..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluða eriþmemiþ þairler ödünç alýr, olgunluða eriþenler çalar. -George Eliot
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Ýhsan Cihangir




30 Temmuz 2001
Sarý Vosvos - Bölüm 2  
2. Çileli yolculuk ve Sonrasý :

Ýhsan Cihangir


Güzel anýlar... Ankara’yý Antalya’ya baðlayan – þimdilik baðlayamayan – karayolunun bilmem kaçýncý kilometresi; saat gecenin üçü; iki gidiþ, iki geliþ olmak üzere dört sýra konvoy...


:BIGG:
Ankara’yý Antalya’ya baðlayan – þimdilik baðlayamayan – karayolunun bilmem kaçýncý kilometresi; saat gecenin üçü; iki gidiþ, iki geliþ olmak üzere dört sýra konvoy; arabalarýn içinde uyuyan insan manzaralarýnýn en ilginçleri... Kar bir türlü dinmek bilmiyor, dinmesi bir yana gittikçe þiddetini artýrýyor. Arada bir arabalarýn korna sesleri geliyor; boþuna, umutsuzca basýlan kornalarýn sesleri... Tuzlama çalýþmalarý bütün hýzýyla devam ediyor, ama nafile; trafik bir adým dahi ilerlemiyor.
Ülkenin neredeyse yüzde seksen’ i yollarda bugün. Bayram tatiliyle öðrencilerin yarý yýl tatili ayný tarihe rastlamýþ. Memleketlerine gitmeye çalýþan öðrenciler, akraba ziyaretleri için memleketlerine giden gurbetçiler, akrabalarýný senelerdir ziyaret etmeyen, bundan sonra da pek niyetli görünmeyen tatilciler hep birlikte yollara dökülmüþler.
Sinirli aðýzlardan çýkan küfürler; kimisi sahibini buluyor, kimisi sahipsiz ortada kalýyor. Ýnsanlar kime kýzacaklarýný þaþýrmýþlar. Eli kolu baðlý, çaresiz beklemek zorundalar, hem de sýfýrýn altýnda bilmem kaç derecede... Arabasýnýn klimasý çalýþanlar þanslý. Isýnýp uyuyabiliyorlar en azýndan. Daðýn baþýnda mahsur kalmak diye buna derler iþte; hem de bin bir ümitle beklediðimiz iki binli yýllarda... Her aðýzdan bir lâf çýkýyor; ‘yarýn akþama kadar yol ancak açýlýrmýþ’, ‘Ýlerde kaza olmuþ’, ‘Zinciri olmayan kamyonlar yolu kapatmýþ’...
Haber peþinde koþan acar muhabirlerin günü bugün. Otomobillerin arasýnda dolaþýp; kameralarýyla olayýn vahametini kaydetmeye çalýþýyorlar. Uyanýk olanlarla yapýlan röportajlar; yakýnmalarla, devlet büyüklerine gönderilen sitemli sözlerle dolu. Olanlarý normal karþýlayanlar var; ‘Burasý Türkiye.’ demekle yetiniyorlar.
Bu arada saat sabahýn altýsý olmuþ, gün yavaþ yavaþ aðarmaya baþlamýþ bile. Fakat hiç bir kýpýrdanma yok otomobillerde; olduklarý yerde duruyorlar saatlerdir. Küçük çocuklarýn ‘çiþi’ geliyor doðal olarak; annelerinin kucaðýnda yolun kenarýna býrakýveriyorlar. Ya büyükler ne yapsýn ? Yakýn çevrede ne bir benzin istasyonu var ne de bir dinlenme tesisi; karla örtülü aðaçlar var sadece en iþe yarar olarak görülen. Ýnsanlar, kara bata çýka bir aðaç karaltýsýna gidip iþlerini görüyorlar. Tabii bu arada kimse hijyenden falan söz etmiyor...
Sigaralarý biten tiryakiler þimdi daha da sinirli...

*****

Sinan arkadaki jipin korna sesiyle uyandý. Ýlk önce tutulmuþ bacaklarýnýn aðrýsýný hissetti, sonra saatlerdir hasret kaldýðý bir görüntüyle karþýlaþtý. Trafik yavaþ da olsa çift yönde iþlemeye baþlamýþtý. Önünde hiç araba olmadýðýný görünce, arkadan gelen korna sesinin sebebini anladý. Dikiz aynasýndan baktýðýnda kocaman, iri-yarý bir adamýn hýzlý adýmlarla yaklaþtýðýný gördü. Adamýn pis ve uzun sakalllarýndan seçilemeyen yüz ifadesi Sinan’ý bir an tereddütte býraktý. Sonra, adamýn attýðý tekmelerle sarsýlan arabanýn içinde bir kaç saniye daha oturdu; Ebru’nun uyandýðýný bile farketmeden, hýþýmla dýþarýya çýktý, adamýn üzerine yürüdü.
“Hey ! Sen kafayý mý yedin yaa ?”
Arabasýna atýlan tekmelerden sonra üzerine yediði küfürler Sinan’ý çileden çýkarmaya yetti de arttý bile. Gözü dönmüþtü artýk, adamýn cüssesine aldýrmadan yakasýna yapýþtý. Aðzýndan çýkanlarý tutamýyor; bu zamana kadar hiç farkýnda olmadýðý gücünü adama gösteriyordu. Araya giren de olmadý bir kaç dakika. Sinan ancak Ebru’nun çýðlýklarýyla kendine gelebildi. Ebru, arkadaki arabalara koþup kavgayý durdurmalarý için yardým istiyordu. Lüks arabalarýn içindekiler keyiflerini bozmak istemiyorlardý sanki, bön bön bakmakla yetiniyorlardý. Eski model bir ‘Renault’ marka arabadan dýþ görünüþ bakýmýndan Çankýrý’lý veya Kastamonu’lu olduklarý tahmin edilebilen iki adam indi. Adamlarýn uzun boylarý ve kaba görünüþleri Ebru’yu umutlandýrdý. Böyle bir kavgaya ancak bu adamlar engel olabilirdi. Kel kafalý olaný bariz bir Kastamonu þivesiyle :
“Hemþerim n’apýyonuz ? ayýptýr yav ! Koca koca adamlarsýnýz !”
diye baðýrdý, kýzýþmýþ kavgalarda bu tür çýkýþlarýn hiç bir iþe yaramayacaðýný bile bile...
Adamýn biri Sinan’ý, diðeri de pis sakallý adamý tuttu. Tekmelere, yumruklara engel olabildiler, fakat aðza alýnamayacak küfürler havada uçuþmaya devam ediyordu. Taraflar biraz sakinleþtikten sonra, kavga tartýþmaya dönüþtü. Adam Sinan’ý fena halde hýrpalamýþ gibi görünüyordu, burnundan ve patlayan dudaðýndan akan kana zorlukla hakim oluyordu Sinan. Adamýn hali de pek farklý sayýlmazdý, sigaradan sararmýþ iðrenç sakallarý burnundan akan kanla birleþince daha da iðrençleþmiþti.
Tartýþma fazla uzamadý, tartýþýlacak pek bir þey yoktu ortada zaten, çünkü mesele gayet açýktý. Arkada bir sürü araba Sinan’ý bekliyordu, sol þerit dolu olduðundan kimse sollamaya da cesaret edemiyordu zaten.
Sinan, bu þekilde yola devam edemeyeceðini düþünerek, arabasýný yolun en saðýna çekti, burnundan akan kana aldýrmadan, titreyen elleriyle bir sigara yaktý. Ebru, Sinan’a hiç bir þey söylemeden bir kaç dakika öylece oturmayý tercih etti, ellerini önüne kavuþturdu; olmadý, iki yanýna saldý; olmadý. Dayanamadý o da bir sigara yaktý, bütün yeminlerin boþa gittiðini bile bile.
Bu arada kimse polis’i aramayý düþünmedi bile. Çünkü bu daðýn baþýnda ne bir cep telefonu çeker ne de bir polis devriyesi bu saatte, bu daðýn baþýna gelirdi. Zaten kimsenin polisle falan uðraþacak hali yoktu. Polisten çok bir ambulansa ihtiyaç vardý bu kargaþada. Sinan tam anlamýyla hastanelik olmuþtu doðrusu; bunda pis sakallý adamýn payý büyüktü tabii; aslýnda bardaðý taþýran iri damla olmuþtu adam. Bütün bunlarýn üstüne yollarda geçirilen bir gün zaten ciðerlerini fena halde üþütmesine neden olmuþtu; arada bir boðulur gibi öksürmekten kendini alamýyor; öksürürken çýkardýðý köpek havlamasýna benzeyen sesden dolayý Ebru’dan utanýyordu. Bu arada, Ebru’nun hali Sinan’dan hiç de farklý sayýlmazdý; burnunu çekip duruyordu. Bluzunun kol kýsmýný Sinan’a çaktýrmadan selpak mendil gibi kullanýyordu pasaklý kýz.
Sabahýn bu saatinde arabanýn içi dýþarýdan daha soðuktu. Altmýþ sekiz model bir arabanýn klimasýnýn saðlam kalmasý beklenemezdi tabii. Yolculuðun baþlangýcýnda –bundan tam yirmi yedi saat önce- “Bizi ýsýtacak bir klimasý olmasa da; baþka bir çekiciliði, gizemi var bu arabanýn. Ýlkellliðin çekiciliði ve ilk olmanýn gizemi... Þuna bir baksana, her yeri tarih kokuyor benim güzel arabamýn.” demiþti Sinan Ebru’ya, Ankara çýkýþýndaki benzincide beleþe yýkatýrken güzel arabasýný. Ebru Sinan’ýn bu söylediklerini düþündükçe, insanlarýn saçma sapan objelere çok fazla kýymet vermelerinin nedenini þimdi daha iyi anlayabiliyordu. Ona göre insanoðlunun, nesnelerden felsefeye ve felsefeden de nesnelere giden çift yönlü bir düþünce sistemi vardý. Harika bir yetenekti bu aslýnda. Kendi hayatýna baktýðýnda; kendini yeteneksiz hissetti; çünkü onun hayatýnda insanlardan baþka kýymete layýk hiç bir þey yoktu. Kendini aþaðýlanmýþ hissetti, kýrýlmýþtý, bir kýzda olmasý gereken tüm ince duygulara sahipti çünkü. Sinan’ýn bu arabaya kendisinden daha fazla deðer verdiðini düþünmek çýldýrtýyordu onu.
Aklýndan geçenleri söylemek istedi bir çýrpýda, sevgilisinin yaralarýný makyaj temzileme mendiliyle silerken. Onu hem dövmek hem de boynuna sarýlýp aðlamak istiyordu þimdi. Ne yapacaðýný, ne diyeceðini bilemez bir halde bir süre daha iþine devam etti; artýk daha fazla dayanamadý; Sinan’a sitemle çýkýþtý :
“Yaptýðýnda iþ miydi þimdi Sinan ! Þu haline bir bak...”
Sinan tüm düþüncesizliði ve kabalýðýyla:
“Ne varmýþ halimde ? Hem ne yapsaydým sanki ? Oturup aptal gibi o su aygýrýnýn arabamý parçalamasýný mý izleseydim ?”
Þimdi Ebru daha da kýrýlmýþtý, kendini bu lanet arabadan dýþarý atýp aðlamak istedi. Fakat bekledi, duygularýna hakim olmasýný bilen bir kýzdý. Anlýk bir kýzgýnlýkla her þeyi daha da beter bir hale sokmak istemedi. Sinan’ý alttan almanýn, þimdilik yapýlacak en doðru þey olduðunu düþünerek, titreyen sesiyle :
“Ben seni düþünüyorum hayatým, illâ da kavga etmen gerekmezdi deðil mi ? Konuþarak meseleyi halledebilirdik. Hem bilirsin, böyle insanlarla dalaþmaya gelmez Sen de gördün, adamda tam ‘bela’ bir tip vardý.”
Sinan þimdi daha yumuþak bir sesle :
“Haklýsýn, ama sen de hem bela tip diyorsun hem de gidip konuþabilirdin diyorsun. Bunlar konuþmaktan anlamaz güzelim, bunlara temiz bir sopa çekeceksin. Hem sen benim böyle göründüðüme bakma Ben de fena halde daðýttým o hayvaný, görmedin mi her yerinden kan geliyordu deniz anasýnýn”
Sinan’ýn son söyledikleri fena halde komik geldi Ebru’ya, biraz önceki kaba davranýþýnýn nedeni þimdi anlaþýlmýþtý. Sevgilisi’nin bir huyunu daha keþfetti, aslýnda bu erkeklerin çoðunda görülen bir özellikti, buna ‘Maçoluk’ diyorlardý kaba tabirle. Þimdi ortam gerginliðini biraz olsun kaybetmiþti. Her þeyi tatlýya baðlamak için, elindeki kanlý mendili bir kenara býraktý, sevgilisinin boynuna sarýldý Ebru. Kafasýndaki tüm kötü düþüncelerden uzaklaþmak istediðinden :
“Ben de arabana benden daha çok önem veriyorsun sanmýþtým biliyor musun ?” dedi.
“Ya saçmalama Allah aþkýna ! Bu sadece bir araba, bundan yüzlerce var her yerde. Ama sen bir tanesin güzelim, anlýyor musun bir tane. Yani bu sensin, sen Ebru’sun. Etinle, kemiðinle, ruhunla... Senden baþka sen yok ve ben sensiz olamam.” dedi Sinan, sonra Ebru' nun konuþmasýna fýrsat vermeden:
“Özür dilerim, sanýrým farkýnda olmadan seni incittim. Düþüncesizlik yaptým, beni baðýþla lütfen.” dedi. Sular þimdi tam anlamýyla duruldu
“Bir ara gerçekten kýrýlmýþtým... ama sorun deðil... hem kapatalým bu konuyu artýk. Önümüzde uzun bir yol var, çalýþtýr þu ‘sarý vosvos’ u da gidelim hadi.”
“Sarý vosvos...! Bunu sevdim.”
*****
Antalya, güzel Antalya, cennetten bir köþedir Antalya...
Kýþýn ortasýnda bile pýrýl pýrýl bir güneþle karþýlar sizi. Giriþinde, çam ormanlarýnýn tadýna doyum olmaz ferahlýðý çarpar, oksijen ciðerlerinize iþler, kanýnýz tazelenir. Arabanýzýn camýný sonuna kadar açýp, tek kolunuzu dýþarý sarkýtabilirsiniz þimdi. Hafif bir esinti gýdýklar aniden, canlanýrsýnýz, müziðinizde varsa coþarsýnýz, acilen saða çekmek istersiniz. Bu da bir tutkudur, yaþandýkça anlaþýlan, yaþandýkça yaþanmak istenen; vazgeçemezsiniz.
Tutkularýn acizlik olduðunu düþünebilirsiniz. Belki de doðrudur. Fakat yaþadýðýmýz hayat tutkularla doludur, onlarla canlanýr, onlarla yolunu bulur.
Sinan’ýn dediði veya diyeceði gibi ‘Tutku bir gizemdir, insaný alýr götürür. Gizem, merak edilir, bunu gidermenin tek yolu tutkularý yaþamaktýr.” Sinan bunu hep söyledi, özellikle vazgeçemedikleri þeyler yüzünden kendisini aþaðýlayanlara. Tamam, kabul ediyordu, her tutku insanýn öz varlýðýna yararlý olmayabilirdi, ama çoðunlukla tutkular yararlý; en azýndan zararý olmayan þeylerdi. Hep, “ne bileyim, bu bir hobi olabilir veya bir nesne, yapmaktan hoþlandýðýnýz bir þey de olabilir. Belki bu baþkalarýna anlamsýz gelir, fakat onun sizin için bir anlamý vardýr ve önemli olan da budur” derdi. Vosvos’ una olan düþkünlüðü de bundan kaynaklanýyordu zaten, diðer insanlar için sýradan bir arabaydý belki, binip bir yerlere gitmeye yarardý. Fakat ekzosundan çýkan ýslýða benzeyen ses bile Sinan’ý coþturmaya yeterdi.
Þimdi yollarda geçen otuz saatin yorgunluðunu bir kenara býrakmýþ, ellerini arabasýnýn geniþ direksyonuna dayamýþ, Antalya’nýn giriþindeki geniþ yolda gazý köklemiþti. Ebru, Sinan’ýn aksine üç saat önceki pozisyonunda uyumaya devam ediyordu. Sinan, müzikle uyanmaya bayýldýðýndan Ebru’nun da bundan hoþlanacaðýný düþünerek bir ‘Bon Jovi’ kaseti taktý, takar takmaz kýzcaðýz irkilerek uyandý. Koltuðundan ani bir hareketle doðruldu, önce yola baktý, sonra Sinan’a. Yaþadýðý þoku atlatmak istercesine kafasýný ellerinin arasýna aldý, Sinan’a gittiði belli olan sitemle dolu bir ‘of’ çekti. Sonra dayanamadý, çýkýþtý :
“Yani harikasýn Sinan ! Bravo valla ! Bir insan bu kadar korkutulabilirdi.”
Sinan ne diyeceðini þaþýrmýþ bir halde, süt dökmüþ kedi gibi bir kaç saniye öylece oturdu. Sonra, iþlediði suçtan piþmanlýk duyan masum, küçük bir çocuk ifadesiyle Ebru’ya baktý :
“Afedersin! Sanýrým teybin sesini açýk unutmuþum. Seni korkutmak istemiþtim.” diyebildi.
Ebru hiç bir þey söylemedi, anlýk öfkeler onu asla büyük kavgalara sürükleyemezdi. Böyle durumlarda sadece susar, sinirinin geçmesini sabýrla beklerdi. Bu kez farklý olarak, hem sustu hem de yanýndaki þiþeden bir avuç su aldý, yüzüne serpti; boynunu, kulaklarýnýn arkasýný ovdu. Ona göre öfke anlýk bir kývýlcým gibiydi ve onu söndürecek en etkili þey suydu. Titreyen elleriyle bir sigara yaktý, bir nefes çekti, dumanýný Sinan’a doðru üfledi, sonra tatlý tatlý baktý :
“Önemli deðil !” dedi, gülümsedi.
Sinan da ona karþý en tatlý halini takýndý, anlamlý bakýþlar gönderdi, gülümsedi.
*****
Hülya haným oðlunu ve yanýndaki meçhul arkadaþýný iltifatlarla karþýladý. Sinan annesinin elini hürmetle öptü. Hülya haným buna karþýlýk her zamanki ana sevecenliðiyle oðluna sarýldý, yanaklarýndan öptü, bavulunu elinden aldý, bir kenara koydu. Evde tek baþýnayken, sabahýn bu saatinde böylesine güzel bir ziyaretçi onu fazlasýyla mutlu etmiþti. Ebru’ya baktý, gülümsedi, ‘Hoþ geldin kýzým !’ diyerek onun da bavulunu aldý, Sinan’ýnkinin hemen yanýna koydu. Tipik bir anne iç güdüsüyle Ebru’nun gelini olabileceði ihtimalini düþündü. Acaba kimdi bu kýz, tutup Antalya’ya getirecek kadar kýymetli olduðuna göre, aralarýnda mutlaka bir þeyler olmalýydý. Oðlunun parasýný yiyen bir flört de olabilirdi, bu düþünce ona hiç hoþ gelmedi. Düþündüklerini belli etmemeye çalýþtý, misafirlerini kibarca salona davet etti. Önce karýnlarýný doyurmak istedi, her zamanki ana þefkatiyle. Sinan bunu asla geri çeviremezdi. Ebru’ya sormadan balýklama atladý.
Hülya haným hazýrlýksýz yakalanmýþtý bu sefer. Her zaman Sinan gelmeden önce börekler, yaprak sarmalarý, çeþit çeþit tatlýlar hazýr olurdu. Haber vermeden çýkýp gelivermiþti iþte deli çocuk.
Kafasýný karýþtýran bir diðer mesele kapýnýn önündeki araba oldu. Acaba kimin arabasýydý ? Kýzýn olabilir miydi ? Sinan’ýn o arabayý alacak parayý bulmasýna kesinlikle ihtimal vermiyordu. Bunlarý bir fýrsatýný bulduðunda mutlaka soracaktý.
Kahvaltýlýk bir- iki þey hazýrladý, bin bir özürle Sinan’ý ve kýzý davet etti. Çaylarý doldururken sabredemedi :
“Sinan ! Beni arkadaþýnla tanýþtýrmayacak mýsýn ?” diye sordu.
Sinan’ýn yedikleri boðazýna duracaktý neredeyse, bunu hiç düþünmemiþti. Sanki Ebru’yla annesi kýrk yýllýk ahbaplarmýþ gibi davranmýþtý þimdiye kadar. Çok büyük bir densizlik yaptýðýný düþündü.
Ne deseydi acaba? Annesinin tepkisinden korkuyordu. Sýnýf arkadaþým dese, Ebru ne düþünürdü? Kýz arkadaþým dese annnesi ne düþünürdü? Bir an bu þekilde ikilemde kaldý, sonra en iyisinin dürüst davranmak olacaðýný düþünerek, Ebru’yu annesine tanýttý. Ondan hoþlandýðýný, þimdilik çýktýklarýný söyledi. Ýleride, belki de iliþkilerinin ilerleyebileceðini de söylemeyi ihmal etmedi. Sinan bunlarý söylerken Hülya hanýmýn yüzünde, Sinan’ýn hiç beklemediði bir tebessüm oluþtu. Annesi;
“Sizin adýnýza sevindim !” demekle yetindi.

Yeme-içme faslýndan sonra, Ebru uyumak için izin istedi. Hülya haným ona, Sinan’ýn yataðýný verdi. Ebru bavulunu aldý, Sinan’ýn odasýna girdi. Odadaki mis gibi lavanta kokusu kýzý cezbetti. Ýçindeki kadýnlara özgü temizlik iç güdüsü dürtüklendi, bir yere kadýn eli deðdiði zaman ne kadar da güzel oluyor diye düþündü. Odayý baþtan aþaðý incelemekten henüz pijamalarýný giymeye fýrsat bulamamýþtý ki, Hülya haným kapýyý çalarak içeri girdi. ‘Sana yastýk yorgan çýkarayým kýzým.’ dedi. Odanýn güneþ alan tarafýndaki büyük dolabý açtý, açar açmaz bu sefer odaya naftalin kokusu doldu. Hülya haným, Ebru’nun yataðýný hazýrlarken vakit kazanmaya çalýþýyordu sanki. Her halinden konuþmak istediði, kafasýnda bin bir tilki dolaþtýðý belli oluyordu. Ebru, bunu anlayabiliyordu, çünkü kendi annesi de konuþmaya çekindiði zamanlar böyle yapardý. Sanki, bu her annede görülen bir özellikti. Hülya haným, yataðý hazýrladýktan sonra Ebru’ ya döndü, tam aðzýný açacakken, Ebru atladý :
“Oðlunuzu seviyorum efendim !” dedi.
Hülya haným buna þaþýrmadý, bu konuyu konuþmaya sadece kendisinin hevesli olmadýðýný anlamasý hoþuna gitti.
“Buna sevindim kýzým ! Bak, yanlýþ anlama ama, Sinan bizim için çok deðerlidir. Bu yüzden onun incinmesini asla istemeyiz. Hem duygusal yönden, hem de maddi yönden...”
“Siz hiç merak etmeyin, ben de onu – sizin kadar olamasa da- çok seviyorum, çünkü biliyorsunuz anne sevgisi farklý olur. Size biraz kendimden bahsedeyim isterseniz ; ben de sizin gibi Antalya’lýyým. Evimiz ‘Güllük’ caddesinde, ailem bir süreliðine Afyon’daki kaplýcalara gittiler, o yüzden tatilimi sizin yanýnýzda geçirmek istedim. Babam mühendis, Ýnþaat üzerine çalýþýyor. Yüzüncü yýl bulvarýnda bir þirketimiz var. Annem ev hanýmýdýr, üniversitede ‘Ýþletme’ okumuþ. Fakat babam onun çalýþmasýný istememiþ. Ben de -Sinan söylemiþti sanýrým- ingilizce öðretmenliðinde okuyorum. Ankara’da devlet yurdunda kalýyorum. Yani Sinan kadar þanslý olamadým ben, kendime beraber kalabileceðim iyi arkadaþlar bulamadým. Oðlunuzun arabasý için veya parasý için falan onunla çýktýðýmý zannetmeyin sakýn !”
“Arabasý mý? Þu, buraya geldiðiniz sarý arabadan mý bahsediyorsun ? O senin deðil miydi?”
“Hayýr, o Sinan’ýn arabasý. Yoksa bundan haberiniz yok muydu?”
“Bilmem, burdan üç ay önce giderken arabasý falan yoktu yani. Ona araba almasý için para gönderdiðimizi de hatýrlamýyorum.”
“Size bunu anlatmama Sinan ne der bilmiyorum ama...”
“Söyle kýzým lütfen, Sinan o arabayý nasýl aldý. Yoksa aklýma bin bir türlü þey geliyor.”
“Bugünlerde çok yaygýn olarak oynanan bir oyun var, hani...”
“Ne? Yoksa Sinan kumar falan mý oynuyor?”
“Hayýr, bu bir kumar oyunu sayýlmaz. Sayýsal Loto. Milli Piyango Ýdaresinin düzenlediði. Ýþte ondan Sinan’a para çýktý. Yaklaþýk bir buçuk milyar.”
“Biliyorum o oyunu, kýrk dokuz sayýdan altýsýný doðru tahmin edene para veriyorlar deðil mi? Ama, o da bir tür kumardýr be kýzým. Para yatýrýyorsun ve kazanma hýrsýyla her gün milyonlarca paran gidiyor. Sinan’ýn bu yaptýðý hiç de doðru bir þey deðil bence, kim bilir tutturasýya kadar ne çok parasý gitmiþtir. Ah bu deli oðlan ah. Ben ona sorarým !”
“Bunu benden öðrendiðinizi Sinan bilmesin lütfen, çünkü biliyorsunuz, bu hiç hoþ olmaz.”
“Sen merak etme kýzým, ben ona kendi aðzýyla söyletmesini bilirim.”
“Teþekkürler efendim, beni çok rahatlattýnýz.”
“Sana bir þey daha sormak istiyorum kýzým. Sinan’la çýkýyoruz demiþtin deðil mi?”
“Evet, tabii...”
“Ben bu çýkmanýn ne demek olduðunu anlamýyorum be kýzým, yani flörtü biliyorum. Çýkmak dediðiniz þey de ona benzer bir þey mi?”
“Evet, benzer denebilir. Ama birisiyle çýkarken, amaç sadece flört etmek olmamalý bence. Ýki insanýn birbirini tanýmasý için iyi bir fýrsat diye düþünüyorum bunu. Hem bizi liseli gençler gibi düþünmeyin lütfen. Oðlunuzla iliþkim daha çok geleceðe dönük. Yani, en azýndan ben böyle düþünüyorum.”
Ebru’ nun bu aklý baþýnda konuþmalarý, Hülya hanýmý fazlasýyla sevindirdi. Temkinli davranmak istedi, sevincini gizledi. Daha ismini bile yeni öðrendiði birisine, bir iki güzel laf etti diye övgüler yaðdýrmak hiç de ona göre bir davranýþ deðildi. Hele de iþin içinde oðlu varsa iki kat temkinli olmasý gerekirdi. Ebru’ nun son cümlesine karþýlýk :
“Sinan’ýn da senin gibi düþündüðünden eminim kýzým, umarým iyi anlaþýrsýnýz ve mutlu bir beraberliðiniz olur. Sanýrým bu, Sinan’ýn ilk tecrübesi ve de umarým son olur. Çünkü anlarsýn, her biten beraberlik insanda kapanmasý zor yaralar býrakýr. Bizim zamanýmýzda niþandan dönen çiftlerin, bir daha kolay kolay evlenemeyeceklerini söylerlerdi. Tabii o zamanýn kafa yapýsýna göre, bu daha çok kýz için geçerli olurdu. Buna yanlýþ diyebilirsin, ama unutma kýzým, gerçeklik payý da yok deðil...”
“Tabii, haklýsýnýz aslýnda, fakat en iyisini bulmak için denemek zorundayýz. Gülü seven dikenine katlanýr derler ya...”
“Peki, sizin adýnýza en iyisi neyse, o olsun diyeyim o zaman... Seni daha fazla lâfa tutmayayým, hadi uyu da bir güzel dinlen bakalým.”
“Yo, lâfa tutmuyorsunuz, rica ederim... Bu arada, Sinan’ýn yerini iþgal ediyorum sanýrým, o nerede yatacak ?”
“Sen onu merak etme kýzým. Ben þimdi salonda bir yatak yaparým ona, sen keyfine bak, hadi iyi uykular!”
“Teþekkürler! Size de diyeceðim ama, sanýrým uyumayacaksýnýz.”
“Akþam yemeði için bir þeyler hazýrlamayý düþünüyorum, yaprak sarmasýný sever misin ?”
“Severim de, lütfen bizim için kendinizi yormayýn...”
“Rica ederim kýzým, yorgunluk ne demek, aksine bu benim için bir zevk...”

*****
Hülya haným penceresinin önündeki koltuða oturmuþ, elindeki örgüyü tamamlamaya çalýþýrken, oðluna, canýndan aziz oðluna sevgiyle bakýyordu. Onun için kafasýndan neler geçiyordu, kim bilir. Bitmek tükenmek bilmeyen mutluluk tablolarý... Sonra bazen araya karýþýveren, hüzünlü, dehþet verici, ‘Allah muhafaza!’ dedirtecek felaket sahneleri... Perdeye týðý deyince, garip bir çaðrýþým yaptý beyaz, iþlemeli tül perde, gelinliði çaðrýþtýrdý ona, oðlunun evlendiðini hayal ediverdi hemen. Sonra hayýrsýz bir evlat olduðunu hayal etti, kendini yine bu pencerenin önünde oðlunu ve torunlarýný beklerken gördü. ‘Yapmaz benim oðlum...Anneciðini unutmaz.’ dedi içinden. Kapýdaki sarý vosvos geldi aklýna, bu kez oðlunu hastanede hayal etti, doktoru gördü: ‘Komada, hayati tehlikeyi atlatamadý...’ diyordu doktor. Oðlunun nasýl araba kullandýðýný bilirdi, Allah’tan bu külüstür fazla hýz yapamazdý, yoksa ‘Allah muhafaza !..’
Bunlarý düþünürken havanýn karardýðýný fark etmedi bile, karanlýk odada zorlukla gördüðü örgüsünü gözlerini kýsa kýsa örmeye çalýþýyorken kapý çaldý. Gelen Asým bey olmalýydý. Kapýyý açmadan, aceleyle Sinan’ý uyandýrmaya çalýþtý, ‘Oðlum kalk hadi, baban geldi.’
Asým bey kapýdan girer girmez, daha selam bile vermeden, apartmanýn önündeki sarý vosvos’ u sordu :
“Hayatým, dýþarýda sarý bir araba var. Kimin arabasý bu Allah aþkýna, densiz herif bizim bahçe kapýsýnýn dibine yanaþtýrmýþ, içeri girebilmek için tüy gibi zayýf olman gerekiyor !”
“Sonra anlatýrým, sen gir hele içeri, hem ne bu ? insan bir selam verir !”
“Ah, tabii af edersin hayatým, ama çok kýzdým þu araba iþine”
“Neyse, gir bakalým içeride seni bir sürpriz bekliyor, daha doðrusu iki sürpriz...”
Asým bey hiç bir þey söylemeden ceketini astý, merakla oturma odasýna girdi.

Þubat 2001, Türkiye-Antalya



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bavul Cinayeti
Sarý Vosvos

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Eski Dünya Masallarý - Bölüm 3
Eski Dünya Masallarý - Bölüm 1
Yörük Hasan
Çapkýn Cemil'in Maceralarý
Eski Dünya Masallarý - Bölüm 2


Ýhsan Cihangir kimdir?

Yazan adam, þimdilik 22 yaþýnda; öðrencilik günlerinin bir an evvel geride kalmasýný isteyen sýradan bir üniversiteli. Ne yaþadaðý þehrin adý önemli ne de okuduðu üniversitenin, dedim ya o sýradan bir üniversiteli. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Ýhsan Oktay Anar, Murathan Mungan.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýhsan Cihangir, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.