Doðaüstü henüz anlayamadýðýmýz doðal þeylerin adý. -Elbert Hubbard |
|
||||||||||
|
Osman dedem sustu, dikkatle yüzüme baktý ve: -Suratýn neden asýk? Yoruldun mu? Yoksa defterde cesetlerden ve hayvan leþlerinden bahsedilmesi seni korkuttu mu? Dedi. -Yok dede, korkmadým. Desem de yalan olduðunu dedem kolayca anlamýþtý. Evet korkmuþtum ama yüzümün asýklýðý biraz da baþ aðrýsýndandý. -Baþým aðrýyor biraz dede. -Baþýný mý üþüttün? Ya da grip falan olmayasýn? Soðuk havalarda sadece vücudunu deðil, baþýný da koruyacaksýn. -Annemden bir ilâç isterim, içince geçer. -Ýstersen ben o baþ aðrýsýný çivileyip, seni kurtarýrým. -Ben baþýma çivi çaktýrmam dede! Korkarým. Kafamdan kan akar, çivi beynime kadar girer. Dedem gülmeye baþladý. -Yok oðlum, baþýna çivi falan çakmayacaðým. Sadece aðrýyý senden alýp çivileyeceðim. Dedi. Dedemin ne yapacaðýný merak etmiþtim. -Ýyi o zaman. -Git bana kalýnca bir tahta, biraz çivi ve bir de keser ya da çekiç getir! Koþarak odadan çýktým, dedemin istediklerini getirdim. Dedem önce bir dua okudu, dua bitince yüzüme üfledi. Sonra bir þeyler mýrýldanarak tahtaya bir çivi çaktý. Daha sonra gene dua okudu, üfledi, çiviyi tahtaya çaktý. Bu þekilde dokuz-on çiviyi tahtaya çaktýktan sonra: -Birazdan baþ aðrýsýndan kurtulacaksýn, dedi. Dedem böyle dedi de benim baþ aðrým geçti mi? Hayýr. Yarým saat oldu çiviler çakýlalý aðrý devam ediyor; bir saat oldu gene devam ediyor. Bir ara dedem sordu: -Nasýl oldun, geçti mi? -Biraz hafifledi, dedim o üzülmesin diye. Yoksa aðrýnýn hafiflediði falan yoktu. Ta ki annemden bir aðrý kesici alýp içene kadar devam etti. ● ● ● 27 Temmuz 1878 (27 Recep 1295) Göçün Yüz On altýncý Günü; Ben de çocuklar da hastalýðý atlattýk. Yeyip içmeye baþladýk. Bu da iyileþtiðimize bir iþaretti. Altý kiþi öldü. Ýkisi yaþlý erkek, ikisi orta yaþlarda kadýn, iki de çocuk. Hasköy'de üç gün mola verdik. Benim göçe dair not tuttuðumu gören birkaç kiþi, bunu saðda solda anlatmýþ olmalý ki önüne gelen bana; -Kaç gündür yoldayýz? Diye sorunca, onlara hemen doðru cevabý veriyordum, ama: -Daha ne kadar yolumuz kaldý, diyenlere kesin bir rakam söyleyemiyordum. Sadece; -Az kaldý, demekle yetiniyordum. Çünkü daha kaç gün yol gideceðimizi, ben de tam olarak tahmin edemiyordum. Þimdi gittiðimiz yol da göçmen dolu. Yüz binlerce Türk, yeni bir yurda yani Türkiya'ya doðru gidiyor. Eski sorular gene aklýma geliyor: Acaba bu gidiþ bir kaçýþ mý, bir bozgun mu; yoksa vuruþarak bir geri çekilme mi? Göç etmeyip yerimizde kalýp direnseydik ne olurdu, baþýmýza neler gelirdi? Bizi katlederlerdi, burasý kesin. Ama bu göç yolunda da verdiðimiz kayýp, muhtemel bir katliamdan daha az deðildi ki! Yerimizde kalsaydýk, düþmanla vuruþmasýna vuruþurduk ama hangi savaþçýlarla, hangi silahla bunu yapacaktýk? Köyümüzde neredeyse on yedi ila kýrk yaþ arasýnda insan kalmadý. Bu yaþ gurubundakilerdir asýl cengaverler. Bu durum sadece bize özgü deðildi; diðer yerlerin de bizden bir farký yoktu. Balkanlarda savaþacak cengaver ve savaþta kullanýlacak silah ya hiç yoktu, ya da çok azdý. Osmanlý “Vergi” dedi verdik, “Asker” dedi hemen gönderdik. Paramýzý da gençlerimizi de boþu boþuna olur olmaz yerlerde harcadý. Bir de þimdi bize hangi yüzle “Geri dönün topraklarýnýzý, vatanýnýzý savunun!” diyecek. Vatanýmýzý çapayla, orakla, ufacýk kýzanlarla mý savunacaðýz en geliþmiþ silahlarla donatýlmýþ düþmana karþý? Bize dönün demek, açýkçasý bizi ölüme göndermek deðil midir? Ey Osmanlý! Yeter artýk diyoruz sana. Biz geri dönmeyeceðiz; gerekirse seninle savaþacaðýz ama asla geri dönmeyeceðiz. Varsa kalan gücümüz, onu sana karþý kullanacaðýz bizi döndürmek istediðin için. Sen hani kocaman bir devlettin? Kendinden olmayanlara bile kucak açardýn? Yabancýlara karþý gösterdiðin insanlýðý, neden kendi tebaana karþý göstermezsin? Biz mecbur kaldýðýmýz için sana sýðýnýyoruz. Canýmýzý, malýmýzý, ýrzýmýzý korumak için senin kapýna geldik. Bugüne kadar biz senin için bir þeyler yaptýk, bugünden sonra da sen bizim için yapacaksýn! Yol kenarlarý gene ceset dolu. Bunlarýn hemen hemen tamamý Türklere ait, belki birkaç tane baþka milletten de ceset vardýr. Gördüðüm ceset sayýsýný düþünüyorum: Yüz mü? Hayýr. Bin mi? Hayýr? Maalesef on binlerce. Balkanlarýn yollarý, ormanlarý, daðlarý, nehirleri Türk cesedi ile dolu. Balkanlarda Türk kaný ile sulanmadýk bir karýþ toprak bile kalmamýþ. Bazýlarý Türk kaný akýtmak için ne kadar da hevesliymiþ! (Devam edecek...)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |