En tatlý sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloðlu Caným çok sýkkýn. Çok ama çok. Ölesiye sýkýlýyorum. Neredeyse, bu sýkýntý beni öldürebilir. Öyle ki, caným, altý patlarýmý alýp, ‘dünyanýn jandarmalýðýna’ soyunan zibidi Bush’un karþýsýna ‘esas oðlan’ John Wayne misali çýkýp, týpký Yüzbaþý Tommiks’de olduðu gibi ‘Çek lan silahýný’ demek istiyor… Onun iþini tek kurþunla bitirdikten sonra, kasabanýn yegane barýna, yani Saloon’a gidip iki tek atmak. Bugün kelimelerin ardýna saklanmadan, satýr aralarýna anlamlar yüklemeye kalkýþmadan olayý alfabe formatýna indirip konuþmak istiyorum. Yani olayý, ‘Ali topu at.’ ‘Ayþe yazý yaz’ formuna indirgeyerek düþünmek ve o sadelik ile ifade edebilmek. Aslýnda bu da bir tür ‘farkýndalýk’ deðil mi? Daha ileri bir adýmla bir ‘tercih sebebi’? Beni kaygýlandýran içinde bulunduðumuz ortamýn þartlarý. Ve bu þartlar içerisinde, ‘vatandaþ’ olarak bana sorulmadan, ‘onlar’ tarafýndan uygun görülerek þahsýma dayatýlan, yani ‘bana biçilen rol’. Ortamýn þartlarý, geçim sýkýntýsý, iþsizlik, geleceði görememe, yitirilen deðerler (yükselen olanýndan bahsetmiyorum), umutsuzluk, savaþ korkusu, ulusal bütünlüðün parçalanmasý, toprak kaybý, Cumhuriyetin göz göre göre elden gitmesi (hani kör gözün parmaðýna misali), ‘laikliðin’ altýnýn sistematik olarak kazýlmasý ve Kýbrýs’ýn ‘hibe’ edilmeye çalýþýlmasý olarak özetlenebilir. Ve en önemlisi, en çok canýmý yakaný, Kýbrýs’ýn ulufe daðýtýlýr gibi ‘dýþ kapýnýn mandalý’ Tayip tarafýndan hibe edilmesi. Bush amcasýnýn verdiði parlak bilyeler karþýlýðýnda, ‘þamar oðlaný’ Tayip, babasýnýn malý gibi Kýbrýs’ý veriyor. Benim, sizin, sokaktaki adamýn, hepimizin olan Kýbrýs’ý. Anamýzýn ak sütü kadar bize helal olan, bize ait olan Kýbrýs’ý. Hem de beni kaale almama cüreti göstererek. Beni, koskoca ‘Türkiye Cumhuriyeti Vatandaþýný’. Gelelim tezgahlanan oyuna. Bir kere oyunun kurallarýný hiç sevmedim. Oyunu ise hiç. Kendilerini ‘Ari Efendiler’ olarak tanýmlayanlarýn, önümüze temcit pilavý gibi ýsýtýp ýsýtýp getirdikleri ‘köle efendi’ oyununu. Daha açýkçasý ‘Senin düþünmene gerek yok. Ben senden daha iyi düþünürüm. Hem efendiler niçin var? Köle olarak senden beklenen þey, soru sormadan beyaz efendilere itaat etmektir’ oyununu. Yani Spartaküs’den bu yana süre gelen bayatlamýþ versiyonunu. Bu iþin çok kaba bir tanýmý. Gündelik hayatýn her basamaðýnda görebileceðimiz dayatmalar yelpazesinin neredeyse ucu bucaðý yok. Bir ucu ekonomiye dayanýyorsa, diðer uç düþün dünyamýza kadar uzanýyor. Týpký, Ýsaac Asimov’un kurguladýðý korku türü bilim - kurgu romanlarýnýn habercisi gibi. Gelelim iþin düþünsel yönüne yani en vahim olanýna. Yani sorunun zirve noktasýna. Teoride, bilim önünde herkes eþittir deðil mi? Üstelik, Matematiðin önünde ise iki defa daha eþit. Çünkü, oyunun kuralý çok basit. Düþündüðün kadar varsýn. Düþündüðün kadar özgürsün. Düz mantýk. Ýki kere iki dört eder mantýðý. Bu Matematik bize, ‘insanca yaþama standardýný’ belirleyen parametrelerden en önemlisini veriyor. BÝLGÝYÝ. Ve bilgiyi kullanmayý. Bilgiyi kullanmanýn getirdiði özgürlüðü. Hadi olayý abartalým. GÜCÜ. Ýþte o güç, bizi özgür kýlýyor. Gelelim oyuna. Ve ‘farkýnda’ olma durumuna. Bu þartlar altýnda, hem oynanan oyunun farkýndaysak hem de bize biçilen rolün, durum çok ‘tatsýz’ olabiliyor. Ýlk önce, oyunu ve kurallarýný sorguluyoruz. Sonra da onlarý deðiþtirmek istiyoruz çünkü ‘farkýndalýk’ bunu gerektiriyor. Memnunsak ya farkýnda deðiliz yada önemsemiyoruz. Farkýnda deðilsek, o zaman zaten otomatik olarak oyun dýþýyýz. Yani bizim için hiçbir þey fark etmiyor. Hem farkýnda olup hem de önemsemiyorsak durum çok ciddi demek. Bu durumda bize, acil olarak, ruhumuzu kurtaracak bir hoca lazým. Bir de oyundan sýkýlma durumu var. Oyunda bize biçilen role göre, sobelenen olmaktan býkýnca, elim sende deyip sobeleyen olmak isteriz yada iyisi mi oyunun kurallarýný tümüyle deðiþtirmek. Ýtiraz edebiliriz. Mýzýkçýlýk yaparýz. Ýþi kabadayýlýða vardýrýp, kendi kurallarýmýzla, kendi oyunumuzu diðerlerine dayatabiliriz. Üstelik, hiç de fena olmaz. Çünkü, artýk ben bu oyundan fena halde sýkýldým. Burada iþin anahtarý, bilgi. Kilidi açma yöntemi ise bilgiyi kullanma biçimi ile ilintili. Olayýn farkýnda olmak ise oyuna hakim olmak demek. Bilinç ise kýsaca olayý yönetmek, düzenlemek ve kurmak. Olaylarý görüp de ‘deve kuþu’ misali kafamýzý kuma sokup sanki dünya dönmüyormuþ gibi yapamayýz. Hadi duruma romantik bir ad bulalým. Buna olsa olsa ‘Alice Harikalar Diyarýnda’ olmak denir. ‘Farkýndalýðýn’ bilinciyle sorgulayarak, düþünenler ile cahil cesaretiyle dolu dizgin yaþayanlarýn oluþturduðu ironiyi ele alýrsak, günlük ekmeðinin kaygýsýna düþmüþ sýradan insanýn daha mutlu olduðunu düþünerek ‘farkýndalýðýn’ iki defa daha acýtan sancýlý bir süreç olduðunu kabul etmek gerekiyor. Bu durumda, basit insanýn mutlu dünyasýnda, ‘Alice Harikalar Diyarýnda’ misali yaþamak varken, Dante'nin Cehennemi'nde dolanan biz 'farkýndalar', bilincimiz ve aklýmýzla onlarýn günahlarýný da yüklenmiþ neredeyse 'kendinden menkul azizler' misali yaþayýp gidiyoruz. Korkarým bu gidiþle, ya onlarý ‘Dante'nin Cehennemine’ çekeceðiz yada bizler ‘Alice Harikalar Diyarýna’ terfi edeceðiz? Yani her þey toz pembeymiþ gibi yapacaðýz. Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda, Rockefeller di galiba, (kesin adamýn adýný yanlýþ yazýyorumdur) kalp hastasý milyarder bir iþ adamý için tek nüsha basýlan bir pembe gazete çýkartýyorlardý. Milyarderimizin naif kalbi, hayatýn acýtan gerçekleri karþýsýnda durmasýn diye. ‘Hitler ve Roosvelt bir araya geldi, golf oynadýlar’. ‘Ýki sevgili dost bir birine pasta yedirdi’ türünden haberlerin yer aldýðý pembe bir gazete. Gerçeklerden tümüyle uzak, neredeyse taban tabana zýt haberlerle donattýklarý bir pembe gazete. (Laf aramýzda, günümüzde ‘güzide basýnýmýzda’ çýkan gazetelerden pek farklý deðil). Utanmasalar, ‘Hitler ve Roosvelt yanak yanaða dans etti’ diye yazacaklar. Anlayacaðýnýz, hikaye çok komik, ayný ölçüde hüzünlü, bir o kadar ironik. Yani, hikayede yok yok. Neredeyse, gezici vodvil kumpanyalarý için harika bir malzeme içeriyor. (Arada bir çýlgýn hayal gücümün kuyruðuna, rüzgarda özgürce salýnan uçurtmalar misali kapýlýp gidiyorum, lütfen kusuruma bakmayýn.) Neredeydik, evet þu dilimin bir türlü dönmediði kahrolasý zengin için çýkartýlan pembe gazeteden bahsediyorduk. Ýþte o pembe gazetenin sayfalarýnda tanýmlanan dünyada yaþamaya ‘Alice Harikalar Diyarýnda’ olma durumu denir. Gelelim Alice’e ve bir türlü içinden çýkamadýðý þu ‘Harikalar Diyarýna’. Sahi, bu kýz neden oradan bir türlü çýkamaz? Caný mý istemiyor, kayýp mý oldu? Týpký, çýkmaz sokak gibi. Çýkýþ kapýsýný bulabilsin diye, Alice’in hep bir ‘haritaya’ ihtiyacý olduðunu düþünmüþümdür. Bu arada, bir de bizim sabýk Dante’miz var. Hemen onu Modern Zamanlara indirgeyelim. Yani, 21. yüzyýlýn Matrix’ine. Filmin kahramaný Negro, bilgisayarlar tarafýndan yönetilen bir korku-bilim kurgu öyküsünün içinde ‘þimdi sýrasý mýydý?’ tavrýyla var olan bir kahraman. Mutlu olduðu sahte dünyadan koparýlarak tatsýz gerçekler tarafýndan kuþatýlmýþ bir korku dünyasýna getirilen isteksiz bir kahraman. Týpký Dante’nin Cehennemi. Zavallý Negro, ‘Hakikaten sýrasý mýydý, tam iþleri yoluna koymuþtum yaa…’ tavrýyla ‘Tanrým, dünyayý kurtarmalýyým’ seçimi arasýnda gidip gelen zavallý Negro. Yani durumu, Dante’den daha iyi deðil. Hatta daha beter. Eminim, o da Alice ve tavþanla birlikte Kraliçe’nin verdiði çay partisine katýlmak isterdi ama kazýn ayaðý öyle deðil. Neyse, bu þartlarda Alice’i ve sevgili Dante’yi bir araya getirmek zaten mümkün deðil. Çünkü, bir kere olayýn doðasýna aykýrý. Dante, hayatýn farklý bir boyutunda yaþýyor. Yaþama bakýþýnda Alice’in sahip olmadýðý bir parametre var. ‘Farkýnda olmak’. ‘Farkýndalýk’ ama ‘farkýndalýðý’ nakde çeviremiyor sorun orada. Tahvil yada hisse senedi olarak kullanabilse, ilk önce Beatrice sorununu çözecek ama daha kendi söküðünü dikemiyor, nerede kaldý benim kurmayý tasarladýðým oyun için alternatif stratejiler üretmek. Yani iþin özü, Alice ve Dante gibi yaþamýn iki kýyýsý arasýnda gel gitler halinde sürüklenip duruyoruz. Ben, ‘farkýndalýðýn’ getirdiði acýya, krema yapýp ‘bilinci’ de ekliyorum. Böylece, ortaya ‘arabesk’ bir pasta çýkýyor. Neden arabesk? Çünkü, asla gerçeðe tahvil edemeyeceðimi bildiðim ‘kiþisel farkýndalýðým’ ve kremasý olan ‘bilincim’ ile elimde sýfýra sýfýr elde var yine sýfýr misali bana ‘dayatýlanlarý’ yemeye zorlanýyorum. Hiç soðumuþ, topak topak olmuþ tarhana çorbasý içmeye zorlandýnýz mý? Tek kelime ile iðrenç oluyor. Týpký matah bir iþ yapýyormuþ misali bangýr bangýr baðýran medya, televizyon ve gazetelerin bize dayatmaya çalýþtýklarý ‘hazýr yemekler’ tadýnda. Bu arada bir de ‘beyaz efendilerinden’ emir alan, ‘kapý kulu uþaklarý’… Ve bu ‘uþaklarýn’ yaptýðý kanunlarla bana zorla dayatýlan gerçekler var… Ýþin en ironik yaný, bu ‘uþaklarýn’ tarihi yazacak oluþu. Ýþte, en çok buna dayanamýyorum. Benim caným mýzýkçýlýk yapmak istiyor. Kabadayýlýk yapýp bundan böyle oyunu ve kurallarýný deðiþtiriyorum. Artýk ben, sobelemek istiyorum. Sobeeeeeeee……………………………………….
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |