Roman yazmanýn üç kuralý vardýr. Ne yazýk kimse bu kurallarýn neler olduðunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
Hava berrak ve Güneþ vurdukça yeþil çimenlerin arasýndan mis gibi toprak kokusu yayýlýyor. Damalarda dolaþan kanýn ýsýsý arttýkça þeytani duygularý kabartýp, kýþkýrtýyor insanlarý kýþ ortasýnýn gelgeç sýcaðý. Derisi yeni soyulmuþ ve karný yarýlmýþ inek etinden dumanlar yükseliyor. Henüz ocakta piþirilmeden bile yemeðe iliþkin salgýlarý harekete geçiriyor. Keskin et býçaðýný maharetli elinde gergef iþler gibi kullanýrken izleyenlerde hayranlýk uyandýrýyor ve kasaplýðý seyirlik oyuna döndürüyor. Ne varsa o an için orada olup biten, heyecana çevrilmek için kurgulanmýþ gibi. “A, babam... babam... ete bak, ete, ne yem yedirmiþ adam be.” dedi doymaz bir iþtahla. Kafasýný kaldýrmadan eti iþlemeye devam etti. Müþteriler gelmeden önce parçalama iþlemini, uygun parçalarý yan yana getirerek iyinin yanýnda kötüyü de satabilecek düzenlemeyi yapmalýydý. Yoksa, onu verme, bunu tartma derken etin yarýsý elinde kalabilirdi. Kilosu yüz yirmi, boyu bir yetmiþ civarýnda, kapkara, beton gibi bir adamdý dedem. Kol bilekleri baldýrýmýn iki katý kalýnlýkta, kilosunun üstünde sýðýrlarý bile tek baþýna devirip keserdi. Koca cüssesine orantýlý denebilecek kadar esprili, nüktedan ve akla gelmedik anýlarla doluydu. Yaptýðýnýz her hareket, söylediðiniz her söze karþý mutlaka bir “darb-ý mesel” yakýþtýrýrdý. Adý koyulmamýþ feylesoflardandý. Sözleri dikkatlice dinlenir, aðzýndan çýkanýn ders niteliðinde olduðu bilinirdi. Elli beþ yaþýnda girmiþ fabrikaya ve Ýstanbullu olmuþ. Zamanýn hatýrý sayýlý siyasilerindenmiþ ki o yaþta bir KÝT’e girmeyi baþarmýþ. Þimdi yetmiþ dokuz yaþýnda ve yine bir baþýna yere yatýrdýðý ineði ete dönüþtürme çabasýnda. Çalýþtýðý fabrikadan iþ arkadaþlarý gelecek ve kargalar gibi üþüþecekler taze kesilmiþ inek etine. Elleri çalýþýrken aðzý boþ durmaz, iþini gözü kapalý yapacak derecede ustalaþmýþtýr ve býçaðý milim sektirmeden kullanýrken ayný maharetle konuþmalarýný da sürdürür. Onun konuþtuðu yerde herkes susar, dinleyici konumuna geçer. Sadece açýklayýcý ve tamamlayýcý sorular sorulur. Sanki et kesmiyor da konferans veriyor ya da meddahlýk yapýyor gibidir. En çok istek toplayan, pür dikkat dinlenense aþk öyküleridir. Gerçeklik payý olduðundan kuþku duyulmasa da dedemin kattýklarý vardý sanýyorum. Bu öyküler, ev ile iþ arasýnda ve zavallý karýlarýnýn eteði altýnda yaþayan insanlar arasýnda büyük ilgi görürdü. Sinemaya gitmenin ayýp sayýldýðý dünyalarýnda dedemin öyküleri gündelik yaþamlarýnýn tek açýlýmý ve fantazileri oluyordu sanýrým. Hiçbir yasak iliþki yaþamamýþ bu insanlar öykülerin gölgesinde kendilerine ayrý dünyalar kuruyorlardý. Dinlemek, yapmanýn yerini alýyordu, hal ve tavýrlarýndan böyle okuyordum. Küçücük dünyalarýna kocaman bir pencere açýyordu birkaç tümcelik anlatýlar. Sohbetinin tadý kestiði ete karýþtýðýndan mýdýr bilinmez, müþterileri kokusunu alýr ve et kesileceði günler burnunun dibinde biterlerdi. Durup dururken söze baþlamaz, birinin ortaya laf atmasýný beklerdi. Bilerek yapýyordu bekleme faslýný. Karþý taraftakilerin sabrýný deniyor, nabýzlarýný elinde tutuyordu belki de. Teklif karþý taraftan gelirse tadý artýyordu. “Satýlýða çýkardýðýn malýn deðeri az olur, müþterisi kendiliðinden gelen malý pahalýya satma þansýn yüksektir” felsefesiyle bakardý her olaya. Yine öyle oldu. Bir kaç kiþi vardý inek kesime hazýrlanýrken. Zaman ilerledikçe çoðalýyordu çevremizdekiler. “Dur bakalým ona da sýra gelecek. Ananýn ...ýnda nasýl bekledin dokuz ay on gün” diye yanýtladý. “Ýyi güzel de kalabalýkta her türlü et kesilmez ki dayý...” diye atýldý sabýrsýz müþteri. “Bak yeðenim bu yaþa kolay gelinmiyor. Ýyisi, kötüsü, güzeli, çirkini bir çok olay yaþýyor insan. Hiç aklýna gelmeyecek, rüyanda görmediðin iþlerle karþýlaþýrsýn. Bir anda olup biter, ne olduðunu anlayamazsýn. Ben, fabrikaya girmeden önce kurbanlýk mal getiriyordum memleketten Ýstanbul’a. O zamanlar kamyonculuk, otobüsçülük yok. Gemilerle geliyoruz. Rezilliðin bini bir para. Mecidiyeköy’de dutluklarýn altýnda bekletiyoruz malý. Aðaçlarýn altýna aðýl çeviriyoruz, aðaç dallarýndan yatak yapýyor, altýmýza üstümüze birer çul serip malýn yaný sýra yatýyoruz. Arada sýrada Sarýyer’de hamamda yýkanmayý saymazsak tozun topraðýn içindeyiz. Oralarda ev, mev yok o günlerde, çakallar mala saldýrýyor, geceleri nöbetleþe uyuyoruz hýrsýzdan, ursuzdan sakýndýðýmýzdan. Uzatmayalým, malý sattým, bir, iki teneke tereyaðý kaldý elimde. Onlarý da satýp bir an evvel memlekete dönmek istiyorum. Mevsim kýþ, þimdi olduðu gibi þubat ortalarý, ama, hava bugünkü gibi günlük, güneþlik deðil. Sarýyer pazarýnda tereyaðý sattým iki teneke. Boþ tenekeler elimde Çayýrbaþý’na doðru geliyorum yürüyerek.. Boðazdan esen rüzgarlar dalgalarý kaldýrýmlara savuruyor. Elli iki yaþýmda, yayla adamýyým, bastýðým yeri ýrgalýyorum. Soðuðu yedikçe dumanlar buðuluyor gövdemden. Sokakta Allah’ýn kulu yok benden baþka. Rus konsolosluðunun önünden sonra arkam sýra bir tak. tak, tak sesi geliyor. Benimle ilgili olmadýðý için dönüp bakmýyorum. Beyaz Park’ý geçtim ses benimle birlikte geliyor arkam sýra. “Beyefendi” diyen bir kadýn sesi duydum. Kimse tanýmaz beni burada diye düþündüm ve yoluma devam ettim. Ayný ses bir kaç kere üstelenince durdum, geri baktým. “Beyefendi, sana sesleniyorum deminden beri” dedi. Beni buralarda kimse tanýmaz ve çaðýrmaz diyerek aldýrmadým da.. dedim. “Bu tenekeleri bana verir misin?” dedi. Parayla deðil mi? Veririm, dedim. “Yalnýz , ben bunlarý taþýyamam, evime kadar getirebilir misin?” dedi. Canýma minnet, hem paramý alýrým, hem de bu tenekelerden kurtulurum diye sevindim bile ve olur dedim.Ermeni Kilisesi’nin yanýndaki sokaktan içeri girdik. Rüzgarýn þiddeti kesildi, sokakta kimsecikler yok. Kadýnýn birileriyle iþbirliði yapýp beni soyduracaðý düþtü aklýma. Biraz çekiniyorum ama, erkekliðe de bok süremiyorum. Ayaklarým geri geri gidiyor nerdeyse ya yola girdik bir kere, dönüþ yok artýk.” Býçaðý aðzýna, diþlerinin arasýna aldý dedem; derinin bir ucundan tuttu öteki eliyle eti bastýrdý ve deriden ayýrdý. Etten ayrýlan deriyi iyice yaydý yere, kestiði parçalarý derinin üzerinde sergileyecek. Hemen derinin bittiði yere de bir telis çuvalý serdim. Deriye sýðmayan parçalarý oraya dizeceðiz. Benim görevim böyle ek iþleri yapýp, hesap tutmak. Peþinleri, veresiyeleri kilolarýyla yazýyorum. Üniversite öðrencisiyim, lise için Ýstanbul’a geldiðimden beri dedemin yamaklýðýný yapýyorum. Sürekli olarak, ayda bir iki kez yapýyoruz bu kasaplýk faaliyetini ve ek harçlýðýmý da veriyor iþimiz bittikten sonra. Dedemle oturup baþ baþa konuþmuþluðumuz pek yoktur. Örflerimiz bunu emreder, büyüklerle olur olmaz konularda konuþmak ayýptýr, günahtýr ve yasaktýr. O nedenle kesim günlerinin ayrý bir önemi vardýr. Yakasý açýlmadýk yaþam ve aþk öykülerini bu günlere saklar, ve baþkalarýyla birlikte ben de dinlerim. Son parça eti de satar ama, dedemin anýlarý, baþkalarýna ait anýlarý ve felsefi boyuttaki kýssadan hisseleri bitmez. Sýðýr ve küçükbaþ hayvan toplamak için Giresun yaylalarýný aþýp Erzurum’a, Erzincan’a kadar çýkar, Torul ve Gümüþhane köylerini ayaðýna katarmýþ. Bu yolculuklarý sýrasýnda onlarca insanla ve olayla karþýlaþmýþ, her birinden ilginç sonuçlar çýkararak yaþadýðýmýz olaylara kýssadan hisseler çýkarýrdý. Bu anýlara Ýstanbul da eklenince daðarcýðýný tahmin etmek zor olmasa gerek. Dedemin müþterilerinin gerçekten et almaya mý, yoksa anlatacaklarýný mý dinlemeye geldiklerini anlayamamýþýmdýr. Öylesine dalarlar ve kendilerinden geçerek dinlerlerdi ki, bu soruyu sormaktan alamazdým kendimi. Sanki hiç bir þey yaþamýyorlardý ve bu öykülerle tutunuyorlardý yaþama. Tek eðlenceleri ve evleri kadar benimsedikleri kahvehanede, iþ arkadaþlarý ve hemþehrileriyle kaðýt oyunlarý oynayarak vakit geçirmekti. Dedem ayrý bir dünyaya her nasýlsa girmiþ ve onlarla paylaþýyordu. “Eeee.. sonra” dedi meraklý iþ arkadaþý. “ Yahu ben ...ümden alýyorum soluðu, sen ne derdindesin” dedi, dedem. Baþladýðý öyküyü bitirmediði görülmemiþti ama, vatandaþ gerektiðinden fazla heyecanlýydý. “Bir apartmanýn önünde durduk, para çantasýný açtý anahtarýný çýkardý, kapýyý açtý Allah biliyor ya ben, cüzdandan para çýkarýp verecek sandým. ‘hadi köylüm yukarý kadar çýkar tenekeleri dedi. Ýyice korktum ben, pek caniye benzemiyordu ama, insanoðlu bu, çið süt emmiþ ne yapacaðý belli mi olur. Merdivenleri çýkýp ikinci kata çýktýk. Her katta üç daire kapýsý var. Güvenim yerine geldi biraz. Ne de olsa gürültüye koþanlar bulunur bana saldýrýlarsa, baðýrýp çaðýrýrým. Daire kapýsýný da açtý, sýcak vurdu içerden yüzüme, her ne kadar üþümesem de sýcaðýn yeri baþka oluyor. Misler gibi kokuyor ev. Artýk paramý alýr giderim de kaç lira isteyeceðimi hiç düþünmemiþtim. Panikledim biraz, ne söyleyeceðimi düþünürken, bana döndü; ‘gel köylüm sana bir kahve yapayým, için ýsýnýr’ demez mi... Doðrusu donup kalmýþtým, böyle bir teklif aklýmýn köþesinden geçmemiþti. Hiçbir þey söyleyemedim, öylece bakýyordum yüzüne doðru bön bön. ‘Çekinme.. gir içeri... sýcak bir kahve iyi gelir. Gurbettesin de, yorgunsundur, dinlenirsin’diye, binbir iþve ile cilvelenmez mi? Zaten þaþýrmýþým, sözler kulaðýmdan içeri gire girmez sarhoþ etti beni, beynim iyice uyuþtu. O ise çok sakindi. Uzun zamandýr tanýþýyormuþuz gibi davranýyordu. Ben de ister istemez etkilendim ondaki gevþeklikten, çekinmeyi unutur gibi oldum, girdim eþikten içeri. Bir terlik attý önüme ‘giy bunu’ dedi. ‘Paltonu da çýkar, asayým‘ dedi. Paltonun cebinde paralarým var. Çýkarýp versem paralardan olmak korkusu, vermesem ayýplarýn en büyüðü olacak.... Ýstemeyerek sýyýrdým sýrtýmdan verdim. Aldýðý gibi astý koltuðun arkasýna. Dönüp bakamýyorum arkama ama aklým paralarda...Paltonun altýnda ne ceket ne de kazak var. Kadýna eðlence oldum durduk yerde. Kýþýn ortasýnda paltosuz kazaksýz gezmenin ayýbýný da tattým orada. “Neredeyse gömleksiz gezeceksin, ne kadar ateþliymiþsin köylüm” dedi. Ateþliymiþsin sözünü duyunca kulaklarýma kadar kýzardýðýmý hissettim. Her yanýmý ateþ bastý. Bir kadýndan böyle sözler duymamýþtým ömrümün bu gününe kadar. Ne yapacaðýmý, nasýl cevap vereceðimi iyice þaþýrmýþtým. Mantosunu çýkarmýþ, etek, kazak kalmýþtý üzerinde. Otuz beþ yaþlarýnda sülün gibi bir afetti. Yemyeþil gözleri insanýn canýný alýyordu. ‘Gel seni banyoya götüreyim, elini yüzünü yýka. Ben de kahveni yapayým’ dedi, salýna salýna banyoya kadar götürdü beni, yanýmdan ayrýldý. Bolca köpürttüm sabunu elimi, yüzümü adamakýllý yýkadým. Soðuk suyu bol bol çaldým yüzüme, kollarýmý sývadým, boynumu boðazýmý da mes ettim. Sýcaklýðým düþtü biraz, heyecaným yatýþtý.” Yorulmuþtu dedem ve nefeslenmek için Ýki dizinin üzerinde doðruldu, þöyle bir bakýndý yolun geliþine doðru. Etin hemen hemen tümünü ayýrmýþtý deriden ve yalnýz sýrt kýsmýndaki parçalar kalmýþtý. Bir iki býçak darbesinden sonra satýþa hazýr olunacaktý. “Anasýný sattýðýmýn gençliði, þu kadar iþ yordu beni. Eskiden bana mýsýn demezdim. Sinek výzýltýsý gelirdi üç dört malý arka arkaya devirmek. Çek oðlum çuvalýn ucunu, þu parçalarý biraz ayrý koy.” dedi. “Kara dayý, daha önce bir yerlerde görmüþ müydün karýyý?” dedi, öteki müþteri. “Nereden göreyim yahu... elin karýsýný. Büyükdere’de oturmuþluðum mu var. Kaç yýldýr buralarda yaþarým, halen Büyükdere’de bir kahvede oturmuþluðum yoktur.” Diye yanýtladý. “Kahve güzel miydi bari?” dedi adam. Sözün arkasýný getirtmeye yönlendiriyordu dedemi.“Þekerli yapmýþtý kahveyi. Bugünkü gibi hatýrlýyorum tadýný. ‘Zor mu iþiniz, sýla özlemini nasýl gideriyorsun, nerelerde yatýp kalkýyorsun, burasý rahat mý?’ dedi. Hemen yanýma oturdu. Koltuk da rahattý doðrusu ama, benim konuþacak halim kalmamýþtý. Ellerini boynumda dolaþtýrmaða baþladý, ’çekiniyor musun benden, burasý rahat deðilse yataða geçebiliriz’ dedi. Öylesine iþveli söylüyordu ki, aklý baþta tutmanýn mümkünü yoktu. Yavaþça doðruldu, elimi tuttu ayaða kaldýrdý beni. Dizlerimin üzerinde güçlükle doðrulabildim. Kokusu bile baþ döndürmeye yetiyordu, iþvesine, cilvesine nasýl dayanayým. Korkuyu morkuyu unuttum ne olacaksa olsun diye sarsak adýmlarla düþtüm peþine. Yatak, yatak deðil kocaman top sahasý, baþýnda anadan doðma soyunmuþ bir kadýn resmi, yorganlar saf ipekten pýrýl pýrýl yanýyor. Kocaman bir aynanýn önündeyim. Kendime bakamadým utancýmdan. Þaþkýn þaþkýn duruyorum. Artýk ondan emir bekliyorum. Ne yapýp, ne yapmayacaðýmýza o karar veriyor nasýl olsa. ‘Böyle mi yatacaksýn, çýkar üzerini’ dedi. Yahu kýrk yýllýk karýmla hiç böyle iþim olmamýþ, elin karýsý evirip çeviriyor beni ve sesimi çýkarmadan talimatlarýný bekliyorum. Ben daha davranamadan eteðini sýyýrdý. Ýp kadar küçücük donla kaldý. Yarmaça gibi bacaklar çýktý ortaya baksam mý, bakmasam mý? ‘Utanma.. doya doya bakabilirsin.’ Dedi. Sonra bana doðru gelerek, ‘Sana kalsa akþama kadar soyunmayacaksýn, bari ben yardým edeyim’ diyerek gömleðimin düðmelerini açtý. Bu arada nasýl becerdimse pantolonumun kayýþýný çözdüm. Bunu kapýp yataða kapadým. Gövdemin altýnda boðulur gibi sesler çýkararak, ‘Dur hele, acele etme. Açlýðýný anlýyorum ama, yattýðýmýz bir iþe yarasýn. Kalk üzerimden ve sýrt üstü yat, kendini bana býrak çocuk yapmayacaðýz, aþk yapacaðýz’ dedi. Aldýðým komutu bir kez daha yerine getirdim. Keten donumu çýkaramamýþtým, tuttu paçalarýndan, çekti çýkarttý. ‘Daha uzununu bulamadýn mý köylüm? Üç paçalýnýn içine birlikte girelim, daha hoþ olur..’ dedi. Onun donuna göre, bir köyü giydirecek don çýkardý benimkinden. Çýktý üstüme, gözlerini dikti gözlerime can alýcý gibi, ‘Nasýl, hayatýndan memnun musun? Tüm yorgunluðunu alacaðým senin, birlikte çok güzel vakit geçireceðiz, yalnýz acele etmeyeceksin köylüm’ dedi. O ne ses, nereden çýkýyor, nasýl terbiye edilmiþ; zavallý bir enik yavrusunun paçalarýna sürünmesi gibi sakin, azgýn diþi bir kedi gibi þehvet saçýyor. Böyle bir iþve ne gördüm ne de duydum. Baþýmý döndürüyor, tüylerimi diken diken ediyor gözlerimin önünde kelebekler uçuþuyor. Üzerime çýkarken belden üstünü soymamýþtý. Siyah boðazlý bir kazak vardý. Kazaðý çýkardý, siyah sütyenin örttüðü göðüslerinin dýþýnda bir þey kalmadý üzerinde. Sütyen olduðunu da bilmiyordum o zamanlar, ilk kez görmüþtüm çünkü. Teni fýrýn darýsý esmerliðinde ve yýlan derisi gibi parlýyordu. Ellerini arkasýna götürüp sütyenini de çýkarttý sonunda. Kara dut gibi pütür pütür olmuþtu uçlarý ve mavzer mermisi gibi dimdik duruyordu. Uzun saçlarý darmadaðýn olmuþ, yüzüme, gözüme deðdikçe yüreðim erim eriyordu. Ben kendimi kaybetmek üzereydim ama, o atýna hakim süvari gibi güvenle bakýyordu gözlerimin içine. Gözlerimi kapamak geçti içimden, onu da yapamadým. Mars olacakmýþým duygusuna kapýldým. Ellerini göðsüme bastýrmýþ, kafasýný geriye doðru atmýþ deh deyip mahmuzlayacak gibi tetikte.. Bir damla yað yoktu göbeðinde, benim karným harar gibi duruyordu. Ha patladým, ha patlayacaðým. Birisi dayanamadý atýldý ortaya “erkek adama alta düþmek yakýþýr mý kara dayý?” dedi. Doðrusu bu sözün altýnda kalmasý muhtemeldi dedemin, erkek daima üstte gerekti.“Sen bu kadar anlarsýn iþte, benim bunca anlattýðým boþa demek ki” dedi dedem. Kara kuru arkadaþý oldukça heyecanlanmýþtý, “yatacak yerin var mý karadayý, bu dünyada yaþadýn da, aþaðýsý ne olur bilemem” dedi, iç geçirerek. Aferin dercesine baktý adamýn yüzüne, o anlamýþtý dedemi. Öteki atýldý, “Tam yerinde kestin adamýn lafýný, su kaçýrmasan olmaz yani. Sen ona bakma karadayý, zevzeðin sözlerini duyma, devam et demi üzerindeyken.” Dedi arkadaþýna oldukça bozulmuþtu. “ Öyle becerikliydi ki iliklerime kadar iþlediðini hissettim dokunmalarýnýn. Dörtnala kalkmýþ bir atýn üzerindeki süvari gibi coþtu, ‘Köylüm okþa kalçalarýmý, yavaþ yavaþ kuzularýný okþar gibi’ diyor, ama ben sustalý maymun gibi oldum. Ne yapsam ki diye düþünüp duruyorum. O yaþa gelmiþim harama kuþak çözmemiþim. Benimki haramýn daniskasý. Karakucak güreþmeye alýþmýþ adamým, kocaman yatak dar geliyor. Biraz cesaret bulsam kalkýp kaçacaðým. Aklýmýn yarýsý kalk git, yarýsý gidersen iyi halt edersin diyor. Yumurta gibi yuvarlak kalçalarýna dokunmak için can atýyor, kötü bir þey söyler diye dokunamýyordum. Uzattým ellerimi atlas ipek ne yanýnda, yumuþacýk kalçalarý. Kendi kendime de söyleniyorum bir yanda, þimdi kapý açýlsa, içeri girse biri dýmdýzlak kalýrým orta yerde, nasýl bir iþe düþtüm, diye sardý mý korku. Korku, heyecan, zevk, adýný bildiðim, bilemediðim ne kadar duygu varsa boydan boya sardý bedenimi. Kendimi tutamýyorum, heyecandan cereyana tutulmuþ gibi zangýr zangýr titriyorum. Ne yapsam ne düþünsem nafile, kendimi tutamýyorum. Ama, o, tam fayrabý aldý, kanatlandý uçuyor.” Hiç istifini bozmuyor, izleyicilerine dönüp bakmýyor göz ucuyla bile, sakin sakin asli iþi olan etleri parçalýyor, telis çuvalýnýn üzerine ve derinin boþluklarýna yerleþtiriyor. Oysa dinleyenlerin aðýzlarýnýn suyu akýyor, küçülen göz bebeklerinden kývýlcýmlar çýkýyordu.Tam anlamýyla bir profesyonel rahatlýðý içinde sürdürüyor anlatýsýný. Kasaplýk yapmýyor da sözlerini anlaþýlýr kýlmak için kullanýyor gibiydi ellerini. Artýk epeyce yorulmuþtu, iki dizinin üzerine çökmüþ, soluksuz çalýþýyordu dakikalardýr. Geçmiþte yaþadýklarýný anýmsayýp yýllarýn yýpratýcý etkilerinden kurtulmak için çýrpýnýyordu.Komodinin çekmecesinde bir þeyler ararken seks gücünü artýrýcý olduðu yazýlý haplar bulmuþ, yadýrgamýþtým. Demek ki bu yaþýnda da bir þeyler yapýyordu. Doðrusu onun bu yaþta faal durumda olmasý, geleceðime yönelik olarak beni de umutlandýrmýþtý. Öyle ya, ayný genleri taþýdýðýma göre umutlanmakta haklýydým. Derin bir nefes aldý, iþini hemen hemen bitirmiþti. Dimdik durdu dizlerinin üzerinde ve eserine alýcý gözle baktý, son kontrolünü yaptý. Baþýna toplananlara þöyle bir göz attý sýrayla, “Al külahý ver takkeyi iliklerime, hatta kemiklerimin yok olmasý derecesine kadar eridim. Kadýn neymiþ, neye benziyormuþ; kadýnla yatmak nasýl þeymiþ, bunca yýldýr yaþadýðýn hayat ne kadar yavanmýþ, erkek olmak nasýl þeymiþ hepsini ancak o zaman anladým. Saðýmdan soluma dönemeyecek, göz kapaklarýmý açamayacak duruma geldim. Uyku bastýrdý ki gömüldüm yataða, kýmýldayacak mecalim kalmadý. Günlerdir aðýlda ayazýn altýnda çula-çaputa sarýnýp yatmaktan tutulan yanlarým gevþedi ki sormayýn gitsin.” “Bir daha da iflah olmadýn deðil mi kara dayý?” dedi þehvetten gözleri en çok kararan müþterisi.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Murat M. UÐURLU, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |