Tüm mutsuzluklar yokluktan deðil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Siz hiç Maçka’ya gittiniz mi? Hani o meþhur türküsü vardýr, hepimiz zevkle dinleriz: “Maçka yollarý taþli, Geliyo kalem kaþli. Ne oldi sana yavrum Böyle gözlerin yaþli?” Ýþte bu sefer yolumuz Maçka’ya düþtü. Hem de yollarý öyle zannettiðiniz gibi taþlý falan deðil. Trabzon’a yaklaþýk 30 km uzaklýkta. Güney tarafa düþüyor. Erzurum yolunu takip ederek Maçka’ya giriyoruz. Hava kapalý. Ama biz, daha ziyade Sümela Manastýrý ile ilgilendiðimizden þehirde hiç oyalanmýyoruz. Doðruca Manastýra geçiyoruz. Maçka’nýn merkezinden, yukarý doðru hiç sapmadan giderseniz, 15 km sonra Manastýra ulaþýrsýnýz. Yolda ilerlerken, yemyeþil aðaçlarla kaplý daðlar, size eþlik eder. Dereler, akarsular da sizi hiç yalnýz býrakmaz. Altýndere Köyü’ne geldiðinizde Karadað’ýn eteklerinde bir vadiye rastlarsýnýz. Burasý, Altýndere Vadisi. Ýþte Sümela Manastýrý bu vadi içinde kurulmuþ. Daðlarýn yamacýnda, kayalýklarýn üzerinde, görkemli bir yapý olarak karþýnýza çýkar. Halk, buraya “Meryem Ana” adýný vermiþ. Sümela sözünün, siyah anlamýna gelen “melas” sözcüðünden alýndýðý söyleniyor. Rivayete göre burasý, Bizans Ýmparatoru 1. Theodosius zamanýnda Atina’dan gelen Barnabas ve Sophranios adlý iki rahip tarafýndan kurulmuþ. Biz, buraya yaðmur altýnda giriyoruz. Öyle ki daha Trabzon’da baþlayan yaðmur, hýzýný hiç kesmeden burada da devam ediyor. Maçka’yý çýkar çýkmaz, mükemmelliði ile dikkat çeken doða güzelliði, burada en yüksek derecesine ulaþýyor. Saðlý sollu aðaçlar altýnda ilerliyorsunuz. Bulutlar, yola kadar inmiþ. Yol, gayet güzel. Hiç pürüz yok. Maçka dýþýnda, çok denebilecek sayýda otel veya pansiyon bulamazsýnýz. Biz, bu konuda hayal kýrýklýðýna uðradýk. Bazý otellere baþ vurduk. Doðrusu bize göre uygun deðildi. Sonlara doðru bir pansiyona rastladýk. Burasý Manastýra sadece 2 km uzaklýkta bir yerdi. Yol üzerinde daðýn eteklerine kondurulmuþ, çam aðaçlarýnýn arasýnda, derenin tam kenarýnda, üç katlý, yarý ahþap, yarý beton, etrafý bahçe olarak düzenlenmiþ bir pansiyon dikkatimizi çekti. Küçük bir levha. Üzerinde “KAYALAR PANSÝYON” ibaresi ve hemen altýnda da www.kayalarpansiyon.com adresi yer alýyor. Tereddüt etmeden, saða dönüyor ve küçük köprüden geçiyoruz. Pansiyon uzaktan adeta bize sesleniyor. “Buyurun. Ben sizi çok iyi aðýrlarým. Artýk benim misafirimsiniz” diyor. Biz de bu sese kulak veriyoruz. Çünkü albenisi oldukça fazla geliyor bize. Bir bayan karþýlýyor bizi. 40 yaþlarýnda. Beyaz yüzlü, uzun boylu, güler yüzlü bir bayan. Hareketleri ve konuþmalarýyla bize içten davranýyor. Samimi. Eþim, bayanýn nezaretinde odalarý dolaþýyor. Biraz sonra gülerek iniyor. Anlaþýlan geceyi burada geçireceðiz. Fiyatlarda da bir sorun yok. Gerekli uygunluk saðlanýyor. Ve yerleþiyoruz. Biraz dinleniyoruz. Pencereden daðlarý izliyorum. Dumanlý daðlar o kadar yakýnýmýzda ki sanki içimize dolacaklar. Etraf mis gibi kokuyor. Müthiþ bir doða güzelliði ile karþý karþýyayýz. Orman, hemen elimizin altýnda. Uzansak aðaçlarýn dallarýný tutacaðýz. Veya aðaçlar odaya kadar uzanacak. Vahþi bir güzellik var. Afrika’nýn balta girmemiþ ormanlarý gibi. Dumanlar, çamlarla dans ediyor. Gün boyunca birbirlerini hiç býrakmýyorlar. Aðaçlarýn arasýnda ateþ yanmýþ da dumanlarý yukarý çýkýyor gibi geliyor bize. Yaðmur da bir ara duruyor. Fýrsat bilip Manastýra gidiyoruz. Bulunduðumuz pansiyona o kadar yakýn ki araba ile beþ dakika bile sürmüyor. Biraz sonra Milli Park sýnýrlarýna giriyoruz. Bu nedenle giriþ ücretli. Düþük bir ücretle içeri geçiyoruz. Bu arada alabalýk lokantalarý da mevcut. Manastýra iyice yaklaþtýk. Havanýn azizliði yine kendini gösteriyor. “Durdu” dediðimiz yaðmur yine baþlýyor. Hem de hýzýný daha da artýrarak. Gökyüzü sanki bize öfkelenmiþ de gözlerindeki bütün yaþlarý üzerimize býrakýyor. Tek damla dahi býrakmýyor geriye. Yani bize muhalefet oluyor. Manastýra 300 metre kala artýk arabalarla gidemiyorsunuz. Yürümek zorundasýnýz. Tabii yaðmur buna izin vermiyor. Bir süre arabada bekliyoruz. Ama kesilecek gibi deðil. Buraya kadar gelip de Manastýrý görmeden gitmek olmaz. Ýmdada yine eþim koþuyor. Yanýmýzda þemsiye falan olmadýðý için, pratik zekasýný ortaya koyuyor. Çocuklara banyo havlusu veriyor. Bana da bir kilim veriyor. Kýrmýzý ve siyah çizgili kilimi kafamdan aþaðýya tutuyorum. Biraz sonra da iyice sarýlýyorum. Beni gören gülüyor. Hatta turistlerden fotoðrafýmý çekenler bile oluyor. Ben hiç oralý olmuyorum. “Galiba beni Kýzýlderili zannettiler” diyorum. Gerçekten de Kýzýlderililere benziyorum, bu halimle. Patika yolda yürüyerek manastýra gidiyoruz. Bu arada daðda Karadeniz ezgileri yayýlýyor. Bu ses nedir diye merak ediyorum. Biraz sonra bu merakým gidiyor. Dað yamacýnda bir müzisyen arkadaþa rastlýyoruz. Kemençesini eline almýþ, dertli dertli çalýyor. Bu, yanýk bir Karadeniz havasý. Oysa ben, hep kemençe ile hareketli ezgiler dinlemiþtim. Müzisyenin önünde bir de kutu bulunuyor. Dileyen bozukluk atýyor. Ben de cebimde bulunan bir bozukluðu kutuya býrakýyorum. Kemençe sesi kulaða hoþ geliyor. Þimdi sanki tüm daðlarda kemençe sesi yankýlanýyor. Karadeniz’in öyküsünü anlatýyor. Manastýra nihayet geliyoruz. Sarp kayalar yüzyýllar öncesinden iyice oyulmuþ. Buraya bir kilise yapýlmýþ. Duvarlar resimlerle dolu. Manastýr, Anakaya Kilisesi, birkaç þapel, mutfak, öðrenci odalarý, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazma bölümlerinden oluþuyor. Oldukça geniþ bir alana yayýlmýþ. Burasý ilk kurulduðunda bir okul olarak düzenlenmiþ. Amaç hrýstiyanlýðý yaymakmýþ. Orada bulunan bir görevliye “Neden daðýn baþýný seçmiþler?” diye soruyorum. “O zamanlar hrýstiyanlýk yasakmýþ. Bilinmiyormuþ. Daha iyi ibadet yapabilmeleri için daðlarý seçmiþler.” cevabýný alýyorum. Görevli, bana “buranýn 1920’ye kadar kullanýldýðýný, Lozan Antlaþmasý ile boþaltýldýðýný” söylüyor. “Osmanlý Ýmparatorlarýnýn da burasý için ciddi yardýmlarý olduðunu” belirtiyor. Görevli arkadaþ, burasýnýn turizm açýsýndan önemli bir yer olduðunu, daha bu yýl içinde 160 bin turistin geldiðini anlatýyor. Evet. Anlatmakla olmuyor. Görüp, gezmek gerekiyor. Hissetmek gerekiyor. Bakýnýz elin adamý yüz binlerce km yol kat ederek buralara geliyor. Oysa biz, elimizin altýnda olduðu halde zahmet edip gitmiyoruz. Eðer yolunuz Karadeniz’e düþerse mutlaka buraya uðrayýn. Burasýný çok beðeneceksiniz. Kültür zenginliði yaþayacaksýnýz. Artýk, Maçka yollarý eskisi gibi taþlý deðil.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |