..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Mektubum sanýrým fazla uzun oldu, çünkü daha kýsa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Þiir > Aný > Numan Kurt




30 Kasým 2014
Üç Doðu Öyküsü  
Numan Kurt

:AJAC:
KEÇEDEKÝ PÝRE, DEREDEKÝ SU (Doðu öyküleri 3)

Yanýndan dörtnala geçtiðim köylü "Tayýn gemine asýlma, o yorulduðu yerde durur!" diye baðýrmasaydý, ilk defa benim bindiðim tay, beni sýrtýndan yere kesinlikle atardý. Yarýþtýðým arkadaþ, karakol komutaný Mustafa astsubay çok gerilerde kalmýþtý. Sonunda dere tepe yýldýrým hýzýyla koþan tay yorulmuþ olmalý ki kendiliðinden durdu. Sýrtýndan soðuk terler akýtan ben de derin bir oh çektim. Yol ve yarýþ arkadaþýmý da bir süre at sýrtýnda bekledim.
"Uçtun be arkadaþ!" dedi komutan. "Senin tozuna bile yetiþemedik. Senin öðrenciler sana hiç binilmemiþ tay getirmiþler. Dua et seni alýp yere vurmamýþ."
-Komutan!
-Buyur hocam!
-Ben çok susadým, biraz da korkudan olacak herhalde. Buralarda bir çeþme veya yakýnlarda bir köy var mý?
-Ben de susadým. Ýlerde, tepenin ardýnda bir köy olacak, orada içeriz suyu.
Tepeyi aþýnca köy göründü. Köyün bize bakan tarafýnda kadýnlar çömelmiþ çamaþýr yýkýyorlardý. Yanlarýna yaklaþýnca ürkek ürkek bize baktýlar. Çamaþýr yýkadýlarý yer, suyu boz bulanýk akan, hemen köyün yanýndan geçen dereydi. Kadýnlarýn biraz yukarýsýnda da derenin içinde birkaç inek su içiyordu. Üniformalý karakol komutanýný görünce toparlandýlar. Çoðu Türkçe de bilmiyordu; ama en azýndan oradaki çocuklar anlar, diye düþünmüþ olmalý ki arkadaþým:
-Ýçecek suyunuz var mý, dedi.
Aralarýnda bir þeyler konuþtular. Bu arada yanlarýndaki çocuklardan biri köydeki dereye yakýn ilk eve doðru koþmaya baþladý. Biz, çocuðun su getirmesini beklerken o, elinde bir bardakla geldi. Kadýnlardan biri bardaðý deredeki suya daldýrdý, çocuða verdi. Çocuk da su dolu bardaðý doðru bana getirdi. Bardaktaki bozbulanýk suya hayretle baktým. Ýçinde çamaþýr yýkanan, çocuklarýn ve de ineklerin oynaþtýðý bu derenin suyundan mý içecektim?
-Bu ne komutan? Derenin suyunu mu içeceðim?
-Bu köyde baþka su yok hocam. Köylü de bu sudan içer.
-Susuzluktan ölsem de ben bu suyu içmem, dedim, bardaðý komutana verdim. O bardaðýn yarýsýný da olsa içti.
Teþekkür edip ayrýldýk oradan Abdurrahman Aða'nýn köyüne doðru. 1973 yýlýnda insanlar içme suyu olarak pis bir derenin suyunu kullanýyorlardý.
------------
Pos býyýklý, kalýn kaþlarýnýn altýnda gözleri fýldýr fýldýr dönen Abdurrahman Aða: "Hoþ gelmiþsen baþ efendi, sefalar getirmiþsen." diyerek karþýladý bizi. Atlardan indik. "Bu da kim?" der gibi yan gözle bana bakan Aða'ya, "Karaaðýl Ortaokulu'nun öðretmeni olur arkadaþým." dedi Mustafa komutan. Eve girerken kapýya dizilen köylüler de "Hoþ gelmiþseniz, þeref vermiþseniz." diye tek tek tokalaþtýlar bizimle.
Tabaný keçeyle döþeli geniþçe bir odaya girdik. Minderlere oturduk. Tabakalar ortaya atýldý. Kaçak Muþ tütününden sigaralar sarýldý. Ýçeri duman olmuþ, havasýz kalmýþ kimin umurunda. Abdurrahman Aða, kuracaðý peynir üretme tesisleri hakkýnda komutanla konuþuyor. "Yakýnda temeli atacaðýz. Hazýrlýklara þimdiden baþladýk. Vali, kaymakam beyler de gelecek. Siz de birkaç jandarmayla gelesiniz komutan."
Biz, Abdurrahman Aða'yý dinlerken gözlerim faltaþý gibi açýlýyor. Odanýn bir köþesinden çýkan fare öbür köþeye kadar koþuyor. Biraz sonra ters yöne bu koþulara devam ediyor. Odadakiler umurunda bile deðil farenin, fare de odadakilerin. Benden baþka da þaþýran yok. "Komutan, bunlar aileden olmuþ(!)." diyorum. "Boþ ver hoca, rahat ol!" diyor.
Odada yalnýz fare olsa iyi. Bir de keçenin üstünde zýplayan sanki dans eden pireler var. Onlarý da görünce ben de kýpýrtý baþlýyor. "Haydi..." diyorum komutana, "...þu sohbeti bitir de bir an önce gidelim." Alaycý alaycý bakýyor arkadaþým. "Sen ne diyorsun hocam? Daha yemek yiyeceðiz. Adamlar hazýrlýk yapmýþ, çok ayýp olur."
Ben, minderin üstünde, susadýðým halde su da içmeden diken üstünde oturuken yer sofrasý kuruluyor. Karným da acýkmýþ. Fareyi, pireleri yani odanýn diðer sakinlerini de unutarak sofraya kuruluyorum. Çorba, tabaný cýbýl cýbýl yaðlý pirinç pilavý, bir de içinde et yerine bulgur olan kadýnbudu köfteye benzer bir köfte. Hepsi diziliyor geniþ sininin üstüne. Ayrý ayrý tabaklar kimin aklýnda. Daldýrýyoruz kaþýklarý çorba tasýna. Sýra o köftemsi yemeðe geldiðinde çatalla bölüyorum içi bulgurlu dýþý yumurtalý köfteyi. Ortada uzunca siyah bir kýl. Yavaþça çekiyorum çatalý. Yufkayla yoðurda devam. "Hoca, sen acýkmamýþsan herhalde?" diyor Abdurrahman Aða. "Pek de acýkmadým." diyorum. "Ben yufkayý özlemiþim, yoðurdu da çok severim."
Býyýklarý yaðlý, göbeði þiþ Abdurrahman Aða, süt tesisleri temel atma törenine bizleri de davet etti. Okul zamaný olduðu için gidemedim. Odasýnda fareler cirit atan, keçesinin üstünde pireler uçuþan Abdurrahman Aða, il, ilçe ekabirlerinin katýlýmýyla temeli atmýþ. Atmýþ da o temel öyle boþ kaldý. Aða, krediyi almýþ, keyfine bakmýþ. Ben, "O yörelere yatýrým yapýlmýyor." sözüne hiç inanmam. Abdurrahman Aðalar oldukça krediler iç edilir, fareler de cirit atar, pireler de uçuþur. Temizlik o gariplerin neyine. Yeter ki Aða'nýn kredileri gelsin.
..................
Köye ortaokul açýlmasýna karar verilince muhtar ve iki aza köyden on iki bin lira para toplarlar sýnýflara sýra almak için. O zaman benim maaþým bin lira civarýnda. Erzurum'dan altý bin liralýk sýra getirilmiþ. Yirmiþer öðrencilik iki sýnýfýn da kara tahtasý yok. "Muhtar, þu kalan parayý verseniz de çok eksiðimiz var, onlarý alsak." diyorum. Çünkü önemli miktarda para ortada yok. "Hoca, hoca, sen ne demek istiyorsun?" diyerek çaktýrmadan belindeki tabancayý gösteriyor muhtar.
...................
Devletin gönderdiði on bin lirayý bile "Harcamanýz belirlenen kalemlere uymuyor." diyen malmüdürünün yüzünden harcayamýyoruz. Sadece bin lirasýný kömür almýþ gibi göstererek kýþlýk yakacaðýmýz tezek için harcayabiliyoruz.
Þimdi oraya, Karaaðýl'a yatýlý bölge okulu yapýlmýþ. Koca binada öðretmenler mahrumiyetleri yaþamadan görev yapýyorlardýr. Terör belasýndan dolayý huzursuzlar mý bilmiyorum. Ýnsanýn korkusu olmazsa, içi rahatsa mahrumiyet falan výz geliyor.
"Doðu Öyküleri" þimdilik bu kadar. Anlatacak daha pek çok yaþanmýþlýk var. O günlerin zorluklarýný bugünün gençlerine anlatmak zor. Benimki hem anma hem de kýrk yýl önceki yaþamý aktarma.
.................
Bir öðretmen
Yirmi bir yaþýnda
Koyu karanlýk gecelerde kurtlarýn uluduðu
Dað baþýnda
Sobasýnda tezek yanar
Dýþardan içeriye
Eser
Buz gibi rüzgâr
Karatahta yokmuþ
Kömür, odun yokmuþ
Bin bir yoksunlukmuþ
Geç onlarý
Bak
Seni bekleyen
Öðrenmeye aç
Yirmi çift göz
Var
..............................................................................


DIÞARDA KAR BÝR METRE (Doðu öyküleri 2)

Salýncakta iki kiþi deðil, iki atýn çektiði kýzakta karþýlýklý oturan dört kiþiydik biz. Bir de köyün postasý, kýzak sürücüsü Gazi’yi sayarsak beþ kiþi. Bir metreye yakýn karýn üzerinden sanki bembeyaz halýnýn üzerinden kayar gibi kayýp gidiyoruz. Atlar terlemiþ, yorulmuþ umurumuzda mý? Sohbet koyulaþmýþ, kahkahalar sigara dumanlarýyla birlikte yükseliyor gökyüzüne.
Köye on beþ kilometre uzaktaki ilçeye, kýrk kilometre dolaþarak gidiyoruz kýzakla. Murat ýrmaðý o yýl buz tutmadýðý için üstünden geçilemiyor. Köprüyü dolaþýnca da yol uzuyor. Kýzakla giderken üþümemek için sarýp sarýnýrsýnýz; ama ne sararsanýz sarýn ayaklarýnýz yine üþür. Bizim de ayaklarýmýz üþümüþ olmalý ki farkýna varmadan birbirimize yaklaþmak için kýzaðýn bir tarafýna yýðýlmýþýz. Hýzla ve keyifle giderken kýzak yan döndü, hepimiz bir tarafa savrulduk. Üstümüzdeki karlarý çýrparken bir taraftan da hepimiz düþtüðümüz duruma gülüyoruz. Bizim kýzaktan düþtüðümüz yerden epeyce uzakta atlarý durdurabilen Gazi:
-Çabuk binin kýzaða, gülüp durmayýn; yoksa hepinizi bu soðukta, karda döker giderim.” diyor.
O zamanlar tek toprak caddesi olan ilçeye, Bulanýk’a vardýðýmýzda Gazi, kýzaðý ve atlarý “kýzak park etme yeri”ne götürüyor. Hani bizim köylülerin ilçeye pazara gittiðinde traktörleri, minibüsleri park ettiði yerler gibi orada da kýzaklar park ediliyor. “Fazla gecikmeyin, “ diyor Gazi, “..ortalýk kararmadan, kurtlar ortaya çýkmadan dönelim geri.”
……..
Paltomun yakasýný kaldýrdým, barakadan hükümet binasýna doðru gidiyorum. “Hükümet binasý da barakadan olur muymuþ?” derseniz, evet 1972 yýlýnda Bulanýk hükümet binasý barakadandý. 1966 Varto depreminden sonra burasý da Varto’ya yakýn olduðu için güvenli olsun diye böyle bir barakaya taþýnmýþtý. Tek pencereli kulübeye benzer bir yapýnýn yanýndan geçerken “Týk týk..”diye cama vurulduðunu gördüm. O tarafa bakýnca içerden birisi el iþaretiyle “Gel gel!” yapýyordu. Soðuk burnumun direðini sýzlatmýþ, karným aç durumdayken “Bu da kimmiþ?” diyerek kapýyý vurup girdim. Karþýmda orta yaþlarda bir adam. Ben o zaman daha yirmi bir yaþýndayým.
-Gel bakalým delikanlý, herhalde yeni gelen öðretmenlerdensin? Nereye geldin, nerede çalýþýyorsun?
-Karaaðýl Ortaokulu’ndayým. Siz kimsiniz?
-Haa kusura bakma! Kendimi tanýtmayý unuttum. Ben Ýlköðretim Müfettiþi Ýlhami Bülbül. Burdurluyum.
-Ýyi de hocam, benim öðretmen olduðumu nereden bildiniz?
-Buraya gelen yabancýlar hele de gençse öðretmenlerden baþkasý olamaz. Senin karnýn da açtýr. Ben hemen fýrýndan sýcak pide, peynir alayým. Beþ dakika bekle.
Ýlk defa gördüðüm, hiç tanýmadýðým bu adam gitti, fýrýndan dumaný tüten pideyle tulum peyniriyle geldi. Sohbet ederek karnýmýzý doyurduk. Kebap, baklava neydi ki bu pideyle peynirin yanýnda. O zamanlar böyle insaný yürüyüþünden tanýyan saygýdeðer eðitimciler çoktu. Onlar Cumhuriyet'in yýlmaz bekçileri, Atatürkçülüðün býkmaz savunucularýydýlar. Birkaç ay sonra Ýlhami Hoca, çalýþtýðým Karaaðýl’a, ilkokulu teftiþ için geldi. Benim tek gözlü odamda kaldý akþam. O bana sýcak pide, peynir ikram etmiþti. Ben de ona küçük tüpte piþirdiðim kuru fasulyeyi yedirdim. Ne yazýk ki fasulyenin tadý fena olmasa da salça katmayý unuttuðum için rengi beyazdý. O zaman orta yaþlý olan Ýlhami Hoca yaþýyor mu bilmem; ama ben onu hep saygýyla anýyorum.
………….
Kýþ sert, kar dýþarýda bir metre. Tek katlý, küçük küçük sekiz on odalý okul hiç ýsýnmýyor. Binanýn içindeki tuvalet fosseptik çukuruna baðlanmýþ. Bir gün baktým tuvaletten su gitmiyor. Donmuþ tuvalet. Sabahtan öðleye kadar kovayla su kaynattým, döktüm faydasý yok. Çukura kadar giden kanal tüm donmuþ.
-Ne yapacaðýz Hüseyin?
-Karakol yanýmýzda, ihtiyaç olduðunda oraya gideriz.
-Gidemeyiz, askerin biri “Her akþam öðretmenler geliyor, Mahzuni plaklarý çalýyorlar.” diye bizi üsteðmene þikâyet etmiþ. O da karakol komutanýna “Öðretmenler, akþamlarý karakola gelmesinler.” diye emir vermiþ Mustafa astsubaya.
-Çare yok, biz de geceleri çýkacaðýz okulun avlusuna.
Öyle yaptýk. Kurtlar basar korkusuyla avludan dýþarý çýkamadan tuvalet ihtiyacýmýzý, yanýmýza çeþmeden su alarak, karla temizlenerek nisan ayýna kadar böyle giderdik. Bahar geldi, kar eridi. Bir sabah avluya çýktýðýmda ne gördüðümü anlatmaya gerek yok.
-Aman küreði al, koþ Hüseyin! Kimse görmesin!
……………
Karakol komutaný astsubayla güzel bir dostluðumuz vardý. O, karakoluna baðlý köyleri ziyaret etmek için bir at satýn almýþtý. Doðu’nun otomobiliydi sanki o zamanlar atlar. Ben de öðrencilerden isterdim. Hafta sonlarý atlara biner çevre köylere giderdik.
Bir keresinde tarlalarýn arasýndan giderken Mustafa komutan:” Haydi yarýþalým!” dedi. “Olur, yarýþalým.” diyerek dizginlere asýlýp topukladým atý. Meðer benim bindiðim at daha taymýþ hem de toymuþ ve ona hiç binilmemiþ. Öyle bir parladý ki durdurmak mümkün deðil. Gemini çektikçe daha da hýzlanýyordu. Önüme bir hendek çýksa doðrudan içine yuvarlanýrdým. Mustafa komutan çok gerilerde kalmýþtý. Tarlada çalýþan bir köylü baðýrýyordu:” Dizginlere dokunma! At kendiliðinden durur yorulunca.” Öyle de oldu. Bir daha da binilmemiþ taya binmeye tövbe ettim. Þimdi adýný unuttuðum köye, Abdurrahman Aða’nýn evine doðru yollandýk. Orada yaþadýklarýmý da ayrý bir öyküde anlatacaðým.
………..
Akar gider
Karaaðýl’ýn dibinde
Murat nehri
Bahar gelince coþkun mu coþkun
Ýçi silme balýk
Ama balýðý bilen kim
Yaza doðru su biraz azalýr
Soyunup ýrmaktan geçeriz
Ýlçeye gitmek için
Irmaðýn öbür yakasýnda
Yoncalý köyü
Bu köyde bozulmuþ
Aðabeyimin arkadaþý Ýlicekli Bayram öðretmen için
Büyü
“Arkadaþý vurmuþ, ava gidince bu ýrmaðýn kenarýnda”
Derlerdi
Doðru muydu söylenti miydi
Bilmem ama
Oradan her geçiþte
Yüreðim titrerdi

………………………………………………………………………………………


BENÝM CAN YOLDAÞIM (Doðu öyküleri 1)

"Sayýn dinleyiciler þimdi istek türkülere geçiyoruz. Muazzez Türüng'den dinleyeceðiniz bu türküyü Ankara'dan Zeynep, üniversitedeki niþanlýsý; Yozgat'tan Mehmet Ali, askerdeki arkadaþlarý için istemiþler."
O küçücük transistörlü Kondor radyodan Muazzez Türüng'ün sesi yayýlýyor köyün içine:
"Mektebin bacalarý
Ders verir hocalarý
Vay lele vay vay...."
Sonra sýrayý Ahmet Sezgin alýyor:
"Bük dibinde yatarým
Beþli martin atarým..."
Coþtukça coþuyor Vatandaþ'ýn Bekir'in Kondor marka radyosu. Daha on altý- onyedi yaþlarýnda bir gençken kafama koyuyorum. "Ben de bir gün maaþa geçersem bu radyodan alacaðým." diyorum. Köyün tüm gençleri arasýnda Bekir'in, bir Polis Radyosu'ndan, bir Mamak Radyosu'ndan türküler dinleten bu radyosu çok meþhur.
.............................
Gece yarýsý bir gürültüyle uyanýyorum korku içinde. Hemen yere bakýyorum, benim Kondor radyo yerde. Telaþla doðrulup elime alýyorum radyoyu. Öndeki cam kýrýlmýþ, yarýsý parçalanmýþ yerde, yarýsý çatlamýþ; ama yere düþmemiþ. Karton üzerindeki ibre saða yatmýþ. "Allah kahretsin! Ben daha bugün aldým bu radyoyu." diyorum. Ses düðmesini hýzla çevirince radyonun çalýþtýðýný duyuyorum.
Yýllar önce "Benim de bir Kondor radyom olacak." hayalimi o gün aldýðým radyoyla gerçekleþtirmiþtim. 1972 yýlý ekim ayýnýn sonuna doðru atandýðým Muþ-Bulanýk- Karaaðýl Ortaokulu'nda ilk maaþýmý, kararnamem geciktiði için ocak ayýnýn baþýnda alabilmiþtim. Ýlçeye karlý daðlarýn eteðinde kýzakla ilk gidiþimde birikmiþ maaþýmý alýnca tek cadde üzerindeki dükkânlardan birine girmiþ, orada Kondor marka radyonun bulunuþuna da çok sevinmiþtim. Bin yüz lira aylýk alýrken bu radyoya yedi yüz lira vererek aldým. Tek müdür, tek mühürlü okulumdaki odama akþam dönünce sobaya tezeði doldurdum. Hani Bedri Rahmi "Tezek" adlý kitabýnda anlatýyor ya. Memur, istatistik için gönderilen "Ýlinizdeki kýþ yakýtlarý nedir?" sorusuna ilin birinde hep "Tezek" yanýtý gelince bir yazýyla tekrar sormuþ: "Tezek nedir?" diye. Kýsa sürede cevabýný yazmýþlar: "Tezek b.ktur, kalorisi yoktur." Ömründe tezek nedir bilmeyen memur da bu iþe çok þaþýrmýþ. Ýþte benim sobaya doldurduðum tezek de birden "gür gür" yanar, soba bir kýzarýr, daha bir saat bile geçmeden odanýn içi buz gibi olur. O gün de her zamanki gibi paltomla uzanmýþtým yataða. Hevesle, mutlulukla dinlediðim radyom da göðsümün üstündeydi. Günün verdiði yorgunlukla uyuyakalýnca da güzelim radyom gecenin bir vaktinde küüüt yerde.
Camýnýn yarýsý kýrýk, ibresi eðik Kondor radyom, Bekir'in radyosu kadar olmasa da Polis, Mamak Radyolarýný çekmese de bana aylarca Ankara Radyosu'ndan, Diyarbakýr Radyosu'ndan türküler, þarkýlar söyledi. Yurdumdan haberler verdi . Her pazartesi akþamý saat 21.00'da "Mikrofonda Tiyatro"yu dinletti. Siz bilir misiniz yerde karýn bir metreyi aþtýðý, geceleri "Kurtlar basar!" diye dýþarýya çýkamadýðýmýz, suyu kýþýn donan Murat ýrmaðý kenarýndaki Karaaðýl'da akþam karanlýk çökünce gaz lâmbasý ýþýðýnda, küçücük, soðuk bir odada Ali Ekber Çiçek'ten "Mektup selam söyle benden sýlaya/ Söyle benim için de eller aðlasýn" türküsünün verdiði hüznü. Ne kadar da üzülmüþtüm 21 Mart 1973'te akþam haberlerinde duyunca Âþýk Veysel'in öldüðünü.
Benim Kondor radyom daha yýllarca çaldý, bana arkadaþ oldu. Sonra bir gün yine bir yere mi düþürdük ne yaptýk þimdi hatýrlayamýyorum onun da sesi kesildi. Maaþýmýn yarýdan çoðunu vererek aldýðým bu can yoldaþýmý anýmsadýkça eþyalarýn da bir dili olduðu, dostluðu olduðu düþüncesine ben de katýlýrým.
..................................
Kýrk öðrencim var okulda
Öðrenmeye aç
Çoðu tek caddeli ilçesini bile
Görmemiþ
Konuþurken, öðretirken sessiz saygýlý
Gözüme bakan
Tezek kokan
Giysileriyle, yoksulluklarýyla
Yürek yakan
Duvardaki kara tahtamýz kontraplaktan
Yumurta sarýsý, isle boyanmýþ,
Koca mýhlarla çakýlmýþ
Ýkide bir tak diye yerinden atan
Özledim ben sizleri
On beþ yaþýnda ortaokula baþlamýþ Ferzende
Deniz gözlü Sonay
Ýlk göz aðrýlarým
Ne de çalýþkan çocuklardýnýz
O kýrýk Türkçenizle
......................................
Yirmi bir yaþýnda çiçeði burnunda bir öðretmenim. Bu dizelerde anlatmaya çalýþtýklarým da benim ilk öðrencilerim. Haftada bir gelip sorarlardý: "Öðretmenim yýkanacak çamaþýrýnýz var mý?" diye. Baþkalarýna yük olmayý hiç sevmem. Oysa onlar öðretmenlerinin çamaþýrlarýný eve götürüp yýkatmaktan bile mutluluk duyarlardý. Bir onlar bir de Kondor radyom kaldý aklýmda o daðlarý karlý Karaaðýl'da.
............................................
Numan Kurt



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bak, Kimler Var, Unutulur Mu Hatýralar
Güzel Günler Yaþadýk
Bölük Pörçük (4)
Bölük Pörçük (3)
Ben, O Köyü Çok Sevdim
Baharda Özlerim Memleketimi
Gül Yüzlü Anaya Mektup
Dayým Fotoðraf Ýstemiþ
Bölük Pörçük (1)
Bölük Pörçük (2)

Yazarýn þiir ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yýllarýn Ötesinden
Elele Gezmek Ýsterim
Günü Yaþarken
Analar Aðlar (Þerife'ye)
Bu Yangýn Söndürülmeli
Çeþitlemeler
Eðirdir Meydanýnda Ýki Aðaç

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Gecenin Zifiri Karanlýðý, Sis ve Sancý [Öykü]
Ýlginç Adamdý Benim Dedem [Öykü]
Köyümde Düðün Var (Dý) [Öykü]
Yoksulun Gönlü Zengin [Öykü]
Müdür Koltuðunda Yatan Fare [Öykü]
Karanlýk, Aðaran Yol, Köpekler ve Korku [Öykü]
Önce Gerçekler, Sonra Özlemler ve Hayaller [Öykü]
Dön Geri Bak [Öykü]
Aliþen Emmi'nin Dükkâný [Öykü]
"Þýp" Diye Sevmiþim Ben [Öykü]


Numan Kurt kimdir?

1951 Nevþehir-Hacýbektaþ-Sadýk Köyü doðumluyum. Ýlkokulu köyümde,ortaokulu Nevþehir'de,öðretmen okulunu Kýrþehir'de,eðitim enstitüsünü Konya Selçuk Eðitim Enstitüsünde okudum. 1972'den 1998'e kadar Mucur'da ve Ankara'da çeþitli okullarda çalýþtým. 1998'de Ankara-Batýkent Mobil Lisesi edebiyat öðretmenliðinden emekli oldum. On yýl çeþitli dershanelerde ÖSS hazýrlýk kurslarýnda çalýþtým. Þimdi köyümle,köyümün insanlarýyla,okullarda yaþadýðým ilginç olaylarla ilgili yazýlarý bu blogumda ve köy sitemizde yazýyorum.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Numan Kurt, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.