..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Mert Þenyuva




7 Aðustos 2005
Denizin Kalbi  
Mert Þenyuva
Gümüþlükte, saf temiz bir balýkçýnýn aþký ve denizin kalbine ulaþmasý...


:CAAF:
Sabah daha kimsecikler yokken etrafta yalnýz baþýna göðe yükselmekten caný sýkýlmýþ olsa gerek, Güneþ o akþamüzeri sahilde hayran hayran kendini seyreden bir grup tatilci ve turiste hayatlarý boyunca unutamayacaklarý bir þov seyrettiriyordu. Uzak, çok uzak diyarlara aydýnlýðý götürmeden önce göðü pespembe bir boyayla boyamýþ, parlak ýþýnlarý masmavi denizin gözlerini almýþtý. Sahildeki turistler kýsýk gözleriyle güneþin batýþýný seyrederken, Tavþan Ada’sýnýn arkasýndan küçük bir kayýk çarþaf gibi denizi yýrtarak sahile doðru ilerliyordu. Kayýkta genç bir balýkçý ve aðlara takýlmýþ onlarca balýk vardý sadece. Kayýkçýnýn buranýn yerlisi olduðu, yanýk teninden belliydi. Üzerine bir yorgunluk çökmüþtü. Sabah güneþ daha yüzünü göstermeden çýkmýþtý yola. Þimdide güç bela yakaladýðý balýklarý yok pahasýna sahildeki turist avcýsý restoranlara satacaktý. Yaþý en fazla 25’ti fakat yaþadýklarý, ve ruhundaki fýrtýnalarla kendini oldukça yaþlý ve olgun buluyordu. “Gümüþlük, ruhunu paraya satmadan önce daha güzeldi… “ diye düþünürken usulca girdi limana…
“Daha geçen gün tanesine 7,5 lira verdim be oðlum yapma sende!” diye sitem ediyordu Sahil lokantasýnýn sahibi. Aslýnda pazarlýk yapmaya, iki kuruþu kurtarmaya ihtiyacý yoktu. Para hýrsý mutlu olmasýný engelliyordu. “Peki Fethi Aðabey, dediðin gibi olsun.” dedi ve isteksizce gözleri boþ bakan balýklarla dolu kovayý uzattý. “Ben senin baban sayýlýrým Selim oðlum, seni de çok severim bilirsin. Baban seni bana emanet etmiþti.” diyerek parayý uzattý. Umursamazca aldý parayý ve “Doðru, haklýsýn.” diye mýrýldandý ve küçük kulübesine doðru yürümeye baþladý. “Yemeðe kalsaydýn oðlum.” diye seslendi arkasýndan Fethi. “Yok aðabey, caným istemiyor.” diye cevapladý ve adýmlarýný sýklaþtýrdý. Yemek teklifini geri çevirdiði için içinden sevinç çýðlýklarý attýðýna adý gibi emindi. Evinin yoluna girmiþti ki “Hay Allah!” diye söylendi. “Ýstiridyelerimi unuttum!” dedi ve limanýn yolunu tuttu. Balýklarý sattýktan sonra bütün akþam topladýðý istiridyelerle ilgilenir, onlarý temizler, yosunlarýndan ayýklar ve masasýnýn üzerine koyardý. “Ne yapacaksýn oðlum onlarý, atsan atýlmaz satsan satýlmaz!” diyen köylüler deðil de iki de bir gelip istiridyelerine fiyat biçen, her þeyin paradan ibaret olduðunu sanan turistler daha çok canýný sýkýyordu. “ Bu istiridyeyi alýp ne yapacaksýnýz acaba sorabilir miyim?” diye sorardý her defasýnda. Kimileri “Hiiiiiç” derdi kimileriyse yüzsüzce “Küllük yapmayý düþünmüþtüm” derdi. Selim için topladýðý bu istiridyeler çok deðerliydi. Onlarýn denizin kalbine giden yolu gösteren iþaretler olduðuna inanýrdý. Çocukçaydý belki bu inancý ama onu biraz olsun mutlu ediyordu. Çocukluðundan beri dünya üzerindeki her þeyin bir caný, bir kalbi olduðuna inanýrdý. O yüzden denizden topladýðý bu istiridyeleri özenle temizledikten sonra bir kenara koyar, asla bir býçakla onlarý açmaya, canlarýný acýtmaya cesaret edemezdi. Babasý, Ýstanbul’a oradan da Almanya’ya göçmüþtü zamanýnda… Ondan, birkaç mektup ve Annesi’nin canýný alan bir hasret kalmýþtý. Sevgiye doyamadan, kendisini seven iki yürekten de ayrý düþmüþtü. Denizden esen ýlýk meltemler suratýný okþadý ve saçlarýnýn içine doldu bir anda. Akýllý sayýlmazdý, fakirdi biraz da… Ama ne parada gözü vardý ne de pulda. Sevebileceði bir kalbi arýyordu, onu bulmayý ümit edebiliyordu sadece. Gaz lambasýný söndürdü ve tahta yataðýna yatýp incecik pikeyi üzerine örttü. Sabah erken kalkýp balýða çýkacaktý.
Gün daha aðarmadan uyandý. Elini yüzünü yýkadý. Aynada suratýna baktý. Daha sonra kapýdan çýktý ve Hacý Bakkal’ýn önünden geçerek limana indi. “Hasret” adlý kayýðý dalgasýz denizde bir beþik gibi sallanýyor, sahibini görünce sevinçten kuyruðunu sallaya sallaya zýplayan bir köpeði andýrýyordu. Aðlarý kayýða yükledi ve asýldý küreklere. Ayný yolu belki binlerce kez geçmiþti ve binlerce kez ayný rotayla çýkmýþtý bu koydan. Suyun berrak ve þeffaf rengi yerini buz gibi tuzlu bir laciverde býrakmýþtý. Çapasýný attý. Durup etrafýna baktý. Sahil bir hayli uzakta kalmýþtý. Koskoca mavi bir sonsuzluðun ortasýnda o kadar savunmasýz, o kadar yalnýz ve o kadar küçük hissetti ki kendini bir an, dalýp bu sonsuz mavinin kalbine ulaþmak ve bir daha yüzeye çýkmamak geçti içinden. Sonra bir küfür savurdu ve balýklarýn gelip aðýna takýlmasýný izlemeye koyuldu. Ne zamanki balýklarýn sayýsýný kafi gördü, o zaman aðý topladý. Üstü baþý sýrýlsýklam olmuþtu ve vuran sert rüzgardan dolayý üþüyordu. Alýþkýndý, aldýrmadý ve küreklere asýlarak her gün yaptýðý gibi kimsenin bilmediði o koya doðru ilerlemeye koyuldu. Orasý kendi ruhuna sahipti halen, el deðmemiþti ve doðaldý. Kýyýya yaklaþýnca suya atladý ve kayýðýný karaya çýkardý. Temiz hava ciðerlerine doldu. Sonra gözlerini kapadý ve bu güzel mi güzel koyun kalp atýþlarýný dinlemeye koyuldu. Sonraki tatmin oldu ve ilerideki kayalýklarýn dibindeki minik istiridyeleri toplamaya koyuldu. “Mutluluk gerçekten varsa, böyle bir þey olmalý…” diye düþündü ve bir türkü mýrýldanarak iþine devam etti.
Kulübesine döndüðünde akþam yeni inmiþti Bodrum’un bu þirin kasabasýna. Ayýn aksi denize vurmuþ, Yunanistan’la Bodrum’un arasýnda büyülü bir köprü kurmuþtu. Kullanýlmaktan eskimiþ bir bezle istiridyelerini temizlerken bir gölge gelip durdu önünde. “Cebi dolu bir turisttir herhalde.” dedi acý acý gülümserken. “Ne kadar güzel þeyler ya, þunlara bak sanki nefes alýp veriyorlar” dedi yumuþacýk bir ses, bembeyaz ipekten yumuþak bir dokunuþla önündeki istiridyeyi kaldýran el. Biraz önceki umursamaz halinden eser kalmamýþtý Selim’in. Bir an için nefessiz kaldýðýný hissetti. Týpký yakaladýðý balýklar gibi boþ bakýþlarla süzdü karþýsýndaki en fazla 19 yaþýndaki, beyaz elbisesinin içinde beyaz bir meleðe benzeyen kýzý. “Bunlarý satýyor musunuz?” diye sordu kýz. Selim önce kiminle konuþtuðunu bilmek istedi. Yutkundu ve “Adýnýz ne acaba?” diye sordu. “Melike” diye cevap verdi kýz umursamazca ve ekledi, “Toplu halde alsam bana indirim yapar mýsýn acaba?”. Selim bütün alýcýlara sorduðu soruyu güzelliðiyle kalbini acýtan bu kýza da sordu. “Ýstiridyeleri ne yapacaksýnýz acaba?” diye sordu. “Bütün takýlarýmý kendim yapmayý severim, önceleri bir hobiydi ama giderek bir tutkuya dönüþtü bu benim için. Þu sýralar inci bir kolye istiyorum fakat vitrinlerde gördüklerim pek bir ruhsuz geliyor gözüme. Kendim yapmaya karar verdim fakat istiridyeleri nerede bulacaðýmý bilememiþtim. Yani anlayacaðýnýz, sizi bana Allah gönderdi” dedi ve küçük bir kahkaha koy verdi. Selim þaþkýndý. Ne yapacaðýný bilemedi. Yýllardan sonra soðumuþ, açýk denizlerin rüzgarýnda sertleþmiþ kalbi ilk defa ýsýnýr gibi olmuþtu ve karþýsýndaki kýz onun en deðerli hazinesine talip olmuþtu. Selim kalbini gördüðü ilk anda verdiði bu peri kýzýna istiridyeleri vermeyi reddetti. “Kusura bakmayýn haným efendi” dedi, aðzý kurumuþ suratý terden sýrýlsýklam olmuþtu. “Ýstiridyeler satýlýk deðil ne yazýk ki” dedi. Melike’nin yüzü gölgelendi, suratý asýldý. “Deðeri neyse verirdik, istiridye bulabileceðim tek kiþi siz deðilsiniz bunu da bilin.” Dedi küstahça ve arkasýný dönüp yürümeye baþladý. Muhtemelen zengin bir ailenin çocuðuydu. Babasýnýn sunduðu kolyeleri beðenmeyip kendi kolyelerini yapma arzusu da küçük bir þýmarýklýðýn iþaretiydi. Selim ardý ardýna sýraladý bu olumsuz düþünceleri, bazýlarýna inanmasa da… Gecenin karanlýðýnda ilerlerken Melike, Selim’in kalbini de yanýna almýþ, götürmüþtü.
O günden sonra her sabah bir saat dakikliðiyle balýða çýkan Selim’in yüzünü göremez oldu ahali. Önceleri evinden bile çýkmýyordu Selim. “Birkaç gün bekleyeyim o da evine döner bende hayatýma dönerim..” diye avuttu kendini. Evet bir aþk istiyordu belki, sevmek, inanmak istiyordu ama o kýzý kendi hafif çirkin yüzüne, fakir ve yýkýk kulübesine yakýþtýramýyordu. Neden sonra, bir gün çýktý kulübesinden. Gözleri uykusuzluktan þiþmiþti. Hediyelikçileri geçtikten sonraki kahveye oturdu ve bir çay söyledi. Þekerleri atýp karýþtýrýrken gözlerini denize kilitlemiþti. Kalbinin çarpýntýsý geçmek bilmiyordu. Birden bir iki adým ileride, plajda güneþlenen onu gördü. Melikeydi bu evet, birkaç gün önce tanýþtýðý o bakmaya kýyamadýðý kýzdý. Melike’nin yanýnda Selim’in kalbi yatýyordu. Heyecandan ne yapacaðýný þaþýrdý. Melekler gelip Selim’in kulaðýna “Belki be… Belki…” diye fýsýldadý. Selim, biraz daha düþündü ve, “Ne olacaksa olsun be!” diye söylenip ayaða fýrladý. “Çayý hesabýma yaz Hüsnü aðabey!” diye seslendi çay ocaðýna ve Melike’ye gözükmeden sandalýna doðru yürüdü ve denize açýldý. Hava biraz bulutluydu Güneþ bir görünüp bir kayboluyordu. Uçsuz bucaksýz mavilikte var gücüyle asýlýyordu küreklere ve kimsenin bilmediði o cennet köþesi koya gidiyordu. Sevdiði kýzla birlikte kalbini de geri almayý ümit ediyordu.
Sahile döndükten sonra var gücüyle çalýþtý o gece Selim. Bir sanatçý kadar yetenekli elleri yoktu belki ama bir sanatçýdan bin kat büyük bir kalbi, bin kat büyük bir aþký vardý. Bunca yýldýr biriktirdiði o güzelim istiridyeleri bir bir parçaladý Selim, her kopan parça saplandý yüreðine… “Affedin beni” diyerek aðladý bir yandan… 10 tane inci tanesi bulmak için 100 tane istiridyeyi öldürdü o akþam Selim… Ve o 10 tane istiridyenin de usulca kalbini söktü yerinden… Gözleri yaþlýydý… Sabaha kadar uðraþýp peri masallarýndan çýkma bir inci kolye yaptý… Ýçine göz yaþýný koydu, aþkýný, hasretini, özlemini koydu. “Bu kolye ona yakýþýr ancak, bu kolye onun boynunda anlam bulur” dedi kendi kendine. Güneþ denizin içinde sönmek üzereydi. Yarýn tekrar küllerinden doðmak üzere bu diyarlara veda ederken güneþ, koþar adýmlarla çýktý kulübesinden Selim. Heyecanlýydý çok ama umutluydu da… “Sevmek güzel þey, ümitli þey…” diye tekrarlýyordu içinden. Birkaç sene öncesine kadar salaþ bir kahveyken þimdi seçkin bitkisel çay seçenekleri bulunan fakat ruhuna satan onlarca dükkândan birine dönüþen Ali’nin kafesinin önünden geçerken durakladý. “Ýstiridyelerin canlarýný fark eden o, bu ruhsuz kafede ne yapýyor?” diye sordu. Ýçi burkuldu… Gitmek istedi, kaçmak istedi. “Düþündüðün gibi deðil, o sana göre deðil!” dedi bir ses içinden… “Ona kolyeyi ver!” diyen ses baskýn çýktý fakat. Çýplak ayaklarýný tahta merdivenlere dayadý ve ilerlemeye baþladý. Yalnýzdý Melike. Adýmlarýný sýklaþtýrdý Selim. Yanýna yaklaþtý ve omzuna dokundu. “Melike…” diye fýsýldadý. Genç kýz döndü ve heyecandan titreyen bu genç adama küçümseyen bir bakýþ attý, “Ne o? Parasýz kaldýn da istiridyelerini satmaya mý geldin? Yok öyle beleþ oðlum, hadi baþka kapýya!” diye kustu kinini bir anda. Selim þaþýrdý, dondu kaldý. Arkasýnda sakladýðý kolyeyi çýkardý ve Melike’nin önüne býraktý. Kýz kolyenin güzelliðinden büyülenmiþ gibiydi. Fakat belli etmedi döndü ve küçümser tavrýný sürdürerek, “Eee napayým ben bunu?” diye sordu Selim’e. Selim, “Sen hiç âþýk oldun mu?” diye sordu usulca… Melike yüksek sesle bir kahkaha attý… Kahkahalar kulaklarýný acýttý Selim’in, yüreðini ezdi… “Demek âþýk oldun bana ha? Bu da bana evlenme teklifin mi yoksa sana âþýk olmam için verdiðin rüþvet mi?” dedi ve gülmeye devam etti… Bir gözyaþý daha döküldü ayaklarýnýn dibine Selim’in “Sen sevmek nedir bilmemiþin ki hiç…” dedi ve baþýný önüne eðdi. “Ya git iþine be balýkçý mýsýn balýk adam mýsýn nesin… Sen sevgini kendi seviyende birine ver!” diye bir býçak gibi sapladý sözcükleri Selim’in kalbine… Artýk ne kalbi kalmýþtý Selim’in nede istiridyeleri. Bir hiç uðruna kaybetmiþti onlarý… Gözü yaþlý bir þekilde terk etti orayý… Ay ýþýðýnýn kýlavuzluðunda baðýra baðýra aðlayarak terk etti limaný ve yalnýz kalabileceði tek yere doðru yöneldi… Kayýðýn ucunda parçalanan dalgalar beyaz beyaz, köpük köpük daðýlýyordu… Týpký biraz önce Selim’in kalbine baþýna gelenler gibi… Koya geldiðinde burnunu çekmeye devam ediyordu.
Bir keçi kývraklýðýyla sandaldan sahile atladý ve tepeye doðru koþmaya baþladý.. Bodrum’un rüzgârlarý kulaklarýnda uðulduyor, kalbini acýtan o kahkahalarý örtmeye yetmiyordu fakat. Zeytin ve mandalina aðaçlarýnýn arasýndan Dolunayý karþýsýna alan bir yamaca geldi. Gümüþ ay ýþýðý önünde uzanýyordu. Deniz sakindi fakat olacaklarý tahmin etmiþ olacak ki, huzursuzdu. Rüzgâr þiddetini artýrmaya baþlamýþ, dalgalar yamacýn dibinde parçalanmaya baþlamýþtý… Birkaç martý sesi duydu… Kalbi yoktu, ruhu aðýr yaralýydý… Canlýydý istiridyeler aslýnda, dostuydu onun… Bir hiç uðruna canýný almýþtý onlarýn… Þimdi kulübenin tabanýnda maðrur parça parça yatýyorlardý. Bu görüntüyü yakýþtýramadý onlara… Sonra Melike’nin sözleri ve suratýna geri fýrlattýðý kolye… Denizin kalbini oluþturan minik beyaz incilerden oluþmuþ bir kolye… “Denizden geldin, denize gideceksin…” diye mýrýldandý Selim… Gözlerini kapattý, kolyeyi öptü, öptü ve koluna doladý… Derin bir nefes aldý… Ayýn ýþýðý engellemek istedi onu…Yetiþemedi… Rüzgar havada tutmak kurtarmak istedi, gücü yetmedi… Ruhunu yitirmiþ, kalbi kýrýlmýþ bir beden sessizce býraktý kendini havaya ve bir mermi gibi denizin kalbine saplandý… Üzüntüsünden yerinde duramaz hale geldi deniz… Dalga dalga kýyýya vurdu kendini… Gemilerin güvertelerine týrmanýp intihar etmek istedi… Gözyaþlarý beyaz köpüklerin arasýna karýþtý… Ay ýþýðý güneþe haber vermiþ olsa gerek, o sabah yüzünü göstermek istemedi bulutlarýn arasýna saklandý… Selim’in saf tertemiz ruhu göðe yükselirken gözlerini kaçýrdý güneþ, boðazý düðümlendi… Usul usul, aðlar gibi yaðmaya baþladý yaðmur… Oraya ait olmayanlar, yazýn son gününde yaðmura yakalanmalarýna lanet edip, orayý terk ettiler.

                               Mert Þenyuva



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aþk ve romantizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kýz Kulesi ve Ýstanbul
Kronik Kalp Aðrýsý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ali Kaptan


Mert Þenyuva kimdir?

17yaþýnda kolay kolay aþýk olmayan fakat olduðu zaman kendini kaybeden, bir kurtarýcý gibi kalemine sarýlan biri. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Can Yücel, Nazým Hikmet, Buket Uzuner


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mert Þenyuva, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.