Özgürlük sevdasý insanýn baþkalarýna duyduðu sevgidir; güç sevdasý insanýn kendine duyduðu sevgidir. -Hazlitt |
|
||||||||||
|
Yaþamýný emanetçilik yaparak sürdürüyordu. Küçük balýkçý kasabasýndaki dükkanýnda, uzun kýþ aylarýnýn sýkýcýlýðý dýþýnda, yaþamýndan pek þikayetçi sayýlmazdý. “Yeniden dünyaya gelsen, ne iþ yaparsýn?”diye sorsalar ki, ona bu soruyu soran kimse olmamýþtý, ancak o, gene de içinden gelen bu sese kulak verip, yanýtladý:”Hiç aklýma gelmemiþti” dedi, düþündü bir an; arkadaþý Cemal benzincide diðer arkadaþý halde, komisyoncu Osman’ýn yanýnda boðaz tokluðuna çalýþýyorlardý. “Ben gene emanetçi olmak isterdim.” dedi. Kýt kanaat geçinse de, baþýný sokacak iki odalý bir evi, kahrýný çeken bir karýsý vardý, yaþamýný dolduran. Hiç çocuklarý olmamýþtý. Ýlk yýllar çok istemiþler, olmayýnca da, kader deyip, vazgeçmiþtiler. Mutluluk kaynaklarý da önlerine koyduklarý bir topan ekmekti. O gün, iþ durgundu. Ne gelen, ne giden vardý. Sýkýntýdan kollarýný, güneþi izleyen bir çubuk gibi kâh uzatýyor, kâh kýsaltýyordu. Ara sýra yüzüne konan kara sinekler yaþadýðýný anýmsatmaya yetiyordu. Caminin gönüllü müezzini de olmasa, onlara zamaný anýmsatacak hiçbir þey yoktu kasabada. Tam sýzmak üzereyken, çalan telefon sesiyle irkildi birden. Elini ahizeye uzatmak gelmedi. Ýkinci kez çalmasý üzerine “Alo” demek zorunda kaldý. Karþýsýndaki tok sesli kiþi, onun, aradýðý emanetçi olduðunu öðrendikten sonra, bilimsel bir araþtýrma yapmak amacýyla þirin sahil kasabasýna eþiyle gelmek istediklerini, ancak yanlarýnda bir de hastalarý olduðunu, kasabaya ilk kez geleceklerini ve bir tanýdýklarý olmadýðý için onu bir haftalýðýna emanete býrakmanýn iyi bir fikir olduðunda karýsýyla hemfikir olduklarýný bir çýrpýda anlattý . Emanetçi þaþkýn, ne söylemesi gerektiðini bilemedi. Adam ýsrarla konuþmayý sürdürdü: “Hasta ne konuþuyor, ne de söylenenleri anlýyor. Bazen saatlerce anlaþýlmaz þeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kiþi kavramý yok. Yalnýz, nasýl oluyor, kendi adý söylendiðinde tepki veriyor. Son altý aydýr onun yanýndayým, ne görünüþü için bir çaba sarf ediyor, ne de bakým yapýlýrken yardýmcý oluyor. Onu hep baþkalarý besliyor, yýkýyor ve giydiriyor. Diþleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleði salyalarýndan dolayý sürekli leke içinde.” Emanetçi, “Hele bir durun, bir soluk alýn.” diyemeden, adam: “Hasta yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarýsý uyanýp çýðlýklarýyla herkesi uyandýrýyor. Çoðu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatýþtýrana kadar da feryat figan baðýrýyor.” Emanetçi, bu konuþmanýn hiç bitmeyeceðini düþünmeye baþlamýþtý ki, adam susuverdi birden. O, yaþamýnda böylesine zorlu bir konuþmacýyla hiç karþýlaþmamýþtý. “Beyefendi, ben yalnýzca cansýz eþya kabul eden küçük bir emanetçiyim. Elbette hastanýza saygým var, ama onu nasýl burada bakabilirim?” dediyse de, bilim adamý, kasabada yapacaðý çalýþmanýn onun için öneminden bahisle, hastanýn güvenli bir yerde olmasý gerektiðini; çünkü, eþinin de kendisiyle birlikte çalýþmak zorunda olduðunu yalvarýrcasýna anlatýyordu. Kasabada ona ‘emanetçi dede’ derlerdi. Emanetçi dede, kendisine düþünmek için bir gün izin vermesini, ancak yarýn kesin yanýt verebileceðini, bezgin bir þekilde söyledi. Adam teklifini kabul etmesini son kez rica ederek, telefonu kapadý. Nihayet susmuþtu, medeniyet harikasý.. Kafasý karmakarmaþýkoldu. Bugün yeterince iþ yok, çýkýp, þöyle sahil boyunda bir dolanayým, sonra da kahvede iki çene çalar, akþamý ederim, diyerek, kapýyý çekti. Martýlara takýldý gözü. “Ah, bir martý olabilseydim keþke” dedi. Dertleri sadece karýn doyurmak, seviþmekti. Havada süzülüp, balýk peþinde, suya dalýþlarýný imrenerek izledi. Bir türlü býrakamadýðý sigarayý efkarla yaktý. Doktorun tavsiyesine uyup, içine çekmeden savurdu, ufka doðru. “Ayný filmlerdeki gibi bir sahne bu iþte” dedi, kendine. Þimdi genç olmak vardý! Nasýl da depreþtirdi tüm duyularýmý þu telefondaki adam. Bu nasýl bir hasta ki, böylesine çaresiz bir konuþma yaptýrýyor insana. Konuyu arkadaþlarýna, akþam da eþine anlatmalýydý. Belki onlar bu iþe bir çare bulurlardý. Sigarasýný bitirmeden söndürdü. “Belki böylece býrakabilirim, þu mereti.” dedi, içindeki sese. “Son zamanlarda kasabanýn delisi gibi, kendi kendime konuþmaya baþladým, hadi hayýrlýsý.” dedi. Sahile indiðini fark etmemiþti. Yanýndan bir gölge gibi geçen balýkçý Arif’in, “Merhaba emanetçi dede”, demesiyle, irkildi, daldýðý düþten uyandý. “Merhaba evlat” dedi, gülümseyerek. Ýlerde balýkçýlarýn takýldýðý barýnak kahvesine vardý. “Herkese merhaba! Þansýnýz bol olsun.” dedi. Kahvedeki üç beþ kiþi de ayný sevecenlikle yanýtladýlar dedeyi. Sahili gören bir köþeye çekildi. “Her zamankinden.” diye, seslendi kahveciye. Orta þekerlisi yanýnda suyuyla gelmiþti. Biraz keyfi yerine geldi, höpürdettiði kahveyle. Beyni o bilmece gibi telefon konuþmasýný çözmekle meþguldü. Hiç konuþmayan, her iþini baþkasýnýn yaptýðý bir hasta acaba, komþularýnýn yatalak hastasý gibi miydi? Kahvedekiler emanetçinin dalgýnlýðýna bir anlam veremiyordu. Ýçlerinden genç olaný dayanamayýp, sordu:”Dede neyin var, takan batmýþ gibi düþünceye dalmýþsýn?” Emanetçi, “Kusura bakma, bugün adamýn biri bilmece gibi bir mesele getirdi, koydu önüme. Onu çözmeye çalýþýyorum.” Kahvedekiler sandalyelerini onun yanýna çektiler, birer birer. “Hele anlat, belki bize de bir iþ düþer.” dediler. Telefonda adamýn anlattýðýndan ne eksik ne fazla hastanýn özelliklerini saydý. “Þimdi siz böyle bir hastaya bakar mýsýnýz?”diye de, ekledi. Hepsi birden:” Böyle bir hastaya bakamayýz.” diye kestirip attýlar. “Ben de öyle düþünüyorum, ama çözemediðim birkaç nokta var, bunu bilse bilse ancak benim kocakarý bilir.”dedi. O gün her zamankinden erken vardý eve. Sokak kapýsý yarý aralýktý. “Alo”, diye seslendi. Yanýt veren çýkmadý. Bacaðýna sürtünen tekir kedi, hanýmýnýn yerine ona, hoþ geldin, diyordu. Baþýný okþadý, tekirin. “Evi hiç olmazsa tekir bekliyor.” diye sitem etti, kendi kendine. Arkadan gelen sesi zor iþitti: “Emanetçi niye kapýda dikiliyon, misafir gibi, geçsene”, diyen ses, onun kýrk yýllýk yol arkadaþýydý, nasýl tanýmazdý. Ancak son zamanlarda kulaklarý biraz aðýr iþitmeye baþlamýþtý. Birlikte eve girdiler. Oturma odasýna ilk giren karýsý oldu.”Hayrola bey, bugün erkencisin ya? Biþi mi oldu yoksa?”diye sürdürdü, sorularýný. Emanetçi, balýkçý kahvesinde nasýl anlattýysa, ayný þekilde, kelimesine, noktasýna, virgülüne dokunmadan telefondaki adamýn hastasýnýn özelliklerini anlattý. Karýsý:”Allah, Allah!”demekle yetindi önce. “Bu nasýl bir müþteri ki, yoksa goca tanrýmýn bir lütfu olsa bu gerek!” Emanetçi, “Ben demiþtim, bu kadýn ermiþ.”diye. “Ama inanan yok þu kasabada.” Karýsý:”Ne sayýklýyon, koca herif? Allah sonunda dualarýmý kabul etti. Bize geç de olsa bakabileceðimiz bir evlat verdi, çok þükür.” Emanetçi:”Yoksa bu hasta denen þey çocuk mu yoksa?” “Ya ne sandýn ya, herif?”diye, yineledi, karýsý. “Peki nerden anladýn çocuk olduðunu?“diye, sordu emanetçi. “Bunu anlamak için kadýn olmak gerek.”dedi, karýsý. Ardýndan da: “Adama ne dedin peki, emanetçi?” diye, söylenmeyi sürdürdü. “Yarýn cevap vereceðimi söyledim.”dedi, kocasý. “Akýllý adamsýn vesselam!”dedi, keyifle, karýsý. Evlerine kýsa zaman için de olsa bir çocuðun konuk olacak olmasý onu çok sevindirmiþti. Emanetçinin baþýný okþadý. Emanetçi de onu karþýlýksýz koymadý, yanaklarýndan öptü karýsýnýn. Daha çocuk gelmeden, mutluluk kapýlarýna gelip, dayanmýþtý bile. Sabahý ikisi de zor etmiþlerdi. Acelesi olan insanlar gibi erkenden kahvaltýlarýný yapmýþlardý. Karýsý onu uðurlarken, sýký sýký tembihledi. “Aman adamý sakýn incitme ha!” diyerek. Sokaðý döndüðünde, kasabanýn öðretmeniyle karþýlaþtý. Ýkisi de ayný yöne gidiyorlardý. Öðretmen:”Günaydýn emanetçi dede.”dedi, gülümseyerek. “Günaydýn” diye, karþýlýk verdi, emanetçi. “Ýþler nasýl, var mý gelen giden?” Dede, neþeli, dünkü telefon konuþmasýný, sýkýlmadan tekrar etti. Öðretmen de:”Ýlginç!”demekle yetindi, önce. Araya tekrar emanetçi girdi:”Biliyor musun, öðretmen bey, bu bilmeceyi, bir söylememle bizim kocakarý çözdü.” Sonra sakalýný sývazladý, bilgiçce. Öðretmen:”Yaa, peki nasýl bir emanetmiþ, merak ettim, doðrusu, ben de.” “Bu, hasta diye anlatýlan, aslýnda adamýn altý aylýk bebeði deðil miymiþ, meðer!” “Yahu biz de, size çocuklarýmýzý emanet etmiyor muyuz, öðretmen bey?” diye, sordu. “Evet, doðru söyledin dede.”dedi, öðretmen. “Bizim iþ seninkine ne kadar benzese de, bizimkinin sorumluluðu elbet daha aðýr.” Yol ayrýmýna gelmiþlerdi. Ýkisi de birbirlerine hayýrlý iþler dileyip, ayrýldýlar. Kasabaya güneþ o gün daha farklý doðuyordu. Emanetçi ve karýsý o güneþi kaç yýldýr beklemiþlerdi. Dükkanýn kapýsýný açmasýyla, telefonun çalmasý bir olmuþtu. Hevesle koþtu, ahizeyi bir çocuðu tutar gibi nazikçe tutmuþtu... 18.03.2002 / Diyarbakýr Ö.Akþahan
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © ömer akþahan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |