..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevmek bir baþkasýnýn yaþamýný yaþamaktýr. -Balzac
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Söyleþi > Hakan Yozcu




9 Þubat 2016
Kýbrýs Türk Kültürü ve Edebiyatý  
Hakan Yozcu
Kýbrýs’ýn Tarihini þekillendirecek an, gelip çatmýþtý. Sultan 2. Selim Vezirlerini Divan-ý Humayun’a toplamýþ ve kararlarýný açýklamýþtý: “Bu korsanlarýn bizim için tehdit olmasýna daha fazla izin veremeyiz. Bu, nasýl bir cüret ki yaptýklarý yetmezmiþ gibi bir de Mýsýr’dan bana gönderilen hediyelerin bulunduðu gemiye de saldýrabiliyorlar. Kýbrýs Mutlaka alýnmalý. Gazanýz Mübarek olsun” diyordu… Osmanlý Donanmasý, Kýbrýs’ýn Batýsýndan geçerek Adanýn Güneyindeki Larnaka’ya demir atar. 170 Kadýrga, 30 Kalyon ve çeþitli türlerdeki 160 gemiyle 360 parçalýk donanmadan deniz adeta görünmez hale gelir.


:BAAG:

Alman Tarihçi Noumark Der ki “Tarihten Türk’ü çýkarýrsanýz Tarih kalmaz.” Türk Milletinin tarihteki izleri, bilinen insanlýk tarihine kadar uzanýr. Henüz yazýnýn keþfedilmediði on binlerce yýl öncesine ait olan kaya resimleri, damgalar, Türk izlerini taþýmaktadýr.
Demiri, insanlýðýn hizmetine Türkler kazandýrmýþtýr. Atý, evcilleþtiren Türkler, insanlara hýzlý bir ulaþým ve kolay bir taþýma hizmeti armaðan etmiþtir.

Türkler, tarihte Türk adýyla ilk olarak 552 yýlýnda Göktürk Devleti’ni kurmuþtu. 16 Ýmparatorluk, Yüzlerce Devlet ve Beylikler kurarak Sibirya’dan, Çin Seddi’nden Avrupa’nýn içlerine kadar uzanan milyonlarca kilometre karelik coðrafyaya hükmetmiþ ve gittikleri her yere, Adalet, Medeniyet ve Bilimi götürmüþlerdir.

Büyük Hun Ýmparatoru Attila, Avrupalýlar tarafýndan “Tanrý’nýn Kýrbacý” adýný almýþtýr.
Adaletiyle tüm Dünyaya ün salan, bu nedenle kendine “Kanuni” denmiþ olan Sultan Süleyman’a tüm Dünya “Muhteþem Süleyman” adýný vermiþtir.

Fatih Sultan Mehmet, Ýstanbul’un fethini gerçekleþtirerek Dünyada bir çaðýn deðiþmesine sebep olmuþtur.

Türklerde kadýnýn yeri de ayrýdýr. Türk toplumunda kadýn da çok büyük deðer taþýmýþtýr.
Batý, daha birkaç yüzyýl öncesinde, güzel olduðu için, “Ýçinde Þeytan var” diyerek, 2 kiþinin þahitliði ile yüz binlerce kadýný yakarken, Türk Milleti Binlerce yýl önce devletlerini kadýnýyla birlikte yönetiyordu.

Tomris Kaðan, bundan 2300 yýl önce Ýskit Ýmparatorluðu’na Hükümdar olmuþtu. Süyüm Bike Han, Mama Hatun, Dilþad Hatun, Begüm Sultan bilinen kadýn Hükümdarlarýmýzdandý.

Büyük Selçuklu Ýmparatorluðu, Ýhtiyaç sahiplerinin almasý için köþe taþlarýna atýlan paralara ihtiyaç duymayacak bir saadet yaþatmýþtýr halkýna.
“Aman” dileyene el kaldýrmayan, gönlü ve gözü tok Türk Milleti, insanlýk tarihinin en büyük devleti olan Osmanlý Devleti’ni kurmuþ bu devlet, 3 kýtaya hâkim olmuþtur.

Batý, daha birkaç yüzyýl öncesine kadar “Veba Mikrobunun yýkanmaktan geldiðini” düþünürken Türkler, bugünkü bilim ve medeniyetin temel taþlarýný inþa etmiþlerdi.

Ancak, uzaydan tespit edilebilecek doðrulukta, bu gün bile bir mucize olarak kabul edilen bir Dünya Haritasý çizen “Piri Reis”,

Eserleri, Avrupa’da yüzyýllar ders kitabý olarak okutulan, Týp kanunlarýný yazan ve insanlýða 220 eser býrakan “Ýbn-i Sina”,

Dünya’nýn yuvarlak olduðunu ve güneþin etrafýnda döndüðünü Colomb’dan 500 yýl önce yazan, Avrupalýlarýn bir Çaða adýný verdikleri “Biruni”,

Kýzamýk ve Çiçek Hastalýðýný bulan “Fahrettin-i Razi”,
160 eserle Batýnýn “Öðretmen” adýyla andýðý “Farabi”,

Sýfýr rakamýný, denklem çözme metodlarýný bulan “Harezmi”,

Verem mikrobunu bulan “Abbas Vesim”,

Newton’dan yüzlerce yýl önce yer çekimini bulan “Razi”

Ve daha yüzlerce sayýda bilimin, sanatýn, kimyanýn, matematiðin, týbbýn, astronominin temellerini atan bilim adamlarý yetiþtirmiþti.

3 kýtaya hâkim olmuþ Osmanlý Devleti, En geniþ sýnýrlarýna ulaþmýþ, Akdeniz neredeyse bir Türk Gölü haline gelmiþti.

Ancak Akdeniz’in ortasýnda Venediklilerin hâkimiyetinde bulunan Kýbrýs, Osmanlý Devleti için bir çýbanbaþý gibiydi…

Anadolu topraklarýna sadece 75 km uzaklýktaki bu adada yuvalanan korsanlar, Osmanlý Ticaret Gemilerine saldýrýyor, sahil kasabalarýna baskýnlar düzenliyor, bölgede yaþayanlarý hayatlarýndan bezdiriyordu…

Adanýn yerli halklarýndan olan Rumlarý da katletmeye baþlamýþ, adadan onlarý kovmuþlardý. Bunun üzerine Rumlar, Osmanlý Devletinden yardým istiyorlardý…

Kýbrýs’ýn Tarihini þekillendirecek an, gelip çatmýþtý. Sultan 2. Selim Vezirlerini Divan-ý Humayun’a toplamýþ ve kararlarýný açýklamýþtý: “Bu korsanlarýn bizim için tehdit olmasýna daha fazla izin veremeyiz. Bu, nasýl bir cüret ki yaptýklarý yetmezmiþ gibi bir de Mýsýr’dan bana gönderilen hediyelerin bulunduðu gemiye de saldýrabiliyorlar. Kýbrýs Mutlaka alýnmalý. Gazanýz Mübarek olsun” diyordu…

     Osmanlý Donanmasý, Kýbrýs’ýn Batýsýndan geçerek Adanýn Güneyindeki Larnaka’ya demir atar. 170 Kadýrga, 30 Kalyon ve çeþitli türlerdeki 160 gemiyle 360 parçalýk donanmadan deniz adeta görünmez hale gelir.

     Kýsa sürede savaþ düzeni alan Osmanlý Ordusu taarruza geçer, Lefkoþa Kalesi’ni düþürür. Girne ve Baf ise can kaybý olmasýn diye teslim olur. Böylece Maðusa dýþýnda Kýbrýs Osmanlý Hâkimiyetine girer.

     Maðusa, saðlam surlarla çevrili bir kale þehridir. Kalenin etrafý da, içi su dolu hendekle çevriliydi. Dolayýsýyla alýnmasý uzun sürerdi. Rumlar da dýþarýdan yardým gelecek umuduyla teslim olmamýþlardý. Hýristiyan dünyasý yardýma gelecek ve Türkleri adadan mutlaka geri püskürteceklerdi. Buna inanýyorlardý…

     Bu arada, Osmanlý ordusu, kýþlýk bir karargâh kurmuþtu. Ýlkbaharla birlikte Kýbrýs’ýn fethini tamamlamak üzere hazýrlýklara baþlanmýþ 21 Haziran’da ise hücuma geçilmiþti. Bir buçuk aylýk bir direniþten sonra 1 Aðustos 1571 yýlýnda Maðusa da teslim olmuþ ve Kýbrýs tamamen Osmanlý Devleti’ne geçmiþti.

     Rivayete göre aylar süren kuþatmadan sonra Türk askerlerinin sakallarý uzamýþ ve kapkara olmuþtu. Savaþ sürecinde sakallarýný kesemeyen asker sakallý bir þekilde savaþmak zorunda kalmýþtý. Son taarruzu yaparken de Türkleri gören Rumlar, “Karasakallar Geliyor!” diye kaçmýþlardý. Günümüzde de yerli halk, Türkiye’den gelip Kýbrýs’a yerleþen vatandaþlara hala“Karasakal” demektedir.

     Kýbrýs, bu gün Türk topraðýdýr. Kýbrýs, Hiçbir zaman Rum Egemenliðinde olmamýþtýr. Ada, korsanlarýn elindeyken Rumlar adadan kovulmuþ, öldürülmüþ, kiliseleri kapatýlmýþtýr. Rumlar, Osmanlýdan yardým istemiþ ve ada, 52 bin þehit vermek pahasýna korsanlardan alýnmýþtýr.
     1571’de Osmanlý ile birlikte adaya dönen Rumlar, ibadet ettikleri kiliseleri tekrar açmýþlar, can ve mal güvenliðine Osmanlý Devleti sayesinde kavuþmuþlar ve bunun sonucunda adada, 300 yýl boyunca Türklerle birlikte adalet ve huzur içinde yaþamýþlardýr     

Kýbrýs fethedildikten sonra buraya Osmanlý iskân politikasýnýn bir gereði olarak Türk aileleri yerleþtirilmiþ ve fethin kalýcý olmasý saðlanmýþtýr.
Burada akýllara hep þu soru gelmektedir: “Fetihten önce adada Türk var mýydý?” Bu soruya cevap olarak kitaplarda rastlanmaz. Belki de ilgisizlikten böyle olagelmiþtir.

Baf Kazasý’na baðlý Çýralýköy (Rumca adý Lemba) de anlatýlan bir hikâye kesin olmamakla birlikte fetihten önce Türklerin adada var olduðunu ortaya koyar:
“Osmanlý Ordusu adayý aldýðý günlerde yerli halk Rumlar veya Müslüman olmayanlar, çok korkmuþ ve askerlerin hiddeti geçene kadar köþe bucak saklanmýþlar. Bu arada yer altýna sýðýnak, maðaralar kazýp içine girenler de olmuþ. Ama adada yaþayan Türkler, gelenlerle hemen kaynaþmýþ.
Bir grup yeniçeri yerli bir kemaneci (Kemancý) olan Galo namýnda birisiyle köy içinde çalgý eþliðinde gezip eðleniyorlarmýþ, Bir mahalleden geçerken kemaneci, çocuk aðlamalarý duymuþ. Çocuða acýdýðý için bulunmasýna gönlü razý olmamýþ. Hemen yüksek sesle þu maniyi okumuþ:

‘Ya emzir ya da sustur
Yoksa vermezler destur
Bu gelenler duymadan
Goy da üstüne otur.’

Asker hemen pirelenmiþ. Kemaneciden sormuþlar. Kemaneci, zorda kalýnca baþýný biraz kaþýmýþ ve yine mani ile:

‘Söylemek tel iþidir
Gaþýnmak kel iþidir
Gücünüze gitmesin
Türkünün geliþidir.’

Diye cevap verince askerler de çekip gitmiþler

Arap kayýtlarýna göre 621 yýlýnda Kýbrýs’ta Arap Ýskânýna dair belgeler vardýr. Bu belgelerde, Muaviye’nin ordularýyla Kýbrýs’a çýktýðý yazýlýdýr. Ordusunun önemli bir kýsmý paralý asker olarak kullandýðý Türklerdir. Bunlar, fetihten önce yerleþip Kýbrýs’ta kalmýþlardýr. Törelerini devam ettirmiþlerdir. Atý iyi kullandýklarý için, hýzlý, güçlü ve güvenilir olduklarý için emniyet görevlerine de getirilmiþlerdir. Bu sebeple baskýya maruz kalmamýþ, kimliklerini korumuþlardýr…

Günümüzde ortaya atýlan bir iddia var: “Fetihten sonra Kýbrýs’a çapulcularýn, hýrsýzlarýn, katillerin, çeþitli suçlar nedeniyle ceza alýp hapse atýlanlarýn Kýbrýs’a gönderilerek buraya yerleþtirildiði ve burada yaþamaya mecbur kýlýndýðý” iddiasý…
Bunun ne kadar doðru olup olunmadýðý tam olarak bilinmiyor. Fetihten sonra, hapse atýlanlarýn, ceza alanlarýn, isyancýlarýn, kaçaklarýn kurtulmasý için onlara bir þans verilerek Kýbrýs’a yerleþmeleri istenmiþtir. Kýbrýs, onlar için bir sürgün yeri olmuþtur. Ancak Kýbrýs’ta Türk Devrinden kalan eserler, çapulcu, katil, hýrsýz iddialarýný yalanlýyor. Çünkü adadaki Türk varlýðý bir çapulcu kalabalýðýnýn torunlarý olmaktan çok, sanatkâr, üretken, dürüst, kültürlü ve bilgili bir neslin devamýdýrlar…

Fetihten sonra padiþah tarafýndan çýkarýlan Sürgün Fermaný baþvurulacak ilk kaynaktýr. Ferman, dikkatle incelendiðinde her sýnýf halk, özellikle sanatkârlar, eþya ve hayvanlarý ile adaya göç ettirilmiþ, fetihte görev alan askerler terhis ettirilip Kýbrýs’a yerleþtirilmiþtir. Sonradan pek çok din adamý, þair, yazar, siyaset adamý, tarikat kurucusu, hükümet için tehlike teþkil edecek kadar sivrilmiþ kiþiler, padiþah tahtýnýn selameti için adaya sürgün edilmiþ veya kendileri padiþahýn gazabýndan kurtulmak için gizlice gidip Kýbrýs’a yerleþmiþtir. Kýbrýs’tan yetiþmiþ nice devlet adamlarý, sanatçýlar, þairler vardýr.

Kutup Osman gibi bir tarikatçýyý, Kamil Paþa gibi defalarca Sadrazamlýk etmiþ bir devlet adamýný, Namýk Kemal gibi bir Vatan þairini, 28 Mehmet Çelebi’yi baðrýna basmýþ bir toplum, çapulcunun, katilin, hýrsýzýn torunlarý olamaz…

Bilindiði gibi vatan þairi Namýk Kemal “Vatan Yahut Silistre” oyununu yazar. Oyun, Ýstanbul Gedikpaþa Tiyatrosu’nda oynanýr. Oyunu izleyen seyirciler heyecanlanarak galeyana gelir. Oyundan sonra sokakta yürüyerek bir gösteriþ yaparlar. Bu gösteriye kýþkýrtýcýlar da karýþýr. “Muradýmýzý isteriz, Kemalimizi isteriz” diye baðýrýrlar. Padiþah bunu isyan olarak kabul eder. Çünkü Murat’tan kast edilen Sultan Murat’týr. Buradan “Padiþahýn yerine Sultan Murat’ý isteriz” düþüncesi de çýkarýlabilir. Bu nedenle bu, bir isyan olarak kabul edilir. O gece, bir þey yapmaz. Ama ertesi gün Namýk Kemal’i Kalebent olarak yani Kale bekçisi olarak Kýbrýs’a gönderir. Bu, aslýnda bir sürgündür.

Namýk Kemal, Kýbrýs’ta Maðusa Kalesi’ne getirilir. Burada baþta çok zor þartlar altýndadýr. Kýbrýs’ta 38 ay kalýr. Baþka bir deyimle tam 1001 gece kalýr.

O zamanlar Maðusa’da büyük bir sýtma hastalýðý vardýr. Namýk Kemal de birçok kez sýtmaya ve astým hastalýðýna yakalanýr. Mutasarruftan (O dönemin Kýbrýs yöneticisi. Vali de diyebiliriz) izin alarak kendi parasýyla, havadar olmasý için bulunduðu evin üstüne bir oda daha yaptýrýr. Nispeten de olsa hastalýklarý düzelir.

Kýbrýs Mutasarrufu Veyis Paþa, bir Namýk Kemal hayranýdýr. Onun þiirlerinin hastasýdýr. Bu nedenle Namýk Kemal, Maðusa’da bir sürgünden ziyade dinlenmeye gelmiþ, tatil yapan bir sanatçý gibi hareket eder.
En güzel eserlerini burada kaleme alýr. Türk Edebiyatýnýn ilk edebi romaný olan “Ýntibah” adlý eserini burada yazar. Yine birçok önemli eserine burada hayat verir. Yani Maðusa, Namýk Kemal için bir sürgün yeri deðil de eserlerini yazabilmek için kendine tahsis edilmiþ bir dinlenme mekâný olmuþtur…

Namýk Kemal, burada izin almak þartýyla akþama kadar þehir dýþýna çýkabiliyor, kaledeki askerlerle tavla oynayabiliyor, diledikleri kiþilere yemek partileri verebiliyordu. Rivayete göre kendisi hakkýnda çýkan dedikodular yüzünden Namýk Kemal’in Maðusalýlarla pek yakýn olmadýðý, hatta onlarý pek sevmediði söylenir. Ama buna raðmen, Maðusalýlar Namýk Kemal’i çok sevmiþler, ondan vatan sevgisini, özgürlük ateþini, hak ve adalet kavramýný almýþlardýr. Bunu da 1963-1974 yýllarý arasýnda Rumlara karþý verdikleri direniþ ve mücadele ile ortaya koymuþlardýr…
Bu gün Maðusa’da bir meydan ile Maðusa’nýn ve Kýbrýsýn en büyük okullarýndan bir olan lise onun adýný taþýmaktadýr: Namýk Kemal Meydaný, Namýk Kemal Lisesi. Ve bu gün Maðusa’da yaþayan birçok kiþinin adý Kemal’dir.

Maðusalýlar için 2 Kemal önemlidir. Bu iki Kemal’den biri, “Mustafa Kemal”; diðeri de “Namýk Kemal”dir.
Birinden milliyetçiliði, direnmeyi, mücadeleyi, birlik ve beraberlik içinde olmayý, diðerinden de vatan sevgisini, eþitliði, hak ve adalet kavramlarýný öðrenmiþlerdir.

Kýbrýs, Türkiye’ye o kadar yakýndýr ki adeta burnunun dibindedir. Öyle ki Kýbrýs’ýn tarih içinde Anadolu’dan koptuðu ve ayrýldýðý rivayeti ortaya atýlmýþtýr. Kýbrýs’ýn Karpas Burnu dediðimiz burun kýsmýnýn ucuna bakarsanýz, Anadolu’ya baktýðýný, Ýskenderun Körfezi’ni iþaret ettiðini görürsünüz.
Ýþte bu inanç da Kýbrýs’ta efsanelere yol açmýþtýr. Kýbrýs’ýn Anadolu’dan ayrýldýðý düþüncesi, efsanelerde dile getirilmiþtir:

“Derler ki Deðirmenlik Köyü’nün suyu Anadolu’dan gelir. (20- 25 yýl öncesine kadar, Deðirmenlik de büyük bir pýnar suyu vardý. Yer altýndan dere gibi yýllarca akýp gelirdi. Ama insanlarýmýz sað olsun, cahillikleriyle yataðý geniþletelim diye kaynaða dinamit atýyorlar ve kaynaðýn yataðýnýn deðiþmesine sebep oluyorlar. Ve bir daha da bu kaynak bulunamadý)

Ýþte bu su, yazýn kar gibi soðuk, kýþýn ýlýk ýlýktýr. Bir zamanlar Anadolulu bir deðirmenci, kimine göre gezmeðe, Yeniceköylü Veli dayý’ya göre ise deðirmen taþý satmaya gelmiþ. Yolu Deðirmenlik’e ve o zamanýn en meþhur deðirmencisine düþmüþ. Bakmýþ orada bir tahta tekne duruyor. Dönüp bakmýþ bu tekneye. Bir daha bakmýþ, yine dönüp dikkatlice bakmýþ. Deðirmenci meraklanmýþ ve “Hayrola” demiþ. “Neçin tekneye bakan öyle?” Adam, heyecanla “Benimdi bu tekne demiþ.” Deðirmenci, þaþkýnlýkla “Nereden senin olur? 15 seneden beridir o tekne orada durur? Nasýl senin olur?” demiþ. Öbür adam, “Peki senin mi? Nerede, nasýl yaptýrdýn? Benim gemiye çok benziyor” demiþ. Yerli Deðirmenci kýzmýþ: “Be adam, misafirsin diye bir þey demedik. Yakýnlýk gösterdik. Malýmýza da sahip çýkacaaan?” demiþ. Misafir adam “ Yok” demiþ. “Bu gemi benim. Hemen kýzma. Ýnanmazsan ters çevir bak. Dikkat ettiysen teknenin altý oyuktur. Ve içinde de bu kadar altýn vardýr.” Öteki tekneyi çevirince oyuktaki tapayý görmüþ. Onu çekip çýkarmýþ. Bir de ne görsün, adamýn dediði kadar altýn var.” Yabancý altýnlarý almýþ, öteki de bakakalmýþ. Yabancý “Tekne de sana yadigâr kalsýn. Bizim yamak, gemiyi su arkýnýn yanýna býrakmýþtý. Nasýl oldu da oradan buraya geldi? Demek ki su buraya geliyor. Kimse kimsenin kýsmetini yemez. Bu gemi senin kýsmetinmiþ. Hadi kal saðlýcakla deyip ayrýlmýþ.”

Baþka bir efsane de þöyledir. : “Anadolu’da ürünlerini satan bir çiftçi, paralarýný içi boþaltýlmýþ bir kabaðýn içine koymuþ ve evinin yolunu tutmuþ. Toroslara geldiðinde sýcaktan bunaldýðý için bir ýrmakta elini, yüzünü yýkamak istemiþ. Elini, yüzünü yýkarken, içi para dolu olan kabak, suya düþmüþ. Akarsu, almýþ kabaðý götürmüþ. Çiftçi arkasýndan koþtuysa da yetiþememiþ. Ve parasýný böylece kaybetmiþ.
Yýllar sonra bu çiftçinin yolu Kýbrýs’a düþmüþ. Deðirmenlik Köyü’ne geldiðinde Deðirmenlik Pýnar suyunu görünce serinlemek istemiþ. Elini, yüzünü pýnarýn buz gibi soðuk suyu ile yýkamaya baþlamýþ. Yýkarken sudan gelen bir þey eline takýlmýþ. Bir bakmýþ ki bir su kabaðý. Bir de ne görsün, bu su kabaðý, birkaç yýl önce Toroslarda bir nehirde kaybettiði para dolu kabak deðil miymiþ. Kabaðý hemen açmýþ. Ýçine bakmýþ. Ýçi para dolu. Parayý bir saymýþ ki kendi parasý. Allah’a þükür edip oradan ayrýlmýþ.”

Bu efsaneler de gösteriyor ki, Türkiye ile Kýbrýs arasýnda gerek kültür bakýmýndan, gerekse gelenek görenek bakýmýndan aralarýnda sýký bir bað vardýr. Buradan da Kýbrýs’ýn Türkiye’nin bir parçasý olduðu düþüncesi çýkarýlabilir… Zaten de öyledir… Bu güne Türkiye ile Kýbrýs birbirlerine tamamlayan iki unsur olmuþtur. Türkiye’siz Kýbrýs, Kýbrýs’sýz Türkiye düþünülemez. Bunlar et ile týrnak gibidir. Ýç içe bir yumaktýr…

Yüzyýllar boyunca, sýnýrlarý içinde yaþayan halklarý adalet, hoþgörü ile idare eden Osmanlý Ýmparatorluðu, bilim ve akýl yolunu terk edince çökmeye ve gerilemeye baþladý. Kendi deðerlerinden uzaklaþtý. Batýyý taklit eder oldu. 3 kýtaya hükmeden devlet yangýn yerine döndü. Sýnýrlarý içinde huzur ve barýþ içinde yaþayan halklarýn kýþkýrtýlmasýyla isyanlar birbirini kovaladý.
Kendilerini Venediklilerin zulmünden ve korsanlarýn baskýnlarýndan kurtaran Osmanlý’yý sevinç içinde karþýlayan Rumlar, diðer devletlerin kýþkýrtmasý ve yardýmlarýyla, kendilerine yardým eden Osmanlýya düþman olmuþlardý.
Osmanlýnýn çekilmek zorunda kaldýðý her yerde Müslümanlar, Türkler soykýrýma uðruyordu. Kýbrýs da Osmanlýnýn bu çöküþünden payýný alacaktý. Kýbrýs halký yaklaþýk 300 yýllýk bir süre yaþadýðý huzurla geçen günlerin sonuna gelmiþti.
1877-1878 yýllarýnda meydana gelen halk arasýnda 93 Harbi de denilen Osmanlý-Rus Savaþlarýnda aðýr bir yenilgi alan Osmanlý Devletinin durumu daha da kötüye gidiyordu.
Rus ordularýna yenilen Osmanlý, Ruslarýn dayattýðý aðýr þartlarý kabul etmek zorunda kaldý. Bu antlaþma Osmanlýnýn itibarýný sarsmýþtý. Osmanlýnýn gücünü iyice kaybetmesi batýlýlarý da sevindirmiþti. Diðer yandan çýkar kaygýsý da yaþadýlar.
Kýbrýs, Ýngiltere için Doðu Akdeniz ve çevresi, Orta Doðu, Hindistan politikasý bakýmýndan önemli bir yere sahipti.
1868 yýlýnda Süveyþ Kanalý açýlýnca Kýbrýs’ýn önemi daha da arttý. Avrupa’dan Hindistan’a gidecek olan bir gemi Süveyþ’ten geçmek için mutlaka Kýbrýs’a uðrayacak, burada mola verecek ve bazý ihtiyaçlarýný karþýlayacaktý. Ýngiltere, en deðerli sömürgesi olan Hindistan ile Ýmparatorluðun arasýndaki ulaþým yolunu güvenceye almak açýsýndan Kýbrýs’ý ele geçirmek istiyordu.
Osmanlý-Rus Savaþý sonunda imzalana Ayastefanos diðer adýyla Yeþilköy Antlaþmasý, Kýbrýs’s daha yoðun bir þekilde Ýngiltere’nin gündemine getirdi. Ayastefanos Antlaþmasýyla güçlenen Rusya, Avrupa devletlerini özellikle de Ýngiltere’yi rahatsýz etti.
Ýngiltere Mayýs 1878’de Osmanlý Devletine resmen baþ vuruda bulunarak Kýbrýs’ý kiralamak istedi. Karþýlýðýnda da Osmanlý Devletini Rus tehdidine karþý koruma garantisi verdi.
Ýngiltere’nin adaya girmesinin ne demek olduðunu Osmanlý padiþahý çok iyi biliyordu. Ýngiltere girdiði yerden bir daha asla çýkmýyordu. Padiþah “Kýbrýs, bizim burnumuzun dibinde. Kýbrýs’la göbek baðýmýz var. Kýbrýs, bizim göz bebeðimiz” dediyse de þartlý olarak bu öneriyi kabul etti. Adanýn mülkiyeti Türklerin olmak þartý ile adayý 100 yýllýðýna Ýngiltere’ye kiraladý. Kira sözleþmesine de “ Egemenlik hakkýmýz saklý kalmak kaydýyla” notunu da kendi eliyle yazmýþtýr.     

Avrupa ülkelerinin sömürgecilik yarýþýna girmeleri ve bunun sonucunda iki askeri gruba ayrýlmasý sonucu Birinci Dünya Savaþý baþlamýþtý.
Birinci Dünya Savaþý’nda Osmanlý imparatorluðu Ýngiltere’nin yanýnda deðil de karþý tarafta Almanya’nýn yanýnda yer alýnca Ýngiltere, Kýbrýs’ý tek taraflý olarak 5 Kasým 1914 yýlýnda Ýngiltere’ye ilhak etti.
     1923 Lozan Barýþ Antlaþmasý’nda öncelikli konu yeni Türk Devleti’nin baðýmsýzlýðýnýn bütün dünya tarafýndan tanýnmasýný saðlamak olduðundan Kýbrýs’ýn yaný sýra Batý Trakya ve Musul’dan da vazgeçilmek zorunda kalýndý.
     Bu anlaþmaya göre, Türkiye, Kýbrýs üzerindeki haklarýndan vazgeçiyor, ancak adanýn geleceði üzerinde ileride yer alabilecek deðiþikliklerde söz hakkýný saklý tutuyordu.
     Bu antlaþmaya göre Kýbrýs Türklerine Türk vatandaþlýðý ile Ýngiliz vatandaþlýðý arasýnda seçim yapma hakký tanýnýyordu. Türk vatandaþlýðýný seçecek olanlar adayý terk etmek zorundaydý.
Bu dönemde Ýngiliz vatandaþlýðýný kabul etmeyen birçok Kýbrýs Türkü Türkiye’ye göç etti.
1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Atatürk, bir Türk topraðý olan ve Ýngilizlere 100 yýllýðýna verilen Kýbrýs’ý asla unutmadý.
Atatürk, 1937 yýlýnda etrafýndakilere “Efendiler, Kýbrýs’a çok dikkat ediniz. Kýbrýs, düþmanýn elinde bulunduðu sürece, bu bölgenin ikmal yollarý týkanmýþtýr. Kýbrýs’a dikkat ediniz. Bu ada, bizim için çok önemlidir” diyerek Kýbrýs’ýn önemini dile getirmiþtir.

Rumlarýn en büyük emelleri Kýbrýs’ý Yunanistan’a baðlamak ve böylece yüzyýllardýr taþýdýklarý “Megalo Ýdea” yani “Büyük Ýdeal” dedikleri hayallerini gerçekleþtirecekti. Onlara göre Türkler, adada 400 yýllýk misafir idi. Er veya geç Türkler, adadan gideceklerdi. Bu nedenle onlara göre “En iyi Türk ölü Türk” idi.

     Yýllar geçti. Kýbrýs’la ilgili emperyalist emeller hiç dinmedi. Ýngiltere, girdiði adadan bir daha çýkmadý. Adayý sömürge haline getirdi.
     Rum çeteler, Türklere karþý saldýrýya baþladýlar. Türkleri adadan temizlemek için katliamlara baþladýlar. Bir oldubittiye getirip Kýbrýs’ý Yunanistan’a baðlamak istiyorlardý.

     2. Dünya Savaþý sonrasýnda özellikle Avrupa ve Ortadoðu’da sýnýrlar yeniden þekillendi. Ýngiltere’nin Ortadoðu ve Asya’daki sömürgelerinden çekilmeye baþlamasýyla bu ülkelerde yaþayan toplumlar baðýmsýz devletlerini kurma arayýþýna girdiler.
     Kýbrýs’ta yaþayan Türk ve Rumlar da arayýþ içindeydiler. Rum tarafý Ortodoks Rum Kilisesinin de etkisiyle Enosis tezine sarýlarak adanýn Yunanistan’a baðlanmasýný istedi. Kýbrýs Türkleri ise Rumlarýn bu isteðine karþý çýkarak TAKSÝM tezini savundu. Adanýn ikiye bölünmesini ve Türk tarafýnýn da Türkiye’ye baðlanmasýný istediler.
     Bunu üzerine Rumlar, 1955’te EOKA tedhiþ örgütünü kurdular. Önce Ýngilizlere daha sonra da Türklere karþý saldýrýlarda bulundular. Özellikle Türklere karþý acýmasýzca davranarak onlarý katletmeye baþladýlar. Öyle ki Türkler artýk, tek baþlarýna ne sokaða çýkabiliyor, ne tarlaya, ne bahçeye, ne de iþyerlerine gidebiliyorlardý. Evden çýkan bir Türk ailesi ile helalleþip öyle çýkýyordu. Bir çok Türkün akýbeti bilinmedi. Birçoðu eve geri dönmedi. Öldürülerek çukurlara, kuyulara atýldýlar…
     Türkler de bu durum karþýsýnda kendilerini savunmak amacýyla örgütler kurdular.
Karaçete, 9 Eylül, Volkan adlý Teþkilatlarý kurarlar. 1958 yýlýnda ise Kýsa adý TMT olan Türk Mukavemet Teþkilatý Türkiye’nin desteði ile kurulur. Artýk Türkler eðitimli ve düzenli bir savunma gücüne sahiptir.
Ortaya çýkan bu karýþýk durumla baþ etmekte zorlanan Ýngiltere ise kendisine adada askeri bir üs býrakýlmasý þartýyla yönetimi iki topluma býrakmayý teklif etti.
Nihayet 1960 yýlýnda ortaklýk Kýbrýs Cumhuriyeti ilan edilir. Baþpiskopos Makarios Cumhurbaþkaný yardýmcýsý ise Dr Fazýl Küçük olur. Ancak Rumlarýn Türkleri kovma hayalleri devam eder…
1963 yýlý Makarios, adadan tüm Türkleri yok edecek bir plan uygulamak ister: AKRÝTAS PLANI.
Çünkü Türkler, Kýbrýs’ý Yunanistan’a baðlamak için adada tek engeldir. Bu engelin de yok edilmesi gerekir.
Akritas, adýna þarkýlar ve þiirler yazýlmýþ bir Yunan savaþçýdýr. Plana göre Noel gecesi adadaki tüm Türkler öldürülecek ve adada, tek bir Türk kalmayacaktýr. Bu iþ de en fazla 48 saatte bitecektir.
.
     
Akritas Planý çerçevesinde baþlatýlan Rum saldýrýlarý 1974 yýlýna kadar devam edecek ve Kýbrýs Türkleri yaþadýklarý topraklarý terk ederek daha güvenli bölgelerde çadýr kentlerde yaþamaya mahkûm edileceklerdir.
Batýnýn desteðinden emin olan Rum çeteleri, Türkiye’nin yardýma gelmeyeceðinden emindiler. Bu nedenle katliamdan geri kalmýyorlardý. Rum radyolarý Türkçe “Bekledim de gelmedin” þarkýsýný anlamlý bir þekilde sürekli yayýnlýyordu. Kýbrýs Türkleri de bunlara cevap olarak “Bir gece ansýzýn gelebilirim” þarkýsýný yayýnlýyordu…
Rum lideri Makarios açýkça tehdit ederek: “Eðer Türkiye adaya gelmeye kalkarsa, adada kurtaracak tek bir Türk bulamayacak” diyordu…
Türkler, boyun eðmektense ölümü göze alarak, kadýnýyla, erkeðiyle omuz omuza vererek direnmeye devam ediyorlardý. Tek umutlarý Türkiye idi. Er veya geç, Türkiye’nin geleceðini ve müdahale edeceðini biliyordu.
Rum saldýrýlarý arttýkça arttý. Her yerden þehit haberleri geliyordu. TMT’nin mükemmel direniþi büyük bir katliamý önlüyordu.
Rumlar, kadýn, çocuk demiyor, önüne çýkan savunmasýz bütün Türkleri öldürüyordu. Lefkoþa .arpýþmalarý, Ayvasýl çarpýþmalarý, Boðaz Çarpýþmalarý Larnaka Bölgesi Çatýþmalarý, Lefke, Limasol, Baf Çarpýþmalarý, Erenköy Direniþi artýk Kýbrýs’ta bir savaþýn baþladýðýný gösteriyordu. Silah bakýmýndan çok güçsüz olan Türkler adada var olmakla yok olmak mücadelesi veriyordu.
Gözü dönmüþ Rumlar, Lefkoþa’da Doktor Binbaþý Nihat Ýlhan’ýn evini de basmýþ savunmasýz olan karýsýný ve 3 çocuðunu sýðýndýklarý banyo küvetinde acýmadan, gözlerini bile kýrpmadan katletmiþlerdi. Manzara korkunçtu.
Nihayet Türkiye’deki siyasi karýþýklýk sona ermiþ ve azýnlýk hükümeti kurulmuþtu. Türkiye garantörlük antlaþmasýna göre hareket ederek savaþ uçaklarýný korku vermek amacýyla Kýbrýs’a yollamýþtý. Lefkoþa semalarýnda alçak uþuþ yapan bu uçaklarýn görünmesi bile yetmiþti. Rumlar, çekilmek zorunda kalmýþ fakat yüzlerce Türk ölmüþtü.
Artýk iliþkilerin düzelmesi zor bir duruma gelmiþti. Sözde barýþ vardý ama çatýþmanýn olmadýðý bir gün yoktu. Rumlar, her gün bir yerlere saldýrýyorlardý. Türklerin can ve mal güvenliði kalmamýþtý. Olaylar 1974 yýlýna kadar devam etti.
Kýbrýs’ýn huzura ve güvene kavuþmasý için Türkiye çok uðraþtý. Toplumlararasý görüþmeler yapýldý. Fakat bu görüþmelerin hiç birinde sonuç alýnamadý.
1974 nisan ayýnda Rumlarýn görüþmelerden çekilmesiyle beþli görüþmeler iþlemez oldu. Bu durum Rumlarýn ikiye ayrýlmasýna yol açtý. EOKA-B adlý gizli bir örgüt kuruldu.
15 temmuz 1974 yýlýnda Yunan Cuntasý Kýbrýs’ta bir darbe yaptý. Makarios devrildi. Cumhurbaþkanlýðýna en fanatik EOKA’cýlardan biri olan milletvekili Nikos Sampson getirildi. Makarios adadan kaçarak Malta üzerinden Ýngiltere’ye geçti.
16 Temmuz 1974’te Türkiye Garanti Antlaþmasý’nýn uygulanmasý konusunda Ýngiliz Hükümetine iþbirliði önerdi. Ancak Ýngiltere, kendi çýkar ve görüþlerine dayanarak buna yanaþmadý.
Türkiye, Enosis ilan edilmesine karþý olduðunu her fýrsatta vurguladý. Garanti Antlaþmasý’na atfen Ýngiltere ile ortak bir müdahaleyi gerçekleþtirmek hususunda Ýngiltere’yi ikna edemeyince Garanti Antlaþmasý’nýn üçüncü maddesinden aldýðý yetkiyle 20 Temmuz 1974’te adaya askeri bir hareket gerçekleþtirdi.
Adadaki tüm Türkler, Kýbrýs’ýn Kuzey Kýsmýna yerleþtirilerek barýþ ve güven altýna alýnmýþtýr.
Bir süre otonom sistemle yönetilen Kýbrýs önce Kýbrýs Türk Federe Devletini kurmuþ ve sonra 15 Kasým 1983 tarihinde baðýmsýzlýðýný ilan ederek Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti’ni tüm Dünyaya ilan etmiþtir.
1974 yýlýndan bu yana Türkler, Kuzey Kýbrýs’ta, Rumlar da Güney Kýbrýs’ta yaþamaktadýrlar. Bu tarihten itibaren aradan 40 yýl geçmiþtir. Bu süre içinde adada hiçbir kimsenin burnu dahi kanamamýþtýr.
1974 Mutlu Barýþ Harekâtý, adada sadece Türklere deðil, Rumlara da barýþý, huzuru ve güveni saðlamýþtýr.
Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti, bu gün sadece Türkiye tarafýndan tanýnan bir ülkedir. Ama 40 yýllýk süre içinde KKTC devlet olmanýn bütün yükümlülüklerini yerine getirmiþ, bu süre içinde geliþmiþ, büyümüþ, kalkýnmýþ ve imar edilmiþtir. Siyasi partileriyle, Meclisiyle demokrasisi son derece geliþmiþ bir ülke olmuþtur.
Yollarýyla, hastaneleriyle, okullarýyla,teknolojisi ile, saðlýkta gösterdiði ilerleme ile, sanatý, kültürü, gelenek ve görenekleriyle Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti bir Dünya ülkesi olduðunu ispatlamýþtýr…

1571 yýlýnda Osmanlý Türklerinin adaya girmesiyle birlikte yaklaþýk 20.000 Türkün adaya yerleþtiði bilinmektedir. Ama yerleþimin bundan çok daha önceleri de yapýldýðýný söylemek mümkün. Çünkü elde edilen veriler bunu ispatlýyor. Þu halde Kýbrýs’ta en az 500 yýllýk bir kültürün var olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz.
Bu süre içerisinde Kýbrýs’ta yaþayan Türkler, Anadolu’dan kendi deðerlerini buraya taþýmýþ, bunlarla birlikte 500 yýl içerisinde kendi deðerlerini yaratmayý baþarabilmiþtir. Gelenek ve görenekleriyle, diliyle, edebiyatýyla, yaþam biçimleriyle, þiirleri, manileri, türküleri ve þarkýlarýyla, halk oyunlarý, kýyafetleriyle, mutfaðýyla kendi kültürlerini yaratmýþlardýr.
Bu gün Kýbrýs’ta mani bilmeyen, mani sevmeyen yoktur sanýrým:
Ah gargalar gargalar
Denizdeki dalgalar
Topçuköyün gýzlarý
Çifte göbek çalkalar

Ay doðar aþmak isder
Al yanak yaþmak isder
O benim deli gönlüm
Yare gavuþmak isder

Ay doðar sini sini
Severim birisini
Cellad boynumu vursa
Söylemem gendisini
Bagarada ipliðim
Gel yanýma kekliðim
Yar üstüne yar seven
Nedir senden çektiðim

Deniz dalgasýz olmaz
Kapu halkasýz olmaz
Benü müftüye danýþdým
Gýzlar gocasýz olmaz.

Bu gelen kimin gýzý
Gara geyer gýrmýzý
Uzagdan gördüm seni
Sandým da vezir gýzý

Bu gelen kimin oðlu
Fesi garanfil dolu
Gurumundan geçilmez
Kesesi saman dolu

Kýbrýs türküleri, þiirleri, fýkralarý ayrý bir kültürü oluþturmaktadýr. Yüzyýllardan beri oluþan bu kültür beraberinde Kýbrýs Türk Kültürünü oluþturacaktýr.
Kýbrýs Türk’ü erkeklerde ayaðýnda dizliði, (Dizlik, Adana’nýn þalvarýna benzer, geniþ ve bol olan bir giysidir. Þalvardan ayrýlan tek yönü, dizliðin dize kadar dikilmesidir. Diz kýsmýndan aþaðýsý olmadýðýndan, uzun bir beyaz çorap giyilir ve çizme giyilirdi. Bu giysi dize kadar olduðu için Kýbrýslýlar buna dizlik demektedir.) üzerinde yeleði, baþýna koyduðu mendil ile adanýn iklimine göre kendine bir kýyafet yaratmýþ, kadýnlarda ise bindallý, mintan ile ayrý bir güzellik ortaya çýkarmýþtýr. Bunlar da zamanla Kýbrýs Türk Folklorunu ortaya çýkaracaktýr.
Kýbrýs’ta halk danslarý ayrý bir sevgidir, tutkudur, aþktýr… Kýbrýslý Türk, kendi insanýnýn içinden çýkan özelliklerden, halk danslarýný yaratmýþ ve ortaya nefis bir seyirlik çýkmýþtýr. Kemanýyla, kýyafetleriyle, oraklarý ve su kabaklarýyla bambaþka bir halk dansý yaratýlmýþtýr…
Hele de mutfaðýnda apayrý lezzetler vardýr: Çakýzdesi, (Çakýzdes, yeþil zeytinlerin taþla ezilerek, tuzlanýp salamura haline getirilmesidir. Kýbrýslýlar bunu yað ve bol limonla karýþtýrýp yerler.) bu gün, hangi soframýzda görmezsiniz? Fýrýn makarnayý kimler sevmez? Ceviz macunu, portakal macunu, gabbar turþusu hangi evden eksik olur? Ya peksimetlere, çöreklere, pilavunalara ne demeli?
Kahve içmeyi bile ayrý bir kültür haline getirmiþtir Kýbrýs Türkü. Kendine has bir kahve kültürü vardýr. Kahveden sonra fal bakma faslý yok mu? Hangi kadýn dost sohbetlerinde kahve içtikten sonra fincaný devirip de fala bakmaz?
Kahvehanelerde erkeklerimiz hasýrdan yapýlmýþ sandalyelere öyle bir otururlar ki sanki bütün sandalyeler, bütün kahvehane kendisinindir. Çünkü Kýbrýslý bir erkek, birden fazla sandalyeye oturmayý çok sever. Birine oturur, bir diðerine yaslanýr, üçüncüye ayaklarýný uzatýr, dördüncüye kahvesini koyar… Anlayacaðýnýz 4-5-6 sandalye yetmez Kýbrýslý erkeðe oturmak için…
Dýþarýda tavla oynamak, bu sandalyeleri doldurmak ve kahveler eþliðinde þakalaþmak adeta bir gelenektir Kýbrýs’ta… Kimse kimseye kýzmaz, herkes birbirini tanýr ve herkes birbirine saygýlý davranýr…
Ýþte bunlar bu 500 yýllýk kültürün birikimi sonrasý meydana gelen kültürümüz deðil midir? Ve daha nice sayamadýðýmýz kültürümüz...
Sanat da kültürün bir parçasýdýr. Sanat bir toplumun aynasý olarak kabul edilir. Çünkü ortaya çýkan sanat eserleri toplumun yaþayýþ biçimlerinden örnekler verir. Ýnsanýn yaþamýndaki her þey bu sanat eserine yansýr. Bir insan da çýkar, kendi duygu ve düþüncelerini de katarak insan yaþamýndaki olaylara hayat verir. Bu, bazen bir resim, bir müzik, bir roman, bir öykü, bir þiir, bazen bir sinema filmi, bir tiyatro oyunu, bazen de bir folklor ürünü ve bunlar gibi ürünler olabilir. Bunu yapan kiþiye de sanatçý denir.
Sanatçýlar, toplumdaki çalkalanmalarý, hayat olaylarýný, doðal afetleri, sevinçleri, üzüntüleri kendi duygularýyla birlikte eserlerinde anlatýr. Böylece topluma hem yön verir, hem umut verir, hem de toplumun karanlýk dünyasýný aydýnlatýr. Böylece toplumda birlik ve beraberliðin saðlanmasý için büyük bir adým atmýþ olur. Ve bu birlik de sanatýn gücü sayesinde zaman sonra ortaya çýkarak saðlanýr.
Kýbrýs Türk sanatçýsý da yýllar içerisinde kendi sanatýný yaratmýþtýr. Edebiyatçýlarýmýz, ressamlarýmýz, müzisyenlerimiz, heykeltýraþçýlarýmýz, sinema ve tiyatrocularýmýz ve daha birçok daldaki sanatçýlarýmýz kendi duygularýný insanlarýyla paylaþmýþlar ve Kýbrýs Türk Kültürünün oluþmasýna büyük katký saðlamýþlardýr.
Özellikle edebiyatýmýzda þiir alanýnda birçok eserler ortaya çýkarýlmýþtýr. Ünlü þairlerimiz kendi duygularýný þiirin büyülü edasýyla dile getirmiþlerdir. Romancýlarýmýz, köþe yazarlarýmýz, tiyatro oyunu yazarlarýmýz bu alanda baþarýlý eserler vermiþlerdir.
Tiyatro sanatý da kültürün bir parçasýdýr.
Tiyatro hayat olaylarýný sahnede canlandýrma sanatýdýr. Ve bu sanat, insanlar tarafýndan çok sevilmiþtir. Binlerce yýldýr tiyatro sanatý insanlar tarafýndan býkmadan, usanmadan yapýlmýþtýr. Sahneler, izleyiciyle dolup taþmýþtýr. Artýk tiyatro, insan için vazgeçilmez olmuþtur.
Kýbrýs’ta da durum böyledir. Kýbrýs Türkü, tiyatro sanatýný her zaman çok sevmiþ ve her þartlarda ondan bir an olsa bile uzak kalmamýþtýr.
Daha 1908 yýlýnda Maðusa Limaný ambarlarýndan biri, Kýbrýs Türk tiyatroseveri için sahne görevini üstlenmiþtir. Namýk Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” Oyunu burada oynanmýþtýr. Bu oyun, ülkede önemli bir toplumsal olay haline gelmiþtir. Oyunu izlemek için Lefkoþa’dan Maðusa’ya izleyiciler akýn etmiþtir. Oyun öncesinde çeþitli konuþmalar yapýlmýþ, marþlar söylenmiþ, nutuklar atýlmýþ, þiirler okunmuþ ve gece milli bir havaya bürünmüþtür. Gazeteler, günlerce bu olayý sayfalarýna taþýmýþtýr.
Daha sonra çeþitli dernekler, spor kulüpleri tiyatro sanatýna önem vermiþler ve çeþitli oyunlar sahnelemiþlerdir. Elde edilen gelirlerle çeþitli okullara, fakir öðrencilere yardým olarak daðýtýlmýþtýr. En önemlisi topluma umut vererek birlik ve beraberliðin saðlanmasýnda önemli rol oynanmýþ ve Kurtuluþ Savaþý sýrasýnda tiyatrodan toplanýlan paralarla Türkiye’ye katký saðlanmýþtýr.
1962 yýlýnda konservatuvarýn tiyatro bölümünü bitiren Üner Ulutuð, Kýbrýs’ta ilk konservatuvar mezunu olan öðrenci ünvanýný almýþtýr. Kýbrýs’a dönen Üner Ulutuð, arkadaþlarýyla birlikte 1963 yýlýnda bu günkü Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý’nýn temeli olan ÝLK SAHNE’yi kurmuþlardýr. Dolayýsýyla Üner Ulutuð da Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý’nýn kurucusu ünvanýný almýþtýr. Kemal Tunç, Ayla Haþmet gibi isimler de bu sýrada Üner Ulutuð’un yanýnda yer almýþtýr.
Ýlk Sahne, ilk kez Vedat Nedim Tör’ün KÖR adlý oyunu sahneler. Oyunu Üner Ulutuð yönetir ve oyunda oyuncu olarak Üner Ulutuð, Hatice Söðüt, Kemal Tunç ve Biler Demircioðlu görev alýr. Ve sonra oyunlar düzenli bir þekilde sahnelenmeye baþlar.
1963’te kurulan Ýlk Sahne Tiyatro Topluluðu, Türk Cemaat Meclisi Ýcra Heyeti’nin 14 ekim 1965 tarih ve 15 Numaralý kararý ile resmi bir kimlik kazanarak Kýbrýs Türk Tiyatrosu Ýlk Sahne olarak adlandýrýlýr.
Kýbrýs Türk Tiyatrosu Ýlk Sahne Kýbrýs Türk Federe Devleti’nin 1975 yýlýnýn Þubat ayýnda kurulmasýyla Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý olarak adlandýrýlýr.
15 Kasým 1983’ten itibaren Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý doðal olarak Kuzey Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý adýný alarak kamuoyuna duyurulur. Bundan sonraki faaliyetlerini de bu isimle bu güne kadar sürdürür.
Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý kurulduðu günden beri günümüze kadar halkýmýza kültür hizmeti sunmayý kendine amaç edinmiþtir. Gerek kendimizden, gerekse tüm Dünya’dan tiyatro oyunlarý ile seyircilerimize ulaþmayý baþarmýþtýr.
1999 Þubat ayýnda talihsiz bir olayla karþý karþýya kalan Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý bir elektrik kaçaðý sonucu salonundan olmuþtur. Bu tarih, Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý için bir acýnýn baþ noktasý olmuþtur. Salonu yanan Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý evsiz, barksýz, yuvasýz kalmýþtýr. 14 yýldýr salonsuzluðun acýsýný yaþayan Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý sanatçýlarý göçmen kuþlarý misali nerede salon bulurlarsa orada oyunlarýný sahnelemiþlerdir. Çalýþma salonlarý da olmadýðý için bazen sanatçýlarýn evlerinde, bazen de sokaklarda çalýþýlmýþtýr. Bu durum Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý için üzüntü vericidir. 14 yýldýr, “Yaralar sarýlacak” denmesine raðmen bu konuda iktidara gelen hükümetler maalesef bir þey yapamamýþlardýr. Bu da sanat adýna çok üzücüdür.
Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý 2011 yýlýnda Antalya’da kurulan TÜRKSOY Türk Devletleri Tiyatro Birliði’nin kurucularý arasýnda yer almýþtýr. Dönemin Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürü Hakan Yozcu Antalya’da yapýlan Türk Dünyasý Ülkeleri Tiyatro Toplantýsýna katýlmýþ ve KKTC adýna bu birliðin kurucularý arasýnda yer almýþtýr.
Yine Azerbaycan Devlet Tiyatrolarý ile Ýþbirliði Protokolu imzalanmýþ ve bu protokol gereði Azerbaycan’dan ünlü bir yönetmen KKTC’ye getirilmiþtir.
Son dönemde Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Yurt dýþýndan birçok ödül almýþ ve büyük baþarýlara imza atmýþtýr.
Bu gün Kuzey Kýbrýs’ta gelenekleriyle, görenekleriyle, sanatýyla, sanatçýsýyla güçlü bir kültür ortaya çýkmýþtýr.
Biz bu kültüre Kýbrýs Türk Kültürü diyoruz.
Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti yaþadýkça, var oldukça Kýbrýs’ta Türk Kültürü de var olacaktýr.
Kýbrýs Türkü, Kültürüne, sanatýna, devletine, bayraðýna sahip çýkmaktadýr. Ve de sahip çýkacaktýr...
Kültürüne sahip çýkan ülkeler kalkýnmada daima hep en ön sýrada yer almýþtýr...
Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti, 300 bin nüfusa sahip bir ülkedir. Dili Türkçedir. Dini Ýslam’dýr. Baþkenti Lefkoþa’dýr. Lefkoþa içinden ikiye bölünmüþ bir þehirdir. Güney kýsmýnda Rumlar, kuzey kýsmýnda Türkler oturmaktadýr.
Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti 50 sandalyesi olan bir meclise sahiptir. Her 5 yýlda bir seçim yapýlmaktadýr.
Lefkoþa, Maðusa, Girne, Güzelyurt ve Yeniiskele olmak üzer 5 ilçesi vardýr. Türkiye’ya bakan ve burunu andýran bölge Karpaz Bölgesidir. Burasý bakir doðasýyla, altýn kumsalýyla, özgür eþekleriyle meþhur bir bölgedir.
Akdeniz iklimine sahip KKTC Deniziyle, kumuyla, güneþiyle, havasýyla turizm cennetidir. Kendine has gelenekleriyle, kültür ve sanatýyla sizleri misafir etmek için bekleyen bir cennet köþesidir.
Kýbrýs’a gelenler, Kýbrýs’ý kolay kolay terk edemiyor. Terk etse de kalbi orada kalýyor. Ve en kýsa zamanda tekrar Kýbrýs’a dönmek için can atýyor…
Kýbrýs’a ait yiyecekleri tadanlar ömürleri boyunca bu tatlarý unutamýyorlar… Molihasýný, çakýztesini, hellimli ve zeytinli çöreklerini, peksemetlerini, pilavunasýný, hele hele de verigo üzümlerini tadanlar, narlarýndan yiyenler asla Kýbrýs’tan vazgeçemiyorlar…
Öðrencileri unutmadýk. Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti bu gün üniversiteler ülkesi olmuþtur. 7 ayrý üniversitesi ile tüm Dünya öðrencilerine modern bir eðitim fýrsatý sunmaktadýr. Buradan mezun olan öðrencilerin her biri Kuzey Kýbrýs’ýn birer gönüllü elçisi olarak gittikleri her yere Kýbrýs sevgisini de götürüyorlar. Kýbrýs’ý ve Kýbrýslý Türkleri, orada yaþadýklarý güzel anýlarý herkese anlatýyorlar…
Sizleri de Kýbrýs’a bekliyoruz…
Beni sabýrla ve inatla dinlediðiniz için hepinize teþekkür ediyorum…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn söyleþi kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kýba - Tek Edebiyat Sohbetleri
Noel Baba Türk Kültürünün Batýya Armaðanýdýr.
Oðuz Boylarý Kültür ve Dayanýþma Derneði Baþkaný Arif Zeren Ýle Söyleþtik
Düzceli Öðrencilerle Beraberdik
Sami Yakar Ýle Tiyatro Üzerine
Prof Dr Necati Demir Konferans Verdi.

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Gün Olur Asra Bedel" Üzerine Bir Ýnceleme
Yozcularýn Kökeni ve Çangaza Köyü
Bir Þiir Emekçisi: Ýhsan Tevfik Kýrca
yaþar Kemal’in Ölüm Yýldönümü Münasebetiyle
Çeþitli Yönleriyle Prof. Dr. Erhan Arýklý
Öykü Tiyatro ve Sanat Üzerine
"48 Saat" Üzerine
Çakýrcalý Efe Üzerine
Benim Gözümden "Tutunamayanlar"
Âþýk Osman Akçay Ýle Tanýþtýk

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yüreðimde Ýhtilal Var [Þiir]
Hayat Seni Çözemedim [Þiir]
Helallik Ýstiyorum [Þiir]
Yörük Kýzý [Þiir]
Nasihat 2 [Þiir]
Seninle Olayým [Þiir]
Geliyoruz [Þiir]
Nasihat [Þiir]
Aþk Var mý? [Þiir]
Minik Bir Þaire Rastladým [Þiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doðumluyum. Kuzey Kýbrýs'ta yaþýyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünden mezun oldum. 20 yýl çeþitli okullarda edebiyat öðretmenliði yaptým. Uzun yýllar Yenivolkan ve Güneþ Gazetelerinde köþe yazarlýðý yaptým. Þu an Habearkýbrýslý ve Güncelmersin Gazetelerinde yazýyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazýlarým yayýnlanýyor. Þiir, öykü ve tiyatro oyunlarý yazýyorum. Bu alanlarda çeþitli ödüllerim var. Kendime ait basýlmýþ "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Baþka" isimli iki adet öykü kitabým var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yýl Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü görevinde bulundum. Halen Baþbakan Yardýmcýlýðý Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlýðý'na baðlý Müþavirim.

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.