Ýnsan kendini bilmeli. Gerçeði keþfetmeye yaramasa da, yaþamayý öðretiyor. Ve bundan daha güzel birþey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
Toz bulutlarý arasýndan sýzan kamyon farýnýn ýþýðýnda, sersem sepelek savrulan kar taneleri… Yorgun giysiler içindeki iþçilerin, alýþýldýk bir ibadeti gerçekleþtirircesine itaatkâr bedenleri… Ses dalgalarýyla sarsýlan zemin… Farklý yumaklardan saðýlan bu ayrýntýlar, her bir atkýsý, biri biriyle son derece uyumlu bir kilim dokuyordu.’’ Bir geceliðine ‘taþkýrmanýn’ konuðu olmuþ yazmaya sevdalý genç, o gece gördüklerini anlatmaya devam eder: ‘‘Demir bir iskele üzerine oturtulmuþ taþ kýrma makinesi, yaþlý bedeni ve bu bedene bir kuyruk gibi tutunan makaralý bantlarýyla bir dinozor fosilini andýrýyordu. Banttan havuza boþalan taþlar, zemindeki paletler üzerinde ilerliyor, havuzun sonundaki kocaman deliðin aðzýndan aþaðý düþüyordu. Baþ aþaðý duran, korkunç gürültülerle salýnan, iki kocaman çenenin kýsmetiydi bu taþlar. Sicim gibi akan sulardan kurtulan taþ tozlarý tavandan aþaðý sarkan beþ yüz mumluk ampullün yaydýðý ýþýk ipçikleri boyunca ilerliyor, dev ampulün etrafýný saran þapkaya varýyor, vardýklarý noktada, sonsuza dek konaklýyorlardý. Renkler, sesler, görüntüler; her þey ama her þey, usta iþi bir film stüdyosuna yakýþacak denli kusursuzdu. Neredeyse, bu köle düzenini yýkacak efsane kahraman elinde kamçýsý ya da baltasýyla ortaya çýktý, çýkacaktý...’’ Bandýn týrmandýðý yerde, elindeki mýzrak benzeri cismi aþaðýya fýrlatacakmýþ gibi duran bir karaltý belirdi. Erik kurusu tenini örtmekten aciz giysileri, bir kýrklýk boyuyla uzaktan uzaða fark edilen: Makinist Cino idi bu. ‘‘Ýþim, eþim, aþým gerisine yormam baþým’’, diyen bir zamane kahramanýydý, Cino. Ýþ diye bildiði, makinistliðini yaptýðý ‘taþkýrmayý’, kulaðýna dolan seslerin yoðunluðuna göre tutturduðu bir ritimde çalýþtýrmak; eþ diye bildiði evdeki ’Maçkalý’; aþ diye bildiði de ‘Köroðlu’nun’ önüne sürdüðü mýsýr ekmeði ile karamancar çorbasýydý. Daha az çýkan ses, ya kýrýlan taþlarý çeken kovalara daha az taþ düþtüðüne, ya merdaneler arasýnda ezilmeyi bekleyen taþlarýn azaldýðýna ya da paletli haznenin boþaldýðýna iþaretti. Sol elinin iþaret ve yüzük parmaðýný dilinin üstüne yatýrýp ýslýðý patlattý. Sað elindeki saplamayý hadi daha hýzlý, daha hýzlý dercesine herkesin bildiði bir hareketle bir ileri bir geri savurdu. Aþaðýdaki iþçilerden iriyarý olaný, Malak Memed, bacaklarýnýn arasýna sýkýþtýrdýðý balyozunun sapýný sallayarak yanýtladý onu. Ayný dilden konuþuyorlardý. Balyozu hýrsla yerde yatan kaya parçasýnýn damarýna indirdi. ’’Boyuna denk saplamayý çenelerinin arasýna sarkýtan makinisti, sayesinde yaþlý makine geveleyip durduðu taþlara daha bir hýrsla yüklenirdi. Makinistin, ayaklarýnýn altýnda sarsýlan demir levha, elindeki saplama arasýnda askýda kaldýðý, uzun madencilik yýllarý ardýndan ciðerlerinden geriye ne kalmýþsa, onu da söküp atmak istercesine haykýrdýðý bu anlarda, gözleri þehvetle kýsýlýr... Sesi, makinenin canhýraþ haykýrýþlarýyla, birbirine sarýlýr; pas, taþ tozu kokularý içerisinde mutlulukla ederdi. Taþ ortadan ayrýlýr. Makine ve makinisti birlikte doyuma ulaþtýklardý.’’ Önce aþaðýda çalýþanlarýn, sonra bantlarýn, kovalarýn en sonra da kýrýcý çenelerle merdanelerin sesi kesildi. Þimdi, kuyu baþýna çekilen asansörün halatlarýnýn ve ’varagelden’ yük treninin vagonlarýna boþalan kömürün sesi seçilir olmuþtu. ’’Sessizlik makinenin tepesinde salýnan ampulün ýþýðýný daha bir keskinleþtirmiþ, kar altýndaki havzada taþ kýrmanýn demir iskeleler üstünde duran gövdesi ýþýklarý ta uzaklardan seçilen bir deniz fenerine dönüþmüþtü.’’ Ýþçiler, soba niyetine kullandýklarý yamru yumru bir varilin baþýna toplanmýþ kar soðuðu yemiþ bedenlerini ýsýtýyorlardý. Varilin yarýlmýþ, kora çalmýþ yerlerinden yanan taþkömürünün maviden kýrmýzýya mora en yakýcý bölgelerinde sarýya çalan, renkten renge salýnan ýþýklarý görünüyordu. Çoktan matlaþmýþ, yer yer kýrýk camlar ve bu camlarý bir arada tutan demir doðramalardan oluþan paydos köþesinin ortasýnda duran bu garip sobanýn baþýnda olduklarý sürece herkes eþitti. Çerçeveli kenara tutturulmuþ ahþap sýralara açýkta çalýþýp ýslananlar oturur. Makinistiymiþ, Postabaþýymýþ bu sýralara iliþemezdi. Sobada ýsýtýlan patates unu karýþtýrýlmýþ kuru kumanya ekmeðine, soðana, kimilerinde köyden gelen Kars kaþarýna, Erzincan tulumu, Trabzon tereyaðýna hatta Cino’nun yanýnda getirdiði ev kumanyasýna soba baþýnda kim varsa caný istediðince giriþirdi. Senenin bir kaç ayý dýþýnda her gece postasýnda bu garip soba yakýlýrdý. ‘‘Bant boyunca ilerleyen demir merdivene bir karaltý atladý. Kapkara tüyleri, iri yeþil gözleri olan, ince bedenli bu kedi, her gece paydos saatinde sobanýn baþýnda toplanan iþçilerin yanýna gelir. Bekler, ekmek kýrýðý, kaþar kabuðuyla umudunu doyurur. Ortamdaki yumuþak havadan cesaret bulduðunda, iþçilerden birinin bacaðýna, birçok gece ise kýzgýn sobanýn ýsýttýðý demir sýranýn ayaklarýna sürtünerek özlemini dile getirirdi. Kýsmetine düþeni alýr. Paydosun bitmesine ramak kala çeker giderdi. Bu gece þanslýydý. Ýþçilerden biri evden hamsili ekmek getirmiþti. Mýsýr ekmeðinden sýyrýlýp yenen hamsilerin kýlçýklarýný havada kaptýðý gibi mideye indiriyordu. Minnetle hamsili ekmeði getiren iþçinin bacaðýna sürtündü.’’ Sobanýn yaný baþýndaki masaya kurulmuþ sofradaki yiyecekler bitmeye yakýn Malak Memed, bardaðýný, çayýna þeker koyan Þaban Eliyi’ye uzatýrken:’’Baga beþ döperlek koy’’, dedi. Her þey, her akþam olduðu denli sýradandý. Bildik sorulara bildik cevaplar… Bildik fýkralarýn bildik sonlarý… Cino, her gece anlattýðý fýkrayý anlatmaya hazýrlanýyordu: Padiþahýn birinin, biri Laz, biri Kürt iki veziri varmýþ. Padiþah bu, delleni vermiþ… ''Kürt veziri asýn, Laz’ý da düzün'', diye emir buyurmuþ. Ýnfaz yerine giderlerken Laz vezir, Çingene cellâdýn kulaðýna eðilmiþ: ’’Bir yanlýþlýk olmasin da,’’ demiþ.’’Düzülecek olan penüm.’’ Fýkradaki Laz, gündüz postasýndan Þef’in hemþerisi Makinist Fikri, Kürt emekli olduktan sonra yerini aldýðý vardiya makinisti Kürt Memo, Çingene ise kendisiydi. Fýkra biter bitmez Malak baþta olmak üzere soba baþýndakiler yine aðýz dolusu gülmeye baþlayacak, bir bakýma bu fýkra, iþbaþý saatinin geldiðine iþaret olacaktý. Ama olmadý. Postabaþý: ’’Cino’’, dedi. ''Haftaya gündüze geçiyorsun.'' ’’Fikri’nin emekliliði mi geldi?’’, diye sordu. Postabaþý: ’’Bilmem.’’, dedi. ''Þef, o kadarýný demedi.’’ Cevap açýktý. Cino’ya düz isçilik yolu görülmüþtü. Makinenin baþýna geçerken Malak omzuna þaplaðý indirdi: ''Ko .mýna Cino…Haným tarafýndan Lazlýk da kurtarmadý seni…Kazmanýn, küreðin tadýný unutmadýn ya?’’ Unutur mu? Unutmamýþtý. Ocaktan yarý malul dýþarý iþçiliðine kaydýrýldýðýndan bu yana yýllarca sýrf makinistlik sevdasýyla en pis gece vardiyalarýna eyvallah etmiþti. ’’Yemek sonrasý hafifçe uyuþan bedeni, Postabaþýnýn, gündüz vardiyasýna geçeceðini söylemesiyle yeniden dirilmiþti. Yýllarýný verdiði sahnelerden yaþý gelip de uzaklaþtýrýlmýþ bir balet ya da; gençliðini, yýllarýný verdiði þirketinde pencere önü saksýsý konumuna düþüp kapý önüne konan bir üst düzey yönetici gibi hissetmedi kendini. O, bu durumlarýn ne anlama geldiðini bilmezdi. Sadece çalýþtýrdýðý makinenin hükümdarý olmaktan çýkýp basit bir kölesi konumuna düþeceðini biliyordu.’’ Ýsteksizce makine kumanda paneline yöneldi, düðmelere bastý. Önce kovalar hareketlendi. Ardýndan çeneler ardýndan da merdaneler. Her zamankinden biraz daha hýrsla paletleri çalýþtýrdý. Taþlar hýzla çenelerin arasýna yuvarlandý. Sesler düzensizleþti. Çeneler ardý ardýna biri birine vuruyor, merdaneler yýrtýlýrcasýna sürtünüyordu. Çenelerin tam da birleþtiði uçlarýndan birine kocaman bir taþ parçasý sýkýþmýþtý. Hýrsla elindeki saplamayý taþýn üstüne indirdi. Taþý sýyýran saplamanýn ucu çenelerin birleþtiði en dar kesime saplandý. Bir anda iki metrelik saplama yaylandý. Sýkýþtýðý yerden kurtulup havalandý. Ayaklarý yerden kesildi. Düþtüðü anda Cino’nun burnuna mazot, toz ve pas kokularý doldu. Saplama omuz baþýna doðru fýrlamýþken Postabaþý, onu omzundan çekip yere indirmiþti. Daðýlan taþtan çýkan toz bulutunun ardýndan çeneler alýþýlmýþ devinimine döndü. Makinenin baþýna Postabaþý, geçmiþti. Sanki her þey çok olaðandý. Hiçbir þey konuþmadýlar. Aþaðýda iþçiler ayný hýzla bandý yüklemeye devam ediyorlardý. Makine kabininden aþaðý indi. Kovalarýn baþýndaki musluða eðildi. Avuçlarýna doldurduðu suyla defalarca yüzünü, boynunu, ensesini yýkadý. Kömür vagonlarýndan ayýrýp, oralara bir yerlere biriktirdiði tahta parçalarýnýn baþýna oturdu. Etrafýndan geçirilen tel, ortasýndaki kalýnca sopa sayesinde tahta parçalarý kocaman bir balyoza dönüþmüþtü. ’’Yaptýðý iþin þakaya gelir yaný yoktu. Taþla çeneler arasýna sýkýþan saplama aniden yerinden kurtuldu. Tavandan sarkan ampulün þapkasýna çarpan, saplama parçalanan ampul parçalarýyla birlikte þapkada biriken tozlarý bir sis bulutu gibi etrafa yaydý. Yerini Postabaþýna býrakmýþtý. Musluk baþýnda elini yüzünü yýkarken o kara kedinin bacaðýna sürtündüðünü hissetti. Üzerinde çömeldiði bacaklarýndan birini ileri doðru fýrlatacakken duraladý. Kedi, dolunaydan araklanmýþ yeþil, iri gözlerle seyretti onu, ardýnda taze karýn üstüne iþlemiþ ayak izleri býrakarak uzaklaþtý.’’ Kuyubaþýndan gelen paydos düdüðünün sesine, kömür çeken lokomotifin homurtularý karýþtý. Ocakçý iþçiler, birazdan ocaktan çýkar, karanlýkta ýþýldayan tepe lambalarýyla banyolarýn yolunu tutarlar… Ardýndan servis araçlarý gelirdi. Cino’nun birçok gece olduðu gibi bu gecede servislerin kalkýþ saatini beklemeye niyeti yoktu. Diðerleri makine kabinin orada üstlerini deðiþtiriyorlardý. Þaban Eliyi, dostça yaklaþtý: - S…..et þunun þurasýnda kaç yýlýn kaldý. Uyma. Þef senin yerine gündüzcülerden birini geceye alacakmýþ. '’Uyma ya da uyuma ikisi de ayný anlama geliyordu. Þefin yerine düþündüðü hemþerisi ispiyoncu Mustafa olmalýydý. Þef yapacaðýný yapacaktý. Ya Postabaþý’nýn yaptýðý. Yýllardýr onun yüzünü kara çýkarmamak için çalýþýp durmuþtu.'' ’’Tren yolu boyunca omzuna vurduðu odun demetiyle yürüyordu. Raylar karla kaplanmýþ, üzerinde yürüdüðü traversler kaygandý. Birazdan tünel giriþine varacaktý. Servis araçlarý yola çýkmadan tüneli yarýlamýþ olur, tünelden sonra da iki sigara içimi yolu kalýrdý.’’ Ýþ çýkýþý üzerine tahta kasalar oturtulmuþ kamyondan bozma servis araçlarýna binmektense tünelden yürüyerek kestirmeden evine dönmeyi tercih ederdi. Bu sayede birçok gece evine televizyonda bayrak çekilmeden yetiþir, karýsýnýn soba üstünde kaynayan çaydanlýktan bardaðýna boþalttýðý çayý içerken siyah beyaz televizyonda Kel Spikerin son haberleri okuyuþunu boþ gözlerle izlerdi. Odun demetinin sapýný koltuk altýna yerleþtirip sigarasýný yakarken Postabaþý, ardýndan seslendi: - Ver bakalým bir Malboþta da bana. Ýþbaþýndayken sarý uçlu ‘Malboþundan’ içmezdi. Ýçse bir paket gününü bulmadan biter. Ýsteksizce henüz koynuna koyduðu sigarasýndan bir dal çýkarýp uzattý. Tünele girmiþlerdi. Tünelin ýslak sýcaklýðýný hissetti. Tünel duvarlarýyla raylar arasýnda ancak bir kiþinin zorlukla yürüye bileceði kadar bir boþluk vardý. Cino önde Postabaþý arkada yürüyorlar, aralýklarla tünel duvarlarýna oyulmuþ korunaklarýn önünden geçiyorlardý. Postabaþý: - El iþi bu kafaya takmaya gelmez az daha saplama iniyordu kafana. ’’ Seni kurtardým demeye getiriyordu lafý deyyus.’’ - Ýbneliði benden bilme. Þef, için varsa yoksa kendi hemþerileri elinden gelse benimde ayaðý kaydýrýr. ''Ardý sýra yürüyen su sarý çýyan olmasa þefin Fikri’yi postabaþý yapacaðý kesindi. Gündüze, Fikri, geceye Mustafa, postabaþý oldu mu? Bokunu ayaza çýkaracak kimse kalmazdý. Bütün iþi bozan oydu... Þuracýkta odun demetini kafasýna indirse, birazda geçecek tren parçaladýðý bedenini tanýnmaz hale getirirdi. Ondan sonra da Þef kimi postabaþý yaparsa yapsýn gelen aðam giden paþam emekliliði gelene kadar makinistliðine iliþen olmazdý.'' - Ama benim çýkarttýðým iþi onlarýn çýkartamayacaðýný da bilir. ''Ya sýyýrýrsa? Altýna alýp, ezmez miydi onu? Makine baþýnda bir itiþle nasýl ayaðýný yerden kesmiþti.’’ Gene de bu fikri aklýndan atamýyordu: ''Onu ardý sýra gelirken gören olmuþ muydu? Olmamýþtýr. Kâðýda, biraya takýlmayýp ardýma takýldýðýna göre parasý bitmiþtir’’, diye geçirdi içinden. Onun gibi bekleyeni yoktu Postabaþý’nýn. Karýsý geldi aklýna. Karýsý, rütbeli isçilerden saymazdý onu. Kocaman bedeniyle kucaklayýp sarmaladýðýnda, ‘‘Dölsüz dengim’’, diyecekti: ''Bu iþi de beceremedin.'' Çocuklarý yoktu. Her caný sýkýldýðýnda karýsý yüzüne vururdu ayýbýný. Ayýp onun muydu? O da belli deðildi. Dokuz çocuklu Malak Memed’in kendinden ilgili her dediðini yapmýþ karýsýný Malak’ýn köylüsü Hoca ya gitmeye ikna edememiþti. Malak’ta ondan ümidi kesmiþ: ‘’Sen daha yeme paraný. Senin karý, seni yolcu edip, çöpsüz üzüm olur, taze kocaynan paralarý yemeði bilir‘‘, demiþti. Madenci deðiþiydi: ‘’Bir madenci ölür, iki kiþi sevinir. Biri yerine iþbaþý yapan gariban, öbürü de maaþlý karýya konan uyanýk.’’ ’’Tünelde yük katarýnýn ýþýklarý göründü. Sesi tünel boyunca yankýlanýyor, katar geçmiþ seferlerinden kalma tünel duvarlarýna tünemiþ kömür tozlarýný önüne katarak geliyordu.’’ Tüneldeki korunaða önce Cino, adýmýný attý, elindeki odun demetini bacaklarý arasýndaki boþluða yatýrdý. Omuz baþýnda Postabaþý’nýn bedenini hisseti. Sapýndan tutuðu odun demetini ona doðru kaydýrmasý iþi bitirirdi. Kömür katarý hýzla yaklaþýyordu. Ciðerlerine dolan kokuya aþinaydý. Giruzu öncesi bu denli keskin kokular alýrdý ocakta. Göçükten kurtulduðu gün geldi aklýna. Saatler boyu, kömür damarlarýný kýzýla boyayan, arkadaþ kanýyla sulanan bir batakta saplanmýþ kalmýþtý. Karýsý, kýrk sekiz saati aþkýn ‘bacaaðzýnda’, göçükten çýkarýlacaðý aný beklemiþti. Kendinden önce göçükten çýkarýlan iþçilerin uykusuz gözlerinden sessiz gözyaþlarý dökülüyordu. Bekleþenler arasýnda önce Malak Memed’i sonra karýsýný seçmiþti. Karýsý, kocaman gövdesiyle yorgun düþmüþ bedenini sarmalarken Malak kulaðýna eðilmiþ: ’’Ula Cino’’, demiþti :’‘Ne tadlý adamlýðýn varmýþ. Karýyýn iki gündür aç susuz bacaaðzýnda çýkarýlmaný bekledi.’’ ’’Kömür vagonlarýnýn üstündeki kocaman E.K.Ý yazýsý bir film þeridi gibi gözünün önünden geçerken, bacaklarýna sürtünen sýcaklýkla irkildi. Ayaðýnýn ucundaki kara kedinin karanlýkta eþsiz bir zümrüt gibi parlayan gözlerini, fark etti. Omzundaki odun demetinin sapýný koltuk altýna sýkýþtýrdý; eðilip kediyi kucaðýna aldý ’’ Katarýn son vagonunun arka farlarýnýn ýþýðýnda Postabaþý, Cino’nun göz çukurunda biriken ýþýltýlý damlalarý fark etti. O gece, yazma sevdalýsý genç, iyi ki ’taþkýrmaya’ konuk gelmemiþti. 2004 / Ýstanbul.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © ihsan alaittin bilgen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |