..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Matematiðe, yalnýzca yaratýcý bir sanat olduðu sürece ilgi duyarým. -Godfrey Hardy
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Murat Mehmet UÐURLU




25 Eylül 2005
Güðümler Delinince  
Murat Mehmet UÐURLU
Sadece kimliðini üzerinde bulundurmadýðý için tutuklanan hýrpani bir sokak sütçüsüydü.


:BBFF:



Beton zemine çömelmiþ oturuyordum.
Arkamdan duraklayarak yaklaþan ayak sesi tepemde durdu. Gözlerimdeki baðý tutan biri, baðýn düðümünü çözdü.
Usulca açtým, araladým kirpiklerimi. Baþýmý döndürmeden bakýndým. Uzunca bir koridorun ortalarýnda, saf tutmuþ halde arka arkaya dizilmiþ, çömelmiþ durumda oturuyorduk.
“Kalkýn!” diye baðýrdý arkalardan biri.
Soðuk betonda tutulan kaslarým dik durmama direndi. Dizlerimden altý yoktu. Uzun süren çömelme kan dolaþýmýný kesmiþ, bacaklarýmý uyuþturmuþtu. Milyonlarca karýnca etlerime üþüþmüþ için için didikliyorlar, ayaklarýmýn gücünü ve basmamý, adým atmamý engelliyorlardý.
Düþüp bayýlacak kadar yorulmuþtum. Kýpýrdanmamýza izin yoktu. Beynim zonkluyor, kulaklarýmdan dumanlar çýktýðýný hissediyordum.
Býraksalar, pelte gibi yayýlacaktým soðuk betonlarýn üzerine. Ama yýðýlmanýn da yasak olduðunu biliyordum
“Yürüyün” komutuyla hemen sað yanýmýzda bulunan yarý aralýk kapý iþaret edildi. Her yanýmýn tutulmasýna karþýn bir yerlere yaslanmak umuduyla, duvara sürünerek yürüdüm.
Baþým döndü, dünyam halka kalka griden karanlýða doðru renk deðiþtirdi, düþmemek için sýkýca kapattým gözlerimi. Kirpiklerimi aralasam, koyu karanlýðýn içinde geri dönmemek üzere topaç gibi kendi etrafýmda dönerek, yok olup gidecektim. Oysa ayaða kalkmayý, adým atmayý nasýl da istiyordum. Dizlerim kas katý olmuþtu ve artýk ayaklarýmý kýmýldatamayacaðýmý, oracýkta çakýlýp kalacaðýmý sandým.
Biraz önce kýpýrdamak suçtu, þimdi dikilip durduðum için azarlanacaktým.
Dýþarý sýzan uðultulardan, kapýnýn ardýnda kalabalýk bir insan kitlesi olduðu anlaþýlýyordu. Çokluðun arasýnda olmak; uyku, yatýp uzanma, güven ve emniyet demekti.
Bacaklarýma arsýzca dadanan iðneli uyuþukluða inat, uzun adýmlarla içeri attým canýmý.
Koðuþ kocaman.
Yüz metrekare kadar veya daha büyük. Oldukça kalabalýk.
On altý-yetmiþ arasý her yaþtan elli-altmýþ kiþi kimi, ranzalarýn üzerinde, kimi duvarlara yaslanmýþ, kimileri pencere kenarlarýna iliþmiþler, gruplar halinde sohbetteler.
Kapý ardýna kadar açýldý ve yorgunluktan bitkin halde doluþtuk koðuþa.
Uðultu aniden kesildi, biraz önceki koyu sohbetler dudaklarda dondu, birbirine karýþmýþ sesler duruldu. Bebeklerinde gülücükler uçuþan bütün gözler donuklaþtý, merakla bize çevrildi.
Boþ çuval gibi bir kenara düþecek durumda olmama karþýn, üzerimize çevrilen bakýþlarýn anlamýný okuyabiliyordum. Onlar için orijinal bir görüntü sergilediðimiz kesindi. Öyle ya, bu saate buraya çeþit olsun diye getirilmemiþtik.
Bizler birtakým yasadýþý eylemler yapmýþ veya yapma hazýrlýðý içindeyken yakalanmýþ olmalý idik.
Nasýl bir örgütlenme modelini gerçekleþtirmiþtik, kimi veya kimleri kapsýyorduk, merkez miydik, uzantý mý?
Hangimiz liderdik?
Örgüt kadromuz görüldüðü kadarýyla; üçü altmýþ, ben yirmi sekiz ve diðer üç elemanýmýz on sekiz-on dokuz yaþlarýnda olup, yedi kiþiden teþekkül etmekteydi.
Ýkisini tanýyorum gençlerin, kardeþlerimin arkadaþlarýydýlar.
Yaþlý adamlarý tanýmýyordum buraya gelinceye kadar. Asýl aranan çocuklarýymýþ, operasyonu fark edip, evlerinden kaçmýþlar. Çocuklarý bulamayan görevliler de babalarýný almýþlar.
Yaþlýlardan biri Belediye’de temizlik iþçisi, diðeri Tekel Kibrit Fabrikasý’nda, öteki kalorifer tamircisiymiþ.
Koðuþa girdikten birkaç gün sonra öðrendim. . Üçünü de o güne kadar görmemiþtim.
Karanlýðýn içinde yok olup gideceðim düþüncesi, bütün adalelerimi kasmýþ, midemde toplanan uçlarý kocaman bir ura dönüþmüþtü. Kalabalýðýn içine girince rahatladým.
Açlýk, yorgunluk, uykusuzluk algý yeteneðimi zayýflatmýþ ve sarhoþ gibiydim.
Yolculuðun kazasýz bitmesi sonucu kýsmi bir güvenlik duygusuyla kuþatýldým. Yalnýzlýktan kurtulmakla karamsarlýðýmýn daðýldýðýný, rahatlamanýn verdiði aydýnlýðýn yüzüme yayýldýðýný hissediyordum.
O günlerde gözaltýnda kayýplar, iþkencede ölümler çokça anlatýlýyordu. Asýl endiþem bu tip bir olayla karþýlaþma olasýlýðý idi. Bunca insana göründükten sonra tehlike bir ölçüde de olsa atlatýlmýþtý.
Midemde toplanan düðümler çözüldü. Kaslar gevþeyerek ensemden beynime kadar ulaþtý. Kan akýþým normalleþiyor, büzüþen damarlarýmýn çeperleri genleþiyordu. Koðuþun tavaný yükseldi, duvarlarý geniþledi. Nefesim düzeldi. Hatta yok oldu duvarlar ve pencereler.
Birbirimizi tanýmamamýza raðmen, hiçbir þey konuþmadan bir ekip ruhuyla yan yana dizildik. Kapýya en yakýn pencere kenarýnda oturup dýþarýyý seyre daldýk. Kimse, bize, ne hoþ geldiniz, ne de geçmiþ olsun dedi. Biz de onlara “merhaba” ya da benzeri sözlerden birini söylemedik.
Sanki buranýn kuralý konuþmama üzerineydi ve giriþte bu kurallar imza karþýlýðý duyurulmuþtu hepimize.
Koðuþa girerken þöyle bir göz ucuyla ve birçok gözle ayný anda temas kurmuþtum yasak bakýþlarla. Daha sonra sadece önüme bakarak ve kulaklarýmý açarak izledim koðuþu. Bizden önce gelenlerle ayný koþullarda olmamýza raðmen, bakýþlarýn üzerimde gezinmesinden oldukça rahatsýzdým ve kaçýp saklanmak istiyordum.
Pencereye dönüp bulunduðum yeri tanýmak için bakýnmak en uygunuydu þimdilik.
Bembeyazdý dýþarýsý. Sabaha karþý evden alýndýðýmda hafiften atýþtýran kar çoðalmýþtý ve tutmuþtu demek ki. Üþütmeyecek kadar sýcaktý içerisi.
Canýmýzýn, kanýmýzýn çekildiði sýrada yaþanacak hava.
Bitkinliðimizin üstüne can tohumu gibi serpiliverdi. Ayrýca, Aþýrý sýcaktan nefret ederim. Böylesi her bakýmdan iyi geldi doðrusu. Tembihlense bu denli uygun bir koðuþ hazýrlatamazdým.
Çevremiz ormanlýktý. Ne bir tek ev ne küçücük mahalle ne de yol göremiyordum. Göz alabildiðince, ufka kadar uzanýyordu orman. Karlý dallara konup uçuþan ürkek saka kuþlarýný izledim bir süre. Baþlarýný kanatlarýnýn içine çekmiþ olmalarý ve tüylerinin kabarýklýðý üþümüþ olmalarýndandý. Buz gibi bir soðuk dalgasý içimde dolandý ve ayný hýzla uçup gitti. Elektrik çarpmasý gibi bir þeydi.
Bulunduðumuz yerin neresi olduðuna iliþkin bir fikrim yoktu.
Hemen salýverilmiþ gibi, buradan çýkýnca nasýl gideceðiz endiþesine bile kapýldým bu arada.

Saatler ilerledikçe çevremizdekilerle bakýþmaða, tanýþma isteðimizi gözlerimize yansýtmaða baþladýk. Kýsa bir süre sonra çoðunluðun ilgi alanýnýn dýþýnda kalmýþtýk bile. Ýyice çözüldüm ve bakýþlarým normale döndü.
Hadi biriniz çýkýn ortaya da konuþalým dercesine bakýnmaða baþladým. Giderek, ben hanginizle konuþmalýyým, gösterin kendinizi bakýþlarýna geçtim.
Sanýyorum bu mesajým alýndý.
”Merhaba”, dedi orta boylu, saçlarý sýfýra vurulmuþ memur olduðunu söyleyen biri.
“Nereden geldiniz.” Dedi kýsýk sesle. Sormakla sormamak arasýnda gidip geldiði belliydi.
“Sarýyer’den, Çayýrbaþý gecekondularýndan sabaha karþý evlerimizden alýndýk. Sen nerden getirildin.”

“Ben, banka memuruyum, Beþiktaþ’ta sendika toplantýsýndan çýkmýþ durakta otobüs bekliyordum, alýp getirdiler.” Yanýmýza baþkalarý da sokuldu. Sýraya girmiþ gibi kendiliklerinden anlatmaða baþladýlar, kim olduklarýný ve nasýl getirdiklerini.
Aslýnda herkes ötekinden çekiniyordu. Doðru dürüst bir þeyler anlatmýyorlar, karþýsýndakinin durumunu öðrenip, kendi durumlarýný anlamaya yarayacak bilgiler edinmeye uðraþýyorlardý.
Kimini sokaktan, kimini birahaneden, kimini bizim gibi evinden alýp getirmiþler.
Radyoda ve televizyonda verilen “Beþiktaþ meydanýndan yirmi kiþi gözaltýna alýndý, Alibeyköy’de yapýlan gece operasyonunda altmýþ kiþi toplandý” türü haberlerinin ne anlama geldiðini anlýyor ve sonuçlarýna tanýklýk ediyordum þimdi. Konuþmak, duruma açýklýk getirmek yerine, bilinmezleri katmerleþtiriyordu.
Yorgunluk belirtileri baþ vermiþti bir yeniden. Hangi ranzada kim yatýyor, hangileri boþtu. Kimseye soramýyordum. Birkaç ranza vardý ki üzerlerinde yatak yoktu. Bunlarýn kimseye ait olamayacaðýný düþünerek, en yakýnda olanýn üzerine oturmakta karar kýldým. Azýcýk daha bekleyip yatacaktým ki, kapý açýldý, içeri giren subay göz ucuyla ve hýzla bakýndý koðuþa “yeni gelenler yataksýz ranzalara yatabilirler” dedi.
Subayýn dýþarý çýkmasý seneler sürmüþ gibi geldi. Oysa bir dakika bile beklememiþti.
Çýplak ranzaya attým bedenimi. Kuþ tüyü yatak halt etmiþti yanýnda. Yatar yatmaz uyuduðumu sanýyorum.
Uyandýrýldýðýmda akþam karanlýðý bastýrmýþtý.
“Yemeðe gidiyoruz” dediler, merdivenlerden indik, bahçeye çýktýk.
Kar soðuðu yüzümden, ellerimden bedenime yayýldý. Ürperdim, silkindim ve kendime geldim. Yaþadýðýmý daha içten duydum, saðlýðýmý yitirmeyeceðime olan güvenim güçlendi. Yok olma kuþkum iyice daðýldý.
Ayaðýmýzýn altýnda kütürdeyen taze kar soðuðu ve kokusuyla hücrelerime kadar iþledi. Tepeden týrnaða sarsýldým sükuna boðulup, yavaþça yenilendim, kendime geldim tatlý ürpertilerle.
Acýkmýþ bir yurttaþ olarak ulaþtým yemekhaneye. Karavana ve asker kokusu, kar soðuðunun açtýðý burnuma doluþunca Tuzla’da geçen yedek subay öðrencilik günlerimi anýmsadým. Kuru fasulyenin yanýnda soðan isterdik askerlerden.
Bazen verirler, bazen yok derlerdi. Soðan almanýn ayrýcalýðýna erdiðimizde mutlu olurduk
Yemekten dönünce daha rahatlamýþ olarak girdim koðuþa.
Hemen ranzamýn üzerine uzandým. Ayakta durmak, duvara yaslanmak canýma yetmiþti. Kendi kendimize olmak kýsmi bir özgürlük, güven ve huzur veriyordu.
Koðuþun tamamýna yayýlmýþtý bu iyimserlik. Sesler iyice yükseldi, konuþmalar þakalaþmalara kadar açýldý. Kahkahalar aðýz dolusu çýnlamaða baþladý ve dýþardan “ gürültüyü kesin” uyarýsý bile aldýk. Uðultu durulur gibi oldu ise de, yok olup gitmedi.
Korku kovulmuþtu ve geri dönmesi zorlaþmýþtý.
Tekel iþçisi ihtiyarýmýz çok konuþkan ve rahattý. Hemen kaynaþtý þamatacý guruplarla. Biraz þaþý olan bakýþlarý yaptýðý esprileri olduðundan çok etkili kýlýyordu. Her geçen saniye koðuþun sýcak atmosferini katlayarak artýrýyordu.
Sadece neþe vardý artýk. Koðuþun en dibinde, üstü baþý periþan, baþýndaki þapka toza bulanmýþçasýna kirli ve eski, gözlükleri þiþe dibi kadar kalýn, pantolonun paçasýný çorabýnýn içine atmýþ, benim yaþlarýmda, kýsa boylu, yorgun ve bitkinliði ile ezim ezim ezilmiþ bir yurttaþ, bu hengâmeye aldýrmadan duvarýn dibinde büzülmüþ oturuyor.
Tamamen kendi dünyasýna kapanmýþ.
En büyük, en aðýr suçu o iþlemiþ izlenimi yaratýyor. Baþý dizlerinin arasýndan çýkmýyor. Uzun aralarla ve isteksizce kaldýrýyor baþýný, aðrýyan boynunu dinlendirir gibi hareketler yapýyor. Sormuyor, konuþmalara katýlmýyor.
Bizim ihtiyarlarýn bile dili çözüldü. Duvar dibindeki, yurttaþta týk yok.
Kimdir, nedir, bu haliyle kime zararý dokunmuþtur diye kendi kendime tartarken yüzünü anýmsar gibi oldum. Baþka iþim olmadýðýndan ve onun da kimseye aldýrmamasý nedeniyle olsa gerek gözüm hep üzerinde kalmýþtý. Dikkatli baktýkça tanýdýk birine benzedi yüzü ve giyimi. Ama nerden, nasýl tanýdýðýmý çýkaramýyordum. Uzadýkça bakýþým perde aralanmaya, yurttaþý çevreleyen mekân da yavaþ yavaþ belirmeye baþladý.
Bu adam, birkaç ay önce Þiþli Camii’nin karþý tarafýnda gördüðüm sütçüye benziyordu.
Otobüsle Taksime gidiyordum. Trafik sýkýþýk olduðu için yoldan geçenleri, kaldýrýmlarý seyrederek vakit geçiriyordum. Bu hýrpani zavallý adam, içinde üç süt güðümü olan el arabasýný iteleyerek, insanlara ve otolara vurmadan sürmenin zorluðu içinde kaldýrýmýn kenarýnda yürüyen adamdan baþkasý olamazdý.
Hava oldukça sýcaktý o gün. Eksozlarýn ve tekerlerin çýkardýðý toz duman içinde nefes almak ne kadar zordu kim bilir.
” Bu güneþin altýnda sütler çabucak bozulur, müþterilerine bozuk süt satýyordur” demiþtim kendi kendime.
Çileli yolculuðuna da üzülmüþtüm. Benim sýrtýmda gömlek vardý. O ise bugün giydikleriyleydi. Yine çoraplarýnýn içindeydi pantolonu. Sýcaktan ve tozdan periþan olduðu okunuyordu her halinden. Kenarlarý simsiyah yaðla kaplanmýþ þapkasýnýn siperliði gölgeliyordu yüzünü, baþý sýcaktan ter içinde kalmýþ, alnýndan yanaklarýna sýzýyordu.
Þimdi,1980 Mart ayý ortalarý.
Önümüzde giden otobüsün egzozundan çýkan simsiyah duman ve sýcak asfalttan yükselen tozlar vatandaþý içine aldý. Gözlerini kapatarak kafasýný geri çevirdi. Birkaç kez üst üste öksürdü, duman genzini yakmýþ, gözlerine, burun deliklerine dolmuþtu toz, duman. Abandý arabasýna, hayalet gibi devam etti yoluna.
Süt satmaktan baþka iþ yapacaðýna ihtimal veremediðim bu vatandaþ ne arýyordu burada. Burada bulunan vatandaþlarla tek tek konuþma olanaðým yoktu. Bu koþullar altýnda sorgucu pozisyonuna soyunmak yanlýþlarýn en büyüðü olurdu. Ama durum deðerlendirmesi yapma gereði de duyuyordum.
Sütçü bu merakýmý doyuracak en doðru örnek gibi göründü.
Getiriliþ gerekçesini öðrenirsem baþýmýza gelecekleri ölçebilirmiþim hissine kapýldým.
Sütçü olduðunu düþünüyordum ama yanýlmýþ da olabilirdim. Ýçine kapanýktý, çevresine ilgisiz duruyordu. Ona ulaþmak kolay gibi görünmüyordu.
Yine de yaklaþmayý ve burada oluþ gerekçesini sormayý denemeliydim.
Kalabalýk nerede olduðunu tamamen unutmuþ, yýllardýr tanýþýyormuþ gibi gevezelik ediyordu. Varoþlarýn yarattýðý öyküler, espriler, þakalar amansýz bir yarýþma temposuyla dökülüyorlardý dudaklardan.
Bu ne zenginlikti, bitmek tükenmez, defterlere sýðmaz, yazacak kalem bulunamazdý. Süngülerin gölgesi yoktu üzerlerinde. Mahalle kahvesinde bu rahatlýðý sergileyemezlerdi belki de. Gülmekten ve güldürmekten yorgun düþenler sigaralarýna sarýlarak dinlenmeyi yeðliyorlardý.
Bu sýcak havadan aldýðým cesaretle sütçüye yaklaþtým.
Þiþe camýnýn dibi kalýnlýðýndaki gözlüklerinin ardýndan gözlerini, bana diktiðini görebildim. Þekilsiz ve kocamandý gözleri. Yorgunluk, umutsuzluk, duyarsýzlýk ve merak çökmüþtü yorgun bakýþlarýna.
“Merhaba” dedim.
Beklemeden, “merhaba” dedi.
Birinci aþamayý geçmiþ olmanýn rahatlýðýyla içimdeki þiþkinlik indi.
Doðrudan girdim konuya; “seni neden getirdiler” diye sordum baþka konulara girmeden.
“Süt satýyordum el arabasýyla. Çevirdiler, kimlik sordular. Üzerimde kimliðim yoktu. Süt güðümlerimle reoya attýlar. El arabamdan biraz uzakta idim, onu sokakta býraktým.
” “Peki, araban ne oldu biliyor musun?”
“Beni tanýyan esnaflardan biri saklamýþtýr belki.”
Köseydi. Yüzü sapsarý ve küçüktü. Uzamýþ seyrek sakallarý derin yüz çizgilerine batýrýlmýþ gibi duruyordu. Baþka soru sorsam eriyip yok olacaktý.
Baþka sorun yoksa rahat býrak dercesine baktý yüzüme. Ben de uzatmak niyetinde deðildim. Ýstediðim yanýtý ve sonucu almýþtým. Kim olduðunu ve geliþ nedenini öðrenmiþ olmam, endiþelerimi daðýtmaya yetti. Bu toplama operasyonu güçlü bilgilere dayanmýyor, tombaladan ne çýkarsaya benziyordu.
Uykumun kalanýný tamamlamak üzere çýplak ranzanýn üzerine çýktým. Ne yatak, yorgan düþündüm ne de yastýk. Havanýn soðukluðunu düþünerek paltonun altýna cekette giymiþtim, þimdi yatak ve yorgan yerine geçiyordu. Atkýmý þapkanýn içine sýkýþtýrýnca yastýðýmý da yapmýþ oldum. Yatýp sakinleþince kendi kendime kaldým.
Durumumu tartmaða baþladým.
Ne biliyorlardý, kimin tarifi üzerine alýnmýþtým. Hiç kimseyi tanýmadýðýma göre konumum ne idi?
Ýkinci gün birkaç isim okundu ve dýþarý götürüldü. Tuvalet ihtiyacýnýn dýþýnda dýþarý çýkýlmadýðýndan, çaðrýlý olarak çýkmanýn baþka anlama geldiðini tahmin etmiþtik. Konuþmalar, þakalaþmalar kesildi aniden. Buz gibi bir hava kapladý koðuþu. Býçak gibi kesildi sesler. Yeniden ortaya çýktý duvarlar, küçüldü koðuþ.
Sabahýn köründe sýcak yataðýmdan kalktýðýmý, görmediðim yollardan, bilmediðim bu uçsuz bucaksýz ormanýn ortasýnda beklediðimi anýmsadým.
Kaným çekildi yine...
Ýflah olmaz gevezeler ufaktan atýþtýrýyordu ama tat tuz kalmamýþtý.
Tüm gözler kapýya, düþünceler gidenlerin, geriye dönüþlerine odaklanmýþtý. Dýþarý giden geri dönecek miydi, dönerse ne halde olacaktý? Sýra kime gelecekti. Zaman yok olmuþ, sadece beklemek kalmýþtý.
Koðuþ kapýsý gýcýrdayarak açýldý bir kez daha, gençten biri geri geldi. Elleri þiþmiþ, yüzleri kýzarmýþtý. Alnýnýn kýrýþýklarýnda acýnýn izleri. Fakat kirpiklerinden yanaklarýna doðru cesaret daðýtan gülücükler süzülüyordu. Yorucu bir oyundan çýkmýþ, onun yorgunluðunu ve heyecanýný yaþýyordu sanki.
Dýþarý çýkmanýn, aþaðý inmek olduðunu, þiddete yönelik, dozu öldürücü olmayan eylemlerle karþýlaþýldýðýný öðrendik. Bu haberler, üzerimize sinen bilinmezin korkusunu daðýtmaya yetti.
Elbette koþullarýmýzý biliyor, içimizi saran sorular dizgesinden kurtulamýyorduk. Her giden bu kadar kolay kurtulabilecek miydi, gencin durumu tümümüze örnek olabilir miydi?
Diðerlerinde aðýrlaþabilir miydi sorgu?
Sessizlik sürdükçe, içimize döndükçe, yüzlerdeki karamsarlýk beklenmedik ölçüde artýyordu.
Tek çözüm vardý, þamataya dönmek.
Birkaç kiþiden, birçok kiþiye ulaþýnca aþaðý gidip, gelenler; giz çözüldü ve her þey normale döndü. Bilinmez bir el iþaret vermiþ gibi, tek tek, birbiri ardýnca açýldý varoþlularýn aðýzlarý, çözüldü dilleri. Baþka seçenek yoktu, durumun gerektirdiði iþlemlere maruz kalýnacaktý aþaðýda. Bu yukarýdaki hayatý biraz sekteye uðratmýþtý o kadar.
Gidilecekti aþaðýya ve dönülecekti yukarýya...
Sýra sütçüye gelmiþti, gitti, geldi. Dokunmamýþlardý ona. Fakat daha çok kapanmýþtý içine. Dokunmalarý da umurunda olamazdý. Asýl sorun evde süt parasýný bekleyenlere ne diyeceðiydi. Çocuðu var mýydý acaba? Bu kýþ günü odunu kömürü ne durumdaydý. Bu sorularýn yanýtý üç-beþ tokatla verilebilir miydi? Süt arabasýný bulabilecek miydi?
Þiddete maruz kalmaktan kurtulmuþ olmasý kaybettiklerini yerine getirecek miydi? Bu ve daha birçok “midi”li sorular çýkarýlabilirdi mutlaka, ne yazýk ki hiçbir yanýt, sütçünün verdiklerini geri getiremeyecekti.
Ertesi günün öðlen öncesi saatlerinde tekrar çaðýrdýlar sütçüyü. Bazý kiþileri iki, üç kere sorguladýklarý oluyordu. Sütçüyü de ikinci kez sorguya çektiklerini sandým.
Acaba bize yalan mý söylemiþti, yeni bulgulara mý ulaþýlmýþtý...
Kuþkulu beleyiþ uzun sürmedi bu kez.
Elinde iki süt güðümü içeri girdi sütçü.
Öfke dolu gözleri, kalýn gözlük camlarýnýn arkasýndan dýþarý fýrlamak üzereydi ve aðzýný kocaman açarak kükrer gibi baðýrdý;
“Sütlerimi içmiþler, güðümümü de delmiþler!”
Patlayýp, duvarlara oluk oluk kanlar fýþkýrtacak kadar kabarmýþtý boðazýný saran damarlar.
O sakin, ürkek, saygýsýndan duvarlara bakamayan zavallý vatandaþ þiddet nöbetine tutulmuþtu. Güðümleri duvarlara vuracak, yanýna yaklaþacak olanlarýn kafasýnda paralayacak duruma gelmiþti. Þaþkýnlýk içinde, gýk çýkarmadan izliyorduk.
Bu ses, bu tavýr onun olamazdý. Varlýðý ile yokluðu belli olmadan sessizce ve tevekkülle beklemiþti. Kimliksiz olarak sokaða çýktýðý için buralara getirilmesini normal karþýlýyordu. Ama güðümünün delinmesi, sütlerinin içilmesi tevekkül sýnýrlarýnýn dýþýna atmýþtý sütçüyü.
Destek bekleyen bakýþlarý, kalýn camlarý deldi, aradýðý bakýþlarla buluþamadan yuvalarýna çekildi.
Sesine, ses veren olmadý. Duvarlara ulaþýp yankýlanmadan, kalabalýðýn arasýnda kayboldu isyankâr haykýrýþlarý. Önünde durduðu duvara benzedi yüzü. Ruhu uçup gitmiþ, anlamsýz bir et yýðýný kalmýþtý sessizliðin ortasýnda, dimdik duran birkaç telden ibaret sakallarý bile eðilmiþti.
Havaya kalkmýþ güðüm taþýyan kollarý yanlarýna, baðýrýrken yukarý kalkan baþý göðsüne indi. Omuzlarý çöktü içi boþalýnca ve yavaþ hareketlerle, zavallý bir hayalet gölgesi kapýya doðru, ayaklarýný sürüyerek yürüdü.
Dibi delik iki güðümü elinde son kez bakýp koðuþa doðru kapýdan çýktý.
Mart ayazýnýn iliklere iþlediði karlý buzlu, güneþe ve sýcaða hasret uzayýp giden karanlýk sokaklarda býraktýðý el arabasý ve umutlarýyla buluþmak üzere, ayrýldý aramýzdan.

Ýlk býrakýlanlar arasýnda ve hiç þiddet görmeyenlerdendi sütçü.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bizim Köyün Hasan'ý
Yaðlý Ekmek Yiyen Evliya
Kýrat ve Sýpa
Ahýr
Ddt
Burgazada
Dedemin Aþk Öyküleri
Soyunma Odalarý
Arkadaþlarýn Yanýna Bir Yatak
Gece de Yatmaz Gündüz de

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Zincire Vurulmuþ Prometheus [Deneme]
Sokrates Neden Yazmadý [Deneme]
Victoria Gölü Kýyýsýndan Esperanto'ya [Deneme]
Devletçilik veya Merkantilizm [Deneme]
Dünya Dengesini Arýyor [Deneme]
Sosyal Yaþam Çekirdeði [Deneme]
Türkiye 1 Mayýs Tarihsel Dizini [Ýnceleme]


Murat Mehmet UÐURLU kimdir?

974_ Ýst. Ün. Edb. Fak. Felsefe mezunu. Okuyan, hobi olarak amatörce yazan, emekliyim. Yaþamayý ve yaþamý anlamayý, anlamlandýrmayý istiyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Ayrýmsýz tüm yazarlarý okumaya ve onlardan aldýklarýmý yaþamýma katmayý ilke edindim.


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Murat Mehmet UÐURLU, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.