmayan. Sen miydin o dolanan? Komik fýkralarým var anlattýðým. Masallarým var çocukluðumdan hatýrladýðým. Hayallerim var üzerinde dolandýðýn. Bir dünyayým kocaman anlata anlata bitiremediðim. Kitaplarým var okuyup da bitiremediðim. Þiirlerim var sarhoþ aðzýmdan dökülen. Eksiltili cümlelerim var mesela seni… Kocaman bir dünyayým boþlukta süzülüp giden. Sorularým var: Ay mýsýn etrafýmda dönen, Güneþ misin etrafýnda döndüðüm? Hangisi? Milyonlarca insan daha var içimde beslenen; milyonlarca ruh her biri farklý. Biri çocuk gülüyor hala, biri büyümüþ adam olmuþ, biri romantik þiir yazar, bir tanesi gotik kendi kendine kara çalar… En çok o içimdeki deliyi seviyorum; umursamaz hiçbir þeyi, sallamaz dünyayý-beni.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Serkan Köse, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.