..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Hata! Klavye baðlý deðil. Devam etmek için F11'e basýn...
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Nuri Ziya Aral




10 Eylül 2014
Son Kez Açtý Krizantemler...  
Nuri Ziya Aral
Yatacaðým yerin gösterilmesini beklerken aldýðým sabahýn köründeki içki önerisi, canýmý fena sýkmýþtý. Kötü kötü bakarak, anlaþýlmaz bir þeyler homurdandým. “Tamam, tamam...” diyerek kesti homurdanma mý. “Ýçkileri ben hazýrlarým, hem niye çekingen davranýyorsun ki? Dur da, sana giyecek rahat bir þeyler getireyim.” Az sonra, kendi üzerindekilere benzeyen, sýrtýna Ejderha resmi iþlenmiþ mosmor bir þeyle dönmüþtü. Elime tutuþturduktan sonra da karþýma geçip, merakla izlemeye koyuldu. Ýçimden küfrederek, ceketimi çýkarmýþtým. Sonra da, kravatýmý ve gömleðimi... “Fanila veya atlet kullanmýyor musun?” diye sordu, elimden aldýðý gömleði bir askýya geçirirken. Mini bir Kimono görünümündeki garip üstlüðü giyerek mýrýldandým. “Hayýr.” “Üþümüyor musun peki?” “Hayýr.” Gömleðimi ve ceketimi bir askýya yerleþtirerek portmantoya asmýþ ve kollarýný göðsünde kavuþturarak, beni izlemeye dönmüþtü yine. Elimdeki uçkurlu zýmbýrtýyý omzuma atarak, kemerimi ve pantolon düðmelerini çözmeye koyuldum ben de. Beni izleyen meraklý bakýþlarýndan biraz utanýp kendimi striptizci gibi hissedince de, “Bilsen iyi olur...” diye mýrýldandým. “Ben, don da kullanmam.” “Kal orada...” diyerek baðýrmýþtý birden. “Soyunup dökünerek, tahrik edeceðini sanma sakýn...” “Hiç öyle bir niyetim yok. Uyarmýþtým, kötü mü ettim?” “Uzatma... Ýçkileri hazýrlamaya gidiyorum, giyinmen bitince de salona gel.”


:ABHA:
Nuran'ýn gösterdiði apartmanýn önünde durduðu zaman taksi, beþ saat boyunca týkýlýp kaldýðým o barda beynime çakýlan gümbürtülü müziðin etkisiyle geri zekalý gibi görünüyor olsam bile, taksimetre de yazan rakamlar ile cebimde kalan parayý kýyaslayabilecek kadar, kafam çalýþýyordu hala…
Bu durumda Nuran’ý býraktýktan sonra en fazla birkaç yüz metre gidip benim de inmem, sonra da on beþ kilometre ötedeki evime nasýl ulaþacaðýmý düþünmem gerekecekti. Öyle de uykum vardý ki...
“Evet...” diyerek fýsýldamýþtý Nuran, genizden gelen o iç gýcýklayýcý sesiyle. Her fýrsatta yüzünün yarýsýný kapatacak þekilde önüne düþürdüðü uzun, dümdüz ve kömür karasý saçlarýný ani bir kafa hareketiyle geriye atmak isterken de ekledi,
“Ayrýlýk saati geldi...”
Arabanýn tavanýna çarpan saçlarý daha beter düþmüþtü önüne. Bir daha denedi, yine olmadý. Sonra bir daha ve bir daha...
Beþ saat oturduðumuz o barda belki yüz kere baþarýlý bir þekilde yapmýþtý bu artistik figürü ancak, beceremiyordu arabanýn içinde. Saçlarýný çalkalamaya devam edecek olursa eðer, her seferinde suratýma neredeyse teðet geçen kafasýnýn sonunda burnumun üzerine isabet etmesinden korktuðum için, ellerimi uzatarak kömür karalarýný kavrayýp yardýmcý oldum...
Avuçlarýmýn arasýndaki saçlarýný baþýnýn arkasýna aktarýrken yanaðýný, gözlerini de kapatarak zevk içerisinde sürttürmeye baþlamýþtý elime. Saçlarýyla iþim bitince yanaklarýný avuçladým ben de, zevkle inlemiþti. Sonra da öpüþürmüþ gibi oynatmaya baþladý, diliyle de yalayarak o dolgun dudaklarýný. Öpmemi istiyor herhalde diye düþünerek uzanýp öptüm ben de, o güzel dudaklarý...
“Ne yapýyorsun öyle?” diyerek, dikleþivermiþti birden.
“Özür dilerim...” diye mýrýldandým. “Ýstediðini sanmýþtým, çok özür dilerim.”
“Her neyse...” diyerek, kapýnýn koluna yapýþmýþtý. Kendi tarafýmdaki kapýyý açýp hemen dýþarýya çýkmýþ ve kapýsýný açarak elini tutup, inmesine yardým etmiþtim.
“Yarýn izin günüm, sabah kahvaltýya gelsene.” dedi, iner inmez. Baþýmla doðuyu iþaret ederek aðarmakta olan gökyüzünü gösterdim. Bir yerlerden de, o kadar betonun arasýnda var olmayý sürdürebilmiþ kahraman bir horozun sesi geliyordu.
“Sabah oldu zaten güzelim...”
Hiçbir þey demeden, öylece dikiliyordu. Titreyip duran kaþlarýn altýndaki kara gözlerinin bakýþlarýnda, garip bir çekimserlik vardý. Ne yapmak istediðini biliyor da, benim doðru kiþi olup olmadýðýmý düþünüyor gibiydi sanki.
“Pekala...” dedi sonra da. “Hadi gel o zaman, biraz da uyuruz hem...”
Evime gitme derdinden kurtulduðuma seviniyordum. Gösterilecek bir yerde kývrýlýp uyumanýn hayaliyle cebimi boþaltýp, parasýný vermiþtim þoförün. Sonra da, apartmanýn giriþ kapýsýna doðru yürümeye koyulmuþ Nuran’ý izledim.

On altý katlý apartmanýn on beþinci katýndaki dairesinin kapýsýný açarken, sanki ben yokmuþum gibi davranýyordu. Asansördeyken de hiç konuþmamýþ, suratýma bile bakmamýþtý hatta. Kapýsýný açtýktan sonra da hiçbir þey demeden girdi içeriye ve bakkal sipariþi için bekleyen kapýcýlar gibi kapýda býrakarak beni, kayboldu...
“Ne bekliyorsun?” diyerek karþýma dikildiðinde, herhalde on, on beþ dakika geçmiþ olmalýydý. Bu süreyi giysi dolabýnýn karþýsýnda geçirdiði de, güzelim gece mavisi tuvaletinin yerini almýþ, Ninja giysilerine benzeyen simsiyah þeyden belliydi...
Ayak bileklerinin on santim üzerine kadar inen daracýk, elastiki bir pantolon, onun üzerinde de bir kumaþ kemerle önü kapatýlmýþ neredeyse dizlerine kadar inen ve sýrtýna Ejderha çizimi iþlenmiþ hayli de bol bir üstlük. Öylesine de kötü bakýyordu ki, sanki bir yerlerinden bir Ninja silahý çýkartýp, çýðlýklar atarak saldýracaðýný hayal etmiþtim bir an için.
Bütün bir gece boyunca tatlý tatlý bakýþtýðýmýz bu güzel kadýnýn bakýþlarýndaki düþmanlýðý yadýrgasam da, nedenini iyi biliyordum aslýnda. Yataða girme noktasýna geldiðim pek çok kadýnda görmüþtüm bu bakýþlarý çünkü...
Hemen her kadýn gibi Nuran’da, eksikliðini hissettiði cinsel tatmin fýrsatýnýn duygusallýk oluþmadan ortaya çýkmasýndan rahatsýzlýk duyuyordu galiba ve her ne kadar yanýp tutuþsa bile, paylaþabileceðimiz yatay bir maceranýn suçunu peþin peþin surat asarak benim üzerime atma taraflýsýydý o yüzden de...
Oysa iki gün önce ortak arkadaþýmýz bir hemcinsi aracýlýðýyla tanýþýp ertesi gün için yemek davetimi kabul ettiðinde, tek düþüncesinin karnýný doyurmak olmadýðýna emindim. Yemek sonrasý gittiðimiz kendisinin seçtiði o týklým týklým dolu ve gümbür gümbür baðýrtýlý barda, hiç bilmediðim ve sevmediðim halde beni dansa zorlayýp orasýný burasýný bir yerlerime sürttürmesinin nedeni de, olasý tozlarý mý süpürmek deðildi herhalde. Sabaha karþý bir saatte evine davet etmesinin nedeni de, damlayan musluklarýný tamir ettirmek olmamalýydý kesinlikle...
Bilmediði bir þey vardý ama sadece uyumak istiyordum. Gece boyunca içtiðim içkilerden dolayý yatakta matah bir performans gösterebileceðimi de, sanmýyordum zaten. O yüzden de ne kötü bakýþlarýný ne de niyetini umursamadan, girdim içeriye...
“Elini yüzünü yýkamak istersen lavabo þurasý, istiyorsan duþ da alabilirsin, sýcak su var. Tuvalet ihtiyacýn varsa karþý kapý, þu terlikleri de ayaðýna geçir. Üstündeki giysileri çýkar da, rahat bir þeyler vereyim. Karnýn acýktýysa da, mutfak þurasý...” sýralamasýyla, konukseverliðini göstermiþti. Sonra da,
“Dolap ta raký var, birer tane hazýrlar mýsýn?” demez mi?
Yatacaðým yerin gösterilmesini beklerken aldýðým sabahýn köründeki içki önerisi, canýmý fena sýkmýþtý. Kötü kötü bakarak, anlaþýlmaz bir þeyler homurdandým.
“Tamam, tamam...” diyerek kesti homurdanma mý. “Ýçkileri ben hazýrlarým, hem niye çekingen davranýyorsun ki? Dur da, sana giyecek rahat bir þeyler getireyim.”
Az sonra, kendi üzerindekilere benzeyen, sýrtýna Ejderha resmi iþlenmiþ mosmor bir þeyle dönmüþtü. Elime tutuþturduktan sonra da karþýma geçip, merakla izlemeye koyuldu. Ýçimden küfrederek, ceketimi çýkarmýþtým. Sonra da, kravatýmý ve gömleðimi...
“Fanila veya atlet kullanmýyor musun?” diye sordu, elimden aldýðý gömleði bir askýya geçirirken. Mini bir Kimono görünümündeki garip üstlüðü giyerek mýrýldandým.
“Hayýr.”
“Üþümüyor musun peki?”
“Hayýr.”
Gömleðimi ve ceketimi bir askýya yerleþtirerek portmantoya asmýþ ve kollarýný göðsünde kavuþturarak, beni izlemeye dönmüþtü yine. Elimdeki uçkurlu zýmbýrtýyý omzuma atarak, kemerimi ve pantolon düðmelerini çözmeye koyuldum ben de. Beni izleyen meraklý bakýþlarýndan biraz utanýp kendimi striptizci gibi hissedince de,
“Bilsen iyi olur...” diye mýrýldandým. “Ben, don da kullanmam.”
“Kal orada...” diyerek baðýrmýþtý birden. “Soyunup dökünerek, tahrik edeceðini sanma sakýn...”
“Hiç öyle bir niyetim yok. Uyarmýþtým, kötü mü ettim?”
“Uzatma... Ýçkileri hazýrlamaya gidiyorum, giyinmen bitince de salona gel.”
Bulunduðumuz geniþ hole açýlan koridorlarý ve kapalý kapýlarý gösterdim.
“Salon neresi?”
Tek baþýna yaþayan ve gününün çok uzun bir bölümünü evinin dýþýnda çalýþarak geçiren bir kadýnýn, böylesi büyük bir eve ne ihtiyacý olabilirdi ki? Parmaðýyla kýsa bir koridorun sonundaki kapýyý göstermiþ ve öfkeli bir tavýrla dönüp gitmiþti...
Üzerindeki garip giysinin sýrtýndaki Ejderha, bana dil çýkarýyordu sanki. Aynaya dönüp, henüz giydiðim kendi sýrtýmda kine bakýnca, onun da farklý olmadýðýný görmüþtüm. Ben de onlara çýkardým dilimi...

Salona girerken, üzerime birkaç beden küçük gelen garip giysilerimden dolayý, buluð çaðýndan beri ayný þeyleri giymek zorunda kalmýþ, fukara bir karate hocasý gibi görünüyordum herhalde.
Esnek kumaþý sayesinde fazla bir rahatsýzlýk hissetmediðim için giysinin darlýðýný pek önemsemiyordum da, baþtan aþaðý büründüðüm morluða karþýn kendimi neden patlýcan deðil de hýyar gibi hissettiðimi, anlayamamýþtým doðrusu...
“Çok etkileyici görünüyorsun...” diyerek kýkýrdamýþtý Nuran, kocaman salonun en dibindeki baðdaþ kurduðu yer minderinin üzerinden. Dalga geçtiðini düþündüðüm için pis pis sýrýttým ve etrafý incelemeye koyuldum...
Bir hayli büyük, tabaný ve çok sayýdaki perdesiz pencerelerinden kalan duvarlarý ahþap kaplanmýþ, birkaç girinti çýkýntý sayýlmazsa kare tabanlý, ferah bir hacimdi.
Penceresi olmayan iki duvarýnýn dibine yan yana geniþ, tombul, pembe renkte, rahat görünümlü minderler ve arkalýklarý sýralanmýþtý. Boydan boya pencereli bir duvarýn önünde, yerden elli santim yükseklikte kalacak þekilde bacaklarý kýsaltýlmýþ ahþap, kare bir yemek masasý, çevresinde de yine tombul, bu sefer çimen yeþili minderler vardý. Oturma bölümünden uzak bir yere yine bacaklarý kýsaltýlmýþ masasý, turuncu renkteki minderi ve oturulduðu yerden ulaþýlabilecek yükseklikteki kitaplýklarýyla, bir çalýþma köþesi yerleþtirilmiþti. Kalan boþluklara da yine alçak boylu bir sürü sehpa, raf ve ývýr zývýr...
Ýnsana oturmaktan baþka bir seçenek býrakmayan böylesi bir ortamda Nuran'ýn, muhteþem güzellikteki o kýçýnýn yuvarlaklýðýný koruyabilmiþ olmasý, þaþýrtýcýydý...
“Beðendin mi evimi?” diye sordu, sekiz, on adým yürüdükten sonra alabileceðim raký bardaðýný uzatýrken...
Oraya kadar yürümek de, kolay deðildi ama. Çünkü oturulan yerden bir kol uzaklýðý dýþýndaki tüm boþluk, farklý uzunluklarda kablolarla tavandan sarkýtýlmýþ renk renk, deðiþik büyüklüklerde ve inanýlmaz çoklukta, kaðýt kaplý, küresel, Japon feneri diye adlandýrýlan þeylerle doluydu. Fener tarlasýna girmeyi gözüm hiç yemediði için, apalayarak gidip oturdum Nuran'ýn yanýna...
“Çok etkileyici...” diye mýrýldanmýþtým, elindeki rakýyý alýrken. “Böyle bir ortamda kýsa boylu birisinin aþaðýlýk kompleksine girmesi, oldukça zordur herhalde...”
“Bilemem...” karþýlýðýný verdi ve nereden gerektiyse yerinden kalkýp, oturduðum minderin en uzaðýndaki bir baþkasýna gidip oturdu. Yanýmda kalsa da onun düþündüðü türden bir eylem niyetinde deðildim gerçi ama bozulmuþtum yine de.
Yanýndaki sehpanýn altýndan hasýr bir sepet çýkarmýþ ve içerisinden tahta bir tarak aldýktan sonra da, saçlarýný taramaya koyulmuþtu. Taramasý bitince de eliyle tutup çevirdi, kývýrdý, baþka bir þeyler daha yaptý ve yukarýda toplayýverdi. Yine hasýr sepetin içerisinden aldýðý birkaç mikado çöpünü topuzuna saplayýnca da, dekor tamamlanmýþtý. Sanki bir Geyþa dinginliðiyle, yine sehpanýn altýna koydu sepeti...
Eve geldiðimizden ve üzerine Kimono benzeri garip þeyleri giydiðinden bu yana, ancak filmlerden tanýdýðým Geyþalar gibiydi zaten. Küçücük adýmlarla yürüyor, baþý her ne kadar dimdikse de gözlerini yerden kaldýrmýyor ve pek de, konuþmuyordu...
Evinin dekorunda da, bir tür Japonluk vardý sanki. Tavaný dolduran o kadar Japon fenerinden ayrý, sanki yerde oturuluyor hissi veren koltuklar, duvarlarda ki Japon harfleri kullanýlmýþ bazý illüstrasyonlar, yine duvarlara asýlý yelpazeler ve salonun ortasýndaki özel bir taþýyýcýya yerleþtirilmiþ, Samuray kýlýcý...
“Uzak doðu kültüründen etkileniyorsun anlaþýlan...” diyerek laf attým. Her ne kadar uykuluysam ve o tombik minderler beni çaðýrýyor duysa da, varlýðýmý pek de önemsemiyor göründüðü için olsa gerek, biraz ilgi bekliyordum galiba...
“Pek anlamam uzak doðu kültüründen...” dedi, gözlerini yerden kaldýrmadan.
“Peki ya bu dekor, fenerler... Sonra, bu giysiler?”
“Çocukluðumda, Japonya da geçen tarihi bir film görmüþtüm. Etkilemiþ olmalý...”
Yüzüme bakmadan konuþmasý, etkisi altýnda kaldýðým tarihi bir Japon filmi olsaydý eðer, hoþuma gidebilirdi belki de. Ama yazýk ki, sadece öfke uyandýrýyordu o anda ve bozmaya kararlýydým, onun Geyþa lýðýný. Uykum da artýk kaçmýþtý zaten...
“Niye, daha yakýnýndaki þeylerden etkilenmiyor sun ki?” diye söylendim.
“Ne gibi?”
“Osmanlýlar gibi...”
“Ne ilgisi var?”
“Çoook... Örneðin þu kaðýt fenerlerin yerine asma þamdanlar, duvarlardaki ne olduðu belirsiz Japonca yazýlarýn yerine yine ne olduðu belirsiz Arapçalarýný, yelpazeler yerine minyatürler, þuradaki Samuray kýlýcýnýn yerine de bir pala koysan, baþka pek bir þeyi deðiþtirmeden Osmanlý tarzý dekoru da yakalamýþ olursun. Tabi gelen konuklarýna Ninja giysisi yerine, kaftan ve kavuk giydirmek koþuluyla...”
Hiç de bozulmamýþtý. Yine yere bakarak merakla sordu,
“Ýki kültür arasýndaki benzerlik, bu kadar fazla mý yani?”
“Hiçbir benzerlik yok...” dedim, umutsuzca. “Birisi sürekli depremlerle uðraþtýðý, diðeri de göçebelik alýþkanlýklarýný bir türlü býrakamadýðý için, basit bir dekor tarzýnda birleþmiþler sadece. Alýþkanlýklarý yenmek depremleri yenmekten çok daha zor olduðu için de, Osmanlýlar yok artýk...”
“Ya biz?”
“Ne olmuþ bize?”
“Osmanlýlarýn devamý deðil miyiz?”
“Haklýsýn güzelim. Evlerini asýrlar öncesinin Japonlarý gibi döþeyip onlar gibi giyinen, çaðdaþ Osmanlýlarýz bizler...
Gözlerini nihayet yerden kaldýrmýþ hayran hayran bana baktýðýna göre, bu kadýnýn kafasý pek çalýþmýyordu herhalde. Ama o kadar güzeldi ki, uykumu filan unutmuþ ve arzu etmiþtim onu birden...

Bitiþik iki duvar dibini dolduran minderlerin en uzak uçlarýnda oturduðumuz için, bakýþlarý yeniden düþmanlaþma dan aramýzdaki mesafeyi nasýl yakýnlaþtýrabileceðimi düþünmüþtüm bir süre...
Kalkýp paldýr küldür yanýna gitmek olmazdý. Yanýnda oturmak için izin istesem veya yanýma çaðýrsam, herhalde yine düþmanca suratýma bakar ve yakýnlaþma planlarýmýn içine ederdi. Baþka bir yol bulmalýydý...
Kýçýmýn üzerinde ufak zýplamalarla, yerdeki hasýr benzeri yolluðun ortasýndaki bir aparatta duran Samuray kýlýcýnýn yanýna varmýþtým. Elime alýp kýnýndan çýkarýnca gördüm ki, Samuray kýlýcý filan deðil, o görüntüyü vermek için tahta bir kýna geçirilip özel bir aparata yerleþtirilmiþ, dönerci býçaðýymýþ sadece. Olsun, iþimi görürdü...
Uzun, uzun evirip çevirdim, sözde Samuray kýlýcýný. Bir yandan da, harakiri hazýrlýðýndaki Japon asili rolleri kesiyordum sanki ve Nuran’da merakla beni izliyordu.
“Biliyor musun?” diye sordum.
“Neyi?”
“Harakiri öncesi Samuraylar, kendi yazdýklarý bir ölüm þiirini okurlarmýþ.”
“Hayýr, bilmiyordum. Ne ilginç... Yani, ölümü mü anlatýrmýþ bu þiir?”
“Aksine güzelim, yaþamý... Eski Japon inanýþlarýna göre her ölüm, yeni bir yaþam demektir çünkü...”
Büyülenmiþ gibi gözlerini dikmiþ, hayranlýkla dinliyordu beni. Saðladýðým etkiyi yitirmemek için Japon asili rollerini sürdürerek çabucak bir þiir yazdým kafamdan ve okumaya baþladým...
“Son kez açtý Krizantemler
Benim için
Son kez düþtü kar, Okinavaya
Benim için
Son kez çýktý kýnýndan kýlýcým
Benim için
Bekle, yataðýndaki çýplak güzelim
Geri geleceðim
Senin için...”
Kýçýnýn üzerinde zýplama sýrasý, Nuran’daydý bu sefer. Gözlerindeki istek kývýlcýmlarýný bir milim bile oynatmadan yanýma geldi, alabildiðine ateþli ve ýslak bir öpücükle ödüllendirdi beni.
“Yapma... Dün bir bugün iki, daha yeni tanýþtýk...” demek geçmiþti içimden ama diyemedim. Hala tuttuðum dönerci býçaðýný býrakýp, incecik beline sarýldým sadece...
Az sonra, hasýr benzeri yolluðun üzerinde yuvarlanmaya baþlamýþtýk bile. Üstte olduðumda diz ve dirseklerim, altta düþtüðümde ise sýrtým ve kýçým fena acýdýðý için, çaktýrmadan tek gözümü açarak, en yakýn minderi araþtýrmaya koyulmuþtum. Nereye gideceðimize karar verdikten sonra da, ufak zýplamalarla o tarafa yollanmaya...
“Nereden öðrenmiþtin?” diye fýsýldadý Nuran, sonunda varabildiðimiz minderin üzerine yatýrmýþ, memelerini açmaya çalýþýrken...
Tek gözle yön seçmekten mi, yatay durumdayken bir baþkasýný da taþýyarak zýplaya bilmekten mi, yoksa bir kadýný soymaktan mý söz ettiðini anlayamadýðým için, yanlýþlýk olmasýn diye sordum.
“Neyi?”
“O þiiri... O kadar güzeldi ki...”
“Akira Bushoda...” diye bir isim attým kafamdan.
“O kim?”
“Çok genç yaþtayken daha, Harakiri yapmak zorunda kalan bir Samuray. Onun ölüm þiiriymiþ bu...”
“Ne kadar hüzünlü...”
Üzerindeki saçma sapan giysinin önünü aça bilmiþtim sonunda. Zýrh gibi bir sutyenle karþýlaþtým bu sefer de. Niye sutyen takardý ki kadýnlar?
“Haklýsýn güzelim...” diye mýrýldandým. “Çok hüzünlü...”
“Þiiri seviyorsun deðil mi?”
“Þairine baðlý...”
“Dur da, en sevdiðim þairin bir kitabýný getireyim sana...”
“Sonra güzelim... Seviþmek varken, sýrasý mý þimdi þiirin...”
Sanki ‘getir’ demiþim gibi fýrlýyordu ki, güç bela sol memesinden yakalayýp yatýrdým yine. Bu arada memesinde hissettiðim garip bir sertliðin ur olabileceðini düþünerek, bir doktora görünmesi gerektiðini söylemeyi belleðime yerleþtirmiþtim...
“Sonra dedim ya, acelen ne? Zamanýmýz çok daha...”
“Haklýsýn...” diyerek kurtuldu kollarýmdan. “Seviþmek için çok zamanýmýz var daha, önce þiir...”
Tutmama fýrsat vermeden bu sefer, hiper aktif veletler gibi apalayarak kitap raflarýndan birisine varmýþtý bile. Az sonra da elinde, bunalýmlarýný sayfalar dolusu þiirlere dökmekten sadistçe bir zevk alan, okurlarýnýn da mazoþist olduklarýndan hiç kuþku duymadýðým, eþ cinsel bir þairin kitabýyla geri apaladý...
“Dinle bak... En sevdiðim þiiri okuyacaðým sana þimdi...”

Þiir sanki bir destanmýþ gibi fazla mý uzundu, yoksa kaptýrýp birkaç kere mi okumuþtu bilemiyorum. Tek bildiðim, raký þiþesi ve buzluðun olduðu sehpaya üç kere apaladýðýmdý. Onlarý yanýmdaki sehpaya aktarmayý ise, sonuncu da akýl edebilmiþtim nihayet...
Nuran’da içmekte benden hiç geri kalmýyordu ve o gümbürtülü barda ki içki tüketiminde ölçülü olmasýna karþýn, þiir eþliðinde ölçüsünü þaþýrmýþtý nedense. Her içki dolduruþumda kadehini dipleyerek kendisine de istemiþ ve artýk sarhoþ olmuþtu...
“Bak iþte...” diyerek peltek bir sesle, koluma bir dirsek attý. “En sevdiðim bölüm burasý, iyi dinle...”
Koluma aldýðým amansýz darbeyle hayallerimden uyanmýþ, parmaklarýmýn arasýndaki sigarayý da minderlerin arasýna düþürmüþtüm. Can havliyle fýrlayýp sigarayý aranýrken, ister istemez dinledim þiirini...
“Gelecek bir gün
O uzun yolculuðun sonrasýndaki, sinsi hüzün
Bakacaksýn aynalara
Soracaksýn
Bu ben miyim diye
Tanýmayacaksýn o, en bildik yüzü
Ve artýk istemeyeceksin
Yaþanabilecek, kim bilir kaç güzü
Kýracaksýn aynalarý
Atacaksýn her þeyi
Umutlarla birlikte
Bir yerlere...”
Düþürdüðüm sigarayý bulamamýþ, yangýn çýkacak olursa da kýçýmýn altýnda baþlayacaðý için pek de umursamayarak yenisini yakmýþtým. Yangýn filan da çýkmadý zaten. Hem çýkmýþ olsaydý da, þiiri biter bitmez hüngürdemeye baþlayan Nuran'ýn inanýlmaz gözyaþlarý sayesinde pek büyüyemezdi herhalde...
“Neresi, seni böylesine duygulandýran yer?” diye sordum.
“Her yeri...” diyerek hýçkýrdý. “Bu þiiri ne zaman okusam aðlarým zaten...”
“Eee, okuma sen de o zaman...”
Son söylediðimi duyduðunu hiç sanmýyordum. Öyle gürültülü hüngürdüyordu ki, ben bile duyamamýþtým. Bir süre sonra da hüngürdeme seslerinin yerini horlama sesleri almýþtý zaten, uyumuþtu çünkü. Belki de sýzmýþ...
Yerden iki karýþ yükseklikte duvara asýlý olan saat sekizi, perdesiz pencerelerden içeriye dolan güneþ ise, sabahý gösteriyordu. Sözüm ona uyuma düþüncesiyle bu eve gireli tam üç saat olmuþtu ve sanki üç gündür oradaymýþçasýna, kazan gibiydi kafam...
Uzunca bir süre gideyim mi, kalayým mý diye düþünmüþtüm. Sonra da, Nuran'ýn üzerine oralardaki bir battaniyeyi örtüp, bir köþeye de ben kývrýldým...
Nefis bir kahve kokusu, uyandýrmýþtý beni. Tek gözümü açýp önce duvardaki saate, sonra da kokunun geldiði yöne baktým. Saat dördü, kahve kokusu ise görüntüsüyle bile insaný doyuran bir kahvaltý sofrasýnýn beklediði yemek masasýný gösteriyordu. Nuran görünürlerde deðildi ama...
Ýlk yattýðýmda biraz üþüdüðüm halde mýþýl mýþýl uyuya bildiðime göre, bunun nedeni sabah erkenden yakýlan kaloriferler veya üzerimi iyice saran battaniye olmalýydý. Ne zaman da, kalkýp örtmüþtü ki kýzcaðýz?
Çok uzun zamandýr yalnýz yaþayan ve kadýnlarla iliþkisi orgazm sonrasý sigarasýyla noktalanan bir herif olduðum için, keyiften kýçým kalkmýþtý doðrusu...
Öyle ya, giysilerimi özenle katlayýp askýlara yerleþtiren, kendi yorgunluðuna ve sarhoþluðuna karþýn üþümeyeyim diye kalkýp üzerimi örten, nefis kokularýn yayýldýðý bir kahvaltý sofrasý hazýrlayan ve üstelik pek de zamaný olmadýðý halde koskoca evi tertemiz tutabilen bir kadýn...
Onunla yaþasa mýydým acaba? Gerçi henüz seviþmemiþtik ve biraz da salaktý galiba ama... Amaaan, ne fark eder ki? Büyük bir olasýlýkla ona göre de ben salaktým ve seviþmiþ olsaydýk, beklediði türden bir performans gösteremeden kalkabilirdim de yataktan. Öylesine de güzeldi ki üstelik...
Ýyice keyiflenip, ellerim boynumun altýnda sýrtüstü döndüðümde fark etmiþtim Nuran’ý. Baþucumda baðdaþ kurmuþ sevgi dolu bakýþlarla beni izliyormuþ meðer ve mutlulukla kýr saçlarýmý okþamaya baþlamýþtý, uyandýðýmý görünce de...
Beraber yattýðým kadýnlardan hep daha önce uyandýðým için, bilemediðim bir duyguydu böylesi ve hiç de kötü deðildi doðrusu...
Her uyandýðýmda yaptýðýmdan daha az böðürtülü bir þekilde doðrulmuþ ve baþucumdaki güzel kadýný kucaklayarak, sevgi gösterisinde bulunmaya kalkýþmýþtým.
“Azgýn seni...” diyerek tersledi, þaka yollu. “Önce karnýmýzý doyuralým.”
“Daha da öncesi var...” diye mýrýldandým, bozulduðumu belli etmeden.
“Neymiþ o?”
“Ýþemem gerekiyor güzelim...”
Ayaða kalkar kalkmaz kafama geçen Japon feneri, o hacimde apalayarak hareket etmem gerektiðini hatýrlatmýþtý bana. Yere inerek tuvalete gittim ve iþeyip elimi yüzümü iyice yýkadýktan sonra da yine apalayarak, kahvaltý sofrasýna geçtim.
Akþamýn beþinde kahvaltý etmek gibi bir alýþkanlýðým olmamasýna karþýn, sabahki çekip gitme düþüncemi uygulamadýðým dan hayli hoþnuttum doðrusu. O nefis kahvaltý sofrasýnýn da payý olmalýydý bunda mutlaka...
Çeþitli peynirler, zeytinler, salamlar, jambonlar, ballar, reçeller, bilmemesine karþýn tam istediðim gibi kaysý kývamýnda haþlanmýþ yumurta, limonlu yaðda birkaç kez çevrilerek yarý çiy býrakýlmýþ acýlý sucuk ve birkaç þey daha...
Hepsi harikaydý da, bir de Nuran'ýn zýrt pýrt aðzýma týktýðý diþ diþ sarýmsaklar olmasaydý keþke. Dayanamayýp çýkýþtým sonunda...
“Ellerinden beslenmek harika bir duygu ancak, löp löp týkýnmak gibi bir alýþkanlýðýmýn asla olmadýðý bu kadar sarýmsak, yeter artýk. Lütfen...”
“Yetmeeez...” diyerek, bir diþ daha týkmýþtý aðzýma.
“Yeter yahu...” diye baðýrdým, aðzýmda kini çýkarýrken.
“Hatýrým için lütfen...” diyerek, parmaklarýmýn arasýndaki sarýmsaðý yeniden sokmuþtu aðzýma. “Sarýmsaðýn koruyuculuðuna ihtiyacýn var, lütfen. Sonra hak vereceksin bana...”
“Güzelim, bilinçli beslenen ve saðlýklý bir herifim ben zaten. Sarýmsaðýn da yararlý bir gýda olduðunu biliyorum ama bu kadarý da gereksiz. Hatýrýn için bunu da yiyeyim, peki. Baþka yok ama bu kadarýnýn koruyuculuðu yeter artýk...”
Sanki transa geçmiþ gibi suratýma bakýnýyordu ve aslýnda beni hiç görmediðine de, kesin emindim. Sabahýn köründeki evine geliþimizden bu yana, hayli sýk karþýlaþmýþtým bu bakýþlarla zaten. Hemen arkasýndan oynamaya baþlayan kaþ göz ve dudak hareketleriyle de, bir tür cinsel istek mesajýna dönüþüyordu sanki...
Kahvemden büyükçe bir yudum alarak, yüzünü incelemeyi sürdürdüm. Cinsel istek mesajlarý vermemiþti bu sefer. Zorla yedirdiði sarýmsaklarýn kafa bozukluðuyla, hiçbir arzu duymuyordum o anda ben de zaten...
“Umarým korur...” diye fýsýldadý, omzumun üzerinden bir yerlere bakýnarak.
Ýstemsiz bir davranýþla dönüp arkama bakmýþtým. Salonun arkamda kalan kýsmý ile giriþ kapýsýnýn arkasýndaki hol ve kýsa bir koridorun sonundaki kapalý kapý görünüyordu sadece...
Ne görmeyi ummuþtum ki sanki? Caným sýkýlmýþtý yine, kahvaltýyý býrakýp bir sigara yaktým. Nuran’da, boþalan fincanýmý doldurmuþtu...

Perdesiz pencerelerden birisinin önünde dikilmiþ, Beydaðlarýnýn arkasýndan aðýr aðýr kaybolan güneþi izliyordum. Tümüyle battýktan sonra da morumsu bir koyuluða bürünmüþ tepelerin üzerindeki bulutlara yansýyan, sarýnýn ve kýrmýzýnýn tüm tonlarýný kuþanmýþ güzelliðe daldým...
“Bir kahve daha ister misin?” diye sormuþtu Nuran.
“Bu kadarý yeter...” diye mýrýldandým. “Çiþim, kahverengi akacak yoksa...”
“Rakýya ne dersin peki, çiþinin beyazlaþmasýný saðlar...”
Bulutlarý býrakýp Nuran’a dönmüþtüm. Minderlerden birinde oturmuþ, sabahýn köründe dinlemek zorunda kaldýðým o bunalým dolu þiir kitabý da elinde, karýþtýrýp duruyordu yine...
“Farkýnda mýsýn?” diye mýrýldandým.
“Neyin?”
“Yirmi dört saate yakýndýr birlikteyiz ve baþ baþa olduðumuz ilk andan bu yana bütün yaptýðýmýz da, sadece yeyip içmek. Þiiri de unutmayalým tabi...”
Baþýný kitabýndan kaldýrýp, ters ters bakmaya baþlamýþtý. Diþlerinin arasýndan,
“Ne yapacaktýk ya?” diyerek týsladý.
Artýk çekip gitmek kararýnda olduðum için, göstereceðini sandýðým tepkiyi hiç umursamadan söylendim.
“Seviþe bilirdik güzelim... Nedenini hala çözemediðim anlamsýz saplantýlarýný bir yana býraka bilseydin eðer, seviþe bilirdik...”
Düþündüðüm gibi davranmamýþtý hiç de. Tam tersine, yüzünü pembeleþtiren bir utangaçlýkla baþýný öne eðerek mýrýldandý.
“Seni istemediðimi sanýyorsun deðil mi?”
Yerlerde apalamaktan býkmýþtým artýk. Önüme çýkan Japon fenerlerini saða sola savurarak vardým yanýna.
“Yanýlýyorsun güzelim beni veya bir baþkasýný, ama bir erkeði ne kadar arzuladýðýnýn baþýndan beri farkýndayým...”
“Peki, niye böyle davranýyorum sence?”
Giderayak, aðýz tadýyla bir zýlgýt çekeyim derken kadýna, sýnava girmiþtim sanki.
“Bana ne bee...” diye söylendim. “O senin sorunun. Yapman gereken bir açýklama varsa da eðer, evine gelen bir sonraki herife yaparsýn artýk. Ben gidiyorum çünkü...”
Telaþla fýrlamýþtý yerinden. Kafasýna çarpan bir fenere tokadý yapýþtýrdýktan sonra da, sýmsýký boynuma sarýldý. Aðlýyordu da galiba...
“Lütfen...” diyerek içini çekti. “Lütfen kal...”
Boynuma sarýlmýþ kibar kibar aðlayan kadýnlara, hiç dayanamam. O yüzden de, uzun uðraþlardan sonra ayakta durmayý öðrenebilmiþ bir salatalýk gibi, kalakalmýþtým ortada...
“Meraklanma, istediðini alacaksýn...” diyerek sürdürdü hýçkýrmasýný. “Yatacaksýn benimle...”
Ayakta durabilen salatalýk rolüne devam ediyordum ve tek kaygýsý kadýnlarýn üzerinde zýplamak olan bir sapýk yerine konmak da, gücüme gitmiþti doðrusu...
“Saçmalama...” diye söylendim. “Artýk mastürbasyon yaparým, daha iyi...”
“Hayýr, beni yanlýþ anladýn...”
“Sanmýyorum güzelim...”
Boynumdaki kollarýný çözerek gitmeye yeltendiðim anda dudaklarýma yumularak öpmeye baþlamýþtý birden. O kadar da güzel öpüyordu ki birdenbire mayýþýp, gitme düþüncemden de vazgeçivermiþtim hemen...
Ýnce belinden kavrayarak iyice yapýþtýrmýþtým kendime. Bu arada sol memedeki o sertliði, yine algýlamýþtým. Bir ur olmamalýydý bence ve eðer bir ursa o sertlik, pek de iyi huylu deðildi herhalde...
Sertliði kontrol amacýyla memesini okþamaya baþlamýþtým ki tam, öylesi bir öpüþmenin arkasýndan sanki yapýlacak þeymiþ gibi çeneme bir öpücük kondurduktan sonra, býrakýp gitmiþti birden. Minderine ve bunalým dolu kitabýna dönmüþtü yine...
Birkaç dakika önceki konumumuza geri dönmüþtük. Nuran kitabýný okuyor, ben de sýðýr gibi dikiliyordum. Tek farkla ki artýk gitmek istemiyordum ve nedenini de, bilmiyordum üstelik. Neyi biliyordum ki zaten...
Tanýþmamýza vesile olan ortak dostumuz olan kadýn da, pek tanýmýyordu onu aslýnda. Henüz birkaç hafta önce çalýþmaya baþladýðý Turizm acentesindeki en baþarýlý rehber olduðundan, beþ dil bildiðinden ve güzelliðinden söz etmiþti sadece.
Rehberlik ve konuþtuðumun dýþýndaki dillerden hiç anlamam ama güzellik iyi bildiðim bir konuydu ve Nuran’da, çok güzeldi. Hem de çok...
Ama bunlarýn dýþýnda, baþka ne biliyordum ki onun hakkýnda? Önceki akþam baþ baþa yemek yerken, otuz yaþýnda ve hiç evlenmemiþ olduðunu, evliliði asla düþünmediðini kerelerce söylediðine göre aslýnda can attýðýný, yemek zevklerimizin aþaðý yukarý ayný olduðunu ve raký sevdiðini, benim aksime gürültülü müzik ve hýzlý danslardan hoþlandýðýný, iri yarý, kýr saçlý, aðýr baþlý, yeþil gözlü ve üstelik gözlüklü heriflerden etkilendiðini öðrenmiþ, bir ara gittiðim tuvaletteki aynada kendimi görünce de, zokayý yutmuþtum...
Sadist þairlerden, sarýmsaktan ve aðlamaktan hoþlandýðýný da ekleyecek olursam, iþte bütün bildiklerim bunlardý onun hakkýnda...
Oysa nasýl seviþtiðini, o zýrh gibi sutyen yokken memelerinin nasýl göründüðünü, memesindeki o sertliðin ne olduðunu, ne bileyim... Kýçýnýn bir yerlerinde ben olup olmadýðýný ve baþka bir þeyleri daha, merak ediyordum doðrusu... Karþýsýna geçip baðdaþ kurarak oturdum.
“Hadi söyle bir þeyler de, daha iyi tanýyayým Nuran’ý...”
Hiç sesini çýkarmadý. Kafasýný kaldýrýp bakmamýþtý bile. Gözyaþlarýnýn eþliðinde, insanýn içini karartan o bunalým dizelerini okuyordu hala...

Sabýrlý bir adamýmdýr genellikle. Gerçi Nuran’a karþý gösterdiðim sabýr, günlerden beri aðýna sinek takýlmadýðý için acýndan gebermekte olan bir örümceðinkini andýrýyorsa da, biraz daha dayanabilirdim herhalde...
Kehanet yumurtlamak için tefekküre dalmýþ derviþler gibi baðdaþ kuralý tam bir saat olmuþtu ve Nuran, ayný sayfayý okuyordu hala. Neyse ki, býraktý sonunda...
“Beni çok kýskanýyor...” diye fýsýldamýþtý, uzanýp boynuma sarýlýrken...
Mindere býraktýðý kitabý çaktýrmadan alýp bir yerlere sokuþtur muþtum. Sonra da elim belinde yanýna oturup, uyuþmuþ bacaklarýmý uzattým.
“Kim kýskanýyor?”
“O...”
“O kim, güzelim?”
“Tanýþacaksýn, merak etme. Çok yakýnda...”
Ýçimden bir “hoppala...” çekerek, kötü kötü bakmaya baþlamýþtým. Acaba bir sevgilisi vardý da, sýrf onu kýskandýrmak veya müþteri kýzýþtýrmak için mi, benimle çýkmýþtý ki? Yeyip içmek ve þiir okumaktan baþka bir bok yapmamamýz, o yüzden miydi acaba? Saatler boyu, problemli bir iliþkinin vazgeçilemeyen partnerine dökülen gözyaþlarýna mý katlanmýþtým yoksa? Ya herif aniden çýkar gelir ve beni görünce de sorgusuz sualsiz üzerime saldýrý verirse, ne olacaktý?
Fena halde caným sýkýlmýþtý. Belini sarmalayan kollarýmý çekerken, sinirle söyleniyordum.
“Hiç doðru deðil bu yaptýðýn. Hem de, hiç...”
“Ne yapmýþým ki?”
“Erkek arkadaþýnýn onuruyla oynuyor, beni de zor bir duruma düþürüyorsun.”
“Ama o benim erkek arkadaþým deðil ki...”
“Neyin, peki?”
“Hiçbir þeyim... Beni elde etmek istiyor, edemeyince de kýzýyor ve kýskanýyor.”
Rahatlamýþtým biraz. Demek ki, tek taraflý bir aþk yaþýyordu, öteki hýyar...
“Önceden, minicik de olsa bir umut vermiþsin demek ki. Vazgeçemediðine göre hala senden...”
“Ne umudu? Tanýmýyorum bile. Ne adýný biliyorum, ne de yüzünü gördüm...”
Telefon sapýðýydý demek. Zaten, hemen herkesin bir sapýðý yok mudur? Benim bile birkaç tane olduðuna göre, hele böylesi güzel bir kadýnýn...
“Geri zekalý bir fanatik demek...” diye mýrýldandým. “Ama seni böylesine ürkütmeyi baþardýðýna göre, tehlikeli de olabilir. Önlem almalýsýn mutlaka...”
“Nasýl?”
“Savcýlýkta bir tanýdýðým var. Yarýn ilk iþ olarak bir dilekçe yazýp verelim de, telefonunu dinlemeye alsýnlar.”
“Ama beni telefonla aramýyor ki...”
“Eee, ne yapýyor peki?”
“Baþka þekillerde iletiþim kuruyor...”
“Nasýl yani?”
“Baþka þekillerde iþte...”
“Ýyi de kýzým, nasýl? Mektup mu yazýyor, tamtam mý çalýyor, duman iþaretleri mi gönderiyor, nasýl?”
“Boþ ver...” diyerek, boynuma sarýlmýþtý birden.
“Ne demek boþ ver, yahu?” diye söylenerek, dikleþmiþ tim oturduðum yerde.
“Bu gece de burada kalýrsan, öðrenirsin nasýlsa...”
Hiç de boþ verme niyetinde deðildim aslýnda ancak öyle bir öpmeye baþlamýþtý ki, aklým da bir yerlere uçup gitmiþti birden...
Sutyenini bu sefer çýkarmayý kafaya koymuþ bir hýrsla çullandým üzerine. Gerçi, vücutlarýn yüz yüze birbirine yapýþtýðý konumdayken sutyen çýkarmak hayli zordu ya, fena halde de inat etmiþtim. Hatta Nuran, durup dururken kasýklarýma bir diz geçirip tepine tepine anýrmama neden olmasaydý eðer, az kaldý baþaracaktým da...
“Yeter ulan...” diye baðýrdým, ayaða fýrlarken. “Derdin ne kýzým?”
“Ýstemeden oldu, inan ki.” diyerek sýzlandý. “Çok heyecanlandým da...”
“Ya kýlýn kýpýrdamýyor, ya da katýr gibi tepiyorsun. Ortasý yok mu bu iþin ulan?”
Adamýn sidikliðini baðlayan bir þuhlukla, üzerimdeki saçma sapan giysinin kemerine asýlarak doðrulmuþtu. Baþýný eðip gýrtlaðýmýn altýdaki kýllara bir öpücük kondurduktan sonra da,
“Raký içsek iyi olacak...” dedi. “Rahatlayýp gevþerim biraz...”
Yavaþ yavaþ, artýk kývama geldiðini düþündüðümden mi nedir, söylenmeyi kesip, rakýya da hiç itiraz etmemiþtim. O, rakýlar için mutfaða giderken, fena halde sýzlayan kasýklarýmý rahatlatmak amacýyla iþemeye gitmiþtim ben de...

Nuran'ýn bitmek tükenmek bilmeyen raký stoku yüzünden rahatlayýp gevþemek bir yana, gece yarýsýna doðru sarhoþ bile olmuþtuk. Artýk o kafayla bir þeyler becerebileceðimden hiç umudum yoktu ancak, evdeki tüm rakýlarý ve konuþulabilecek tüm konularý tüketme pahasýna da olsa onu yataða atmaya kesin kararlýydým, nedense?
Neyse ki o kadar saat boyunca onu, gözyaþlarý dökmesini saðlayacak sadist þiirlerden uzak tutmayý baþarabilmiþtim hiç deðilse. Gerçi bunu saðlayabilmek için bir sürü Samurayýn aðzýndan sayýsýz ölüm þiiri uydurmak zorunda kalmýþtým ya, deðmiþti doðrusu...
“Jigaro Kansui’nin þiirini, bir daha okur musun lütfen?” diye mýrýldanmýþtý, elindeki bardaðý býrakýp kucaðýma uzanýrken. Uydurduðum bir þeyi ikinci kez tekrarlama yeteneðim olmadýðý için, yenisini uydurdum.
“Ýkebana yapan o güzel eller
Bilirim, Fujiyama eteklerinde...”
“Hayýr, o deðil...” diyerek doðruldu. “O, Sansui Motsito’nun þiiri...”
Artýk o da, uydurmaya baþlamýþtý galiba. Ýþin boku iyice çýkmadan, son bir palavra daha atarak þiir faslýný bitirmeye karar vermiþtim.
“Bak güzelim, eski Japon inanýþlarýna göre bütün bu Samuraylarýn arasýnda ruhlarý yeni bir beden bulamamýþ olanlar varsa eðer, þiirlerinin her tekrarýnda büyük acýlar çekerlermiþ. Artýk onlarý rahat býrakalým bence...”
“Ne dedin?” diyerek fýrlayýp, omuzlarýma yapýþmýþtý birden. “Bir daha söyle...”
Nedenini bilmiyordum ama müthiþ heyecanlanmýþtý. Gözlerini koca koca açmýþ aðzýný burnunu titretip duruyor, sanki isteri krizine girmiþcesine kendisi de tir tir titriyordu. Sýktýðým palavralarýn cazibemden çok daha etkileyici olabilmesine hayýflanarak, içimi çektim...
“Ruhlarý rahat býrakmalýyýz dedim sadece, ne var bunda?”
“Ama beden bulamamýþ ruhlar demiþtin, deðil mi?”
“Hee...”
“Okuduðum kitaplarda da, öyle yazýyordu zaten...”
“Hangi kitaplarmýþ onlar?”
“Ruhlarla, daha doðrusu, fizik ötesi olaylarla ilgili kitaplar...”
“Ýyi de, nereden taktýn þimdi, ruhlara ve kitaplara?”
“Anlamýyor musun, o bir ruh... Belki de, bir Samurayýn ruhu...”
“O kim yahu?”
“O iþte...”
“Kim o, bee?”
Salonun kapýsýna doðru parmaðýný uzatarak, aðlamaya baþlamýþtý. Dinmeyen hýçkýrýklarýndan fýrsat bulabildiðinde de,
“O...” diyerek inledi. “Yatak odamdaki...”
“Neresi ulan, bu yatak odasý?”
“Orasý... Orasý... Karþý koridor...”
Hýçkýrýklara boðulmuþtu yine. Onu öylece býrakarak kalkýp, korkuyla gösterdiði karþý koridora gittim. Saðlý sollu iki, biri de tam karþýda, üç kapý vardý. Açtým sýrayla...
Birinci kapý evin yedek kenef ine, ikincisi de kiler gibi bir yere açýlýyordu ve ruh filan da yoktu görünürde. Geldim üçüncü kapýya...
Ruhlara filan inanmadýðým ve hiçbir batýl inancým olmadýðý halde sanki bir an, kapýyý açmaktan çekinmiþtim. Bir gerilim filmi izledikten sonra insan nasýl bir süre etkisinden kurtulamazsa, öyle bir gerginlik içerisindeydim iþte. Bu canýna yandýðýmýn evine girdiðimden beridir zaten, kötü bir gerilim filminin yardýmcý karakter oyuncusu gibi hissediyordum kendimi. Sonunda cesaretimi topladým ve açtým kapýyý...
Ýçeriye girer girmez daha, suratýma çarpan sert bir hava akýmý yüzünden gerisin geri tüymüþtüm. Korkudan altýma sýçýp sýçmadýðýmý araþtýrýrken odanýn penceresinin açýk olduðunu fark edince de, söylene söylene yeniden girdim içeriye...
Oda da normal olan tek þey, düðmesine basýnca yanan ýþýðýydý galiba. Bunun dýþýnda her þey de, anormal...
Anormallikler, odanýn rengiyle baþlýyordu bir kere. Tavan da dahil olmak üzere tüm duvarlar, türbe yeþiline boyanmýþtý. Gösteriþli bir yatak odasý takýmýndan oluþan eþyalar da öyle. Hem de, yeþilin en sinir bozucu tonuna...
Hayli geniþ olan odanýn dört köþesinden de, tavandan yerlere kadar sarýmsak hevenkleri sarkýtýlmýþtý. Bu kadar sarýmsaðý manavlar bile dekor unsuru olarak kullanmayacaðýna göre, akþam kahvaltýsýnda aðzýma týkýlanlarýn bu iþle bir ilintisi olmalýydý mutlaka...
Tek veya çok tanrýlý ne kadar din ve tarikat varsa hepsinin sembolleri, yemyeþil duvarlara boy seviyesinin üzerinde kalacak þekilde serpiþtirilmiþlerdi. Kalan boþluklara da, bildik bilmedik bir sürü otun kurutulmuþlarý...
Kitaplýklý baþucu bölümü ve komodinler inden ayrýlýp odanýn odasýna konmuþ geniþ karyolanýn dört köþesinde dört tane küp, küplerin içlerinde de üzeri yosun baðlamýþ ne olduðu belirsiz sývýlar vardý. Odadaki garip kokunun küplerdeki sývýlardan mý, yoksa karyolanýn duvara dayalý etajer ine zincirlenmiþ kanatlarý kesik kargadan mý geldiðini ise, anlayamamýþtým...
“Gak...” demeye bile mecali olmayan karganýn varlýk nedeninin ruhlara karþý caydýrýcý bir görevden kaynaklandýðýný tahmin edebiliyordum ancak, caydýrýcýlýk karganýn kendisinde miydi, yoksa aylardan beri temizlenmediðine emin olduðum öbek öbek boklarýnda mý, onu da anlayamamýþtým...
Açýk pencereden içeriye dolan buz gibi bir esinti, zavallý karganýn olmayan kanatlarýný çýrpar gibi yapmasýna, etajerin üzerindeki tüylerin de uçuþmasýna neden olmuþtu. Gidip pencereleri, sonra da odadan çýkýp kapýyý kapattým...
Þurasý kesin ki, bu odada bir ruhtan baþka her þey vardý ve son sevgilim de, yazýk ki bir manyaktý...

Artýk bu saçma sapan evden ve sahibinden kurtulmak dýþýnda hiçbir þey düþünemiyordum. Üzerimdeki Ejderhalý zýmbýrtýyý ve güç bela da olsa daracýk altlýðý çýkartarak portmantoya doðru yürüdüm. Giysilerimin oradan alýnmýþ olduklarýný görünce de, çýrçýplak lýðýmý umursamadan salona...
“Giysilerimi ne yaptýn?” diye haykýrdým. “Söyle...”
Ýçeriye girdiðimde bile hüngürdeme sini sürdüren Nuran'ýn suratý, beni görünce birden bire deðiþmiþ ve cinsel istek sinyalleri göndermeye baþlamýþtý yine. Aðzýný burnunu titretip duruyor ve arzuyla da, kasýklarýma bakýnýyordu...
Belimin yanlarýndan taþan yaðlara karþýn bu denli tahrik edici olabildiðimi görmek, hoþtu doðrusu. Ama kadýnýn manyaklýðýnýn da payý olmalýydý mutlaka, bu ani deðiþimde. O yüzden de fazla havalara girmeyip, yeniden baðýrdým...
“Giysilerim, dedim... Nerede?”
Belindeki kuþaðý çözerek aðýr aðýr kalkmýþtý oturduðu minderden ve yine aðýr aðýr, salonun ortasýna doðru yürüdü. Çok zarif hareketlerle ve gözlerini de benden ayýrmadan, soyunmaya baþlamýþtý üstelik...
Ne var ki, önümdeki fenerlerden dolayý omuzlardan yukarýsý ve baldýrlardan aþaðýsýný görebiliyordum sadece. Yine de, içim bir hoþ olmuþtu doðrusu...
Çaktýrmadan bir adým sola giderek, göremediðim yerleri aranmýþtým. Fenerler yüzünden daha beter kapandý görüntüm. Ýki adým saða geçtim bu sefer de ve yine olmadý. Biraz eðilip iki adým öne zýpladým...
Dünyadaki bütün Japon fenerlerinden nefret ediyordum artýk. Suratýma yapýþan pembeli sine bir kafa, göðsüme dayanan eflatunu na esaslý bir þamar, çiçekli sine de bir yumruk, Nuran’la karþý karþýyaydýk sonunda...
Filmin sonunu kaçýrmadýðýmýn göstergesi siyah iç çamaþýrlarýyla dikiliyordu, o muhteþem güzellik. Yüzünün yarýsýný örterek aþaðýya sallanan kömür karasý saçlarý, henüz doðru dürüst avuçla yamadýðým o, sutyenin kenarlarýndan taþmýþ güzelim dolgun memelere iþ koymakla meþguldüler. Sadece tekini görebildiðim bal rengi göz ise, bana iþ koyuyordu galiba...
Niye yalan söyleyeyim, elim ayaðým tutulmuþtu. Hiçbir kadýnýn bu kadar güzel olmaya ve beni böylesine armutlaþtýrmaya hakký yoktu ama. Hele Nuran gibi bir delinin, asla...
Beyninde yarattýðý bir ruhla birlikte yaþayan ve yatak odasýný bir zamanlarýn simyacýlarýnýn laboratuvarýna çevirmiþ bir delinin, beni böylesine baþtan çýkarabilme gücü olmamalýydý kesinlikle. Ama öylesine güzel ve o kadar da aklý baþýndaydý ki görüntüsü...
Ýyi ama insanlarýn çok büyük bir bölümü zaten, çözemedikleri bir yaþamý sürdürüyor olmanýn yüklediði korkular, ne olacaklarýný bilememenin getirdiði endiþeler ve varlýða olan aþýrý düþkünlüklerine karþýn günün birinde yokluða karýþacaklarýný bilmenin hazýmsýzlýðýyla, inler, cinler, ruhlar ve beyinlerde üretilmiþ bir sürü soyut kavramla birlikte yaþamýyor muydu sanki?
Dünyanýn vitrinine yerleþtirilmiþ ve yüz milyonlarca insaný idare etme görevi yüklenmiþ kiþiler, sanki Nuran’dan daha mý az deliydiler?
Ama seçilerek, ama zorla, ülkelerin baþýna geçip halklarý yöneten kiþiler ve ortalarda pek görünmedikleri halde yönetenleri yönetenler, falcýlarla, medyumlarla, kucak kucaða deðil miydiler sanki?
Ve hepsinden de önemlisi sanki ben, pek mi akýllýydým?
Ellerimi uzatýp, o kömür karasý saçlarýný avuçladým Nuran'ýn. Sonra da eðilip, o güzelim dudaklarýný öptüm. Bir yandan da, yeniden tozutmamasýný umuyordum...

“Yatak odasýna gidelim...” diye fýsýldamýþtý uzandýðýmýz minderde, sol köprücük kemiðiyle boynunun arasýndaki o nefis çukuru öperken...
O, büyücülük merkezi gibi odada, yosunlanmýþ sývýlarý barýndýran küplerle çevrili bir yatakta ve karga boklarý eþliðinde seviþmeyi, hiç istemiyordum doðrusu...
“Boþ ver...” diye mýrýldandým. “Buranýn suyu mu çýktý?”
“Ama orada seviþmek istiyorum...”
Sutyeninin kopçasýný açarak, o mis kokulu memelerini çektikleri iþkenceden kurtarmýþtým. Sol memesindeki sertliðin de, bir muska olduðunu öðrendim bu arada...
Niye boynuna asmamýþ ta, memesinin üzerine koymuþtu acaba? Ve niye sað deðil de, sol meme? Ve ayrýca, bana ne?
“Yatak odasýna gidelim dedim, duymuyor musun?”
Hiç sesimi çýkarmamýþtým. O sýrada, üzerindeki külotun baðcýklarýnýn iki yanýndan taþmýþ nefis bombeleri de öperek, fiyonklarý çözüyordum çünkü. Bir muska da külot tan çýkmýþtý zaten...
Üzerinde artýk bir þey kalmadýðýna göre, baþka bir yerinden bir muska daha çýkabilir miydi acaba? Onu bilmiyordum ancak, kýzmaya baþlamýþtý herhalde ki, dikkatimi çekebilmek amacýyla bir yerlerime fena asýlýyordu çünkü...”
“Sana diyorum heey...” diye baðýrmýþtý sonunda.
“Efendim caným...”
“Saðýr mý oldun?”
“Meþguldüm, ne oldu?”
“Yatak odasýna gidelim diyorum deminden beri...”
“Boþ ver yatak odasýný. Þu minderlerden kocaman bir yatak hazýrlarým þimdi...”
“Ama orada seviþmeliyiz...”
“O neden güzelim?”
“Çünkü orasý yatak odasý...”
“O zaman bizde yatmayýp, ayakta seviþiriz...”
“Saçmalama lütfen. Orada seviþmeliyiz...”
Israrlýydý ve ben de o saçma sapan odaya girecek olursak eðer, seviþme isteðimin devamýndan kaygýlýydým. O yüzden de diklenmekte sakýnca görmedim.
“Nedenini soruyorum bende kýzým, neden?”
“Onun görmesini istiyorum çünkü...”
“O da kim yahu?”
“O iþte...”
Biraz düþününce, canýna yandýðýmýn ruh’undan söz ettiðini anlamýþtým.
“Röntgenci mi yoksa senin bu ruh?”
“Bilmiyorum ama kendisine ait olmadýðýmý öðrenmesi için, seni görmesi gerek.”
“Gelsin, buradan baksýn o zaman...” diye homurdandým. “Zaten þu perdesiz pencerelerden dünyanýn bütün ruhlarý izleyebilir bizi. Hatta karþý tepelere çýkýp güçlü bir dürbünle bakarlarsa, ölümlüler bile...”
“Ama o buraya gelemez ki...”
“Niye? Ruh deðil mi? Ýstediði yere gider...”
“Yatak odamdan çýkmýyor ama o...”
“Ne tembel ruh’muþ bu bee. Ne biliyorsun çýkmadýðýný?”
“Çünkü ancak, orada hissedebiliyorum onu...”
“Ne takýyorsun kafaya o zaman? Kilitle yatak odanýn kapýsýný, kendi baþýna ne bok yerse yesin...”
“Onun gitmesini istiyorum ama...”
“Ben de isterim güzelim de, yatak odanda seviþmemizle gitmesinin baðlantýsý nedir?”
“Seninle seviþtiðimi görünce, küsüp gidebilir...”
“Küsüp gideceðine, kýzýp da kýçýma bir þeyler sokarsa ya. O zaman ne olacak?”
“Korkuyor musun yani?”
“Evet, korkuyorum...”
“Az önce yatak odama girmiþtin ama deðil mi?”
“Evet...”
“Bir þey yaptý mý peki?”
“Þimdilik hayýr...”
“Anlamýþtým zaten...”
“Neyi?”
“Senden çekindi...”
“Ne biliyorsun?”
“Daha önce hiçbir erkek, oraya girememiþti...”
“Yani o oda da, hiç seviþmedin mi daha?”
“Hayýr... Herkesi korkuttu... Daha kapýyý açar açmaz, kaçýp gitti hepsi de...”
Zaten o odayý gördükten sonra kaçýp gitmemek için, benim gibi biraz kaçýk olunmalýydý mutlaka. Ýyice de kaçýrmýþ olmalýydým ki, bu manyak kadýný daha beter arzuluyordum artýk. Ýçimden kendime küfrederken sordum,
“Ne zaman çýkmýþtý ortaya, bu ruh?”
“Bir yýl kadar önce...”
“Bu eve ne zaman taþýnmýþtýn peki?”
“Bir yýl kadar önce...”
“O odaya hiçbir erkek giremediðine göre, en son ne zaman seviþtin peki?”
“Bir yýl kadar önce...”
Anladýðým kadarýyla bir yýl kadar önce birlikte olduðu heriften ayrýlmýþ, þu veya bu nedenle evini deðiþtirmiþ ve nereden gerektiyse de, kendisine bir ruh edinmiþti...
Kurcalayacak olsam kim bilir neler öðrenirdim daha. Neyse ki, ruh doktoru filan deðil de, bu kadýnla yatmayý kafaya takmýþ doktorluk bir herif tim sadece...
“Pekala...” diyerek içimi çektim. “O odada seviþirsek eðer, bu ruhtan kurtulacaðýna inanýyor musun gerçekten?”
Umut dolu bir heyecanla baþýný sallamýþtý. Iþýl ýþýl parýldayan gözlerini de onaylarcasýna yumarak,
“Evet...” diye fýsýldadý. “Ýnanýyorum...”
Ruhlu bir cinsel fantezim, hiç olmamýþtý doðrusu.
“Gel o zaman...” diyerek koluna girdim. “Bir de, böylesini deneyelim...”

Yatak odasýna girer girmez daha, önceki geliþimde pencereleri kapattýðým için fýrçayý yemiþtim. Aralýk soðuðunda pencere kapatmanýn neresinde kusur olduðunu anlayamama karþýn, birden bire ortaya çýkýverecek bir ruh dýþýnda her þeye hazýrlýklý olduðum için, gýkýmý bile çýkarmadan açtým pencereleri...
Ýkinci fýrça da, karyolanýn ayak ucunu baþucu olarak kullanmak istediðim için geldi. Bu sefer inat etmiþtim ama her ne kadar yarým metre ötede olsa bile, sýçma özürlü bir Karganýn serpintiler inin altýndaki kubur rolünü oynamak, istemiyordum doðrusu...
Yataðýn saðýnda yatacaðýný söylediði zaman, ben de saðda yatmayý yeðlediðim halde hiç sesimi çýkartmadým. Birkaç elense ve künde hareketiyle, seviþirken haberi bile olmadan sola aktarýrdým onu nasýlsa...
Kafamýn dibinde totem gibi yükselecek olan leþ kokulu küpleri biraz öteye itme önerime itiraz ettiði zaman da, sesimi çýkarmamýþtým. Ama sýrf gýcýklýðýna, aslýnda temiz görünmelerine karþýn üzerinde ki birkaç karga tüyünü bahane ederek, çarþaf, nevresim türünden þeyleri deðiþtirtmekten de geri kalmamýþtým.
“Tamam, iþte...” diye söylendi. “Etkisini göstermeye baþladý...”
“Nedir o?”
“O... Yavaþ yavaþ, ele geçiriyor seni...”
“Yani, ruh mu?”
“Elbette...”
“Boþ versene...”
Ters ters bakarak yataða girmiþti. Pencerelerden esip duran sert poyraz sayesinde artýk bokum donduðu için, beklemeden ben de geçtim yanýna. Sonra da birlikte, türbe yeþili tavaný izlemeye koyulduk...
“Ne bekliyorsun?” diyerek çýkýþmýþtý, on dakika kadar sonra.
Aslýnda aydýnlýkta seviþmeyi yeðlediðim halde tutukluðuma mazeret olsun diye herhalde, yeþil duvardaki turuncu apliði gösterdim.
“Çok kötü bir renk armonisi oluþuyor, þunu kapatsak olur mu?”
“Olmaz...”
“Peki...”
On dakika daha izlemiþtik tavaný. Sonrasýnda yine çýkýþtý...
“Eee, hadi ama...”
“Ne hadisi güzelim?”
“Bir þey yapmayacak mýsýn?”
Arzu etmenin ötesinde arzu edilmekten etkilendiðim için olsa gerek, bir þey yapmak istemiyordum aslýnda. Nuran'ýn salondayken duyduðu isteðin kýrýntýsýný bile göremediðim için, hepten kýrýlmýþtý þevkim zaten...
Yine de, partnerli bir cinsellikten en az bir yýldýr uzak olan bir kadýnýn biraz hoþ görülmesi gerekir düþüncesiyle, dönüp öpmeye baþlamýþtým. Saðlýklý hemen her kadýný etkileyeceðini sandýðým kadar uðraþtýktan sonra hala tavan izlediðini görünce de vazgeçip, sýrt üstü döndüm yine...
“Ne oldu?” diye sormuþtu, sýkkýn bir sesle.
“Yok, bir þey...”
“Kendini býrakma ama...”
Nereye býrakmýþtým kendimi yahu? Sadece para uðruna bacaklarýný açmýþ hiç tanýmadýklarý birisinin üzerinde tepinenler, ellerini veya baþka bir þeyleri kullanmak dururken karþý cinsi mastürbasyon aracý olarak deðerlendiren beyinsiz tecavüzcüler veya böbrek üstü bezlerinin cinsel yaþama yönelik üretimini, þiþirip üzerinde tepiþilen tepkisiz plastiklerle gideren angutlar, bu iþten ne anlýyorlardý acaba? Sýkýntýyla mýrýldandým,
“Sen, kendini biraz býrakmaya ne dersin peki?”
“Söylemiþtim ama baský altýndayým. Niye, benim de seviþmemi bekliyorsun ki zaten? Çýk üstüme, olsun bitsin. Hadi lütfen...”
“Güzelim, o senin istediðine tecavüz denir.”
“Olsun... Hadi tecavüz et bana...”
“Öyle bir yeteneðim yok güzelim, kusura bakma. Ama çok istiyorsan, sen bana tecavüz edebilirsin...”
“Yapamam, anlamýyor musun...” diyerek hýçkýrdý. “Beni engelliyor...”
Ýyice kýzmýþtým artýk. Doðrulup, iþaret parmaðýmý kafasýna dürtmeye baþladým...
“Seni engelleyen bu salak, ruh diye bir þey yoktur. Sadece akýlsýz insanlar ve onlarý söðüþleyen kurnazlar var. Büyücü büyücü dolaþýp bir oda dolusu saçmalýða para harcayacaðýna doktora gitseydin, ruhlardan söz eden zýrvalarýn yanýnda bir, iki tane de aklý baþýnda psikoloji kitabý okusaydýn ve daha da önemlisi, yaþanacak tek bir ömrün olduðunu kabullenebilseydin, paþa paþa seviþiyor olacaktýn þimdi. Yosun dolu küpler, sarýmsaklar ve karga boklarý olmadan üstelik...”
Garip garip suratýma bakýyordu. Biraz da, acýma vardý sanki bakýþlarýnda.
“Yazýk...” diye mýrýldandý, hüzünlü bir sesle. “Senin güçlü olduðunu sanýyordum, benden bile zayýfmýþ sýn oysa...”
“Ne demek þimdi bu?”
“Farkýnda deðil misin? Eline geçirdi seni, erkeklik gücünü yok etti iþte...”
Beyni, az geliþmiþ bir tavuðun kýçýndan düþmüþ yumurta kadar düz ve herhalde ayný büyüklükte birisiyle, nasýl baþa çýkabilirdim ki? Tekrar yerime yatarak ellerimi baþýmýn altýna koydum ve yeþil tavana döndüm yine...
“Senin gibiler i, böyle ele geçiriyorlarmýþ...” diyerek devam etmiþti. “Önce öz güven, sonra da tüm inançlarýný yok ederek...”

Konuþtu, konuþtu, konuþtu ve konuþtu. Hiç durmadan konuþmuþtu hep. Ben de hep, tavan izlemiþtim. Ýyice sýkýldýðým zaman da baþýmý kaldýrarak, Kargaya bakýnmaya baþladým...
Etajerin üzerinde bir yerlere tutturulmuþ oklavadan bozma tünekte uyuklayan zavallý Kargaya bakarken, Nuran'ýn ses düðmesinin yavaþ yavaþ kýsýldýðýný ve sonunda da tümden kapandýðýný fark etmiþtim birden. Sabah aðlarken olduðu gibi, bu sefer de konuþurken uyuya kaldýðýna emindim. Dönüp baktým...
Hiç de uyumuyordu, her zamankinden de uyanýktý hatta. Gözlerini fal taþý gibi açmýþ, korkuyla bana bakýyordu. Bu sefer de ne olmuþtu acaba?
Kýsýk bir çýðlýk atarak, benden uzaða çekmiþti kendisini. Boðazýna kadar örtülü yorganý birden tekmeleyerek, o kahrolasý güzelliklerini de gözlerime sundu yine...
Bu eve bir tane manyaðýn yeterli olduðuna inandýðým için, seksapelinden etkilenmemeye kararlýydým bu sefer. Sýðýr gibi baktým suratýna...
“Lütfen güçlü ol...” diyerek inlemiþti. “Ýzin verme ona...”
Geri zekalý bir Sýðýr gibi bakýyordum artýk. Beceremediðim bir þeyleri tekrar denememi ister gibi bir hali olmadýðýna göre, neden söz ediyordu ki bu deli?
“Engel ol...” diye haykýrdý birden. “Güçlü ol, koru kendini...”
Ýki de þaplak yapýþtýrmýþtý bu arada kafama. Öfkeli bir Sýðýr olarak baktým bu sefer de...
“Ele geçiriyor seni...” diyerek hýçkýrdý. “Ýzin verme, lütfen...”
Yine geç anlamýþtým, ruh’tan söz ettiðini. Ýyi de, bu canýna yandýðýmýn ruh’unun beni ele geçirdiðini düþündürtecek ne yapmýþtým ki?
Elbise dolabýnýn kapaðýndaki aynada kendimle bakýþýnca, anlamýþtým ne yaptýðýmý. Vücuduma zaten doksan derece dik duran baþýmý, bir de ona doðru doksan derece döndürünce öylesine korkutucu görünüyor muþum ki... Filmlerdeki, kötü ruhlar tarafýndan ele geçirildiði için anatomileri alt üst olmuþ zavallý bedenlere benziyordum sanki. Hoþuma gitmiþti bu oyun, devam ettim...
Kafamýn duruþundaki garipliðe hiç de uymayan efendilikle baktým bir süre ve þefkatle gülümsedim sonra da. Ta ki, onun da bana ister istemez gülümsemesini saðlayana kadar. Sonra da birden bire somurtarak, gözlerimi belerttim...
Gözleri tekrar korkuyla açýlmýþ, yüzü neredeyse kireç gibi beyazlamýþ ve çaktýrmamaya çalýþarak ta, geri geri gitmeye baþlamýþtý. Sonra da birden düþüverdi yataktan...
Bakýþlarýmý ondan ayýrmadan ve bacaklarým hareketsizken hiçbir yere de tutunmadan, dimdik bir þekilde kýçýmýn üzerinde doðruluvermiþ tim birden. Yaðlarýmý eritmek amacýyla epeydir mekik çekiyordum neyse ki, hiç zorlanmamýþtým...
Düþtüðü yerden kýçýnýn üzerinde yavaþ yavaþ, kapýya doðru gerilemeye baþlamýþtý. Öylesine yavaþ ve dengeliydi ki bu geri gidiþ, cilalý ahþap zemin ile kýçýnýn sürtüþmesinden “vijjk, vujjk...” gibi sesler çýkmasaydý eðer, fark etmeyecektim bile...
“Kal orada...” dedim, çýkarýrken hayli zorlandýðým, genizden ve hýrýltýlý bir sesle.
Taþ kesmiþ gibi kalakalmýþtý birden. Ýzlediðim Bilim kurgu filmlerinden tanýdýðým Androidler gibi tutuk ve acemi hareketlerle, yataktan indim ben de...
Kesik kesik hareketlerle, saða sola oynatýyordum baþýmý. Bu figürler için rol yapmama da gerek kalmamýþtý ama o garip duruþu yüzünden zaten, boynum tutulmuþtu çünkü...
Artýk korkmuþ deðil de, sanki tahrik olmuþ gibi görünen, hatta mastürbasyona baþlayacakmýþ gibi kendisini okþayan Nuran, ayaklarýmýn dibindeydi. Ben de, boy aynasýnýn karþýsýnda...
“Hiç fena deðilmiþ...” diyerek hýrladým, görüntüme bakarak. “Biraz yaðlý ama...”
“Sen o’sun...” diye inledi Nuran. “Sonunda geldin...”
Gerçekten de bir ruh tarafýndan ele geçirilmiþ beden olduðuma inanýyor muydu bilmiyorum ancak, sadece sýkýntýmý daðýtmak amacýyla kalkýþtýðým bu oyuna fena kaptýrmýþtý kendisini. Epey de zevk alýyordu bundan üstelik...
Bana karþý gösterdiði arzu belirtilerinin daha önce de, fantastik bazý konumlarýn arkasýndan oluþtuðu düþünülecek olursa, aðýr korkularýn yüklediði heyecanýn sonrasýnda harekete geçebilen türden bir Libidosu, olabilir miydi acaba? Daha da önemlisi, bu oyunu ne kadar sürdürebilirdim ki?
Ayaklarýmýn dibinde, orasýný burasýný mýncýklayýp kývranan güzelliðe baktým bir süre. Onu çabucak hayal kýrýklýðýna uðratmak istemediðim için, þeytanca bir bakýþ takýnmaya çalýþýyordum. Beyinlerde üretilmiþ bir kavramýn bakýþýnýn nasýl olduðunu bilmediðim için de, kopya çekmek amacýyla izlediðim gerilim filmlerini geçiriyordum aklýmdan. Ýþe yarar bir þey bulamayýnca da, kendi þeytanlýðým da karar kýlmýþtým...
Gözlerimi alttan iyice kýsarak, kaþlarýmý yukarýya kaldýracak þekilde üstten de þiþirmiþtim. Dudaklarýmý da sanki öpücük gönderecekmiþ gibi büzerek, sýrýtmakla aðlamak arasý bir havada iki yana gerdim...
Nasýl göründüðümü çok merak ediyordum doðrusu ve az kaldý, dönüp aynaya bakacaktým. Ancak, bedenleþir bedenleþmez aynalarla dostluk kuran narsis bir ruh durumuna düþmek istemediðim için, yapmadým bunu. Uzun süre koruyamayacaðýmý anladýðým yüz ifadem deðiþmeden de,
“Evet...” diye hýrladým. “Sonunda gelebildim iþte...”
Kaþý gözü oynayýp duruyor, bir eliyle memelerini, diðeriyle de baþka bir yerlerini okþuyor, hatta belki de orgazm bile oluyordu manyak. Üstüne çullanýp ýrzýna geçmem için can attýðýna da, emindim...
“Sen...” diyerek fýsýldadý. “Sen, bir Samuray sýn, deðil mi?”
Ýyi ki birkaç Samuray ölüm þiiri uydurmuþtum kadýna. Bir yýllýk ruh’unu, Samuray yapýp çýkmýþtý. Ama kendimi alamayýp aynaya doðru dönünce, pek de haksýz sayýlmayacaðýný anlamýþtým. Takýndýðým þeytani bakýþla, týpký bir Japon balýðý gibiydim çünkü...
“Samuray’da ne demek bee?” diye söylendim.
“Yani... Hani var ya, sarý benizli, çekik gözlü adamlar...”
“Haaa, Çinli.”
“Hayýr, hayýr... Japon...”
“Anladým, þu adalarda yaþayanlar. Eee, Samuray ne peki?”
“Japon þövalyelerine, Samuray denir...”
“Pöhh... Ben sadece Rodos þövalyelerini bilirim.”
“Rodos þövalyesi misin yoksa?”
“Olur, mu beee? Onlar öldürdü beni zaten...”
“Eee, kimsin peki?”
Japon þövalyeleri, Rodos þövalyeleri derken, kadýncaðýzý hayal kýrýklýðýna uðratmamak için, kariyer sahibi bir ruh olmaya karar vermiþtim.
“Osmanlý donanmasý komutanlarýndan, Albatros Ali Reis’im ben.”
“Albatros mu? Pek Osmanlý ismine benzemiyor bu...”
“Deðil zaten, Cenevizliler verdi bu lakabý bana...”
“Neden?”
“Albatros gibi tepelerine binerdim de, ondan...”
“Ne demek peki, Albatros?”
Kadýn öbür dünyayla ilgili her bir boku biliyordu da, bu dünyanýn en büyük kuþlarýndan birisinin adýný bile duymamýþtý. Caným sýkýlmýþtý ve zaten, fazla da atmaya baþlamýþtým. Daha fazla uzatmamak için,
“Sittiret...” dedim. Sonra da aynaya dönüp kendimi gösterdim.
“Bu herif hep böyle mi dolaþýr? Yok, mu bunun giysileri?”
“Var tabi...”
“Neredeler peki?”
“Kaldýrmýþtým...”
“Getir hadi.”
“Ne yapacaksýn?”
“Giyeceðim tabi ki...”
“Neden?”
“Dýþarýya böyle çýkýlýr mý kadýn?”
“Gidecek misin yani?”
“Evet...”
“Nereye?”
“Yaþama... Ne kadar zamandýr ruhluk yapýyorum ben, biliyor musun?”
“Niye burada kalmýyorsun ki?”
“Yeterince kaldým...”
“Ama neden? Benim için burada deðil miydin zaten?”
“Hayýr kadýn... Senden dolayý buradaydým...”
“Nasýl yani?”
“Güzelsin ve yalnýz yaþýyorsun. Evine gelip giden adamlardan beðendiðim birisinin bedenini alýrým diyordum. Ama yatak odaný bu manyak þekle sokup herkesi kaçýrdýðýn için, bir yýldýr bekleyip duruyorum. Neyse ki sonunda bu beyinsiz herif geldi de...”
Acýklý acýklý, aynadaki görüntüme bakýyordum. Nuran’da merakla bana...
“Yani, beni istemiyor muydun?” diye fýsýldadý, hayal kýrýklýðý içinde. “Bana sahip olmak için, onun bedenini almadýn mý?”
“Ne yapayým seni yahu? Unutma ki ben bir ruh’um. Þehit olduðum için, cennetlik bir ruh üstelik. Hurilerle yüzyýllardýr iþ tutmaktan sýkýldýðýmdan, deðiþiklik olsun diye geldim Dünya’ya. Dereler dolusu þarabý da, býrakarak üstelik...”
Güzel yüzü, asýlý vermiþti birden bire. Bir ruh tarafýndan becerilme hayalleriyle dolup taþtýðý, o kadar belliydi ki. Ruhluk rolümü daha fazla ileriye götürmeye, hiç niyetli deðildim ama. Sabýrsýz bir sesle söylendim,
“Hadi ver artýk, þu herifin giysilerini.”
Kývrýldýðý yerden kýpýrdamamýþtý bile. Çapkýn çapkýn bana bakýyor, bir yandan da memelerini ovuþturuyordu hala. Alabildiðine iþveli bir tavýr ve ses tonuyla,
“Gerçekten de, istemiyor musun beni?” diye sordu.
Oynadýðýmýz bu saçma oyunun onun gözünde bir gerçek mi, yoksa fantezi olarak mý algýlandýðýný, hala bilmiyordum ama bir þeyden emindim artýk, kesinlikle istemiyordum onu. Saat, gecenin kim bilir kaçý olmasýna ve üstelik meteliksizliðime karþýn, sadece kurtulmak istiyordum buradan. Son bir þey daha vardý ama öðrenmeyi nedense hala istediðim, küçük bir detay...
“Kalk ayaða...” diye emrettim, buyurgan bir ses tonuyla. Kalkmýþtý hemen...
“Yüz üstü yat þu yataða çabuk...”
Yineletmeden, bu emrime de uymuþtu. Zevkten dört köþe bir þekilde bacaklarýný ayýrmýþ, herhalde çok uzun süredir hayalini kurduðu o ruh’luk görevimi yerine getirmemi bekliyordu. Bilmiyordu tabi garibim, niyetimin sadece, olup olmadýðýný hala merak ettiðim, bir ben aramak olduðunu kýçýnda...
Sol tarafýnda, kuyruk sokumundan aþaðý kývrýlan nefis bombenin altýndaki o, mercimek büyüklüðünde koyu kahverengi lekeyi görünce de, gidermiþtim merakýmý...
“Yeter...” dedim. “Kalk ve þu giysileri ver artýk...”
Büyük bir hayal kýrýklýðý içerisinde doðrulmuþ, aptal aptal bakýnýyordu. Tam bir þeyler söyleyecekken de, kararlý bir tavýrla baðýrdým.
“Çabuk dedim...”

Gömlek ve pantolonumu büyük bir sürat le geçirmiþtim üzerime ancak, hiç deðilse beþ yüz sene önce yaþamýþ bir Osmanlý Paþasýnýn ruh’unun, çaðdaþ giysilere bu kadar alýþkýn olmamasý gerektiðini düþününce de yavaþlayýp, aðýrdan almýþtým biraz. Fermuarýn nasýl çekilip, kemerin nereden ilikleneceðini öðrendikten sonra da,
“Bu, ne iþe yarar bee?” diye söylenerek, kravatýmý gösterdim.
“Boyuna takýlýr...”
“Vay vayy... Yaðlý kemendin yerini, bunlar almýþ demek...”
Elinde tuttuðu ceketin cebine týkmýþtým kravatý. Tuttuðu ceketi giyip uzattýðý pardösümü de koluma aldýktan sonra,
“Hadi bakalým...” dedim. “Yolu göster þimdi...”
Sokak kapýsýnýn önünde ayakkabý baðlamasýný da öðrenmiþ çýkýyordum ki, asla unutmamam gereken ve on iki yaþýmdan bu yana artýk bir organým olan gözlüklerimin eksikliðini fark etmiþtim birden. Gözlerimi kýsarak saða sola bakýnýp,
“Yahu, ýþýktan mý nedir? Birkaç adým ötesi, bulanýk sanki...” diye mýrýldandým.
“Tabi yaa...” diyerek haykýrdý. “O gözlük takýyor, bekle biraz...”
Az sonra gözlüðümü getirip takmýþtý, memnun memnun bakýndým suratýna.
“Söylesene...” diyerek sordum. “Nereden bulmuþtun, bu salak ve kör herifi?”
Utangaç bir tavýrla öne eðmiþti baþýný. Hala çýrýlçýplak ve o kadar da güzeldi ki, tecavüzcü bir ruh olamadýðým için fena halde kýzýyordum kendime...
“O ne olacak?” diye sormuþtu birden.
“O da kim?”
“O iþte... Bedenini aldýðýn arkadaþým.”
“Haa, bu mu?” diyerek, kendimi gösterdim. “Ýþim bitince, býrakýrým gider. Pek fazla kalacaðýmý da sanmýyorum zaten...”
“Peki ya, ruhu?”
“Ne olmuþ ruh’una?”
“Zarar görmemiþ midir ruhu? Bir beden de, iki ruh olabilir mi?”
Çaðýrdýðý asansörü nasýl kullanacaðýmý da öðrendikten sonra son bir kez bakmýþtým, karþýmdaki çýplak güzelliðe. Yazýklanarak mýrýldandým,
“Bir beden de iki ruh olur olmasýna da, bu sýðýr herif, ruh’suzmuþ ki zaten...”

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: ...........
Gönderen: Kâmuran Esen / ,
17 Ekim 2014
Merhaba Sevgili Nuri Ziya Aral; Bu, okuduðum ikinci öykünüz. Öykü diliniz çok baþarýlý. Her iki öykünüzde de, giriþ cümleleriniz; okuyucuyu kendine çekiyor, insanda bir merak uyandýrýyor. Baþýndan sonuna kadar, okuyucunun ilgisini- merakýný kaybetmeden okutmak, bir yazar için büyük baþarý. Dilimizi hatasýz kullanmanýz da ayýrca övgüye deðer. Tebrik ediyorum. Selâm ve sevgiyle.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bana Raký, Peki'ye Kek...
Bu Seferlik Benden Olsun...
Bir Büyük Raký, Biraz Kavun...


Nuri Ziya Aral kimdir?

Bir þeyler sorulmadýðý sürece kendimden söz etmeyi hiç beceremem ve þimdi de, ayný sýkýntýyý yaþýyorum yazýk ki. Laf ebeliði yapayým en iyisi. . . Kendimi sizlere tanýtmam istenen bu kutucuðun adý "Yazar Tanýtým" gerçi ama "Yazar" filan deðilim henüz. Bir þeyler yazan herkese "Yazar" denseydi zaten, edebiyat Nobellerinin çoðunu, Arzuhalcilerin almasý gerekirdi herhalde. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Jack London, Bukowski...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Nuri Ziya Aral, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.