Ýnsan bir küçük dünyadýr. (Mibres Kosmos) -Demokritos |
|
||||||||||
|
15 Nisan 1878 ( 12 Rebiülahir 1295) Göçün On Üçüncü Günü; Kaç tane dað, kaç tane köy, kaç tane orman geçtik saymadým. Ýþte bugün de saatlerdir çalý çýrpý, aðaç dolu bir ormandan geçiyoruz. Etrafa bakarken içime bir ürküntü geliyor. Buranýn coðrafyasý sarp ve ormanla kaplý. Buralara boþuna “balkan” dememiþ atalarýmýz! Çok kýsa molalar vererek yol kenarýndaki yenebilecek otlarý topladýk. Yiyeceklerimiz çok azalmýþtý, yenilerini bulamazsak ya aç duracaktýk ya da bulabildiðimiz otlarý yiyecektik. Daha önümüzde aylarca sürebilecek bir yol var. Oysa bazýlarý, birkaç gün sonra Türkiya'da olacaðýmýzý sanýyor. Bunlar yolun uzunluðu konusunda bilgisi olmayan kiþiler. Daha katetmemiz gereken çok uzun bir yolun olduðunu, bunlara moralleri bozulmasýn diye söylemiyordum; ne kadar yolumuz kaldýðýný soranlara, sadece kafamý sallayarak cevap veriyordum ki hem dinlemediðimi zannetmesinler hem de bundan istedikleri anlamý çýkarsýnlar diye. Aslýnda bu gittiðimiz yolu, ben de bilmiyorum. Çünkü benim seyahat ettiðim güzergah bu deðildi. Dobromirka, Veliko, Sofya üzerinden Selanik'e; oradan da vapurla Ýstanbul'a gitmiþtim. Dönüþte de ayný güzergahý izlemiþtim. O yüzden daha kaç günlük yolumuz kaldýðýný tam olarak bilmem mümkün deðildi. Sadece yolu çok uzattýðýmýzý biliyor ve tahminde bulunmaya çalýþýyordum. Benim tahminime göre, biz daha yolun baþýnda sayýlýrdýk. Kimseye söylemesem de belli etmesem de köyümü özlüyorum. Öyle bir özlem ki, köyüm aklýma geldikçe daha önce hiç dikkat etmediðim ya da beðenmediðim yerleri bile burnumda tütüyor. Oradaki hatýralarým gözümün önünde canlanýyor bir bir. Anamý ve babamý sakladýðým Dobromirka'nýn mübarek topraðýnýn kokusunu duyuyorum, çaðýldayan deresindeki kurbaðalarýnýn sesini iþitiyorum. Hatýralar geçmiþte kalan yaþantýlar deðil mi? Evet öyle!. Ama nedense biz insanlar acý da olsa tatlý da olsa hatýralarý hep bugüne taþýmaya çalýþýyoruz. Rüyalarým da Dobromirka ile dolu. Birkaç gecedir hep ayný rüyadan uyanýyorum: Önce duvarlarý is kaplý, büyük bir maðaranýn içinde yanan bir ocak görüyorum. Ocaktaki korlar etrafý aydýnlatýyor. Ýri yapýlý iki kiþi kocaman bir örsün üzerinde kýzgýn demiri dövüyorlar, etrafa kývýlcýmlar sýçrýyor. Ýkisinin de belden yukarýlarý çýplak, alýnlarýndan siyah ter süzülüyor. Rüyam, buradan günlerdir gittiðimiz göç yoluna geçiyor. Öküzleri yedeðime almýþ yürüyorum. Önümde onlarca öküz arabasý var, hepsi aðýr aðýr ilerliyor. Bu yavaþlýk canýmý sýkýyor, hýzlanmadýklarý için kýzýyorum. Acelem var. Bir an önce gideceðim yere varmak istiyorum. Benim aceleciliðim önümdeki arabalarý hiç etkilemiyor. Bazen onlara çabuk olmalarý için baðýrýyorum. Tabii deðiþen bir þey olmuyor. Bir ara geri dönüp bakýyorum, köyüm Dobromirka'nýn ve Balkan daðlarýnýn arkamda olduðunu görüyorum. Ben onlardan kaçarken, onlar benim peþimden geliyor... Dað yürür mü? Evet yürür! Balkan daðlarý yürür... Ben ve kaðný arabamýz birden uçmaya baþlýyoruz. Önümdeki arabalarýn hepsinin üzerinden uçarak gidiyoruz, dereleri ve daðlarý aþýyoruz. Uçuþ bitip de yere bastýðýmýzda, tekrar geriye bakýyorum ve yine köyüm Dobromirka ile Balkan daðlarýnýn benim arkamda olduðunu görüyorum. Peþimi býrakmaya niyetleri yok, belki de tüm yaþamým boyunca devam edecek bu takip! Tekrar önüme döndüðümde ise hayal kýrýklýðý yaþýyorum. Çünkü uçmadan önceki ayný yerimdeyim. Ve uyanýyorum... Bir küçük çocuk öldü. Anasýnýn feryatlarý hâlâ kulaklarýmda. ● ● ● 21 Nisan 1878 ( 18 Rebiülahir 1295) Göçün On Dokuzuncu Günü; Üzücü ve þaþýrtýcý bir gün geride kaldý. Öyle ki hepimiz gözyaþlarýmýza boðulduk. Dolunayýmýzýn kaybý yüreðimizi yaktý, kavurdu, daðladý. Dolunay kýzýmýz benim gözlerimin önünde vuruldu, yere düþtü. Birçok kiþinin “Keþke o kahpe kurþun ona deðil de, bana gelseydi!” Diye düþündüðünü biliyorum. O güzelliði yok eden kahpe kurþuna, herkes lanet ediyordu. Rahat bir yolculuk olmuþtu ve hep böyle devam edeceðini sanýyordum. Vakit ikindiyi biraz geçiyordu. Sol tarafýmýzda yedi-sekiz tane atlý göründü. Ne olduklarýný, kim olduklarýný tahmin etmeye çalýþýrken, ellerindeki silahlarý ateþleyiverdiler. Bu ilk ateþ sýrasýnda önümüzdeki arabanýn yanýnda yürümekte olan Dolunay'ýn yere düþtüðünü gördüm; ama sesi hiç çýkmadý. Sesini duymamamý iyiye iþaret olarak yorumladým. Vurulsaydý, mutlaka acýdan dolayý sesi çýkardý diye düþündüm. Hemen arabalarý durdurup, kendimizi bulabildiðimiz toprak tümseklerinin arkasýna attýk. Bizim silahlý adamlarýmýz bunlara karþýlýk vermekte gecikmedi, ayrýca palalar, kamalar, býçaklar, oraklar, demir direnler yakýn bir dövüþ olursa kullanýlmak üzere saklandýklarý yerlerden çýkarýldý. Silahlý çatýþma yarým saat kadar sürdü. Saldýrganlar yakýn dövüþe cesaret edemediler. Uzaktan ateþ etmeyi tercih ettiler. Karþý taraftan üç kiþiyi vurduk. Bunlardan ikisi ölü biri yaralýydý. Bizden Dolunay ile birlikte vurulan sayýsý altýydý. Saldýrganlar ölülerini býrakýp yaralýlarýný alýp gittikten sonra, ölülerine bakarak Bulgar çetecileri olduðunu anladýk. Bizim vurulan insanlarýmýzdan Dolunay'ýn göðsünde bir kurþun yarasý vardý ve ölmüþtü. Diðer beþ kiþinin durumu hafifti ve hemen orada yaralarýný sardýk. Dolunay, Semerci Hasan'ýn kýzýydý. Hasan kýzýný çok sever, adeta üzerine titrerdi. Ona bir þey olacak, zarar gelecek diye ödü kopardý. Belki de bunda, Dolunay'ýn o evde tek çocuk olmasýnýn da rolü vardý. Dolunay, on yedi yaþýna gelince bizim köyden Sakalarýn Hüseyin'in oðlu Aytun'a sevdalanmýþ, genç yüreðine aþk ateþi düþmüþtü. Ýki genç, önceleri gizlice buluþup görüþmüþler, aylar sonra böyle sürdüremeyeceklerini anlayýnca durumu ailelerine anlatmýþlar. Daha doðrusu Aytun anasýna Dolunay'ý istemelerini söylemiþ. Anasý da babasýna haberi vermiþ. Oðlu tam evlenecek bir yaþta yani on dokuzunda olduðu için, bu babasýna çok doðal bir istek olarak gelmiþ. Zaten oðlundan, böyle bir istek ne zaman gelecek diye merak içindeymiþ. Hemen Semerci Hasan'ýn evinin kapýsýný çalmýþ ve kýzlarýna dünür olduklarýný söylemiþ. Aldýðý cevap “Hayýr!” olunca, “Kýz evi naz evidir. Biraz nazlanýr ama sonunda verir.” diye düþünüp birkaç defa daha dünür gitmiþlerse de cevap hep ayný olmuþ. Araya hatýrý sayýlýr kiþiler koymuþ, deðiþen bir þey olmamýþ. Aradan aylar geçtiði halde, iki genç umutla gelecek olumlu cevabý bekliyormuþ. Her geçen gün, umutlarý biraz daha azalýrken sevdalarý aksine artýyormuþ. Semerci Hasan'ýn bu inadýna, köyde bir mana veren olmamýþtý; çünkü Aytun gibi bir damadý istemeyecek kaynata olamazdý. Aytun bir seksen boyunda, kara kaþlý, ela gözlü yakýþýklý bir genç. Üstelik de elinden her iþ gelir. Kimseyle kavgasý, küskünlüðü olmayan tüm köylü tarafýndan sevilen bir genç. Böyle bir gencin anasýný babasýný kapýsýndan çeviren, adeta kovan bir kaynata adayý olmasýna herkes þaþýrmýþtý. Bu inadýn sebebini ben öðrendim, hem de -adýný söylemeyeceðim- Semerci Hasan'ýn çok yakýn bir arkadaþýndan. Çok uzun yýllar önce Hasan, sýrrýný bu arkadaþýna anlatmýþ. Meðerse gençliðinde Hasan, Aytun'un anasýna âþýkmýþ. Bu aþkýný kendi içinde saklayýp, kimseye söyleyemiyormuþ. Þartlarýn en uygun olduðu bir zamanda bu konuyu ailesine açacakmýþ. Ýþte, o böyle düþünürken Sakalarýn Hüseyinin anasý babasý bu kýza dünür gitmiþ ve teklifleri kabul görmüþ. Hasan durumu öðrenince çok üzülmüþ ve hemen köyü terk edip buraya üç sene hiç uðramamýþ. Üç senenin sonunda geldiðinde, anasý babasý onu hemen baþgöz etmek için güzelce bir kýz bulmuþlar. Hasan güzel mi çirkin mi olduðuna bakmadan, onunla evlenmiþ. Çünkü Hasan için artýk fark eden bir þey yokmuþ. Ýþin aslý evlendiði bu kýz, birçok kiþiye göre, diðerinden çok daha güzelmiþ. Ama ne denir, bu gönül iþte... Ne olduysa olmuþ ve Hasan, kýzýna ilk dünür gelindiði tarihten altý ay sonra bu inadýndan vazgeçmiþ. Sanýrým bunda günden güne dalýndan koparýlmýþ bir gül misali solup giden Dolunay'ýn periþan hali rol oynamýþ. Büyük bir ihtimalle “Benim çektiðim acýda kýzýmýn günahý ne, o delikanlýnýn günahý ne? Onlar da benim gibi yýllarýný üzüntü içinde mi geçirsin? Onlarýn mutluluðunu engellemek bana yakýþmaz.” Diye düþünmüþ ve el altýndan birileriyle karþý tarafa haber yollamýþ. Aytun'un evinde, adeta bayram var gibi herkes sevinçliymiþ bu haberi alýnca. Aytun o sevinçle dýþarý fýrlamýþ, bir an önce Dolunay'ý görüp sevincini paylaþmak istiyormuþ. Ama Dolunaylarýn evinin yanýndan defalarca geçmesine raðmen bir türlü onu görememiþ. Oysa Dolunay o sýrada, pencerenin yanýna oturmuþ, perdenin arkasýndan dýþarýyý seyrediyormuþ. Aytun'u çok sevinçli görünce þaþýrmýþ. “Ben acý içinde kývranýrken, o sevinçten yerinde duramýyor. Belki de anasý babasý ona yeni bir kýz bulmuþlardýr. Sevinci o yüzdendir.” diye içinden sitem ediyormuþ. Aytun'un ýsrarýyla hemen o gece, tekrar dünürlüðe gidilmiþ. Dünürlerin geldiðini gören Dolunay, bir kez daha eli boþ döneceklerini düþünüyormuþ. Bir saat kadar sonra anasý gelip: -Kýzým, senin bu çocukta gönlün var mý? Onu isteyen mi? Baban bana, sor dedi. Demiþ. -Kimde gönlüm var mý ana? Kimin çocuðu. -Caným içerde dünür gelenlerin iþte. -Benimle eðleþme ana! -Eðleþir miyim kýzým? Ben ciddiyim. -Evet var ana. Olmaz olur mu! Aytun'un günahýný aldýðýný düþünmüþ, ama nasýl olsa ona bir þekilde kendini affettirebileceði için bunun üzerinde fazla durmamýþ. Kýsa sürede söz kesilip, on beþ gün içinde niþan yapýlmýþ. Niþanlý olduklarý için köþe bucak saklanýp gizlice görüþmek zorunda kalmadýklarýndan, ikisi de hayatlarýndan çok memnunmuþ. Düðünleri de yazýn olacakmýþ. Düðün yaza olacaktý, olmadý. Sonraki yaz mý? O zaman da olmadý, hiç olmadý! Çünkü 93 Harbi nedeniyle asker alýmý baþladý. Aytun ilk silah altýna alýnanlardandý. Ben de gitmek istedim ama beni almadýlar. Çünkü savaþtan bir sene önce, ormanda kestiðim aðaç ayaðýmýn üzerine düþtü. Kemik kýrýldý. Kýrýkçý çýkýkçýnýn beceriksizliði yüzünden sað ayaðýmdaki kemik, yanlýþ kaynadý ve topallamaya baþladým. Topal ayaðýmla fayda deðil, yük olacaðým gerekçesiyle askere alýnmadým. Asker uðurlamasý sýrasýnda Dolunay'ý izledim. Gözleri hep niþanlýsýndaydý. O koskoca meydanda yüzlerce insan yoktu ve sanki sadece Aytun vardý. Ne çalan davulu ne oynayanlarý ne de havaya ateþ edenleri fark ettiðini sanmýyorum. Asker gitti. Arkalarýndan sular döküldü, hayýrlýsýyla gidip gelsinler diye. Sonraki günlerde ise, gözümüz kulaðýmýz cepheden gelecek haberler için hep açýktý. Osman Paþa'nýn baþarýlarýný duydukça seviniyor ve umutlanýyorduk. Her konuþmada Osman Paþa vardý. Tabii koca Osmanlýyý kurtarmaya bir tek Osman Paþa yetmezdi ve öyle de oldu. Bizim maðlûbiyetimizle savaþ bitti. Sað kalanlarýn çoðu köye yaralý olarak geri döndü. Þehit olanlar da belli oldu. Ancak Aytun ne sað olarak köye döndü ne de þehit olduðu haberi geldi. Uzun bir zaman geçtikten sonra ancak biz, onun þehit olduðunu öðrendik. Babasý herkesi þehit haberini Dolunay'a söylememesi için tembihledi. Çünkü kýzýnýn kendine bir zarar vereceðinden korkuyordu. Hayret ki hiç kimse, Dolunay'ýn yanýnda Aytun'un þehit olduðundan bahsetmedi. Bu büyük sýr, ondan saklandý. Köyde bir tek kiþi yani Dolunay hariç herkes bu acý gerçeði biliyordu. Bana kalýrsa Dolunay da gerçeði biliyordu; daha doðrusu sezgileri ona bu konuda bir þeyler anlatýyordu. Dalgýn, düþünceli, çoðu zaman umursamaz tavýrlarýna bakarak bildiðini söylüyorum. Hiç kimseyle konuþmayan Dolunay, alýp baþýný evden gidiyor ta hava kararýnca geri dönüyordu. Tuhaf bir kýz olmuþtu. Hiç gülmüyordu, ama hiç de aðlamýyordu. Bakýþlarý anlamsýz, dikkati daðýnýktý. Sürekli bir tehlikeyi bekleyen insanlarýn gerginliði vardý üzerinde. Ýþte ismiyle müsemma, ay gibi güzel bu kýzýn cansýz bedeni az ötede yatarken, biz de ona bir mezar hazýrlýyorduk. Anasý babasý periþan bir vaziyetteydiler. Sadece onlar mý? Hepimiz. Bir yandan aðlýyor, bir yandan da kazýyorduk. Güneþ, alev alev yanan ateþten kýzýl dilini son bir defa daha gösterip kaybolduðunda, uyuyormuþ gibi görünen o masum, güzel yüzlü kýzýn bedenini mezarýn içine koyduk. Sonra bir baktým ki, mezara toprak atmak için kimse davranmýyor. Eller küreklere gitmiyor, gidemiyor. Topraðýn altýna Dolunay'ý saklamak herkese zor gelmiþti. Anasý babasý neredeyse mezarýn içine düþüp kýzlarýyla birlikte gömülmeyi isteyeceklerdi. Bu dramatik sahneyi sonlandýrmak gerekiyordu, elime küreði alýp mezara toprak atmaya baþladým. Beni birkaç kiþi daha izledi. Ayrýca, seslerini çýkarmasalar da, bana kötü kötü bakanlar da oldu. Olsun. Evet toprak atýyordum ama nereye attýðýma bakamýyordum. Belki birkaç kürek topraðý mezarýn dýþýna atmýþ bile olabilirdim. Defin iþlemi bittikten sonra, baþýmý kaldýrýp ufka baktým. Ay yavaþ yavaþ çýkmaya baþlamýþtý, ucunu gördüm. Hipnotize olmuþ gibi ayý seyrediyordum. Giderek büyüdü, büyüdü ve sonunda yuvarlak gümüþ bir tabak gibi ýþýðýný dünyamýza yaymaya baþladý. Þimdi gökyüzünde bir Dolunay vardý. Yani bir Dolunayýmýzý topraðýn altýna saklamýþtýk, ama Tanrý bize þimdi gökyüzünde bir baþka Dolunay vermiþti. Belki de toprak altýndaki Dolunayýmýzdý gökyüzüne çýkan! Gözlerimi gökyüzünden yeryüzündeki mezara indirdim. Mezarýn üzeri gündüz gibi aydýnlýktý. Her taraf öyle mi diye etrafa bakýndým. Deðildi. Anasý babasý Dolunay'ýn mezarýna kapanmýþ öylece duruyorlardý. Aðlamalarý bitmemiþti, ama gözyaþlarý tükenmiþti. Baðýrmak istiyorlar, sesleri çýkmýyordu. Çýrpýnmaya baþladýlar. Onlarý da kaybedeceðimizden korktum. Yanlarýna gidip, ikisini de mezarýn üzerinden ayaða kaldýrdým. Aslýnda burada daha kalabilirdik, hatta sabaha kadar mola verebilirdik; ama bu ana babanýn durumunu daha da kötüleþtirecekti. Öncü ve koruculara haber saldým gitmek için. Ana baba biraz daha kalalým diyorlardý gözleriyle. Buna raðmen kollarýna birkaç kiþi girip arabalarýna bindirdik. Konvoy aðýr aðýr hareket etti. Yarým saat sonra, güzel bir genç kýz sesi hüzünlü bir Rumeli türküsü söylemeye baþladý. Konvoydaki arabalarýn tümü bu türküyü dinlemek için durdu. Gözlerimizden yaþlar süzülüyordu: Aliþ'imin kaþlarý kare Sen açtýn sineme yare Bulamadým derdime çare Görmedin mi ah civan Aliþ'imi Tuna boyunda Sarmadýn mý ah aslan Aliþ'imi Tuna boyunda Evleri var hane hane Benleri var tane tane Saramadým kane kane Görmedin mi ah civan Aliþ'imi Tuna boyunda Sarmadýn mý ah aslan Aliþ'imi Tuna boyunda Rivayete göre bu türküde, Zeynep ile Aliþ'in büyük aþký anlatýlmakta. Zeynep'in babasýnýn inadý yüzünden bu gençler bir türlü evlenemezler. Aliþ çaresizdir, alýr baþýný gider oralardan. Ama her türlü güçlüðe karþýn gene de Zeynep'i unutmaz, ona baðlý kalýr. Zeynep de Aliþ'i temiz bir aþkla sevmekte ama babasýnýn sözüne karþý duramamaktadýr. Aradan hasret, acý dolu yýllar geçer. Zeynep sonunda dayanamaz, babasýna isyan ederek evden kaçar, Aliþ'i aramaya gider. Günlerce süren aramalarýnýn sonucunda, artýk þans mý desek tesadüf mü desek bilemem, Aliþ'i bulur. Ve hasret vuslatla sona erer. Bu türkü bitince ayný ses bir yeni türküye baþladý. Bunun hikayesi de þöyle: Birbirlerini çok seven Yusuf ile Feride'nin aileleri bu gençlerin evlenmelerine bir türlü izin vermezler. Yusuf, Feride ile birlikte kaçma planlarý yapar. Böylece izlerini kaybettirip, mutlu bir hayat süreceklerdir. Bunun için Arda nehrini geçmeleri gerekmektedir. Yusuf, bir kayýk bulur ve düþüncesini Feride'ye açar.. Feride, “Bizim kayýklar Arda'nýn dalgalarýna dayanamaz.” derse de, Yusuf ýsrarla baþka çarelerinin olmadýðýný söyler. Sonunda Feride ýsrarlara dayanamaz ve bu planý kabul eder. Kayýða binerler. Þans onlardan yana deðildir. Arda'nýn güçlü dalgalarýna dayanamayan kayýk devrilir ve batar. Feride kurtulur, Yusuf ölür. Feride çok üzgündür, acýsý anlatýlabilecek gibi deðildir. Durmadan bu türküyü söyler: Aman bre deryalar kanlýca deryalar , Biz niþanlýyýz , Ýkimiz de bir boydayýz , Biz delikanlýyýz , Çýkar aba poturunu Dalgalar artacak Demedim mi ben sana? Kayýðýmýz batacak Aman bre deryalar kanlýca deryalar Biz niþanlýyýz Ýkimiz de bir boydayýz Biz delikanlýyýz Kýrcali'yle Arda boylarýnda Kimler gidecek Garip Yusuf’un annesine Kim haber verecek? Aman bre deryalar kanlýca deryalar Biz niþanlýyýz Ýkimiz de bir boydayýz Biz delikanlýyýz Hazýr durmuþken mola da verdik. Sabah tekrar yola koyulacaktýk. Bu benim için iyi oldu, çünkü dolunayýn aydýnlýðýnda bugüne dair notlarýmý yazabilecektim. Bu olay beni bu gece aþk üzerine düþünmeye sevketti. Bir ozan bana demiþti ki: -“Aþkýn bir dili vardýr; onu da yalnýz âþýklar bilir.” Ben de ona sormuþtum: -Aþk konusunda farklý düþünen insanlar var. Mesela bazýlarý aþkýn varlýðýný kabul etmiyor, bazýlarý kabul etse de küçümsüyor. Acaba aþký küçümseyenlerin bu davranýþlarýnýn nedeni, hiç âþýk olmamalarý mýdýr? -”Olabilir. Aþk hisseder, görür, duyar, dokunur, koklar ve tadar. Çünkü o da ölümlü bir candýr. Aþk kalbin bekçisidir. Sevilmeyenlerin oraya giremeyiþinin nedeni budur.” -Bütün aþklar ayný mýdýr? -”Bence deðil. Mesela bunlar birbirinden çok farklýdýr: Düþüncelerdeki aþk, kitaplardaki aþk, çýlgýnlardaki aþk. Ama hangi tür aþk olursa olsun her aþkýn matematiðinde 1’den baþka rakam yoktur. “ -Ya güzelliðin aþktaki yeri? -”Güzellik aþký deðil, aþk güzelliði yaratýr.” Uykusuz geçen bir gece bitmek üzereydi. Az sonra tan yeri aðaracaktý. Gözkapaklarým kendiliðinden kapanývermiþ, uyumuþum. Uyandýðýmda güneþin bir hayli yükselmiþ olduðunu gördüm. Kafile yola çýkmýþ, karým beni uyandýrmadan hayvanlarý arabaya koþup yola koyulmuþ. (Devam edecek...)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |