..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ölümden sonra yeni birþeylerin olduðu konusunda umutluyum. -Platon
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > A.KADÝR AYTAÇ




19 Nisan 2015
Bir Kýz Kaçýnca  
A.KADÝR AYTAÇ
Günler böyle böyle geçerken, koyunlarýn kýrpýlma zamaný geldi. Ýmece usulü bir haftada hepsi kýrpýldý köyde. Hali vakti yerinde olmayanlara birer yapaðý gönderildi. Sýcak bir günün ardýndan akþam serinliði çökmüþtü. Niðdeli kuyuya gitti. Akþam suyunu çekecekti. Biraz sonra Eþemen geldi yanýna.


:AGGH:
Döne. Bir deli olarak…
Yorgun bir günün ardýndan, sessiz ve derin gecenin sessizliðini çan, zil, köpek sesleri bozuyordu. Herkes uykusundayken Mahir Aða’nýn uykusu bozulmuþtu. Seslere uyanan Mahir Aða hayretle perdeyi kaldýrdý, dýþarý baktý. Bu bir koyun sürüsüydü. Gözlerini iyice ovuþturup dikkatle bakýnca, sürünün kendi sürüsü olduðunu anladý. Pijamalarýyla dýþarý çýktý. Köpek var, eþek var ama çoban yok. Çobana birkaç kez seslendi. “Bekir oðlum neredesin?”. Yine ses yok. Ýçeri girdi. “haným haným” diye baðýrdý. Haným zaten uyanýktý. “Bu sürü bizim. Çoban nerede herif? Bu da dayanamayýp kaçtý zaar”. Mahir Aða iç çekip cevap verdi; “Evet haným bu da firar etti anlaþýlan”. Karýsý; “On beþ gün olmadý bu ikinci çoban. Bu komþu köylerin korucularý olduktan sonra tabii dayanmaz çoban” diye çýkýþtý. Mahir Aða; “Gece vakti iþ çýktý bize. Sürüyü avluya süreyim, sabah bir çare bulurum elbet. Sen hazýrlýðýmý yap da velayete kadar gideyim yeni çoban için” diyerek gitti. Sabah erkenden uyandý. Kahvaltý hazýrdý. “Herif bir iki lokma ye de karnýný tutsun, velayete kadar acýkýrsýn vallahi” diye üsteledi karýsý. Mahir Aða’nýn caný hiçbir þey yemek istemiyordu. Bir an önce otobüse yetiþip iþini halletmekten baþka düþündüðü yoktu. Köy meydanýna doðru yollandý. Otobüs yukarý köylerden yolcularý ala ala geliyordu. Uzun uzun kornaya basýp Mahir Aða’nýn beklediði yere yanaþtý. Köyden birkaç kiþi daha bindiler. “Nereye böyle Mahir Aða” diye sordu köylülerinden biri. “Velayete, bir iþim var da” diye hýzlý hýzlý konuþtu. “Ben de ilçeye ot ilacý almaya gidiyorum” diye cevap verdi beriki sanki biri ona nereye gittiðini sormuþ gibi. Üç saatlik yolculuk baþladý. Erken gidip erkenden dönmek gerekirdi. Ýþ çoktu. Bir köyden bir yolcu daha bindi. Biner binmez Mahir Aða’yý sorguladý. “Hayrola nereye Aða?”. “Çoban bulmaya” diye çýkýþtý Mahir Aða. “Uþaklarýna ne oldu?”. Mahir Aða pencereden dýþarý baktý; “Bizim buranýn uþaðý artýk çobanlýk yapmýyor bilmiyor musun” dedi. Otobüsten birisi; “Bu sene de çoban durmuyor, gelen kaçýyor. Bizim köyden de üç dört çoban kaçmýþ” dedi. Otobüs hýzla ilerliyordu. Ücretler toplandý, para üzerleri verildi. Muavin; “Ýlçede inecekler hazýr olsun” dedi. Biraz sonra ilçeye vardýlar. Ýnenler indi, inmeyenler de vilayete doðru yola devam ettiler. Bir iki saat sonra vilayete vardýlar. Mahir Aða, muavine akþam kaçta döndüklerini sordu. Sonra ekledi; “Beni sakýn unutmayýn”. Mahir Aða iner inmez soluðu amele pazarýnda aldý. Aman bu ne kalabalýktý böyle. Toz toprak, baðýrýþ çaðýrýþ; münakaþalar, el sýkýþmalar; zorlu pazarlýklar, sigara ve köfte dumanlarý hepsi birbiri içine geçmiþti. Mahir Aða pazarda dolanýyordu. Burada her þey vardý. Ýþ de var iþsizlik de; iþi beðenen de var beðenmeyen de. Mahir Aða’nýn adam aradýðý belliydi. Etrafý sarýldý; “Aðam kaç kiþi lazým, biz her iþi yaparýz”. Aða ýsrarla; “Bana çoban lazým” dese de dinlemiyorlardý. “Usta lazým mý, ustayýz biz”. Kimi de iþçi olduðunu söylüyordu. Aða “Çoban dedim çoban” diye üsteleyince, kalabalýktan biri koyun sayýsýný sordu. “Yedi yüz, sekiz yüz var” dedi Aða. Adama sayý çok geldi. Bu kadarýný güdemeyeceðini söyledi. Aða oradan aþaðý saptý. Yine bir grup sardý etrafýný. “Amca iþçi lazým mý, kaç kiþi lazým”. Yine ayný konuþmalar oldu. “Mera çok mu? Bu sene iyi yaðmur yaðdý, ot da iyi olur ha” dedi biri. Aða da baþýyla onayladý. “Ne olursa olsun bir çoban bu kadar büyük sürüye yetmez. Tek kiþi olmaz” diye itiraz eden oldu. Aða ise bir çobanda ýsrarcýydý. Ama gittikçe de umudu azalýyordu. Otobüsü kaçýrýrsa iþler yarýna kalýrdý. Acele etmeliydi. Bunaldý. Pazarýn dýþýna çýktý. Baðýrýþ çaðýrýþ devam ediyordu. Yanýna birkaç kiþi geldi. Onlar da iþ istedi. Yine anlaþamadýlar. Mahir Aða adamlarýn arkasýndan baktý. Ýyice bunalmýþtý. Biraz yürüdü. Yolun kenarýnda duran bir delikanlýya takýldý gözü. Delikanlý da ona doðru yürümeye baþladý. Ýþ istedi. Aða da ne tür iþ yaptýðýný sordu. “Ýnek saðar, koyun saðarým, çobanlýk yaparým, bekçilik de olur, ne istersen onu yaparým amca yeter ki iþ kýrsalda olsun”. Aða sevindi. Emin olmak için sordu; “Koyun çobanlýðý yaparsýn öyle mi?”. Delikanlý hýzlýca cevap verdi; “Bu tam benim iþim amca”. Mahir Aða onu baþtan ayaða süzdü. Çocuk babayiðitti. “Yaðýz bir delikanlý” diye geçirdi içinden. Tek kusuru toyluðuydu. O koca sürünün hakkýndan gelebilir miydi, bilinmez. Ama baþka çare de yoktu. Çünkü kimse istememiþti iþi. Delikanlýyý kenara çekti. “Gel bir iyice konuþalým seninle” dedi. Bir köþeye çekildiler. Mahir Aða ýsrarla çocuða bu iþi yapýp yapmayacaðýný soruyordu. “Oðlum daha önce hiç koyun güttün mü? Nerede? Ne kadar zaman?”. Delikanlý kendine güveniyordu. “Amca kendi koyunlarýmýzý güttüm. Köyümde. Kendimi bildim bileli ben bu iþin içindeyim, sen ne diyorsun amca”. Mahir Aða sürünün büyüklüðünden dem vurdu. “Ne kadar koyun paklar seni?”. “Meranýn büyüklüðü, otlak arazi geniþliði ne kadarsa o kadar. Haydi ben diyeyim beþ-altý yüz davar, ama dediðim gibi duruma göre deðiþir tabii”. Aða ikna oldu. Belli ki çocuk iþten anlýyordu. Keyfi yerine gelince deli gibi acýktýðýný hissetti. Zaman da azdý. Bir an önce anlaþýp gitmek istiyordu. Son kez alýcý gözüyle baktý delikanlýya. Hiç fena deðildi. Dürüst geldi Aða’ya. Yaþýna göre de biraz soðukkanlý. “Bak delikanlý” dedi iþ bitirir edasýnda. “Benim sürümde yaklaþýk sekiz yüz koyun var. Güdebilir misin? Sonradan Aða beni kandýrdý demeyesin”. “Aðam giderim ama benimde þartlarým var, þartlarýma uyarsan anlaþýrýz”. Mahir Aða bu adam kýtlýðýnda denemekte fayda olacaðýný düþündü. Zaten kimse bu iþe sýcak bakmýyor diye içinden geçirdi. Delikanlýya dönüp; “Öyleyse beni takip et benimle gel” dedi. Epey yürüdükten sonra Mahir Aða’nýn tanýdýðý aþçýya vardýlar. Aþçý Mahir Aða’yý kapýda görünce, “Ooo Mahir Aða hoþ geldin nerelerdeydin, çoktandýr görünmüyorsun. Tekrar hoþ geldin bu oðlun mu, yoksa iþçin mi? Sen de hoþ geldin” dedi. Mahir Aða aþçýya “Acele et çok açýz. Bize her zamanki yemeðinden getir. Az oturacaðýz” dedi. Az sonra yemekler geldi. Hem yediler hem konuþtular. Ýkisi de çabuk çabuk yiyordu. Belli ki çok açýkmýþlar. Mahir Aða delikanlýya “Þartým þurtum var diyordun de bakalým diyeceðini” dedi. Beri ki kaþýk tabak sesleri arasýnda yemeðini yerken konuþtu. “Bak amca bu iþi yapacaksak alýnmadan gücenmeden yapalým yoksa herkes yoluna devam etsin. Þartlarým sadece benim deðil senin de yararýnadýr”. Aða içinden “Bu çocuk çok güzel konuþuyor, açýk konuþuyor” diye geçirdi. Þartlar sýralandý. “Þehri terk etmeden önce bunlar alýnacak. Ben seçeceðim sen alacaksýn. Bir kýzýlcýk deðneði, bir çarýk, bir kepenek, bir baðacak, bir havan, koyun takýlarý, zil, çan, yedek ve diðerleri, bir heybe, bir pala, iyi bir eþek, üç tanede iyisinden köpek. Gerçi eþek ile köpeklere köyde bakabiliriz. Ha bir de unutmadan bir su testisi ile bir de çoban çakýsý”. Mahir Aða “ Bunlarýn çoðu hali hazýrda zaten var. Eþek de var, köpek de”dedi. Delikanlý ýsrar etti, “ Mutlaka benim görüp almam lazým. Ben seçeceðim boyuma göre kepenek, ayaðýma göre çarýk ve diðer saydýklarýmý”. Yemekler yendi, aþçý çay ikram etti. Çaydan sonra ayaklandýlar. Mahir Aða kapýdan çýkarken “Tamam öyle olsun, Saraçlar Çarþýsý’na uðrar istediklerini alýrýz” dedi. Ýyice inanmýþtý bu delikanlýnýn çobanlýk yapacaðýna. Sýra aylýðý konuþmaya geldi. Delikanlý “Aðam siz söyleyin. Köydeki ücretler nedir? Eski çobanýn ne alýyordu, sen deyi ver” diye sordu. Mahir Aða ceketinin iç cebinden küçük bir defter çýkardý. Deftere bir þeyler karaladý. Sonra defteri delikanlýya uzatarak “Bu rakam iyidir, herkesin aylýðý bu” dedi. Defteri alan delikanlý rakama uzun uzun baktý. “Elli daha olsun koyun çok” dedi. Mahir Aða itiraz etti; “Ýyi verdim iyi. Fazlasý olmaz. Hem daha sonra aldýðýmýz yaða, koyunun tavýna göre de arttýrabilirim”. Delikanlý ondan daha inatçýydý. Elli fazlasýnda ýsrarcýydý. “Vermezsen olmaz bu iþ. Hem zaten koyunu beðenmezsen para almam”. Mahir Aða mecburen kabul etti. Saraçlar Çarþýsý’nýn yolunu tuttular. Yolda Mahir Aða yeni hatýrlamýþ gibi konuþtu; “Benim de kurallarým, þartlarým var. Ama hele bir otobüse yetiþelim de. Þimdi zaman yok saymaya”. Çarþýya vardýlar. Delikanlý seçti, o aldý. Çoban alýþveriþi bitince evin bir iki ihtiyacý için toptancýlara uðradýlar. Çok þükür iþleri bitmiþ, otobüse yetiþmiþlerdi. Yardýmcý Mahir Aða’ya, “Biz de seni bekliyorduk Aða. Nerede kaldýn?” diye sordu. Bindiler. Otobüs acý bir sesle, gerisinde kara bir duman býrakarak yola çýktý. Otobüsün içi sessizdi. Gün batýyordu. Yol yarýlanmýþtý neredeyse. Aða, gözleri açýlýp kapandý derken uyuyakaldý. Kötü bir rüyadan uyanýr gibi birden sýçradý. “Oðlum her þey tamam da ne adýný konuþtuk ne de kimin nesi olduðunu. Bir deyiver bakayým kendini. Bu kadarýna da hakkým var deðil mi?”. “Tabii Aðam ne demek. Adým Ahmet, soyadým Niðdeli. Herkes beni Niðdeli Ahmet diye bilir hatta arkadaþlarým sadece Niðdeli der” dedi delikanlý. Mahir Aða nüfus cüzdanýný da görmek istedi. Delikanlý ceplerini karýþtýrdý, torbasýna baktý, oraya baktý buraya baktý ama cüzdan yoktu iþte. “Hay Allah” diye kendi kendine söylendi. “Nereye koyduk mereti. Yok, yok”. Sonra Aða’ya döndü; “Aðam bulamadým cüzdaný. Ya evde unuttum ya da kaybettim. Anamýn babamýn haberi var iþ aramaya çýktýðýmdan. Ýþe girince mektup yazacaðýmý söylemiþtim onlara. Adresimi yazar, nüfus cüzdanýmý isterim. Zaten ziyarete gelirler. Gelirken de getirirler. Hem tanýþmýþ da olursunuz” dedi. Aða tedirgin oldu. “Oðlum” dedi sertçe; “Çalýþmaya gidiyorsun, kimliðin yok. Olmaz öyle þey”. Ahmet “Gerçekten telaþtan unutmuþum Aða” dedi. Mahir Aða’da son bir umuda sarýlýr gibi anasýyla babasýnýn gerçekten gelip gelmeyeceðini sordu. Onlar öyle hararetli konuþurken araya yardýmcý girdi; “Ücretler bozuk olsun”. Mahir Aða hem kendisinin hem de Ahmet’in parasýný verdi. Hava iyice kararmýþtý. Köy görünmeye baþladý. Aða’nýn içine bir karamsarlýk düþtü, “Ya yalansa, ya art niyetliyse, köydekilere ne diyeceðim, muhtar sorarsa ne cevap vereceðim” diye kendi kendine düþündü. Aslýnda kötü bir çocuða da benzemiyordu. Kötü olsa bu kadar pazarlýk yapar mýydý? Ya da o kadar eþya aldýrýr mýydý? En iyisi her þeyi zamana býrakmaktý. Otobüs köy meydanýnda durdu. Yardýmcý “Burada inecekler insin kimse kalmasýn” diye baðýrdý. Mahir Aða “Ýþte geldik köyümüz burasý, haydi yardým et de oðlum eþyalarý indirelim” dedi. Aða’nýn ikinci karýsý kapýda onlarý bekliyordu. Bir Aða’ya bir Ahmet’e baktý. Ellerindeki eþyalarý alýrken “Çoban bu mu?” dedi. Ýçeri girdiler. Bütün aile oradaydý. Hepsi çobaný bekliyordu. Kýsa bir tanýþmadan sonra sofraya oturdular. Büyük Haným çok güzel bir sofra kurdurmuþtu. Yemekler yenip çaylar içildi. Mahir Aða “Bugün sürüye kim gitti?” diye sordu. Küçük karýsý “Evde kim yok Aða, tabi ki küçük oðlun Halil yok” diye cevap verdi. Mahir Aða da “Neyse bu gece idare etsin, yarýn Ahmet sürüyü teslim alýr” dedi. Ahmet’in gözlerinden uyku akýyordu. Herkes Ahmet’i süzüyordu. Kendi aralarýnda amma da babayiðit çocukmuþ diye konuþuyorlardý. Mahir Aða küçük damadýna “Oðlum Ahmet yorgun belli, damýný göster iyice bir dinlensin. Yarýn uzun uzun konuþuruz” dedi. Çoban damý dýþarýdaydý. Beraber yürüdüler. Damat kapýyý açtý, “Senin evin burasý. Kepenek var, battaniye var, yorgan var, hangisini örtersen ört. Hadi sana iyi geceler” dedikten sonra ekledi “Ýstersen kapýyý arkadan sürgüle”.
Kapý çaldý, sonra cama vuruldu. Aða’nýn torunuydu gelen. Dedesinin onu çaðýrdýðýný söyledi. Güneþ doðmuþ sürü gelmiþti. Ahmet hemen kalktý. Ýbrikteki suyla elini yüzünü yýkadý. Torunla beraber yukarý eve çýktýlar. Kahvaltý hazýrdý. Aða’nýn büyük hanýmý laf etmeden duramadý, “Oðlum sen böyle mi davar gütcen, öðlen oldu hâlâ uyanmadýn”. Aða’nýn küçük oðlu Halil de davardan gelmiþti. Hemen sofraya oturdu. Kadýna cevap verdi, “Uzak yoldan geldi, belki günlerce uyumamýþtýr ana. Birazdan bende uyuyacaðým, iki gün uyurum vallahi, hele hoþ geldin kardeþ. Karnýmýzý doyuralým uzun uzun konuþuruz. Sen anama bakma”. Sofra kalktý. O sýrada damatlar, kýzlar konu komþu geldi. Çobaný çok genç buldular. Koca sürüyü güdebileceðinden kuþku duydular. Mahir Aða kýzdý. Koyunlar saðýlacaksa saðýlsýn. Yoksa sürü sayýlýp teslim edilsin. Komþu Esma bacý hemen ayaklandý, “Hadi kýzlar kalýn saðmaya gidiyoruz” dedi. Koyunlar saðýldý, sütler taþýndý. Aða’nýn küçük karýsý seslendi, “Herif koyunlar hazýr teslim edeceksen et”. Koyun sahibi komþular damatlar hep birlikte gittiler sürüye. Herkes koyununu ayýrdý, saydý. Sürü Ahmet’e teslim edildi. Aða cebinden defterini çýkardý. Bir yapraðýný yýrtýp Ahmet’e verdi, “Sen bu yapraða yazarsýn, bende defterime. Komþular da kendilerininkini yazsýnlar. Önce komþulardan baþlayalým. Esma bacý sen kaç saydýn” dedi. Esma’nýn yetmiþ beþ koyunu vardý. Aða hem Ahmet’e hem Esma’ya yazmalarýný söyledi. Ahmet saydý ve yetmiþ beþ koyunu Esma teyzeye yazdý. Ali Bey’in elli beþ koyunu derken komþularýnýn hepsinin sayýlarý yazýldý. Sefer amca altmýþ, Merezli Teyze kýrk bir, damat Lütfü doksan beþ, damat Seyit seksen yazdý. Sýra Aða’ya gelmiþti. Aða karýlarýyla kýzlarýna iyice sordu. Ýki kere saydýklarýný söylediler. Aða’nýn küçük bekâr kýzý Eþemen, “Baba bende saydým dört yüz elli koyunumuz var” dedi. Hepsi sekiz yüz elli altý koyun etti. Ölen kesilen bu sayýdan düþülecekti. Ahmet baþýný salladý. Sürünün arasýna girdi, “Koyun çok Aðam, bizim oralarda bu sürüye iki hatta üç çoban olurdu” dedi. Aða “Fazla çoban oldu mu sürüyü birbirlerine býrakýp bir baþka sürüye hýrsýzlýða gidiyorlar ya da birbirlerini kýskanýp gütmüyorlar” diye cevap verdi. Ahmet koyunlarýn çok kel ve zayýf kaldýklarýný söyledi. Kýþtan çýkmýþlardý, eski çobanlar da doðru düzgün gütmemiþlerdi. Gerçi yaðýþ da fazla olunca hayvanlar otlatýlamamýþtý. Neyse ki o yaðýþtan bol bol ot olmuþtu. Ahmet bundan sonrasý için umutluydu. Koyun baharýný alýr kendine gelirdi nasýl olsa. Eve girdiler. Vakit öðleyi bulmuþtu. Ahmet kendi damýna geçti iyice dinlendi. Akþam serinliðinde iþe çýktý. Küçük oðlan Halil birkaç kez Ahmet’in adýný ünlendi; “Ahmet abi uyan”. Ahmet “Çoktan uyandým” diye cevap verdi. Çeþmeleri yoktu. Su kuyu suyuydu. Hem köylü hem hayvanlar bu kuyu suyunu kullanýyordu. Orada hayat bu kuyulara baðlýydý. Halil, Ahmet’e kuyudan nasýl su çekildiðini gösterdi; “Su on beþ yirmi metreden çýkar. Bak bu gördüðün çýkrýk. Kovaya ip baðlarsýn suya salarsýn çýkrýk yardýmýyla çekersin, oluklarý doldurursun. Sal bakalým kovayý suya”. Biri çýkrýðýn bir kolundan diðeri diðer kolundan tutup çeviriler. Ahmet gülümsedi; “Ben de köy çocuðuyum bizim oralarda da kuyu var. Kimi böyle çýkrýkla çeker kimi de beline uzun bir ip baðlar makara yardýmýyla suyu çýkarýr. Biliyorum Aðam biliyorum gördüm bunlarý”. Beraber oluklarý doldurdular. Halil; “Serinlik çöktüðünde hayvan geleceðini bilir, suya gelir. Bak geliyorlar bile” dedi. Mahir Aða’nýn köyü plato üzerine kurulmuþ yayla bir köydü. Ne fazla engebeli ne de fazla düz. Bayýrdüzü görünümlüdüydü. Çok verimli topraklarý olan ama aðacý olmayan bir yerdi. Yaðýþ olursa toprak yeþilliðe bürünürdü. Genelde de kýraçtý. O ve civar köylerde dere, akarsu ya da göl yoktu. Su hep kuyu suyuydu. Hemen hemen her evin önünde bir kuyu vardý. Kuyu onlar için hayattý. Köyün baþlýca geçim kaynaðý hayvancýlýk ve tarýmdý. Hayvancýlýk daha aðýr basardý. Büyükbaþ hayvancýlýk olmakla birlikte daha ziyade ilk sýrayý koyun yetiþtiriciliði alýrdý. Hem et hem de süt bakýmýndan bölgenin en iyi koyunlarý da orada yetiþirdi.
Yaðmur yaðdýðýnda, batýdan esen rüzgârla köyün içine mis gibi bir koku yayýlýr, insan mest olur. Türlü türlü otlar biter bu bozkýrda. Yaðýþla hayat bulur burasý, köy güzelleþir. Yaðmazsa hayat sýkýntýya girer. Halil ile Ahmet eve gittiler. Koyun suyunu içene kadar yemeklerini yediler. Ahmet yardýmcýlarýný görmek istedi. Aða gösterdi; “Bak gölgede yatýyorlar” dedi. Ünledi, köpekler geldi. Niðdeli, “Aðam bana üç tane yeter, bu kadarý çok” dedi. Köpeklerini seçti. “Þu ala, þu siyah bir de þu beyaz olsun”. Eþek de tamamdý. “Ben hazýrlýðýmý yapayým, akþam oluyor” diyerek gitti. Eþeði yükledi, testiyi doldurdu, palaný heybeyi aldý. Her þeyi heybesine koydu. Çobanýn ekmeðini de getirdiler. Deðneðini aldý. Aða geldi. Gitmeden sordu, “Aðam sahi bunlarýn adý neydi?”. “Þununki Siyah, alanýnki Dasti, beyaz olanýn adý da Bozo”. Niðdeli üçünü de adýyla çaðýrýp meralara doðru sürdü sürüsünü. Aða arkasýndan seslendi; “Daha merayý bilmiyorsun. Ýstersen bugün kuzeye doðru git. Alan geniþ”. Niðdeli elini salladý, “Sen merak etme. Bundan sonrasý bana ait” dedi. Aða da, “Haydi hayýrlýsý o zaman. Uðurlar ola” diyerek eve döndü. Ýçinden de Niðdeli yüzünü kara çýkarmasýn diye dua etti. Çoban çoktan bayýrlara varmýþtý. Artýk geceydi. Niðdeli acaba arkaç nerede diye geçirdi içinden. Biraz acemilik vardý tabii. Bu karanlýkta arkaç filan görünmezdi. Sürü bir tepeye gelince durdu. Artýk doymuþtu. Doyunca da uyurdu bunlar. Niðdeli sürünün halinden iyice emin olunca köpekleri doyurdu. Sýra kendisindeydi. Eþeði yularýndan çekti. Heybesinden havaný çýkardý. Yemeðini yemeye baþladý. Kavurma, kuru soðan, süzme yoðurtla bir güzel doyurdu karnýný. Üstüne de testisindeki buz gibi suyu içti. Mal sahibinin bakýmlarý iyiydi. Her þeyi bol bol koymuþlardý. Kalanlarý tekrar havana koydu, heybesini kaldýrdý. Havan; çobanlarýn kullandýðý deriden, aðzý yine deri bir iple büzülen saklama kabý gibi bir kesedir. Heybesinden baðacaðý çýkardý. Uyku zamanýydý artýk. Kepeneðini giydi. Baðacaðý atacak bir koyun aradý. Bir iki koyuna atmak istedi, koyunlar kabul etmedi. Koçlara attý, onlar da istemedi. En son bir koç kabul etti baðacaðý. Demek ki baðacak koçu konmuþtu sürüye. Gözleri kapandý. (Baðacak yünden örülmüþ koyunlarýn boðazýna, çobanýn bileðine göre hazýrlanan emniyet ipidir. Sürünün ve çobanlarýn can güvenliðini koruyan bir nevi emniyet kilididir. Sürü kaçarken baðacak baðlý koyun da kaçar. Ýþte o zaman çobanýn bileðindeki ip çekilmiþ olur ve çoban uyanýr ya da koyun acýkmýþtýr yayýlmaya baþlar. Baðacak koyunu yine çeker baðacaðý çobaný uyandýrýr). Sabah olmak üzereydi. Sürü kýpýrdamýþ, yayýlmaya baþlamýþtý bile. Koç hem ipi çekiyor, hem de ayaklarýyla kepeneði dövüyordu. Niðdeli uyandý, baðacaðý koyunun bacaðýndan çýkardý heybeye koydu. Heybeyi de eþeðe yükledi. Þafak atmýþtý. Sürüyü köye doðru çevirdi. Nasýl olsa köye kadar yayýlýp doyarlardý. Güneþ yüzünü gösterince sýcak basar iþ çekilmez olurdu. Serinlik geçmeden köye varmak gerekirdi. Eþeðin yanýna gitti. Heybesinden testiyi ve havaný çýkardý. Yüzünü bir güzel yýkayýp geceden kalan yiyeceklerden atýþtýrdý. Suyunu da içtikten sonra kalanlarý da köpeklerine verdi. Güneþ yükselirken köye vardý. Niðdeli kendini kanýtlamak istiyordu. Bu yüzden üstüne baþýna çeki düzen verdi. Deðneðini koltuðuna alýp sürüyü toparladý. Kuyu göründü. Niðdeli, “Þimdi sürünün önüne geçmem lazým. Suyuna birden saldýrýrsa bu çoban için iyi deðil” diye düþündü. Önlerine geçti. Yavaþ yavaþ kuyuya doðru inmeye çalýþtý. Bir baktý ki bütün aile ve komþular orada. Su çekilmiþ, oluklar dolmuþ; bekliyorlar. Niðdeli sürüyü saldý. Oluklar hýzlýca boþaldý. Konu komþu yeniden su çekip doldurdular. Koyunlar suya doymuyordu. Çobanla selamlaþtý herkes. Mahir Aða’nýn yüzü gülüyordu. Koyun suyu iyi içmiþti; bu da iyi bir þeydi. Niðdeli’ ye sordu; “Oðlum, beðendin mi otlaklarýmýzý, meralarýmýz? Ot çok mu?”. Niðdeli ot yönünden deðil su yönünden sýkýtý olduðunu belirti Aða baþýný salladý. Niðdeli çýkrýðýn baþýna geçmek istedi ama bugünlük kimse su çekme iþini ona býrakmadý. Bir gün daha misafirdi. Kahvaltý için eve geçtiler. Kadýnlar koyun saðmak için dýþarýda kaldý. Niðdeliye sorular sormaya baþladýlar. Bir yandan çay içiyor biryandan da konuþuyorlardý. Arazinin durumu, köpeklerden memnun kalýp kalmadýðý, otun bolluðu, sürünün sýkýntý yaratýp yaratmadýðý soruldu. Niðdeli karnýn doyurduktan sonra damýna uyumaya gitti. Kapýdan çýkarken Mahir Aða “Seni biraz erken kaldýracaðým. Çünkü konuþacaklarýmýz var. Benimden þartým þurtum var demiþtim” dedi. Niðdeli baþýný salladý çýktý.
Mahir Aða’nýn dört oðlu üç kýzý vardý. Ýlk karýsý Güllü’den olma Fehmi, Mustafa, Hasan, Melek ve Kezban. Döne’den olma çocuklarý ise Halil ile kýzý Eþemen’di. Güllü’nün bütün çocuklarý evliydi. Gelinleri Zeynep, Saniye, Melem; damatlarý da Latif ile Bekir’di. Eþemen en küçük kýzdý. Gelinlik çaðý gelmiþ dünyalar güzeliydi. Erkek gibi yetiþmiþti. At biner traktör sürer koyun güderdi. Cesurluðu ve güzelliði yedi köye ün salmýþtý. Herkes tarafýndan sevilir ve beðenilirdi. Evin en küçüðü olduðu içinde ailedeki herkes üzerine titrerdi.
Çoban damýnýn camý vuruldu. Aða’nýn torunu Niðdeliyi çaðýrýyordu. Niðdeli hemen uyandý, elini yüzünü yýkadý, Aða’nýn yanýna vardý. Vaktinden önce uyandýrýlmýþtý. Ama zaten Aða söylemiþti. Torun çaylarý doldurdu, Aða da söze baþladý. “Beni iyi dinle, kulaðýna küpe yap. Þartýma ister uy, ister uyuma ama uyarsan senin menfaatinedir”. Niðdeli çayýný höpürdüte höpürdüte içiyor can kulaðýyla da Aða’yý dinliyordu. “Bak evladým bizim tek geçim kaynaðýmýz çiftçilik ve hayvancýlýktýr, baþkaca da baþka bir iþimiz yoktur. Çocuklarým tarlaya giderler, nadas yaparlar ot biçerler. Bu yüzden her daim evde bulamazsýn erkekleri. Bir ihtiyacýn olursa benden isteyeceksin. Yanlýþ anlama sen de benim bir evladým sayýlýrsýn artýk. Bak çoban için dam yaptýk. Orada yesin, içsin, yýkasýn, yatsýn diye. Biz evdeyken beraber yer içeriz. Yoksak zaten senin kahvaltýný hazýr ederler. Bu ev de senin evin ama kýzlarým var gelinlerim var avratlarým var. Senin ablalarýn, analarýn, bacýlarýn olacak. Mecbur kalmadýkça erkekler suya karýþmaz. Oluklarý sen gelene kadar kadýnlar doldurur. Koyun ilk suyu içtikten sonra sen de yardým edersin. Akþam suyu da sana ait tabii. Kadýnlar da sana yardým eder” dedikten sonra torunundan hem kendisine hem de Niðdeliye çay doldurmasýný istedi. Niðdeli eliyle iþaret edip çay içmeyeceðini belirtti. “Sen de aileden biri oldun. Halil gibi oðlumsun artýk. Bekâr kýzým var. Bir cahillik edebilir. Bu arada sen evli miydin evladým? Çoluðun çocuðun var mý?”. “Bekârým Aða’m kýsmet olmadý. Bu zamanda zor. Çalýþýyorum, para biriktirebilirsem ben de istiyorum evlenmeyi”. “Hem bekârsýn, hem gençsin, hem yakýþýklýksýn. Kýzlarýn bu yaþlarda baþý dönük olur. Sen kýzýma aðabeylik yapacaksýn, onu koruyacaksýn. Sürüdeki mor koyunu gördün mü?”. Niðdeli baþýný salladý. “O koyun kýzýmýn koyunudur. Doðumda anasý öldü. Kuzucuðu kýzým Eþemen büyüttü. Ona analýk etti. Süt verdi yataðýnda yatýrdý. Küçük mor bir kuzucuktu. Çoðunlukla sürümüzü onunla ayýrýrýz. Köyde on bir sürü var. Tek mor koyun bizim sürüde. Anlayacaðýn kýymeti büyük mor koyunumuzun. Ona çok iyi bakacaksýn. Dünya bir yana, o bir yana. Mor koyunumuza bir þey olursa kýzým çok üzülür. Tamam mý evladým, dediklerim bir iyice girdi mi aklýna?”. Niðdeli, “Tamam Aðam tamam” dedi kendinden emin. Güllü seslendi. Akþam yemeði hazýrdý artýk bitsindi konuþmalarý. “Oðlum demin de dediðim gibi köyde on bir sürü var. Diðer çobanlarla iyi geçin. Koruculara bulaþma. Ekinlere dikkat et. Civar köylerin meralarýna sakýn girme, onlarýn korucularýndan da uzak dur. Bir de tabii azýlý kurtlarýmýz, arsýz hýrsýzlarýmýz var. Onlar için de gözünü dört aç”. Niðdeli diðer çobanlarýn niye kaçtýðýný anladý. Bela çoktu demek. Aða durmadan anlatýyordu. “Ýlçeye, velayete giderim. Çocuklar da evde olmaz. Bekleyecek, ne diyeceksen bize diyeceksin. Burasý iyi girdi mi aklýna” diye ýsrarla sordu Aða. Niðdeli yine salladý baþýný. Yemeðe çaðrý tekrarlanýnca ayaklandýlar. Aða kalkarken, “Benim diyeceklerim bunlar. Bir sýkýntýn varsa sen de söyle” diye ekledi. “Anladým Aðam anladým. Þimdilik benim bir diyeceðim yok. Ýþimiz rast gitsin. Ne diyeyim”. Niðdeli yemek yedikten sonra Güllü’nün kendi için hazýrladýðý çýkýný alýp çýktý. Eþeðini yükledi, deðneðine davrandý. Sürü yola çýktý.
Gece olmuþ, sürü yayýlmaya baþlamýþtý. Çan sesleri ovayý dolduruyordu. Biraz sonra hayvanlar doyup da arkaca çekilince, kepeneðini giydi. Köpekleri de doyurduktan sonra baðacaðý attý koça. Uyumaya baþladý. Þafak sökerken koç baðacaðý çekti. Niðdeli uyandýðýnda gördü ki sürü yayýlmaya baþlamýþ. Köye yönlendirdi sürüyü. Güneþ yükselirken iyice yaklaþtýlar köye. Susamýþtý, eþeðin yanýna vardý, testisinden buz gibi su içti. Köye girdiler. Niðdeli kuyunun etrafýndaki kalabalýðý gördü. Aða haklýymýþ diye geçirdi içinden. Çünkü, kuyunun baþýnda gelinler, kýzlar, komþu kadýnlar suyu çekmiþ bekliyorlardý. Deðneði koltuðunun altýnda sürünün önünden gitti. Göðsü kabardý, keyiflenmeye baþladý. Onu büyük bir törenle karþýlýyorlarmýþ gibi hissetti. Suyla karþýlama töreni bu olsa gerekti. Bu tören sadece Niðdeli’ye deðil, her çobana büyük keyif verirdi. Halbuki bu karþýlama aslýnda mal sahipleri için bir nevi denetlemeydi. Sürü iyi yayýlmýþ mý, sürünün duruþu iyi mi, suyu bol içiyor mu bunlarýn gözlemlenmesiydi. Bir terslik yoksa süt de bol olacak demekti. Niðdelinin sürüsü oluklara hücum etti. Çekilen suyun tamamýný içtiler, oluklar boþaldý. Niðdeli sürünün baþýna vardý. Birden Aða göründü. Çobanýna selam verdi. Selamý alan Niðdeli su çekmeye baþladý. Herkesin keyfi yerindeydi. Sürüden memnunlardý. Esma bacý yardým etti. Sürüyü saðým yerine sürdü. Aða Niðdeliye “Yemeðin hazýr sen git ye, iyice dinlen. Nasýl koyun iyi yayýldý mý?” dedi. “Ýyi yayýlmaz mý Aðam sabaha kadar yayýldý”. “Ýyi öyleyse sen git iyice dinlen”. Niðdeli çekildi. Süt saðýldý makinelere taþýndý. Köyü bir ezgi sardý. Yayýklar çalýyor, makinalar söylüyor, genç kýzlar ayak uyduruyordu. Kim oynuyor, kim aðlýyordu. Öðleye doðru bu cümbüþ yerini derin bir sessizliðe býraktý. Çünkü iþ bitince çoðunlukla öðle uykusuna yatarlardý. Gün batýya doðru devrilirken Niðdeli uyandý, yüzünü yýkadý. Damýnýn küçük camýndan köyü temaþa etti. Köyü beðendi. Evleri de pek düzgündü. Birden kapý çaldý. Gelen Döne’ydi. Yemek getirmiþti. Niðdeli yemeðini Döne ablasýnýn elinden aldý. Artýk köyün tüm kadýnlarý ablasý, anasý, bacýsýydý. Yemekten sonra kuyunun baþýna gitti. Merezli teyze oradaydý. Beraber oluklarý yarý doldurdular. Çünkü sürü akþam fazla su içmezdi. Niðdeli akasyanýn gölgesine býraktýðý eþyalarýný aldý, eþeðine yükledi. Testisini doldurduktan sonra köpeklerini doyurdu. Eþemen göründü “Abi havaný ver de azýðýný koyayým”. Niðdeli heybesinden havaný çýkarýp Eþemen’e uzattý. Sürü otlaklara doðru gitmeye baþlamýþtý. Niðdeli, Eþemen’i beklerken. Merezli teyzeye sordu “Adýn niye Merezli” diye. “Bilmiyorum babam koymuþ iþte”. Eþemen geldi. Niðdeli havanýn alýp yola çýktý. Sürünün yönün güneye çevirdi. Karþý yamaçta bir sürü daha göründü. Alacakaranlýk yavaþ yavaþ çöküyordu. Diðer sürünün çobaný Niðdeliye yaklaþtý. “Sen Mahir Aða’nýn çobanýsýn deðil mi?” diye sordu. Saçý sakalý birbirine karýþmýþ yaþlýca bir çobandý. “Aramýza hoþ geldi. Ben de Sefer Aða’nýn çobanýyým” dedi. “Hoþ bulduk amca”. “Amca deðil oðlum dayý diyeceksin. Herkes bana Musa dayý der. Sende öyle de. Hele çök de, adýný deyiver, nerelisin, kimlerdensin?”. “Ahmet Niðdeli. Bana herkes sadece Niðdeli der. Güney illerdenim Musa dayý”. Musa dayý baþýný salladý. “Ne kadar?” diye sordu. “Ne, ne kadar Musa dayý?”. “Aylýk, aylýk”. Niðdeli Aða’nýn kendisine bir rakam vermediðini, diðer çobanlar ne alýyorsa kendisinin de o kadar alacaðýný söyledi. “Mahir Aða verir verir, sen hiç meraklanma” dedikten sonra ayaklandý. Sürüsüne yetiþti. Biraz gittikten sonra; “Daha çok konuþuruz” diye seslendi. Niðdeli sürüyü iyice otlattýktan sonra eþeðinin yanýna çöktü. Sonra karnýný doyurup baðacaðýný koça attý. Derin bir uykuya daldý. Koç baðacaðý çekene, hatta kafasýyla Niðdeliye hafif hafif toslayana kadar da uyanmadý. Hemen ayaklandý. Koçun ýsrarýndan ürktü. Sürüye bir þey mi olmuþtu acaba? Neyse ki her þey yolundaydý. Eþyalarýný toparlayýp eþeðini yükledi. Sürünün yönünü köye çevirip yola koyuldu. Güneþe iyice yükselirken vardýlar köye. Þenlik alayý yine toplanmýþtý. Kýzlar, gelinler, yaþlý kadýnlar oluklarý doldurmuþ bekliyordu yine. Niðdeli’ye düþen de her zamanki gibi böbürlenmek oldu. Bu kadýn kalabalýðý güç katýyordu Niðdeli’ye. Pek bir hoþuna gidiyordu su baþýnda böyle beklenilmek. Sürüyü boþladý. Nasýl olsa tok karýnlarýna su içeceklerdi. Öyle de oldu. Sürü hýzla oluklara yollandý. O da kadýnlardan devraldý görevi, su çekti. Yeniden doldurdu sürünün boþalttýðý oluklarý. Aða durumdan memnundu. Hele bir su içmesindi sürü. O zaman anla ki hayvan açtý, bir güzel yayýlýp otlanmamýþtý. Bu çoban iþinin hakkýný veriyordu. Gidip dinlensindi o zaman. Niðdeli damýna vardý. Bir iki lokma bir þeyler yiyip hemen uyudu. O uyuyadursun, kadýnlar da memeleri dolup taþan sürüyü sýraya çekti. Saðmaya baþladý. Kova kova süt, makinalara taþýndý. Yaðlý, yavan ayrýldý. Ýþ bitince herkes öðle uykusuna daldý.
Yaþlý kurt Musa Dayý bütün çobanlara haber salmýþ. Mahir Aða’nýn çobaný nereye sürerse onlar da oraya sürmeye karar vermiþler sürüyü. Niðdeli batýya, ovaya doðru sürünce sürüsünü bir de ne görsün her yer koyun. Bütün sürüler orada. Musa Dayý sürüsünün önünden Niðdeli’ye doðru yürüdü. “Eðlen hele eðlen” diye seslendi. Diðer çobanlar da geldi. Musa Dayý, “Yanlýþ anlama, herkes seninle tanýþmak istiyor” dedi. Selamlaþýp, tanýþtýlar. Sonra hepsinden yaþça en büyük olmasý nedeniyle Musa Dayý söz aldý; “Geçen gün söyleyemedim. Þimdi herkesin yanýnda birkaç kuralý diyeyim de hem sen öðrenesin, hem de diðerleri bir kez daha duysun, hatýrlasýn. Ben hepinizin büyüðüyüm. Dinler ya da dinlemezsin, senin bileceðin iþ. Ama kulak vermen senin yararýnadýr” dedi. Sürüler yayýlýyor, çobanlar da onlarýn ardýnda hem yürüyor, hem de Musa Dayý’ya kulak veriyorlardý. “Adýn Ahmet’ti deðil mi?” Niðdeli baþýný salladý. “Bak Ahmet. Diðer çobanlarla iyi geçineceksin. Ekinde yayýlmayacak, komþu köylerin korucularýna bulaþmayacaksýn. Meralarý geçmek yok. Bir isteðin bir dileðin olursa elimizden geleni yaparýz. Beni anlýyorsun deðil mi Ahmet?”. “Anlamaz olur muyum Musa Dayý. Çok iyi anladým seni”. “Bir de çoban arkadaþlarla yýllardýr yaptýðýmýz yemek günümüz var. On beþ günde bir, birine misafir oluruz. O gün azýk almayýz yanýmýza. Her þeyi o kiþi hazýrlar. Bir eðlence gibi düþün bunu. Katýlýr mýsýn?” “Tabii katýlýrým dayý”. “Ýyi öyleyse, yarýn yemek getirme. Rasim’deyiz. Senin gününü sana bildiririz. Gece olmuþ. Haydi arkadaþlar, herkes sürüsünü arkaca çeksin. Yemeklerimizi yiyelim de yatalým artýk”. Niðdeli deðneðini koltuðunun altýna alýp sürüsünün önünden yürüdü. Þafak sökerken yola koyuldu. Yine ayný alayla karþýlandý. Yine böbürlendi tabii.
Eþemen mor koyununun yanýna gitti. Sýrtýný sývazladý, sevdi. O koyunuyla hasret gideredursun, Mahir Aða gülerek geldi. “Sürü epey toparlanmýþ Niðdeli. Baharýný alacak galiba, haydi maþallah” diye sevinçli sevinçli konuþtu. Niðdeli aðanýn bu halinden memnun damýna yollandý. Yemeðini çabuk çabuk yiyip hemen uyudu. Mahir Aða kahvaltýdan sonra çardaða çýktý. Halil yetiþti arkasýndan. “Baba nerede kaldý senin bu çobanýn anasý atasý? Hani gelip tanýþacaklardý? Hem bu Niðdeli’nin dili de pek düzgün. Hiç köy þivesi yok. Ben iþkillendim vallahi”. Mahir Aða istifini bozmadan, “Gelecekler, gelecekler. Biraz daha bekleyelim, bir þey olmaz. Sen onu boþ ver de nadastan haber ver. Bitti mi nadas?”. Halil babasýnýn umursamazlýðýna kýzgýn, cevap verdi; “Az kaldý, bitti sayýlýr”. Sütler, öðle uykusu, yemek derken bir gün daha bitti. Niðdeli uyandý, kuyunun baþýna geçti. Akþam suyunu çekip, hazýrlanmaya baþladý. Köpeklerini doyurdu. Büyük gelin azýðýný getirdi. “Havanýný ver de içine koyayým” dedi Niðdeli’ye. “Ne zahmet ettin abla. Çardaða koysaydýn alýrdým ben”. “Ne zahmeti oðlum. Ayaklarým kopmadý ya”. Niðdeli eþeði yükleyip yola çýktý. Ne tarafa gideceðine karar veremedi. Yalnýz kalmak istiyordu. Musa Dayý nerededir acaba diye geçirdi içinden. Kuzeye yöneldi. Giderken anasýný babasýný ne kadar çok özlediðini düþündü. Tepeyi aþýnca hava bozdu. Yaðmur yaðmaya baþladý. Eþeðin sýrtýndan kepeneðini aldý, hemen giydi. Yerler iyice ýslanmýþtý ama sürünün de duracaðý yoktu. Bu hayvanlar da böyleydi iþte. Yaðmur altýnda ne yayýlýr ne de yatardý, durmadan giderdi. Niðdeli bir o tarafa, bir bu tarafa çeviriyordu çevirmesine ama hayvan durmuyordu. Çamur çarýklarýný aðýrlaþtýrmýþtý. Çýkarýp temizledi. Yeniden toplandý çamur. Bir iki böyle böyle gitti. Çok yoruldu Niðdeli. Sürü bir kez olsun aðzýný yere koymadý, hep gitti. Yaðmurlu fýrtýnalý gece yerini pýrýl pýrýl bir güne býraktý. Güneþ sýcacýk yükseliyordu. Sürü hâlâ yayýlmýyordu. Niðdeli yönünü köye çevirdi. Ortalýk ýsýnmýþtý, kepeneðini çýkardý. Otlarýn, çiçeklerin üstündeki su damlalarý ve kelebeklerin kanatlarýna vuran gün ýþýðý doðanýn binbir renkli senfonisinden bir parçayla insanýn gözünü kamaþtýrýyordu. Niðdeli kepeneðini otlarýn üstüne serdi. Ot ýsýnýnca sürü yere çakýldý. Bu sefer de gitmek istemiyordu. Çünkü karný açtý. Yavaþ yavaþ yayýlmaya baþladý. Topraktan buhar çýkarken, Niðdeli de bu güzel bahar sabahýnýn tadýna varýyordu. Çarýklarýndaki çamuru temizledikten sonra, otlarýn üstüne uzandý. Renk cümbüþünden büyülendi, kokudan sarhoþ oldu. Doðaya âþýk olmamak elde deðildi. Çiçek kelebeðe, damlalar renklere karýþýp gitmiþti. Keyfi yerindeydi Niðdeli’nin. Kendi kendine, “Çöreðim yaða düþtü. Aðalar, ablalar pek iyi bakýyorlar bana. Doða desen o da çok cömert, otun bolluðuna baksana. Hayvan aç kalmýyor. Allah’tan daha ne isterim” diye konuþtu. Sürü neredeyse köye varacaktý. Hemen ayaklandý. Eþyasýný eþeðe yükledi. Sürünün peþi sýra gitti. Aða telaþla karþýladý; “Oðlum iyi misin? Sürüyü sensiz görünce meraklandým. Baþýna bir hal mi geldi?” dedi hýzlý hýzlý. “Telaþlanma Aðam. Þükür çok iyiyim. Gece yaðmurla uðraþýnca sabaha caným çýktý yorgunluktan. Güneþ tatlý tatlý vurunca uzandýðým yerde kalakalmýþým iþte. Baðýþla Aðam”. “Aman sen iyi ol da. Sürünün baþýna bir iþ gelmesin de. Ýyi, iyi öyleyse. Hemen git damýna, iyice dinlen bakalým”. Niðdeli gitmeden önce eve uðradý. Aða’nýn küçük karýsý çardaktaydý. “Abla yað ile bulgur koy bu sefer. Kendime sýcak bir aþ yapayým” dedi. Döne, “Yap yavrum. Yap tabii” dedi. Sonra kýzý Eþemen’e seslendi; “Eþe, Eþe Ahmet oðlana bulgur yað koy. Aþýný kendi yapacak”. Eþemen bolca bulgur, yað, ekmek, soðan koydu. Niðdeli havanýný kýzýn elinden aldýðý gibi hemen sürünün peþine takýldý. Yine “Ne tarafa gideyim” diye sordu kendi kendine. Kararýný verdi, sürüyü Höyük köyü tarafýna çevirdi. Gece olmadan çalý çýrpý toplayýp aþ için ateþ yaktý. Sürüyü arkaca çekip bulgurunu piþirdi. Yemekten sonra baðacaðýný atýp uyudu. Dönüþte gözü bir çukura çarptý. Sel sularýnýn sürüklediði kumun toplandýðý bir çukurdu bu. Etrafý otlarla çevriliydi. Kuma oturdu. Daldý gitti. Hasret içini yakýyordu. Bir avuç kum aldý, sýktý. Sonra hafif esen rüzgâra karþý savurdu. Gözleri kum doldu. Bir iki kez yaptý bunu. Birden hýçkýrarak aðlamaya baþladý. Ailesini düþündü. Anasý babasý, kardeþleri ne hallerdeydi acaba. Onun yüzünden sýkýntý çekiyorlar mýydý? Hem aðlýyor, hem de avucundaki kumu sýktýkça sýkýyordu. Tam yedi yýl olmuþtu yad ellerde olalý. Çekilecek gibi deðildi gurbet. Yine sürü ondan evvel vardý köye. Hemen eþeðine binip köyün yolunu tuttu. Kuyu baþýndan seslendi Esma Bacý; “Bizim çoban eþeðe biner miydi hiç”. Niðdeli gülümsedi. Eþekten indi. Sürü suyunu içmiþ, saðmala bile gitmiþti. Eþemen’i gördü. Mor koyunuyla konuþuyordu. Kuyu baþýndakiler merakla sordular Niðdeli’ye; “Oðlum Ahmet bir iþ mi geldi baþýna. Merak ettik seni. Sürü öyle sensiz gelince ne yapacaðýmýzý þaþýrdýk vallahi”. Niðdeli esneye esneye cevapladý; “Sýcak topraða biraz uzanayým dedim, dalmýþ gitmiþim. Çok þükür hiçbir þeyciðim yok. Sorandan da sormayandan da Allah razý olsun”. Esma Bacý Niðdeli’nin gözlerine dikti gözlerini; “Oðlum gözlerin kan çanaðýna dönmüþ. Þu soðuk suyla bir iyice yýka yüzünü de kendine gel” dedi. Yaþlý kadýnýn dediðini yaptý. Yüzü buza kesti. O kadar soðuktu su.
Bahar yavaþ yavaþ zamanýný dolduruyordu. Güneþ artýk daha çok ýsýtmaya baþlamýþtý. Bir gece Niðdeli sürüsünü yitirdi. Öyle derin bir uykuya dalmýþtý ki sürü kendi baþýna seyip gitmiþti iþte. O tarafa bu tarafa koþtu durdu. Ne köpekleri vardý ortalýkta ne de koyunlar. Bir tek gecenin o derin sessizliðinde ara ara gelen çan seslerinden baþka da ses yoktu. Çan sesine kulak kesildi. Sanki sesler Karataþ Köyü tarafýndan geliyordu. Oraya doðru koþtu. Çok þükür sürü oradaydý. Bir korulukta yayýlýyordu. Koþtu. Çok hýzlýydý çünkü her an baþýna bir bela gelebilirdi. Neyse ki koca sürüyü kimseye görünmeden güç bela çýkardý korudan, köye sürdü. Biraz daha gidince acýktýðýný hissetti. Azýðýný çýkarýp karnýný doyurduktan sonra tekrar sürdü hayvanlarý. Onlar da artýk yayýlmak istemiyordu çünkü Niðdeli onlarý bulana kadar belli ki iyice yayýlýp doymuþtu korulukta. Susamýþtý sürü. Bu yüzden bir an önce köye varmak gerekirdi. Kuyu kalabalýðý görününce Niðdeli yine deðneðini koltuk altýna alýp þiþindi. Baþýný dimdik tutup geçti sürüsünün önüne. Hayvan saldýrdý suya. Öyle içtiler, öyle içtiler ki çatlayacaklardý neredeyse. Ahali gururlandý. Ýyi doymuþtu hayvaný. Herkesi bir neþe aldý. Döne Eþemen’e seslendi; “Kýzým yeter mor koyun aþkýn. Haydi hava iyice ýsýnmadan saðalým koyunlarý”. Sonra Niðdeli’ye dönüp; “Oðlum sana su ýsýttýk. Temiz esvaplar koyduk damýna. Sabun da var. Yýkan paklan kendine gel. Kirlilerini ver de yýkayalým” dedi. Niðdeli denileni yaptý. Yemekten sonra deliksiz bir uyku çekip bir güzel dinlendi. Köylü öðle uykusundan bir çocuðun sesiyle uyandý. Çocuk durmadan; “Döne Ana, Döne Ana” diye baðýrýyordu. Döne bir hýþým dýþarý çýktý. Telaþlý sordu; “Ne var ne baðýrýyorsun?”. “Beni Musa Dayý gönderdi. Çobanýn bu akþam yemek getirmeyecekmiþ. Ramazan çobanýn sofrasýna misafir olacaklarmýþ” dedi çocuk. Tam giderken geldi aklýna; “Sürüyü Ölükurt mevkiine getirecekmiþ”. Döne; “Oðlum dur hele, sen kimsin Musa Dayý kim” diye sordu. “Musa Dayý bizim çobanýmýz. Ben de Sefer Aða’nýn torunuyum”. Döne çocuðu sevdi. Yað dürümü isteyip istemediðini sordu. “Karným tok. Sen çobanýna haber vermeyi unutma emi”. “Söylerim oðlum söylerim. Sen de anana selamýmý söyle” dedi Döne. Akþama doðru uyandý Niðdeli. Akþam suyunu çekti. Ablalarý Döne, Melek, Kezban bir de bacýsý Eþemen gelip yardým ettiler. Oluklar dolarken Güllü yetiþti. Niðdeli’ye yaklaþýp; “Oðlum biz dün koyunlardan öyle süt saðdýk öyle süt saðdýk ki deme gitsin. Dün gece nerede yaydýysan hayvaný bu gece de orada yay” dedi. Niðdeli çýkrýðý çeviriyordu. Ses etmedi. Döne yetiþti imdadýna; “Gidemezsin oðlum. Sefer Aða’nýn çobaný haber gönderdi. Sürüyü Ölükurt’a getirsin diye. Yemeði birlikte yiyecekmiþsiniz. Biz azýk koymayacaðýz bu gece. Bir baþka çobanýn azýðýný yiyeceksin”. Niðdeli; “Doðrudur abla. Musa Dayý bana da söylemiþti. On beþ güne bir gece yaparlarmýþ. Gidelim bakalým” dedi. Bir iki adým attýktan sonra dönüp o mevkiinin yerini sordu. Tarif ettiler. Neyse ki koru tarafý deðildi. Derin bir oh çekti. Köpekleri doyurup, palaný heybeyi eþeðe vurdu. Tarif edilen yöne doðru yavaþ yavaþ seðirtti. Epey gittikten sonra birer ikiþer diðer çobanlarla karþýlaþtý. On binlerce koyun tozu topraðý kaldýrarak, çan sesleriyle ortalýðý çýn çýn çýnlatarak Ölükurt mevkiine vardý. On bir çoban bir araya geldi. Köpekler hýrlaþýp, dalaþtýlar. Çobanlar, birbirlerini boðmasýnlar diye kaç kez araya girdi. Sonra kendi aralarýnda konuþmaya baþladýlar. Eski çobanlar yenilerine öðüt üstüne öðüt verdi. Musa Dayý hakkýnda dedikodu da ettiler. Aman ha aman kendi gecesi olmadan ona soru sormayýn, kýzar. Boþuna konuþturmaya uðraþmayýn, konuþmaz. Gece çökerken sürüler de doymak üzereydi. Musa Dayý çobanlara seslendi toplanýn diye. “Ýtlerinizi doyurun da boðuþmasýnlar. Herkes itine sahip çýksýn. Ýtler boðuþursa ben de sizi boðarým” dedi yaþlý kurt. “Ramazan sen de kur bakalým þu çilingir sofraný” diye de ekledi. Sofra kuruldu, yenildi, içildi. Sabaha kadar felekten bir gece çaldýlar. Sabah olunca da herkes yola koyuldu. Köye vardýðýnda Niðdeli ne görsün, gürültülü patýrtýlý büyük bir kalabalýk evin önünde. Hemen anladý meselenin koruluk meselesi olduðunu. Karataþ Muhtarý köyden birkaç kiþi ile çýkmýþ gelmiþti. Köy bekçisi çobanlarý muhtara götürdü. Hepsi þaþkýndý. Daha çok da kýzgýn. Öyle ya çalmamýþ çýrpmamýþlardý, þimdi durduk yere bu muhtar çaðrýsý da neyin nesiydi? Bekçi; “Karataþ’tan koruluk yaymýþlar. Onun için çaðýrýyor hepinizi” diye açýklamada bulundu. Bütün çobanlar muhtarýn huzuruna çýktý. Muhtar hemen girdi konuya; “Arkadaþlar, Karataþ köyünden Memed Aða’nýn koruluðunu yaymýþlar. Kim yaydýysa söylesin. Aða ziyanlýk almayacak. Onun zararýný ben ödeyeceðim” dedi. Çobanlar yemin billah ettiler. Baþka köyün sürüleridir diye ayak dirediler. Muhtar yanýndakilere dönüp; “Bak buranýn çobaný deðilmiþ yapan. Þimdi durduk yere kimi suçlayabiliriz?” dedi. Karataþ Heyeti mecburen gitti. Niðdeli’nin eli ayaðý boþaldý. Bundan sonra daha dikkatli olmasý gerektiðine dair kendine telkinlerde bulundu. Yalnýz kalmak istiyordu artýk. Yalnýz kalýnca sanki ailesine kavuþuyordu. Çünkü sadece yalnýzken geliyordu aklýna anasý babasý, kardeþleri bacýlarý.
Ertesi akþam doðuya sürdü. Sabaha doðru ufukta üç atlý göründü. Ellerinde tüfekleri vardý. Niðdeli’ye doðru sürdüler atlarýný. Güngören’in kýr ve ekin korucularýydý bunlar. Niðdeli’ye baðýrarak indiler. “Tepeyi geçmiþsin. Bu tepe iki köyün sýnýrýdýr. Kimse sana demedi mi sýnýrlarý geçmek yok diye. Sen geçmemiþ neredeyse içeri girmiþsin” diyerek saldýrlar. Üçü bir olup çok kötü dövdüler Niðdeli’yi. Serde yiðitlik vardý var olmasýna ama elden ne gelirdi. Eli kolu baðlýydý Niðdeli’nin. Bir bildiði vardý elbette. Yoksa üç beþ kiþiye eyvallah mý ederdi? Korucular; “Artýk dersini aldý. Bir daha da Güngör’e deðil girmek bakamaz bile” diyerek gittiler. Sürü Niðdeli’den önce vardý köye. Çok hýrpalanmýþtý. Yürümeye dermaný yoktu. Saatler sonra onu o halde köye girerken gören Aða telaþla Halil’den traktörle çobanýný getirmesini istedi. Yaralýyý damýna taþýdýlar. Mahir Aða; “Ne oldu oðlum, bir yerden mi düþtün ne bu halin” diye sordu. Niðdeli dili döndüðünce anlattý baþýna geleni. Aða baþýný salladý. “Sen biraz dinlen oðlum. Yarýn seni hekime götürelim” dedi. Sonra çocuklarýna dönüp; “Bu çocuk iyileþene kadar siz güdeceksiniz sürüyü. Ama ondan önce tüfeklerinizi, sopalarýnýzý alýn da þu Güngören korucularýný daha beter benzetin bakalým” diye talimat verdi. “Mahir Aða’nýn çobanýný dövmek neymiþ iyice anlasýnlar tamam mý?”. Evin kadýnlarý dört gün dört gece þifalý otlarla, þerbetlerle iyi ettiler Niðdeli’yi. Ama en çok da Eþemen’le anasý ilgilendi yaralýyla. Mahir Aða içeri girdi. “Oðlum hekim istemedin, þimdi nasýl oldun? Eðer hala iyi deðilsen hemen götüreyim seni hekime” diyen Aða’ya Döne cevap verdi. “Ýyi Aðam iyi. Toparladý çok þükür”. Niðdeli de aynýsýný söyleyince Aða hekimden vazgeçti. “Öcün alýnacak vicdansýzlardan. Adam dövmek nasýlmýþ görecekler” diyerek çýktý.
Akþam olunca Eþemen’le komþular doldurdular oluklarý. Dördüncü gününün akþamý Eþemen tek baþýnaydý. Suyu yalnýz çekiyordu. Niðdeli damýndan çýktý, eve vardý. “Abla, abla duyan yok mu?”. Aða’nýn büyük karýsý Güllü çýktý kapýya. “Aman kalktýn mý sen? Ýyi misin?”. Niðdeli artýk iyileþtiðini, davara gidebileceðini söyledi. “Abilerim yatsýn bu gün. Ben gideceðim. Sað olsunlar” dedikten sonra kuyuya gitti. Eþemen hâlâ kuyu baþýndaydý. Niðdeli birden yanýk bir ses duydu. Eþemen; “Oy çýkrýk çýkrýk / Kolum kanadým kýrýk / Çýkrýðým tam dönmüyor / Kolum kanadým kýrýk” diye bir türkü tutturmuþ, içli içli söylüyordu. “Kovam suya dalmýyor / Mor koyunum su içmiyor / Oy çýkrýk oy çýkrýk / Kolum kanadým kýrýk / Kolum kanadým kýrýk”. Niðdeli iyice yaklaþmýþtý ama Eþemen onu görmemiþti. Söylemeye devam etti. “Ayaðýnda var çarýk / Koltuðunda deðneði / Oy çýkrýk oy çýkrýk / Niðdeli’yi görmeyeli / Kolum kanadým kýrýk / Çýkrýðýn kolu dönüyor / Bir kolu boþ dönüyor / Mor koyunum su içmiyor / Yar bana yüz vermiyor / Oy çýkrýk oy çýkrýk / O sevdiðimi bilmiyor / Kolum kanadým kýrýk”. Niðdeli kendi kendine, bu kýz birine sevdalý galiba diye söylendi. “Tutulmuþ birine, vay haline” dedi. Eþemen kovayý daldýrýp tam çýkrýðý döndürecekti ki yetiþti Niðdeli. Hemen diðer koldan çevirmeye baþladý. “Sen miydin, korkuttun beni”. Eþemen’nin yanaklarý nar oldu. Niðdeli’nin türküyü duyup duymadýðýndan kuþkulu çekinerek konuþtu; “Ýyisin herhalde”. “Ýyiyim çok þükür. Çabalarýnýzla kalktým ayaða. Bu gün sürünün baþýna geçeceðim inþallah”. Evin erkekleri bir iki uyanýp sökün ettiler dýþarý. Mahir Aða baðýrýyordu sabah sabah. “Bir bulamadýnýz itleri. Yer yarýldý da içine mi girdi itoðlu itler”. Çocuklarý isyan etti; “Baba her yere baktýk. Bulamadýk iþte. Gel vazgeçelim bu davadan. Yoksa iki köy birbirine girer. Hem nasýl olsa Ahmet’te de bir kýrýk çýkýk yok. Bak iyileþmiþ de. Bu iþ bu kadarla kalsýn”. Aða hiçbir þey demeden eve girdi.
Niðdeli sürüsüne kavuþtu. Akkaya mevkiine sürdü. Ýyice yayýldý hayvanlar. Þafak sökerken uyandý Niðdeli. Temiz havayý derin derin soludu. Yeniden doðmuþ gibi gönendi. Keyfi yerindeydi. Köye doðru neþeyle sürdü sürüyü. Yayýla yayýla vardýlar. Çoban gecesi devam ediyordu. Bu sefer sýra Musa Dayý’daydý. Yine haber göndermiþti. Onun arkacýna gidilecekti. Niðdeli pek gönülsüzdü ama uyumsuzluk etmek de istemiyordu. Ortalýk ateþ gibi yanmaya baþladý. Artýk gündüzleri uyku haramdý. Sýcak insanýn canýný haþlýyordu. Niðdeli kuyuya yaklaþtý. Merezli Teyze kuyu baþýndaydý. Bir kova suyu uzattý Niðdeli’ye. O da bir güzel yýkadý elini yüzünü. Serinledi. “Oðlum bu gün ben koyayým azýðýný. Hep Aða koyacak deðil ya. Bizim de sürümüzü güdüyorsun”. “Baþka zaman. Kýsmet deðilmiþ. Bu gece Sefer Aða’nýn çobaný Musa Dayý’nýn sofrasýndayým. Kusura bakma”. Merezli Teyze baþýný sallayýp su çekmeye devam etti. Akþama doðru hazýrlýðýný yaptý Niðdeli. Yola çýktý. Sürüyü Musa Dayý’nýn arkacýna doðru yaya yaya götürdü. Diðer çobanlar oradaydý. Musa Dayý da geliyordu. Heybesi epey kabarýktý. Toplandýlar. Musa Dayý baðýrdý; “Herkes geldi mi?” diye. Bütün çobanlar oradaydý. Kimi çalý çýrpý topladý, kimi de köpekleri doyurdu. Musa Dayý da yemeði piþirdi. Ateþin etrafýna toplanýp karýnlarýný doyurdular. Musa Dayý’nýn sofrasýnda neler yoktu ki; et, pilav, çoban salata, tatlýlar, yoðurt, peynir. Bol bol yenilip içildi. Ateþ sönmeye yüz tutunca yeniden çalý çýrpý topladýlar. Önceden eski çobanlar demiþti sorulacaklarý onun gecesinde sorun diye. Hem eskiler her þeyi biliyordu. Onlar sorsa hiç heyecan olmazdý sohbette. Öyleyse yeni çobanlar neyi merak ediyorlarsa sorsunlardý þimdi. Musa Dayý keyif sigarasýný yaktý, ateþin karþýsýna geçti. Seyrek ön diþleri arasýndan ýslýk sesi çýkarýyormuþ gibi ýs ýs ýs diye bir “s” çýkarýyordu. Çoðu harfi kaçýrýyor gibiydi. Genç çobanlardan biri; “Musa Dayý kaç senedir bu iþtesin?” diye sordu. “Deðneði atmadan kýrk sene oldu ýs ýs ýs”. Bir diðeri; “Buralý mýsýn?” diye devam etti. “Buralý deðilim ama kýrk senedir bu köyde deðnek taþýdýðýmdan buralý sayýlýrým”. Çobanlardan biri çay daðýttý. Demli çayla daha da dem aldý sohbet. Ateþi tekrar güçlendirdiler. Biri bir patavatsýzlýk etti; “Musa Dayý hiç hýrsýzlýk yaptýn mý?”. Yaþlý kurt önce sigarasýndan derin bir fýrt çekti sonra da çayýný yudumladý. Sigarasýnýn izmariti gibi kirli sarýya dönmüþ saçý karmakarýþýktý. Sakalýna yapýþan yemek kýrýntýlarý ateþ harladýkça görünüyordu. Konuþurken kýrýntýlar titriyor sanki konuþmaya eþlik ediyordu. “Yaptým. Kýrk senede yediðim koyun sayýsý beþ yüzü geçmiþtir. Bizim zamanýmýzda yapmayan yoktu. Ben de yaptým iþte”. Soru üstüne soru geliyordu. “Hiç kurt öldürdün mü?”. “Ben kurt öldürmem. Eti yenmeyecek hayvana el sürmem”. Bir sigara daha yaktý. “Hayvanlar benim can dostumdur. Onlarýn içinde yaþadým, onlardan biri oldum. Her þeyi hayvanlar öðretti bana” deyince gülmeye baþladý çoðu. Musa Dayý bozuntuya vermedi ama konuþurken sesini biraz yükseltti. “Yaðmurun karýn ne zaman yaðacaðýný, fýrtýnanýn kopacaðý aný, depremi yani bilcümle doða olayýný onlar daha olmadan anlar. Biz beþer de olduktan sonra. Ondan þaþarýz ya. Hayvanda dil yok ama her hareketi bir þeyi haber verir. Ýnsanlar kurdu öldürüyor. Bir bahar günü Ören tarafýnda güdüyordum sürüyü. Ön taraftaki hayvanda ürkme oldu. Oraya doðru koþtum. Yavrular kaya altlarýna doðru kaçýþýyordu. Bir baktým o kaya altýnda beþ tane kurt yavrusu büzülmüþ bana bakýyor. Analarý yoktu. Belli ki açlar. Analarýný bekliyorlar ama anayý da insan vurmuþ. Hemen bakracýma süt saðdým. Bakracý önlerine sürdüm. Saklanýp seyrettim. Yavaþ yavaþ, korka korka yaklaþtýlar süte. Koklayýp içmeye baþladýlar. Doyunca tekrar sindiler kuytuya. Bakraçta bir damla süt kalmamýþtý. Bir iki derken açlýktan mecburen yalaya yalaya bakraçtan içmeyi öðrendiler böylece. Büyüdükçe arttýrdým sütü. Sonra ete çevirdim yemeklerini. Benim yavrularým oldular. Beni gördüklerinde koþup gelirlerdi. Altý ay içinde koca kurt oldular. Kýþ da gelmiþti artýk, mecburen ayrýldým yavrularýmdan. Ýþte böyle, hayvan candýr”. Gece iyice çökerken kimi uyukluyor kimi de can kulaðýyla dinliyordu Musa Dayý’yý. “Oðlum Murat bu sefer de sen bir çay demle bakalým” dedi yaþlý kurt. Bir sigara daha yakýp derinden çekti dumaný. Bir baþka kurt hikâyesi dinlemek isteyenlere ; “Sabah oluyor. Zaman kalmadý. Hikâye çok bende ama bir dahaki sefere” diye itiraz etti Musa Dayý. Çok yalvardýlar. “Peki tamam anlatalým bakalým” diye baþladý. “Ýnsanlar ne için kavga eder? Neydi hani Atatürk’ün bayram yaptýðý?”. Biri “Cumhuriyet Bayramý mý dayý?” dedi. “Hah iþte onun hürriyeti, hani þimdi baþka bir þey diyorlar. Aklýma gelmedi. Çocuklara da ad koyuyorlar. Neydi yahu?”. Niðdeli atýldý; “Özgür”. “Tamam o. Özgürlük” dedi Musa Dayý. “Benim gözümde kurtlar özgürlüðü temsil eder. Özgürlük timsalidir”. Karýþýk saçlarýný kaþýdý, devam etti; “Bir de toplu halde yaþamanýn ne olduðunu deyiverin bakalým. Hani aile, eþ, dost hep bir arada”. Yine Niðdeli verdi cevabý; “Sosyal hayat mý dayý?”. “Bravo vallahi. Ýþte bu kurt dediðin canlý hem özgürlük timsalidir hem de sosyal yaþamý olan hayvandýr. Ben onlarda bunu gördüm. Ýnsanlar niye öldürürler anlamam. Bana bu güne kadar hiçbir zararlarý olmadý. Hatta çoðu zaman korudular beni”. Musa Dayý’nýn boþalan bardaðýna kapkara bir çay doldurdular. Çobanlar çocuk gibi yalvarmaya baþladýlar anlatmaya devam etsin diye. “Bir daha anlat ne olur Musa Dayý. Anlat, anlat, haydi anlat”. Çayýný yudumladý, üstüne bir nefes sigara içti. Saçý sakalý kýpýrdadý yine. “Yeter çocuklar gün doðdu. Ne ara varacaðýz köye?” dedikten sonra Mustafa’ya seslendi. “ Mustafa sürüleri kaldýr, köye yönlendir. Çabuk ol. Çaya yetiþ”. Sonra hevesle bir kurt hikâyesi daha anlatmaya baþladý. “Bir bahar günüydü. Mercimek toprak tarafýnda güdüyordum sürümü. Yorulmuþtum. Dinleneyim diye oturdum biraz. Derken uyuyakalmýþým. Bir ara üstümde bir þeyin kýpýrdadýðýný hissettim. Yýlan sandým. Nefesimi tuttum, hiç kýpýrdamadým. Sonra çoban arkadaþlarýn bir þakasý olduðu hükmüne vardým. Çünkü ayaklarýmdan çekiyorlardý beni. Sýrtýmý çiðnediler. Gözlerimi açtýðýmda ne göreyim, üç tane kocaman kurt yaný baþýmda duruyor. Korkudan titremeye baþladým. Ýnþallah rüyadýr diyordum. Bir kýpýrdasam bunlar beni parçalar diye düþünüyordum. Belki giderler diye bir müddet öyle sessizce, hiç kýpýrdamadan durdum. Sonra içlerinden biri paçamdan yakalayýp çekmeye baþladý. Sonra birden hatýrladým bunun Açgöz olduðunu. O öyle tutup çekerdi beni. Derin bir oh çektim. Bunlar benim büyüttüðüm o yavrulardý. Benim çocuklarýmdý. Ýki eksikle ziyaretime gelmiþlerdi. Öldü onlar herhalde. Bu üçü beni tanýmýþ, uyanmamý beklemiþti. Doðruldum, Allah cezanýzý vermesin dedim. Sevinçten ne yapacaklarýný þaþýrmýþlardý. Kâh yalýyorlar, kâh üstüme atlýyorlar, oraya buraya çekiþtiriyorlardý beni. Býrakmak istemedik birbirimizi. Epey hasret giderdik. Demek nankör deðillerdi. Güreþtik, oynaþtýk. Sonra yemek verdim. Heybemde ne varsa döktüm önlerine. Açgöz yine açgözlülüðünü gösterdi, kardeþlerinin önündekine de davrandý. Bitirdiler yemeklerini. Çocuklar ben gidiyorum diye seslendim, hemen yanýma geldiler”. Musa Dayý aðlamaya baþladý. Diðerlerinin de gözleri doldu. “Üçüne sarýldým. Öptüm tek tek. Beni yine bulun ha dedim, ayrýldým”.
Günler böyle böyle geçerken, koyunlarýn kýrpýlma zamaný geldi. Ýmece usulü bir haftada hepsi kýrpýldý köyde. Hali vakti yerinde olmayanlara birer yapaðý gönderildi. Sýcak bir günün ardýndan akþam serinliði çökmüþtü. Niðdeli kuyuya gitti. Akþam suyunu çekecekti. Biraz sonra Eþemen geldi yanýna. “Abi bir yardým etsen de yýkasak mor koyunumu”. “Aman sakýn ha. Sýrtýnda yünü yok artýk, hasta olur”. Eþemen ýsrar etti. “Peki sen bilirsin” dedi Niðdeli, yardým etti. O su döktü, Eþemen de yýkadý. “Hani anan baban gelecekti. Babama öyle demiþsin. Yýl oldu, gelen giden yok. Bir satýr yazýlarý da gelmedi. Yoksa yalan mý söyledin babama?”. Niðdeli telaþlandý; “Nereden çýktý bu soru? Gelecekler” dedi. “Hiç merak ettim. Aileni tanýmak istiyorum da ondan. Baþka zaman baþka bir yerde uzun uzun konuþalým mý?”. Niðdeli þaþmýþtý kýzýn dediklerine; “Seninle uzun uzun konuþacak bir þeyim yok. Bir diyeceðim olursa da babana derim. Haydi beni oyalama. Akasyanýn altýndaki azýðýmý al da hazýrla. Sürü durmuyor baksana” dedi hýzlý hýzlý. Eþemen dediðini yaptý. Niðdeli eþeðini yükledikten sonra sürüsünün arasýnda yitip gitti. Gece sürü uyudu. Niðdeli de baðacaðýný atýp uyumaya koyuldu. Bir süre sonra koç baðacaðý çekmeye baþladý. Sürü hareketlenmiþti. Uyanýp baðacaðý çýkardý, köpeklerine seslendi. Köpekler yoktu. Birkaç kez daha seslendi ama yoklardý iþte. En çok da kara köpeðe þaþtý. Bir terslik olsa mutlaka havlar, ona haber ederdi. Kendi kendine; “Niye havlamadý? Acaba kurt mu geldi? Sürüden götürdü mü? Nerede bu köpekler?” diye söylenip durdu. Sürüyü topladý, etrafý kolaçan ettikten sonra yeniden uyudu. Gün aðarýrken hayvanlar yayýlmaya baþladý. Hala yoktu köpekler. Yavaþ yavaþ köye yöneldi. Kuyu baþý ayný þenlik içindeydi yine. Bu karþýlama töreni Niðdeli’nin iþiyle baðýný güçlendiriyordu. Kuyudan su çekmek köylünün hayvanýna yaptýðý görevdi ama o bunu kendine yoruyor, bununla da gurur duyuyordu. Mahir Aða köpekleri sordu. “Aðam gece kurt geldi herhalde. Köpekler yok. Galiba kurdun peþine gittiler. Daha da gelmediler”. Merezli Teyze bir zayiat olup olmadýðýný sordu telaþla. “Hiç koyun parçalamýþ mý? Yediði koyun var mý? Ýyice baktýn mý eksiðe?”. Niðdeli; “Yok teyze korkma. Baktým, eksik yok” dedi gülümseyerek. Eþemen birden; “Aha da köpekler geliyor” diye sevinçle baðýrdý. Onlar da hemen oluklara daldý. Su içtikten sonra akasyanýn altýna kývrýldýlar. Aða çocuklara seslendi; “Bir kuzu kesin de atýn önlerine. Koyunumu kurda yem etmemiþler, hak ediyorlar”. Niðdeli damýna çekildi.
Mevsim dönüyor, otlar ekinler sararýyordu. Köy odasýnda, meydanda konu yine sürülerdi tabii. Musa Dayý’nýn sürüsü birinci, Niðdeli Ahmet’inki ikinci, Cemal Çoban üçüncü olmuþ diye böbürleniyordu aðalar. Baktýklarý da eti, sütü, yaðýydý. Ekinler yavaþ yavaþ biçilmeye baþlamýþtý. Bir haftada bitti iþ. Bu, artýk hayvanlara her yer serbest demekti. Çobanlar rahat edecekti. Artýk ne korucu ne de bekçi karýþýrdý. Sürüler rahat rahat yayýlacaktý. Bir sabah Eþemen kuyudaki ahali gidince, gizlice Niðdeli’ye yaklaþýp; “Seninle konuþmam lazým” dedi. “Anan baban niye gelmedi?”. Hiç cevap vermeden damýna gitti. Karnýný doyurup yataðýna uzandý. Eþe’nin ne konuþacaðýný merak etti. “Niye durmadan anamý babamý soruyor ki” diye geçiriyordu içinden. Kafasý karýþmýþtý. Acaba bu kýzýn kendisiyle ilgili bildiði bir þey mi vardý da konuþmak için sýkýþtýrýp duruyordu. Sonunsa sýkýntýlý da olsa uykuya daldý. Öðle uykusundan sonra su çekmek için kuyuya gitti. Eþe yine kuyu baþýnda ayný türküyü söylüyordu. Niðdeli baþýný salladý, içinden; “Amma sevdalý bir türkü. Bu kýz birine tutkun, hem de ne tutkun” dedi. “Kolay gelsin bacý, suyu doldurmuþsun”. “Uyku tutmadý da ben ondan geldim su çektim”. Niðdeli tedirgin konuþtu; “Kafam çok karýþýk. Benimle ne konuþacaksýn de bakalým. Durmadan bizimkileri soruyorsun. Niye söyle”. Eþemen çýkrýðý býraktý, hýzlý hýzlý konuþtu; “Ablalarým geliyor. Sonra derim diyeceðimi”. Ablalardan biri Niðdeli’ye nevalesini verdi. O da havanýna koyup eþeðine yükledi. Hazýrlýklarýný bitirdi. O sýrada kýzlar Eþemen’e; “Bizim kýz bu aralar pek hamarat. Sayesinde erkenden doluyor oluklar” diye takýldýlar. “Ne yapsam kabahat bu evde. Kimseye yaranýlmaz bu dünyada”. Þakalar sürerken Niðdeli yola çýkmýþtý bile. Sürüsünü, artýk özgür olan kýrlara doðru sürmeye baþladý.
Günler geçti, Eþemen’de sabýr tükendi. Bir konuþabilse, derdini bir deyiverseydi Niðdeli’ye. Kararlýydý, bu seferki dönüþte konuþacaktý. O gece Niðdeli sürüsünü Bayýrdüzü arkacýna yatýrmýþ uyuyordu. Birden ayaklandý sürü. Toz dumana karýþtý. Köpekler ortalýðý ayaða kaldýrdý. Baðacaðý çýkarýp canhýraþ koþtu. Köpeklerin havlayarak saldýrdýðý yöne doðru gidince gördük ki hýrsýz girmiþ sürüye. Taþlarla geri püskürtmeye uðraþýyorlardý kuduran köpekleri. Niðdeli kuþaðýnda sakladýðý tabancasýna davrandý, baðýrmaya baþladý. “Hýrsýz var yetiþin. Arkadaþlar gelin, hýrsýz var yetiþin”. Adamlardan biri tabancasýný Niðdeli’ye doðrulttu; “Dur gelme, yoksa vururum seni” diye baðýrarak uyardý. Niðdeli boþ deðildi ki, o da çoktan çekmiþti tabancasýný; “Benim elim armut toplamýyor. Sen de kýpýrdama” diye o da ayný sertlikte cevap verdi. Bir yandan köpeklere “Saldýrýn aslanlarým saldýrýn” diyordu. Ortalýk çok karanlýktý. Bu yüzden adamlarý tam göremiyordu. Birkaç kiþiydi. Bundan emindi. Ama kimdi, neye benziyorlardý seçemedi. Taþla sopayla saldýrýyorlardý köpeklere. Niðdeli iyice yaklaþtý kargaþaya. O sýrada birkaç köpek daha geldi. Onlar da girince iþin içine hýrsýzlar daha fazla dayanamayýp kaçmaya baþladý. Köpekler bir süre daha havladý arkalarýndan. Yardýma gelen köpekler Durmuþ çobanýn köpekleriydi. Niðdeli hayvanlara yiyecek verdi, baþlarýný okþadý. Çok þükür zararsýz ziyansýz atlatmýþtý belayý. Sabah olmak üzereydi. Güneþ sökün ediyordu. Niðdeli kendini yere býraktý. Sürünün onu beklemeye niyeti yoktu. Çünkü çok susamýþtý. Kuyu ahalisi sürünün baþýnda çobanlarýný yine göremediler. Telaþlandýlar. Esma Bacý; “Boþa meraklanmayýn. Uyuyakalmýþtýr, gelir zaar. Sabredin bakalým” diye teskin etti insanlarý. Niðdeli uyandý. Köpekleri yanýndaydý. Hayvanlar periþan haldeydi. Kafalarý gözleri kan revan içindeydi. Köye vardýðýnda sütler çoktan saðýlmýþtý. Köpeklerin arasýnda sallana sallana geldi Niðdeli. Can dostlar sahiplerini býrakmak istemiyor, o nereye gitse onlar da oraya gidiyordu. Niðdeli oluklara eðildi. Suya býraktý kendini. Köpekler de onun gibi girdiler oluklara. Görenler koþa koþa yanýna geldiler. “Sana ne olduðu böyle yavrum?”. Niðdeli köpekleri göstererek cevapladý; “Hýrsýzlar saldýrdý. Bunlar beni de koyunlarý da kurtardý”. Aðanýn büyük oðlu; “Geçmiþ olsun” dedikten sonra Halil’e seslendi. Halil çardaða çýkýnca, ona; “Ýki koyun kesin. Biri köpeklerin aþý olacak. Diðerini de Niðdeli için hazýrlasýnlar. Bir güzel piþirsinler” dedi. Koyunlar kesildi. Köpekler önlerindeki ete hiç iliþmedi. Diðer koyun piþerken, Niðdeli damýna çekildi. Ayaklarý sýzlýyordu. Hemen uyudu. Akþama doðru seslenerek zar zor uyandýrdýlar Niðdeli’yi. Bütün hazýrlýklarý tamamdý. Niðdeli elini yüzünü yýkadý. Kendine gelmiþti artýk. Yemeðini yedikten sonra sürüsünün baþýna geçti. Hava kararýrken o da batýya sürdü.
Bir sabah Mahir Aða kuyu baþýna geldi. Niðdeli’ye; “Oðlum Ahmet koç ayýrma zamaný geldi. Daha ayýrmadýn mý? Bir de anan babaný deyiver bakayým, ne zaman gelecek bunlar? Ha bu gün ha yarýn derken bir türlü gelemediler” dedi. “Aðam bizim oralarda pek kýþ olmaz. Bu yüzden koçu ayýrmayýz”. “Ama burada kýþ çok sert geçer. Onun için kuzuyu bahara denk getiririz”. Niðdeli üstelemedi tabii; “Tamam aðam ayýrýrým. Aileme gelince; gelecekler. Az kaldý gelecekler aðam” dedi. Mahir Aða hiçbir þey demeden gitti. Niðdeli de damýna çekildi. Yaz aylarýnýn son günleriydi artýk. Güneþ sanki vedalaþýr gibi sýcacýk sarýlmýþtý köye. Herkes kendi köþesinde öðle uykusuna dalmak üzereydi. Sessizlik çöktü. Eþemen için arayýp da bulamadýðý bir fýrsattý bu. Gidip konuþacaktý. Bir ayran yaptý. Gören olursa ne diyeceðini de biliyordu. Çobanýn kabýný almaya geldiðini deyiverecekti tabii. Usulca girdi dama. Niðdeli uyuyordu. Heyecanlandý Eþemen. Ayranýn kaymaðý titredi elinde. Fýsýldayarak; “Uyan Niðdeli, buz gibi ayran getirdim sana” diye uyandýrdý Niðdeli’yi. “Ýç de yüreðin serinlesin”. Niðdeli sýçradý, hemen doðruldu, gözlerini ovuþturdu. Rüya gördüðünü sandý. Bu saatte aðanýn kýzý odasýndaydý, olacak iþ deðildi. “Eþemen sen misin? Hayýrdýr ne iþin var burada?”. “Benim ben. Sana ayran getirdim suç mu ettim? Ýçin soðusun. Bir de bir þey diyecektim. Þu anan baban niye gelmedi?”. “Ayraný býrak da git hemen. Uyuyacaðým ben”. Eþemen ayraný tasa doldurdu. “Hele bir iç de”. Niðdeli’nin eli ayaðý titriyordu. Ne yaptýðýný bilmeden bir dikiþte içti ayraný. “Senin benim anam babamla ne iþin olur ki sorup duruyorsun? Ne konuþacaksan hemen konuþ da git çabuk”. “Ben seni sevdim demiyorum, ben sana âþýk oldum demiyorum, ben seni alacaðým diyorum. Bunun için anan baban gelsin istiyorum. Gelsinler de beni babamdan istesinler. Vermezse kaçalým. Anlamýyor musun?”. Niðdeli þaþkýndý. “Delirdin mi sen? Hem ben beðenip alacaðýn satýlýk mal deðilim. Sen þimdi benim boþ tabaklarýmý topla da git. Geniþ bir zamanda tekrar konuþuruz”. “Satýlmazsan kaçalým diyorum zaten”. Niðdeli çýldýrdý; “Git buradan, git, git, git”. Eþe bulaþýklarý toplayýp aðlayarak çýktý odadan. Kuyu baþýna vardý. Elindekileri aðlaya aðlaya yýkadý.
Güz geldi. Hava erken kararmaya baþlamýþtý artýk. Akþam serinliði çökerken uyandý Niðdeli. Mahir Aða koçlarý ayýrmak için çaðýrdý. Karýlarýyla beraber koçlarý bir bir ayýrýp aðýla koydular. Mahir Aða; “Avratlar kaç koçumuz varmýþ saydýnýz mý?” diye sordu. Güllü; “On bir tane” diye cevap verdi. “Ahmet on birmiþ duydun mu? Ýster aklýnda tut, istersen de yaz. Ben defterime on biri yazdým bak”. Niðdeli de yazdý. Böylece koçlarý ayýrma iþi de bitmiþ oldu. Bir-bir buçuk ay koç koyundan ayrý tutulacak, ayrý beslenecekti. Komþularýn koçu olmadýðý için bakým iþi onlarýn karýlarýyla Eþemen’e kaldý. Her sene olduðu gibi bu sene de aynýydý. Yaz güz derken zaman su gibi akýyordu. Niðdeli Eþemen yüzünden sýkýntýlýydý. Kýz onu ne zaman yalnýz yakalasa ýsrar ediyordu. Yavaþ yavaþ gönlü kaymaya baþlamýþtý. Aslýnda ne iyi olurdu tabii Eþe ile evlense. Ama olmazdý. O bir aða kýzýydý. Aða kýzýný çobana verirler miydi? Hem verseler de yeri yurdu mu vardý ki? Uzun zaman ayný yerde kalamazdý. Ýyisi mi kýza iyice söylemekti bu iþin olmayacaðýný. Eþe bu sevdadan vazgeçmeliydi. Bir sabah Eþemen yine kuyu baþýnda mor koyunuyla dertleþirken Niðdeli gidip konuþmak istediðini söyledi. Herkes öðle uykusundayken arka taraftaki samanlýkta buluþmaya karar verdiler. Bir gören olursa da Eþemen koçlara saman aldýðýný söyleyecekti. Niðdeli damýna çekildi. Sütler saðýlýp iþler bitince öðle uykusu da baþladý. Niðdeli bir desti suyunu alýp samanlýða gitti. Buluþtuklarýnda Eþemen için hayat durmuþtu sanki. Niðdeli; “Uzaða otur. Sessiz konuþ” dedi usulca. Sonra ekledi; “Su içecek misin?”. Kýz baþýný yok der gibi salladý. Niðdeli önce kana kana su içti. “Hangimiz baþlayalým? Durmadan konuþmak istiyordun, istersen önce sen baþla konuþmaya. Bir iyice dök bakalým içini”. Eþe itiraz etti. “Sen büyüksün sen baþla”. Eþemen yirmi yaþýndaydý. Niðdeli ondan beþ yaþ büyüktü. “Beni can kulaðýyla dinle öyleyse. Sýra sana gelene kadar hiç kesme sözümü. Huyum böyle. Araya girersen diyeceðimi unuturum. Ben de senin gibi köyde doðdum, köyde büyüdüm. Köy çocuðuyum yani. Bizim de sizin gibi bir düzenimiz vardý. Tarlalarýmýz, koyunlarýmýz, ineklerimiz, geniþ çayýrlarýmýz vardý. Beþ kardeþten en küçüðü benim. Ýki ablam, iki abim vardý”. Birden durdu Niðdeli. Gözünü yere dikti. Derin derin soludu. “Vardý diyorum çünkü yedi yýldýr hiç haber alamýyorum onlardan. Yaban ellerde artýk ne iþ bulursam onu yapýyorum. Irgatlýk, çobanlýk, ne iþ dersen iþte. Saklanýyorum ben Eþe. Çocukluðumdan beri okullar tatil olunca yazlarý hep çalýþtým. Hayvan güttüm, baðda bahçe iþleri yaptým. Sonra Ege’de üniversite kazandým. Sað olsun babam da gönderdi beni. Birkaç arkadaþla ev tuttuk. Güzelce baþladým okumaya. Sene sonu yaklaþýyordu. Mayýs ayýydý galiba, akþamüzeri okuldan çýkmýþtým. Bahçe dýþýnda bir kalabalýk, oraya doðru koþtum. Ýri yarý bir aðabey vardý bizimle okuyan. Bizden yaþça çok büyüktü. Öðrencilerden haraç toplardý. Vermeyeni döverdi. Bir baktým arkadaþlarýmdan birini dövüyor, çocuða býçak çekiyor. Koþup hemen araya girdim. Arkadaþýma yardým ettim. Ben yardým edince iyice delirdi haraççý. Tabanca çekti. Arkadaþýmý vurdu. Çocuk oracýkta yere yýkýldý. Hemen hastaneye götürdüm. Çok kan kaybý vardý. Peþimizden polisler geldi. Görenler hastaneye gittiðimizi, benim tabanca çektiðimi söylemiþler. Ýfademi aldýlar. Ben de hafif yaralýydým. Ýyileþip çýkýnca karakola gitmem gerektiðini söylediler. Bir cinayete karýþmýþ oldum ki hiç sorma. Ýyiliðimin cezasý bu mu olacaktý? Hastaneden kaçtým. Çünkü iþi üstüme yýkacaklardý, korktum. Ýþte o gün bu gündür de kaçýyorum. Senin anlayacaðýn ben bir kanun kaçaðýyým”. Niðdeli baþýný eðdi. Eþemen þaþkýndý, ne diyeceðini bilemiyordu. Sessizliði bozmak istedi. “Yedi yýl mý odu?” diye sordu. “Tam yedi yýl. Korkumun kurbaný oldum. Cahillik beni bu hale getirdi. Yaþým da küçüktü. Korktum iþte. Suçum günahým yok ama gel de anlat kanuna. Geleceðim yok. Orada burada geçiyor ömrüm. Baksana leþ gibiyim. Koyun kokuyorum. Aylarca yýkanmadýðým oluyor. Benimle evlenip baþýný mý yakmak istiyorsun? Geleceði olmayan biri sana ne verebilir? Þu halime baksana. Sefilin biriyim”. Son sözlerini söylerken ellerini gösterdi Eþemen’e. Týrnaklarý kir içinde, elleri çorak toprak gibi yarýk yarýktý. “Benim eþim dostum koyundur kurttur artýk. Eþeðim, köpeklerim arkadaþtýr. Onlarla yer içer, onlarla söyler gülerim”. Niðdeli aðlamaya baþladý. Ýri gözlerini ona dikmiþ bakan Eþemen’e aldýrmadan hýçkýra hýçkýra aðladý. Sonra yalvarmaya baþladý. “Ne olur beni iþimden etme. Beni dostlarýmdan ayýrma. Onlar benim caným kaným can yoldaþlarým oldu. Ayýrma beni onlardan. Anamýn babamýn niye gelmediðini de anladýn iþte. Yerimi yurdumu bilmiyorlar. Þimdi vazgeçtin mi bu sevdadan. Ýnat etme, vazgeç”. Su içti, sustu. Kalan suyla yüzünü yýkadý. Sonra devam etti. “Seni alan çok olur. Mutlu olacaðýn birini bul. Aða kýzýsýn ona göre davran. Güzel günlerin olur inþallah. Benim diyeceðim bu kadar. Sen de söyle ne söyleyeceksen de sonra git”. Eþemen içini çekti. Düþürdüðü omuzlarýný kaldýrýp baþladý; “Ben seni can kulaðýyla dinledim. Sözünü de hiç kesmedim. Sen de þimdi ayný benim gibi dinle bakalým”. Niðdeli olur der gibi salladý baþýný. “Anlamýþtým zaten bir þey olduðunu. Abim de þüpheleniyor senden bilesin. Çünkü konuþman seni ele veriyor. Köy çocuðusun ama mürekkep yaladýðýn belli. Madem anan baban gelmeyecek, kaçalým öyleyse. Cinayete karýþmýþsýn ama hiçbir suçun günahýn yokmuþ dediðine göre. Sana inanýyorum. Keþke de kaçmasaydýn ama ne yapalým kader bu. Belki de kaderin kaç dedi sana. Beni bulman için böyle baþladý hikâyen. Olamaz mý? Sen benim kaderimsin. Yoksa o cinayet olmazdý. Sen kaçmazdýn. Kaçýp buralara gelmezdin. Kanundan kaçarsýn ama kaderinden kaçamazsýn. Evlenelim. Babamýn eli kolu uzundur. Vilayetteki tanýdýklarýyla kurtarýr seni. Ýnat etme iþte. Sana vurulmadým, âþýk da olmadým. Sadece seni kendime eþ seçtim. Seninle güzel bir yuva kuracaðýma inandým, beðendim seni. Aþkýn sonu kötüdür. Aþk kötüdür. Benim seçtiðim yol daha iyi. Sen þimdi diyeceksin ki beðendiðin mal eskiyince paçavra gibi atarsýn. Aksine zamanla deðeri artar, kýymetlenir. Sevdikçe daha güzel olur. Zamanla daha çok severiz birbirimizi. Haydi he de”. Niðdeli Eþemen’in aklýna þaþtý kaldý. Ýyi düþünmüþ, iyi tartmýþtý. Ýnadý da inattý hani. “Birikmiþim var. Babamýn bana taktýðý beþi bir yerdeliðim var. Annemin sandýðýný da deþerim. Bu gece kaçarýz. Komþu ilin asfaltýndan çýkarýz yola. Bizim il olursa þüphelenirler. Zaten kaçaktýn, iyice kaçak olur çýkarsýn”. Niðdeli’nin içi kapkara oldu. Kalbi sýkýþtý. Bir gýdýmlýk özgürlüðünü de bu kýz alacak hepten tutsak olacaktý. Koca dünya Niðdeli’ye iyice daralacaktý. “Hem hayvandan can dostu olur ama çoluk çocuk olmaz. Nereye kadar sürer bu durum? Yaþýn gidecek yalnýz mý kalacaksýn? Yuva kurmadan ölenin gözü dünyada kalýr bilesin. Üç gün düþün. Ama beni kaçýrmazsan seni ihbar ederim, bunu böylece bil”. Niðdeli ayaða kalktý, pencereye yaklaþtý. “Akþam oluyor” dedi. Dýþarý çýktý. Eþe de bir çuval samanla peþinden gitti. Samaný döktükten sonra eve girdi. Niðdeli bir yandan su çekiyor, bir yandan da kara kara düþünüyordu. Aða kýzý kötü sýkýþtýrmýþtý. Büyük gelin nevalesini uzatýnca sýçradý. “Dalmýþým abla, görmedim seni”. Hazýrlýklarýný yapýp sürüsünü yaylalara doðru yola çýkardý. Gece karanlýktý, Eþemen yüzünden iyice karardý Niðdeli’nin üstüne çöktü. Ne yapsa da caydýrsaydý kýzý kararýndan bilemiyor; doluya koyuyor olmuyor boþa koyuyor dolmuyordu. Aða kýzýndan kurtulmalýydý ama nasýl? Gece boyu yiyip bitirdi kendini. Üç yol ayrýmýnýn baþýndaydý; ya Eþe’yle kaçacaktý, ya da bu köyden, en son çare ise teslim olmaktý. Bir yol daha vardý ama o en zorlusuydu. Durumunu aðaya açýk açýk anlatmak. Eþemen de anlatabilirdi. Belki de insan halinden anlarlardý. Çaresizliðine çare bulurlardý. Keþke böyle olsaydý. Ama olmazdý ki? “Aða kýsmý benim gibi bir garibandan yana olur mu?” diye söylendi. Þafak sökerken hâlâ uyumamýþ, endiþesine dalýp gitmiþti. Yavaþ yavaþ çevirdi sürüyü. Köye yollandý. Tüm aile kuyu baþýndaydý. “Acaba” diye bir ikircik yaþadý ama herkes her zamanki gibiydi, rahatladý. Hayvan sulandýktan sonra Mahir Aða seslendi. “Oðlum Ahmet, gel hele”. Niðdeli “Buyur aðam” dedi. “Koç katýmý zamaný geldi. Ben yarýn ilçeye gideceðim. Koçlara süs boyasý, þenlik için de bir þeyler alacaðým. Senin de bir isteðin var mý diye sorayým dedim”. “Yok aðam. Güle güle git, kazasýz belasýz güle güle gel inþallah”. Ayakta duracak dermaný yoktu. Hemen damýna gitti, uyudu. Ertesi gün Niðdeli aðaya yetiþmeye çalýþtý ama aða çoktan çýkmýþtý yola. Küçük haným telaþla sordu; “Ne oldu oðlum, ne yapacaksýn aðayý?”. “Mühim deðil abla. Gece geldi aklýma. Bizim oralarda pembe boya uður sayýlýr. Koçlar için pembe boya ýsmarlayacaktým”. Kadýn gülümsedi. “Sen merak etme. Aða her renkten çeþit çeþit alýr”. Niðdeli arkasýný dönüp gitti. Akþam serinliði çökerken yine su çekti. Elini yüzünü yýkadý, oluklarý doldurdu. Hazýrlýklarýný bitirip yola çýktý. Kýrlar yine aklýný baþýndan alýyordu. Gecenin sessizliði, doðanýn ferahlýðý zihnini açýyordu ama bir türlü derdine bir çare bulamýyordu. Teslim mi olsaydý? Ailesi düþtü aklýna. Utançlarýndan ölürlerdi. Onlar evlatlarýný okumaya göndermiþti, katil olmaya deðil. Ama suçu da yoktu ki? Yoktu ama gel de inandýr kanunu. Köylü nasýl ezerdi anasýný babasýný oðlu suçlu diye. Bunlarý düþünmek deli ediyordu Niðdeli’yi. Aðlamaktan baþka elinden bir þey gelmiyordu. Hem aðlýyor, hem de kendi kendine konuþuyordu. “Kötü düþünmeyeyim. Yarýn koç katýmý var. Aklýmý daðýtma fýrsatý bu. Biraz ferahlarým. Ýyi olur”. Baðacaðý atýp uyudu. Gün tepelere vurmaya baþlamýþtý. Niðdeli uyandý. Sürüyü köye doðru sürmeye baþladý. Kuyu baþý her zamanki gibiydi. Aða da ilçeden dönmüþtü. Niðdeli deðneði koltuk altýnda dimdik yürüdü ama içi dert yüklüydü. “Bunlar artýk son günlerim” diye geçirdi içinden. Korkusuzluðun, cesaretin, yiðitliðin töreniydi bu tören. Deðneðini koltuk altýna alýþý bunun göstergesiydi. Zaten Eþemen de onun bu haline vurulmuþtu. Çünkü bu duruþ Niðdeli’ye çok yakýþýyordu. Ama içi hiç de öyle demiyordu ona. Yine de renk vermedi. Her zamanki olan olsundu bakalým. “Boyalarý, malzemeleri aldým. Akþam serinliðine doðru koç katýmý þenliðini yapacaðýz. Herkes hazýr bulunsun. Oðlum Ahmet sen de git yemeðini ye, iyice dinlen. Erken kalkacaksýn bu gün” dedi Aða coþkuyla. Uyumasýna uyuyacaktý da nasýl? Bu lanet çýkmaz yüzünden gözüne uyku girmiyordu ki? Eþemen kaçalým diye tutturmuþtu bir kere. Mahir Aða’nýn az önceki candanlýðý geldi gözünün önüne. Bunu aðaya yapamazdý. Ona iyi davranmýþlar, iyi bakmýþlardý. Ekmek yediði sofraya býçak saplayamazdý. “Gel de anlat bunu Eþe’ye” diye birkaç kez tekrarladý. Sonra uyuyakaldý. Dýþarýdaki gürültüye uyandý. Þenlik çoktan baþlamýþtý bile. Kýzlar delikanlýlar halaya durmuþ, kadýnlar sofralarý kurmuþtu. Yemekte bir kuþ sütü eksikti. Yenildi, içildi, eðlenildi. Mahir Aða karýlarýna, kýzlarýna, gelinlerine koçlarý getirsinler diye seslendi. Kadýnlar önce süsledi hayvanlarý. Niðdeli de bir koç yakaladý. Tam süsleyecekti ki Güllü izin vermedi, tatlý sert azarladý. “Býrak bakalým hayvaný. Koçu kadýn süsler. Biz de adet böyle oðlum”. Koçu kadýnýn süslemesi berekete iþaretti. Koyun uzun ve saðlýklý yaþasýn diye yapýlýrdý. Boyama, süsleme iþi bitti. Koçlar getirildi. Mahir Aða baðýrarak; “Haydi hayýrlýsý. Salýn bakalým hayvaný” dedi. Koçlar serbest býrakýldý. Onlar da zincirlerinden boþalmýþ gibi tozu dumana katarak koyunlarýn arasýna daldýlar. Niðdeli; “Bakýn ak koç avluda” diye telaþla baðýrdý. Kadýnlar avluya koþtu ki ne görsünler, koç aðlýyor. Herkes toplandý. Gerçekten de bir ak koçun gözlerinden yaþlar damlýyordu. Mahir Aða, “Bu koçun niye süsü yok, niye boyamadýnýz. Yoksa hasta mý sakat mý, niye aðlýyor?” diye sordu. Niðdeli anlamýþtý. “Aðam bu koç koçtan koçtur maþallah. Ne hasta ne de sakat. Baðacak koçum bu ak koç, baðacaðýmý hep ona atarým. Süslenip boyanmadý diye darýlmýþ da ondan aðlýyor. Koyunlar onu beðenmez, ona pas vermezler diye aðlýyor”. Mahir Aða kadýnlara baðýrýp kýzdý. Eþemen atýldý; “Baba bu ak koç bizim deðil ki”. “Kimin öyleyse?”. Evin kadýnlarý bilmediklerini söyledi. “Kiminse kimin, hemen süsleyip boyayýn bu kalbi kýrýk hayvaný” diye baðýrdý aða. Ak koç bir güzel boyandý, süsleri takýldý. Bundan sonra onu tutabilene aþk olsundu. Diðer koçlara dalaþýp koyunlarýna iliþmeye baþlamýþtý bile. Ak koç çok güçlü, çok saðlýklýydý. Aða merakla sordu Niðdeli’ye; “Oðlum bu kimin koçu sen deyiver bakalým?”. “Aðam ben sürüyü teslim aldýðýmda sayýda bu koç da vardý. Ben de vallahi sizin zannediyordum. Listeye bakarsak anlarýz”. Niðdeli cebinden defterini çýkardý, listeyi taradý. Anlayamadý. “Aðam bulamadým. Ýyisi mi komþularý çaðýralým. Herkes bilir kendi malýný” dedi. Mahir Aða’nýn tepesi attý. Þu þenlikte olacak iþ miydi bu þimdi? Karýlarýna seslendi yine. “Çaðýrýn mal sahiplerini de öðrenelim þu ak koçun kime ait olduðunu”. Güllü iki kolunu yana açarak; “Zaten herkes burada, þenlikte aðam” dedi. “Öyleyse sýrayla deyiversinler sayýlarýný”. Defterler çýktý, sayýlar okundu. Merezli Teyze kýrk koyunu olduðunu söyleyince ortalýk karýþtý. Uyuþmazlýk buradaydý. Çobanda yazan kýrk bir, onun söylediði kýrktý iþte. “Teyze defterin yanýnda deðil mi, aç da oradan oku”. Defter evdeydi. “Getireyim mi oðlum?”. Aða getirmesini istedi. Defter geldi. Merezli Teyze’nin defterinde yazan da kýrk birdi çok þükür. Ama kadýn itiraz etti. “Tövbe tövbe, ben yazmadým bunu. Benim okumam yazmam yok ki. Halil’e yazdýrmýþtým”. Mahir Aða; “Teyze senin koçun var mýydý?” diye sordu ýsrarla. “Kýrk koyunun ne koçu olur? Koçum moçum yok benim tövbe tövbe”. “Bak tekrar soruyorum, þu koç senin mi? Boyasýna bakma, ak bir koç o”. Kadýn kendinden pek emindi. Israrla ayný cevabý verdi; “Yok, koç benim deðil. Koçum yok benim”. “O zaman koç senin listene yazýlmýþ. Ahmet komþu köylere de sor soruþtur, belki de biri kaybetmiþtir bul sahibini” dedi aða. Halil de kýrk bir sayýldýðý için kýrk bir yazdýðýný söyleyince iþ büsbütün Niðdeli’ye düþtü. Zaten derdi baþýndan aþkýndý, bir de bu koç meselesi iyice yük oldu. Eþemen’e bulduðu dördüncü yolu nasýl anlatacaðýnýn telaþýndaydý, þimdi nereden çýkmýþtý bu ak koç davasý. Herkes daðýlýrken o da damýna çekildi.
Ertesi sabah hayvanlar su içerken geldi aða. Koçu sordu Niðdeli’ye. “Yok aðam daha bulamadým sahibini. Sormadýðým kimse kalmadý. Yok, çýkmadý sahibi”. “Bu koçu çok sevdim. Sahibinden alacaðým da ondan böyle sýkýþtýrýyorum” dedi aða. Mahir Aða gider gitmez Niðdeli usulca Eþemen’e yaklaþýp fýsýldayarak; “Konuþacaðým var seninle” dedikten sonra damýna gitti. Eþemen heyecanlandý. Daha bir günü vardý ama demek ki kararýný vermiþti diye düþündü. Bir fýrsat yaratýp dama gidecekti. Sütler saðýlýp makinadan geçirildikten sonra kazanlar yýkanýrdý duru suyla. Eþemen; “Ana artýk bunlarýn içi kokuyor. Ben bir güzel yýkayayým sabunlu suyla” dedi annesine. “Yýka yavrum yýka. Ýyi olur”. “Bir de çoban yemeðini yediyse kabýný kacaðýný alýp onlarý da yýkayayým, aradan çýksýn” diye ekledi Eþemen. Döne de; “Git ama uyandýrma çocuðu. Pek bir yorgundu bu sabah. Acaba bir sýkýntýsý mý var bunun?” diye kuþkuyla sordu. “Aman ana ne sýkýntýsý, yorgun diyorsun ya, yorgundur iþte. Uyandýrmadan girerim damýna, alýrým alacaðýmý, sen meraklanma”. Niðdeli sabýrsýzlýkla bekliyordu aða kýzýný. Eþe telaþla girdi içeri. “Ne söyleyeceksen hemen söyle, kabýný alýp çýkacaðým. Anam ortalýkta”. “Otur da öyle”. Eþemen boþ tabaklara davranýrken hýzlý hýzlý konuþtu; “Ne oturmasý, acelem var dedim duymuyor musun?”. Niðdeli omuz silkti. “Babanýn adamlarý varsa madem açýk açýk anlat ona. Beni kurtarsýn. Sen de niyetini deyiver. Evlendirsin bizi. Ben de gönül rahatlýðýyla aileme haber veririm. Gelir isterler seni. Dediðin gibi yuva sahibi olmak istiyorsan ancak böyle olur. Tek baþýna kaçaklýk zaten beter, bir de seninle ikiye katlayamam zorluðu. Düðün dernekle olsun evliliðimiz. Sana da yazýk olmasýn. Hem ben kötü biri deðilim ki, baban beni de evlat bilsin, oðlu yerine saysýn. Af çýkar belki de. Zamanla ne güzel olur her þey deðil mi?”. Söyledikleri o an gerçekleþmiþ gibi içi huzurla, sevinçle doldu Niðdeli’nin. Anlattýklarý sadece kulaðýna mý, kalbine de pek hoþ gelmiþti. Eþemen; “Nasýl aldýn bu kararý?” diye sordu. “Ben ekmek yediðim sofraya nankörlük edemem. Hem aða kýzýný kaçýran aklýný kaçýrýyor demektir. Benim dediðim gibi olacaksa tamam. Yoksa kafandan sil at bu iþi”. Eþemen Niðdeli’nin karþýsýna dikildi; “Önce ben de babam bu iþi halleder diye düþünmüþtüm ama sonra yanlýþ geldi. Babam bir suçluya arka çýkmaz. Tamam sen masumsun ama kanun belki de öyle demez. Hem buralarda kaçmak var, kaçýrýlmak var ama iç güveyliði yok. Seni öyle damat yapmaz babam. Kendine yakýþtýrmaz bunu. Sana da yakýþmaz iç güvey olmak. Kararýný ver, hazýrlýðýný yap, yarýn gece çýkalým yola. En iyisi bu”. Sonra kabý kacaðý toplayýp dýþarý fýrladý. Niðdeli arkasýndan seslendi; “Ben bir mektup yazarým. Havaný sen al, mektubu orada görürsün” dedi. O gece mektubunu yazdý. Koyunlar yayýlýyordu. Niðdeli sýrtýný bir aðaca verdi, uzun uzun ufka baktý. Kâðýdý katlayýp cebine koydu. Niðdeli yine de umudu elden býrakmýyordu. Belki de son anda vazgeçerdi bu kýz. Güneþ doðarken sürüyü köye çevirdi. Sýcak çökmeden bir an önce varmak istiyordu kuyuya. Hayvan iyi yayýlmýþtý, çok susuzdu. Neyse ki rutin devam ediyordu hiç aksamadan. Yine kuyu baþýndaydý ayný ahali. Sular çekilmiþ, oluklar doldurulmuþtu. Konu komþu, Mahir Aða, evdekiler; hepsi oradaydý. Güz gelmiþti ama yine de sýcaktý hava. “Oðlum Ahmet þansýmýza havalar da iyi gidiyor deðil mi? Yorgunsundur sen þimdi. Haydi git de dinlen biraz”. “Olur aðam”. Güllü çattý; “Oðlum bu aralar amma da þaþkýnsýn sen. Bak eþeðin yükünü indirmemiþsin. Yazýk deðil mi hayvana? Âþýk mýsýn a oðlum? Bu ne dalgýnlýk?”. Eþemen atýldý; “Ben boþaltýrým ana”. Eþeði akasyanýn altýna götürdü, heybenin altýndaki emanetini buldu. Etrafý kolaçan ettikten sonra hemen oracýkta hýzlý hýzlý, yüreði aðzýnda okudu Niðdeli’nin mektubunu. Sonra gülümseyerek katlayýp koynuna soktu. Ýnadýyla Niðdeli’yi yola getirmiþti iþte. Mektubunda olacak iþ deðil diyordu Niðdeli ama madem onunla kaçýp bir yuva kurmayý bu kadar istiyordu, madem kaçak olmayý göze alýyordu, öyleyse kaçsýndý bakalým aða kýzý. Yeri bildirmesini de istiyordu mektupta. Baþa gelen çekilirdi. O da bir cevap yazdý. Kararý karardý Eþemen’in. “Senden vazgeçmiyorum” diye yazdý. “Hastalanmýþ gibi yapacaðým. Bohçamý rahat hazýrlayayým diye. Yarýn sürünü kuzeye sür. Orada hem asfalt yol, hem de demiryolu var. Bizim için biraz sapa olur ama güney tarafý da bizi çabuk yakalatýr. Hani babamla senin ilk geldiðin yol. Vilayet yolu. Kuzeyden gidersek baþka vilayetlere varýr, zaman kazanýrýz. Ýster trenle, istersen de tomofille gideriz. Oradan tomofil eksik olmaz meraklanma. Yarýn gece unutma. Köye ne çok yakýn ne de çok uzak dur. Beni toprak yolda bekle. Çabucak kavuþalým”. Öðle uykusu bitmeden yetiþtirdi mektubunu, akasyanýn altýndaki heybeye koydu. Koþarak eve gitti. Anasý uyuyordu. Ýnlemeye, baktý uyanmýyor bu sefer de baðýrmaya baþladý. Döne fýrladý yataktan. “Ne oldu kýz?”. “Ben ölüyorum sen uyuyorsun ana. Midem bulanýyor, her yerim yanýyor”. Döne iki eli iki yanaðýnda kalakaldý. Ne oldu kýza birdenbire? “Abilerine haber verelim de doktora götürsünler seni”. Eþemen telaþla tuttu anasýnýn eteðini; “Dur ana dur. Doktorluk deðilim. Sen bana bol acýlý bir çorba piþir. Terlersem bir þeyim kalmaz”. Döne hastayla uðraþýrken insanlar da yavaþ yavaþ uyanmaya baþlamýþtý. Niðdeli kuyu baþýndaydý. Hazýrlýklarýný baþlamýþtý bile. Biraz sonra Döne geldi havaný istemeye. Niðdeli havaný alýrken gördü mektubu. Döne’ye belli etmeden soktu cebine. Okumak için bir an önce kýra varmak istiyordu. Bu yüzden çabucak yaptý iþini. Testisini doldurdu, havaný heybeye koydu, her þeyi eþeðe yükledi. Artýk yola çýkma zamanýydý. Giderayak Döne’nin Güllü’ye dediklerini duydu; “Eþe hastalandý. Sabah bir þeyi yoktu. Öðle uykusunda olmuþ ne olduysa. Midesi bulanýyormuþ. Ateþim de var diyor. Çorba içti. Yatýyor. Dün sudan çýkmadý, üþüttü herhalde”. Niðdeli sürüyü köyden çýkarýrken kendi kendine; “Hastaymýþ” dedi. Ýþler uzayacaktý öyleyse. Caný sýkýldý. Bu hastalýk da neyin nesiydi þimdi. Þu Eþemen meselesi iyi ya da kötü bir an önce sonuca varsýn istiyordu. Þimdi iyileþmesini mi bekleyecekti? Caný sýkýldý ta ki bunun Eþe’nin bir oyunu olduðunu okuyana kadar. Mektuptan sonra rahatladý. Ama sonra sýkýntýsý kat be kat arttý. Kýz kaçmakta kararlýydý. Kaçacaklardý, kaçaklýk katlanacaktý. Niðdeli kýrda yüzünü karartmýþ dertli dertli otururken, Eþemen de oyununu ustaca oynuyordu. Kapýsýna gelen babasýný, aðabeylerini gönderiyor, doktor ýsrarlarýný geri çeviriyordu. “Çorba içtim þimdi geçer, çay içtim geçti” diye diye oyaladý herkesi. Sonra uykuya daldý herkes. Niðdeli de yemeðini yer yemez uyudu. Ýyi bir uyku çekmeliydi. Çünkü ertesi gece büyük yolculuk baþlayacaktý, güce ihtiyaç olacaktý. Tabii aðanýn gücünün yanýnda Niðdeli’nin beden gücü ne iþe yarardý Allah bilir. Niðdeli iyi uyumuþtu ama Eþemen’in o gece gözüne uyku girmedi. Sabah oldu, kuyu baþý ekibi iþe koyuldu. Sýradýþý bir durum yoktu. Olanlar her zamanki gibi oldu. Mahir Aða Niðdeli’nin yanýna geldi; “Otlar iyice kurudu. Herglerde acar var mý oðlum?” diye sordu. “Var aðam. Hayvanlarý bazen herglere götürüyorum”. Mahir Aða, “Ýyi oðlum çok iyi. Koçlar ne durumda?” diye ekledi. “Biraz zayýflar ama yine idare eder”. Aða sonra Döne’ye döndü; “Kýz iyi mi? Ne inatçý keçi, doktor yok da yok. Ýyileþti mi?”. Döne, çorbayla çayla sabahý ettiðini, sabah da daha iyi göründüðünü söyledi. Niðdeli sanki Eþemen gerçekten hastaymýþ da bundan kendisi sorumluymuþ gibi tedirgin oldu, yüzüne ateþ bastý. Sessizce damýna çekildi. Herkes de iþe koyuldu. Sütler saðýlýrken Eþemen de fýrsat bu fýrsat diyerek Döne’nin odasýna daldý. Sandýðýn anahtarý nerede çok iyi biliyordu. Anasýnýn çeyizlik yastýðýnýn kýlýfýndan soktu kolunu, çýkardý anahtarý, açtý sandýðý. Bilezik, beþi bir yerdelik, para ne varsa doldurdu torbasýna. Sandýðý kilitleyip çýktý odadan. Bohçasýný hazýrladý. Anasýnýn sandýðýndan çaldýklarýna kendi altýnlarýyla biriktirdiði paralarýný da ekledi; hepsini bohçanýn içine gizledi. Hazýrlýðý tamamdý, yataðýna uzandý. Aða kapýya vurdu. Eþe ses etmedi. Aða da uyuduðunu düþünüp gerisin geri gitti. Öðle olmuþ, iþler bitmiþti. Herkes uyumak üzere yavaþ yavaþ daðýldý.
Niðdeli gözlerine vuran gün ýþýðýnýn parlaklýðýna uyandý. Iþýk öyle keskindi ki hemen açamadý gözlerini. Doðruldu, gerindi. Bu son günüydü, acýyla hatýrladý. Kuyunun baþýna gitti. Buz gibi suyla elini yüzünü yýkadý. Sürüyü suladý. Ýçi çatlayacak kadar sýkýntý doluydu. Eþemen’in zoruyla hayatýný bir kez daha çýkmaza sokuyordu. Hazýrlýklarýný yaparken köye, buranýn insanlarýna, Mahir Aða’ya, onun ailesine ne kadar alýþtýðýný hatta yakýnlaþtýðýný fark etti. Keþke dedi, sustu. Nevale için eve yöneldi. Ýn cin top oynuyordu. Bir tuhaflýk vardý ama ne? Ablalara seslendi. Ses yoktu. Ne ola ki diye geçirdi aklýndan. Tekrar tekrar baðýrdý. En sonunda Güllü çýktý çardaða. “Döne’nin kýzý hasta, seni unuttu tabii. Dur oðlum bari ben koyayým azýðýný. Herkes uykuda mý kalmýþ? Baksana kimse yok”. “Sürü gidiyor da ondan acele ediyorum abla. Yoksa uyandýrmazdým, kusura bakma”. Güllü kollarýný iki yana kaldýrýp içeri girdi, biraz sonra da içi dolu havanla döndü. Niðdeli havaný alýrken helallik istedi Güllü’den; “Hakkýný helal et ana. Beni baðýþla olur mu?”. Güllü þaþýrdý. Durduk yere niye helalleþiyordu ki bu oðlan? Baþýný salladý; “Helal olsun oðlum” dedi. Niðdeli’nin arkasýndan aðzýný eðerek baktý. Niðdeli sadece onunla deðil damýyla da vedalaþtý. Uzun uzun baktý o tek göz odaya. Sonra eve, sonra kuyuya, sonra tekrar damýna. Baþýný eðdi, yürüdü. Sürüyle konuþtu; “Yolumuz kuzeye, haydi bakalým. Oradan da Allah bilir nereye?”.
Öðle uykusundan gürültüye geçildi. Herkes uyanmýþtý ama bu sefer de Eþemen dalmýþtý derin uykuya. Aða kýz öldü mü kaldý mý diye sertçe vurdu kapýsýna. “Bu ne uzun uykuydu böyle, uyanmak bilmedi bu kýz” diye baðýrdý kapýnýn gerisinde. Eþemen’de ses yok. Kadýnlar geldi, seslendi. Yine ses yok. Aða “Kýz öldü haberiniz yok” diye öyle bir baðýrdý ki, kim nereye nasýl kaçacak bilemedi. Derken kapý gýcýrdadý, Eþemen yavaþça açtý kapýyý. “Korkma baba, iyiyim. Gece uyumadým da ondan aðýrlaþmýþ uykum. Ýyileþtim, meraklanma”. Mahir Aða elini kýzýn alnýna koydu. Ateþi yoktu. “Aman iyi ol kýzým. Yoksa bunlar beni yiyip bitirecek seni hekime götürmüyorum diye. Ýyi deðilsen hemen gidelim”. Eþemen babasýný ikna edip gönderdi. Gözünden akan uykuya döndü, yataðýna uzandý, hemen daldý. O uyurken çoktan köyün dýþýna çýkmýþ Niðdeli ise aðlýyordu.
Akþam yemeði için herkes sofradaydý. Bir Eþe yoktu. Mahir Aða Döne’ye kýzýn yemeðini sordu. Ona da verilmiþti. Ýyi yesin de iyileþsindi. Eþe iyi yedi ama iyileþmek için deðil, gece yolculuðu için. Karnýný bir güzel doyurmalýydý ki iyi yol gitsin, güçten düþmesin. Ýçi sevinç doluydu. Sadece sevinç de deðil; merak, telaþ, heyecan. Belki bir daha hiç göremeyecekti doðup büyüdüðü bu yeri, anasýný, kardeþlerini, babasýný. Birden bunu düþününce lokmalar boðazýna dizildi. Ýþin bu kýsmýný daha önce hiç düþünmemiþti. Varsa yoksa Niðdeli’yle kaçmak vardý aklýnda. Þimdi daha gitmeden aðýr bir hasret çöktü yüreðine. Ama yine de kaçmak daha aðýr basýyordu iþte. Yemeði bitince bohçasýný kontrol etti. Elini kesenin üstünde gezdirdi; iyi, yerindeydi. Bir kuþkuyla irkildi. Döne bu gece sandýðýný açarsa? Yanardý vallahi, hem de ne yanma, çýra gibi. Öyle olmamasý için dua edip yataðýna uzandý. Uyumayacaktý. Zamanýnda uyanamayabilir, Niðdeli’yi boþu boþuna bekletebilirdi. En iyisi mektup okumaktý. Birkaç kez okudu Niðdeli’nin yazdýklarýný. Zaman geçmek bilmiyordu. Bir an önce çýkmak istiyordu. Böyle düþüne düþüne kapandý gözleri. Sýçrayarak uyandýðýnda sabah oldu diye kalbi duracaktý korkudan. Pencereden baktý, her yer karanlýktý. Hem içeriden sesler de geliyordu. Çok þükür azýcýk uyumuþtu. Kendine kýzdý. Yatakta beklemek tehlikeliydi, yataktan çýktý. Pencereden dýþarýyý seyre koyuldu. Bir süre sonra herkes uyudu. O da son kez baktý bohçasýna. Nüfus cüzdanýný bu son kontrolde hatýrladý. Gömme dolaptaki yýðýnýn altýndan çýkarýp onu da koydu bohçaya. Kendi gidecek, hüviyeti kalacaktý. Sonra uðraþ dur. Dua etti. Sessizce çýktý. Bahçedeydi artýk. Eve baktý. Tatlý bir meltem vardý. Eþe’nin saçlarý arasýndan geçti, saçlarýný geriye çekti. Bu haylaz meltem Eþe’ye gitme kal diyordu sanki. Vazgeç bu sevdadan der gibi çekiyordu saçlarýný. Meltem öyle yaparken, Eþemen de evin arkasýna geçti. Hayat durmuþtu sanki. Ýn cin top oynuyordu. Bu sessizlik Eþe’yi bir iki adým sonrasýnda güçsüz kýldý, aðlattý. Öyle ki birkaç saniyeliðine de olsa geri dönmeyi bile düþündürttü. Ama sonra o kararlý inatçý kýz meltemin de, sessziliðin de canýna okudu, daha emin adýmlarla yola koyuldu. Toprak yola çýkýnca koltuðunun altýna koyduðu ayakkabýlarýný giydi, hýzlandý. Epey gittikten sonra çan sesleri duydu. Ortalý zifiri karanlýktý. Korkmaya baþladý. Ýlk köpek sesine kalbi göðsünden fýrlayacaktý. Ses yaklaþýnca gördü ki bu Kara’ydý. Eþe’nin eli ayaðý boþaldý, sevinmeye baþladý. Kara’nýn peþi sýra diðer köpekler de havlayarak ona doðru geldiler. Sanki yýllardýr görmediði bir arkadaþýný kucaklar gibi sarýldý Kara’nýn boynuna. Sonra fýsýldayarak konuþtu; “Susun artýk, havlamayýn. Benim ben, Eþe’niz. Tamam oðlum havlama. Tamam, benim”. Köpekler Eþe’nin etrafýnda dört dönmeye baþladýlar. Adým atsa hemen etrafýný sarýyor, biraz yürüse yere yatýp ters dönüyorlardý. Neyse ki Niðdeli gelip daðýttý Eþe’nin tehlikede olduðunu sanan sadýk dostlarýný. “Seni koruyorlar, ondan öyleler”. Sonra köpeklere döndü; “Haydi gidin, yoksa sürüyü kurt kapacak, haydi oðlum götürün sürüyü” diye baðýrdý. Eþemen’nin etrafýnda bir iki daha dönüp, Niðdeli’nin dediði gibi sürüyü köye doðru sürmeye baþladýlar. Kaçaklar da kuzeye, asfalt yola doðru yola çýktýlar. Ýkisi de tedirgindi. “Bizi bulmasýnlar da” dedi Eþe fýsýldayarak. “Bulurlarsa vay halime” diye cevap verdi Niðdeli. Biraz gittikten sonra bir ses duydu Eþe. Ýrkildi. Niðdeli’nin koluna asýldý. “Ne oldu?”. “Sesi duymadýn mý?”. Niðdeli kulak verdi, ses yoktu. Birkaç adýmdan sonra o da duydu. Durup sesin geldiði tarafa döndüler. Bir karartý gördüler. Niðdeli belli etmiyordu ama en az Eþe kadar korkuyordu. Hiç kýpýrdamadý. Karartý sanki iki oldu. Yaklaþtý, yaklaþtý. Biri karartý deðildi artýk. O Akkoç’tu. Diðeri de mor koyun. Eþemen aðlayarak koþtu. Mor koyunun boynuna sarýldý. Niðdeli þaþkýndý. Akkoç’un önüne çöktü, eline boynuna koydu; vedalaþtý dostuyla. “Baðacaðýn yok artýk arkadaþým. Ama yine de sürü sana emanet. Gelme peþimden, aðlama da. Kader bu, önüne geçemeyiz Akkoçum, haydi dön geri”. Niðdeli hem söyledi hem de aðladý. Kaçaklar tekrar yola koyuldu ama hayvanlar ayak diriyor, dönmüyordu. Eþe mor koyununa yalvardý. Niðdeli artýk bu inatçýlara kýzmaya baþladý. “Gidin gelmeyin. Bak kötü olacak. Dönün”. Biraz daha gittiler iki önde iki arkada. Sonra Akkoç durdu. O durunca mor koyun da ona uydu. Bir süre öyle beklediler. Baktýlar öndekilerin döneceði yok, arkalarýný dönüp gittiler. Onlarýn gidiþi Eþemen’le Niðdeli’yi kahretti ama ikisi de birbirine tek söz söylemedi. Tabana kuvvet yola devam ettiler. Þafak sökmek üzereydi. “Nerede bu asfalt, nerede tren, biz bittik yol bitmedi” diye çýkýþtý Niðdeli. Eþe yol kenarýna çöktü. “Ne bileyim ben. Senin gibiyim, ben de hiç gelmedim buralara. Köyde askere gidenleri trene yetiþtirirlerdi, þuracýk derlerdi. Ne bileyim þuracýðýn bu kadar uzak olduðunu. Öldüm bittim yol gitmekten. Dinlenelim biraz”. Niðdeli de yanýna oturdu. Güneþin doðuþunu seyrettiler sessizce. Þimdiden çaresizliðe düþtüler. O eþsiz kýzýl tablo öyle hissettirdi.
Sürü köye vardý. Kuyu ahalisi çobansýz karþýlamaya az çok alýþkýndý ama Eþemen’nin ortalýkta olmayýþý tuhaftý. Döne sabah ilaç vermek için odasýna gittiðinde gördü ki kýz odada yok. Belki de erkenden kuyuya gitmiþtir diyerek o civarlara baktý, aradý taradý; yok yok. Döne’nin içine bir kurt düþtü. Önce samanlýða sonra da çoban damýna baktý. Ortalýðý ayaða kaldýrdý. Mahir Aða þaþýrdý; “Ne bu velvele? Baðýrma karý, ablalarýnýn yanýndadýr, ölmedi ya tövbe tövbe” diye kýzdý karýsýna. “Ablalarýn hepsi burada. Su çekmiþ, hayvan bekliyor. Kýz nerede? Çobanýn nerede?”. Merezli Teyze; “Etme eyleme Döne. Çoban nerede olacak, yine uyuyakalmýþtýr, uyanýnca gelir. Kýz da buralardadýr, çýkar þimdi. Aðlama hemen, hele dur” diye teselli etti Döne’yi. Ama ok yaydan çýkmýþtý bir kere, çobana laf deðmiþti iþte. Kuyu baþý hareketlendi. Mahir Aða’nýn da caný sýkýldý. Artýk beklemeye gerek yoktu. Ýþin adý kondu. Aða kükredi; “Kaçmýþ pezevenkler”. Emirler kara taþlar gibi yaðdý. Kadýnlar baðýrýþ çaðýrýþta, evin erkekleri ise emirlerin peþindeydi. “Halil çabuk muhtarýn evine var. Telefon et jandarmaya. Oðlum siz de atlara traktörlere binin. Bulun namussuzlarý”. Halil pompalýsýný aldý, babasýna söz verdi; “Ben temizlerim namusumuzu. Ýkisini de öldürmezsem namerdim”. “Ölü deðil diri istiyorum. Cezayý ben vereceðim. Sakýn ola vurmayýn”. Erkeklerin bu konuþmalarýný duyan kadýnlar feryadý kopardý. Kuyu baþý cehenneme döndü.
Güz baþýydý. Güneþ yazdan kalan sýcaðýný vermeye devam ediyordu. Kaçaklar hem sýcaktan hem de susuzluktan periþan olmuþtu. Bohçada altýnla para vardý ama su yoktu. Niðdeli ise kýrda içip bitirmiþti suyunu. Eþemen hem yürüyor hem de sanki ortalýk su oluverecekmiþ gibi durmadan su diyordu; “Su, su bir yudumcuk su, susadým, çok susadým, su, su”. Niðdeli Eþe’yi yüreklendirdi; “Bak þurada yýðýn gibi bir þey var. Belki aþaðýsý deredir. Sabret. Haydi dayan. Orada su var, haydi yürü”. Eþemen suyu içmiþ kadar sevindi, biraz hýzlandý. Biraz daha gidince bir sazlýða vardýlar. “Bak bu sazlýkta dinlenebiliriz. Sazlar bizi saklar”. Kendilerine sýðýnak gibi bir yer yapýp, sazlýðýn ortasýna uzandýlar. Uyudular. Beden dinlenmiþti ama susuzdu hâlâ. Eþe uyanýr uyanmaz yine su dedi. “Ahmet’im ne olur su bul bana. Bu susuzluk öldürecek beni bilesin”. Niðdeli ne yapacaðýný bilemiyordu. Bu kadar söylenen Eþe’ye kýzmaktan baþka bir þey gelmedi elinden; “Yol bilmeden iz bilmeden kaçalým demek kolaymýþ deðil mi? Daha bu bir þey deðil belki de. Ýnsanýn insana edeceklerini daha görmedik. Bakalým baþýmýza neler gelecek? Su için aðlýyorsun ama zulümden haberin yok aða kýzý. Ben suyu nereden bulayým. Gücüm göðe de yetmez ki yaðmuru indireyim”. Eþemen baþýný öne eðince söylediklerinden piþman oldu, ayaða kalktý. Harekette bereket vardý ne de olsa. “Buradan bir yere ayrýlma. En azýndan gölgedesin. Ben biraz gideyim bakalým. Belki cýlýz bir dere çýkar karþýma, olmaz mý olur”. Kuzeye gitti. Bütün gücünü toplayýp koþmaya baþladý. Koþarken özgürlüðüne kavuþmuþ gibiydi Niðdeli. Nefesi kesilene kadar koþtu. Ciðeri yanmaya baþlamýþtý ama umursamýyor, durmadan koþuyordu. Bir köyün giriþinde olduðunu ancak fark etti. Durdu, ellerini dizlerine koyup derin derin nefes aldý. Özgürlük baþýný döndürmüþtü. Yere çöktü, gözlerini kapattý. Nefesi normale dönene kadar öyle bekledi. Kendine gelmiþti. Ayaða kalktý, yürüdü. Karþýsýna çýkan ilk kuyunun çýkrýðýna yapýþtý. Dolu tenekeyi çekerken eli kolu titriyordu. Suya kavuþmak muhteþemdi. Kana kana içti sonra da buz gibi suyu baþýndan aþaðý döktü. Evin kapýsýný çaldý. Yaþlý bir kadýn gözlerini ovuþturarak açtý kapýyý. “Kimsin, ne istiyorsun?” dedi hýþýrtýlý sesiyle. “Yolcuyum. Hastam var. Bana bir kap versen de ona su götürsem”. “Bizim herifin tulumu var. Þiþe de var ama o aðýr gelir sana. Sen bunu al. Madem hastan var, tez git”. Niðdeli tulumu kaptýðý gibi kuyunun baþýna geçti. Önce tulumu doldurdu, sonra bir teneke suyla daha yeniden yýkadý kendini baþtan ayaða. Ýçti içti, doyamadý. Eþe’nin susuzluðu düþünce aklýna hemen yola koyuldu. Kan ter içinde vardý sazlýða. Eþe’ye seslenerek yaptýklarý sýðýnaða doðru yürüdü. Eþe sazlarýn ortasýnda boylu boyunca yatýyordu. Niðdeli sustu. Ama sonra bir tuhaflýk sezdi. Kýzýn gövdesinden gövemler fýþkýrýyordu. Eðilip bakýnca ne görsün, Eþemen’i yiyor bu minik haþere sürüsü. Hem baðýrýyor hem de cansýz bedeni sarsýyordu uyansýn diye. “Vay bahtsýz aða kýzý vay, sana böyle ölüm yakýþýr mý vay, yuva yuva dedin de öyleyse niye beni býrakýp gittin”. Niðdeli hem aðlýyor hem de kendini suçluyordu. “Ben ne kadar gittim de sen öldün, keþke yanýndan ayrýlmasaydým”. Zaman uçup giden bir tozdu. Kim bilir o köye kaç saatte gitmiþti, bir de dönüþü vardý tabii. Niðdeli aða kýzýnýn cansýz bedenine sýmsýký sarýlýp aðlaya aðlaya uyudu. Uyumadan önce de sazlýk ona da mezar olsun diye dua etti. Çünkü artýk yaþamasýna gerek yoktu. Ýstese de yaþayamazdý da ondan. Yaþatmazlardý.
Baþçavuþ, jandarmalarýyla önce köyü, sonra da civar köyleri didik didik aradýktan sonra aðaya misafir oldu. Kaçaklardan hiçbir iz yoktu ama aða canýný sýkmasýndý, mutlaka bulunacaklardý. Mahir Aða baþçavuþun sözüne güveniyor, yüreðine soðuk sular serpiliyordu ama yine de temkini elden býrakmak istemiyordu. Bu yüzden jandarma dinlenirken bu sefer de oðullarýný göndermiþti. Baþçavuþ buna gerek olmadýðýný defalarca söylese de dinlemedi, emrini verdi. Onlar da sabahý sabah ettiler ama çobanlarýyla kýzlarýný bulamadýlar. Öðle sýcaðýna kadar tekrar bakýldý. Akþama doðru baþçavuþun telsizine bir er tuhaf þeyler söyledi; “Komutaným kuzey tarafýndaki sazlýðýn üstünde kartallar dönüyor. Ýnip inip kalkýyor”. Ciplere binilip hýzla o yöne gidildi. Dört taraftan girdiler sazlýða. Kaçaklar bulundu. Ýki cansýz beden boylu boyunca yatmýþ, kurda kuþa yem olmuþtu. Sanki ölmemiþler de düðün gecesindelermiþ gibi öyle de güzellerdi ki bakmaya kýyýlmaz. Baþçavuþ erlerinden birine emir verdi; “Mahir Aða’yý getir. Muhtar da vilayeti arasýn, savcýlýða haber versin. Resmi iþlemler için zavallýcýklar bir süre daha burada kalacak. Acele edelim de körpe bedenleri daha fazla eziyet çekmesin. Haydi acele et”. Cip köye girdiðinde çardakta fýr dönen Mahir Aða’nýn kalbi neredeyse çatlayacaktý. Yumruðunu göðsüne vurdu. Er daha savcýlýk demeden ateþ düþtü içine. O anlayacaðýný anlamýþtý ama Döne’de umut dað kadardý. “Ne oldu yavrum, buldun mu kýzýmý. Ýyi mi, çoban da yanýnda mý?”. Er Mahir Aða’ya dönüp komutanýnýn dediklerini aktardý. Döne durmuyor, konuþuyor da konuþuyordu; “Savcý ne yapacak yavrum. Çobaný mahpusa mý týkacak?”. Mahir Aða muhtara haber gönderdi. Evin erkekleri, kadýnlarý cipin etrafýný sardý. Mahir Aða arabaya bindiðinde ne görsün, Döne ondan önce geçmiþ oturmuþ. Ýnmem diye diretiyor. “Sen döversin þimdi, zulmedersin yavruma. Benim koynumda gelecek eve”. Mahir Aða için için aðladý. Sazlýða girdiklerinde bedeni kuþ oldu uçtu gitti sanki. Mahir Aða arabadan indi ama sanki yerde deðil, gökteydi. Ayaklarý yoktu da boþluk onu götürüyordu. Baþçavuþ Döne’yi görünce usulca kýzdý emir erine. Ama kadýnýn duracaðý mý vardý. Hemen komutana sokulup sordu; “Oðlum kýzým nerede? Haydi getir kýzýmý”. Baþçavuþ, yalvaran kadýný artýk en sonunda anadýr hakkýdýr diyerek sazlýðýn içine soktu çaresiz. O dakika feryat koptu. Elinden gelse kalbini çýkarýp paramparça edecekti. Belki de onun için o kadar çok yumrukladý göðüs kafesini. Kafesi kýrýp kalbini bulmak, sonra onu parçalamak için. Birkaç er aðladý. Sonra nasýl olduysa yedi cihan indi sazlýða. Analar bacýlar kýzlar yeri göðü aðýtla doldurdu. Döne ayaða kalkýp Mahir Aða’ya saldýrdý. “Kýzýmý sen öldürdün, senin korkundan öldü, aða paþa olsan fark etmez artýk, sen de öl, yaþama öl”. Döne’yi Mahir Aða’nýn yakasýndan çeke çeke götürdüler. Saatler sonra savcý geldi. Önce muhtarla görüþtü, sonra da aðayla. Baþçavuþ olayý anlattý. Savcý muhtara döndü; “Burasý neresi?” diye sordu. “Çaltepe sazlýðý derler buraya. Eskiden göldü, kuruyunca sazlýk bitti üstünde” diye cevap verdi muhtar. O sýrada iki yaþlý adam kendi aralarýnda konuþuyordu. “Gövemin zehiri de pek betermiþ”. Beriki de söylediði büyük bir sýrmýþ gibi fýsýldayarak cevap verdi; “Ne gövemi, bunlarý öldüren baþka bir þey. Gövem bu mevsimde olmaz. Bunlarýn cezasýný aðadan önce yaradan verdi. Yoksa böyle ölüm olur mu?”. Savcý kalabalýðýn daðýtýlmasýný istedi. “Biri erkek, diðeri kadýn iki gönüllü lazým bana” dedi. Erlerden biri çekinerek geldi savcýnýn yanýna. Komþu köylerden orta yaþlý bir kadýn da; “Buyur beyim” diyerek gönüllü olduðunu gösterdi. “Sen delikanlýnýn, sen de kýzýn üstünü iyice arayýn. Bulduklarýnýzý getirin”. Er savcýya tabanca, çoban çakýsý, kimlik, ayna, tarak verirken; kadýn da altýnlar, bir deste para, kimlik, üç beþ parça giysi teslim etti. Tutanak tutuldu. Savcý kimliklere baktý; “Eþemen Bakýrcý Mahir Aða’nýn kýzý mý?” diye muhtara sordu. Sormasýyla uðultudaki feryat yeniden yeri göðü inletti. “Peki Tayfun Yýldýz da onun çobaný mý?”. Muhtar þaþýrdý. “Biz onu Ahmet Niðdeli olarak tanýrdýk. Adý bu muymuþ gerçekte. Vay ki vay, ne günlere kaldýk”. Mahir Aða da sanki yalan söyleyen Niðdeli deðil de kendisiymiþ gibi baþýný öne eðdi. Erkekler savcýnýn etrafýnda olayý anlamaya çalýþadursunlar, kadýnlar kalabalýðýnda bir dalgalanma oldu. Döne kýzýnýn baþýndan kalkmýþ gidiyordu. Sazlýðýn az ötesinde bir tümsekte oturdu, yürek parçalayan aðýtýný yakmaya baþladý: Oy Eþemen oy Eþemen / Seni öldürdü gövem / Ah Eþemen ah Eþemen / Seni bitirdi gövem / Sensiz yaþayamam ben / Aman aman Eþemen / Yandým bir ateþte ben / Seni yedi bitirdi gövem / Sensiz yaþayamam ben / Ne zaman büyüdün sen / Ne zaman sevdin sen / Ne zaman kaçtýn sen / Mor koyun melemen / Sinemde narý cehennem / Ben sensiz ne edem / Yarabbi gönder lokmaný / Eþemen’ime ver caný / Ben neyleyeyim caný / Azrail alsýn benim de canýmý / Oy Eþemen oy Eþemen / Sensiz yaþayamam ben. Sazlýk gözyaþý doldu.
Savcý baþçavuþtan Tayfun Yýldýz’ýn ailesine haber gönderilmesini istedi. “Telsizle ilçeye bildir. Onlar gerekeni yaparlar”. Baþçavuþ; “Olur savcým. Gelsin, cenazelerini alsýnlar” diye cevap verdi. Akþama doðru haber geldi. Baþçavuþ savcýnýn kulaðýna bir þeyler söyledi. Sonra savcý gündüz Döne’nin aðýt yaktýðý yere çýkýp konuþtu; “Tayfun Yýldýz’ýn ailesine haber verildi. Ama esas diyeceðim bu deðil. Mahir Aða çobanýn bir kanun kaçaðýymýþ”. Mahir Aða ne diyeceðini bilemedi. Muhtar onun yerine atýldý; “Aðam nereden bileceðiz ki? Gerçek adýný bile þimdi senden öðrendik. Mahir Aða vilayetteki iþçi pazarýnda tanýþmýþ, anlaþmýþ. Bilseydi getirir miydi buralara”. Savcýnýn sesi sert çýktý; “Ýyi de kimin nesi bilmeden. Olmaz öyle. Ýfade için vilayete gidilecek. Hem aða hem de sen muhtar”. Çobanýn cinayet suçundan arandýðýnýn öðrenilmesi iþin rengini deðiþtirmiþti. Gövemin bu mevsimde ne iþi olurdu ki, oðlan kýzý öldürmesindi? Ýyi de kendi niye ölmüþtü? Orasý meçhuldü iþte. Dedikodu sazlýktan kara bir duman gibi yayýlmaya baþladý. Gerçek acý da sahibine kaldý. Döne’ye, Mahir Aða’ya bir de tabii Tayfun Yýldýz’ýn anasýna babasýna. Geriye kalanlarýn hepsi o kara dumanla epey zaman geçirdi.
Köyün zalim çocuklarý yine sardýlar Döne’nin etrafýný. Torunlarýný sordular. Gülüþtüler. “Nereden geliyorsun Döne Teyze?”. Gülümseyerek cevap verdi; “Kýzýmýn evinden. Torunlarýmla oynadým, güldüm eðlendim”. Sazlýk olayýnýn üstünden on yýl geçmiþ, Döne de bu hale gelmiþti. Artýk sazlýk da yoktu. Ýki güzele mezar olduðundan beri deðil saz ya da ot, uçan tek bir canlý bile hemen ölüveriyordu. Bu yüzden insanlar bu lanetli yerin yanýndan bile geçmiyordu. Lanetin kendilerini de öldüreceðinden korkuyorlardý. Döne ise bu eski sazlýðý kýzýnýn evi bildiðinden haftada bir iki gün mutlaka oradaydý. Bir de durmadan kýzýnýn evinde ölmek istediðini söylüyordu. Ölene kadar yasýný böyle tuttu



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Terin Donu


A.KADÝR AYTAÇ kimdir?

Ankara doðumluyum. Ankara'da yaþýyorum.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © A.KADÝR AYTAÇ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.