Ýçine koyabileceðin bir karanlýðýn olmadan, bir ýþýðýn olamaz. -Arlo Guthrie |
|
||||||||||
|
OKUMA ZEVKÝNÝ VE ALIÞKANLIÐINI KAZANMAMDA ANNEMÝN ROLÜ Okuma zevkini kazanmamda ve okuma becerimi geliþtirmemde, annemin çok ama çok büyük etkisi oldu. Her zaman okumaya yönlendirdi beni ve kardeþlerimi. Eline geçirdiði her kâðýt parçasýný, hemen tutuþtururdu elimize.”Okuyun bakalým ne yazýyormuþ.” Diyerek. Köy ilkokulunda okuduðumuz üç yýlda, okumak için yeteri kadar kitap bulamýyorduk. Çoðumuzun sadece ders kitaplarýmýz vardý okuyacak. Birkaç tane de masal kitabýmýz. Okulumuzun kitaplýðý yoktu. Zaten biz de okullarda kitaplýk bulunmasý gerektiðini bilmiyorduk bile. O nedenle okulumuzda kitaplýk bulunmamasý, bizim için bir eksiklik deðildi. Bilmediðimiz, gerekliliðinden habersiz olduðumuz bir þeyin eksikliðini de hissetmiyorduk doðal olarak. O yýllarda ,bazý köylerde okul bile yoktu. Okulu olan köyler þanslý köylerdi. Köyümüzde okul olmasý ,bizim için þanstý. Okulumuz bir köy odasý görünümündeydi.Zaten eskiden köy odasýymýþ. Bir odasý dershane, diðer odasý, öðretmenimizin kaldýðý odaydý. Sonuçta, okuldu iþte. Bazý köylerde bu kadarý bile yoktu. Arkadaþlarla, elimizde var olan çok az sayýdaki masal kitaplarýmýzý deðiþtiriyor, birbirimizin kitaplarýný okuyorduk. Ancak, okulda zaten on,oniki öðrenci vardý. Bazý arkadaþlarýmýz da kitaplarýný kimseye vermek istemiyorlardý. Bu yüzden kitaplarýmýzý birbirimizle deðiþtirmek, bize pek de fazla kitap okuma olanaðýný vermiyordu. Ders kitaplarýmýzý, gazete kâðýdýyla veya çimento torbalarý ile kaplardýk. Yalnýz bir arkadaþýmýzýn kitaplarý, mavi kaplýk kâðýdýyla kaplýydý. Onu nerden bulmuþtu, bilmiyordum. Velhasýl birçok olanaklardan yoksun bir öðrencilik hayatý yaþýyorduk. Ýlkokulun üç yýlý bu köyde, bu okulda geçti. Ancak babam sekiz, on günde bir köye geldiðinde, biriktirdiði gazeteleri ve birkaç masal kitabý getirirdi. Benim bildiðim ve okuduðum ilk gazete Hürriyet’ti. Bu bizim için çok büyük bir ayrýcalýktý. Bir köy evine gazete girmesi, pek rastlanan bir olay deðildi o yýllarda. Annem bunlarý tarih sýrasýna koyar, onlarý okumaya teþvik ederdi bizi. “Çocuklar,siz okuyun, ben dinleyim.” derdi. Takvim yapraklarýný bile mutlaka okumamýzý söylerdi. Babam ikide bir bana, sanki kendisi okuma bilmiyormuþ gibi; “Kamuran,hadi kýzým, oku bakalým þu gazeteyi, ne haberler varmýþ” derdi. Ben okurdum, babam dinlerdi. Sanýrým; okumamýn iyi olmadýðýný bildiði için, okumamýn hýzlanmasý için yapardý bunu. Ben de utana sýkýla okurdum gazeteyi. Bazý okuduklarýmdan da pek bir þey anlamazdým. Babam nasýl anlýyordu bilmem. Gazetede sürekli olarak yayýmlanan pehlivan tefrikalarý olurdu. Bunlarý okumaktan çok zevk alýrdým. Macera, heyecan doluydu her sayýsý. Babam bize çarþýdan þeker, çikolata, kuru yemiþ getirirdi. O zamanlar böyle þeyler, gazete kâðýdýndan yapýlmýþ kese kâðýtlarýna veya külahlara konurdu. Annem kese kâðýdýnýn içindekileri naylon torbaya boþaltýrdý. Kese kâðýdýnýn yapýþýk yerlerini dikkatlice, yýrtmadan açar, bazen de kâðýdýn yýrtýlmadan açýlmasý için buhara tutardý. “Hadi çocuklar,okuyalým,bakalým neler yazýyor.” derdi. Biz üç kardeþ açýlmýþ kese kâðýdýný okurduk. Gazetenin; kese kâðýdý yapmak için kullanýlan kadarýný okuyabilirdik. Bazý yazýlarýn yarýsýný bulamazdýk o gazete parçasýnda. Yazýnýn gerisini merak ederdik. “Acaba devamý nasýl?” diye birbirimize sorardýk. Bulmacanýn nasýl doldurulacaðýný öðretmiþti babam. Ama bir türlü baþaramazdým. Benim asla bilemeyeceðim þeyleri soruyorlardý. Cevaplayabildiðim çok az soru olurdu. Hiçbir gazete parçasýný atmazdý annem. Ne yapar eder, bize okuturdu. Resimleri kesip, bir deftere yapýþtýrmamýzý isterdi. Gazeteden kesip, bir deftere yapýþtýrdýðým “Bizimkiler” , “Güngörmüþler “ ve “Fatoþ” gibi çizgi romanlarý okula götürür , arkadaþlarýma gösterirdim. Çizgi roman kahramaný Fatoþ’a özenirdim. Her gün deðiþik bir giysi olurdu üzerinde. Saçlarý kývýr kývýrdý. Ýncecik beli vardý, çok güzeldi. Çizgi romandan anladýðým kadarýyla, bizim yaþam düzeyimizin oldukça üzerinde bir yaþam düzeyi vardý. Ýmrenerek, zevkle okur , keser ve yapýþtýrýrdým. Yine gazeteden bazý resimler keser, onlarý da bir deftere yapýþtýrýrdým. Bu resimler o zamanýn meþhur sanatçýlarýna aitti. Nesrin Sipahi, Behiye Aksoy, Ahmet Sezgin ,Nezahat Bayram gibi. Hatta bunlardan birinin gazetedeki resmine bakarak, resim defterime çizmiþtim. Adý Afitap Karacan’dý. Bunlarýn gerçek sanatçý olduklarýný büyüyünce anlayacaktým. Bu sanatçýlar ; uzun yýllar süren bir çalýþmanýn sonunda meþhur olmuþlar, benim gibi henüz sekiz-dokuz yaþýndaki bir çocuðun dünyasýna girmeyi baþarmýþlardý. Üstelik; televizyon denen iletiþim aracýnýn nimetlerinden yararlanmadan, televizyondaki magazin programlarýnda, magazin dergi ve gazetelerinde açýk-saçýk pozlar , saçma-sapan demeçler vermeden meþhur olmuþlardý. Ýþte ben bu sanatçýlarý; annemin bizi gazete okumaya teþvik etmesi sonucu tanýdým ve sevdim. Bir de radyo yardýmýyla. Babamýn köye gelmesini ve bize gazete getirmesini sabýrsýzlýkla beklemeye baþladým. Böylece bizde okumaya bir merak ve ilgi oluþmaya baþladý. Özellikle bende. Yerde bir kâðýt parçasý görsem okumadan geçemiyordum. Bir model kitabý vardý evimizde. Kadýnlara hitabeden model dergileri vardýr ya, iþte onlardan. Nerden gelmiþti, kim getirmiþti hatýrlamýyorum. O model kitabýnda , çok güzel kýzlarýn ve kadýnlarýn, güzel giysiler giymiþ halleriyle resimleri vardý. Kâðýdý parlak ve renkliydi. Bizim okuduðumuz kitaplara benzemiyordu. O resimlere hayranlýkla bakardým. Kadýnlarýn, kýzlarýn hepsi çok þýk, çok güzellerdi. Keþke benim de böyle güzel giysilerim olsaydý. Kadýnlarýn giydiði topuklu ayakkabýlara, ellerindeki parlak çantalara bayýlýrdým. Büyüyünce ben de böyle güzel giysiler giyebilecek miydim? Annem ; “Eðer okur, bir meslek sahibi olursanýz, siz de böyle güzel kýyafetler giyebilirsiniz.” derdi. Hemen kendimi bir doktor olarak hayal ederdim: Model kitabýndaki kadýnlar kadar güzel giyinmiþ bir doktor. Elimde parlak bir çanta, ayaklarýmda topuklu ayakkabý.... Bu model kitabýna her gün bakar, hayaller kurardým. Kitaptaki kadýnlar kadar güzel olmayý, güzel giyinmeyi hayal ederdim. Ýþte bu model kitabý, benim renkli dünyalara yolculuk yapmamý saðlýyordu. Ýçimden bir þeyler beni, bu güzel kadýnlar gibi olmaya özendiriyordu. Bu model kitabý, evimizde var olan kitaplarýn en güzeli ve benim için en deðerlisiydi. Demek ki bazý kitaplar okunmasa bile,sadece resimleriyle bile, bize birþeyler kazandýrýyordu. Annem bize ikide bir “Çocuklar kitap okuyun.” demekte ne kadar haklýydý. Kýsacasý bu model kitabý çok etkilerdi beni. Ablamla beraber, annem evde yokken, onun sandýðýný açardýk. Annemin genç kýzlýk döneminde veya þehirde yaþadýðý yýllarda giydiði elbiseleri sandýktan çýkarýrdýk. Bunlarý giyer, aynanýn karþýsýna geçerdik. Onun mavi rugan çantasýný kolumuza takar, topuklu ayakkabýlarýný giyer, aynadaki görüntümüzü çok beðenirdik. Ýleri geri yürür, zarif bir hanýmýn tavýrlarýný takýnýrdýk. Ýþte o zaman model kitabýndaki kadýnlara benzerdik. Yalnýz yüzümüze sürebileceðimiz boyalarý yoktu annemin. Eðer onlar da olsaydý,model kitabýndaki kadýnlardan daha da güzel olabilecektik.(!) Ýlkokuldayken öðretmenimiz, ezberlemek için þiir verirdi sýk sýk. Annem de þiirleri bizimle beraber ezberlerdi. Hatta þiiri kolay ezberlemek için çocukça bir yöntem bulmuþtu. Daha doðrusu bu yöntemle bizim kendimize güven duymamýzý saðlýyordu. Bu yöntem þuydu: Þiirin yazýlý olduðu defteri veya kitabý , gece yatarken yastýðýmýzýn altýna koyup uyumak. Bu yöntemin bir hikmeti vardý kuþkusuz. Çünkü bu yöntemle þiirleri hem kolay ezberliyor, hem de hiç unutmuyordum. O zamanlar Türkçe Kitabýmýzdaki “Küçük Irmak” , ”Çoban”, ”Bir Yer Düþünüyorum”, “Atatürk’ün Resmi” gibi þiirleri uzun yýllar hiç unutmadým. Hep ezberimde kaldý. Bulunduklarý sayfadaki resimler bile aklýmda. Hele, O.S.Orhon’un “Sabah” adýnda bir þiiri vardý. Þiirin yanýnda da öten bir horoz ve güneþ resmi vardý. Güneþle beraber uyanmamýzý istiyordu þair. Biz çocuklara öðütler veriyordu. Þair o þiirde ; “Sabah oldu uyan uyan! Tembel olur çok uyuyan.” Diyordu. Þairin bu öðüdü, sanki benim rehberimdi. Bu sözleri bir ses devamlý olarak kulaðýmýn dibinde fýsýldýyor gibiydi. Sabahlarý erken kalkmaya, çok çalýþmaya yönlendiriyordu beni. Kimbilir erken kalkma alýþkanlýðýný kazanmamda, bu çok sevdiðim þiirin de etkisi olmuþtur belki. Bir de Ziya Gökalp’in bir þiiri vardý ”Çoban” adýnda. O þiir, ezberlediðim ilk þiirler arasýndaydý: Kat sürünü önüne Dolaþ dað, dere çoban Eriþtin mutlu güne Diz çök bir yere çoban. Al eline kavalý Ýndir sürünü suya Her yer yeþil bir halý Doyum olmaz uykuya. Þu koyu gölgelerin Altýnda dinlen çoban. Düþünme derin derin Biraz serinlen çoban. Radyoda masal anlatýlýrdý biz çocuklar için. Okumak için bulamadýðýmýz masal kitaplarýný, radyodan dinliyorduk. Dinlerken, masalda geçen olaylarý gözümde canlandýrýyor, o masalý yaþýyor gibi oluyordum. Bir de “Mikrofonda Tiyatro” olurdu Perþembe günleri. Saat yirmibirde baþlardý. Annem hiç kaçýrmazdý. Saati gelince radyonun baþýna toplanýr, tiyatroyu dinlerdik. Eþi tarafýndan terkedilmiþ bir kadýnýn hayatýný dinlemiþtim bir akþam. Çok etkilenmiþtim. Bir de Orhan Boran’ýn ; kayýnvalidesi ve kayýnbiraderinden sýkça söz ettiði bir programý vardý. Bu programý da mutlaka dinlerdim. Orhan Boran ne kadar güzel konuþuyordu. Kendisini ilgiyle dinliyordum. Onun gibi güzel konuþabilmeyi ne kadar isterdim. Bir de Cuma sabahlarý sanýyorum, “Halk Hikâyeleri ” olurdu. Halk hikâyeleri, tiyatrodan daha çok hoþuma giderdi. Daha masalýmsý, daha heyecanlý olurdu. Böylece, okuma ihtiyacýmýzý, radyo dinleyerek giderebiliyorduk. Annem, radyo dinlemenin, bize çok þeyler kazandýracaðýný söylüyordu. “ Çocuk Saati” ni de mutlaka dinlettirirdi bize. Eðer evde yoksak, dýþarýda oynuyorsak, çaðýrýrdý bizi. Radyo , bulamadýðýmýz kitaplarýn yerini tutuyordu. Bizi eðitiyor, eðlendiriyordu. Radyoda masallarý, tiyatrolarý, halk hikâyelerini dinledikçe; kitaplara ve okumaya olan ilgim artýyordu. Annem, bizi hiç sýkmadan okumaya, devamlý bir þeyler öðrenmeye yönlendiriyordu. Annem daha sonralarý þiir yazmaya teþvik etti bizi. Mehtaplý gecelerde gökyüzündeki ayý ve yýldýzlarý, baharda çiçek açmýþ aðaçlarý gösterir “Þu güzelliðe bakýn. Sizin yerinizde olsam, bu güzelliði bir þiirle anlatýrým” derdi. Annem bizim yerimizde olamazdý. Bizden yazmamýzý istediði þiiri kendisi yazamazdý. Annemin okumasý vardý ama yazmasý yoktu. Okula gitmemiþti. Okumayý takvim yapraklarýndan öðrenmiþti. Eðer bir de okula gitmiþ olsaydý, kimbilir bize ne kadar yararlý olurdu... Belki de o nedenle hep çok çalýþmamýzý, çok okumamýzý isterdi bizden. Kendi yapamadýklarýný, ulaþamadýklarýný bizim þahsýmýzda görmek istiyordu. Ýþte bu nedenle annem bizim yerimizde olamazdý. Çok istediði halde içinden geçenleri, güzelliðinden etkilendiði doðayý þiirle anlatamazdý. Belki ben annemin isteyip de bir türlü yapamadýðýný yapabilirdim. Þiirler, öyküler yazabilirdim. Yalnýz, okumamýn daha hýzlý, daha anlamlý olmasý gerekiyordu. Babamýn getirdiði gazeteleri okumam deðil, yutmam gerekiyordu. Bu azimle okumaya devam ettim. Kýrýlmýþ pencere camýnýn yerine kâðýt yapýþtýrýlýrdý, yerine cam alýnýncaya kadar. Eðer böyle kâðýt yapýþtýrýlmýþ bir pencere görürsem, o kâðýdý bile okurdum. Böylece okumam yavaþ yavaþ düzelmeye baþladý. Ýlkokul dördüncü sýnýfa geçtiðim sene Mudurnu’ya taþýndýk. Annem, kasabada daha iyi bir eðitim göreceðimiz için mutluydu. Beþinci sýnýfta okumam hýzlandý. Artýk ben de sýnýfta “örnek okuma” yapan öðrencilerden biri oldum. Ortaokulda çok daha iyi bir okuyucuydum. O yýllarda Türkçe derslerimize giren Mustafa Ekiz, Þükrü Yazýcý adýndaki öðretmenlerim, bana Türkçe’yi, Edebiyatý sevdirdiler. Bu konuda yeteneðimin olduðunu farkeder gibi oldum. Zamanla þiire olan ilgim artmaya baþladý. Þiir yazma denemelerine baþladým. Durmadan þiir okuyor ve ezberliyordum. Ezberlemek için þiiri birkaç kez okumak bana yetiyordu Ezberlediðim bir þiiri de kolay kolay unutmuyordum. Galiba bu konuda arkadaþlarýmdan çok daha iyiydim. Hafýzam kuvvetliydi. Okudukça okumam hýzlanýyor, okumam hýzlandýkça , anlamlý okudukça okuduklarýmdan daha çok zevk alýyor, buna baðlý olarak daha çok okumak istiyordum. Okumam, yazýlý ve sözlü anlatýmým artýk çok iyiydi. Sorun Matematikteydi. Bu dersi ve Matematik öðretmenlerini bir türlü sevemiyordum. Hele ortaokula giderken, bir Matematik öðretmenimden “eksi bir” bile aldým. Ne o öðretmenimize kadar, ne de o öðretmenimizden sonra, öðrencilere eksi not veren öðretmene rastlamadým. Belki de Matematik dersini baþaramayýþýmýn nedeni, bu dersin öðretmenlerinin, Matematiði bana sevdirememiþ olmalarýydý. Annem gibi baþarýlý deðillerdi, bizi yönlendirmede. Bana okuma zevkini ve alýþkanlýðýný kazandýran anneme minnet borçluyum.Teþekkür anneciðim!
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |