..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Aþýk olmayan âdem / Benzer yemiþsiz aðaca. -Yunus Emre
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




20 Kasým 2018
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 7  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Ýþte! Halýnýn ortasýna kurulmuþ, kývrýk bir yýlan yatýyor. Siyah zemin üzerinde beyaz bir çizgi baþýndan kuyruðuna kadar uzanýyor. Çizginin her iki yanýnda gri sarý karýþýmý kilimlerdeki baklava desenine benzeyen motifler var.


:HEH:
     Düþünüyorum da, fizksel özelliklere sahip, uçsuz bucaksýz bir evrende yaþýyoruz. Dünyamýz var, dünyamýzýn etrafýnda dolanan uydumuz ay var, bizim etrafýnda dönüp durduðumuz güneþimiz ve hepsini içine alan galaksimiz var. Bizim galaksimizde kýrk milyar yýldýz olduðu tahmin ediliyor. Ýþin ilginci evrende yalnýz bizim galaksimiz yok, bizimkinden baþka kýrk milyar galaksi daha varmýþ. Bunlarý birbiri ile çarpýnca upuzun rakamlardan ibaret bir güneþ sayýsýyla karþýlaþýyoruz.
     Evrende bu kadar yýldýz yani güneþ olduðuna göre kaç tane de gezegen vardýr acaba? Bu konuda verilen rakamlar birbirinden çok farklý. Bazý bilim adamlarý -bütün gezegenlerin sayýsý deðil- bizim samanyolumuzda yaþama uygun yani dünyamýz benzeri kýrk milyar gezegen bulunduðunu iddia ediyor.
     Gecenin ilerleyen bu saatinde bunlarý düþündükçe aklým iyice karýþýyor. Bir türlü verileri aklýma oturtamýyorum. O nedenle de “Bütün bunlar bir kurgudan ibaret olmasýn?” diye kendime soruyorum. Belki de bize bir film izletiliyor; ama baþý ve sonu olmayan bir film...
     Dünya ve evren fiziksel özelliklere sahip olmasýna karþýlýk varolan her þeyden etrafa yayýlan pozitif bir enerji varmýþ. Sevgi, güzellik, mutluluk, neþe, dostluk, cömertlik gibi tüm pozitif enerjileri üretiyormuþ varlýklar. Bütün mesele bunlarý alabilmekteymiþ. Ben çoðu zaman alamýyorum, olumsuzluklar yaþamýmdan o yüzden hiç eksik olmuyor. Ýnsan pozitif enerjiyi alabilmek için, galiba önceden kýsa bir hazýrlýk yapmalý. Hazýrlýk safhasýnda zihnini iyice boþaltmalý, bedenini rahat edici bir ortama sokmalý, nefes alýþ veriþlerini derinden ve yavaþ ayarlamalý... Sonra sabýrla beklemeli; pozitif enerji gelip onun içine dolsun diye... Öyle yaptým ve bekledim. Evet bekledim, bekledim... Ama pozitif enerji nedense bir türlü gelmedi. Uydurma, bunlarýn hepsi uydurma!
     Negatif düþünceler hiç aklýmdan çýkmýyorken pozitif enerji nasýl bulsun beni? Mesela kötülüðe taktým kafayý... Bir aklým diyor ki: Yeryüzünden kötülüðü, yoksulluðu, düþmanlýðý, savaþý silmenin bir yolunu bulmalýyýz. Baþkalarý acý çekerken biz zevk alýyorsak bu sapkýnlýktan baþka bir þey deðildir. Tüm insanlarý mutlu etmenin mutlaka bir yolu vardýr. Ama öteki aklým bunun tam tersini söylüyor: Kötülük, yoksulluk, savaþ... Bunlar silinemez. Çünkü ilk günden beri varlar. Kötü ne yapýyorsa doðru yapýyor, yoksul kendi becereksizliðinin cezasýný çekiyor, savaþ güçlünün kim olduðunu gösteriyor. O nedenle kötülük silinemez, aksine etkileri giderek artar.
     On yýldan fazla olmuþtur, belki da daha az. Rakamlarý aklýmda tam tutamýyorum; zaten tutmak için de kendimi zorlamýyorum. Ha on yýl ha on saniye! Ne fark eder? Zaman zaten göreceli; hatta belki de böyle bir þey yok bile. Neyse, konuya döneyim: Güzel bir ilkbahar günüydü, güneþin sýcaklýðý zevk vericiydi. Ne soðuk ne de terleten bir hava vardý. Az önce yaðan yaðmur suyunun ýslattýðý çimenler, çiçekler ve aðaçlar ortalýða nefis bir koku yayýyordu. Yaþ çimenlere bastýkça ayaklarým, etrafa su zerrecikleri sýçrýyordu. Aðaçlýklý bir alandaydým. Küçük bir tepe, üzeri on beþ-yirmi kadar aðaç barýndýrýyor.
     Birden aydýnlýk karanlýða dönüþmeye baþladý. Gökyüzüne baktým; kara, gri, kýrmýzýmsý bulutlarla kaplý. Gök gürültüsü geliyor karþý daðýn tepesinden, çakan þimþekleri de görüyorum. Bir solucan gibi yok bir yýlan gibi kývrýlýp kaybolan þimþekleri... Yaðmur yaðarsa diye endiþeleniyorum. Boþunaymýþ. Yaðmýyor. Tepeden aþaðýya doðru iniyorum. Artýk aðaç yok, gözünün alabildiðine açýk bir alan, daha doðrusu tarlalar ve çemenzar. Gök gürültüsü ve þimþekler iyice yaklaþtý. Az sonra da tepemde çakmaya baþladý.
     Ve... Gözleri kör edebilecek þiddette bir ýþýk ile kulaklarý saðýr edebilecek bir gök gürültüsü... Kendimi yere attým. Üzerime yýldýrým düþtüðünden eminim, yer sarsýldý, ama ne bende ne de yerde ateþin en ufak bir izi bile yok. Bir milyon belki de on milyon voltluk bir elektrik akýmý vücudumdan geçti, topraða karýþtý; buna raðmen bana hiç zarar vermedi. Tuhaf deðil mi? Ateþin izi yok diyorum ama öyleyse ortalýk neden toz duman? Yýldýrýmýn yerden söktüðü topraktan olabilir mi? Ayaða kalkýp üzerimi silkeledim. Çenem tir tir titriyor, durduramýyorum. Diþlerimin birbirine çarparken çýkardýðý sesten rahatsýz oldum, bu ses olmasa titremeye razýyým.
     Zarar vermedi diyorsam da bu doðru deðil. Çünkü o andan itibaren ben, anormal davranýþlar göstermeye baþladým. Ýnsanlardan uzaklaþtým, aklýma garip düþünceler gelir oldu, dýþ dünyayý algýlama biçimim deðiþti.
     Ýþte! Halýnýn ortasýna kurulmuþ, kývrýk bir yýlan yatýyor. Siyah zemin üzerinde beyaz bir çizgi baþýndan kuyruðuna kadar uzanýyor. Çizginin her iki yanýnda gri sarý karýþýmý kilimlerdeki baklava desenine benzeyen motifler var. Baþý da ayný bu motiflerin renginde. Sanýrým 2-3 metre uzunluðunda.
     -Sen de niye geldin? Diyorum öfkeyle.
     Kafasýný kaldýrýyor yavaþça, dilini çýkarýyor. Ýnce, uzun çatallý bir dil. Diþleri bembeyaz ve oldukça parlak. Yüzü gülen bir insanýnkine benziyor, gözbebekleri simsiyah ama ýþýl ýþýl. Bu nedenle kötü niyetli olmadýðýný anlýyorum.
     -Sana bir hatýrlatmada bulunmak istedim.
     -Geçmiþimde yýlanla ilgili aným olmadý ki hatýrlayayým!
     -Hani ilkokulda bir arkadaþýný nasýl satmýþtýn?
     Hatýrladým. On ya da on bir yaþlarýndayým, o zaman. Mahalleden arkadaþým olan bir çocukla okulumuz ayný ama sýnýflarýmýz farklýydý. Okula birlikte gidip geliyorduk, teneffüslerin çoðunda da gene beraberdik. Arkadaþým çok para harcýyordu, teneffüslerde kantinden yiyecek içecek alýyor, bazen bana da veriyordu. Benim cebimde param olduðu zaman ise çok azdý. Bir gün arkadaþýma:
     -Ailen sana ne kadar çok harçlýk veriyor, babanýn maaþý yüksek olmalý. Dedim.
     -Ne harçlýk vermesi? Arada sýrada verirler. Bak, kimseye anlatmayacaðýna yemin edersen sana bir sýrrýmý söyleyeceðim. Dedi. Ben de yemin ettim.
     -Babamýn cebinden aþýrýyorum, azar azar. Hiç anlamýyor böyle çalýnca.
     Birkaç gün sonra annemle konuþurken, konu hýrsýzlýktan açýldý. Annem, hýrsýzlýðýn çok kötü bir davranýþ olduðunu, günah sayýldýðýný söyledi. Ben de aðzýmdan arkadaþýmýn sýrrýný kaçýrdým. Annem benden duyduðunu arkadaþýmýn annesine yetiþtirmiþ. Ertesi gün okula gitmek için arkadaþýmý evlerinin önünde beklerken annesi, pencereden bana onun az önce gittiðini, boþuna beklememi söyledi. Bir anlam veremedim bensiz gidiþine, ama okulda da suratý asýk bir þekilde karþýma çýkýnca ve bana:
     -Sen bir yýlansýn, yýlan! Deyince neler olduðunu anladým.
     Evet, ben bir yýlaným. Bir eve bir yýlan yeteceðine karar vermiþ olmalý ki, ben bunlarý düþünürken halýnýn üzerindeki yýlan da çekip gitmiþ!     
     Ben zýrvalýyor muyum? Bana göre hayýr da, baþkalarý için cevap “evet” olabilir. Bir yazar çaðýmýzýn hastalýðýnýn “zýrvalamak” olduðunu söylüyor. Öyleyse buna göre, zýrvalýyorsam ben de hastayým demektir. Zýrva denilince aklýma; martaval, boþ, saçma sapan, anlamsýz, palavra, uydurma, gereksiz, akla aykýrý sözler geliyor. Bu sözler arasýnda da küçük de olsa mutlaka bir fark vardýr. Mesela “martaval atýyor” dediðinde konuþmanýn içinde palavra türü ifadeler olduðunu anlýyorum; ama ayný konuþmaya “zýrvalýyor” dersem bu anlamý ifade etmiþ olamam.
     Uykum geldi. Hayret! Gözkapaklarýmýn üzerine bir aðýrlýk çöktü; sanki kilolarca yük binmiþ gibi. Kapattým gözlerimi, açmak istiyorum açamýyorum. Beynim faaliyette, gözlerim uykuda. Garip bir durum. Ýçim geçmeye baþladý, kaygan bir zeminde kayýyor gibiyim, hayaller birbirini kovalýyor; sonrasýný hatýrlamýyorum. Uyumak bu galiba!
     Böyle ne kadar süre geçti, yani kaç dakika ya da kaç saat uyudum? Hesabýný çýkaramýyorum. Výzýltýlar duyuyorum, gözlerimi açtým. Sanki hiç uyumamýþ gibiyim. Výzýltýya sebep olaný/olanlarý da gördüm: Ýri bir kara sinek ve bir sarýca arý. Sinek kömür karasý arý da turuncu renginde. Arý sineði kovalýyor, yakalarsa ne olacak? Hiç. Çünkü onlar oyun oynuyorlar; kovalamaca. Sinek perdeye konuyor, arý da; ikisi birden perdenin üzerinden yere düþüyorlar; biraz debelendikten sonra önce sinek uçuyor sonra peþinden arý. Ýkisi de kafamýn üzerinde tur atýyorlar, daha sonra sinek gardolabýn üzerine konuyor arý da oraya yöneliyor.
     -Defolun gidin odamdan, lanet þeyler? diye baðýrýyorum.
     -Gitmezsek n'olacak diye, ikisi birden cevap veriyor. Sinek gibi ezer misin, sarýca arý gibi sokar mýsýn?
     Bunlara laf yetiþtiremem; kendi hallerine býrakýyorum.
     Gene ilkokula gittiðim bir zamandý. Bir bahçeden ceviz çalarken sahibi tarafýndan yakalanmýþtým. Adamý aðacýn altýnda bana öfkeyle bakarken görünce dizlerimin baðý çözülmüþ, felçli bir insan gibi olmuþtum, kýpýrdayamýyordum. Adam baðýrarak inmemi emrediyordu, inemiyordum. Dakikalarca donup kaldým, öylece bekledim. Adam öfkeden kuduruyordu, aðzýndan köpükler saçarak yerden taþ alýp bana atmaya baþladý. Bedenimi aðaçtan aþaðý salmaktan baþka çarem yoktu, öyle yaptým. Neyse ki ayaklarýmýn üzerine düþtüm ve düþünce de ayaklarýma can geldi. Adam beni küt parmaklý eliyle kulaðýmdan yakaladý.
     -Seni bir sinek gibi ezeyim mi pis hýrsýz? dedi.
     Gözlerimin önünde koca bir kara sinek canlandý, adam ayaðý ile üzerine bastýrdý; “cýrck” diye bir ses çýktý. Adam ayaðýný kaldýrýnca kan, kurt karýþýmý iðrenç bir þey vardý yerde.
     Kulaðýmýn kopma riskini de göze alarak bütün kuvvetimle kafamý çektim, adamýn elinden kurtuldum. Kaçtým, kaçtým... Eve az kala yoluma yaþlý bir teyze çýktý.
     -Neden kaçýyorsun, niçin böyle koþuyorsun oðlum? Diye sorup önümü kesti.
     Zaten caným burnumda, engellenmek beni iyice kýzdýrdý:
     -Sana ne be, sana ne moruk! Diye haykýrdým kadýna. O da bana:
     -Sarýca arý gibi insaný sokuyorsun. Böyle yapma oðlum, dedi.
     Ýþte sinek de sarýca arý da masamýn üzerine kondu. Az önceki kendi hallerine býrakma kararýmdan vazgeçtim. Elime bir kitap alýyorum, bununla vurup öldüreceðim ikisini de. Onlarýn bundan haberi yok, oynaþýp výzýldýyorlar. Keyifleri yerinde. Bakalým az sonra da ayný keyfi sürdürebilecekler mi? Kitaplý elimi havaya kaldýrýyorum, tam üzerlerine indireceðim darbeyi; ama ortada ne sinek ne de sarýca arý var. Masanýn her tarafýný dikkatli bir þekilde araþtýrýyorum, yoklar. Ayaða kalkýp odanýn þurasýna burasýna bakýyorum, yoklar. Bir výzýltý sesi duyar mýyým diye sessizce etrafý dinliyorum; ses mes de yok.

● ● ●
(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn 1. bölüm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeðin Adý Badi - 80 (Son Bölüm)
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuþ - 48 (Son Bölüm)

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ücretsiz Kitap Daðýtabileceðim Ýstanbul’da Bir Mekan Arýyorum
Bir Edebiyatçý Gözüyle Maðaranýn Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Maðaranýn Kamburu – Yorum: 6
Maðaranýn Kamburu
Bir Romanýn Anatomisi: Maðaranýn Kamburu
Bir Aný Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasýl Yazardý?
Maðaranýn Kamburu Romanýna Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleþtirileri
Maðaranýn Kamburu Romanýna Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleþtirileri - 2
Maðaranýn Kamburu Romanýna Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleþtirileri - 3

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Siyasi Taþlama: Neþezâde - 2 [Þiir]
Siyasi Taþlama: Karamsarzâde [Þiir]
Kusurî"den Týrtýklama [Þiir]
Zam Zam Zam... [Þiir]
Týrtýklama (Kazak Abdal'dan) [Þiir]
Yoklar ve Varlar [Þiir]
Ýstanbul,sana Âþýk Bu Kul [Þiir]
Âþýk Dertli"den Týrtýklama [Þiir]
Namuslu Karaborsacý [Þiir]
Dostlarým [Þiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yýldýrým adýný kullanarak çeþitli forumlara yazý yazdým. Ýddiasýz iki romaným var. Çok sayýda siyasi içerikli yazýya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öðretmeniyim. Yazmaya çalýþan her kiþiye büyük bir saygým var. Çünkü yazýlan her satýr ömürden verilen bir parçadýr.

Etkilendiði Yazarlar:
Az veya çok okuduðum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.