..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýçine koyabileceðin bir karanlýðýn olmadan, bir ýþýðýn olamaz. -Arlo Guthrie
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Tasavvuf > Ali Iþýk




3 Mart 2002
Mevlana'nýn Kendisiyle Özdeþleþtirdiði Musiki Aleti  
Ali Iþýk
Ney’in hikâyesi de, bir bakýma, insanýn hikâ-yesine benzer. Önce vataný olan kamýþlýktan ayýr-mýþlar onu. Bu ayrýlýkla kalsa iyi; içini daðlayýp vücudunda göz göz yaralar açmýþlar ateþle. Ýn-sanla ayný gurbeti paylaþan ney, þüphesiz, dert ortaðýnýn


:FICA:
Aþk eri Mevlânâ, büyük ve görkemli aþkýný 26 bine yaklaþan beyitle ifade ettiði Mesnevi’sine þu beyitle baþlar:
“Biþnev ez ney çün hikâyet mi kuned
Ez cüdâyihâ þikâyet mi kuned”
Bu Farsça mýsralarýn þair Nahîfî tarafýndan Türkçeleþtirilen ifadesi þöyledir:
“Dinle ney’den kim hikâyet etmede
Ayrýlýklardan þikâyet etmede”
Bu mýsralardaki ‘ney’ nedir, hatta kimdir? An-lattýðý ‘hikâye’, þikâyet ettiði ‘ayrýlýk’ nedir? Bütün bu sorularýn cevabýný eksiksiz olarak Mesne-vi’sinde yine Mevlânâ verir. Yeter ki bu muhteþem gül bahçesinin kapýsýndan içeri adýmýnýzý atýnýz. Daha ilk adýmýnýzdan itibaren gerçeklikler dünyasý ile aranýzdaki perde kalkacak ve rüyaya açýlan gözleriniz, sembollerin ardýna gizlenmiþ gerçekleri olanca yalýnlýðýyla bir bir görecektir.
Ney ya da nây, çok eski zamanlardan beri Doðu âleminin kullandýðý ancak, Mevlânâ ile ger-çek kimliðini bulmuþ, ondan sonra da Mevlevîlik ile özdeþleþmiþ bir musiki âletidir.
Ney’in anlattýðý hikâye, yeryüzünde görülen ilk insanýn tarihinden daha eskidir. Bu, ‘elest mecli-si’nde, ‘kalu belâ’ ile maksûdunu ve maksadýný bulan ‘cân’larýn hikâyesidir.
Mevlânâ’nýn ney’den önce “dinle” diye baþla-masý da rast gele deðildir. Zira ilk emir “oku!”dan sonra þimdi artýk ‘dinleme’nin zamanýdýr. Nitekim Mevlânâ da Mesnevi-i Ma’nevî’sinde, dinlemenin, duymanýn, söylemekten önce ve üstün olduðunu anlatýr:
“Yemek de olgun kiþiye helâldir, söz de... Sen olgun deðilsin; yeme, dilsiz kesil!
Çocuk doðunca önce süt emer; bir zaman susar; tümden kulak kesilir. Sen de kulaksýn, oysa dil, senin cinsinden deðil.
Tanrý, kulaklara “susun” buyurdu. Çocu-ðun söz söylemeyi öðrenmesi için bir zaman dudaklarýný yummasý gerek.
Kulak vermez de “ti ti” der durursa, kendi-sini dünyanýn dilsizi yapar gider.
Daha baþlangýçta söze kulak vermeyen, a-nadan doðma saðýr dilsiz olur; nasýl coþsun da söylesin.
Çünkü söz söylemek için önce duymak, dinlemek gerek. Sen de söze dinleyiþ yoluna gir.
Evlere kapýlarýndan girin; isteklerinizi se-beplerine sarýlarak dileyin.”
Hicrân ateþiyle olgunlaþan cânýn vuslat özle-mine gelince: Dünyaya gözünü açan insandan beklenen bu en büyük mârifet, Mevlânâ’nýn çaðda-þý Yunûs’ta;
“Ýlim ilim bilmekdür ilim kendün bilmekdür
Sen kendüni bilmezsün yâ nice okumakdur”
þeklinde ifadesini bulan ‘kendini bilmek’tir.
Bir þekilde, insan kendini bilirse, içine düþtüðü gurbetin ve ‘asýl sýla’ özleminin insaný olgunlaþtýran gönül ateþi benliðini sarar. Bu süreç, en veciz ifa-desini de Mevlânâ’da bulur:
“Hamdým, piþtim, yandým!”
Ýnsanýn aslý çamurdandýr. Ama bu çamurdan kalýp, içinde ‘ölümsüz olan’ý taþýmaktadýr. Bu ö-lümsüz yan ise, Yaratýcý’sýndan bir cüz’dür (bkz. Kur’an, Secde, 7-9). Bu bilgi Kur’an’da anlatýlmak-ta, ancak mârifetle kavranýlmaktadýr. Bu mârifete ulaþan âþýk nasýl yanýp tutuþmasýn ki!.. Birbirinin maddesini/cesedini seven iki gönlün maruz kaldýðý ayrýlýðýn dahi ne büyük bir iþkence olduðunu gör-dükten sonra; aslýný keþfeden cân’ýn içine düþtüðü küçük gurbet ten’in, büyük gurbet þu dünyanýn, iþkence dolu zindanlardan ne farký vardýr? Aslýna bir an önce kavuþmak isteyen âþýk açýsýndan te-fekkür edelim bir kere...
Ney’in hikâyesi de, bir bakýma, insanýn hikâ-yesine benzer. Önce vataný olan kamýþlýktan ayýr-mýþlar onu. Bu ayrýlýkla kalsa iyi; içini daðlayýp vücudunda göz göz yaralar açmýþlar ateþle. Ýn-sanla ayný gurbeti paylaþan ney, þüphesiz, dert ortaðýnýn hâlini en güzel terennüm eden olacaktýr. Bunun için de “ney” demek, “Mevlânâ” demektir; “Mevlânâ” demek de ney... Bakýnýz bu gerçek, cinâs yardýmýyla ne güzel ifade edilmiþ:
“Niye halketti deme Hazret-i Mevlâ nâyý
Halka andýrmak için Hazret-i Mevlânâ’yý”
Ýnsanoðlu, ney’in insan hayatýna eþ hayatý ile kazandýðý deðeri yeterli görmemiþ; bir efsane ile onu âdeta mübârek kýlmýþtýr.
Malum olduðu üzere, Hazret-i Peygamber e-fendimiz ilmin þehri, Hazret-i Ali de bu þehrin kapý-sýdýr. Anlatacaðýmýz efsane, bir yönüyle bu gerçe-ðin de vurgulanmasýdýr:
“Bir gün, Ýki Cihan Serveri efendimiz, amca-zâdesi Hazret-i Ali ile sohbetinde -kimseye anlat-mamasý þartýyla- ona ilâhî aþkýn sýrlarýný nakleder. Hazret-i Ali, öðrendiði sýrlarýn azâmetinin aðýrlýðýný taþýyamaz. Hemen Medine dýþýna atar kendini. Bir kuru kuyu baþýna geldiðinde takât ve tahammül sýnýrlarýný zorlayan sýrlarý, suyu çekilmiþ kuyuya döker. Kuru kuyu, kendine tevdi edilen sýrlarla co-þar. Bu coþkuyla yeniden kavuþtuðu sularý sel olur çaðlar. Taþan sularýn bereketi ile kuyunun etrafýn-da kamýþlar boy verir.
Kuyuya suya gelen bir çoban, kamýþlardan bi-rini keser. Kestiði kamýþýn gövdesine çeþitli yerle-rinden delikler açar. Onu, üflediðinde ses verecek hâle getirir. Sonra dudaklarýna götürüp üflediðinde kamýþtan âþýkâne inleme ve feryatlar yükselmeye baþlar. Kalbe vecd ve heyecan veren bu sesleri iþiten Peygamber efendimiz iþin aslýný anlar. He-men Hazret-i Ali’yi çaðýrýp ona:
“Sana anlattýðým sýrrý açýkladýn mý”
diye sorar. Hazret-i Ali:
“Evet, yâ Rasülullah. O büyük sýrrý kalbime sýðdýramadým. Onu bir kuru kuyuya söylemeye mecbur kaldým.”
diye cevap verir.
Ýþte o zamandan beri, o kamýþ parçasý, ilâhî sýrlarýn gerçeklerine tercüman olarak mübârekleþir ve ona ‘nây’ adý verilir.”
Mevlânâ’nýn Mesnevi-i Ma’nevî’sinde de bu kýssaya telmih vardýr. Bu telmih, Nahîfî tercüme-sinde;
“Der kopardýlar kamýþlýkdan beni
Nâliþim zâr eyledi merd ü zeni
Þerha þerha eylesin baðrým firâk
Eyleyim tâ þerh-i derd-i iþtiyâk”
þeklinde yer alýr.
Mevlânâ’nýn kendisiyle özdeþleþtirdiði ney, ‘insan-ý kâmil’dir. O, birlik kamýþlýðýndan kesilmiþtir. Kendi varlýðýndan geçip mutlak varlýkla var olmuþ-tur. Ondan çýkan her ses, Tanrý iradesini bildirir. Görünüþte sýfatlarla, fiillerle kayýtlýdýr; bu bakýmdan ‘ýtlâk âlemi’ni özler. Ancak, onun özleyiþi kendi kendisine bir cilve, bir nâz’dýr. Nitekim Mevlânâ:
“Men zý cân-ý cân þikâyet mîkunem
Men neyem þâkî rivâyet mîkunem”
[Ben canýn canýndan þikayet etmedeyim; ama ger-çekte þikayetçi deðilim, ancak rivayet eylemedeyim.]
buyurur.
Anlam bu yöne çekildi mi, ‘ney’ bir mecazdýr. Mesnevi’yi bir baþka açýdan anlamak iddiasýnda olanlara göreyse bu beyitteki ney, maddidir. Ancak bu iddialara cevabý yine Mevlânâ verir:
“A güzel sesli ney, gönüller almadasýn, hoþsun, güzelsin; sýcak sýcak nefes vermede-sin, soðuk havalarý silip süpürmedesin.
Ýçinde ne boðum var, ne bir þey; bomboþ. Dertlere düþmüþ, periþan olmuþ gönülden, candan derdi, elemi almada, onlarý da kendine döndürmedesin.
Herkesin sevgilisine uygun bir resim yapý-yorsun; okuma yazma bilmiyorsun ama, iç yüz-den bir ressamsýn adeta.
Ey tüm gerçeklerin biçimi, görünüþü, hangi perdedesin sen? Neyin naðmeleri arasýndan bir baþ göster; çünkü sen þekerler gibisin.
Gözün dokuz olmuþ sanki; can da on kula-ðýný sana vermiþ; alt yana da üfle naðmelerini; sen altý yana da bildik, tanýdýksýn.
Ey baþý kesilmiþ kamýþ! Dilsiz, dudaksýz sýrlar söyle; boðazdan tattýðýn soluðu, halka da hoþça bir tattýr.
Ney’e aþk ateþi düþtü, âlemi bir dumandýr kapladý; çünkü, sesin aþk sesi; aþk sesini du-yurmada ateþlisin sen.
Aþkýnla Leylâ ve Mecnûn’un sýrlarýný okþa; sen gönle ne tatsýn, sen cana ne huzur...
Sözün kýsasý soluðunda Tebriz’den bir ko-ku var; sen güzelliðinle, alýmýnla nice gönülleri kapmadasýn.”
Âdeta Mesnevi’nin on sekiz beytinin bir baþka biçimde ifadesi olan bu gazelde ney, gönüller al-madadýr. Ýçinde ne boðum vardýr, ne de bir þey... herkesin sevgilisine uygun resimler yapar. Tüm gerçeðin þeklidir o. Altý yöne de bildik, tanýdýktýr. Düþtüðü ateþ, aþk ateþi; verdiði ses, aþk sesidir. Leylâ’nýn da Mecnûn’un da sýrlarý onda; soluðu Tebriz’den bir koku taþýmaktadýr. Bütün bunlar açýkça gösteriyor ki, maddî ney, mânâ âleminin bir tercümaný, bir sembolü kesiliyor.
Mevlânâ yine bir gazelinde:
“Ey gönül! Aþk deryasýna at sürme; çünkü ateþe dayanamazsýn diye korkuyorum.
Kamýþtan olan varlýðýnda bir sesin var ki, her solukta o kamýþtan yepyeni bir ses çýkar-madasýn.
Seslendin mi, bir þehri ayaða kaldýrýrsýn; fakat kamýþlýðýnýn da ateþe tahammülü yok.”
diyerek gönlü ney’e, gönül âlemini kamýþlýða ben-zetiyor.
Baþka bir gazelinde:
“Ney gibi kendi varlýðýndan boþalýp varlý-ðýndan geçersen, þeker kamýþý gibi þekerle dopdolu bir hâle gelirsin”
beytiyle mevhum varlýktan geçmeyi, ney gibi içi bomboþ olmaya, gerçek varlýða bürünmeyi, þeker kamýþý gibi þekerle dolmaya benzeterek –dolayý-sýyla da- olgun insaný ney’e benzetir.
Bir baþka gazelinde de:
“Ben her solukta bir can kurban etmekte-yim; sense, her solukta bir zanna baðlanmakta-sýn.
Ýki gözün benim hâlimi bildirmeye yeter; çünkü, bundan daha aydýn bir anlatýþ olmaz.
Dünyanýn ney gibi binlerce feryadý var; çünkü o, þeker kamýþlýðýndan bir ney gördü.
Ben de o þeker kamýþlýðýndan izler gör-düm; ama ben, senden daha tatlý bir iz göreme-dim.
Aþk gibi hem apaçýk ortadasýn hem gizli-sin; senin gibi ortada olan, görünüp duran bir gizli görmedim gitti.”
dünya, þeker kamýþlýðýndan bir ney’dir. Aslýndan bir kamýþ gördüðünden binlerce naðmesi, feryadý vardýr.
Ney; ilâhî sýrlara vakýf olmasýndan mýdýr, vus-lat ateþiyle yanmasýndan mýdýr, ayrýldýðý kuyu ba-þýna/memleketine duyduðu özlemin ateþini teren-nüme alýþmasýndan mýdýr... o gün bu gündür inler durur. Neye yorarsanýz yorun, derinlerden gelen bir inlemeyi, bir feryadý çaðrýþtýran sesinde olduðu gibi, kendisine üflenen soðuk nefesi yakýcý havaya dönüþtüren içinde, bambaþka bir hâlet vardýr. Nite-kim þair Nedîm:
“Olmakta derûnunda hevâ âteþ-i suzân
Nâyýn bilmem ki ne hâlet var içinde”
[Hava (ney’in) içinde yakýcý ateþ olmaktadýr. (Bu sebepten ney’in) içinde nasýl bir durum oldu-ðunu bilemiyor, anlatamýyorum.] anlamlý mýsrala-rýnda bu hâlete kafa yorar.
Nedîm’in hâletini anlayamadýðý þey, Mevlevî-ler için bir bakýma Hz. Davud’un ‘mizmâr’ýdýr. Deni-lir ki Hz. Dâvûd, Allah’a olan derin aþkýnýn ifadeleri olan ve “mezâmir” adý verilen ilahilerini “mizmâr” isimli sazý eþliðinde, ses literatürüne adýyla geçmiþ ‘dâvûdî’ sesiyle terennüm edermiþ. Bu yönüyle, ney’in yanýk insan inilti ve feryatlarýna benzeyen terennümleri, bu mizmâr ve dâvûdî sesle ilintilidir. Hatta Mevlevîlerin, kalýn sesli uzun neylere “dâvûd” adý vermeleri de... Bu sebeptendir ki, Mevlevîler de ilâhî aþkýn yürekleri titreten vecdine, ney eþliðinde, insanýn ince zekâsýnýn ürünü sanatlý sözlerle vecd katmýþlardýr. Yahya Kemâl’in Itrî’yi anlatýrken:
“Vakýa ney, kudüm gelince dile
Hýzlanan Mevlevî semâ’ile
Yedi kat Arþ’a çýkmýþ Âyin’i”
demesi boþuna deðildir.
Yanýk sesli bir saz olan ney, ustasýnýn (nây-zen, neyzen, nâyî) elinde tesiri –gariptir- gamlý deðil, ferahlatýcýdýr. Bu ferahlýkta, insaný müjde-lenmiþ bir saâdete inandýran bir þevkin hissesi vardýr. Ney’i hakkýyla dinleyenlerin çok kere bizim yaþadýðýmýz, alabildiðine maddî bir âlemden, -hep iyiliðin, hep güzelliðin, hep faziletin... kýsaca Mutlak Varlýk’ýn bulunduðu- baþka bir mânâ âlemine yük-seliþleri, kendilerini öyle bir âlemde hissediþleri bundandýr.
Bunun içindir ki büyük þair Fuzûlî, kendi zayýf, nahîf vücudunu, uçuk sarý benizli kamýþtan yapýlan bu harika saza benzetir. “gayrý” redifli gazelinde ney, bizzat kendisidir. Ve ilâhî aþka engel bütün maddî arzu ve hevesleri ney gibi yele vermektedir:
“Ney-i bezm-i gamem ey mâh ne bulursan yele ver
Od’a yanmýþ kuru cismimde hevâdan gay-rý”
[Ey ay yüzlü (sevgili)! Gam meclisinin ney’iyim. A-teþe yanmýþ kuru cismimde havadan baþka ne bulursan yele ver.]
Fuzûlî, bir baþka gazeline baþlarken kendini yine ney’le özdeþleþtirir:
“Ney gibi her dem ki bezm-i vaslýný yâd eylerem
Tâ nefes vardýr kuru cismimde feryâd eylerem”
Bu iniltili sesin nefesi Mesîhî’dir. Týpký Hz. Ý-sâ’nýn ölüleri dirilttiði gibi, ney nefesi ölü gönüllere hayat verir. Zâtî’nin aþaðýdaki beyti bu anlamý ha-vidir:
“Nefes oðlanlarýdýr zevk ü þâdî
O bir Mevlevîdir nây adý
[Ney, iyi bir Mevlevî derviþidir. Zevk ve ongunluk o-nun nefesinden meydana gelmiþ çocuklarýdýr.]
Ney’in ölü gönüllere hayat veren nefesi ‘Ko-runmuþ Kitab’ýn sözleri gibidir. Klasik edebiyatý-mýzda onun bu özelliði, rüzgârlarýn söndürmeyi baþaramadýðý ‘yel mumu’ mazmûnuyla sembolize edilmiþtir. Bâkî’nin aþaðýdaki beyti bu durumu izah eder:
“Verir þevk ehline zevký demâdem
Þeb-i iþrette bir yel mumudur nây”
[Ney, zikir gecesini aydýnlatan sönmez bir ýþýktýr; o-nun aydýnlýðý derviþlere sürekli safa verir.]
Ney sesi kýyametin de habercisidir. Ayný za-manda bir Mevlevî þeyhi olan þair Þeyh Gâlib, ünlü mesnevisi Hüsn ü Aþk’taki bir tardiyyesinde ney’in bu özelliðini dile getirir:
“Âvâzým ezân-ý nefha-yý sûr
Gam kýldý gülûmu þah-ý mansûr”
[Sesim, sûr üfürülüþünün ezanýdýr (habercisidir); (bu müthiþ anýn) üzüntüsüyle boðazým þah-ý mansûr’a döndü (þah-ý mansûr, büyük ney türlerindendir).]
Söz Þeyh Gâlib Dede’den açýlmýþken, Diva-ný’nda yer alan “ney” redifli gazelini burada anma-dan geçemeyeceðiz. ‘Ney’ konulu bir yazýya en uygun düþecek bir hatime de ancak bu þiir olabilir-di.
“La’lin olunca gonce-i tarf-ý külâha ney
Bir nev-bahâra neþ’e verir bûy-ý âh-ý ney”
[Dudaðýn, neyin külahýna (üfürülecek yerine) bir gonca gibi deyince, neyin çektiði âhýn kokusu, sanki, bir ilkbahara neþe verir (her tarafa bir ilkbahar neþesi yayý-lýr).]
“Çeþm-i ümîdi naðme-i rengine kasredüp
Peyvestedir o leblere medd-i nigâh-ý ney”
[Ney, ümit gözünü renkli bir naðmeye diker, baþka bir þey görmez olur; bakýþý o dudaklardadýr; o bakýþ, boyuna onlara uzar gider.]
“Fânûs-ý nev-zuhûru deðil þem’-i âhýn ol
Aþk âteþiydi deþtde berk-i kiyâh-ý ney”
[Ney, âh mumunun yeni keþfedilmiþ fanusu deðil, çöldeki kamýþlýða düþen ney yýldýrýmýnýn ateþi, aþk ate-þiydi.]
“Bâlâ-yý þem’ u þu’le-i âvâza nâz eder
Bir mýsra’-ý resâsý ile medd-i âh-ý ney”
[Bir düzgün mýsraý ile âh çeken neyin ateþinin boyu mum ve alevin ateþlerinin boyunu geçtiði gibi onlarla cilveleþir.]
“Seddeyleyüp girîveleri bir dem et sülûk
Tevhîd-i sýrfa râst gelir doðru râh-ý ney”
[Tehlikeli, dolambaçlý yollarý, çýkmaz geçitleri bir nefes býrak da mânevi yolculuða çýk; neyin yolu doðruca salt birliðe çýkar.]
“Envâr-ý Mâh-ý Nahþeb’idir þu’le-i sadâ
‘Ayn-i Âli’den aldý nazar çünki çâh-ý ney”
[Sedasýnýn alevi, onun Nahþeb ayýnýn yaydýðý nur-lardýr; çünkü, neyin (yanýnda bittiði çöldeki kuru) kuyu, Hazret-i Ali’nin gözünden nazar (feyiz) aldý.]
“Gâlib Cenâb-ý Þems’den almýþ nefes me-ðer
Erdi amûd-ý subha dem-i subhgâh-ý ney”
[Galip, ney meðerse Þems hazretlerinden nefes almýþ (ki) neyin seher vaktindeki nefesi, sabah direðine (gün doðmadan önce güneþ ýþýklarýnýn tanyerinden bir direk gibi yücelmesi) dek eriþti.]
*
Merâmý semboller/mazmûnlar gerisine gizle-yen klasik edebiyatýmýzda, aþk erlerinin önderi Mevlânâ’yý ney’den baþka bir mazmûnun temsili düþünülemezdi. O da öyle yaptý.
Klasik edebiyatýmýzda ney için, ney sevgisiyle söylenmiþ binlerce nefis beyit bulunmaktadýr. Bunlarý bir araya toplasak, koca bir cilt tutar. Biz, bu kýsacýk yazýmýzda onun mazimizdeki mânâ boyutunun kapýsýný aralamaya çalýþtýk. Yazýmýzý bu duygularla bitirmeden önce bir ýstýrabýmýzý da be-lirtmeden geçemeyeceðiz. Bu ýstýrabýmýz, ney’in þahsýnda ‘klasik musikimiz’ adýnadýr.
Yukarýda anlattýklarýmýzdan ‘Türk Klasik Musi-kisi’nin derin bir mânâ boyutuna dayalý olduðu anlaþýlmýþtýr ümidindeyiz. Günümüzde bu boyutu anlayanlar yok deðil. Ancak sayýlarý günbegün azalmaktadýr. Bunda devamlý yoz müzik yayýmý yapan özel televizyon ve radyolarýn payý büyüktür. Hiçbir mânâ boyutu olmayan sanatsýz, zevksiz sözleri, gürültülü Batý kökenli sazlar eþliðinde din-leye dinleye –âdeta beyni yýkanan- gençlerimiz, býrakýn klasik musikimizi bilmeyi; çoðunlukla sazla-rýnýn adýný dahi bilememektedirler. Bunun tabiî sonucu olarak ‘ney’in üflendiði’ basit bilgisini bile öðrenemeyip, ehline küfür gibi gelen deyiþle ney’i ‘çaldýrtmak’tadýrlar. Bu acý gidiþe dur diyecek ko-numda olanlarýn bir þeyler yapmasýnýn vakti geldi de geçiyor sanýrýz.
*



KAYNAKÇA
1. Bahþî, Muammer Lutfi, Celâlüddîn Rûmî’nin Fikir Hayatýndaki Tekâmül Devrelerine Kýsa Bir Bakýþ, Konya 1943.
2. Banarlý, Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatý Tarihi, MEB, Ýstanbul 1971, 1. Cilt
3. Beytur, Mithat Bahârî, Mesnevi Gözüyle Mevlânâ Þiirleri, Aþk ve Felsefesi, Ýstanbul 1943.
4. Çelebi, Âsâf Halet, Mevlânâ ve Mevlevîlik, Ýs-tanbul 1957.
5. Çelebioðlu, Amil, Mesnevi-i Þerîf, Manzum Na-hîfî Tercümesi, Ýstanbul 1967.
6. Mevlânâ, Mesnevi, Çev: Veled Ýzbudak, MEB Basýmevi, Ýstanbul 1966, 1. cilt.
7. Fennî, Ýsmail, Divân-ý Kebîr ve Mesnevî’den Müntehap Parçalar, Konya Halkevi Kültür Dergisi Mevlânâ Özel Sayýsý, Konya 1943.
8. Fürûzanfer, Prof. Bediuzzaman, Mevlânâ Celâleddîn, Ter: Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk, Ýstanbul 1963.
9. Gölpýnarlý Abdülbaki, Mesnevi ve Þerhi, MEB Basýmevi, Ýstanbul 1973, 1. cilt.
10. Gölpýnarlý Abdülbaki, Þeyh Galib Divanýndan Seçmeler, 1000 Temel Eser, Ýstanbul 1973.
11. Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul 1950.
12. Ýz, Mâhir, Tasavvuf, Ýstanbul 1969.
13. Koner, Muhlis, Mesnevi’nin Özü, Konya 1967.
14. Koner, Muhlis, Mevlânâ’nýn Tasavvufu ve Av-rupa Ýdealist Filozoflarýyle Bir Mukayesesi, Konya Halkevi Kültür Dergisi, Mevlânâ Özel Sayýsý, Kon-ya 1943.
15. Levend, Agah Sýrrý, Divan Edebiyatý, Kelimeler, Remizler, Mazmunlar ve Mevhumlar, Ýstanbul 1968.
16. Mevlânâ Celâleddin, Divân-ý Kebir, Ýstanbul 1957-60, 5 cilt.
17. Mevlânâ, Divan-ý Kebîr’den Seçme Þiirler, MEB Yay. Ýstanbul 1959, 1961, 2 cilt.
18. Mevlevî, Tahir, Mesnevi Þerhi, Ýstanbul 1963.
19. Onay, Ahmet Talât, Eski Türk Edebiyatýnda Mazmunlar, MEB, Ýstanbul 1996.
20. Tamtürk, Nejat, Açýklamalý Yahya Kemâl An-tolojisi, Ýstanbul 1972.
21. Tarlan Ali Nihad, Fuzulî Divaný, Ý.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayýnlarý, Ýstanbul 1950.
22. Yaylalý, Kâmil, Mevlânâ’da Ýnanç Sistemi, Ýrfan Yay. Ýstanbul 1975
23. Yesirgil, Nevzat, Nedim Hayatý, Sanatý, Þiirleri, Varlýk Yay. Ýstanbul 1969.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Güller Þehri Konya'da Gül Bayramlarý
Hýdýrellez ve Konya'da Bazý Hýdýrellez Ýnanç ve Gelenekleri
Konya'da Namaz ve Þivlilik Âdetleri
Geleneksel Sebze Meyve Saklama ve Edebiyatýmýza Yansýmalarý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Akþam [Þiir]
Konya Lisesi [Þiir]
Yaþamak [Þiir]
Kimim [Þiir]
Mesleðim [Þiir]
Bizim Kaðýt Mendillerden Önce Bir Mendil Kültürümüz Vardý [Deneme]
Testi Deyip Geçmeyin [Deneme]
Matbuatta Deðiþen Bir Þey Yok [Deneme]


Ali Iþýk kimdir?

Türk Dili ve Edebiyatý emekli öðretmeni. Türk dili, edebiyatý ve folkloru âþýðý.

Etkilendiði Yazarlar:
Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazýl Kýsakürek, Nihad Sami Banarlý, Prof. Dr. Saim Sakaoðlu, Prof. Dr. Ali Osman Öztürk


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ali Iþýk, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.