..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ölümden sonra yeni birþeylerin olduðu konusunda umutluyum. -Platon
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > cankor sönmez (CEMÝL CEVÝZ)




28 Haziran 2003
Sýradýþý Bir Gün  
cankor sönmez (CEMÝL CEVÝZ)
Taþralý bir yazarýn yalnýzlýk ve düþ kýrýklýklarýyla dolu günlerini baþtan sona deðiþtiren sýradýþý bir günün öyküsüdür.


:BDEA:
”... Düþ bayýrlarýnda
Papatyalar bir kýzýl düðün.
Mor sinekler kan içici...
                         Gez – Göz – Arpacýk!
Ha vuruldu ha vurulacak hüzün...

Ey daðlarýn özgürlüðüne koþan çocuk!
Göksünde o kanlý gülle,
Hangi sayrýlýðýn akdidir bu?
Umut, tutsak edilmiþken ölüme..
C. S.”

     “- Bugün sýra dýþý bir gün olacak biliyor musun? “ dedim karýma. “Ýçime doðdu...”
     “- Nasýl, yani?”
Bu sýradan yanýt öyle bezginlikle verilmiþti ki, üzerinde durmamaya çalýþarak giyinip çýktým hemen. Hangi gün anlamýþtý ki bu gün anlamasýný bekliyordum ondan? Günlerden beri kýskacýnda boðulduðum o sýkýntý, o umutsuzluk ilk kez azalmýþ ve içimde umuda dair bir þeylerin ufacýk kýpýrtýlarýný duymuþtum. Belki bölüþmek ister o umudu diye düþünmüþtüm. Ne gezer, Onun için ben hala, çocuk kalmýþ çocukça düþlerin peþinden koþan kýr saçlý bir düþ gezginiydim sadece..
Dýþarýda nefis bir hava vardý, son pastýrma yazýnýn o güneþli serin havasýný ciðerlerime doldurarak aðýrdan aldým yürüyüþümü. Nasýlsa yine gecikecekti belediye otobüsü. Gerçi duraklar her zaman ilgimi çeker orada bekleyenleri izlemek hoþuma giderdi ama bu gün içimdeki o gizemli umudu, hiç kimsenin hatýrýna heba etmek istemiyordum. Düþündüðüm gibi otobüs hala gelmemiþti ve durakta birkaç gündür görmeye alýþtýðým o yolcular vardý yine. Hatta o genç kadýnla kýzý da oradaydý.
Geldiðimi görünce, belli belirsiz gülümsediðini ayrýmsadým küçük kýzýn, nedense annesi - yada her nesi ise - görmemiþ gibi davranmýþtý bu kez. Diðerleriyle sessizce selamlaþtým dayayýp sýrtýmý direðe gelmesini bekledim otobüsün. Hiç birisiyle daha önce konuþma gereði duymadýðým her otobüs duraðýnda görünen türden yolculardý diðerleri. Birini emekli bir öðretmene, konuþtuðu kiþiyi de bir iþçi emeklisine benzetmiþtim. Mesela þunlar, semt pazarýna giden iki kadýn olmalýydý ve daha genç olaný muhtemelen duldu ve büyük bir olasýlýkla alýþveriþten çok, benim gibi evden uzaklaþmayý düþünmüþtü. Bir baþka kadýn, hayli kilolu ve sýrf arkadaþ olsun diye, kendisinden de iri bir baþka kadýnla çýkmýþtý evden. Kýzý yada gelini.. Büyük bir olasýlýkla kabul gününe gidiyorlardý ve kim bilir neler týkýþtýracaklardý gün boyu.. Giderek kalabalýklaþýyordu durak ve Allah’tan otobüs de görünmüþtü sonunda.
‘ Nasýl yani’ imiþ!.. ’
Ýçe doðmak ne demek, hiç düþündün mü sen? Hiç içine bir þey doðdu mu senin, ya da doðacaðýný sezinledin mi bir kez olsun?
Bu kez týka basa dolu gelmiþti otobüs, daha az yolcu olurdu bu saatlerde oysa. Yakýn semt pazarýnýn günü olmalý bu gün diye, düþündüm. Önce o güne giden kadýnlar týkýþtýlar otobüse, sonra yaþlý öðretmen ve emekli iþçi, daha sonra diðer kadýnlar ve küçük kýzýyla genç annesi.. Ben en sona kalmýþtým yine. Önümde küçük kýzýyla annesi vardý ve onlarda ayakta kalmýþlardý. Genç kadýný fazla sýkýþtýrmamaya özen göstererek bir ayaðým çýkýþ basamaðýnda düþmemeye çalýþýyordum. Ancak kapýnýn kapanmasýyla týrmanmak zorunda kalmýþ, adeta kadýný kollarýmýn arasýna almýþtým. Hiç bu kadar yakýn olmamýþtým yabancý bir kadýna, kollarýmýn arasýndaydý ve sabun kokuyordu saçlarý. Karýma inat, kokladým genç kadýnýn o sabun kokan saçlarýný..
‘ Nasýl yani,’ imiþ! ‘Ýþte sana, sýra dýþý bir gün (!)‘ diye, güldüm içimden. ‘Sen istediðin kadar törpüle umudu, istediðin kadar ruhunu gömdüðün tek düzelikte anaç bir tavuk gibi eþin dur.. ’
Otobüs, hala dolmaya devam ediyordu. Henüz hiç inen olmamýþ ve her binenle biraz daha yaklaþmak zorunda kalýyordum genç kadýna. Bir ara öyle oldu ki, genç kadýnýn gergin kalçalarýnýn sýcaklýðýný duydum kasýklarýmda. Eðer böðürlerimden kasýklarýma doðru sýcacýk bir þeyin aktýðýný ve ardýndan engellenemez bir fazlalýðýn aramýzda sorun olacaðý hissetmesem, oralý bile olmazdým ama, birden, o malum fýrsatçýlara benzettim kendimi! Þu halimle ne farkým vardý ki onlardan. Son bir gayretle arkamdan itekleyen kitleyi, olabildiðince geriye küreyerek elimdeki çantayý aramýza yerleþtirdim. Yoksa, rezil kepaze olmak iþten deðil!..
Benim bu saygýn çabamý genç kadýn da fark etmiþ olmalý ki, tutmalýktan kurtardýðý bir eliyle saçlarýný bir kenara itmiþ teþekkür etmek ister gibi gözlerime bakmýþtý kýsa bir süre. Bu kýsacýk sözsüz diyalog - aramýzda ki o, ayný otobüsü birkaç kez paylaþmaktan öte hiç bir þey ifade etmeyen bu zorunlu birlikteliðe – sanki masum bir de suç ortaklýðý eklemiþ gibiydi.
Otobüs semt pazarý duraðýnda durmuþ, neredeyse yolcularýn yarýdan çoðu inmiþti. O ferahlýkta hem ben hem de genç kadýnla kýzý, oturmak için yer bulabilmiþtik sonunda ve karþýlýklý koltuklarda oturuyorduk. Az önceki o beklenmedik münasebetsizliðin sýkýntýsýyla göz göze gelmemeye, meþgul görünmeye çalýþýyordum. Son günlerde üzerinde çalýþtýðým öykü karalamalarýný çýkardým çantamdan ve onlarý gözden geçirmeye koyuldum.
Oysa o hiçbir þey olmamýþ gibi kýzýna bir þeyler anlatýp onu güldürmekle meþguldü. Bir ara o kocaman gözleriyle beni süzdüðünü fark ettim. Gözleri çok güzeldi, kahve telvesine yeþil fýstýk parçacýklarý serpilmiþ gibiydi. Kaçamak bakýþmaktansa konuþmayý yeðledim:
“-Küçük hanýmý siz götürüyorsunuz galiba okula?” Saçma bir soruydu, ne kýz okul çaðýndaydý ne de üzerinde forma vardý.
“-Okula deðil hastaneye,” diye yanýtladý genç kadýn. Sanki o da o sýkýntýyý üzerinden atmaya çalýþýyordu. “Diþlerinde sorun çýktý da..“
Diþlerinde ki teli göstermeye çalýþan küçük kýza eðildim, genç kadýn, bu ilgiyi boþa çýkarmak istemez gibi sürdürdü konuþmasýný:
“- Her gün azar azar sýkýþtýrýyorlar amcasý...”
“- Geçmiþ olsun, zor olmalý..”
Gülümsediðini fark ettim genç kadýnýn, diþleri ne kadar beyaz, ne saðlýklýydý. Bakýþlarýndan gülüþünden yaþam fýþkýrýyordu sanki. Gözlerimi zor aldým onun o öpülmek için dizayn edilmiþ dudaklarýndan. Ne var ki O:
“- Siz nereye böyle, her gün bu saatte?” sorusuyla bir kez daha o güzel yüze bakmama neden olmuþ; kusursuz bir vücuda ancak bu yüz yaraþýr diye düþünmekten kendimi alamamýþtým.
“- Büroya,” dedim kýsaca. Ardýndan, ‘Ne iþ yapýyorsunuz,’ demesini bekledim umutla. Zira, ‘Yazar olduðumu, bu günlerde bir öykü kitabýmýn basýlmakta olduðunu,’ anlatmaya can atýyordum. Sormamýþtý ne yazýk ki; yine küçük kýza dönmüþ onunla konuþmayý yeðlemiþti. Ama kararlýydým; bu güzel kadýný mutlaka düþlerime katacak ve ilk öykümde kullanacaktým, kimse engel olamazdý buna.. Bir sonraki durakta:
”-Ýyi günler“ dileyip indiklerinde bunlarý düþünüyordum. Elinden tuttuðu o küçük kýzdan daha çocuktu. Öyle coþkulu, öyle yaþam doluydu ki, o inince sanki otobüs bomboþ kalmýþ, sabah içime doðan o esrik umut bile onunla birlikte o durakta inmiþ gibiydi. Ýki durak sonra da ben indim.      
Han giriþindeki büfeden ayýrttýðým gazete ve dergileri alýrken, bana býrakýlacak asýl paketi beklemiþtim her günkü gibi. Hiç sözünü etmemiþti gazeteci çocuk. O düþ kýrýklýðý içinde merdiven altýndaki çaycýya sabah kahvesini ýsmarlamýþ, ayný kattaki berber, ayakkabý tamircisi, nalbur ve terziye mutat selamlarýný vermiþ öyle çýkmýþtým büroma.
‘En kýsa zamanda terk etmelisin bu sigara denen illeti!’ diyerek ilk sigaramý yaktým, dergileri okunmamýþlarýn arasýna býraktým ve gazetelerin baþlýklarýna göz atarken ilk kahvemi içtim. Bizzat kendisi getirirdi kahveyi Rasim Usta, bana verdiði önemin tek iþaretiydi bu, çýrakla onunla bununla muhatap olmamý istemediðini vurgulamak isterdi aklý sýra. Aslýnda basýlmasýný beklediðim kitabýmý sormaktý amacý.
“- Henüz bir haber yok” dedim sýkýntýyla. “Merak etme sen, basýlýr basýlmaz biliyorsun, imzalayýp ilk sana vereceðim...”
“ - Beni de yazmýþsýn Bey, onu merak ederim. Yoksa ne anlarým ben kitaptan, þundan bundan...”
‘Seni gidi çarýklý erkan seni (!)’ diyerek güldüm içimden. ‘ Senin, neyin peþinde olduðunu bilmez miyim hiç; kitap filan hikaye, gerçekten yazar olup olmadýðýmý öðrenmenin peþindesin. Ama az kaldý, hele sabret bakalým,’ dedim. Aslýnda, adama kýzmaktan çok, giderek yitirdiðim o umudu canlý tutmanýn derdindeydim.
Biten fincaný masaya býrakýrken bir kez daha gözlerimin önüne gelmiþti o güzel kadýnýn o kahve telvesine fýstýk tozu serpilmiþ gözleri. Nasýlda sýcacýk bakmýþtý öyle, insaný tutup ellerinden olmadýk düþlerin gözesine sürüklemeyi, nasýl da iyi biliyordu. Sanki ‘ Düþ ardýma gel’ der gibi bakmýþtý otobüsten inerken.. Yada bana öyle gelmiþti, Öyle ya valizi elinde bir düþ yolcusuna, o bakýþlar baþka nasýl gelebilirdi ki?
Biliyordum, aslýnda ne genç kadýn umurumdaydý ne de onun yeþil fýstýk tozu serpilmiþ kahve telvesi gözleri; bütün derdim, karýmýn o umursamaz tavrýný unutmaya çalýþmak, özellikle de basýmý bir yýlan hikayesine dönen þu öykü kitabýmý biraz olsun usumdan uzaklaþtýrmaktý.
Üzerinde çalýþtýðým yeni öykünün, daktilo makinesinde beklemekten eprimiþ kaðýtlarýna baktým sýkýntýyla, dünden beri tek bir sözcük ekleyememiþtim ve bugün de ekleyebileceðimi hiç sanmýyordum. Bir yazar yazdýklarýný birileriyle bölüþemedikten sonra hala oturup yazmanýn ne manasý vardý ki! Kalktým daktilonun baþýndan ve yarým býraktýðým gazeteye döndüm yeniden. Emindim artýk, bunca yýl yapabildiðim tek þey, kendi düþlerimle kendimi oyalamak olmuþtu. Hiç þüphem kalmamýþtý buna, sevgili karým gibi Rasim Efendi de haklýydý; benden ne köy olurdu ne kasaba. Ben sadece, çað dýþý kalmýþ bir düþ gezginiydim..
Oysa, basalým demiþlerdi, telif konusunu bile açmamýþtým ne olur ne olmaz diye, ürkütmek istememiþtim adamlarý. O halde niye bekliyorlardý hala, beklenmedik bir aksilik mi çýkmýþtý, yoksa ta baþýndan beri baþlarýndan mý savmýþlardý beni? Bilemiyordum doðrusu. Ýþin kötüsü açýp sormaya da cesaret edemiyordum o lanet yanýtý alýrým korkusuyla.
Aslýnda kaç günden beri, editörün o üstü kapalý uyarýsýný elimin tersiyle ittiðim için kendime kýzýyordum. Ýyi güzel de, hani ilk kitabým olmasa, ya da baþka bir ad kullanarak yazdýðým o saçma sapan þeylerden olsa dert etmeyecektim basýlýp basýlmamasýný. Ýlk kez kendi adýmla basýlmasýný istediðim öyküleri göndermiþtim basýmevine ve kendi adýmla çýkacak ilk kitabým olacaktý bu. Bundan sonra yazacaðým eserler için bir temel, bir basamak oluþturmasýný istiyordum. En azýndan okur, gerçek yaþam öyküsünü bildiði bir yazarý okusun, öykülerinde ileri sürdüðü savlarýn arkasýnda durduðunu, zemin oluþturduðu dünya görüþünü sonuna dek savunduðunu bilsin istiyordum. Bu da her yazarýn hakký olmalýydý en azýndan..
Sigara paketinin neredeyse yarýya indiðini fark ettim, güya býrakacaktým. Ýnadýna bir tane daha yaktým! Hiç bu denli umutsuzluða düþmemiþtim oysa. Kendimi bir halt sanmýþtým onca zaman. Yazdýðýmý sandýðým onca öykü, onca kurmaca, iskambil kaðýtlarýndan yapýlmýþ birer kule gibi yýðýlýp kalmýþtý önümde. Ýçim acýyordu, beni yaþama baðlýyan o yazma tutkusundan vazgeçebilecek miydim acaba, sýradan bir orta yaþlý gibi evimin küçük bahçesiyle uðraþmak yetecek miydi bana? Hiç sanmýyordum, o an aldýðým yazmama kararý, yaþamý kaldýrýp rafa koymak gibi bir þeydi benim için..
Zil çalýyordu galiba. Evet, doðru duymuþtum, nicedir sesini bile unuttuðum büromun kapý ziliydi bu. Oysa kilitli deðildi kapý, bilenler açar girerlerdi. Bu ilk kez gelen biriydi besbelli. Her kimse, kalkýp kapýyý açmama bile fýrsat býrakmamýþ içeri girmiþ, salondan ayak sesleri geliyordu. Ýlk kez gelen biri olduðu belliydi. Merakla salona geçtim.
Yanýlmamýþtým. Salonda etrafýna bakýnan adamý ilk kez görüyordum. Kýyafetine bakýlýrsa koltuðunun altýndan sarkan o birkaç dergiyi satmaya gelen bir satýcý olmalýydý. Ancak, boynundan göbeðine kadar sarkan yakýn gözlüðü, baþýnýn arkasýnda týraþý uzamýþ beyaz saçlarý, hele o, son zamanlarda pek rastlanmayan posbýyýðý ile zamanýn dýþýna düþmüþ bir filozofu andýrýyordu ki, dergi satýcýsý olmadýðý kesindi.
“ - C.. S... siz misiniz?” diye sorduðunda, geciken bir borcu tahsile gelmiþ bir alacaklý olduðuna bile düþündüm.
“ - Evet, buyurun. Nasýl yardýmcý olabilirim?” dedim.
O çipil gözleriyle baþtan ayaða beni þöyle bir süzüp - yaptýðým sürprizi nasýl buldun diye gülümseyen - yaþlý bir akraba edasýyla soruma bile yanýt vermemiþ, doðruca az önce çýktýðým çalýþma odama yönelmiþti. Gözü odadaki kitap raflarýnda, “Sizi bulabileceðimi pek sanmýyordum ama buldum iþte” diyerek boþ koltuklardan birine oturmuþtu. Sonra da aklýna gelmiþ gibi elini uzatarak:
“- Efendim, kendimi tanýtmayý unuttum. Bendeniz, T. A.”
Kulaklarýma inanamadým ilkin! Ýsim benzerliði olmalýydý, yoksa ne iþi olurdu koskoca (T.A.)’nýn benim yazýhanemde? Ama oydu! Yýllar önce bir imza gününde gördüðüm T. A. dý bu.. Çocukluðumdan beri, kim bilir kaç kitabýný okumuþtum bu adamýn ve hala kitaplýðýmýn bir yerlerinde en azýndan bir kitabý olmalý diye düþünüyordum.
Þaþkýnlýðýmý yenip ayaða fýrladým:
“ - Bu ne büyük onur Hocam! Bu ne ulaþýlmaz þeref benim için,” diye baðýrdým. Hala elimdeki eline kapandým hemen. “Lütfen, ahmaklýðýmý hoþ görünüz, çýkaramadým birden...”
Güldü yaþlý yazar. Önden birkaç diþi hatýr porseleniyle kaplýydý. Yüzünün derin çizgileri, gözlerindeki sevecen bakýþ, üzerindeki kýrýþ kýrýþ ceket, yakalarý üç kat olmuþ gömlek ve bir daha çözülmemek üzere baðlanmýþ gibi duran bir hayli fazla sýkýlmýþ kravatýyla, öyle sevimliydi ki:
“- Bunda þaþacak ne var, bazen ben bile çýkaramýyorum kendimi, bu ben miyim diye.”
“- Ne ikram edebilirim Hocam?” diyebilmiþtim ancak. “En iyisi Rasim Ustayý çaðýrmak” diyerek dýþarý koþup aþaðý seslendim.
Geri döndüðümde o ufak tefek adam, kitap raflarýnýn önünde ayakta durmuþ, kitaplarýmý gözden geçiriyordu.
“- Özür dilerim Hocam, yalnýz býraktým sizi” demek zorunda kaldým.
O, ‘Önemli deðil,’ der gibi, yakýn gözlüðünün üzerinden bana kýsacýk bir nazar atmýþ ve onca kitap cildinin arasýna sýkýþmýþ gibi duran yýllar önce basýlmýþ ve halen aransa da pek piyasada bulunamayacak olan kendi kitabýný kurtarmaya çalýþýyordu..
“- Gözlerime inanamýyorum! Bu kitap burada ha!” derken, üzerindeki incecik tozu silkelediðini, bunu yaparken de çocuðunun giysisini düzeltmeye çalýþan bir baba gibi itinalý davranýþýný izliyordum. Kitabýn solgun eprimiþ kapaðýný okþarken, yýllardýr uzak kaldýðý yavrusundan özür diler gibiydi..
Nereden çýkýp gelmiþti bu adam, beni nereden tanýyordu? ‘Hani þu basýmýný beklediðim kitabým filan çýkmýþ olsa, bir derece,’ diyordum. Eften püften birkaç dergide, asýl adýmla bir iki öyküm yayýmlanmýþ, bir iki yerde de birkaç küçük þiirim çýkmýþtý hepsi o kadar.. Peki, ne istiyordu bu koskoca T. A. benden, adý saný bilinmez benim gibi taþralý bir yazarý nereden tanýyordu?
Nereden tanýyacak, birileri bu adama, ‘yazardýr’ filan diye benden söz etmiþ olmalý ki; O da kalkýp - Adamýn olmadýðý yerde keçiye, Abdurrahman Çelebi derler, hesabý – ‘Uðrayýp yoklayalým hele, kendisine yazar denilen bu zibidi de kim (!)’ deyip çýkýp gelmiþti iþte..
Onu izliyordum. Hani býraksam kitabýný baþtan sona okuyacak ve beni unutup gidecekti. Sabah evden çýkarken sevgili karýma söylediðim o söz gelmiþti aklýma birden. Öyle ya, bundan daha sýra dýþý bir gün olabilir miydi benim gibi yazarlýðý rafa kaldýrmaya hazýrlanan bir kiþi için?
‘Al iþte!’ diyecektim akþam eþime. ‘ T. A. bugün, beni ziyarete geldi!’ Ancak korkuyordum karýmýn, ‘O da kimmiþ!?’ diyebilme olasýlýðýndan.
Ama ne önemi vardý ki, T. A. buradaydý ve benimle görüþmeye gelmiþti, bundan daha sýra dýþý hiçbir þey olamazdý benim için. Herhalde, bir yazar bozuntusunun kitaplýðýnda kitabýný bulmak için uðramamýþtý yanýma. Onun:
“- Ýnsan, bazen terk edilmiþ çocuðuna rastlar gibi rastlayýveriyor iþte. Hay Allah! Kimi köprü altlarýnda yatýp kalkan bir çocuk gibi darmadaðýn, kimi sizin gibi deðer bilir bir zatýn çok nadide eserlerinin arasýnda böbürlenen soylu bir asýl zade gibi þýmartýlmýþ halde, kimi de, bir varsýlýn lüks kitaplýðýnda göstermelik bir yanaþma gibi sayfalarý bile açýlmamýþ olarak.. Nasýl da özlemiþim..
Bir keresinde, bir kitapçýnýn kapý dýþarý ettiði ve çöp fiyatýna sattýðý bir yýðýn kitap arasýnda rastlamýþtým bu yaramaza. Kendisi gibi kim bilir ne emeklerle ne umutlarla yazýlmýþ ve ayný kaderi paylaþtýðý onlarca kitapla birlikte sokaða düþmüþtü.”
Gözleri ýslanmýþ gibiydi yaþlý yazarýn, dalýp gitmiþti. Sanki o küçücük sevinç, yüzündeki o derin çizgileri aralamýþ ve küçücük çipil gözlerini ýslak birer mendile çevirmiþti. Rasim Ustanýn kapýyý týklatmasý, biraz daha gecikseydi eðer; elinin tersiyle gözlerindeki yaþý siliyor olacaktý belki de.. Gözlüðünün üstünden þöyle bir bakýp Rasim Ustaya, kahveci olduðunu anlamýþ gibi:
“ - Evladým, bir orta þekerli, yanýnda su olsun.” Sonra kaldýðý yerden sürdürdü sözlerini. “ Onca kitap, kitapçýk.. Sokaða düþmüþ onca eser, içim bir tuhaf olmuþtu. Çömeldim baþlarýna, bildiðim on - on beþini ayýrdým diðerlerinden, ya geride kalanlar, onlar ne olacaktý? Onlar, hepten sahipsiz, yetimler gibi kalmýþtý soðuk tozlu kaldýrýmda.
Ýçim elvermedi evlat, içerdeki kýza seslendim; ‘Ne vereceðiz bunlarýn hepsine,’ diye. O, süslü kuþe kaðýda basýlmýþ o çok kýymetli (!) bildiði gösteriþli kitaplarýn arkasýndan uzanarak, baþýndan savmak ister gibi ‘Ne verirseniz verin,’ demiþti.
Hepsini, orada bulduðum iki eski poþete doldurdum ve taþýdým arabama. Arabamýn arka koltuðuna doluþmuþ sokak çocuklarý gibiydiler, bir þeyler anlatmaya çalýþýyorlardý bana. Döküm - saçýmdýlar ama biliyordum, yýpranmýþ giysileri içinde her birisi, bir yazarýn bir þairin dünyalara deðiþemeyecekleri düþleriydi..“
Yaþlý yazarýn dalýp gittiðini, sayfalarýný çevirdiði kitabý bile görmeden kendi kendisine konuþur gibi anlattýklarýný dinliyordum. Onlarý nasýl tek tek, türlerine göre ayýrdýðýný, sökülmüþ kaplarýný nasýl büyük bir sabýrla tamir ettiðini ve her biri için o daracýk kitaplýðýnda nasýl yerler bulduðunu, geceler boyu, bir ona bir ötekine sataþarak onlarla sabahlara dek nasýl sohbetler ettiðini anlatýyordu.
“- Bir daha Baþkentin o gösteriþli kitapçýsýna uðramamaya karar verdim evlat, cezalandýrdým o kitap katillerini (!)..”
“- Haklýsýnýz hocam,” dedim yüzde yüz katýlarak duygularýna. “Hurdacýya sarraflýk yaptýrmak gibi bir þey, kitap sevmeyen birine kitapçý dükkaný açtýrmak...”
Onun, nihayet kitabýný bir kenara býrakarak getirdiði dergilerden birini açtýðýný ve bir küçük kaðýtla iþaretlediði sayfayý önüme sürdüðünü fark ettim.
“- Bakýnýz genç dostum,” diyordu. Sigaradan sararmýþ týrnaklarýyla bir þiirin kýrmýzý kalemle iþaretlenmiþ bir dizesini gösteriyordu.
Þirin baþlýðý ve gösterdiði dize, benim beþ altý yýl önce bir dergide yayýmlanan þiirlerimden birisiydi ve hemen tanýmýþtým. Ýiçim ‘cýz!’ etti birden! Basým hatalarýyla dolu bu dergide keþke yayýmlatmasaydým dediðim þiirlerdendi. O günlerde fazla slogancý bulmuþ, yayýmlatmayý düþündüðüm kitabýma yeni yazdýðým þekliyle koymayý düþünüyordum.
“ - Bu dergi, o kitaplarla birlikte elime geçti. Sizin bu þiirinize o dergide rastladým. Sadece adýnýz ve tarih vardý. Bunu yazan þairle tanýþmalýyým diye düþündüm. Zira diðer þiirlerinizi de merak ediyordum. Birkaç kez, derginin basýmevinden, adresinizi ve telefonunuzu sordum, yeterli yanýt alamadým. Sadece sizin bu kentte oturduðunuzu ve hala oturup oturmadýðýnýzý da bilmediklerini öðrenmiþtim. Bir vesile ile yolum buraya düþünce, rehberden adresinizi bulmak zor olmadý. Umarým, rahatsýzlýk vermiyorum?”
Ne diyeceðimi bilemiyordum. Koskoca T.A. bana þair demiþti!.
“- Bu yaþlý keçi (!) burnunu sokmadan duramaz! Her iþe karýþýr inatla; þu dizeniz diyordum – özellikle þu dizeniz - çok etkilemiþti beni.” Kýrmýzý kalemle altýný çizdiði dizeyi gösteriyordu ýsrarla:
“Umut, tutsakken ölüme...”
Korkarak, o þiiri yazdýðým günleri anýmsamaya çalýþtým. Nesi vardý ki bu dizenin? Þiirin en güzel dizesiydi. Mersin’de yazmýþtým, yazlýkta... Bir gazete haberindeki bir resimden etkilenmiþtim. Daðlarda vurulan birkaç ayrýlýkçý militanýn, bir yamaca dizilmiþ cesetlerinin fotoðrafýydý bu. O gün, ‘Acaba hangi umut, bu gençleri böylesine bir ölüme koþturmuþ olabilir,’ diye, düþünmüþtüm. ‘Hangi umut olursa olsun, bu öyle bir umuttu ki; ölümle her zaman kol kolaydý, hatta ilkin, “ Umut, kol kolayken ölümle!” diye yazmýþtým o dizeyi. Sonradan dergiye gönderirken “Umut, tutsakken ölüme,” diye düzeltmiþtim.
“- ‘Umut, tutsakken ölüme’ Ýçeriði öyle zengin ve öyle yerinde sarf edilmiþti ki - haddim olmayarak - ‘acaba, bir yerlerden aþýrma mý bu þiir, özellikle bu dize,’ diye çok araþtýrdým. Ne kitaplýðýmdaki ne de fýrsat buldukça uðradýðým kütüphanelerdeki baþka þiir kitaplarýnda bulabildim bu dizenin benzerini. Hatta bir çok çeviri þiir kitaplarýný bile karýþtýrdým bunun için. Çok özgündü. Ne biçemi, ne içindeki ses uyumu ne de þiirin baþýndan sona eksilmeyen o melodisi benziyordu diðer þiirlere. Bir þeylere, birilerine de öykünme yoktu... Yalýnlýða yüklenmiþ bir büyük birikim vardý o kýsacýk þiirde...”
Adamýn, ‘Önce sizi kutlarým,‘ sözcükleriyle baþlayan ve giderek sadece kulaklarýmda bir uðultuya dönüþen o takdirlerini dinlemiþtim büyük bir mutlulukla. Keþke, karým da duysaydý bunu diyordum. Ya o genç kadýn duysaydý þu konuþmalarý..
Sabahtan beri bungunluk içinde kývranýrken, þu beklenmedik konuk, ne bungunluk býrakmýþtý yüreðimde, ne bir küçük bezginlik zihnimde; bu yaþlý þairi Allah göndermiþti, bildiði doðrularý yazsýn istiyordu belki de o yüce Mevla.. Hala inanamýyordum, bu güne dek belki yüzlerce þiir yazmýþ, onlarcasý bir yerlerde yayýmlanmýþ, ama bir kez olsun, ‘Þu þiirin þöyle, þu öykün böyle,‘ diyen bir eleþtiriye, bir beðeniye rastlamamýþtým. Oysa bugün, Türk Yazýn Dünyasýnýn duayenlerinden biri, hem de yaný baþýmda, yüzüme baka baka, þu unutulmuþ þiirim hakkýnda benimle konuþuyordu, üstelik eleþtirmiyor, hayranlýðýný belirtiyordu..
Saatlerce sürmüþtü þiir ve öykü üzerine söyleþimiz. Hiç bu kadar mutlu olduðumu anýmsamýyorum. Daktilomdaki öyküyü incelemiþ, basým aþamasýnda ki öykülerimi gözden geçirmiþ, eðer arzu edersem - basýlmasýný beklediðim o kitabým için – bir sunu bile yazabileceðini söylemiþti bana.
Kendi dar ve çýkýþý bulunamayan dünyasýnda yok olup gitmeye hazýrlanan bir taþralý yazar için, bundan daha sýra dýþý ne olabilirdi ki..

Cemil CEVÝZ , 2002 MALATYA



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
sakýncalý(!) dizeler [Þiir]
Ýstanbulu Yaþamak Ýstanbulsuz [Þiir]
Hayallerim Kederlerim Vebalim [Þiir]
Yine 14 Þubat [Þiir]
Sevgililer Günü [Þiir]
Tut Ki [Þiir]


cankor sönmez (CEMÝL CEVÝZ) kimdir?

sonradan olma Malatyalý, aslen ANKARA\'lýyým. TIP DOKTORU VE genel cerrahým. Yazmaktan arda kalan zamanlarda sayrýlarla uðraþýyorum. . .

Etkilendiði Yazarlar:
EZÝZ NESÝN, E. HEMÝNGWAY, ORHAN VE YAÞAR KEMAL, CRONÝN, J. KOSÝNSKY vs


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © cankor sönmez (CEMÝL CEVÝZ), 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.