..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bu kitap çok gerekli bir açýðý dolduruyor. -Moses Hadas
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Tasavvuf > Mualla Öztürk




15 Temmuz 2004
Yunus Emre'nin Þiiri*  
Mualla Öztürk
Ünlü doðubilimci Annemarie Schimmel'in Yunus Emre'nin þiiri ile ilgili deðerlendirmeleri


:CIJJ:
Yunus Emre adý, her Türk ve Türk kültürünü tanýyýp seven herkes için bir þeyler ifade eder. Þiirleri, insan ömrünün çeþitli merhalelerini çok berrak bir dille ifade ettiðinden, adeta birer halk türküsü olmuþ, ve bu þiirlerde her devrin okuyucusu ya da dinleyicisi kendini etkileyecek bir þey bulmuþtur. Hasret, yalnýzlýk, ölüm korkusu ve Allah sevgisi gibi yüce insani duygular Yunus'un, altý yüzyýldan uzun bir süredir Anadolu'da söylenegelen ve çok defa da örnek alýnan þiirlerinin ana temasýný teþkil eder.
Kimdi Yunus Emre? Orta Anadolu'da yaþadýðý, orada fikri eðitimini sufî piri Tapduk Emre'den aldýðý ve takriben 1321 yýlýnda öldüðü dýþýnda hakkýnda hemen hemen hiç bir bir þey bilinmiyor – mezarýna sahip olma þerefine eriþmek için Türkiye'nin bir çok yöresi çekiþme halindedir. Yunus'un bazý mýsralarýndan, 1273'de Konya'da ölen, tasavvuf edebiyatýnýn büyük ustasý Mevlana Celalettin Rumî ile karþýlaþtýðý anlaþýlmaktadýr; buradan da Yunus'un 1240'larda ya da daha geç bir tarihte doðduðu sonucu çýkarýlabilir.
Anadolu'dan geçilir ya da oraya gidip yaþanýrsa, O'nun hasret dolu þiirlerinde ve bu mýsralarýn ortaya çýkmasýnda bütün tabiatýn nasýl bir ilham kaynaðý olduðu çok daha iyi anlaþýlýr. Geçmiþ yýllarda ne zaman Ankara'dan doðuya ya da kuzey doðuya gittiysem, Yunus Emre'nin mýsralarý içimi titretmiþtir:**
Taþtýn yine deli gönül sular gibi çaðlar mýsýn
Aktýn yine kanlu yaþým yollarýmu baðlar mýsýn
Ben toprak oldum yoluna sen aþurý gözetirsin
Þu karþuma göðüs geren taþ baðýrlý daðlar mýsýn
Harâmî gibi yoluma arkurý inen karlý dað
Ben yârimden ayru düþtüm sen yolumu baðlar mýsýn
Karlý daðlarýn baþýnda salkým salkým olan bulut
Saçýn çözüp benüm içün yaþýn yaþýn aðlar mýsýn?
Çünkü O, bütün tabiatýn, sessiz diliyle, ebedi sevgiliye, yani Allah'a hasretini anlattýðýný ve her taþýn, her bitkinin yaratana hamd-ü sena ettiðini biliyordu. En güzel þiirleri bu duygudan ortaya çýktý. Su çarkýnýn gýcýrtýsýný, ait olduðu ormandan kopup sýla hasreti çeken odunun dinmek bilmeyen hasretinin ifadesi olarak idrak edecek yetenekteydi O – týpký kendisinden önce Mevlana Rumî'nin ney sesini, uçsuz bucaksýz sazlýklara ve vahdete ermeðe duyduðu hasretin feryatlarý olarak yorumlamasý gibi.
Ýlk kez Yunus, þiirlerinde büyük ölçüde Türkçe kullanmýþtýr. Daha önce de Mevlana'nýn oðlu Sultan Velet Türkçe olarak tasavvuf þiirleri yazmýþtý. Fakat Yunus'la birlikte dil, daha renkli, canlý ve halk zevkine uygun bir hale gelmiþtir. Gerçi þiirlerinin bir çoðunda, aruz veznini kullanmýþtý, fakat en güzel ve tanýnmýþ þiirleri Türkçe hece vezniyle yazýlmýþtýr. Böylece, kýsa bir süre sonra derviþler tarafýndan köylerde benimsenen ve biraraya geldiklerinde söylenen ilahiler ortaya çýktý – "Elhamdülillah", "Yalvar kul Allah'a yalvar", "Çaðýrayým Mevlam seni" gibi nakaratlardan, bu þiirlerin derviþ topluluklarý için yazýldýðý anlaþýlmaktadýr (özellikle John Walsh, Edinburg, bu hususa iþaret etmektedir).
Bunlar nasýl topluluklardý? “Ýslamýn derunî cephesi” olan Sufîlik, milâdi takvime göre 8. yüzyýlda, Muhammed peygamberin ölümünden (632) sonra yaklaþýk yüzyýl içinde yavaþ yavaþ bir münzevi yaþantýsý olarak yayýldý. Dünyadan elini eteðini çekmiþ münzevi erkekler (ve bir kaç da kadýn) yün (Arapça: suf) esvaplar giyerlerdi; bu hýrkalarý giyince sufî denirdi onlara. Mutaassýp, dünyaya ve nimetlerine sýrt çevirmiþ bu münzevîlere, mutlak Allah sevgisi fikri, Basralý Rabia adlý bir kadýn (ölümü 801) tarafýndan öðretildi. Onun, bu iþi ilk kez, hakiki mü’minin cehennem korkusundan veya cennet ümidinden dolayý deðil, sadece ebedi güzellikler aþkýna ibadet etmesi gerektiði þeklinde beyan ettiði anlaþýlýyor. Bu düþünce, sonraki yýllarda daha da geliþmiþtir; Dinin koyduðu kurallarý (günde beþ vakit namaz, oruç, hac, zekat) harfi harfine yerine getiren münzeviler, bu vecibelerini bir de derinleþtirdiler. Ruhun, Allah sevgisine adým adým belli aþamalardan geçerek ulaþmasýný saðlamak için usuller geliþtirdiler. Mükemmel bir þekilde olgunlaþtýrýlmýþ bir iç yaþantýyý benimsiyorlardý ve islâmi inancýn temel düþüncesi üzerinde ýsrarla duruyorlardý; bu da bir ve tek Allah’tan baþka tanrý olmadýðý inancýydý: Bu düþünce içinde, dünya nimetleriyle ilgilenmek puta tapmak anlamýna geliyor. Ve dünyada bir þey sevilecekse, bu, onun ancak Allah’ýn yarattýðý ve içinde bu yaratýcýlýðýn ve güzelliðinin yansýdýðý bir þey olduðu bilinciyle yapýlýrdý. Yunus’un çok ünlü mýsralarýndan birinde söylediði gibi
Yaradýlmýþý hoþ gördük
Yaradan’dan ötürü.
Sufîler, sonra, Kur’an’ýn dediði gibi, Allah’a hizmet ve ibadet etmek için yaratýlmýþ olan tabiatýn zikrini duydular, ve Kur’an’da bildirildiði gibi, “varlýðýmýzýn belgelerini hem dýþ dünyada ve hem de kendi içlerinde” gördüler (Sure 41/53).
Sufîliðin büyük klasik dönemi dönemi 10. yüzyýla kadar devam etmiþtir. Bir derviþ olan El-Hallac’ýn 922’de Baðdat’ta idam edilmesi, bir anlamda bu hareketin de sonunu hazýrlamýþtýr: aþk þehadetini içmiþ, Allah’ý içinde taþýyarak daraðacýna giden Hallac’ýn adý, sufî edebiyatýna günümüze kadar ilham kaynaðý olmuþtur.
Sufîlik kendi içinde de bir takým dalgalanmalar geçirmiþ, sadece Arapça konuþanlar arasýnda deðil, belki daha fazla Ýran, Türk ve Hint dünyasýnda yayýlmýþtýr. Bu bölgede son derece zengin tasavvuf edebiyatý, çoþkulu aþk þiirleri ve muazzam didaktik destanlar yazýlmýþtýr. Her iki türde de, Afganistan’ýn Belh þehrinde doðan ve ömrünün büyük bir bölümünü Konya’da geçiren Mevlana Rumî’nin adý ilk sýralarda yer alýr.
O zamana kadar oldukça seçkinci sufî öðretisinden bir akým meydana getirip, çok sayýda insaný cezbeden ilk tarikatler de hemen hemen ayný tarihlerde ortaya çýkar. Bu tarikatlerde emredilen ibadetlerin yanýsýra, sufîlerin en önemli ibadet biçimi olan zikr (Allah’ý anma) bilhassa yapýlýrdý. Bu esnada, yüzlerce, binlerce defa þahadet getirilir veya Tanrýnýn doksan dokuz adýndan biri olan Allah sözü ya da bir baþka dinî tabir tekrarlanýrdý. Böyle bir takým tabirlerin kullanýmýnda, Yunus Emre’nin þiirleri ortaya çýkmýþtýr. O, Anadolu’yu katederken, Kadiriye ve Suhraverdiye gibi büyük tarikatler henüz orada yerleþmemiþti; fakat münferit derviþ liderlerin etrafýnda toplanmýþ, tasavvufî düþünce tarzýný benimseyen daha küçük gruplar vardý. Bu gruplardan birinin, Yunus’un da içinde bulunduðu Emreler olduðunu görüyoruz.
Þiirleri bu geliþmeler çerçevesinde ele alýnmalý ve O’nun yaþadýðý devirde Anadolu’nun, tarihinin en zor dönemini geçirdiði unutulmamalýdýr. Hükümdarlarý, Konya, Sivas, Kayseri ve diðer þehirleri muhteþem binalarla donatmýþ ve doðu eyaletlerinden sayýsýz sýðýnmacýyý kabul etmiþ olan Selçuklular, 1220’den itibaren Orta Asya’dan gelen ve Ýslam dünyasýnýn merkezini ele geçiren Moðollar tarafýndan daðýtýlmýþlardý. 1258’de – Yunus daha delikanlý iken – Abbasi halifesi, Baðdat’ta Moðollar tarafýndan öldürüldü. Böylece Ýslam dünyasý – sembolik de olsa – siyasi aðýrlýðýný kaybetti. Gerçi Moðollar çok daha önceleri Sivas, Kayseri ve Konya’ya kadar ilerlemiþ, buralarý haraca baðlamýþlardý, ve önlenemez gibi görünen ilerlemeleri 1260’da Suriye’de Mýsýr ordularý tarafýndan durdurulduktan sonra da, önemli siyasi bir güç olarak kaldýlar. Küçük beylikler ortaya çýktý ki, bunlarýn içinden Osmanlýlar güney batý Anadolu’da hükümranlýða yükselecekti. Ýçerde siyasi bir karýþýklýk baþ gösterdi, ve eðer Yunus Emre dünyanýn faniliðinden bahsediyorsa, bu sýrf Kur’an’ýn yeryüzündeki her þeyin geçici olduðunu ve sadece Allah’ýn ilelebet kalacaðýný söylemesinden deðil, bu çöküþü gezdiði yerlerde bizzat görmüþ olmasýndandýr.
Arayýþ içinde olanlarýn yapacaðý bir tek þey kalýyor: inayetini, Yunus’un da bir çok mutasavvýf gibi nurlu bir inci diye nitelendirdiði Muhammed peygamberi göndererek gösteren Allah’a yönelmek – o peygamber ki, ümmetine þefaat edeceði için kýyamet günü korkudan ona sýðýnýlacaktýr. Ve zavallý günahkar, Allah’ýn inayetiyle cennete kabul edilirse, Yunus biliyordu ki, cennetin dýþ görünüþleri olan saraylar ve huriler sadece bir iþarettir – O’nun istediði ise, dünya ve cennetteki her þeyin övdüðü Allah’ýn varlýðýndan baþka bir þey deðildi – bu sýr en güzel þiirinde ifadesini bulmuþtur:
Þol cennetin ýrmaklarý
Akar Allah deyü deyü
Çýkmýþ Ýslam bülbülleri
Öter Allah deyü deyü

Salýnýr tûbâ dallarý
Kur’an okur hem dilleri
Cennet baðýnýn gülleri
Kokar Allah deyü deyü

Hep nurdandýr direkleri
Gümüþtendir yapraklarý
Uzandýkça budaklarý
Biter Allah deyü deyü

Aydan arýdýr yüzleri
Misk-ü anberdir sözleri
Cennette huri kýzlarý
Gezer Allah deyü deyü
bu þiir sevgili Allah’a yönelmeyi çok güzel bir þekilde anlatýr.
Okuyucu, hararetli bir aþk, ibadet ve tabiki çok mükemmel vahdet anlayýþýyla dolu þiirlerinde Yunus’un, kadere isyan eden feryadýný duyunca da þaþýracaktýr: O’nun
Yâ ilâhi ger suâl itsen bana
Cevabum iþbudurur anda sana
Ben bana zulmeyledüm, itdüm günah
Neyledüm nitdüm sana iy Pâdþah
Gelmedin didün hakuma kem diyü
Toðmadýn didün Asâ Âdem diyü
Sen ezelde beni âsi yazasýn
Toldurasýn âleme âvâzesin
Ben mi düzdüm beni sen düzdin beni
(…)
Hiç Yunus’dan deðdi mi sana ziyan
Sen bilürsin âþýkârâ-vü nihan
Bir avuç topraða bunca kýyl-ü kaal
Neye gerek iy Kerîmi Zül celâl
þeklindeki sesleniþi bir çok inananýn þüphesinin mýsralara yansýmasýdýr: Mademki Allah her þeyi bilendir, ne diye zavallý insanlarý kýyamet gününde bir kez daha imtihan edip, kirli günahlarýný teraziye koyar, onlarý kýl gibi ince bir köprüden yürütür? Bu O’nun hikmetine, merhametine ters düþmez mi? Yunus, þiirinin sonunda, gösterdiði cüretten piþman olur, fakat verdiði örnek daha sonra yazýlan bir çok þiirde etkisini göstermiþtir; özellikle de O’nun yaþadýðý yýllarda Anadolu’da var olan Bektaþi þiirlerinde, Allah’a akýl ermez iþlerinden dolayý serzeniþlerde bulunulan bazý hitaplar vardýr ve Anadolu’da bazý köy evliyalarý, zamanýmýza kadar “dindarlýkla baðdaþmayan” ifadeler kullanmýþlardýr. Bu konuda Yunus’a dayanmaktadýrlar; fakat kendisinden önce, büyük Farisi þair Attar’ýn mistik efsanelerinin kahramanlarý da tanrý ile böyle bir mücadele içinde olduklarý görülmektedir.
Okuyucuyu þaþýrtan bir þiirde þudur:
Çýkdum erük aðacýna
Anda yidüm üzümi
Bostan ýssý kakýyup
Dir ne yirsin kozumý
Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynatdum
Nedür diyü sorana
Bandum virdüm özüni
(…)
Balýðýn kavaða çýktýðý dize ya atasözü gibi kullanýlmýþtýr ya da o zamanlar yaygýn olarak bir deyimden kaynaklanmýþtýr: “Balýk kavaða çýkýnca”, asla, hiç bir zaman demektir. Yunus’un bu absürd þiiri, Türkiye’deki tasavvufla ilgilenen ustalar tarafýndan yorumlanmýþ ve onlar, kavak aðacý’nýn islami kaide, salkým’ýn mistik yol, ceviz’in hakiki bilgi anlamýna geldiðini ortaya koymuþlardýr – bu mümkündür, çünkü sufîler, tanrý aþkýnýn derin sýrlarýný ve halveti, bu sýrra vakýf olmayanlara açýkca söylememek için genellikle paradoksal ifadeler, hatta gizemli bir dil kullanýrlar. Belki de, dinleyenleri biraz þaþýrtmak ve onlara entellektüel olmayan bir ifade kullanarak daha derin bir gerçekliðin yolunu açmak için, kelimelerle öylesine oynamaktan zevk almýþlardýr. Bunu bilemiyoruz. Ancak ilginçtir ki, Ortaçað’ýn popüler Hint mistisizminde ayný þekilde “balýk aðaca çýkar”. Bu paradoksal mýsralar bütün tasavvuf akýmlarýnda yakýndan incelenmiþtir. Mamafih Yunus bu türde de Türk edebiyatýna bir örnek kazandýrmýþtýr. 15. yüzyýlda, bektaþi þairleri arasýnda, özellikle Kaygusuz Abdal’ýn mýsralarýnda nefis parodiler ve ayný þekilde eðlenceli olduðu kadar anlamlý imajlar vardýr.
Yunus Emre’nin þiiri – yalnýzca “tanrýyla olan kavgasý” ve absürd þiiri deðil, ayný zamanda daha çok, þarký olmaya müsait ve çoðu tekrarlý nakarat içeren dört mýsralý kýtalardan oluþan þiirinin biçimi – yüzyýllardýr taklit edilegelmiþtir, ve 20. yüzyýl içlerine kadar üslubundan yararlanýlmýþtýr. Son örnek, Yeni Yunus Emre olarak tanýnan, irticalen ve kendinden birþey katmaksýzýn Yunus Emre’nin üslubunda, “doðuþ” diye nitelenen çok sayýda þiir yaratan, Adanalý demirci Ýsmail Emre adlý bir kiþidir.
Dahasý, modern Türk müziðinin büyük eserlerinden biri, Adnan Saygun’un, O’nun en güzel mýsralarýný, geleneksel derviþ musikisini modern ezgilerle olaðanüstü bir baðlantý içinde iþleyen Yunus Emre Oratoryosu’ dur. Yunus, tiyatro eserlerine ve hikayelere de konu olmuþtur (ben de “Wanderungen mit Yunus Emre” [Yunus Emre ile gezintiler] adlý eserimde, O’nun ömrünün son yýlýný sergilemeye çalýþmýþtým). Yunus Emre araþtýrmalarý, O’nun eserleriyle ancak, yorulmaz bilim adamý Abdülbaki Gölpýnarlý’nýn, Divan’ý 1943’te edisyon kritiðinden sonra ilgilenmiþtir. Þüphesiz, O’nun ismini taþýyan þiirlerden gerçekten O’na ait olanlarý ayýrdetmek hiç bir zaman mümkün olmayacaktýr – çünkü, takip eden yüzyýllarda þairler, O’nun ruhunu ve üslubunu yaþatmayý fazlasýyla görev bilmiþlerdir.
Þiirlerini seçerken, diðer antolojilerde olduðu gibi sübjektif davrandýk. Þiirlerin bir çoðunu on yýllar önce tercüme etmiþtik, diðer bir kýsmýný da bu küçük kitap için hazýrladýk. Þiirleri fragmanlar halinde vermek bana anlamlý geldi: Ýslam kültürünü ve Türk geleneklerini bilmeyen Alman okuyucu için, uzun þiirlere nüfuz etmek kolay olmayacaktý. Ayrýca Ýslam geleneðinde þiir çoðunlukla arkitektonik bir yapý göstermez, aksine yanyana dizilmiþ “inciler”den oluþur. Türk veya Farisi antolojistler, bunlardan en güzel ve tipik bulduklarýný seçerler.
Tercümede, þiirlerin ritmine mümkün olduðu kadar sadýk kalmaya çalýþtým. Arasýra, (Yunus Emre bazen oldukça serbest kafiye kullansa da), Türkçede çok kolay bulunabilen kafiyeden vazgeçtim. Alman okuyucusunun, anadilini ince, esnek, edebi bir enstrüman gibi iþlemiþ ve hemþehrilerine Allah aþkýnýn ve sonsuz özlemin sýrrýný hep yeni imajlarla terennüm etmiþ olan bir Türk mutasavvýfýnýn þiirlerinden en azýndan bir izlenim edineceðinden ümitliyim. O’nun mýsralarý en güzel Ýslam geleneðiyle, Allah’a ve yarattýðýna sevgi ile; dünyayý, yaratanýný öven ve ona hasret duyan bir yaratýlmýþ varlýk olarak anlayan ruhla dopdoludur. Bu, Yunus Emre’nin mýsralarýndan fýþkýran, Allah’ýn ebedi bilgeliðine sonsuz bir güven duygusudur, ve sayýsýný tahmin edemiyeceðimiz bir çok insan için onun sözleri bir tesellidir: (…) Aðlatýrsa Mevlam yine güldürür.
Çev. Muallâ Öztürk

Notlar:
*) Bu yazý “Ausgewählte Gedichte von Yunus Emre (Yunus Emre’den Seçme Þiirler)” adlý kitaba (Önel Verlag, Köln 1991) giriþ olarak yazýlmýþtýr. Metin içindeki þiirlerin tamamý tarafýmýzdan eklenmiþtir.
**) Þiirin Türkçesi Ahmet Kabaklý, Yunus Emre, Toker Yay, 100 Büyük Edip, 100 Büyük Þair, No 2, Ýstanbul 1972, s.154’den aktarýlmýþtýr.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Minik Kuþ Öttüðünde* [Öykü]
Ýddialý Adam* [Öykü]
Yanlýþ Anlama* [Öykü]
Kibrit Kutulu Adam [Öykü]
Çöpçüler [Öykü]
Ýþgünü [Öykü]


Mualla Öztürk kimdir?

Yabancý dil okutmaný, edebiyat meraklýsý ve çevirmen.

Etkilendiði Yazarlar:
Barbara Frischmut


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mualla Öztürk, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.