..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Deðiþim dýþýnda hiçbir þey sürekli deðildir. -Heraklitos
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Nazým Uður Özüaydýn




6 Mart 2003
Yalnýzlýða Ergi  
Nazým Uður Özüaydýn
Bazen kazanmak bir þeyler kaybettirir, bazen kaybetmek bir þeyler kazandýrýr, bazen aþk acý verir, ya da her zaman. Kaybettiðimi anladým.


:BAJE:





YALNIZLIÐA ERGÝ


Nazým Uður Özüaydýn


Yaþam’a ve yaþamýn en yüce katý sanata heyecanýn ve güzelliðin gücünü “mükemmellik”lerden çok “zaaf”lar saðlar.
                          Özdemir Asaf

Durumlar nasýl da deðiþiyor, hayat nasýl da aldatýyor bizi.

                                              Anton Çehov
                                              ÜÇ KIZKARDEÞ                                        
Henri Chinaski’ye
     

29 Haziran

Ben, kimim? Ben nasýl biriyim? Bunu herkesin bilmesini istedim durdum. Beni benden baþka herkes bilsin. Çünkü ben bilemiyorum. Ben, kimim?

Ben, ben, ben… Hep ben. Kendimden baþka düþünecek, duyumsayacak, duyup dinleyecek þeyim yok mu benim? Olsaydý. Olmamasý daha iyi. Olmasýn. Olma. Hayatýmda sen artýk olma. Daha iyi. Seni düþünmek, duyumsamak, kendime alýþmýþken kendim yerine seni hissetmek istemiyorum.

Sevmek bana göre deðil.

Ben evde tek baþýma oturuyorum, dýþarýda kepenkler kapanýyor. Alýþtýðýmýz gibi. Benim alýþkanlýklarým gibi. Benim de dar alýþkanlýklarým varmýþ.

Neyse… Neyse.

Nasýl boþ vereceðim? Örneðin iki saat önce artýk yemek yememe kararý aldým. Kendime iþkence etmek istememden mi, ölüme yaklaþmanýn nasýl bir duygu olduðunu merak ettiðim için mi, heyecan arayýþýndan mý; hepsinden biraz. Dar bir düþünce ama olsun. Kendimi geniþletene kadar darlýklarým olacak.

Yalnýz bir adamým. Yanýmda çok insan varken de. Bu yalnýzlýk beni besler, büyütür. Korkutur. Coþturur. Yaþatýr. Bir çok þeyde ondan beslenirim. Bazen ondan çok korkarým. En büyük korkumdur benim, diye düþünürüm, ki o, tam anlamýyla bir yalnýzlýktýr.

Bunu istemeden alýþkanlýk haline getirdim ben. Bana isteyerek bu kadar alýþmadým. Sürekli kendimi düþünür olmak hoþ bir þey deðil çoðu zaman. Asýl istediðim farklýydý benim. Bu yüzden bunu daha en baþýndan fýrsat olarak gördüm, heyecanlandým. Uzun bir ayrýlýk girdi yalnýzlýðýmla arama. Ben yine kendimle beraberdim, ama bir baþkasý daha yaþýyordu þimdi içimde, dudaklarýmý düþündüðümde dudaklarýmýn ucunda.

Yalnýzlýðýma büyük bir ihaneti reva görmüþtüm, çünkü onu hiç o kadar istememiþtim ki. Biri gelip çýkýnca, hor gördüm yalnýzlýðýmý; hiç ona sormadým o “biri”ni alýrken içime, yalnýzlýða – ki artýk o “yalnýzlýk”týr, “yalnýzlýðým” deðil – bir tekme attým.

Aslýnda ben bazen yalnýzlýðýmý sevince, kendim bana birçok kiþiymiþim gibi gelince, fýrsatlara degajman çekmekle orgazm olurum. Ama bu fýrsat þu ana kadar çýkanlardan çok daha, hatta ilk “gerçek”ti. Gerçek… Ýlk… Ýlk gerçek… Bu yüzden korktum onu elime alýp bir kaleci edasýyla degaj yapmaya… Onu alýp, düþünmemek istedim. Çünkü o, ilkti.

Ben, hiç tatmadýðým duygularý tatmak istedim. Bunlarý gerçekten yaþayabilme ihtimali bile müthiþti. Ýnanamadým. Ben yalnýzlýðýma kendiliðinden alýþtým, kendiliðinden alýþtýðým için sevdim onu. Sevmek zorundaydým zaten. Aþk… Orada durup uzun uzun düþünmem gerekiyordu. Ama önce istedim, sonra düþündüm, sonra Canan’ý o kadar istedim ki, düþünmek istemedim.


                    

                                                   11 Temmuz

Sana: “Seni seviyorum” demek istiyorum, sana. Odanýn penceresinden deniz görünüyor. Saat dokuza yaklaþýyor. Güneþ, tepenin arkasýnda. Hava hala aydýnlýk.

Sen, sen… Sana nasýl ulaþmak istiyorum hala, bilemezsin.

Tekneler geçiyor…

Tepelerde noktasal ýþýklar yandý, sahiller renklendi. Sahiller kadar huzurlu olabilir miyim? Dilerim.

Sana, “Seni seviyorum” demek istiyorum. Yanýmda olmaný istiyorum, hala.

Ýki gün dayanabildim açlýða.

Seni o kadar çok sevdim ki, utandým, kimseye söyleyemedim. Herkes olumsuzdu, sana karþý, sonra, olmayan bize karþý, bir de bana karþý. Neden olumsuz þeyler baþýma geldi, nasýl bir anda, anlamýyorum.

Þimdi seninle ilgili bana yapýlan þakalar aðrýma gidiyor; çünkü ben seninle hiç de dejenere bir iliþki yaþamak istememiþtim. Seni ben öyle sevmiþim ki, kendimden saklamýþým bunu, yeni yeni anlýyorum.

                                                        12 Temmuz

Üzülüyorum.

Konuþulanlarý dinlemek, dinlemek istememek, bunun için çaba gösterip yorulmak, yine de duymak bütün konuþulanlarý… Hep bir yerden, bir yerlerden yakalamasý sözlerin, anlatýlanlarýn, birbirinden baðýmsýz cümlelerin Canan’ý, beni, anýlarýmý, yaþadýklarýmý ve artýk yaþayamadýklarýmý…

Ýlk tanýþtýðýmýz zamanlar ondan, veya baþka bir kýzdan hoþlanmýyordum. Belki aklýmda baþka çevrelerden bazý kýzlar vardý, ama hatýrlamýyorum. Onu bir senedir tanýyordum ve bence gayet sýradan, tamamen vasat altý bir kýzdý o. Öylesineydi. Asla hiçbir þey düþünmemiþtim.
Hiçbir þey hissetmemiþtim ki.
Hiçbir þey hissetmemiþtim ki…
Telefonum artýk çalmýyor…

Konuþurduk. Uzun uzadýya. Güzeldi. Güzeldin. Beni ve yaþadýklarýmýzý güzel bulman, beni ve yaþadýklarýmýzýn sürmesini istemen güzeldi.

Telefonum artýk çalmýyor…

Çift kiþilik yatak, salondaki kanepe, halý, seviþmelerimiz, kavgalarýmýz, anýlarýmýz, öpüþmelerimiz, romantik anlarýmýz, trajik anlarýmýz, iliþkimizi bitiriþlerimiz, batýrýþlarýmýz, kurtarýþlarýmýz, yeniden baþlayýþlarýmýz, ilk anlarýmýz, ilklerimiz, sonlarýmýz, sana yaptýðým sürprizler, telefon konuþmalarýmýz… Kolay mý sanýyorsun, kolay mý sanýyordum, acý geldi.

Kolay; kolay… Ve bir gün senin tabirinle “eski kýrýklardan biri” mi olurum ben? Kýrýk tabak gibi… Gerçekten çok kötü…

Demek sendin beni en çok arayan..

Þimdi, akþamlarý telefon çalmýyor, çalsa da sen zannetmiyorum zaten. Ben seni hiç aramazdým. Hep sen beni arardýn. O yüzden þimdi, ya da bazen, aramaya cesaret edemiyorum, edemezdim, zaten.

Seni istiyorum, biliyorsun. Senin beni istediðini de biliyorum. Bu iliþkinin yanlýþ olduðunu, artýk kesinlikle görüþmememiz gerektiði fikrini kafana soktum, þimdi belki bu konuda benden katýsýn. Bilmiyorum…

Sana yazdýklarýmý okuyor musun? Sanmam. Genelde, ya da hep, sen bana bir þeyler yazardýn. Sürekli. Ben onlarý okumuyorum. O kadar acýya dayanacak ümidim yok, o kadar acýya dayanmak isteyen bir ben kalmadý.
Korkmak istemesem de korkuyorum bu yüzden, kaçýyorum o yazýlardan…
Çünkü o kadar acýya dayanacak þeyim yok.
Ne olduðunu bilmediðim bir þeyim..

Çalmýyor telefonum… Bu gece gidiyorum ben. Biletim alýndý. Gidiyorum. Döneceðim. Aklýmda sen olmayacaksýn demek isterdim. O zaman mutlu olabilirim belki. Ya da en azýndan memnun olurum senin aklýmda olmamandan. Belki de aklýmda olduðun, seni unutamadýðým günleri özleyeceðim seni büsbütün kalbimden sildiðim zaman… Unuttuðum zaman… Ama, aklýmda senin olacaðýn günlerden de þimdiden nefret ediyorum…

18 Temmuz

O gece gittim. Giderken Canan, aklýmdaydý.

Otobüste biraz okudum, biraz uyumaya çalýþtým. Uyumak iyiydi, iþlerlik kazandýrýyordu. Kýsýr döngülerde, çemberlerde gereksiz ve acýlý bir düþünmeyi engelliyordu. Ýyi bir iþti bu. Hayatýmý daha iyi kullanmýþ olacaktým biraz uyuyarak.

Çabucak arabalý vapura geldik. Her zaman yaptýðým gibi, arabalý vapurun üst katýna çýktým. Saat 02:30’du ve açtým, biraz. Ýki ufak çikolatalý kek ile bir çay aldým. Onlarý bitirince dýþarý çýktým, soðuk deðildi. Gördüðüm ilk yere iliþtim, oturdum. Oturacaðým yeri seçmeden, öylesine. Sanki herkesin bir derdi vardý, herkes yalnýzdý, yapayalnýzdý ama hiçbiri umursamýyordu.

Karþýmda, solda bir adam oturuyordu. Sigara içiyordu. Ben içmiyordum. Öylesine oturuyordum. Adam sýkkýn, býkkýndý. Hafif sarýya çalan ayý gördüm. Durakladým. Hayat ritmim, kendime koyduðum sýnýrlar, bunlarýn güvenliði, korunmasý ve bu iþleyiþ durakladý. Kapkaranlýk denizi ve kendi etrafýný aydýnlatýyordu ay. Daha tam dolunay deðildi. Ayýn 13’ü olmuþtu.

Kurabiye… Canan dolunaya kurabiye derdi, onu çok severdi. Kelebekleri, papatyalarý ve tarçýný da.. O kurabiye beni duraklattý. Elimin altýnda cep telefonum vardý, ve ona ulaþmak, ona bu sayede dokunmak için yanýp tutuþuyordum.

Cep telefonumu elime aldým. Mesaj atmaya karar verdim. Bu bir suçtu; ama gaza gelmiþtim. Sýnýrlarýmý yýkmýþtým, meydan okuyor ve korkmuyordum. Kimse bir þey diyemez size; bu hayat sizindir ve güzel vakit geçirmek gerekir, hayat bunun içindir ve böyle hesaplanmýþtýr…
Kýsa.

Ne yazacaðýmý bilmiyordum, elimdekini tutup kurabiyeye bakýyordum. Gecenin 02:30’unda mesajýmý alamaz, uyuyordur düþüncesi beni rahatlatýyordu. Çünkü hemen cevap yazmasýný istemiyordum. Ýþlediðim suçun hem serinliðiyle, hem de umuduyla en azýndan sabaha kadar, gün aydýnlanana kadar yaþayayým istiyordum. “Kurabiye” diye baþladým mesaja. Sonunda yazdýklarým sýðmadý, ben de iki ayrý mesaj haline getirip sýrasýyla ve arka arkaya yolladým onlarý. Onlara garip bir biçimde deðer de verdim.

KURABÝYE SAKIN SUÇUMA ORTAK OLMA
ÇÜNKÜ BEN GECENÝN BU SAATÝNDE BU ARABALI
VAPURDA SUÇ ÝÞLEMEDEN DURAMAM

ÇÜNKÜ BEN KARÞIMDA DURMUÞ, KARANLIK
DENÝZÝ AYDINLATAN ÞU KURABÝYEYÝ
UNUTAMAM. HEM ARABALI VAPUR, HEM
KURABÝYE… HER ÝKÝSÝ DE SUÇA ÇEKÝYOR
BENÝ..

Ayný adamýn suratýna bakýyordum, mesajýmý atarken, yazarken.. Suratýnda nasýl bir ifade var, olumlu bir ifade olsa da biraz güçlensem diye bir istek vardý içimde. Adam, bir yerlere dalmýþ, bakýyor, düþünüyor, tüttürüyordu. Suratýnda küçümser ve bu boktan hayatta hiçbir bok hiçbir þeye yaramaz der gibi bir ifade vardý. Bana hiç bakmadý.

Mesajý attým, ayaða kalktým, derin nefesler alýyordum. Sanki rahatlamýþtým. Benim için artýk her þey daha rahattý. Ýþler daha bir yolundaydý. Ama yaptýðým þeyi birilerinin bilmesini istemiyordum. Canan’ýn bana cevap yazmasýný bile.. Ama yazacaðýný bildiðim için, belki de bu benim için bir umut kapýsýydý. Bir eþikti.
Ne olacaksa olsun, fena sayýlmazdý.

Evet, rahatlamýþtým. Kurabiyeye bakarak, biraz kenarda, ayakta durdum, yaslandým, insanlarý izledim, içim daha az sýkýldý, daha kýsa bir zaman için.. Vapur karaya yaklaþtý, otobüse indim, otobüs harekete geçti, önce uyumadým, sonra rahatça uyudum.

Mola verildi, sabah 7 civarý.Uyku sersemi indim. Her zaman yaptýðým gibi tost ve büyük ayran aldým. Ýnsanýn belli baþlý zamanlarda yaptýðý þeyleri, karþýsýna yine ayný durumlar çýktýðýnda aksatmamasý hoþ oluyor. Ve ben ne zaman Susurluk’tan geçsem bunu yapýyorum.

Cep telefonumu açtým. “SEVÝLDÝÐÝNÝ BÝL YETER” diye açýlýyordu telefonum. Otobüste kapalý tutmak zorunda olduðum telefonum – iyi ki de kapalý tutmak zorundaydým, saatler sonra açýp mesaj dinlemek ya da okumak daha heyecan verici – dit dit ötüp bana “mesaj” diyecek mi diye bekledim, mesaj yoktu. Olsun. Belki daha uyanmamýþtýr, tabii ki uyanmamýþtýr; gece de mesajý almamýþtýr, uyuduðu için.
Dinlenme tesisinin arka tarafýna doðru dolaþtým, orayý tanýyordum, sanýrým, orada biraz öylesine takýldým. Bir taþ aldým, cebime koydum, daha önce de yaptýðým gibi.. Bir iki þarký söyledim; tekrar otobüse bindim.

Gitmiþtim artýk. Saat sabah 09:30 olmuþtu ve Canan’ýn çoktan kalkmýþ, iþe gitmiþ olmasý gerektiði, mesajýmý okumuþ olacaðý aklýma geldi. Cep telefonuma hala mesaj gelmemiþti. Cevaplamayacak mýydý acaba? Moralim bozuldu.

Sahile indim. Güzel kýzlar vardý. Bütün kýzlar Canan’dan güzeldi. Ama Canan hepsinden güzeldi. Üzgünüm ki benim gözüm yine Canan’dan baþkasýný görmüyordu. Canan yoktu… Yalnýzca mayolu kýzlar vardý. Okey oynuyor, geziyor, gülüyor, önlerine, iþlerine bakýyorlardý. Bana ya da etraflarýna pek bakmýyorlardý. bir þeyler ters gidiyordu. Ama? Niye?

Bir zamanlar onu artýk umursamadýðýma kendimi bile inandýrmýþtým.

Mutsuzdum. Belliydi. Kimsenin benimle yapabileceði bir þey yoktu. Benim de yalnýz olmaktan baþka. Kalktým, güneþin alnýnda, ayakkabýlarým, çorabým, kot pantolonum, tiþörtüm, uzun saçým, dolaþtým. Gelip geçenlere baktým. Kayýtsýz yüzler, donuk bakýþlar, ifadesiz vücutlar… Cep telefonuma baktým, belimdeki kýlýftan çýkarýp, sonra yerine koydum. Mesaj yoktu. Aðladým. Fazla deðil. Yürüdüðüm yoldan geri döndüm. Gözlerim birkaç kez doldu.

Bazen kazanmak bir þeyler kaybettirir, bazen kaybetmek bir þeyler kazandýrýr, bazen aþk acý verir, ya da her zaman. Kaybettiðimi anladým. Mesaj gelmedi. Telefon çalmadý – sanýrým – ve ben uyudum.

                                                        19 Temmuz

Ýnce, uzun adaya bakarken, orada olmak istedim. Bir yatla yakýnýnda demirlemek, yatta Canan’la seviþmek, o adada seviþmek, kulaðýmda uðultulu bir rüzgarýn yanýnda onun nefesini de duymak istedim.
Mesaj gelmemiþti…

Mesaj geldi. Kalbim bir anda atmaya baþladý, daha önce de atýyordu tabii, ama þimdi fark ediyordum. Canan’ýn numarasýydý telefondaki. Kötü bir mesaj da olabilirdi. Okurken cümle iyiye mi, kötüye mi gidecek, önceden kestirmeye çalýþýyordum.

ORADAKÝNÝ BÝLEMEM AMA BURADA
ÖZLEM KOKAN BÝR KURABÝYE VAR… :((

                                                        21 Temmuz

Kýsa üzüntüler ne kadar sürer?
Geçici acýlar?
Peki ya mutsuzluklar ne kadar sürer?..
Geçici mutluluklar ne kadar sürer?

“Belki dünyanýn yarýsý yok olup giderdi ve hayata tahammül etmek yarý yarýya kolaylaþýrdý,” diyor Bukowski.

O mesaj gelince gerçekten mutlu olmuþtum, evet, gerçekten…
ORADAKÝNÝ BÝLEMEM AMA BURADA
ÖZLEM KOKAN BÝR KURABÝYE VAR… :((                                             
     26 Temmuz


Barýn baskýn havasý ve müzik rahatsýz etti beni. Sýkýldým.

Canan aradý.
“Neredesin?”
“Bardayým.”
“Ne?! N’apýyorsun barda?”
Bir arkadaþýmýzýn doðum günü olduðunu söyledim.
“Neredesiniz?” Nerede olduðumuzu söyledim.
“Nasýl geliniyor oraya?”
Barý tarif ettim. Bulamayacaðýný söyledi. Onu almaya gittim.

Söylediði yerde deðildi. Merak ettim. Canan’la ilgili meraklarýmýn neden hep kýskançlýða dayandýðýný da merak ettim. Ve neden bu kadar kýskanç olduðumu.. Ve neden bu kadar meraklý olduðumu da.

Bir kýz gördüm biraz uzakta. Ýyi giyinmiþti, yanýnda bir erkekle yürüyordu. Uzaktan gerçekten çok güzel görünüyordu. Canan’a benzettim. Deðildi. Canan’ýn boyu bu kadar uzun, fiziði de bu kadar güzel deðildi zaten. Biraz sonra, sað tarafýmdan bana doðru yaklaþtýðýný gördüm. Ona baktým ve gördüm. Gülümseyiþini de. Belki o kadar güzel deðildi ama o, oydu iþte. Gülümsüyordu ve güzeldi yine. Elini sýkýp, yanaklarýndan öptüm. Yine ayný parfümü sürmüþtü. En sevdiðim kadýn kokusu. Dayanýlmaz bir koku, özellikle onun üzerinde, özellikle benim yanýmdayken..

“N’ooldu?”
“Bir þey yok.”
“Gelmemi istemiyor muydun?”
“Niye caným Allah Allah?”
“Ne bileyim. Gelmemden rahatsýz olmuþ gibi davranýyorsun da.”
“Canan, saçma saçma konuþma!”

Gelmesini istemiyordum ve gelmesinden rahatsýz olmuþtum.

Doðum günü tebriklerini yaptý, yanýmdaki sandalyeye oturdu. Göz göze geliyorduk. Yan yanaydýk ama uzaktýk, uzaktý bana. Öpüþmek için en ufak bir aksiyonu ya da teslim olmuþluðu, hazýrlýðý, kabullenmiþliði yoktu. Hiçbir þey yoktu. Arkadaþý gibi davrandým, arkadaþým gibi dokundum, o da bana öyle. Dizlerimiz birbirine deðiyordu ama ellerimiz uzaktý.

Çýktýk. Yürüdük. Kýrmýzý ýþýk yandý, durduk. “Bana bak,” dedim. “Ne?” dedi. “Bir öpücük ver,” dedim. “Olmaz,” dedi. Ufak bir bina yýkýldý…

Sormadan edemezdim. “Öpücük vermeyecek misin?” dedim. “Hayýr,” dedi. “Neden?” dedim. “Biliyorsun. Bazý þeylerin artýk olmamasý gerekiyor,” dedi. “Anlýyorum,” dedim.

Karþýdan karþýya geçmeden önce, ýþýklarýn önünde, yine bana bak,” dedim. Baktý. Öpmek için eðildim, çekildi geri. Ýplerim çekildi, içim acýdý.

“Çiþim var. Bundan sonra bira içmeyeceðim. Gece hayatým da bitmiþ benim. Artýk çok çabuk uykum geliyor. Çiþim olmasa ne çýlgýnlýklar yapardým.”
Sormak istemedim. Belliydi, dayanamadým.
“Ne çýlgýnlýk yapardýn?”
“Bilmem” anlamýna gelen bir þekilde dudaðýný büktü.
“Ne çýlgýnlýk yapardýn?”
“Bilmem.”
Her soruyu birkaç kez sormam gerekiyordu sanki. Bu da beni sinirlendiriyordu.
“Ne çýlgýnlýk yapardýn?”
“Bilmiyorum.”
“Aklýnda bir þey olmasa böyle söylemezdin.”
“Ne bileyim?”
Yine ayný dudak büküþ…
“Ne çýlgýnlýk yapardýn,söyle.”
Farklý tonlar kullanarak soruyordum. Bir soruyu hep ayný þekilde soramam, daha da çok sinirlendirir beni bu. Benimle oynuyordu. Parmaðýndaki oyuncu gibiydim. Bu arada bir-iki kez daha öpme giriþiminde bulundum, yine kendini geri çekti.
En sonunda söylettim yapacaðý çýlgýnlýðý.
“Sabaha kadar sokaklarda yürürdüm.”
“Beraber yürüyelim.”
Gülümsedi.
Üzüldüm.
“Benimle artýk hiçbir þey yapmýyorsun. Yürümek bile istemiyorsun. Peki.”
Elimi omzundan çektim, daha özgür ve bireysel yürümeye baþladým. Ne yapalým ki sýrnaþma sýrasý ondaydý. Bir þeyler söyleme sýrasý da. Neden bu kadar satrançtý aþk? Ve neden bir þeyler söylemek, bazý þeyleri açýða vurmak demekti hep?.

“Her köþe baþýnda…”
“Ne?”
“Yok bir þey.”
“Ne dedin?”
“Yok bir þey.”
“Canan, ne dedin? Delirtme beni.”
“Ne oldu?”
“Bir þey söylüyorsun, sonra “Hiçbir þey” diyerek beni sinirlendiriyorsun. Ne dediðini söyle.”
“Her köþe baþýnda dedim.”
“Her köþe baþýnda ne?”
“Biliyorsun.”
“Bilmiyorum.”
“Anladýn.”
“Anlamadým. Söyle.”
Kulaðýma tatlý ve sýcak bir fýsýltýyla söyledi.
“Her köþe baþýnda seviþirdim.”
“Kiminle?”
“Yanýmda kim var?”
“Ha. Ben de her köþe baþýnda birileriyle seviþmek istiyorsun sandým.”
“Saçmalama.”
“Her köþe baþýnda benimle seviþmek istediðini söylüyorsun, ama benimle hiçbir þey yapmýyorsun. Çok uzaksýn.”
Yürüdük.
“Þuradakini görüyor musun?” dedi.
“Neyi?”
“Þu tabelanýn altýndakini.”
“Hayýr.”
“Tabelanýn altýndakini görmüyor musun?”
“Görmüyorum. Ne var orada?”
“Kurabiyeyi görmüyor musun?”
“Ben de bir þey yazýyor diye bakýyorum.”
Yürüdük.
“Bana bak.”
Baktý.
“Bir öpücük ver.”



: “Hayýr. Artýk bazý þeylerin olmamasý gerekiyor, biliyorsun.”
“…”
“Beni anla. Artýk buna devam edemem.”
“…”
“Sana karþý zaafým var. O yüzden seninle görüþmemeliyiz.”



“Sana karþý zaafým var.”
“Benim de sana karþý zaafým var. N’apacaðýz þimdi?” dedim.
“Ben, iliþkim için çok çalýþtým, çok bekledim. Bu iliþki için çok þey yaptým. Artýk hayatým ve iliþkim oturdu. Bunu bozmak istemiyorum.”

Evet.

Bir iliþkisi vardý Canan’ýn ve yazýlar yazýlmadýkça hayat birikiyor, yazmak zorlaþýyordu.

27 Temmuz

Neden, bilmem, hep en büyük acýlarý ben çekiyormuþum gibi geliyor. Taþ gibi sevdiðim için mi, benim hüznüm bir baþkasýnýnkine beþ çekiyor? Bilmiyorum.

“Seninle beraber olmayacaðým,” dedi. Pantolonunu çýkardým. Sonra kendi altýmdakini ve üstümdekileri. Her seferinde “Hayýr,” diyordu. Ama külotunu da çýkardým, sonra da kendiminkini. Dengesizdi. Külotunu çýkarýrken de “Hayýr!” diyordu, ama çýkarabilmem için yana kaykýlýp bana yardýmcý oluyordu.
Sonra seviþmeye baþladýk.

Üstüme uzandý. “Beni sað omzumdan öp,” dedim. En son seviþmemizden sonra birkaç kez beni omzumdan öpmüþtü. Seviþmeden sonra da bir sevgi, bir yakýnlýk, bir bað, bir anlaþma, bir alýþkanlýk, bir itaat, hiç olmamýþ olsa da bir sadakat göstergesiydi bu.

Kapýdan gönderirken, “Beni istediðin gibi bir öp. Ýstediðin gibi,” dedim. Gözlerimi kapattým. Bir öpücük kondurdu ve gitti. “Ýyi geceler,” dedim, arkasýndan…

Ertesi gün onunla buluþacaktý. “Otelde mi olacaksýnýz?” demiþtim. “Herhalde,” demiþti.

Ertesi gün ben, “Acaba þu anda hangi otelde, ne yapýyorlar?” diye düþünüyordum. Aklýmda hep o vardý. Bütün gün beraber, sabahtan akþama kadar seviþiyorlar mýydý acaba?

                                                        30 Temmuz

Dünkü sloganýmýz, “Bugün kumarda kazanan, aþkta da kazanacak”tý, ama þu anda kendimi kaybetmekten baþka bir þey yapmýyorken görüyorum.

“Elimdeki bu acý ile ne yapmalýyým?” diye düþündüm vapurda. Vapurlarda düþünmek zorunda kalýyorum ya, acýyor.
Canan’ý kýskanmak mý beni deli eden? Deðil. Yazýk…
Kendime acýmak beni deli eden ya, neyse…

Tatile çýkacaktý ve benden para almasý gerekiyordu. Evime gelmesini, onu görmeyi istemedim. Neler olacaðýný bilemediðimden, istediðim gibi olmayacaðýndan korktuðumdan… Birinin dükkanýna býrakacaðýmý, oradan almasýný söyledim telefonda.
“Neden?”
“Öyle.”
“Neden?”
“Öyle. Oraya býrakacaðým, oradan alacaksýn.”
“Sen neredesin?”
“Evdeyim.”
“Eee?”
“Müsait deðilim.”
“Ha, pardon, pardon.”
“Ya.”
“Ben de, o kadar kötü müyüz diye düþünmeye baþlamýþtým.”
“Yok caným. Tamam, sen oradan al.”
“Peki, tamam.. Oldu.”
“Haydi görüþürüz.”
“Görüþürüz.”
Afalladý, kekeledi. Zafer kazanmýþtým. Bravo bana! “Müsait deðilim,” deyince, aklýna neler neler gelmiþti acaba? Ýþte bu merak etmeye deðerdi.

Parayý býraktým.
Parayý alýr, sonra bana uðrar mý diye düþündüm.

Düþünüyorum da, onu yolcu etmek isterdim. Buna izin vermezdi herhalde. Vermezdi. Þimdi onu arasam, konuþsam, benimle anladýðým, beklediðim, istediðim anlamda “konuþmaz” bile. Aradýðýma bin piþman olurum.

Düþünüyorum da, belki öðleden sonrasý için izin almýþtý, gelip uzun süre benimle olacaktý, sonra parayý alýp gidecekti. O gün hiç de böyle düþünmemiþtim. Hep kötüyü düþündüðüm için… Eve gelir, parayý alýr, yanaðýmdan öper, beni bir baþýna bir kiþi olarak býrakýr gider diye düþünmüþtüm. Belki de onunla gider, onu yolcu ederdim.
Deðer miydi?
Deðmezdi.
Aptalým.
Hem de ne aptal.

ORADAKÝNÝ BÝLEMEM AMA BURADA
ÖZLEM KOKAN BÝR KURABÝYE VAR… :((

KARÞIMDA DURUYOR… SENÝ ÖZLEDÝM
BÝLÝYOR MUSUN?

ÖZLEMEK GÜZEL AYRILIK OLMASA, AÞKA
DÝRENÝLMESE!! BEN DE UFAKLIK.

Ýnanamýyordum. Ýnanamýyordum ona, bana.
Ben:BAZEN… DELÝ GÝBÝ…
Canan:GÖZLERÝNÝ, SESÝNÝ ÖZLEDÝM…

Ve ardýndan çaldý telefon.

                                                        03 Aðustos

Görüþmedik, konuþmadýk.

CANIM ACIYOR ARTIK.. AMA GENE DE “PEKÝ” HERÞEYE!!
CANINI ACITTIÐIM ÝÇÝN ÇOK ÜZGÜNÜM
HEM DE ÇOK!

Allak bullak oldum mu? Kýsa bir süre için. Neden yazdý bana bu mesajý? Yalnýzlýk mý çekiyor? Yoksa ayrýldýlar mý? Artýk benimle beraber mi olmak istiyordu? Niye caný acýyordu ki? Doðru olamazdý bu. Bu bir rüyaydý. Onun acý çekiyor olmasý. Benden fazla. Benim için. Bu mutlu haberle yaþamayý seçtim. Çünkü o ana kadar geçtiðim sokaklarda bile acý çeken bendim. Kendime acýyordum, þimdi narsistim.
                                                        10 Aðustos

Belki biraz özlüyorum hesapsýz olmayý, pürüzsüz, perdesiz, örtüsüz sevmeyi, sevilmeyi hak etmeyi, çýplak, çýkarsýz ve pazarlýksýz seviþmeyi…

Hayat ne zaman samimi olur?

                                                        15 Aðustos

Galiba en büyük gül bendim ve en uzun diken benimdi.

Canan’ýn peþimden koþtuðunu bilmek, onunla yatmaktan çok daha büyük zevkti.

Aradý. Ayrýldýklarýný söyledi. Belki yarýn birleþirler dedim.

Galiba ben kötü birisiyim, ama þu ana kadar benden iyi birini tanýmadým. Kime güvenirim ki? Kimseye güvenirim.

Rüyamda Canan bana aþýk olduðunu söyledi.

                                              17 Aðustos

Her gece rüyamda Canan’ý görüyorum. Bu gece de ayrýldýklarýný söyledi, beni öpmeye çalýþýyordu, önce sert bir hareketle parmaðýmý dudaklarýna götürüp onu engelledim, fakat o bu duvarý yýkýp beni öpmeye baþlayýnca kendimi öpüþürken buldum. Onunla öpüþmeyi özlemiþ olmalýyým. Hep suçlu hissediyorum kendimi, irademi kaybetmiþ gibi, yenik düþmüþ gibi. Uyanýnca, onunla öpüþmediðim için – gerçekte – rahatlýyorum.

                                                        18 Aðustos

Gerçek olan acýdýr ve acý gerçek budur iþte.

“Hayatýn çekilmez olduðu doðruydu, insanlarýn çoðuna öyle deðilmiþ gibi yapmayý öðretmiþlerdi. Arada sýrada biri kendini öldürüyor ya da delirip kapatýlýyor, ama diðerleri her þey yolundaymýþ gibi yaþamayý sürdürüyordu,” diyor Bukowski.

Hiçbir þeyin bir parçasý olmak istemiyorum. Tek hatýrladýðým, Canan’ý istediðim…

Neden aramýyorsun beni? Neden kapýmý çalmýyorsun? Ondan ayrýldýysan, hani ben hep bu aný beklemiyor muydum, ondan ayrýldýn iþte, þimdi neden ikimiz de her zamankinden de daha uzaðýz birbirimize? Evdeyim. Perdeler kapalý. Televizyon kapalý. Kitap kapalý. Telefon kapalý. Burada ölüyorum. Mutlu olmak istiyorum ama nasýl olunduðu hakkýnda en ufak bir fikrim yok.

Aradý. Barýþmýþlar. Beni telefon defterinden sildiðini söyledi. “Keþke hayatýna hiç girmeseydim,”dedi. Bana. Lütfen biri beni gelip öldürsün.

Aðlamak çok iyi bir hiledir tiyatroda, seyirci iyi bir þeyler izlediðini sanýr, ayrýca senin çok iyi oyuncu olduðunu, oysa hiledir, gerçekten aðladýðýnda evinde yalnýz olursun ve kimsenin umurunda bile deðilsindir.

                                                        19 Aðustos

Aradý. Onu özlediðimi söyledim. Beni özlediðini söyledi, bana sarýlmak istediðini de. Görmek istediðini, beni en güzel yerlerimden öptüðünü söyledi.
“Güzel yerim varsa öpersin,” dedim.
“Ben biliyorum,” dedi.
“Telefondaki sessizliklerimizi özledim,” dedim. “Hatýrlýyor musun, bir kere on yedi dakika konuþmadan durmuþtuk telefonda?” dedim, “Seni rüyamda görüyorum,” dedim, “Ne zaman burnuma o koku gelse etrafýma bakýyorum, sen var mýsýn diye,” dedim. “Zaman zaman etrafýna bak, belki oradayýmdýr,” dedi, “Bakýyorum, yoksun,” dedim, “Zaman zaman içine bak, belki oradayýmdýr,” dedi, “Daha fazla konuþursak görmek isteyeceðim,” dedi, “Ýsteme, konuþalým,” dedim, “Farklý þeyler söylemeye baþlarým,” dedi, “Baþlama,” dedim, “Baþlarým,” dedi, “Baþlama,” dedim, “Baþlarým,” dedi, “Peki son bir þey söyleyeyim,” dedim, sessizlik oldu, “Yok, tamam, görüþürüz,” dedim, “Yemezler,” dedi, “Yersen,” dedim. “Ýyi geceler,” dedim, “Tatlý rüyalar,” dedi, ben kazandým, kapattým.

“Adýný telefon defterimden sildim ama beynimden silmedim. Sýkýlýnca telefon defterimi karýþtýrýrým ben. Senin adýný orada görünce aklýma geleceðini, seni arayacaðýmý, seni görmek isteyeceðimi biliyorsun.”
Her þey olacaðýna varýyorsa eðer, olacaðý buydu. Benim varlýðým barýþmalarýna engel teþkil etmezdi.

Orhan Veli’nin dediði:Geç bunlarý anam babam, geç bunlarý bir kalem. Bilirim ben yaptýðýmý.

Gece saat 4’tü. 5:30’a kadar telefonda konuþtuk.
Tartýþarak baþladýk.
“Seni görmek istemiyorum,” dedim.
“Eve çat kapý gelsem beni kovacak mýsýn, merak ediyorum.”
“Konumuz bu deðil.”
“Hayýr, bunu merak ediyorum.”
“Ben de merak ediyorum.”



“Eve sakýn çat kapý gelme. Çok tehlikeli,” dedim.
“Neden? Birini mi buldun?”
“Hayýr. Ama öyle bir þey olmasýný isterdim.”
“Gerçekten mi?”
“Evet. Hayatýmda baþka birinin olmasýný çok isterdim.”

Romantikleþmiþtim. Yelkenlerim dalgalanýyordu, ne zaman suya inecekler diye meraklanmaya baþlamýþtým. Çok konuþtuk. Hep galiptim. Çok romantiktik. Sanat yapýyorduk.

Beni mutsuz ediyordu.

Beni mutlu ediyordu.

Canan’ýn beni istemesi, benim önümde bir köpek gibi yerlere çömelmesi, romantikliði, gururumu, ruhumu okþuyordu.

Ben reddettikçe o oltaya geliyor, daha çok yaklaþýyordu. Tehlikeye ben de sürükleniyordum. Kýyýdaydým, ama biraz sonra ben de denize çekilecektim. Denize düþüp ona sarýlacaðým þimdiden belliydi; denizin ortasýnda buluþacaktýk ve boðulacaktýk. Ýkimiz de akýllý insanlar deðildik. Reddediyordum, o ise ben her reddettiðimde beni daha çok elde ediyordu. Ýliþkimiz çamura saplanmýþtý, çoktan boka batmýþtý, iðrençti her þey, iðrençtik biz, fluydu karþý koyuþlarým.

“Anlamýyorsun! Seni gerçekten özledim!”
“Anlýyorum ama sen bir baþkasýyla berabersin. Olmaz.”

Olmaz mý?

Sabaha karþý yattým. Çok tatlý bir uykuydu. Kapý çaldý. Ding-dong. Açtým. Saat 14’tü.
Canan göründü. Sadece bir þort vardý üzerimde.

“Gelebilir miyim?” dedi. Gülümseyerek.
“Gel,” dedim.


Geldi. Yataða yattým. Yanýma geldi, oturdu, konuþtu, konuþtu, konuþtuk, gýdýkladý, ellerini tuttum, güzel kokuyordu, dokunuyordu bana, dokunuyordum ona, ikimizin de çok az vakti vardý, öptü beni, öptüm onu, öpüþtük, neredeyse seviþecektik, neredeyse soyunuyorduk, aslýnda istemiyordum, ama onun üzerini çýkarmaya teþebbüs ettim, ikimiz de geç kalmýþtýk, “Ýstiyor musun?” dedi, “Bunu sormayacaktýn,” dedim, bilmiyordum, geç olmuþtu, zaten olmayacaktý hiçbir þey, öyle planlamýþtým, olmamalýydý. Bilmiyordum ne istediðimi.

Kadýnlarýmýn üzerinde yattýðý, sonra da kalkýp gittiði yataðým. Bazen de son yatýþlarý, son gidiþleri olurdu. Yatarken bilmezdim, giderlerken bilirdim.

Ýnsan, bazen kendine yakýþtýramadýðý þeyleri de yaþayabiliyor.

Çýktýk evden. Elini tutarak, ona sarýlarak yürüdüm.
“Buralarda çok tanýdýðým var, yapma,” dedi.
“Benim de var,” dedim. Aldýrmadým, aldýrmýþtým zaten eskiden.
Artýk geçmiþti Canan benden.


Çok zaman geçti.

Ben deðiþtim galiba.
Sen de öyle.
Yýllardan sonra seni gördüðümde,
Sen de herhalde beni,
Bana “Hiç deðiþmemiþsin,” desen de,
Farklý kiþilerdi oturanlar o sarý bankta.
Kalamadýk ikimiz de hep ayný yaþta.

Ve þimdi, ben ne olacaðý belli olmayan bir adamým.

Zamanla bütün betimlemeler akýp gidecek, ve geriye yalnýzca çehreler kalacak. Geçmiþte kalmýþ, eski sigara sönükleri gibi vücudumda, küllenmiþ bir takým ve çeþit çeþit fotografik çehreler… Anlar. Kareler, dondurulmuþ hayatlardan kesit ve flulaþmýþ. Üstünden zaman geçmiþ, berraklýðýný, netliðini kaybetmiþ ama birkaçý mutlaka gün gibi aklýmda çehreler. Hüzünlerimin çehreleri.

Seni istiyorum
O kadar imreniyorum ki beni istememene
Sana tapýyorum
O kadar kýskanýyorum ki beni istememeni
Kendimden iðreniyorum

Bilmiyorum ve bilmek istememek istiyorum yine.

Ve her zaman yaptýðým gibi, her kadýna,
Sadece bir kere aðlarým, bir kadýna.
Ama belki gözüm kanar;
Belki o da arada bir.


Eve girdi.
Papatyalarý gördü.
Evde ben yoktum.
Papatyalar vardý.
Koridor boyunca yürüdü, yerdeki papatyalarý toplayarak.
Yatak odasýndan müzik sesi geliyordu.
Kapýyý açmadan önce, anahtar deliðinden sarkan papatyayý da aldý.
En sevdiði þarkýydý çalan.
En sevdiði çiçekti papatya.
Yataðýn üzerinde ise büyük bir ayna,
Aynanýn üzerinde biri beyaz, biri kýrmýzý iki gül vardý.
Ben en çok gülleri severim.
Gülleri alýrken aynada kendini gördü.
Aynada bir yazý vardý, kýrmýzý bir rujla yazýlmýþ:
Ýsteme
Yoluna döktüðümü
Kelimeye dökmemi
Çünkü
Aþký söylemek polemik
Aþký görmek ömür
Eve geldim.
Teþekkür etti.
Suçladý.
Ve kendini savundu.
Canan: “Bu kadar uzun süreceðini nereden bilebilirdim; bu kadar abartacaðýmýzý.”

Bukowski: “Yak bir puro ve tüttür uzaklaþtýr berbat dünyayý.”
























Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Aa Cadscaksm [Þiir]


Nazým Uður Özüaydýn kimdir?

a


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Nazým Uður Özüaydýn, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.