..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Kendinden daha uyanýk insanlarý iþe aldýðýn zaman, senin onlardan daha uyanýk olduðunu kanýtlamýþ oluyorsun. -R. H. Grant
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Ýhsan Cihangir




30 Temmuz 2001
Sarý Vosvos  
Bölüm 1

Ýhsan Cihangir


Bitmiþ ve yeni baþlamýþ hayatlarýn etkileyeci öyküleri...


:CAAE:
1. SIRADAN BÝR ÜNÝVERSÝTELÝNÝN SIRADAN HAYATI...

Gözleri yanarak uyandý on saatlik uykusundan, içerinin havasýzlýðýndan neredeyse boðulmak üzereydi. Pencereyi açtý, temiz havayý bir solukta ciðerlerine çekti, anlýk bir sarhoþluk hissi uyandýrdý bol oksijen. Gözlerindeki yangýn geçince, genzindeki yangýný hissetti. Bu iþi en iyi su çözer diye düþünerek, banyoya girdi. Banyodaki klozetten yayýlan pis koku, hepsine tuz biber oldu. Aceleyle yüzünü yýkadý, aynaya baktý, týraþsýz yüzünde yeni çýkmýþ, küçük sivilceleri gördü, morali bozuldu. Týraþ olmayý düþündü, fakat bu pis kokunun içinde bir de týraþ olmaya asla dayanamazdý. Mor lekeleri olan, beyaz havlusunun beyaz kalan kýsmýna yüzünü sildi, biraz olsun rahatlamýþtý.

Arkadaþýný uyandýrmayý düþündü, fakat bir an önce kendini dýþarý atmak istiyordu, boðulmak üzereydi. Dýþarýdaki soðuk havayý düþünerek en kalýn kadife pantolonunu giydi, boðazlý kazaðýný geçirdi, onun da üzerine bir oduncu gömleði, tozdan rengi atmýþ, eskiden lacivert olan montunu da ihmal etmedi, artýk soðuk iþlemezdi. Genç yaþýna raðmen saðlýðýna çok önem verir; özellikle üþütmekten çok korkardý.

Kapý eþiðinde botlarýný giyerken paçasýndaki çamur izini gördü, silmek istedi fakat etrafta beze benzer bir þey bulamayýnca vazgeçti, ‘salla gitsin !’ dedi. Bu günlerde dýþ görünüþüyle uðraþmak hiç içinden gelmiyordu. Zaten ne önemi vardý ki artýk, sekiz ay boyunca hayalini kurduðu, ondan sonraki dört ayda en güzel günlerini beraber yaþadýðý kýz arkadaþý yoktu þimdi. Anlamsýz bir gurur yüzünden yapayalnýz kalmýþtý. Hatayý kendisi yapmýþtý, fakat özür dilemek, tekrar beraber olmalarý için yalvarmak zor geliyordu ona.

Dairenin kapýsýný usulca kapadý, asansörü çaðýrdý. Asansörün kapýsýna iliþtirilmiþ küçük bir not gördü, ‘Lütfen beþinci katta inenler, kapýyý sýkýca kapatsýn, aksi halde asansör çalýþmýyor. – Apartman Yöneticisi Mümtaz Gürel’. Yöneticiyle yýldýzlarý bir türlü barýþmamýþtý, bu notu da sýrf kendisine gýcýklýk olsun diye astýðýný düþündü, halbuki beþinci katta kendi dairelerinin haricinde üç daire daha vardý. Bütün sorun öðrenci olmasýndan kaynaklanýyordu aslýnda. Genel bir önyargý vardý toplumda, ‘öðrenciler gürültü yaparlar, kurallara uymazlar, bayanlara sarkýntýlýk yaparlar (özellikle apartmandakilere), yöneticiyle, ev sahipleriyle ve dört yanlarýndaki komþularýyla kavgalý olmalarý gerekir, ayrýca her zaman haksýzdýrlar. Kýsacasý öðrenciler, henüz topluma tam ve etkin bir üye haline gelememiþ ilkel insanlardýr.’... Genelin dýþýndaki insanlar, üniversite mezunu, öðrencilik hayatýný ailelerinden uzak, özel evlerde geçirmiþ olanlardý. Yan komþularý bunlardan birisiydi, adam tam bir öðrenci dostuydu, oðlu da üniversite mezunu olduðundan frekanslar aynýydý; ara sýra çay içmeye falan gelirlerdi.

Yönetilmeye dayanamazdý; her yerde bir yönetici olmasý mý gerekirdi illâ ? Sonra aklýna bir slogan geldi : ‘Yönetici defol ! Apartmanlar öðrencilerindir !’, bir baþka : ‘Özgür apartman mücadelemiz devam edecek !’... Bunlar kendisine de komik geldi; kýs kýs güldü; asansördeki aynanýn karþýsýnda saçlarýný düzeltirken.

Asansör zemin kata geldiðinde, tam kapýyý açacakken dýþarýdaki kýz daha çabuk davrandý. Kýzý hiç görmemiþ gibi yaptý, bu davranýþýna kendisi de bir anlam veremedi. En azýndan bir teþekkür edebilirdi, ne de olsa kapýsýný açmýþtý.

Dýþarýda beklediðinden daha soðuk bir hava ile karþýlaþtý, montunun fermuarýný çekti, yakasýný kaldýrdý. Elini cebine götürdüðünde sigarasýný evde unuttuðunu anladý, zaten aç karna sigara içmekten nefret ederdi. Anahtarýný unutmuþ olma korkusuyla tekrar, telaþla ceplerini yokladý, bereket unutmamýþtý. Yoksa evde -halâ- uyuyan Cem’ i uyandýrmak neredeyse imkânsýzdý. Cem’ in uykusu o kadar aðýrdý ki, bir keresinde suyun kaldýrma kuvveti bile onu kaldýrmaya yetmemiþti.

Tam caddenin karþýsýna geçecekken durdu, neden dýþarýda olduðunu bir an anýmsayamadý. Sonra hatýrladý, hava almak için çýkmýþtý. Bugünlerde çok sýk oluyordu bu, unutkanlýk...Bu halinden dolayý gerçekten endiþeliydi. Böyle olduðunda yürüyorsa duruyor, gözlerini kapayýp parmaklarýyla kafasýnýn iki yanýna hafif hafif masaj yapýyordu. Bu sayede zihnini temizlediðini düþünüyordu. Sonra ellerini iki yana açýyor, ‘monoton bir hayat yaþamaktan nerdeyse beynim uyuþacak yaa, hele bu son günlerde hep ayný þeyler, hep!...” diyerek yakýnýyordu. Haklýydý son günlerde deðil, son yýllarda bile yaptýðý pek farklý bir þey yoktu. Üniversiteyi kazanmasý bile hayatýna farklýlýk getirememiþti, tek düze bir hayattan baþka tek düze bir hayata geçiþi saðlamýþtý ancak.

Bunlarý düþünürken, deðiþikliðe susadýðýný fark etti. Aynýlýk baymýþtý artýk. Bu arada karný da fena halde açtý, aðzýnda acý acý tatlar hissetmeye baþladý. Sýrf deðiþiklik olsun diye, her sabah gittiði markete farklý bir yoldan gitmeyi denedi.

Büfeci gazeteleri yerleþtirirken ‘bön bön’ bakýyordu. Bu büfeden alýþveriþ yapmamaya yeminliydi, adam hem kazýkçý hem de yalakaydý. Markette seksen bin lira olan ufacýk krem peyniri iki yüz bin liraya satýyordu. Asla yeþil kapaklý kola satmazdý; bedava falan çýkmasýn diye depoda kalmýþ bütün kýrmýzý kapaklý kolalarý toplardý. Bir de bunlarýn üstüne adi mallarýný satmak için yapmadýðý dalkavukluk kalmazdý.

Her þey aynýydý iþte, iki yýldýr. Yürüdüðü yollar, alýþveriþ yaptýðý market, otobüse bindiði durak, kýl olduðu adamlar (büfeci ve yönetici), sevdikleri, dersleri, hayalleri...

Belki de ileride bir gün, sýkýldýðý, aynýlýðýndan þikayet ettiði bu hayatý arayacaktý. Çok çalýþkan, derslerine önem veren bir öðrenci sayýlmazdý. Disiplinli, prensipli bir insan hiç deðildi. Bu yüzden fazlasýyla özgürdü. ‘Caný ne isterse onu yapan bir insan, nasýl olur da hep ayný þeyleri yapar ?’ diye sordu kendine, fakat yanýt alamadý kendinden. Herhalde onun sorunu, kanýksadýðý küçük dünyasýnda sýkýþýp kalmaktý.

Ne alacaðýný plânlamadan girdi markete, tam da ona göre bir davranýþtý bu zaten. Fýrýndan yeni çýkmýþ ekmeklerin kokusu iþtahýný kabarttý, hemen bir poþet aldý, içine iki ekmek attý. Peynir –zeytin reyonunda en ucuzundan iki yüz elli gram beyaz peynir istedi. Sonra en sevdiði çikolatalardan da alýp, kasaya gitti. Kasiyer kýz gerçekten çok hoþtu, siyah ve parlayan gözleri vardý, uzun saçlarýný toplamýþ kafasýna tokayla tutturmuþtu, ‘V’ yaka bluzundan esmer teni gözüküyordu, bluzun üzerine giydiði beyaz iþ önlüðü ona farklý bir çekicilik katýyordu, küçücük dudaklarý ve güldüðünde ýþýldayan diþleri de cabasýydý.

Kýza bakmaktan kendini alamazken, ‘elli bin liranýz var mý ?’ dedi kýz, cevap alamayýnca tekrar sordu :

“Pardon, elli bin liranýz var mý, varsa çok iyi olacak, hiç bozuðum kalmadý çünkü.”,

“Nasýl ?”,

“Elli bin liranýz var mý dedim ve de bu üçüncü oluyor !”,

“Ha tabii var... af edersiniz dalmýþým, gözleriniz öyle güzel ki simsiyahlar, uzaydaki kara delikler gibi, insan çekiminden kendisini kurtaramýyor.’

“Kara delikler mi ?!”

“Þey, yani çekicilikleri bakýmýndan bir benzetmeydi sadece.”

“Siz býrakýn benim kara deliklerimi de þu fiþinizi alýn, sýrada bir sürü insan var daha !”

Ne büyük bir gaf yaptýðýný anladý, fakat artýk yapýlabilecek bir þey yoktu, laf aðzýndan çýkmýþtý bir kere. Kýzlara yalakalanýp duran, sulu tiplerden deðildi, fakat biraz önce onlardan biri gibi davranmýþtý. Pek de üzülmüþ sayýlmazdý, aslýnda hoþuna bile gitmiþti, sonunda bazý þeyleri aþmaya baþladýðýný düþündü. Hoþlandýðý bir kýzýn yanýna gidip, ona bütün güzel yanlarýný, etkileyici cümlelerle, korkmadan, cesurca söylemek istemiþti hep. Yer ve zaman hiç fark etmezdi. Ýlk seferinde böyle gaflar olacaktý tabii, acemilikten kaynaklanýyordu bunlar.

Eve geldiðinde Cem halâ uyuyordu. Uyandýrmaya çalýþtý, çabasý boþunaydý, her zamanki gibi yaptý. Mutfaða gidip çayý koydu, aðzýna kadar dolmuþ, leþ gibi kokan kül tablalarýný çöpe boþalttý. Salonu þöyle bir derledi topladý, bilgisayarýný açtý. Ne büyük nimetti þu bilgisayar, her iþini görüyordu. Televizyonu bile bilgisayarýndan izleyebiliyordu. Kanallarý karýþtýrdý, sabah programlarýndan hiç hoþlanmazdý. Hangi kanalý açtýysa istediði gibi bir þey bulamadý, karþýsýna ya faks okuyan fýkýrdak bir kýz çýkýyordu ya da yemek tarifi veren kýrkýný aþmýþ bir kadýn. Tam vazgeçecekken kanalýn birinde en sevdiði çizgi filmi gördü, ‘bugs bunny’... Çizgi filmler ona hayatýn yalýn gerçeklerini anlatýyordu, kendilerine özgü, sanal bir dünyalarý vardý. ‘Bugs bunny’ deki tavþanýn kurnazlýklarý ve kurbanlarýnýn aptallýklarý, gerçek dünyadaki kurnaz ve aptal insanlarýn yalýn bir modeliydi sanki. Farklý olan tek þey, bunlar gerçek dünyada biraz daha üstü kapalý yapýlabiliyordu. Her zamanki gibi insanlarý yönetenler kurnaz (belki de hilekâr, iki yüzlü), yönetilenler ise aptaldý. Onlarýn bu aptallýklarý biraz daha farklýydý, korkaklýðýn ve özgüvensizliðin getirdiði bir aptallýk...

Sabah saatlerinin mahmurluðunu daha üzerinden atamamýþtý. Televizyonun karþýnda mayýþýp kalmýþtý ki, kaynayan suyun fokurdayan sesini duydu. Mutfaða gidip çayý demledi; aldýðý iki yüz elli gram peyniri en küçük cam kâseye koydu; o bile tam dolmadý. Sonra ‘parasýzlýðýn gözü kör olsun!’ diye dertli dertli yakýndý. Halbuki, en son yakýnmasý gereken kiþi kendisiydi. Ailesinden aylýk yüz seksen milyona yakýn para geliyordu, üç ayda bir aldýðý doksan milyon burs da cabasý. Fakat ne yapsýn dý, yetmiyor, ihtiyaçlar bir türlü bitmiyordu.

Kahvaltý sofrasý hazýr olduðunda, Cem’ e tekrar seslendi, bir kaç sallama, itekleme ve omzuna atýlan yumruktan sonra uyandýrmayý baþardý.

“Hadi oðlum yaa ! Fil gibi uyuyorsun valla !”

“Sinan ! sen misin ?”

“Herhalde benim, kimi bekliyordun ki baþka, sýnavýn var mý bugün ?”

“Yok, býrak da biraz daha uyuyalým þurda !”

“Kahvaltý hazýrladým, ye de öyle uyu bari !”

“Tamam, geliyorum.”

“Kahvaltýyý duyunca nasýl da kalkarsýn !”

“Yok bee ayýbettin Sinan, biraz laflarýz diye kalktým valla !”

“Ýyi, hadi bakalým öyle olsun.”


*****

“Yumurta almamýþsýn Sinan !”

“Bi deðiþiklik olsun dedim, hem her gün yumurta yemekten her tarafýmýzda sivilce çýkýyor.”

“Ne alâkasý var oðlum yaa ?”

“Alâkasý olmaz mý hiç, fazla protein almaktan çýkar sivilce”

“Benim sivilcem falan yok ki, baksana bi tane görebiliyor musun?”

“Bir tane deðil de on tane görebiliyorum !”

“Ýyi, tamam anladýk, çok iyi bi iþ yapmýþsýn yumurta almamakla... Ne bu yaa ! çizgi film mi seyrediyordun, çocuk gibi ?”

“Evet, ne olmuþ, çocuk mu olmak lazým illâ ?”

“Tabii, benim Kayseri’deki küçük yeðenim bile seyretmez bunu !”

“Saçmalama ! çocuk olacak da, ‘bugs bunny’ i izlemeyecek !”

“Ya boþ þeyler bunlar, boþ...CNN-Türk’ü falan aç da haberleri izleyelim bari!”

“Ýyi bee, dediðin olsun, al kumandayý istediðini aç !”

“Ya Sinan, farkýnda mýsýn ? her sabah ayný tartýþmayý yapýyoruz, sanki bir de bunu daha önce hiç yapmamýþýz gibi.”

“Evet, onun için bugün bi deðiþiklik olsun diye kumandayý sana verdim.”

“Ya dalga geçme oðlum bee ! benim durumum cidden sakat, patlamak üzereyim.”

“Tamam, tamam. Benim de caným çok sýkýldý burada Cem, bu yaz Antalya’da gezilmedik yer býrakmayacaðým valla ! Fakat yazýn tadýný iyi çýkarabilmem için, ikinci dönemden ders býrakmamam lâzým. Onun için, þu önümüzdeki on beþ günlük tatili iyi deðerlendirmeliyim. ”

“Antalya da hep bildiðin, gittiðin yer be oðlum, gezilmedik yer býrakmayacaðým diyorsun da, neyle gezeceksin ki, yani hangi parayla ? Hadi paran var diyelim ailen seni orda rahat býrakýr mý sanýyorsun.”

“Doðru, param olsa bile ailem býrakmaz, aslýna bakarsan onlar da haklý, garipler oðullarýný yazdan yaza görebiliyorlar zaten, onda da tatile gidilmez ki, ayýp olur!”

“Ya ben ne yapayým Sinan ? Senin Antalya’n var da gidiyorsun; bizimkiler yurtdýþýnda biliyorsun.”

“Bak ne diyeceðim biliyor musun ? Bu yaz beraber Antalya’ya gidelim, hem biz yeni bir eve taþýndýk, bana özel oda ayýrdýlar, sorun olmaz beraber kalýrýz. Her gün denize gideriz, bir hafta veya on gün kalýrsýn, senin için bi deðiþiklik olmuþ olur.”

“Aslýnda iyi olurdu da, ailen ne der buna?”

“Ne diyecekler caným, onlar da seve seve kabul ederler, hem seni bi tanýmýþ olurlar, ne de olsa en yakýn arkadaþýmsýn, senden çok bahsettim onlara.”

“Sað ol Sinan ! bakalým hele bi yaz gelsin de... Senin sýnav kaçtaydý, geç falan kalma da !”

“Öðleden sonra. Saat daha on, ama erkenden gitmeyi düþünüyorum. Son konulara fazla bakamadým, giderim kütüphanede biraz çalýþýrým belki.”

*****

Sinan, saat on bir de ancak çýkabildi. Saçlarýyla çok fazla uðraþmýþtý bugün, özel bir günmüþ gibi. Aslýnda özel de sayýlabilirdi. Ýngilizce bölümüyle beraber sýnava girecekti ve bölümün en güzel kýzlarý orada olacaktý. Aralarýnda, Sinan’a çok samimi davranan bir kýz vardý. Sinan’ýn tüm soðukça davranýþlarýna karþýlýk, kýz asla yanýndan ayrýlmýyor, konuþabilmek için hiç bir fýrsatý kaçýrmýyordu. Aslýnda ona o kadar da soðuk davranmak istememiþti Sinan. Sonuçta, çirkin deðildi, aptal bir kýz hiç deðildi. Esmer, neredeyse Sinan kadar uzun boylu, hemen hemen manken ölçülerinde bir kýzdý. Konuþtuklarý, normal bir kýzýn konuþtuklarýna benzemiyordu. Bulmaca meraklýsý bir kýzla ilk defa tanýþýyordu.

Þimdi, kýzcaðýza neden öyle davrandýðýný anlayamýyordu. Eskiden çok çekingen içine kapanýk bir insan olduðunu hatýrladý. Ancak, öðrencilik hayatý onu son yýllarda biraz olsun sosyalleþtirebilmiþti.

Çekingenliðin ve anti-sosyalliðin genlerden kaynaklandýðýný okumuþtu bir yerde. Aslýnda bu bir hastalýktý, insanýn ruhsal bedenini etkileyen bir hastalýk... Genetik olduðu için babasýndan veya annesinden geçmiþ olabileceðini düþündü. Annesi olamazdý, ev hanýmý olmasýna raðmen onun kadar insanlarla diyalog halinde olan bir kadýn daha tanýmýyordu. Babasý, çok fazla konuþmazdý. Fakat gerektiði zaman insanlardan hiç çekinmezdi. Onlarýn gözünün içine bakar, pervasýzca konuþabilirdi. O halde babasý da olamazdý. Sonra bu tür bir þeyin yaþadýðý deneyimlerden kaynaklanabileceðini düþündü. Fakat bunlar, insaný hayatý boyunca yanýlgýya düþüren þeylerdi. Yaþanmýþ bir deneyimden yola çýkarak, benzeri ile karþýlaþýldýðýnda, ayný sonucun meydana gelmesi gerekmezdi. Benzer bir deneyimde, daha öncekinde yapýlan hatalar yapýlmazsa, gayet tabii baþarýlý olunabilirdi. Bunlarý düþünürken, özgüvenle doldu, ‘ben bunu yapabilirim !’ der gibi yumruðunu sýktý, yukarýdan aþaðýya sinirliymiþ gibi savurdu.

Sýnavdan önce, koridorda bir aþaðý bir yukarý volta atmaktan acayip zevk alýrdý. Bir taraftan da elindeki çalýþma kaðýtlarýna göz atar, son anda öðrendiklerinin daha öncekilerden daha yararlý olacaðýný düþünürdü, taze bilgi gibisi yoktu...

Konsantre olamýyordu aslýnda, hem bu kadar da yeterdi. Kâðýtlarý camýn önündeki boþluða fýrlattý. Aklý Ebruda kalmýþtý, gelse de onunla bir yerlere gitselerdi, bu sefer buzdan adamcýlýk oynamak yoktu. Onun her samimi hareketine karþý, daha samimi birþeyler yapmayý plânladý. Tam bunlarý düþünürken, arkadan iki küçük el gözlerini kapadý, ‘bil bakalým ben kimim ?’ dedi. Sinan, çok þaþýrmýþtý, fakat þaþkýnlýðý çabuk geçti, istediði olmuþtu iþte... ‘Ebru !’ dedi, kýz daha ‘bildin’ falan demeye fýrsat bulamadan, Sinan plân gereði arkasýný döndü, kýza sarýldý. Sýkýca kavradý, ayaklarýný yerden kesti, döndürmeye baþladý. Kýz neye uðradýðýný þaþýrmýþtý, doðrusu bunu hiç beklemiyordu. Þaþkýnlýðý geçince þöyle bir etrafa baktý, neredeyse bütün sýnýf onlarý izliyordu, ancak o zaman Sinan’a ‘dur artýk!’ diyebildi.

“Sinan, senin gibisini de görmedim valla, ne kadar farklý birisin !”

“Neden, bu hoþuna gitmedi mi? Ne yapayým seni özlemiþim iþte !”

“Hayýr ondan deðil, geçen hafta falan neydin öyle ? yüzün mahkeme duvarý gibiydi, esprilerime gülmüyordun, bana neredeyse ‘hanýmefendi’ diye hitap edecektin...”

Kýz ne dese haklýydý, fakat Sinan bunlarda takýlýp kalmak istemiyordu bugün. Çok kibar ve samimi bir sesle :

“Ebru ! ne desen haklýsýn, o günlerde moralim çok bozuktu. Bilirsin, dersler falan iþte. Sen çok iyi bir kýzsýn, çok cicisin, çok candansýn, eðer sana hak ettiðin deðeri veremediysem özür dilerim !”

“Seni anlýyorum Sinan, ayrýca senden böyle güzel sözler duymak da çok hoþ, teþekkür ederim.”

“Ýnan bana, söylediklerimde samimiydim, sen çok hoþ bir kýzsýn Ebru. Senden çok hoþlanýyorum !..”

Gerisini getirmek istedi, fakat zamanýn ve yerin hiç uygun olmadýðýný düþündü, sustu. Fakat Ebru:

“Bir anda mý oldu bu, geçen haftalarda hiç de öyle görünmüyordun, sanki bulaþýcý bir hastalýðým varmýþ gibi benden kaçýyordun ! ” diyince dayanamadý. Kýzýn sözleri sitem doluydu, onu çok kýrdýðý belli oluyordu. Bugün acý verme sýrasý ondaydý. Sinan biraz önceki kibarlýðýný takýndý :

“Ebru ! inan bana senden asla kaçmadým. Ýlk haftadan beri hep senden hoþlandým, kaçmýþ gibi göründüysem seninle konuþmaya cesaret bulamamamdandý. Kýrýlmýþsýn, seni anlýyorum. Fakat ben eþeðim anlýyor musun ‘eþek’... Senin gibi sýcak bir kýzla, buzdan adamcýlýk oynanmayacaðýný anlamalýydým. Ama, sana söz veriyorum bundan sonra asla olmayacak Ebru. Bu sözleri sana veriyorum, çünkü seninle çýkmak istiyorum, anlýyor musun ? Benimle çýkar mýsýn Ebru? ”

Sinan konuþurken kýzýn yüzü þekilden þekile girdi. Olanlarý kendisi hiç böyle düþünmemiþti. Sinan’ý kendisi beðenmiþ bir herif zannediyordu. Burnunun büyüklüðünden , onunla ilgilenmediðini düþünmüþtü. Teklifine çoktan razýydý, fakat hemen kucaðýna atlayývermek de olmazdý. Ebru bunlarý düþünürken ortama bir süre sessizlik hakim oldu. Sinan heyecanýndan, kýpkýrmýzý kesilmiþ, týrnaklarýný yemeye çoktan baþlamýþtý. Kulaðýnda bugün sabah dinlediði þarkýnýn melodileri çýnlýyordu, ‘love mi, love mi’... Þarkýdaki kýz sevgilisine onu sevmesi için adeta yalvarýyordu. Acaba Ebru' nun cevabý ‘hayýr olursa ne yapardý, o da yalvarýr mýydý. Düþtüðü duruma gerçekten üzüldü, en iyisinin Ebru’ nun onu sevmesi için Allah’a yalvarmak olduðunu düþündü. Farkýnda olmadan gözlerini kapatmýþ, baþýný yukarý kaldýrmýþ, dudaklarýný kýpýrdatýyordu, yani dua pozisyonunu çoktan almýþtý Sinan’ýn bu hali Ebru’ ya çok þirin göründü. Duasý, kýzýn yanaðýna kondurduðu küçük bir öpücükle kabul edildi. Gözleri ýþýldýyordu. Ýçi tekrar ümit ve özgüvenle dolu :

“Yani...!” diyebildi.

“Yanisi þu Sinan, neden olmasýn ?”

Sinan daha önceki tek deneyiminde yaþadýklarýný bir kez daha tekrar etmek istemedi. Kýza teþekkürler yaðdýrmak, kendisine layýk olmaya çalýþacaðýný söylemek çok aptalcaydý. Tüm düþünceleri bir kenara býraktý, kýza herkesin ortasýnda sarýldý, yanaðýna küçük bir öpücük kondurdu, sonra kulaðýna “seni seviyorum !” diye fýsýldadý. Kýzýn gözlerindeki parýltý görülmeye deðerdi, siyah gözlerin mutluluk saçan parýltýsý...


*****

Sinan her zamankinden biraz daha geç geldi eve, buna raðmen Cem halâ yoktu. Cem’ in huyunu bildiði için þaþýrmadý buna, kendine yapacak bir þeyler bulmuþtur diye düþündü. Aþk þarkýlarý söylüyordu içinden; þaka maka Ebru’ ya aþýk oluvermiþti; þýpsevdi bir adam deðildi aslýnda fakat kýzlarýn þirinliklerine asla dayanamazdý. Þimdi onun gözünde dünyanýn en þirin kýzýydý Ebru; Ebru da iþini biliyordu doðrusu, bir kaç þirinlikle Sinan’ý kendisine baðlayývermiþti.

Biraz oyalanmak istedi yemekten önce, bu maksatla bilgisayarýný açtý, kanallarý karýþtýrdý, izlenmeye deðer bir þey bulamayýnca vazgeçti. Yiyecek bir þeyler bulma umuduyla mutfaða gitti, bir kaç demet çürümüþ sebze ve kurumuþ ekmek kýrýntýlarýndan baþka bir þey bulamadý. Bomboþ evde kulaklarý çýnlamaya baþladý, en ufak sesler büyük bir gürültüymüþ gibi duyuluyordu boþ evde. Çaresiz dýþarý attý kendini, düþüncesi kebapçýya gidip aðzýna layýk bir ‘Beyti’ yemekti.

Dýþarý çýkarken holün ýþýðýný açýk býraktý, eskiden kalma bir alýþkanlýktý bu. Çocukluðunu geçirdiði, tek katlý evlerinde de böyle yapardý. Maksat, hýrsýzlarý kandýrmaktý, ýþýðý yanýk görünce evde birilerinin olduðunu zannedeceklerdi.

Sabahkine göre daha sert bir hava vardý dýþarýda. Karanlýkta gezinen köpeklerin hýþýrtýlarýný duydu, korkudan etrafýna daha dikkatli bakmaya baþladý. Cebinden çakmaðýný çýkardý, her an yakacakmýþ gibi hazýr etti. Köpeklerin ateþten kaçtýðýný duymuþtu bir yerde. Belki de yalandý bu, fakat ne olur ne olmaz yine de tedbir almak lâzýmdý. Sokaðýn daha aydýnlýk kýsmýna geldiðinde, köpeklerin yolun kenarýndaki çöpleri eþelediðini gördü. Korkusu biraz geçti, kendisiyle hiçbiri ilgilenmiyordu bile...

Yemeðini yedi, üstüne çayýný sigarasýný da içti, hesabý ödemek için garsonu çaðýrdý. Tutarý önceden bildiði için parayý çoktan hazýrlamýþtý bile; tembel garson buna memnun oldu. Cüzdaný cebine koyacakken gözü, geçen gün oynadýðý ‘sayýsal loto’ kuponuna iliþti. Sonuçlar çoktan belli olmuþtur diye düþündü, parasýnýn üstünü aldý, yandaki sayýsal loto bayiine gitti. Hiç umudu yoktu sonuçtan, ‘iki falan tutturmuþsam iyidir’ dedi. Camdaki tabelada dairelerin içinde, küçükten büyüðe sýralanmýþ sayýlarý gördü, tanýdýk geldi. Heyecanla cebinde oynayýp durduðu buruþmuþ kuponu çýkardý, bir sayýlara bir de kuponuna baktý. Gözlerine inanamýyordu, beþ tutturmuþtu. Tekrar, tekrar kontrol etti, gördüðü gerçekti. Ýkramiyenin miktarýný merak etti, yarýsýna kadar açýk, küçük pencerenin arkasýnda duran adama sordu: “Pardon, bu hafta beþ bilenler ne kadar alýyor ?” Adam elindeki kaðýtlara baktý, “bir milyar üç yüz yetmiþ dokuz milyon dört yüz seksen iki bin lira” dedi, sonra ekledi, “Ne o, delikanlý beþ falan mý bildin?” Sinan, belli etmek istemedi, “Yo hayýr, sadece merak ettim.” dedi, adam buna inanmamýþ görünüyordu. Umursamadý; buruþmuþ kuponu özenle düzeltti, cüzdanýnýn en nadide köþesine soktu. Pazartesi ilk iþi, gidip parasýný almak olacaktý... Fakat, bu sevinci bir an önce birisiyle paylaþmak istiyordu, aklýna Ebru geldi; saatine baktý dokuz buçuðu biraz geçiyordu. Henüz erken olduðunu düþündü, çisildeyen karýn altýnda cep telefonunu çýkardý, Ebruyu aradý. Beþ çalýþtan sonra Ebru telefonu açtý.

“Alo...Sinan !”

“Merhaba sevgilim ! Rahatsýz etmedim umarým, uyumuyordun deðil mi ?”

“Hayýr caným, toparlanýyordum, biliyorsun yarýn Antalya’ya gidiyoruz.”

“Ebru, hemen toparlanmaya baþlama, çünkü sana bir haberim var.”

“Neden ? neymiþ o? Ýyi bir þey mi ?”

“Hem de müthiþ bir þey. Sayýsal loto oynamýþtým iki gün önce...”

“Sakýn altý tutturdum deme, bayýlýveririm !”

“Altý deðil ama, beþ tutturdum. Ýkramiyesi yaklaþýk bir milyar dört yüz milyon.”

“Hadi yaa, çok iyi...zengin oldun desene; ne yapmayý düþünüyorsun, iyi deðerlendirmeni tavsiye ederim. ”

“Bilmiyorum Ebru, henüz karar vermiþ deðilim, ama büyük ihtimalle seninle birlikte Antalya’da harcarýz.”

“Sað ol da o para senin, beni boþ ver; sen tadýný çýkarmaya bak; gez, dolaþ, eðlen...”

“Ben sensiz nasýl eðlenirim, halâ seni sevdiðimi anlayamadýn mý deli kýz ?”

“Ben de seni seviyorum Sinan, sað ol !... Eee n’apýcaz o zaman ? ”

“Bugün Cumartesi, parayý ancak Pazartesi günü alabilirim, onun için en erken Pazartesi günü gidebiliriz.”

“Biletler ne olacak, yarýna almýþtýk.”

“Bak ne diyeceðim, þimdi sen giyin aþaðýya, köprünün oraya in, ben de yarým saate oraya gelirim, buluþuruz. Beraber, hem biletlerin tarihini deðiþtirmeye gideriz, hem de Kýzýlay’a inip biraz dolaþýrýz; parayý kutlarýz, ne dersin ?”

“Ýyi de saat geç oldu, biz gidip gelesiye kadar yurt kapanýr, yurdun kapanmasýný býrak; otobüs bulamam.”

“Ya boþ ver yurdu, benim evim ne güne duruyor ? Zaten ev bomboþ, caným sýkýlýyor. Bir tek gelirse Cem gelir, o da odasýndan dýþarý çýkmaz zaten. Hem parayý nasýl deðerlendirebileceðimizi konuþuruz, ben çay demlerim; televizyon falan da var bizde...”

“Tamam o zaman, ben hemen çýkayým mý, soðukta bekletme de beni !”

“On dakika sonra çýk, senin aþaðý inmen fazla vakit almaz, bende hemen geliyorum.”

“Tamam, hadi görüþürüz o zaman, öptüm seni !”

“Ben de seni öptüm caným, görüþürüz!”

*****

Kar þiddetini gittikçe artýrýyordu; taneleri insanýn kirpiklerine kadar doluyor, göz açtýrmýyordu. Sinan montunun yakasýný kaldýrmýþ, kafasýný içeri gömmüþ, olduðu yerde zýplamaya benzer hareketler yaparak otobüsün gelmesini bekliyordu. Durakta kendisinden baþka hiç kimsenin olmamasý garip geldi, acaba yollar mý kapandý diye düþünürken; ileriden Kýzýlay otobüsünün ýþýklý levhasýný gördü. Otobüsün içi bomboþtu; akþamýn onunda ve bu soðuk havada boþ olmasý gayet normaldi. Fakat bugün Sinan için çok özel bir gündü, belki de bugünün tarihini bir yere yazmasý gerekirdi. Sabah güne ne kadar kötü baþladýðýný düþündü; þimdiyse sayýsaldan beþ tutturmuþ ve aþýk olmuþtu. O kadar þanslýydý ki, para ve aþk ikisi bir arada gelmiþti. Paranýn tek baþýna bir mutluluk kaynaðý olmayacaðýný biliyordu, para olmasa da aþk mutlaka olmalýydý. Sinan için aþký anlatmak çok zordu; bir kaç cümleyle ifade edilebilecek kadar basit deðildi bu. Mükemmel uyum, karþýlýklý fiziksel çekim, birbirini tamamlayan iki parça olmak- anahtarla kilit gibi-... Ýçinin coþkunluðu diline yansýdý bu akþam, yerinde duramýyordu. Yüzünde bir tebessüm asýlý kalmýþtý sanki, hasretini çektiði duygularýn verdiði hazdan kaynaklanan bir tebessüm...

Ebru, ellerini ýsýtmak için koltuklarýnýn arasýna sýkýþtýrmýþ, beresini de kulaklarýna kadar çekmiþ Sinan’ý bekliyordu. Sinan, Ebru’ yu uzaktan, otobüs daha duraða yanaþmadan fark etti. Fark edilmeyecek gibi de deðildi, kýz gerçekten çok çekiciydi; giyinmesini de biliyordu doðrusu. Siyah renk bir insana ancak bu kadar yakýþabilirdi. Tek renk giyinmesine raðmen üzerinde farklý bir ýþýltý vardý, sadeliðin ýþýltýsý... Sinan Ebru’ yu görünce kendi üzerindekilerden utandý, artýk biraz kendine bakmasý gerektiðini düþündü, nasýl olsa parasý da vardý artýk, yeni yeni þeyler alabilirdi.

“Merhaba caným ! Çok bekledin mi beni ?”

“Hayýr, daha yeni gelmiþtim, fakat hava berbat soðuk Sinan, bence Kýzýlay’a falan gitmeyelim. Bilet iþini halledip hemen eve gidelim.”

“Tamam, sen bilirsin. Üþütüp de hasta olmaný istemem elbette.”

Ebru farklýydý; bunu Sinan çoktan fark etmiþti. Yüzüne söylemek istedi, fakat þýmaracaðýndan falan korktu; vazgeçti. Beraberken en azýndan uzun süren sessizlikler olmuyordu, dýþarýdan bakan insanlar onlarý küs falan zannetmiyorlardý böylece. Sonunda bulmuþtu -aslýnda ‘bulmuþtu’ demek yanlýþ olur- çünkü Ebru’ nun peþinde aylarca koþtuðunu hatýrlamýyordu. Tam tersine Ebru onu bulmuþtu, bulmakla da ne iyi etmiþti...

Nazara inanýr, nazar deðmesinden de çok korkardý. Her þey mükemmel giderken bir aksiliðin olacaðý korkusu vardý hep. Aslýnda bu, Sinan’ýn en büyük fobisiydi. Nazarý Þeytan’ ýn yaptýðýna inanýrdý; þeytan mutluluklarý ve güzellikleri kýskanýrdý; çünkü o kovulmuþtu; o, gururu yüzünden tüm mutluluklardan men edilmiþti. Nazar deðmesin diye hemen bir ‘maþallah’ çekti. Artýk her þey yolunda gidebilirdi.

Üç katlý otogarýn üçüncü katýnda dolaþýrken önlerini kesmeyen adam kalmadý, adamlar Ebru ile Sinan’ýn bir yerlere gideceðini düþünüyor; bilet satmak için ellerinden geleni yapýyorlardý. Bileti aldýklarý þirketin yazýhanesindeki güzel kýz, biraz zorluk çýkarsa da sonunda iþlerini yaptý. Aldýðý iki kiþilik, açýk tarihli bileti cebine koydu; elini Ebru’ ya uzattý. Fakat Ebru elini vermek istemedi, Sinan bunu anlayamadý. Ýki dakika içinde ne yanlýþ yaptýðýný düþündü, aklýna hiç bir þey gelmedi. Ebru’ nun yüzü asýlmýþ, biraz önceki neþesinden hiç bir iz kalmamýþtý.

“Ebru, ne oldu, elini niye vermiyorsun sevgilim ?”

“Hiç...”

“Hiç için mi bu asýk surat ? Ne yaptým ben sana þimdi, yanlýþ bir þey yaptýysam söyle !”

“O kýza nasýl bakýyordun öyle ?”

“Hangi kýza ?”

“Sen hangi kýz olduðunu daha iyi bilirsin, gözlerinin içine bakýyordun, sonra kibar kibar konuþuyordun, benimle bile o kadar kibar konuþmazsýn sen.”

“Biletçi kýzý mý diyorsun ? Ya saçmalama Allah aþkýna, benim senden baþkasýný gözüm görür mü hiç, hem nasýl konuþsaydým kýzla, kibar davranmam gerekiyordu, iþimizi zorla yaptýrdýk; gördün !”

“.......”

“Ya susma lütfen, bir þeyler söyle !Ben seni seviyorum Ebru, seninle çýkýyorum, onunla deðil. Beni anla lütfen yaaa !”

“......”

Sinan Ebru’ nun bir huyunu keþfetti böylece, kýskançlýk. Bundan sonra ona göre hareket etmeliydi, gerçi bir öpücük ve bir kaç güzel sözle gönlünü almýþtý ama... Yine de Ebru onun için çok deðerliydi artýk, uður getirmiþti ona. Sayýsaldan beþ bilmesi belki de Ebru’ nun uðurundandý. Biraz önceki ‘maþallah’ ýn iþe yaramadýðýný düþündü, belki de batýl bir inançtý bu. Ne de çok batýl inancý vardý; nazar, uður,uðursuzluk...

*****

Eve geldiklerinde her þey yine istediði gibiydi; kýskançlýk krizini çoktan atlatmýþtý Ebru. Aslýnda onun yerinde hangi kýz olsa ayný tepkiyi gösterirdi. Belki de kýskançlýk kýzlar için vazgeçilmez bir duyguydu. Sevdiklerini baþka birisiyle paylaþmak; býrakýn paylaþmayý paylaþma düþüncesi bile onlarý deli etmeye yeterdi. Erkekler böyle deðildi nedense; birlikte olduklarý kýzýn onlara baðýmlý olduðunu düþünürler, bu yüzden çoðu zaman en ufak bir kýskançlýk belirtisi bile göstermezlerdi. Erkeklerin çoðu, kendi cinslerinin efendi konumunda veya hükmeden olduðunu düþünürdü, sanki dünya kendi etraflarýnda dönüyormuþ gibi... Sinan bunlarý düþünürken, saðlýklý bir iliþkide objektif düþünmenin ne kadar önemli olduðunu anladý, baksanýza Ebru’ yu hemen de mimleyivermiþti, aþýrý kýskanç...Halbuki durup düþündüðünde kendisini de suçlu bulmuyor deðildi. Yazýhanedeki kýzýn yeþil gözlerine takýlýp kalmýþ; belki de o anda farkýnda olmadan ne yýlýþýklýklar yapmýþtý.

Demlikten yayýlan çay kokusu Sinan’la Ebru’ yu bir kez daha bir araya getirdi. Bir öðrencinin vazgeçilmez içeceðiydi çay, hem yapmasý kolay hem de ucuz... Yanýnda da sigara tüttürmek baþka bir zevkti. Sigara içmeyenler çayýn tadýný anlayamaz diye düþündü Sinan. Çünkü çay ve sigara vazgeçilmez bir ikiliydi. Bunlarý düþünürken Ebru ile olan beraberliðini de düþündü, vazgeçilmez bir ikili olmak istiyordu onunla. Onu bir bardak çaya benzetti, kendisini de bir sigaraya. Sigaradan vazgeçemediði gibi kendisinden de asla vazgeçemezdi. Gururlu kiþiliði kendini her þeyden çok sevmesine neden oluyordu. Benzetmesi tam da yerine oturmuþtu doðrusu, kýzlar bir bardak çaya benzerler, çok tatlýdýrlar, insana tarifi imkânsýz zevkler verebilirler. Fakat çok üstlerine gidildiðinde acý verirler, insanýn aðzýnda kekremsi bir tat býrakýrlar, uyku kaçýrýrlar.

Hepsine boþ verdi Sinan, Ebru ile olan beraberliði hiç bitmesin istiyordu. Oturduðu koltuða þöyle bir yayýldý, gözlerini ovuþturdu. Çok farklý ve güzel bir günün sonu gelmiþti artýk. Keþke hiç bitmeseydi bugün. Yarýnýn ve ondan sonraki günlerinin daha güzel geçmesini ümit ederken, gözlerinden Ebru’nun gözlerine, Ebru’nun anlayamadýðý , fakat aslýnda umudu ve mutluluðu taþýyan gülücükler gönderdi.

Ýçindeki tüm olumlu duygular bir araya gelmiþti þimdi, ‘Everest’ tepelerinde dolaþýyordu. Bir kýza, hem de Ebru kadar güzel bir kýza hayatýnda ilk defa güvenle sarýldý. Bununla yetinmedi, burnunu Ebru’nun burnuna deðdirdi, devre þimdi tamamlandý. Sonra dudaklar, biraz önce gözleriyle anlatamadýklarýný þimdi anlatýverdi. Daha doðrusu Ebru bunu hissetti, fiziksel bir temas sanki iki beyin arasýnda köprü olmuþtu. Duygularýnýn yol geçen haný köprüsü...

Ýlk defa oluyordu bu, Ebru Sinan’ý omuzlarýndan hafifçe itekledi. Sinan yine yanlýþ bir þey yaptýðýný düþündü. Fakat sonra her þeyin yolunda olduðunu anladý. ‘Sinan ! çayý unuttuk...!’

Çayýný yudumlarken aþaðý sokakta gördüðü sarý ‘Volkswagen’ geldi Sinan’ýn aklýna, hem de camýnda satýlýk yazan bir Volkswagen. Bu araba için cebindeki tüm parayý verebilirdi, fakat buna hiç gerek yoktu fiyatýný daha geçen gün sormuþtu, sadece sekiz yüz milyon Türk lirasý... Ebru’ nun da fikrini almak istedi.

“Ne dersin güzelim, iyi olmaz mýydý ?”

“Ýyi de Sinan araba 68 model dedin, o çok çürük bi þeydir ya, yolda falan kalýrýz.”

“Sen merak etme bi tanem, ben baktým, araba temiz, sorun çýkarmaz.”

“Valla sen bilirsin, ama bence parayý daha iyi bir þekilde deðerlendirebilirdin.”

“Bir önerin var mý peki ?”

“Aslýnda þimdi aklýma pek bir þey gelmiyor, ama biraz düþünsek...”

“Ebru ! Bak güzelim, bu para þans oyununda çýktý. Anlayacaðýn hayatýmda ilk defa talihim açýldý ve þimdi bu talihimle hayallerimi gerçekleþtirmek istiyorum. Lütfen anla beni, o arabayý her þeyden çok istiyorum, anlýyor musun ?”

“Yani senin hayallerini süsleyen küçük bir kaplumbaða araba, öyle mi?”

“Evet, ne olmuþ, benim hayallerim küçüktür belki ama gerçekleþtirilebilecek þeylerdir. Olmayacak þeylerin neden hayalini kurayým ki?”

Ebru, bu sert cevabýn sebebini hemen anladý, onun hayallerine ‘küçük’ demesi belli ki Sinan’ý kýzdýrmýþtý. Haklýydý, yaptýðý hatayý düzeltmek için biraz iþve yapmasýnýn yeterli olacaðýný düþündü. Sinan’ýn boynuna sarýldý,

“Kýzarmýþ da benim sevgilim, aman da aman...” dedi.

Ebru’nun bu hareketi Sinan’ý daha da kýzdýrdý, boynuna dolanmýþ ince kollarý tuttu, sert bir hareketle yere savurdu.

“Sinan, ne yapýyorsun canýmý yaktýn !”

“Alay etmek zorunda mýsýn ? Sen anlat bakalým büyük, deðerli hayallerini. Sonra da unutma, hangilerini gerçekleþtirebildiðini söyle.”

Sinan’ýn bu kadar sert çýkýþmasýna raðmen, Ebru biraz önceki alaycý tavrýný takýndý; ellerini koltuklarýnýn altýna aldý :

“Tamam, benim büyük hayallerim demek...Dinle o zaman ! Birincisi, Radyo –Tv bölümünü okuyup televizyoncu olmak, bunu gerçekleþtiremedim, bundan sonra da mümkün deðil tabii. Ýkincisi, çok zengin olup Amerika’ya gitmek, orada aylarca tatil yapmak, bunu da gerçekleþtirmem mümkün deðil tabii, bir öðretmen maaþýyla býrak Amerika’yý; þurdan Kýzýlay’a bile gidilmez...” dedi.

Þimdi biraz önceki alaycý tavrýndan eser kalmadý :

“Üçüncü ve son hayalim sendin Sinan, daha doðrusu senin gibi bir sevgili. Seninle tanýþýnca hedefim belli oldu zaten... Ýlk defa ayný zamanda son defa aþýk olup mutlu olmaktý en büyük hayalim . Bunu gerçekleþtirebildim iþte Sinan, sen benim ilk aþkýmsýn ve umarým son olursun ! ”

Ebru’nun bu sözleri Sinan’ý etkilemeye yetti. Kendini tutamadý Sinan; sarýldý Ebru’ ya. Sonra saçlarýnýn kokusunu duydu, daha sýký sarýldý, daha sýký... Bu mutlu tabloya son noktayý koyan Sinan’ýn gözlerinden Ebru’ nun saçlarýna düþen bir damla yaþ oldu.

Þubat 2001 Türkiye-Ankara



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bavul Cinayeti
Sarý Vosvos - Bölüm 2

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Eski Dünya Masallarý - Bölüm 3
Eski Dünya Masallarý - Bölüm 1
Yörük Hasan
Çapkýn Cemil'in Maceralarý
Eski Dünya Masallarý - Bölüm 2


Ýhsan Cihangir kimdir?

Yazan adam, þimdilik 22 yaþýnda; öðrencilik günlerinin bir an evvel geride kalmasýný isteyen sýradan bir üniversiteli. Ne yaþadaðý þehrin adý önemli ne de okuduðu üniversitenin, dedim ya o sýradan bir üniversiteli. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Ýhsan Oktay Anar, Murathan Mungan.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýhsan Cihangir, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.