..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Hata! Klavye baðlý deðil. Devam etmek için F11'e basýn...
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Fantastik Roman > ergin




20 Eylül 2004
Beyaz Piramit (Fukal Danon)  
BEYAZ PÝRAMÝT

ergin


Bu dünyanýn kokuþmuþ düzeninden kaçýp kurtulmak amacýyla yarattýðým bir ütopyadan küçük bir kesit...


:BFEF:

_ BEYAZ PRAMÝT [FUKAL DANON]_


Nunterias soluðu kesilerek uyandý.Hýzla ve endiþeyle koþturdu gözlerini odanýn mum ýþýðýnda eriyen karanlýk duvarlarýnda. Sonra rahatlama ifadesi derin bir nefes býraktý aralanmýþ dudaklarýndan. Rüyasýnda gördðü her ne ise onu hayli korkutmuþtu ve her hangi bir þeyin bir büyücüyü korkutabilmesi içinde yenilir yutulur cinsten olmamamasý gerekirdi. Gök mavisi gözleri mor halkalarla çevrelenmiþ ve içlerine de kan oturmuþtu. Aðzý kurumuþ ve vücudu içine çektiði havayý bile kurutacak denli büyük bir hararetle yanýyordu .Ýçinde bulunduðu durumun, kendini çaresizce yatýrdýðý hissine kapýlýp kýpýrdandý. Zira bir büyücü için kabul edilebilecek en zor durum, çaresizlik olabilirdi. Üzerinde sanki üç günlük bir leþ üzerine çullanmýþ gibi duran ve bedenindeki yanmanýn ana nedeni sayýlabilecek olan kalýn yorganý sol yana doðru açýp yavaþça doðruldu. Oturduðu yerde hafifçe öne eðilmiþ, sað avuç içiyle baþýný ovuyor, sol eliyle de yataktan destek alýyordu. Ardý sýra bir kaç derin soluk alýp býraktý. Sonra yataðýn baþucuna dayalý duran fildiþinden oyma, kemik rengi asasýný alýp iki eliyle sýkýca kavradý ve ona dayanarak ayaða kalktý. O an en zoru bu hamleyi yapabilmekti fakat o bunu yapmýþ ve ayaða kalkmýþtý. Yataðýn ayak ucu istikametinde ve yataða yaklaþýk on adým mesafede açýk bir pencere önünde duran komodine yöneldi ve gümüþ bir sürahiden bir bardak su koydu kendine. Su ile sürahi öyle uyumluydu ki, cam bardaða dolan sanki su deðil gümüþtü. Suyu içmiþ bardaðý yerine koymak üzereydi ki, pencereden esen serin rüzgar tenindeki yangýný keser gibi oldu. Büyücü gözlerini kapatýp derin bir soluk daha aldý ister istemez. Adýmlarýný yataðýn sol yanýný olduðu gibi karþýlayan, üzeri iþlemeler ve oyma iþleriyle süslü olan; iki kanatlý, büyük, beyaz balkon kapýsýna yöneltti. Kapýyý küçük kulplarýndan tutup iki yana doðru açtý ve dýþarý çýktý. Onu ilk karþýlayan yýldýzlarla kaplý, koyu lacivert derinliði kýzýl ve beyaz arasý bir renge bulanmýþ, ufuklarý puslu bir gökyüzü oldu. Sonra taçen çiçeklerinin nefis kokusunu aldý. Yosunla karýþýk kokularý vadideki ormandan daða doðru yükselen gece esintisiyle birlikte pramite kadar ulaþýyordu. Baþýný göðe kaldýrdý, kollarýný iki yana açtý, yumruklarýný sýktý ve gerinerek aðzýndan çýkmakta nazlanan, anlaþýlmasý imkansýz, tiz bir mýrýltý çýkardý. Sonra sað yanýna doðru dönüp balkonun yarý beline gelen kalýn parmaklýklý mermer korkuluklarýna kadar yürüdü. Ellerini korkuluklara dayayýp eðildi ve pramitin avlularýna baktý. Ýç avlunun duvarlarý üzerinde nöbet tutan sur muhafýzý ile kapý bekçisinin siluetlerini ve onlara eþlik eden kahkaha ve konuþmalarýný duydu önce. Ardýndan da ahýrlarýnda huysuzlanan atlarýn homurtularý, cýrcýr böcekleri ile kurbaðalarýn baðýrtýlarý ve aþaðýdaki ormandan gelen pek çok baþka ses... Sonra baþýný yukarý kaldýrdý ve Gamor’u gördü al rengiyle. Doðunun kýzýl ayý Gamor’u. Etrafýndaki hareler koca ayý kuþatýp çembere almýþtý. Hemen altýnda ise baþýný bembeyaz bulutlarýn arasýna gömmüþ, Adora daðý selamlýyordu beyaz pramidi. Bu muhteþem manzara karþýsýnda hayran kalmýþtý Nunterias.
Artýk ne yüreði daralýyor, ne de vücudunu ateþ basýyordu. Az önceki korkudan eser kalmamýþtý. Aklýndan bir þeyler geçtiði belli olan büyücü, bakýþlarýný yeniden avluya doðru yöneltti. Avlu içlerindeki yapýlarýn gölgeli þekilleri, yerlerini; karþýlama meydanýnýn giriþinde birbiri ardý sýra dizilmiþ ve iki ayýn ýþýðý altýnda pýrýl pýrýl parlayan dokuz siyah Ogaratum kemerine, daha da ilerisinde ise büyük meydanlýðýn tam ortasýnda sanki göðün direðiymiþçesine yükselen saat taþýna býraktý. Ýþte tam da bu sýrada, baþýný çevirip içeri yönelmek üzereydi ki; saat taþýnýn üzerinde küçücük, beyaz, parlak bir ýþýk gördü. Gökmavisi gözlerini kýstý ve dikkatle ýþýðý izlemeye baþladý. Iþýk hýzla büyüyor ve üzerine doðru geliyordu. Yeniden bir korku peyda oluverdi Nunterias’ýn yüzünde. Gözleri etrafýndaki mor halkalarý yutacak denli büyümüþ, aðzý kurumuþ, hissettiði ürperti yüzünden tüyleri diken diken olmuþ ve kalbi çýkacakmýþ denli hýzla atmaya baþlamýþtý. Evet, büyücünün rüyasýnda gördüðü her ne idiyse, o an üzerine doðru geliyordu. Korku tüm benliðini ele geçirmiþ ve geriye doðru iki adým atmaya zorlamýþtý ki uzun elbisesinin eteklerine takýlýp olduðu yere yýðýldý. Bedeni uyuþmuþ, hareket edemez olmuþtu. Sanki hýzla ýþýðýn iradesine giriyordu. Bu arada ýþýk da büyümüþ devasa boyutlara ulaþmýþtý. Hatta o denli büyümüþtü ki, çevresindeki þeyler onun parýltýsýndan görünmez olmuþtu. Nihayetinde de büyük bir hýz ve tehditkar bir gürültüyle gelip Nunterias’ýn üzerine çöktü.
Üzerinden yeþil ebrulilerin aktýðý ve her baktýðý yerde karanlýðýn korku ve dehþet saldýðý katliamlarý gösteren dipsiz, zamansýz bir kuyu içerisinde düþerken buldu kendini yaþlý büyücü. Bir süre boyunca çýrpýna çýrpýna düþtü boþlukta ve sonunda kuyunun kýzýl bir yere aýldýðýný gördü. Fakat daha ne olduðunu ,nerede olduðunu anlamaya fýrsat bulamadan, þiddetli bir þekilde dþtü yere. Güçlükle kaldýrdý baþýný yüzü koyun yattýðý yerden. Aðzýndan akan kan topraðý ýslatýyor ve vücudundaki her bir kemik dayanýlmaz bir acýyla sýzlýyordu. Daha fazla dayanamadý. Gözleri kapandý ve baþý olduðu yere düþtü...
Uzun bir süre baygýn vaziyette yattýktan sonra,yavaþ yavaþ kendine geldi.Önce gözlerini açtý usulca. Sol yanaðýnýn üzerinde öylece yatýyordu. Bu çaresizlik durumundan bir an evvel kurtulmak için tüm gücüyle bir hamle yaptý ve iki eli ile dizleri üzerinde doðrulmayý baþardý. Bir süre yaralý bir hayvan gibi bu þekilde bekledi. Sonra yavaþ hareketlerle kalktý ve az ilerdeki çýplak bir kayaya dayandý. Havada keskin ve mide bulandýran bir kan ve leþ kokusu vardý. Yukarda kýzýlla ,siyah bir girdaba kapýlmýþcasýna iç içe geçmiþ ve göðü karartmýþtý. Aþaðýdan ise birbirine karýþan baðartýlar ve ciyaklama sesleri ile demir þangýrtýlarý geliyordu. Yer, kayalar, hatta ayaklarý altýndaki koca dað bile sarsýlýyor, kulak patlatan çatýrtý sesleri göðe yükseliyordu. Daha fazla duramazdý. Yüzüne bulaþan kaný elbisesinin koluna silip, yürümek için hareketlendi. Üçüncü adýmýný atmak üzereydi ki ,sert bir rüzgar O’nu alýp kayanýn dibine geri fýrlattý. Sanki olan biten ondan gizlenmeye çalýþýlýyor gibiydi. Nunterias ýsrarla ve gayretle tekrar kalktý ve bu kez kayanýn dibinden ayrýlmadan ilerlemeye baþladý. Birden arkasýndan korkunç bir hýrýltý ve bitiminde de keskin bir ciyaklama ile bir karaltý geçti. Rüzgarý yerdeki topraðý havalandýrmýþ, can havliyle kendini yere atmýþ olan Nunterias’ýn üzerine çökertmiþti. Nunterias arkasýndan bakýnca bunun kýzýl bir ejderha olduðunu anlamýþtý. Daha fazla duramazdý. Hemen toparlandý ve yine kayanýn dibinden usul usul ilerleyerek önündeki jilet gibi keskin kayalarla çevrelenmiþ dik uçurumun aðzýna kadar geldi. Yüksek bir daðýn kayalýk yamaçlarýndan birinde olduðunu anladý o an. Ardýndan da gözlerini ilk bakýþta afallamasýna sebep olan ovaya çevirdi. Masmavi gözleri bir kez daha açýldý ve bir lahza donup kaldý. Sonra ‘olamaz’ dedi kýsýk bir sesle ve tekrarladý baðýrarak ‘olamaz!’ .’Ya-rab, n’olmuþ burda... Demek günler artýk kavuþtu ve lanetin kara alevi alazlandý... Yüce And sen bizleri koru.’ diyerek bitirdi þaþkýnlýk, korku ve ümitsizlik dolu cümlelerini. Karanlýðýn saldýðý korku yüreðinin derinliklerine kadar iþlemiþ, tüyleri diken diken olmuþ, tirtir titriyordu. Ardýndan tekrar olup bitene odaklandý. Aþaðýda görülmedik bir ordu ardýndaki kayalýklara deðin çekilmiþ, ittifak halinde son savunmasýný yapýyordu. Karþýlarýnda ise onlarýn en az dört-beþ katý sayýda; simsiyah zýrhlar içerisinde yýlan gibi parlayan karanlýk bir ordu ,ifritler, iblisler ve korkunç canavar mahlukatlar vardý.Sanki tüm Algabat zincirlerinden boþanmýþ, meydanlýða akmýþtý. Ovanýn yüzeyi birbiri üzerine yýðýlmýþ savaþçýlar ve hayvan leþleriyle kaplýydý. Hatta o denli ki; bunlardan herhangi birine basmadan ya da onlara katýlana deðin ölü bedenlerden hasýl, yýðma bir tepeye çýkmadan düþmana taarruz etmek imkansýz gibiydi. Yüz binlerce silah, zýrh ve savaþçýdan çýkan ses de cabasýydý. Yukarda ise kýzýl ve kara ejderhalar, birbirine kapýlýp iç içe dönen kýzýl ve kara bulutlarla kaplý göðün altýnda kükrüyor, yukarýdan aþaðý lanet yeminleri gibi ateþ toplarý yaðdýrýyorlardý. Kuzey ve güney rüzgarlarý korkunç bir uðultuyla karþýlýklý esiyor ve daðýn yamacýndaki kayalýklarda patlýyordu. Taþýn içindeki su dahi Maorn’un kudretiyle buhar oluyor ve bir sis bulutu halinde göðe yükseliyordu. Ankhor üzerindeki her þey karþýsýndaki güçle savaþýyordu. Karanlýk her canlýnýn zihnine çökmüþ, korku her canlýnýn yüreðini kaplamýþtý.
Göz yaþlarýna hakim olamadý Nunterias ve aðlamaya baþladý. Þuursuzca ve çaresizce kül rengi ova üzerinde yaþanan vahþeti izlemeye koyuldu. Buðulu bakýþlarý arasýnda altýn zýrhlar içerisinde pýrýl pýrýl parlayan ve kör karanlýkta bi’ nebze de olsa umut ýþýðý yakan bir savaþçý gördü. Alçakça bir tepe üzerinden askerlere emirler veriyordu. Hemen gözlerindeki yaþý sildi ve bu savaþçýya dikkat kesildi büyücü.Askerlerin, efendim diye baþlayan ya da biten cümlelerle baðýrdýklarýný duyunca onun mühim biri, hatta belki de bir kral olabileceðini düþündü. ’Evet’ diye geçirdi içinden.’ Bunca askere hükmettiðine ve altýn bir zýrh kuþandýðýna göre kesin bir kral olmalý. ’O sýra biraz daha arkada olanca gücüyle esen rüzgara inat ayakta duran ve korkusuzca elindeki sancaðý dalgalandýran uzun boylu bir sancaktar iliþti gözüne. Tuttuðu bayrak, lacivert bir zemin üzerine, baþ tarafýnýn her iki köþesi üzerine de birer yýldýz iþlenmiþ, parlak bir kalkan ve önünde de sapýndan ucuna deðin dalgalanmakta olan kýzýl, ipek bir kuþaða sarýlý uzunca bir kýlýcý resmediyordu. ’Olotgon armasý’ dedi aniden, þaþkýnlýðý yüzünden okunan büyücü. ’Sanýrým bu da Olotgon kralý Alathes.’ Bir süre susup, altýn zýrh içindeki adama ve arkasýndaki sancaðýn oluþturduðu manzaraya baktý. Sonra da ‘yüce And, sen büyüksün’ dedi þaþkýnlýðý bir kat daha artmýþ bri ses tonu ve yüz ifadesiyle. ’Dimdik ayakta duruyor Olotgon’un kralý, hükmederek yedi millete.’ Kendisinin insanlarla bir baðý bulunmamasýna raðmen iyi olanýn bu yiðitçe uðraþý onu gururlandýrmýþtý. Boðazýna bir yumruk oturdu ve sessizce yutkundu...
O bu nafile ðünç tablosunu izlerken altýn ve gümüþ borazanlar son bir kez üflendi ve son bir kez gümbürdedi büyük zafer davullarý. Son bir kez vuruldu zillere ve hep beraber son bir kez kýlýç çekti Ankhor’un özgür halklarý. Doðulusu, batýlýsý, kuzeylisi, güneylisi... Omuz omuza, yürek yüreðe son bir kez yürüdüler karþýlarýndaki güruhun üzerine. Zaman sanki durma noktasýna gelmiþ gibi aðýr aðýr akýyordu o an. Yüreklerinde acý bir gurur ve akýllarýnda geride býraktýklarý sevdiklerinin hayali olan on binlerce cesur adam ileri atýldý. Kral da ardýnda sancaktarý ve þövalyeleri ile birlikte aþaðýdaki yýðýnýn arasýna karýþtý ve böylece ilerledi Ankhor’un ak ordusu...
Yüreklerdeki korkuyu ve ümitsizliði hissedebiliyordu Nunterias. Algabat’ýn kudreti karþýsýnda bir cesaret gösterisinden öteye gidemeyen bu yarma harekatý Maorn’un uþaðý Dorn’un önlerine deðin sürdü. Lakin Dorn kimsenin yenemeyeceði kadar büyük ve güçlü görünüyordu. Simsiyah zýrhýnýn içinden çýkan, siyah renkli yýpranmýþ çuhadan bir baþlýk içerisinde parlayan alaz sarýsý gözleri ilerleyenleri olduklarý yerde çakýlý býraktý. Ýblis sað elinde tuttuðu uzun saplý gürzü havaya kaldýrdý, sol elini yana doðru açtý ve oldukça uzun, iðrenç bir gürültü çýkardý pis gýrtlaðýndan. Ardýndan da gürzün sapýný olanca kuvvetiyle yere vurdu. Toprak bir an da yarýlmaya ve belki de bir kahramanlýk destanýnýn eþiðinde olan on binlerce askeri yutmaya baþladý. Açýlan yarýk öylesine derindi ki; dibi görünmeyen bir karanlýkla örtülmüþtü. Toprak Kral ve ardýnda dalgalanmakta olan sancaðýnýn önüne dek yarýldý. Dorn topraðýn kralý yutmadýðýný görünce ona doðru hamle yaptý. Bir kaç adýmda uzak mesafeyi kat edip elindeki gürzü savurdu fakat kral kýlýcýyla bu darbeyi savurup koca iblisin hantallýðýndan yararlanarak yüreðini deþti. Nunterias gördüklerine inanamýyordu. Ardýna kadar açýlmýþ gözler ve aralanmýþ bir çeneyle olanlarý izliyordu. Ýblis yine o duyulmadýkmadýk gürültülerinden birini çýkardý, biraz debelendikten sonra son bir ciyaklama ile arkasýndaki dipsiz yarýða yuvarlandý. Kralsa kýlýcý soktuðu an arkaya fýrlamýþ, çaresizce yerde yatýyordu. Dorn kýlýcý kalbine yediði an kül rengi bir ýþýk görülmedik bir hýzla etrafa yayýlýp onu geriye fýrlatmýþtý. O lahza herkes iyinin mucizevi bir þekilde galip geldiðini düþünmüþtü ki, Nunterias’ýn yamaçlarýndan aþaðý baktýðý dað sarsýlmaya baþladý. Çýkardýðý çatýrtý sesleri ve düþen kayalar yok olma eðilimindeki dehþeti tekrar körükledi. Nunterias korunmak için bir kaya oyuðuna saklandý ve bükülüp kafasýný dizleri arasýna aldý. Çatýrdamalar o kadar korkunç bir hal aldý ki, dað sonunda derinlerden gelen bu güce dayanamayýp yarýldý. Parçalanan yamaçlarý büyük bir hýzla altýnda yükselmekte olan lav gölüne batýyordu. Toprak durmaksýzýn sarsýlýyor, görülmedik yýldýrýmlar göðü yarýyor ve güney rüzgarý keskin ýslýklar eþiliðinde söküyordu diþ diþ uzanan kayalýklarý. Nihayet öfkesinden kor olmuþ kýzýl alaz göðe boþalýp her þeyi örtmeye baþladý. Gökkubbe yarýrýlýp çöktü ve iki ay Vanna’nýn sonsuz karanlýðýna savruldu.O vakit iyi olan’ýn karanlýða ram ettiði andý.Tüm olan biteni gören Nunterias daha fazla dayanamadý ve baðýrtý ile ayaða kalkýp atýlmak istedi meydana fakat bunu denemesiyle altýndaki kayanýn da parçalanýp lav denizine yuvarlanmasý bir oldu.
Soluðu kesilerek uyandý Nunterias... Hýzla ve endiþeyle koþturdu gözlerini odanýn mum ýþýðýnda eriyen karanlýk duvarlarýnda... Sonra rahatlama ifadesi derin bir nefes býraktý aralanmýþ dudaklarýndan...’Þükürler olsun’ dedi bitkin ve titrek bir sesle.’Rüyaymýþ.’ Vakit ilerlemiþ, güneþin altýn sarýsý oklarý odadaki kör karanlýðý vurmaya baþlamýþtý . Bir süre öylece yattý kaldý yaþlý büyücü. Gözleri kapýnýn yaný baþýndaki alaca duvar boyasýna takýldý ve daldý gitti. Ter, elbiselerinden geçmiþ ve üzerinde yattýðý yataðý bile ýslatmýþtý. Hatta sakalý ve saçlarý dahi bu terden nasibini almýþtý. Engel olamadýðý bir titreme tüm vücudunu sarsýyor ve bedeni alev alev yanýyordu. Gözleri aðlamaktan þiþmiþ ve içlerine de kan oturmuþtu. Aðzý kurumuþ, dudaklarý çatlamýþtý. Kalbi yerinden çýkacakmýþ gibi hýzla atýyor, alýp verdiði soluklar yetersiz kalýyordu. Sonra birden kendine gelip yavaþça toparlandý. Üzerindeki ince çarþafý açýp yataðý üzerinde oturdu. Tam karþýsýndaki pencereden giren temiz ve serin hava yüzünü okþuyor ve nefes almasýný kolaylaþtýrýyordu. Hemen ayaklarýný yataðýn sað yanýndan sarkýttý ve iki eliyle fildiþinden yapýlmýþ, kemik rengi asasýna tutunarak kalktý. Camýn önüne kadar adýmladý sarý yer taþlarýný ve bir bardak doldurdu parlak, gümüþ sürahiden. Bardaðý eline alýp iki kanatlý büyük beyaz balkon kapýsýna yöneldi. Kapýyý iki yana doðru açýp dýþarý çýktý. Serin bir rüzgar esip terden ýslanan elbisesini vücuduna yapýþtýrdý. Buz gibi derin bir nefes çekti ciðerlerine. Sabahýn o saatinde pek de özenilecek bir deneyim deðildi lakin yaþadýðýný ve gördüklerinin düþ olduðunu hatýrlattýðýndan bu Nunterias’ýn hoþuna gidiyordu. Bardaktaki suyu yudumlayýp balkon duvarý üzerine býraktý. Sonra ormandaki aðaçlarý ve dereleri mesken edinmiþ yosunlarýn, en güzel bahar çiçeklerinin ve yaban meyvelerinin kokusunu çaldý burnuna vadiden yukarý yükselen serin sabah yeli. Güneþ ilerde, hafif sol yanýnda ufuktaki daðlarý kzýl sarý bir tona boyayýp yükselmeye, alaca etiðini sürüyerek tepeler üzerinden ilerlemeye ve geçtiði her yere hayat nefesini üflemeye baþlamýþtý sonunda. Sonra Sern nehrini gördü karþýda tüm heybeti ile yükselen Adora daðý ile Pramitin bulunduðu Angor daðý arasýnda kalan yemyeþil ormanýn içinde. Iþýk demetleri aðaçlar arasýnda dolanan gümüþ örgüleri üzerinden yansýyor ve dalgalar üzerinde dans eden bembeyaz yelkenleri andýrýyordu. ’Tan yeri aðarýyor. Bir kez daha... Sorunsuz ve her zamanki gibi...’ dedi yalnýz kendisinin duyabileceði keskin bir ses tonuyla.’ Ankhor’un günleri dolmadý daha’ diyerek de ekledi umut dolu gözlerle ufka bakarak. Sonra avlulara göz gezdirmeye baþladý ve yeþillikler içinde üzerlerindeki bacalardan gri dumanlar yükselen,yýðma taþtan,beyaz kireç boyalý binalar gördü.’Mmmm’diye mýrýldandý.’Ekmek fýrýnlarý ve aþ evleri çalýþmaya baþlamýþ bile.’Ýçi burnuna gelen ve gece boyunca yeterince kasýlmýþ olan midesini guruldatmaya yetecek denli güzel kokan ekmeklerin hayaliyle yanarak içeri döndü.
Ýeri girince ilk iþi üzerini giyinmek oldu.Önce içine beyaz bir içlik,ardýndan da yine beyaz renkli,her iki yaný da yakalarýndan eteklerine dek iþlemelerle süslenmiþ,uzun bir elbise ve onun üzerine de kadifeden,arkasýnda derin bir kapþonu bulunan,lacivert pelerinini aldý.Ayaðýna beyaz çizmelerini giydi ve odadan dýþarý çýktý.Dýþarda Onu çok uzun,mor renkli mermer duvarlarý ve simsiyah,cilalý yer taþlarý olan uzunca bir koridor karþýladý.Uzun koridorda sol tarafa doðru hareketlendi ve tek bir çýtýrtý bile çýkarmadan en az on adam boyu geniþlikteki merdivenlere doðru usulca kaydý.Hýzla pramidin dört kat aþaðýdaki ana giriþine kadar indi.Oradan da pramidin avlusuna açýlan ana merdivenlere çýkýp ucu yokmuþ gibi görünen basamaklar dizisine bakýp derin bir nefes çekti.Sonra usanana deðin merdiven inip birinci avluya vardý.Pramidin sol yanýna doðru ilerleyip,aþ evlerinin ve fýrýnlarýn olduðu yere yöneldi.Etrafý bel hizzasýna deðin süs aðaçlarý ve çalýlarla bir duvar gibi örülmüþ olan ince taþlýk yoldan yürüdü.Aþ evinin yakýnýnda durup büyük gölete baktý bir süre ve kuðularýn birbirleriyle yaptýklarý sabah dansýnýn olaðan üstü zarafetini izledi.Bir zaman sonra için için burulan midesinin varlýðýný anýmsayýp tekrar yürümeye baþladý.Aþ evine kadar gelip kapýsý önünde durdu.Beyaz kireç taþýndan duvarlarý üzerine sarmaþýklar ve fasülye sýrýklarý dolanmýþ,deniz mavisi pencereleri ardýna dek açýlmýþtý.Etrafýndaki hoþ kokulu çiçekler,çam,elma,dut,armut ve incir aðaçlarýyla dolu yeþilliðin bir yerine ayak boyu çitlerle çevrelenmiþ,domates,çilek,karpuz türü þeyler ekili olan nispeten küçük bir bahçeden bir þeyler toplayan iki adam görüp baþýný sallayarak selam verdi.Sonra aþ evinin küflü,demir perçinlerle desteklenmiþ,üzeri rutubetten ýslak bir görünüm almýþ ve alt tarafý kýsmen yosun baglamýþ olan kalýn ve aðýr kapýsýný ittirdi.Koca kapý büyük bir gýcýrtýyla ardýna dek açýldý ve güneþin keskin ýþýn demetleri büyük tahta masalar üzerindeki yýpranmýþ aliminyum sürahi ve bardaklardan yansýyýp daðýldý.Kapýdan içerinin loþ ve rutubetli ortamýna dolan ýþýk ortasýnda gölgeli bir silüet haline bürünen Nunterias,ilahi bir varlýk gibi gibi dikiliyordu elinde kemik rengi asasýyla.Giriþteki iki küçük basamaðýn önünde dikilen büyücünün karanlýk varlýðý etrafýndan sýzan ýþýn demetleri þaþkýn þaþkýn bakýnan tombul ve yeni traþ olmuþ,kimisi unlu kimisi kirli fakat hepsi terli birkaç suratý açýða çýkarmýþtý.Adamlar yine ayný þaþkýnlýk hali içerisinde ellerini önlerindeki büyük,kocaman bir cebi olan ve sürekli yýkanmaktan artýk rengi atmýþ beyaz önlüklerine silip aðýr adýmlarla yan yana dizildiler.Arkalarýndan kulak üstündeki daðýnýk ve kabarýk bir kaç tel dýþýnda baþka saçý kalmamýþ olan,kafasý terden ayna gibi parlayan yaþlý,sarkýk yanaklý ve kocaman aðýzlý bir adam geldi ’N’oluyor burda’ diye söylenerek.Bu söyleniþi,iþçiler önüne kadar gelmiþ olan büyücünün önüne kadar devam etti ve zýnk diye birden kesildi.O az önce hesap soran tavýrdaki kalýn,çatallý ses;birden incelmiþ ve nezaket cümleleri düzüp buyur eder bir hal almýþtý.’Siz miydiniz haþmetmahap? Vallahi farkýnda deðildim.Yine iþ vakti laf yarýþtýrmaya gelen aylaklardan biri sandým sizi.Af buyurun.’dedi düþtüðü durumun faturasýný iþçilere çýkarmak isteyen bir ses tonuyla,iðneleyerek.Sonra ‘buyursunlar efendim’ dedi eliyle masalardan birini iþaret ederek.Ardýndan da nerdeyse yere deðmek üzere olan baþýný arkasýnda gevrek gevrek gülümsemekte olan iþçilere doðru çevirerek,koþup sýcak ekmek getirin,süt saðýn ve masayý da donatýn.Çabuk’ diyerek bitirdi ünlem dolu cümlelerini,gururu incinen yaþlý ustabaþý.
Büyücü sol yanýnda duran geniþ masalardan birine yönelip,kalýn ayaklý,tahta bir sandalye çekip oturdu.’Senin adýn ne?’ diye sordu sol elinde sýktýðý havluyu sað omzu üzerine atan ihtiyara.’Agop, beyim’ diye cevapladý,konuþmaya hevesli kara gözlerini açýp ellerini ovuþturarak yaþlý usta baþý.O sýra iþçiler de masayý donatmaya baþlamýþlardý.Gelenlerden birinin elindeki tahta kabý hýþýmla alýp,’çocuklar þimdi topladý beyim,taptaze’ dedi;içindeki domatesleri ve yeþillikleri göstererek.Doðrusu domateslerde kýpkýrmýzý yüzeyleri üzerinde titreyen parlak su damlalarý ile oldukça lezzetli ve iþtah açýcý görünüyorlardý.Tüm kaplar tahtaydý ve içleri de peynir,tereyað,zeytin,yeþillik,reçeller,bal,ezmeler ve meyveler ile doluydu.Büyücü masadaki enfes manzaraya bakýp þapýrdanýrken içeri nefis kokusuyla sütlü ekmekler ve sadece mühim konuklara servis yapmakta kullanýlan gümüþ,çatal,kaþýk,sürahi ve bardaklar geldi.’Yaþa Agop’dedi Nunterias,elindeki ekmeði sabýrsýzca bir iþtahla bölerken.’Ýþini hakkýyla yaptýðýn belli.’
...Sonunda Nunterias hakkýný övgü dolu sözlerle fazlasýyla verdiði yemeði bitirmiþ ve cebinden çýkardýðý taze tütünü uzun,ince saplý piposuna tepiyordu ki,’ateþ ister misin beyim’ diye sordu Agop.Baþýný hafifçe eðen büyücü gök mavisi gözlerini kýsýp ona baktý ve piposundaki tütün bir anda tutuþuverdi.Yaþlý adam bu küçük büyü gösterisi karþýsýnda Nunterias’ýn gücünü onaylarcasýna,saygýyla eðildi.Nunterias ise ihtiyar usta baþýnýn bu hareketini iyi dilek ve teþekkür cümleleri ile karþýlayýp çýktý aþ evinden.Dýþarýda onu tepeye doðru týrmanýþýnda epey yol almýþ,sarý,parlak bir güneþ karþýladý.Gökyüzünün derin mavisi yer yer boy gösteren bulutlarýn beyazlýðý ile parçalanmýþ ve serin bir rüzgar ýsýnmakta olan havanýn baskýsýný kýrmak için uðraþýyordu.Tam karþýsýnda epey ilerde yayýlmýþ olan atlarý farketti sonra. Yalaklarýna dolan buz gibi kaynak suyunu içiyor, yemyeþil otlarýn tadýna bakýyor ve yeþil avlu içinde özgürce geziniyorlardý.’Bu güzellikleri feda edemeyiz’ diye geçirdi içinden Nunterias.’Uðruna savaþýlacak pek çok þey var...’
...Aðýr adýmlarla geçtiði bahçenin sonunda Efkavus karþýladý onu arþa doðru yükselen merdiven silsilesinin üzerinde. ’Hayýrlý sabahlar’ dedi büyücüye. Efkavus, Nunterias’tan sonraki en kudretli büyücüydü. Kendi kademesini aýða vuran boz bir elbise giymiþ, tepeden Nunterias’a bakýyordu. ’Sana da diyerek cevapladý güleç bir ifadeyle kendisine bakan arkadaþýný Nunterias. Ve böylece asalarýnýn ucuyla yerdeki koca, sarý taþlarý döve döve yürümeye baþladýlar içeri doðru.
Ýçeride, iyi cilalanmýþ, zümrüt yeþili taþlar üzerinde yürürlerken, çýkardýklarý her türlü ses de siyah, mermer duvarlar ve insanýn baþýný döndürecek denli yüksek tavan üzerinde yok olana deðin kendini tekrarlýyordu. Bu arada Nunterias da tüm olan biteni sonuna yorumunu da ekleyerek anlatmýþ, Efkavus ise endiþe ve korku dolu bir kaç cümleden sonra ne yapýlmasý gerektiðini sormuþtu.
Uzun, yüsek ve içerilere doðru gün ýþýðýný bile soðuran ve ancak duvarlardaki karþýlýklý olarak dizilmiþ meþalelerle sayesinde aydýnlatýlabilen koridorun sonuna doðru demir bir kapý önünde durdu ve ‘çaðýr herkesi, divan toplanýyor‘ dedi Nunterias. Tam Efkavus emri almýþ hareketlenmek üzereydi ki ak büyücü ekledi. Ulaklar atlarýyla birlikte pramidin önünde hazýr olsun ve herbiri için de aðýrlýk yapmayacak þekilde yolluk hazýrlansýn. ’Efkavus baþýný olur anlamýnda hafifçe öne doðru eðdikten sonra arkasýný dönüp ilerledi.Pramidin dýþýnda, tam giriþ kapýsýnýn yanýnda Akhalius’a rast gelip herkesi toplanma odasýna çaðýrmasýný, Nunterias’ýn önemli bir mevzuyu tartýþmaya açacaðýný söyleyip avluya yöneldi.Aþaðý inince de ulaklara, ahýr görevlilerine ve aþ evindeki iþçilere talimatlar verip toplanma odasýna doðru yola koyuldu.
Zaten aralý durmakta olan demir kapý yaðlý menteþeleri üzerinde usulca kayarak açýldý ve Efkavus içeri girdi. Herkes Nunterias’ýn dört basamak yukarda duran taþtan koltuðu karþýsýndaki sýralara oturmuþ, merakla anlatacaklarýný bekliyordu. Toplanma odasý aslen Nunterias’ýn ulaklarý topladýðý ya da seyyahlarý kabul ettiði yerlerden biriydi. Giriþten sonra tam karþýda kýzýl perdelerle örtülü üç kanat geniþliðinde bir pencere, tavanda dokuz kolunda da birer kandil olan tahta bir avize, sol yanýnda Nunterias’ýn oturduðu tankan taþýndan oyma beyaz koltuðun dibinden,dört basamaðýn baþlangýcýna dek uzanan kýrmýzý bir halý ve sað duvar dibinden koltuðun karþýsýna dek de arka arkaya dizilmiþ on kadar sýra vardý içerde. Bu görünümüyle toplanma odasý pramidin diðer odalarýna ve ihtiþam dolu büyük salonlarýna nazaran oldukça mütevazi kalýyordu. Nihayet Efkavus’un da yerini almasýyla konuþmaya baþladý Nunterias. O anlattýkça dinleyenler ürperiyor, geriliyor ve az önce gülümseyen suratlarý bir bir asýlýyordu. Büyücü fazla yorum yapmadan bitirdi sözlerini zira karþýsýndaki herkes ilim, irfan sahibi ve kendilerince de kudretli varlýklardý. Nunterias sað dirseðini koltuðun kenarýna yaslamýþ, sol eliyle ise asasýný tutuyordu. ’Evet’ dedi ‘anlatacaklarým bu kadar. Daha fazla demeyeceðim. ’Hepsinin de yüreðine bir korku,ümitsizlik ve endiþe çökmüþ, garip bir huzursuzluk hali aðýzlarýna ket vurmuþtu. Fakat yüreklerinden ve akýllarýndan geçen her þey karþýlarýndaki koltuk kadar beyaz kesilmiþ suratlarýnda vücut buluyor, kelimelere gerek býrakmýyordu. ’Çare’ dedi Homal yeþil çuhadan elbisesi içinde önünde kavuþturduðu ellerini yanlara doðru açarak. ’Çare, yedi diyara da ulak yollayýp toplanmaya çaðýrmakdýr. Ankhor’un kaderini,yine Ankhor’un özgür halklarý vermeli’ dedi Nunterias. Öne-geriye sallanan baþlar bu teklifin kabul gördüðünü anlatmaya yetmiþti. Asasýný üç kez kuvvetlice vurdu yere büyücü. Çýkan ses, sarý renkli taþ duvarlarý tokatlayýp,demir kapýda patlayarak aceleyle terk etti odayý. Bu iþaretle birlikte içeri dokuz yazgýç girdi,koltuklarýnda sarý kaðýt rulolarý ve ellerinde mürekkep hokkalarý ile. En öndeki masalý sýraya oturup hazýrlandýlar. ’Hazýr mýsýnýz?’ diye sordu Nunterias .‘Evet beyim’ diye cevapladý yazgýçlar. ’Yazýn o halde’ dedi Nunterias ve adý, saný, hükümdarý yahut yeri bilinen her diyar için birer mektup hazýrlatýp mühürledi. Üzerinde pramidin ve Nunterias’ýn mührünü taþýyan her bir mektup siyah, kadife keseler içine konup baðlandý. Onlarca büyücü, asalarýyla ritmik takýrtýlar çýkartarak pramidin dýþýna kadar ilerledi. Önde Nunterias, Onun iki yanýnda Arkhalius ve Efkavus, onlarýnda arkasýnda ise diðerler büyücüler geliyordu. Kapýnýn iki yanýnda ellerinde mýzrakllarý, dimdik nöbet tutan mahlukatlarý geçip merdivenlerin önüne kadar ilerlediler. Avluda bekleyen dokuz ulak, pramidin sonsuzluða uzanýrmýþ gibi yükselen merdivenlerini birinci katýna deðin hýzla çýkýp Nunterias’ýn önünde durdu ve diz çöktüler. ’Kalkýn’dedi büyücü. ’Umut sizinle alevlensin. Yolunuz açýk, bahtýnýz parlak olsun. Aura’nýn gözü üzerinizde olsun ve görevinizde muvaffak etsin. Lakin bu iyi niyetli temennilerimin yaýnda bir kaç da nasihatým olacak sizlere. Göreviniz mühimdir. Yaþamýnýz pahasýna koruyun bu keseleri. Yerine ulaþtýramayacaðýný anladýðýnýz vakit hepsini yok edin. Düþmanýmýz tetikte ve yerin mayasý karýþýktýr. Kendinizden baþka hiç bir þeye güvenmeyin ve asla geceleri mola vermeyin. Yolda oyalanmayýn ve vardýðýnýz yerde bir günden fazla kalmayýn. Þimdi tez gidin pramidin ulaklarý. Sözlerimi sakýn unutmayýn’ diyerek bitirdi cümlelerini ve her birinin omzunu da tek tek sýkarak keseleri teslim etti. Ulaklar daha önceden kimin nereye gideceðine dair bilgiyi aldýklarýndan; merdivenleri, çýktýklarýndan daha büyük bir hýzla inerek avluya bastý ve pramidin tam karþýsýnda, birinci avlunun ortasýnda yer alan karþýlama meydanýna yöneldiler. Büyücülerin olduðu yerden adamlar küçücük görünüyorlardý. Meydanýn ortasýndaki saat taþýnýn etrafýný dolanan taþtan yol boyunca dizilmiþ atlara binip kuzey, güney ve doðu kapýlarýna doðru ilerlediler. Ulaklar ata binmekte usta olan kiþilerden seçilir ve on sene kadar pramitte deðiþik görevlere katýlýr, sadakatlerini ve yeterliliklerini ispatlar;daha sonralarý ise tek baþlarýna göreve çýkmaya ehil sayýlýrlardý. O an kendilerine bakan altýn kapýlara doðru ilerlemekte olanlar ise içlerinde en iyi olanlarýydý. Her bir kanadýnýn üzeri de zanaatlarýnda usta olan ellerden çýktýðý belli olan; beþ adam kalýnlýðýnda ve beþ adam boyundaki kapýlarýn önüne doðru yaklaþtý atlýlar. Yine üç adam boyundaki kartal baþlý arkansuv bekçilerinin arasýndan geçip ikinci avluya, oradanda her iki yanýda yeþillikler ve kýsmen de binalarla dolu bir yoldan en dýþtaki son avluya vardýlar. Burada her birinin yanýna yükselen güneþ altýnda simsiyah tüyleri kadife gibi parlayan, üzerine gümüþ koþumlar giydirilmiþ atlar üzerinde bekleþen üçer uzun mýzraklý, ok atmada ve kýlýç kullanmada usta, geniþ kalkanlý yiðit adam katýldý. Gruplar, diðerlerinin nerdeyse iki katý daha büyük ve iki katý daha aðýr olan altýn kapýlarý güçlükle açan ve hemen hazýrola geçen dört arkansuv bekçisinin bakýþlarý arasýnda çýktýlar dýþarý. Kimini doðunun sisli ufukalarý üzerinde yükselen sabah güneþi, kimini Sern nehrinin aðaçlar arasýna gizlenmeye çalýþan zümrüt rengi kollarý, kimisini ise yeþil-boz daðlarýn karla kaplý zirveleri karþýladý. Her üç yöne açýlan kapýda dik yamaçlar üzerinde zigzaglar çizerek kývrýlan taþlýk yollarla baðlýydý aþaðýdaki derin vadiye ve nihayet üç grup da önlerinde bekleyen bu derinliðin bilinmeyenine doðru yürüttü atlarýný...


.Eleþtiriler & Yorumlar

:: gerisi nerde:))
Gönderen: Levent Ölçer / Kocaeli/Türkiye
24 Temmuz 2008
devamýný okumayý da isterim. elini saðlýk, güzel olmuþ. bir nefeste okudum gitti. dahasý lütfen:)




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn fantastik roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Mawera Haný
Morseos'un Taþ Basamaklarý


ergin kimdir?

82 eskiþehir doðumluyum. soyut anlatýmlar ve tasvirden oldukça hoþlanýrým.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © ergin, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.