..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Baþka dillerle ilgili hiçbir þey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir þey bilmiyorlar. -Goethe
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Murat M. UÐURLU




25 Þubat 2005
Ahýr  
Murat M. UÐURLU
Bir babaane, bir ahýr ve bir torun üçgeninde babaanenin yaþam felsefesinin tezahürü.


:BFAJ:
[

AHIR

“Dýþarýda askerler geziyor, sakýn odandan çýkma” dedi, babaannem.
Aynalý demir karyolanýn sað ayaðýmýn ucundaki topuzlarýna yaslanmýþ bana bakýyordu.
Yeni uyanmýþtým ve yataðýmýn içinde keyif yapýyor, tavan tahtalarýndaki budak yerlerinde beliren þekilleri bir þeylere benzetmeyi deniyordum. Yan odadan çay kaþýðý þýngýrtýlarý ve höpürdetme sesleri geliyordu.
Sol yanýma yatýyordum ve budak yerlerine öylesine dalmýþtým ki, ayak ucumdaki kapýdan odaya süzüldüðünü fark edemedim. Bu yüzden, sað omzumun üzerinden dönüp göz göze gelinceye kadar, fýsýltýlý sözlerini anlamakta birkaç saniye gecikmiþtim.
Sakin durmasýna karþýn kaygýlý bir hali vardý.
Her zamanki vakur, kendinden emin fakat ikircimli tavrýný taþýyordu.
Yaz, kýþ çiçek desenli pazen gömleðinin kollarýný dirseklerine kadar kývýrýrdý. Çünkü, durup dinlenmeden çalýþýrdý. Eli hep suyun içindeydi sanki. Güneþ doðmadan kalkar çamaþýr, bulaþýk, yemek, ineklere yal derken, gömleðinin kollarýný aþaðý indiremeden akþam olurdu.
Kollarýndaki çamaþýr ipi kalýnlýðýndaki þiþkin damarlar dirseðinden ellerinin üzerine, parmaklarýna kadar uzanýyordu. Þafak kýzýlý kýnalý saçlarýný örten güllü, yapraklý yazmasýnýn iki ucu hep baþýnýn üzerinde olur, nur gibi bembeyaz yüzünü tüm ihtiþamý ile ortaya çýkarýrdý.
Sol üst çenesinde bir tek azý diþi kalmýþtý ve kocaman kemikli parmaklarýnýn arasýna aldýðý fýndýk,elma türü yemiþleri o diþine sürterek, ustalýkla yerdi. Kendisi küçücük, ufak tefek ve bir deri bir kemikti ama elleri kocamandý. Yaþý ilerlemesine karþýn hiç kamburlaþmamýþtý ve çivi gibi dimdikti.
Ayaða kalktým onlarýn odasýna geçmeye yeltenecek oldum, alýþýldýk emredici kaþ, göz ve el hareketiyle
“beni dinle, beni!” dedi.
Henüz sözlerini tamamlamýþtý, perdeye uzanacak oldum, tekrar atýldý,
” kitabýný al, dersini çalýþ, ben söyleyinceye kadar yataðýndan çýkma...” diye, ayný otoriter sesiyle ültimatomu verdi ve kapýyý çekip gitti
Ýki göz gecekonduda oturuyorduk.
Ýki oda arasýnda hol benzeri bir þey yoktu ve aradaki kapý ile birbirine baðlýydýlar. Yola bakan odayý onlar, bahçe tarafýndakini biz torunlar kullanýyorduk.
Baharýn ýlýk esintileri kýþ uyuþuklunu daðýtýyor, yaþam öpücükleri saçýyordu üzerimize. Pencere çerçevesinin aralýklarýndan sýzan davetkar ot ve çiçek kokularý odama doluyordu.
Penceremden yol görünüyordu.Güneþ olanca þefkatiyle okþuyordu yeþil çimenleri, körpe fidanlarýn yeni açmýþ yapraklarýný ve teneke kaplý tuvaletin önündeki þeftali fidesinin pembemsi çiçeklerini.
Bahçenin ortasýnda yýðýlý inek gübresinin üzerindeki yeþilliðe konan birkaç saka kuþu, çevresini kollayarak yýðýný eþeliyordu.
Güzel bir ilkbahar Cumartesi’nin sabah saatleriydi. Biraz sonra kahvaltý yapacak, ders kitaplarým kolumun altýnda, inekler ve keçiler önümde tepelere doðru yol alacaktým.
O günler, 12 Mart muhtýrasýnýn sancýlý, acýlý, sýkýcý güleriydi. Muhtýranýn ekþimsi esintisi her yaný sarmýþ, baharýn tadýný kaçýrmýþtý.
Mahalleler asker kaynýyordu.
Bizim mahalle o zamanlar çok büyük deðildi. Henüz kýrk kadar, basýk tavanlý, çoðu iki göz, beyaz badanalý, kiremit damlý evler katýr týrnaklarýnýn sarý çiçekleri arasýnda vadiden tepelere doðru serpilmiþlerdi.
Pazartesi sabahlarý yeni kondular tünerdi yamaçlara, bir birine eklenen patika yollar uzar, kondu sayýsý artar ve sevincinden kabýna sýðamayan yeni komþularýmýzla tanýþýrdýk.
Bahçelerine dikilen aðaçlar bile henüz yeterince büyümediðinden, dereden, tepedeki yamaçlara kadar uzanan gecekondularýn tümü birbirini görüyordu. Bir gecede yapýlan, doðru düzgün sývalarý bile olmayan hakiki gecekondulardý evlerimiz.
Sivaslý, Kastamonulu, Giresunlu, Rizeli yurttaþlardandý çoðunluk.
Trakya göçmeni ve baþka illerden olanlar azýnlýktý.
Herkes tanýþýrdý.
Biz gençler ve çocuklar, ya sýðýr ve keçi otlatýrdýk sarý çiçekli katýr týrnaklarý arasýnda saklambaç oynayarak, ya da fabrikanýn içinde selvi ve çýnar aðaçlarýnýn gölgesinde top koþtururduk.
Babalarýn hepsinin iþi vardý. Köy geleneðine göre kadýnlarýn fabrikalarda çalýþmasý ayýp sayýlmasýna karþýn, bu mahalledekilerin çoðu karý-koca birlikte çalýþýyordu ayný fabrikada.
Zaten mahalleyi kuranlar bu fabrika (Çayýrbaþý Tekel Kibrit)nýn iþçileriyle, belediye iþçileriydi. Zaman içinde burayý kuranlarýn yakýn akrabalarý ve köylüleri de gelince mahalle nüfusu artýþa geçmiþti.
Yapýlan istihbarat sonucu olsa gerek bizim mahalleye pek uðramazdý asker ayaðý. Arada bir devriye gezen askeri araçlar olurdu. Onlar da durmaya bile gerek duymadan transit geçerlerdi.
Bugün nasýl olmuþsa evlere giriyorlardý. Kenarda kalmýþ yeni yetme mahalleyi de elden geçirelim, ne çýkarsa bahtýmýza demiþ olmalýydýlar.
Perdeden izlediðim kadarýyla içerde fazla durmuyorlar, bazýlarýnýn eþiðinden bakmakla yetiniyorlardý.
Tepelerden baþlamýþlardý aramaya.
Biraz sonra bizim evlere geleceklerdi. Buralara kadar indiklerine göre erken saatlerde girmiþlerdi mahalleye.
Bizim ev yol kenarýndaydý. Bahçemizin eðreti çitleri boyunca askerler ve araçlar dizilmiþti. Diðerleri sýrayla evleri ararken onlar güvenliði saðlýyorlardý.
Tüfekleri ellerinde ve çapraz tutuþta, pür dikkat bekliyorlardý. Birisi sigarasýný elinin içine saklamýþ, gizleyerek içmeye çalýþýyordu.
Perdenin izin verdiði ölçüde kolaçan ettim, kenardan, köþeden baktým bir süre.
Sýrf öðrenci olduðum için tehlikedeydim. Çünkü o günler öðrenciler potansiyel suçlu olarak deðerlendiriliyordu. Radyo ve gazetelerde verilen yakalama haberlerinde öðrenciler baþý çekiyordu.
Yakalananlarýn yasadýþý örgüte üye olduklarý vurgulandýktan sonra, suç unsuru olarak da mutlaka belirli birkaç kitap adý okunuyordu. Anlaþýldýðý kadarýyla kitap ve yasak yayýn bulundurmanýn dýþýnda herhangi bir olay ve kanýt da zikredilmiyordu.
Duyumlarýmýza göre, alýp götürüyorlar ve suçsuz olduðun kanýtlanana kadar aylar geçiyordu. Biraz þüphe hissederlerse iþkence de vardý. Hem de yapmadýðýný, yaptým dedirtecek kadar aðýr biçimde.
Bir önceki evden çýkan askerler bize doðru geliyorlardý. Ýçimde nereden geldiðini bilemediðim soðuk rüzgarlar esiyor, huzursuzluk dalgalarýný midemden alýp her yanýma yayýyordu.
Oysa, ilkbaharýn tazeliði gecekondularýmýzý sarmýþ, bahçelerimize, yeþil çimenlerin üze-rinde dolanma isteðimize dokunuyordu usul usul.
Havada huzur ve yaþama sevinci egemendi.
Ýki küçük kardeþim (ilkokula gidiyorlardý)in kahvaltýlarý devam ediyordu. Normal koþullarda önlerine koyulaný yalamadan yutar ve sokaða koþarlardý.
Babaannem kasýtlý olarak sofradan kalkmalarýna izin vermiyordu. Gelecek ziyaretçiler için hazýr tutuyordu bu sahneyi.
O oda, dedemlerin yatak odasý, salon ve mutfak olarak kullanýlýyordu. Ayný zamanda banyomuzdu da. Hemen kapýnýn eþiðinden itibaren bir metre kare kadar olan beton zemin üzerine koyulan kocaman galvaniz leðenin içine oturarak yýkanýrdýk.
Ayrýca dýþ kapýmýz yoktu. Kapý doðrudan ilk odaya açýlýyordu.
Ýki göz gecekondumuzun yanýnda bir de ahýrýmýz vardý. Ýki ineðimiz, bir danamýz, üç keçimiz ve iki oðlaðýmýzýn bulunduðu ahýrýn kapýsý ile evimizin kapýsý karþý karþýya idi.
Babaannemin “Geliyorlar, siz hiç konuþmayýn, yemeðinizi yiyin” sözlerini duydum.
Dedem iþe gitmiþti. Onun sesi yoktu.
Potin seslerinin kapýnýn önüne gelmesiyle, kapýnýn vurulmasý ayný zamanda oldu.
Ahýrýn kapýsýný yumrukladýklarýný ve “kimse yok mu, açýn kapýyý” dediklerini duyuyordum.
Evimizin kapýsýna vurmalarýna fýrsat vermemiþti babaannem.
Tahta kapý aðýrdý ve menteþeleri paslýydý, bu nedenle gacýrdayarak açýlýrdý. Yine gacýrdadý ve açýldý kapý.“
Buyurun asker aðalar” dedi, babaannem.
Babaannem çok soðuk kanlýydý.
Yetmiþ yaþýn üzerinde ve çok deneyimliydi. Vücudu nasýl dimdikse, aklý ve mantýðý da o oranda uyanýk ve saðlýklýydý.
Birinci dünya savaþýnda Rus iþgali altýnda kalmamak için Görele’den, Samsun’a kadar gitmiþler. Kimi yerde yürüyerek, ki-mi yerde sandallarla sürmüþ muhacirlikleri. Çilenin ve belanýn bin türüyle karþýlaþmýþ.
Bazen, bize ders olsun diye o günleri anlatýrdý. Göz yaþlarý hüzne ve özleme boyanarak yanaklarýndan süzülürken, komik bir þey anýmsar gülmeye baþlardý. Biz de onunla aðlarken birden bire gülerdik. Üzüntüsü, sevinci, özlemi üzerimize sinerdi.
Tarih ne kadar uzaktaysa, sözleri de içinin o kadar derinliklerindeydi.
Sözlerinin sýcaklýðý bizi mayýþtýrýr, tüylerimiz diken olsa da aðzýmýz açýk kýpýrdamadan dinlerdik onu. Bir dönemin canlý tanýðýydý. Savaþ yýllarýnda on altý, on yedi yaþlarýnda ay parçasý gibi, güzel mi güzel bir genç kýz imiþ.
Her yerde ev bulamazlarmýþ ve bir çok aile birlikte aðaç altlarýnda yatarmýþlar. Kardeþleri sýtmanýn pençesinde kývranarak ölmüþ gözlerinin önünde.
Bir keresinde, muhacir kadýnlarla çalý çýrpý toplarlarken, bir Alman süvarisi atýný üzerlerine sürmüþ. O çevik davranmýþ atýn önünden kaçmýþ, gebe olan komþusu hareket edemediðinden yere yatmýþ ve süvari üzerinden atlatmýþ atýný.
Bu sahneyi anlatýrken yeniden yaþardý kadýnýn korkusunu. Öyle bir verirdi ki kendisini, bakýþlarýna yansýrdý kadýnýn korkusu.
Küçücüktü gözleri, kuþ gözü gibi. Yaþlanýnca iyice küçülmüþtü. Ancak parýltýsýný ve ne demek istediðini ifade etme yeteneðini fazlasýyla muhafaza ediyordu.
Bizimle, sözleriyle deðil,gözleriyle iletiþim kurmayý yeðlerdi. Herkesin yanýnda ulu orta konuþmayý sevmezdi.
Ve biz onun ne demek isteðini anlardýk..
Kurtuluþtan sonra tekrar Görele’ye dönmüþler.
Dedem yayladayken eþkiyalar basmýþ evimizi. Saatlerce ateþ etmiþler. Babaannemin kardeþi aþaðý köyden mavzerle ateþ ederek gelmiþ ve eþkiyalar kaçmak zorunda kalmýþlar.
Ateþlerden geçmiþ babaannem. Yürekli, kurnaz ve zeki bir kadýndý.
Çok sevdiði bir kýssasý vardý ve fýrsatýný buldukça kulaklarýmýza küpe mahiyetinde anlatýrdý.
“Köyün birine gökten bir þey inmiþ. Çoluk, çocuk herkes sevinçten sokaklara dökülmüþ ve ‘Mehdi geldi, mehdi geldi...bizi kurtaracak’ diye sevinçten deliye dönmüþ, koþup baðýrýyorlarmýþ.
O köyde aksakallý, bilge bir dede varmýþ.
Köy meydanýndaki kendisi gibi yaþlý bir kavak aðacýnýn gölgesinde oturmuþ, koþuþturanlarý seyrediyormuþ. Yanýndan geçenlerden birini çevirip, sormuþ.
‘Bu, mehdi dediðinizin aðzý var mý?’
’Evet , var’ diye yanýtlamýþ soru sorduðu kiþi.
Ak sakallý dede sevinçten deliye dönenlerin yüzüne acýyarak bakmýþ ve
‘Aðzý olan yiyicidir. Boþ yere sevinmeyin, varýn evlerinize, iþlerinizin baþýna dönün, size kurtarýcý deðil, yiyici geldi’ demiþ.”
Bu kýssa üzerine kurulmuþ olan yaþam felsefesi, insan iliþkilerinde kuþkuyu ve tam güvensizlik ilkelerini egemen kýlmýþtý.
Düþünür ve sadece düþünürdü. Gözüyle aklý arasýnda olaðanüstü bir eþgüdüm vardý. Gördüðünü hemen algýlar, düþünceleri anýnda gözlerine yansýrdý.
Saðduyu ile deðil, olaylarýn geliþine ve gidiþine göre düþünmeyi ve davranmayý öðrenmiþti. Olaðanüstü öngörüleri ve önsezileri vardý.
“Burada kim kalýyor?” diye sordu askerin biri.
“Ahýr burasý, ineklerim, keçilerim baðlý. Azýcýk bekleteceðim sizi, anahtarý alýp geliyorum. Bana bir dakika müsaade edin” dedi.
Onlarý evin dýþýnda tutmak istiyordu.Ýçeri girdi, terekten anahtarý aldý ve dýþarý çýktý. Kocaman kilidi iki kere kart.. kart etti ve kapý gacýrtýyla açýldý.
“Buyur evladým, gir içeri dedi.
“Yok, gereði yok nene. Hadi kolay gelsin sana” dedi asker.
“Birer bardak ayran vereyim size, telesimiþsiniz (susamýþ) dir.”
“Sað ol nene, þimdi olmaz” diye geldi yanýt.
Babaannemin ayraný meþhurdur. Her konuða öncelikle ayran ikram ederdi. Ekþi de olsa yayýk ayraný bulunurdu bakracýnda.
Asker, sofrada çocuklarý, ahýrda inekleri ve ev sahibi olarak yaþlý nineyi görünce, görevini bitirmiþti.
Ayak sesleri evden uzaklaþtý.
Babaannem kapýmý araladý, “biraz daha bekle” dedi.
Kollarý yine kývrýktý ama yazmasýný çenesinin altýndan baðlamýþtý. Henüz tehlike geçmiþ deðil, tedbirli olalým, diyordu bakýþlarý.
Kanatlarýný üzerimize germiþ, civcivlerini korumak için çýrpýnan kuluçka tavuðu gibiydi.
Aradan epey bir süre geçmiþ, kahvaltý sonrasý hayvanlarý otlatmaya gidecektim, kitaplara yönelmiþtim ki, Sol Yayýnlarý’ndan aldýðým üç beþ kitap geldi aklýma.
Sözüm ona bu kitaplar yasaktý ve Beyoðlu’ndaki bir büfeciden alýyordum.
Büfeci istediðim kitaplarý günlük gazetelerin altýndan çýkarýp veriyordu. Bir arkadaþým benden öðrenip o büfeciye gitmiþti. Adam ona yok demiþ ve istediði kitabý vermemiþ. Akþama ben uðradým, ayný kitabý tereddütsüz çýkarmýþtý. Bu davranýþ gururlandýrmýþtý beni.
Þimdi yoktular. Ders kitaplarý ve birkaç roman yerindeydi ama ne hikmetse o kitaplar sýrra kadem basmýþtý.Yataðýn altýna baktým, çocuklarýn kitaplarýný karýþtýrdým, yerdeki eþyalarýn altýna baktým yoklar.
Kardeþlerimi çaðýrdým, onlara sordum, bilen, gören yok.
Son olasýlýk babaanneme baþvurmaktý. Aslýnda umutsuzdum. Hiç ilgilenmezdi kitaplarla. Bazen kardeþlerimin defterlerini alýr ve kýrýþan uçlarýný düzeltirdi. Hoþlanýyordu kýrýþýklýklarý düzeltmekten.
Benim kitaplarýmla ilgilendiðini görmemiþtim. Özellikle bu kitaplarý almasýnýn bir anlamý olamazdý. Yine de bu evde neyin nerede olduðunu bilecek tek kiþiydi.
Ýçeri girdim ve sormuþ olmak için, ”babaanne, benim bazý kitaplarým eksik, haberin” dedim, “var mý ?” demeye kalmadý, gözüyle sus, dedi.
Bu iþareti, kitaplarýn yerini biliyorum demekti. Þimdilik kimsenin duymasýný istemiyordu.
“Sað kulaðýnýn duyduðunu, sol kulaðýndan saklayacaksýn. Tedbiri elden býrakmayacaksýn. Ýstemediðin anda pahalýn biri bitiverir burnunun dibinde” derdi.
Sevmediði, sinsi ve tehlikeli bulduðu kimseleri “pahal” sözüyle sýfatlandýrýrdý. Yüze gülen, arkadan dedikodu yapanlara “tatlý diken” derdi. Elden geldiðince saðlam basmaya çalýþýrdý.
Pahallarýn ve sinsilerin sillelerini yiye yiye olgunlaþmýþ, onlar gibi olmayý yeðlemeyerek, önlemler almayý ve tongaya basmamayý öðrenmiþti.
Yýllardýr onunla yaþamýþ olduðum için davranýþlarýnýn ne anlama geldiðini biliyordum. Sustum ve odama girdim.
Askerler gitti, ortalýk duruldu. Kardeþlerim sokaða çýktý.
Odamýn kapýsý aralandý, içeri girdi babaannem. Keyfi yerine gelmiþ, yaþmaðýnýn ve kara düþüncelerinin düðümleri çözülmüþtü. Bu kereye iliþkin belanýn defedilmesinin sevinci ile geleceðe yönelik tasa yan yanaydý bakýþlarýnda ve yüz çizgilerinde.
Kaçýncý bininci kere tekrarladýðý þükrünü çekiyor ve þükür orucuna hazýrlanýyordu mutlaka. Evden ayrýlan bir yolcu menziline ulaþýp “Sað salim eve geldik. Selamlar” yazýlý telgraf okunduðunda, sýnavýmýz baþarýyla sonuçlandýðýnda, ineði doðumunu yaptýðýnda ve benzeri önemsediði olaylar mutlu sona baðlandýðýnda þükür orucu tutardý.
Ramazan ayý dýþýnda namaz kýldýðýný görmemiþtim ama yýlýn yarýsýný þükür orucu tutarak geçirirdi. Hem de akþam yemeði ile sahura kalkmadan tutardý oruçlarýný. Hiçbir zaman dolu dolu sevinmez ve dolu dolu da üzülmezdi.
Sýr perdesinin aralýðýndan bakan küçücük gözleri ve yerin kulaðýndan gizlediði sesiyle,
“O kitaplarý ahýrdaki saman küfesinin içine saklayalý bir hafta oldu. Ne olur, ne olmaz diye sana söylemedim” dedi.
Ýçimi delip geçercesine bakakaldý bir süre. Çok uzaklara gitmiþti yine, yorgun göz bebeklerinde bir demete sýðdýrdýðý özgün tarihinin ruhu kokuyordu. Kaçýncý kez atlattýðý bu tip vartalarýn kývancýyla muzipçe gülüyor ve yýllarýn bilgeliði ile duruyordu karþýmda.
Kapýya yaslanmýþ omuzlarý dikleþti, bembeyaz yüzü nura boðuldu, aydýnlandý gecekondumuzun duvarlarý, bahar kokularýný duyduk yeniden. Kýnalý saçlarý kýzýl bir meþale gibi mutluluðunu haykýrýcasýna uçuþuyordu köpük beyazý alnýnda, olmuþ ve olacak tüm melanetlere inat. Yüzündeki derin çizgiler yumuþamýþtý.
“Ah sizi gidi ne yaptýðýný bilmezler, ezbere yaþayanlar... yaþamýn hiç de sandýðýnýz kadar kolay olmadýðýný ne zaman anlayacaksanýz?” dercesine yavaþça iki yana salladý baþýný.
Kendi yaþamýný çoktan düðümlemiþ yalnýz bizim için yaþýyordu.
” Daha yeni mi fark ediyorsun?... Ýçeri gel, bir bardak su vereyim sana” diye ekledi.
Dudaklarýndan dökülen sözler bitmiþti ama gözleri konuþmasýný sürdürüyordu ve daha günlerce konuþacaktý.
Hiç susmazdý gözleri, ya da bana öyle geliyordu.
Dondum kaldým.
Sadece aval aval bakýyordum.
Rast gele, gayri ciddi, uzak ve yakýn tehlikelerden habersiz, dümdüz yaþýyordum iþte. Elindeki oyuncaðý kullanmasýný bilmeyen aptal ve þýmarýk bir çocuk gibiydim.
Utandým yaptýklarýmýn farkýnda olamadýðým için.
Korktum, korkma riskini azaltmayý beceremediðimden.
Ne soracak, ne de merakýmý giderecek konuþmaya gücüm kalmamýþtý, kýpýrdatamadým dudaklarýmý.
Babaannem, okuma yazma bilmiyordu.
Nasýl hissetmiþse etmiþ, o kitaplarýn sýrrýna ermiþ ve onlarýn þerrini keþfetmiþti.
Kitaplarý ahýra hapsederek kendi usulünce þer yollarýný kapamýþtý.

Öyle bir tehlike sezmiþti ki, kitaplarý sakladýðýný bana söylemeyerek, beni, benden de korumak gereðini duymuþtu.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: etkilendim
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
11 Nisan 2005
Sevgili M.Murat Uðurlu; Analarýmýz!Teselli pýnarlarýmýz, güç kaynaklarýmýz...Genç uykularýnda, beþiðimizi bekleyenlerimiz...Adý ister "anneanne" olsun, ister "babaanne"....Her biri, üzerimize titreyip duran bir yaprak gibi....Yýllar önce bir edebiyat dergisinde okuduðum þu satýrlarý hiç unutmadým:"Türk folklörü, ana yüreði ile kavak yapraklarý arasýnda bir benzerlik kurmuþ ve ve ANA YÜREÐÝ demiþ kavak yapraklarýna...Günün her saatinde kýpýr kýpýr, en ufak bir esintide bile tiril tiril.".........Yazýnýzý okuyunca, iþte bu cümleleri hatýrladým...Güzel, düzgün, akýcý anlatýmýnýz için kutlarým...Devamýný dilerim.......Sevgiyle kalýn...Kâmuran Esen

:: Çok güzel bir öykü...
Gönderen: Kenan Þahin / Ýstanbul/Türkiye
26 Mart 2005
Sonradan… Kozdere’nin irili ufaklý onlarca kaynaktan beslene beslene semirdiði, tembel tembel denize ulaþtýðý yerden adýmlar sonra iki yaný ulu aðaçlý, kaldýrýmlarý çürük yapraklý caddeye akaryakýt istasyonunu gördüðünüz yerden dönersiniz… Geldiðiniz yola baðlý olarak ya mistik coðrafyalara özenen Hacý Osman Bayýrý’ndan; ya da umursuz, insaný dinlenceye çaðýran Kireçburnu’ndan hayaller dolmuþtur kafanýza… Yolun baþýnda saðýnýz askeriye, solunuz taksi duraðý ve büfeler ve birahane ve köftecidir. Tahtakale, saçý sakalý karýþmýþ, mahallenin delisidir. Ardýndan otobüs duraðý ve dolmuþ duraklarý gelir ki dolmuþlardan biri eskiden olmayan bir yere, Kocataþ’a gider… Daðevleri de adýný deðiþtirmiþ, kendini deðiþtirmiþtir. 42K, Kazým Karabekir – Sarýyer hat otobüsü yanýnýzdan hýzla geçer… Gayrimüslim Mezarlýðý’nýn yaný hâlâ çamurlu, hâlâ azýcýk çöplüdür. Ýçinde bir gece kondu bacasý tüten kaç mezarlýk vardýr ki dünya da? Kaldýrýmý iþgal eden çok eski bir tanýdýk daha vardýr, ki Fidanlýk yolun karþýsýnda sessizce uzanmaktadýr, epey bir sizinledir eðer daha yürüyecekseniz… Yaþlý Fabrika’nýn atýk suyu için yapýlan kanalda kurbaðalar zýplamakta, fareler yuvarlanmaktadýr. Buraya su, artýk yaðmurdan yaðmura dolmaktadýr. Bir tuhaf tabela karþýlar sizi… Uzun, anlamsýz yazýlar… Ýçki… Bölge… Daðýtým… Antrepo… v.s… Kibrit Fabrikasý deðil… Yüksek duvarlardan, paslý yýllanmýþ demirlerin ardýndan hayalet köpekler havlar, irkilirsiniz… Köþede karpuz tezgahý, karþýda kasap ve fýrýn… Yüz elli yýllýk aðaca yaslanýp bir sigara yakýn… Ya yukarý, ya Bahçeköy’e, ya karþý ormana dalýp bir yudum soðuk su içmeye… Anlattýðýnýz dönemi görmedim, ama anlattýðýnýz yeri biliyorum… Ellerinize saðlýk…

:: Bir dönemden...
Gönderen: Deniz Canefe / Ýstanbul/Türkiye
25 Mart 2005
Okuyup bitirdiðimde kendi kendime gülümsediðimi fark ettim. Zorlu, karýþýk bir dönemden tatlý, hüzünlü, komik küçük anýlarla çýkabilen bizler acaba bunlardan ne kadarýný aktarabildik þimdiki yaþamýmýza diye soruyor insan kendi kendine?




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bizim Köyün Hasan'ý
Kýrat ve Sýpa
Ddt
Dedemin Aþk Öyküleri
Gece de Yatmaz Gündüz de

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yaðlý Ekmek Yiyen Evliya
Burgazada
Soyunma Odalarý
Güðümler Delinince
Arkadaþlarýn Yanýna Bir Yatak

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Zincire Vurulmuþ Prometheus [Deneme]
Sokrates Neden Yazmadý [Deneme]
Victoria Gölü Kýyýsýndan Esperanto'ya [Deneme]
Devletçilik veya Merkantilizm [Deneme]
Dünya Dengesini Arýyor [Deneme]
Sosyal Yaþam Çekirdeði [Deneme]
Türkiye 1 Mayýs Tarihsel Dizini [Ýnceleme]


Murat M. UÐURLU kimdir?

974_ Ýst. Ün. Edb. Fak. Felsefe mezunu. Okuyan, hobi olarak amatörce yazan, emekliyim. Yaþamayý ve yaþamý anlamayý, anlamlandýrmayý istiyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Ayrýmsýz tüm yazarlarý okumaya ve onlardan aldýklarýmý yaþamýma katmayý ilke edindim.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Murat M. UÐURLU, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.