..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Özyaþamöyküsü baþka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eþsiz bir araç. -Philip Guedella
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Mikail Boz




22 Ekim 2005
Ütopik Sahiller (1)  
Mikail Boz
Ütopya, yabancýlaþma, gerçeði kaybet(tir)me, felsefe ve bunlarýn ötesinde iþçiler; evet iþçiler...


:BEGH:
Ýþyerinin köþe yerinde durmuþtum ve izliyordum her yeri. Önümde, beyaz renkteki boyalarýyla dökülen dikiþ makinem, saðýmda alabildiðine toz ve kumaþ parçalarý, elimde ise üzerine ismimin baþ harflerini kazýdýðým makasým vardý. Yaptýðým iþ az önce bitmiþti ve baðýra çaðýra ‘Ferdisinden’ þarký söyleyen çýraktan iþ istemiþtim. Koþarak yanýmdan uzaklaþmýþtý o. Ben ise bunda pek baþarýlý olamasam da dinlenmeye çalýþýyordum.

Kendi makinemi bir süre izledikten sonra elimdeki makasý açýp kapayarak; sanki onlarý kesmek ister gibi diðer iþçilere bakýyordum. Önümde 30–40 yaþlarýnda bir iþçi vardý. Zayýftý. Kamburu çýkmýþtý. Saçý sanki birkaç gündür taranmamýþ gibiydi. Çilekeþliðin bir ürünü olarak alnýnda kýrýþýklar artmýþ, göz torbalarý morarmýþ ve yüzü gülümsemekten yoksun kalmýþtý. Uzamýþ olan kirli sakalýnýn farkýna bile varmadan, elindeki iþi bir an önce bitirme uðraþý veriyordu. Gözü, sýk sýk önündeki genç çocuða kayýyordu ve ona baktýktan sonra gözünden akan yaþý siliyordu. Sürekli kendini onunla karþýlaþtýrýyordu. Ya da, zorundaydý buna. Genç çocuk gibi eline aldýðý pantolonun parçalarýný tek bir basýþta bitirmeye çalýþýyordu. Ama -belki de doðal olarak- bunda baþarýsýz oluyordu.

Önündeki iþçi ise daha çok gençti. Uzun boylu, yakýþýklý ve açýk tenli bir çocuktu. Sakallarý bile daha yeni çýkýyordu. Üzerine giyinmiþ olduðu badiyle ne kadar güçlü olduðunu göstermeye çalýþýr gibiydi. Belki, gözünü kapatsa yine bir basýþta bitirirdi pantolonun bir yanýný. Ama hep ayný hareketle… Yani, saðdan arkayý alýr, soldan önü alýr ve makinenin ayaðýnýn altýna koyar. Sonra alabildiðine þiddetli basar pedala. Ancak, sonuçta gözü kapalý bile olsa her þeyinde iðne var. Ýðneyle yaþamý dokuyordur belki. Onun hareketine tutsaktýr çünkü. Adeta onunla yaþar.

Hemen ötede ise ortacý bir kýz vardý. Kýsa boylu, baþý örtük, biraz uzun burunlu ve esmer bir kýzdý. Ceketlerin arka ortalarýný çatan bir makinecinin önündeki iþleri topluyordu. Baþýný saða bükmüþtü. Sürekli biçimde iþin bir ucundan tutup öte yana katlýyordu. Ama onun gözü burada deðildi sanki. Uzak yerlerde geziniyor bir hal vardý suratýnda. Sanki baharý koklamanýn rahatlýðýný yaþýyordu. Yani, farklý bir yere aitti o. Bir ara burnu kaþýndýðýnda, þöyle bir etrafa bakýnýp kendi kendine güldü ve sonra tekrar ayný iþi yapmaya devam etti. Bende ister istemez güldüm ona. Fakat bilmiyorum neden güldüm.

Sonra gözüm daha ötelere iliþti. Pencerenin kenarýndaki çalýþan ütücülerdi onlar. Dört kiþilerdi. Öndeki üç tanesi yirmi yaþlarýnda, arkadaki son ütücü ise kýrk beþine merdiven dayamýþtý. Boy sýrasýna göre dizilmiþ bir halleri vardý. En arkadaki son ütücü en kýsalarý idi. Yüzlerinden yorgunluk akýyordu. Ama sanki buna inat olsun diye, bir an ütüyü alýp hýzlýca paskaraya vuruyorlardý. Bir þeyin intikamýný alýr gibi… Sonra pencerenin ardýna bakýyorlardý. Her yeri aydýnlatan güneþin üzerilerini ýsýtmalarýna bile sinir oluyorlardý. Alýnlarýný siliyorlar ve yine hýzlýca vuruyorlardý paskaraya.

Onlar için daha yabancýydým ben. Yanlýþ hatýrlamýyorsam –ki yanlýþ hatýrlýyorum- bir hafta olmuþtu o iþyerine gireli. Uzun bir süre iþ aramýþ, ama bir türlü çalýþabileceðim bir yer bulamamýþtým. Ya onlar beni beðenmiyorlardý, ya da ben beðenmiyordum onlarý. Giriyordum bir iþyerine ve birkaç saat sonra kapýsýndan çýkýyordum. Fakat burada neden çalýþtýðýmý bilmiyordum. Diðerlerinden pek de iyi sayýlmazdý burasý. Olsa olsa daha geniþ ve daha ‘havalýydý’. Rahat çalýþýyordum ve fazla sýkmýyorlardý beni. Ama belki baþka þeylerde vardý, bilmiyorum!

Aslýnda, kendimi iþsiz olduðum dönem boyunca bir boþlukta gibi hissediyordum. Sürekli bir bunalým hali beni sarmýþtý. Gözümü her kapattýðýmda kafamda bir basýnç, deyim yerindeyse bir zonklama hissediyordum. Bakýyordum ki, ben nerdeyim diye. Ama ne kendimin nerde olduðunu anlayabiliyordum, ne de diðerlerinin. Gerçi onlarý da artýk algýlamamaya baþlamýþtým. Öyle ki, onlar sadece hareket eden nesneler olarak gözüküyorlardý bana. Fakat bu öylesine bir hareketti. Bir taþýn yere düþmesi gibi. Ya da bir iþçinin yan çatmasý gibi… Öylesine bir yineleme yani.

Bazen baþým düþüncelerden çatlayacak hale gelince kendime ‘düþünüyorsun’ diyordum. Ama etrafýmdaki insanlarýn neden düþünemeyeceðini ispatlayamýyordum kendime. Belki, gayet iyi biçimde her þeyin farkýndaydýlar. Ya da, bana bakýp benim ne kadar aptal birisi olduðumu söylüyorlardý. Böyle olmamam için hiçbir sebep yoktu. O an kendimi deðersiz hissediyor ve çalýþtýðým köþeden artýk baþýmý bile kaldýracak kuvveti bulamýyordum. Utanýyor gibi oluyordum. Sonra anlayamadýðým bir ses, “Onlar bir hiç, onlarý kendine tanýtla,” diyordu. Önce saçma geliyordu bu ses. Sonra aðlayacak bir halde kimseyi tanýtlayamýyordum kendime. “Ama yine de düþünüyorlar,” diyordum, “Uçuyorsun!” diyordu az önceki ses. Hâlbuki tersi olmasý gerekmez miydi? Neden olduðunu bilmiyordum, ama “Tek sen varsýn,” diyordu o ses. Kýzýyordum ona…

* * *

Aslýnda, çalýþmak birçok þeyin çözümünü saðlýyordu. Yani birisi gelip çalýþtýðým süre boyunca benim ne iþ yapacaðýmý, ne zaman çay içeceðimi, hangi yemeði ne zaman yiyeceðimi belirliyordu. Bu, ister istemez o kiþileri bana canlý bir varlýk olarak tanýtlýyordu. Yani canlý olmasalar bu kadar þeyi nasýl yapabilirlerdi ki? Akþama kadar on kere iþ deðiþtirirdim ben. Mekanik þeyler nasýl belirler ki bana on dakika sonra gelecek þeyi? O an, yine bir zafer edasýyla bakýyordum her yere. Onlarýn bir canlý olmasý acý olsa da hoþuma gidiyordu.

Sonra sürekli kýzdýðým ses yine çýnlýyordu kulaklarýmda. Bana, “Aslýnda her þeyi sen belirliyorsun,” diyordu. Bu sözü tam olarak anlayamýyordum, ama titremeye baþlýyordu vücudum. Ardýndan, “Ayný þeyi yapýyorlar,” diyordu. Hemen, onu yalanlamak ister gibi ileri bakýyordum. O an önümdeki makineciyi elinden ve kolundan makineye eklemlenmiþ olarak görüyordum. Baþýný bile kaldýramýyordu. Hani ara sýra genç çocuða bakardý o? Bakamýyordu. Ya genç çocuk? O ise, baþýný bir saða döndürüyor bir de sola döndürüyordu. Sonra uzun bir makine sesi geliyor ve o gülmek istiyordu. Ama gülemiyordu. Ardýndan ipin baþýna dolandýðýný görüyordum. Hemen bunu engellemek için elini makineden çekmek istiyor ama çekemiyordu. Sonra baþý makineye yapýþýyor ve ip kulaðýndan geçerek gidiyordu iðneye. Aðlamýyordu…

Ardýndan son bir umutla overlokçu kýza bakýyordum hemen. Amansýz bir ses geliyordu ondan. Elinde etek parçalarý vardý. Mutluluk vericidir ki hiçbir yeri makineye eklemli deðildi. Seviniyordum buna. Ama gözünü iðneden hiç ayýrmýyor ve daha bir iþin overloðunu bitirmeden, diðer iþi gözünü iðneden hiç ayýrmadan overlok çekmeye hazýrlýyordu. Bu dakikalarca devam ediyordu. Gözümü ayýrmadan ona bakýyordum, ama o, ben dâhil hiç kimseyi fark etmiyordu. En ufak bir duygu belirtisi bile yoktu yüzünde. Sonra içimdeki ses “Robot!” diyordu. Aksini ispatlayamýyordum.

* * *

Demek ki her þey bir “uzantý”dan ibaretti. Ama neyin uzantýsý? Düþünüyordum bunu. Onu duymaktan korksam da, “Sensin!” diyordu o ses. Bunun olabileceði aklýma sýðmýyordu. Ama bana öyle geliyordu ki, tek seçenek buydu. Yani ben bir tanrýydým, onlarsa bir “þey”. Her þey benim etrafýmda dönüyordu. Bense yukarýlarda duruyordum. “Þeylerin” ulaþamayacaðý yerlerde... Belki belirsiz bir yer, ama yüksek ve yüce. Ýçim enerjiyle doluyordu o zaman ve ister istemez gülüyordum.

Ama yaratýmým olan insanlarý kontrol edememek beni kahrediyordu. Öyle ya, bir tanrý nasýl olurda kendi yaratýmýný denetleyemez? Yaratýcýnýn niteliði deðil midir bu? Bu olmazsa yaptýðýmýz þey kâðýttan bir kale yapmak deðildir de nedir? Bu uzun süre kafamý kurcaladýysa da bir gün evde ayaklarýmý yýkarken bir þeyin ayýrýmýna vardým. Yamuk yumuk týrnak ve parmaklarým, bacaðýmýn her yerini sarmýþ ormana benzer kýllar, belirginleþmiþ þiþkin damarlar ve elimi deðdiðimde farklý etki uyandýran noktalar o ana kadar hiç bilmediðim özelliklerimdi. Yeni yeni öðreniyor ve tanýmaya çalýþýyordum ayaklarýmý. Ýþte bu, kendimi hiç tanýmadýðým yargýsýný uyandýrdý bende. Daha ayaðýmý bile tanýmýyorken, nasýl olurda beynimin ve düþüncelerimin; ruhumun derinliklerini bilebilirdim?

Beynim bana benim denetimimde olmayan bir dünya kurmuþ olabilirdi. Yani bilinmez bir dünya! Hem de ben yaratmýþým! Oh ne büyük bir zevk… Ve de gizemli. Bir resmi parça parça edip tekrar birleþtirmeye çalýþmak gibi bir þeydi bu. Belki saçma, fakat zevkli. Ama bir þey daha vardý; böylece ben, kendiyle savaþmaktan acý çeken bir varlýk haline geliyordum. Bu beni çok sarsmýþtý. Bir gülüyor bir üzülüyordum. Bu kendine teslimiyet anlamýna mý geliyordu?

Sonralarý, bir nevi bana karþý olarak kurduðum benim dünyama yönlendirdim düþlerimi. Uzun yolculuklara çýktým orda. Kendime bu kadar mekanikçi tasarýmlardan dolayý kýzýyordum. Daha hoþ, daha iyi bir dünya kurabilirdim. Yani en azýndan kurmaya çalýþýrdým. Ancak, bu da bir olasýlýk olarak kaldýðý için hoþuma gitmiyordu. Nasýl yapabilirdim ki bunu? Daha ne yiyeceðimi bile belirleyemezken ‘ben’ in ne deðeri vardý? Hem neden bir kral, zengin bir iþadamý veya bir gezgin deðil de sadece bir iþçiydim?

Eðer ki bir kral olsaydým her þeyin benim yaratýmým olduðuna daha fazla inanabilirdim. Bir emirle birçok þeyi deðiþtirmek beni çok yüce kýlabilirdi. Taptaze bir yaþam yaratýrdým o vakit. Yeþillikler içine kondurulmuþ heybetli bir þehrim olurdu. Özenle düzenlenmiþ sokaklardan havayý koklayýp gülümseyerek geçerdim. Gölümün kenarýnda oturup ayaklarýmý ýslatýr ve balýk tutardým. Öyleyken, günümün büyük çoðunluðunu çalýþarak geçiriyor, kirada, kötü bir evde oturuyor, pis elbiseler giyiyor ve aynada kýrýþan suratýma bakýyordum. Giderek erimeye yüz tutmuþ kiþiye... Acý veriyordu bu bana. Yücelik ile sefillik kol kola mý olurmuþ? Sefalet mi yaratýr zenginliði? Olabilir mi bu? Anlayamýyorum bunu? Anlayamamak!.. Ýþte bu benim suçum. Cezam neyse razýyým.

* * *

Dedim ya, anlayamýyorum diye. Ýþte bu yüzden layýk göremiyordum kendimi buraya. Aðrýyordu baþým ve belim. Toz yutarak öksürüyordum. Daha kötüsü titriyordum. Ama bu bende ki asaletin önüne bir engel olamazdý. Olsa olsa onu kýrbaçlardý. Bu da bir beklentiye dönüþüyordu. Yani kimsenin “yanlýþ” yapmamasý yönünde bir beklenti… Bu nasýl bir þey olurdu ki?

Örneðin, kendimi ölesiye çalýþmaya ve düþlere hapsetmiþken ayaðýma deðen bir süpürge olurdu “yanlýþ”. Sadece ayaðýma mý? Pantolonuma ve hatta suratýma. Bu yüce olan ben’e hakaretten baþka neydi ki?

Ya da olanca iyi niyetimle, aldýðým hatalý bir ürünü iadeye götürdüðümde bir þokla karþýlaþmýþtým. Ben satýcýya ürünün hatalý olduðunu anlatmaya çalýþýyordum, o ise bana ambalajýndan bahsediyordu. Daha fazla diretince bu sefer hakaretlerle ileri itiliyordum. Sanki bir paçavra gibi… O vakit geriliyordu tüm vücudum. Bu suçun cezasýna kaptýrýyordum kendimi. Bu adaletsizliði hazmedemiyordum. Hem de düþlerimle bile. Belirsiz bir acý ve kin, sonrasýnda ise yüce efendileri olan bana karþý bu davranýþlarýna bir anlam verememe. Ýþte hepsi bu!

Sonra giderek bir savaþ halinde hissetmeye baþladým kendimi. Her þey bana karþý cephe almýþtý sanki. Sürekli beni alt etmek için uðraþ veriyorlardý. Ancak bunun niye olduðu bir bilinmez olarak öylece bekliyordu önümde. Baðýrýp çaðýrma ve puskunca oturmak... Bu ise kör olmaya yeðlenemeyecek kadar berbat bir þeydi. Ta ki, bir yeniliðe kadar!

O sýralar, bir gazete de iþine sýfýrdan baþlayýp þimdi çok zengin veya çok ünlü olan insanlarýn yazýsýný okumaya baþlamýþtým. Acaba ben de dünyasýnda sýfýrdan baþlayan bir tanrý mýydým? Tanrýlarýn böyle bir þey yapmasý çok bayaðý gözükse de, yine de bir çýkýþ yolu olarak görünüyordu bu bana. Yani belirsizliðin ve saçmalýðýn üzerine bina edilmiþ olabildiðince “anlamlý” bir yaþam. Buna bir gün tesadüfen ve meraktan dolayý gittiðim kilisede daha da inandým. Ýsa da bir tanrýydý; ancak bu dünyada bir insan olarak vardý ve türlü türlü eziyete tabii kalmýþtý. Öyleyken bunlar onun tanrýsallýðýna hiçbir zarar vermemiþti. Hatta tanrýlýðýnýn biricik ereði bu “acý”ydý. Sýrtlanmýþ ve taþýmýþtý onu.

Ýþte bu bana çok mantýklý geliyordu. Belki beni de yüce ben yaratmýþtý. Veya ‘ben’ yaratýmda bulunmuþtu ve her þeyin anahtarýný kaybetmiþti. Onu bulmak için dünyaya gelmiþ ve yaþamaya baþlamýþtým. Esasta yaþamým buna hizmet ediyordu. Gördüðüm her ayrýntýyla, her ‘yeni’yle genel bilgiye, tözel anahtarýma biraz daha yaklaþýyordum. Çünkü yaratýmlarým da benden kopmuþtu. Her öldüðümde yeni bir vücutta yaþam buluyor ve yeni bir keþif yapýyordum. Böylece adým adým yüce ereðime yaklaþmýþ oluyordum. Bu yüzden ayrýntýlarý görmeli, ilgi çekmeyen þimdiki ben’in deðerini bilmeli ve bu sýnýrlý yaþamýmda kendi içsel hedefime ulaþmalýydým. Tamam! Hedefimi bilmiyordum, ama bu kendiliðinden ortaya çýkacak olmalýydý. Bu ise bana ayrýntýya ve canlýlýða hükmetmekle ayný þey olarak görünüyordu. Yani savaþýmýmýn ortasýnda hedefime tüm hýzýyla ulaþmalýydým. Onu sýmsýký kavrayýp göðsüme yapýþtýrmalýydým. Ki, zaten o, oraya aitti.

Bu anlattýklarýmdan dolayý etrafýmý da yeni ereðime göre incelemeye baþlamýþtým. Bir örtü vardý oralarda ve her olan þeyin arkasýnda anahtarým olabilirdi. Arýyordum onu. Onu bulmak ve var oluþumun hedefine ulaþmak istiyordum. Zirveye yaklaþmak anlamýna gelirdi bu. Bunu yapmakla yeni aþamaya, daha doðrusu yeni yaþamýma geçmiþ olacaktým.

Bundan dolayý artýk birçok þeyim deðiþmeye baþlamýþtý. Her þeye farklý bir gözle bakýyordum artýk. Daha önceleri imgelere bürünerek benim için amaç olan þeyler, þimdi daha büyük bir ereðin içinde eriyor ve hatta deðersizleþiyordu. Örneðin, kendini harap ederek bir zenginliðin peþinde koþmak bana çok alelade bir þey olarak görünüyordu. Boþu boþuna zaman harcamaktý bu benim için. Ama daha birkaç ay öncesinde delicesine bu isteðe baðlýydým. Her gün rüyalarýmda paralarý tutmaya çalýþtýðýmý görüyordum. Onlarýn elimden kayýp gitmesine... Sürekli aðlýyordum...

Gün boyu çalýþýp, (artýk) yorgun olmayarak eve giderken sakin sakin yanýmdan geçenlere bakýyor ve “Sizi ben yarattým!” diyordum. Genellikle bir cevap vermiyorlardý. Ama buna ben izin vermiyordum. Saygýlý olmalarý gerekirdi bana. Ama sanki onlar illaki de bir þeyler söylemek ister gibi bakýyorlardý bana. Bir dilek mi vardý dudaklarýnýn ardýna gizli? Bir gerçek olma isteði mi? Aldýrmýyordum buna. Onlarýn gerçeksizliðinden ben mi acý çekecektim? Onlar için yeterli olan þey, benim heybetim altýnda bana tapýnmalarýydý. Daha ötesi onlar için hem gereksiz, hem de yorucu bir þey olurdu.

Ýþyerinde ise paydoslarda pencere kenarýnda oturmaya baþlamýþtým. Ýþe girdim gireli bir kere bile oraya gitmemiþtim. Oraya yaklaþtýkça zindanlardan kurtuluyor hissine kapýlmýþtým. Karanlýk köþemden kurtulup minik bir bakýþ açýsý ve duru bir aydýnlýk sunan yeni yerime geçmek beni mutlu ve rahat ettiriyordu. Pencerenin kenarýnda oturup binlerce eve bakýyordum. Sanki anahtarým o evlerden birinde gizliydi. Binlerce yaþamýn çeliþkilerini yaþatýyordum o evlerde ve benim bunlardan hiç haberim yoktu. Evet, ciddi ciddi haberim yoktu. Güldürüyordu bu beni. Belki onlarýnda benden, yani yüce yaratýcýlarýndan hiç haberleri yoktu. Beni sokakta görseler yüzüme bile bakmayabilirlerdi. Ya da, beni hiçbir sebep yokken azarlarlar ve dövebilirlerdi. Gayette normal bir þey olurdu bu. Bu tür karþýtlýklarla daha güzel oluyordu bu sahte yaþam. Oluþun sonu þuydu ki, hepsine bir dünya bahþetmiþtim ve oracýkta habersiz yaþayýp gidiyorlardý. Hem de yanýlsamalarýn kurbaný olarak.

Bir süre sonra, pencerenin kenarýnda oturup miskin miskin etrafý incelemem diðer çalýþanlarýn da ilgisini çekmeye baþlamýþtý. Ara sýra gelip niye böyle karþýya baktýðýmý soruyorlardý. O zaman onlara, “Arýyorum,” diyordum “gizli kalmýþ önemli þeyi arýyorum.” Bu onlarý biraz þaþýrtýyor, birazda býyýk altýndan güldürüyordu. Ancak bunlarý umursamýyor, gözlerimin görebildiði bütün ayrýntýlara yoðunlaþmaya çalýþýyordum. Güneþin ince tenimi ýsýtýþý, rüzgârýn yavaþça okþayýþý, gökyüzünün dinginliði ve bulutlarýn hafifliði bende anlatýlmasý güç bir heyecan uyandýrýyordu. Bazen, güneþin ýþýnlarý beni eritip çok uzaklara yolculuklara götürüyordu. Ya da, pencereden içeri giren rüzgâr beni alýyor ve dýþarý çýkartýyordu. O an daireler çizerek dolaþmaya baþlýyordum gökyüzünde. Rüzgâr beni nasýl sarmýþsa bende aðaçlarý, taþý, topraðý ve en önemlisi de minik kuþlarý öyle sarýyordum. Kuþlarýn beni yýrtarcasýna içimden geçmesi bana haz veriyordu. O zaman sanki kýzmýþçasýna denize kadar kovalýyordum onlarý. Onlarda bir süre korkarak son hýz kaçýyor, sonra ise olayýn aslýný anlayýp benimle oyun oynuyorlardý. Ta ki, ben su buharlarý ile bulutlara yükselip oradan yaðmur olarak yere düþüp, topraktan filizlenene deðin.

Giderek deðiþiyordum ve insanlarýn daha fazla ilgisini çekiyordum. Özellikle, çalýþtýðým iþyerindeki kiþiler bana bakýp kendilerince yargýda bulunuyorlardý. Bazen bir kaçamakla, hakkýmda konuþurlarken suratlarýna bakýyordum onlarýn. Orda bir aþaðýlama, ya da ‘Bu adam deli!’ diyen ifadeler saklýydý. Ama biri hariç…

Ara ütü bölümünde çalýþan bir çocuktu o. Zayýf bir bedeni ve içe çökük gözleri vardý. Orta boylu sayýlýrdý. Gözlerinin maviliði, elmacýk kemiklerinin çýkýklýðý ve çalýþýrken öne düþen saçlarý ona çok esrarengiz bir görünüm veriyordu. Gülerken, düþmüþ olan diþinin býraktýðý boþluðu göstermemek için sürekli aðzýný kapatýrdý. Birazcýk heyecanlansa pancar gibi kýzarýrdý. O da, benim gibi etrafýndakilerle pek konuþmazdý. Çay paydoslarýnda, çayýný alýp paskarasýnýn yanýna oturur ve elini alnýna dayayarak, yanýndaki pencereden þehrin görünen bir parçasýný seyrederdi. Sanki bir þeyler gizliydi onda. Açýlmayý bekleyen bir hazine…

Ona çocuk diyordum, ama aslýnda biraz yaþlý gözüküyordu. Bunu ona söylediðimde neden olarak, “Ýstanbul,” demiþti. Ki, buraya geleli dört yýl olmuþtu. “Koskoca dört yýl,” diyordu. Gülüyordum bu dediðine. Çünkü ben on beþ yýldýr buradaydým. Þansýndandýr ki burada bekâr evinde kalmýyordu. Ailesi köyünde olsa da kýz kardeþi buradaydý ve onun yanýnda kalýyordu. Fazla sýkýntý çekmediðini söylese de alttan alta içini kemiren bir þeyler olduðu belliydi. Bunun ne olduðunu o vakit bilmiyordum. Ve sanýrým anlamam da uzun, hem de çok uzun sürmüþtü.

Önceleri beni sadece uzaktan izliyordu. Yanýma bile yaklaþmaktan korkuyor gibiydi. Ama bazen bakýþlarýmýz çakýþýyordu. O vakit yavaþça gülümsüyordu. Ben ise öylece sakin biçimde onu izliyordum. Anlamaya çalýþýyordum o bakýþlarý. Sinsi ve içten hesaplý gibi geliyordu bana. Sonraysa onlarýn meraklý bir çocuðun bakýþlarý olduðunu anladým. Bir þeyleri anlamaya çalýþan gözleri amansýzca etrafý izliyordu. Her hareketinde savruk bir cesaret ve amansýz bir korku vardý. Yani, aniden yüksek bir yere çýkýp þehri ayaklarý altýna alabilir, ama ömrü boyunca bir daha yükseðe çýkamayabilirdi.

* * *

Bir gün, yine sýkýntýlý bir sabah geçirip aðrýyan baþýmla pencerenin kenarýna geçmiþtim. Elimde sýmsýcak bir çay vardý. Gözlerimi mümkün olduðunca kýsýp, düzensizce yükseltilmiþ bir binanýn üzerinden diðerine zýplýyordum. Bazen aþaðýya düþüyorum gibi geliyordu bana. Biraz korkuyor ve telaþlý bir þekilde tekrar binalarýn üstüne çýkýyordum. Bir an oldukça yükseðe çýkmýþtým ki, saðýmda hareket eden bir cisimle kendime geldim. Dikkatli biçimde oraya baktýðýmda onun, yani ara ütücü çocuðun yanýma gelmiþ olduðunu anladým. Yanýmda beþ dakikadan beri oturuyormuþ ve bana karþý konuþuyormuþ. Ben ise bunun hiç farkýnda deðildim. O da, önce benim bilerek konuþmadýðýmý zannetmiþ, ama sonra dalgýn olduðumu anlayýp gülmeye baþlamýþ. Bana:

“Bu kadar dalgýn olduðuna göre çok önemli þeyler düþünüyorsundur herhalde! Neye bakýyorsun böyle?” dedi.

Ona da diðerlerine söylediðim þeyi, yani “Gizli kalmýþ þeyi arýyorum,” dedim. O an hiç gülmedi ve ayný benim yaptýðým gibi karþý tarafý izlemeye baþladý. Biraz durduktan sonra:

“O þeyin bir biçimi var mý?” dedi.

Bilmiyorum,” dedim gülerek. “Onun neye benzediði hakkýnda hiçbir fikrim yok.”

Bu onu düþündürttü ve sessizleþtirdi. Yavaþ ve sakin gözlerle yine izlemeye baþladý karþýyý. Gözleri özellikle göðe ulaþmayý hedeflemiþ olan bir binaya takýlmýþtý. Mavi camlarý, güneþin ýþýklarýný yansýtýyordu binanýn. Binanýn ona çok heybetli geldiði açýkça ortadaydý. Belki de, onun tepesinde olmak istiyordu. Tepesinde derin derin nefes alýp “bulmak” istiyordu. Ona, ‘oraya bakma’ demek istesem de, yine de sessiz kalmayý seçtim. Belki, gereksiz bir yargý vererek onun benden uzaklaþmasýný saðlayacaktým. Bazý þeyleri yaþayarak öðrenmek daha iyi görünüyordu bana. Birden yüzünü hýzlýca bana çevirip bir þeyler söylemek ister gibi bakýndý. Ama söylemedi. Üzüldüm buna. Sonra ise zil çaldý ve bana, “Ýyi günler,” diyerek yerine geçti. Ona baktýðýmda o da bana bakýyor ve utangaçça baþýný eðiyordu. Bu hoþuma gidiyordu benim. Onun yüzüne baktýðýmda bir arayýþý sezinlemek bana özgüven veriyordu.

O günden sonraki birkaç gün yanýma gelmedi. Hâlbuki onun, yine yanýma geleceðini zannediyordum. Hemen, bir hata yapmýþ olma duygusu sarmýþtý beni. Ona söylediðim her sözü baþtan aþaðý yeniden hatýrlamaya çalýþýyordum. Çünkü bir gerilim durumunda asla yaþayamazdým. O kadar uzun düþünmeme raðmen, kendimde alenen ortada duran bir hata bulamýyordum. Ama hata bulamamak sorunu çözmezdi ki. Bu, olsa olsa yanlýþ yere baktýðýmý gösterirdi. Hem bir sorun olduðu da net deðildi. Bu benim bir zannýmdý.

Ardýndan umursamazlýk kapladý üzerimi. “Gelmezse gelmesin!” diyordum. Bu sözü bir kýrýlganlýkla söylüyordum, ama bunu görmemeye çalýþýyordum. Sonra, artýk bu düþüncelerden kurtulmuþtum ki bir öðle vakti, hem de hiç beklenmedik bir anda yanýma geldi. Normalde öðleleri dýþarý çýkmayý sevmesem de, o gün hafiften esen rüzgâr beni dýþarýya çekmiþti. Kendimi rüzgârýn akýþ yönünde serbest býrakýp yürümeye baþlamýþtým. Rüzgârý yüzümde hissediyor ve yanýmdan geçenlere dikkatlice bakýyordum. O ise tam karþýdan geliyordu. Ellerini cebine sokmuþtu. Görünümü sýkýlmýþ bir süngere benziyordu. Yanýmdan geçerken durup selam verdi ve bana katýldý. Bir süre suskun puskun yürüdük. Sonra tedirgin bir gülümsemeyle:

“Þey,” dedi “peki o þeyi bulduðunu nasýl anlayacaksýn?”

“Geçen seferki konuþmamýzý mý kastediyorsun?” diye cevap verdim.

Biraz utanaraktan da olsa, kýsýk sesle “Evet!” dedi.

Bu bildiðim bir soruydu benim. Daha önce düþünüp, üzerinde bir yargýya vardýðým bir þeydi. Ancak yine de bir süre susup ona anlatmak için en uygun kelimeleri aradým. Söylediðim sözlerde en ufak bir yanlýþlýk ve yanlýþ anlama olmasýn istiyordum. Sonra ona bakarak “Esasta,” dedim, “onun neye benzediði hakkýnda hiçbir fikre sahip deðilim. Önüme seçenekler konulsa ve bunlarýn içinde aradýðým þey de bulunsa düþünerek belki onu bulamazdým. O benim gerçekliðini hissettiðim bir þey. Yaþamým bir þekilde ona baðlý. O olmadan hiçbir deðere sahip olamazdým. Bana yaþama gücü veriyor. Onun nerde olduðunu bilmesem de ona yaklaþtýðýmý sezinliyorum. Ýþte böylece onu düþünerek bulamasam da hissederek bulacaðýma inanýyorum. Ýnanýyorum ki, o önüme geldiðinde onu bulduðumu bileceðim. O bana kendini belli edecek. O, onu arayan gözlere kendini belirginleþtirecek.”

Bu söylediklerim onu heyecanlandýrmýþtý. Gerçi ben de çok gizemli biçimde söylemiþtim, ama bunu ben bile beklemiyordum. Belki, öylesine gülüp geçer zannediyordum. Gözleri kaldýrýmdaki taþlarý izliyordu. Sonra:

“Peki diyelim ki onu buldun. Yani, sana kendini gösterdi. Bunun sana ne yararý olacak? Sana ne getirecek bu?” dedi.

Bu sorduðunu pek düþünmemiþtim. Öyleyken bir yanýtý varmýþ gibi geliyordu bana. Ve yanýtý, þu an yaþadýklarýmdaymýþ gibi bir his vardý içimde. Rüzgârýn beni sarýþýný ve götürüþünü tüm benliðimle hissediyordum o an. Beni candan bir dost gibi kucaklýyordu. Ben de onu kucaklamak istiyordum, ama buna güç yetiremiyordum. Adýmlarým sürekli birbirini izliyordu. Bir taþa bastým ve altýndan hiçte tahmin edilemeyecek biçimde pis su çýktý. Sinirlendim buna, sonra ise güldüm. Ardýndan göðe baktým. Sorusunun cevabýný bulmuþtum. Ona ilerideki bir uçurtmayý gösterdim ve “Uçurtmayý görüyor musun?” dedim. “O uçurtma hiç rüzgâra çýkmamýþken uçacaðýný bilebilir miydi? Tabii ki hayýr! O rüzgâra çýktý ve yüzlerce metre yukarýda dalgalanarak uçmaya baþladý. Ýþte benim durumumda buna benziyor biraz. Hedefim olan þeyi bir yaþama gereksinimi olarak hissediyorum. Bu çok önemli bir þey… O uçurtma uçacaðýný nasýl bilemezse, ben de bilemem anahtarýmýn bana ne getireceðini. Fakat onu bulduðumda o da bana hayat ve serinlik vererek beni uçuracak. Beni farklý bir yaþama taþýyacak. Niye biliyor musun? Çünkü aradýðýmýz aslýnda bu. Onu bulduðumda belki de benim düþleyemeyeceðim kadar inanýlmaz bir þeye kavuþturacak beni. Ýþte bu… Ýþte bu her þeye deðer.”

Bu cevap, onu yine dalgýnlaþtýrdý. Bir yere, ardýndan da etrafý yavaþça süzüp uçurtmaya bakýyordu. Ben de onunla birlikte bakýyordum oraya. Bu verdiðim cevap beni de þaþýrtmýþ ve içime bir enerji akýtmýþtý. Kendimi uçurtmanýn yerine koyuyordum. Mavi derinliðin içinde ipimden kopup inanýlmaz bir yolculuða çýkmak istiyordum. Yüce daðlarýn tepesine dokunmak, ya da yýllarýn yenik düþüremediði bir aðacýn dalýna asýlmaktý amacým. Kendimin ötesine taþmaktý... Bu… Sýnýrlý bir dünyada sýnýrsýzlýða yapýlan bir yolculuktu.

* * *

Sonraki günler sürekli yanýma geliyor ve bana sorular soruyordu. Onun sorularý sanki benim kendime sorup, cevaplamam gereken sorulardý. Ve sorduðu her sorunun cevabý, benim kendime verdiðim bir cevaptý aslýnda. Sorularýna en uygun cevabý bulmak çok önemli bir þeydi benim için. Çünkü bu sorulara cevap verdikçe daha güçlü birisi olur ve gerçek bir dünyaya sahip olabilirdim. Gizil krallýðýmýn temeli bunlarla örülüyordu ve her cevap bu temeli biraz daha saðlamlaþtýrýyordu.

Ýçimde, biraz da olsa cevap verememenin korkusunu taþýyordum. O an, herhalde her þey baþtan aþaðý yýkýlýverirdi. Bunu düþünmek bile tüylerimi tiken tiken yapýp titretiyordu beni. Ezilip dümdüz olduðumu hissediyordum o zaman. Yarattýðým, inþa ettiðim her þey üzerime yýkýlýyordu. Böyle bir þey olsa, bana öyle geliyordu ki yeniden bir yaratým da olamazdý. Yoðun bir çabanýn ürünleri öylece yok olup giderdi ve öylece bakakalýrdým. Buna ben ve dünyam da dâhildi. Buna dayanamazdým! Ki, zaten dünyasý olmayan bir insan ne iþe yarar? Ya da nasýl yaþayabilirdi?

Onunla konuþtukça her þeyi daha yakýndan görebiliyordum. Bu yüzden bende çok istiyordum onunla konuþup bir þeyler anlatmayý ve sorulara cevap bulmayý. O ise giderek kendi yaþamýndan bahsediyordu. Küçüklük günlerini, büyümesini, aþklarýný, Ýstanbul’a geliþini ve burada yaþayýþýný… Her anlatýþýnda bir þeye cevap bulmuþ gibi yüzü gülüyordu ve bir ‘Oh!’ çekiyordu. Sanki yýllarca bunlarý içinde biriktirmiþti.

“Daha önceleri bir boþlukta gibiydim.” diyordu. “Onca kiþi arasýnda benimde niye bulunduðuma anlam veremiyordum. Her þey bana hayal ürünü gibi geliyordu. Bunlarýn bir þeye baðlý olduðunu biliyordum, ama neye baðlý olduðunu anlayamýyordum. Uzun yürüyüþlere çýkýyordum, fakat hayatýmýn baðlý olduðu ipin ucunu bulamýyordum. Çalýþýyordum ha bire ve alnýmdan akan teri elimle silip gülüyordum. Ben ne için terliyordum? Damla damla akan terler neye hizmet ediyordu? Kime akýtýlmýþtý o? Kafam zonkluyordu bunlarý düþünmekten. Bir hazmýn sonucu olarak bile yutkunamýyordum. Sýkýyordu boðazýmý birisi. Ýþte o an seni buldum. Tünelin ucundan beni ezecek olaný treni beklerken onun yerine senin elindeki meþale geldi. Senin arayýþýnýn sana ne getireceðini bilmiyorum, ama benim aradýðým sendin ve senin söylediðin gibi bana yeni bir yaþam getirdin.”

Bu sözleri ondan duymak beni hem heyecanlandýrýyordu, hem de korkutuyordu. Karanlýk bir yerde kalmýþým gibi hissediyordum.

Bir rüya gördüm… Sürekli bir þeyler arýyordum orda. Bir süre yürüyüp diðer yerlere göre daha aydýnlýk olan bir yerde durdum. Aklýmdan buranýn güzel bir yer olabileceði geldi. “Umarým bunu ben yaparým,” dedim. Birden iþe baþlama isteði duyup, buna hazýrlanmýþken etrafým karanlýktan kurtulmaya baþladý. Buna sevindim ve beklemeye baþladým. Sonra bir an elimde bir makas belirdi. Olaðandan uzun bir makastý bu. Her þeyi kesebilirdi. Kendimi güçlü hissediyordum onunla. Ve onu amansýzca sallýyordum. Sonra o görünüyordu ileride. Elinde sýmsýký tuttuðu bir ip vardý. Ýpin rengi kýzýldý. Yürümeye devam ediyor ve gülüyordu. Yanýma yaklaþtý ve benim ona verdiðim bir kitabý açýp okumaya baþladý:

“Önünde ki açýlan yoldan yürümemek olur mu?
Heyecan duymamak yani…
Büyük gücü elde tutup sallamamak olur mu?
Ferahlýðý hissedip mutlu olmak…
Ve…
Tanrý olup yükselmek…”

Susturdum onu. Baþýný büküp öylece bekledi. Ciddice ona baktým ve elimde bir þey hissettim. Tuttuðu ipin devamýydý elimdeki. Ýster istemez gülümsedim ve ipi dalga dalga sallamaya baþladým. Sanki o da sallanýyordu o an. Bir ruh gibi silikleþiyordu. Ýpe dikkatlice baktým. Makasý bir daha salladým ve ona yine baktým. O da bana bakmaya baþlamýþtý. Yüzü giderek acýklý bir hal alýyordu. Ýstemesem de acýyamadým ona. Hâlbuki ona sýmsýký sarýlmak istiyordum. Birden makasýn aðzýna ipi dayadým. Onun yüzüne bakmak istedim, bakamadým. Ve kestim… Belki de taptaze bir yaþamý. Gözünden birkaç damla yaþ döküldü ve ortadan kayboldu. O vakit aðlayabildim iþte. Boðulana deðin aðladým. Ve uyandým.

* * *

Kimi zaman sorduðu sorulardan korkuyordum. Benim bu sorulara cevap verme zorunluluðunu hissetmemin sebebi… Ýtiraf ediyorum… Ýmajýmý kurtarmak içindi. Yani bilmiyorum, cevap verememek beni hep korkutmuþtur zaten. Ýnsanýn kendisinin bile cevap veremediði sorularýn olduðu bir yola baþkalarýný da çekmesi doðru mudur? Ben buna pek de istemeyerek ‘Evet,’ dedim.

Yaptýðým duvarý, baþtan sona nasýl inþa edeceðimi bilemiyordum. Üzerine bir taþ koyuyordum. Sonra bu taþýn giriftlerine uygun yeni bir taþý diðerinin üstüne koyuyordum. Ve böyle devam ediyordu. Bazen, benim bile söylediðim þeylere þaþmamýn sebebi de buydu. Ama artýk bunlarýnda bir sýnýra dayanmasýndan dolayý ona farklý þeyler anlatmaya baþladým. Yani dünyamdan… Ya da imparatorluðumdan…

Onun kafasýnda, bir insanýn kurduðu koskoca dünyada nasýl hem köle, hem de imparator olduðuna yanýt yoktu. Ben de buna özellikle yoðunlaþýyordum ki, benim eksik “görünen” yanlarýmý bir yanýlsama zannetsin. Böylece bana olan saygýsýný saðlama almýþ olurdum -ki öyle oldu-. Bana, “Ýnsan senin yanýnda, pek de rahatsýz edici olmayan bir eziklik hissediyor,” diyordu. Bu söz gururumu okþuyordu, ben de iþ olsun diye onun yanaðýný… Aslýnda o söze ben de inanýyor, ya da inanmak istiyordum. Çünkü beni yaþama baðlayan bir ipe ihtiyacým vardý. Ve sanýrým bu iþlevi yapýyordu da. Herhalde buna kendine köle olmak denilir. Peki, bu zararlý mý? Sanýrým!

Pencerenin kenarýna geçmeye cesaret edemediðim bir gün tekrar yanýma geldi. O an, bir yandan pencereyi, bir yandan da elimin titremesini düþünüyordum. Ýstemsiz bir harekete teslim olmak o zamana deðin pek de umursamadýðým bir þeydi. Titreyen ellerime bakýp, “Korkma!” dedi. “Korkmuyorum,” dedim. “Bu çok iyi,” dedi. O zaman korktum. Bir süre düþündü. Yine bir soru soracaðýný düþünüp, soruyu merak etmeye baþlamýþtým. Bana, “Çay senin için ne ifade ediyor?” dedi. Bu soru bana çok saçma geldi, ama yine de düþündüm. Ona “Yaþamla kurulan baðýn basit bir saðlamasý olarak benim için bir ifadeye sahip,” dedim. “Bunu biraz açýkla,” demesini bekliyordum, ama bunun yerine “Peki ben?” dedi. “Sen ne?” dedim. “Yani ben senin için ne ifade ediyorum?” dedi. Kafam diðer soruya takýldýðý için bu soru beni biraz sarstý. Biraz da kýzdým ona. Yalnýz bu kýzgýnlýða bir anlam veremedim. Sonra onun bendeki ifadesini düþündüm. Aslen birkaç cevap vardý bu soru için, ama gerçekleri söylemek beni utandýrdý. Ancak bir cevap vermem gerektiðini hissettim. Ona, “Sen,” dedim, “Sen de diðerleri gibisin. Esasen sizin ifade ettiðiniz gerçek þeyi bilmiyorum. Hepinizin benim için ne ifade ettiðini son’a yaklaþtýðýmda anlayacaðým. O zaman herkes yerli yerine oturacak ve büyük resmi oluþturacak. Herkes durduðu yerin anlamýnýn taþýyýcýsý olacak.” Bu cevap onu memnun etmiþ gibiydi. Bana dikkatlice bakýp:

“Umarým resimde iyi bir yere sahip olurum,” dedi.

Bu cevapta beni mutlu etmiþti. Her þeyden önce, onun bu haliyle bile benim için iyi bir yere sahip olduðunu ona söylemesem de biliyordum. O, benim kendimle yüzleþmemin biricik dayanaðýydý. Yalnýzlýðým onunla son buluyordu sanki. Yaratýmlarýmýn benim anlattýklarýma kahkahalarla gülmesi içten bile deðilken o, tertemiz, önyargýsýz bir bakýþla beni izliyordu. Ki, sanýrsam kimi zaman en fazla ihtiyaç duyulan þey, birazda olsa birileri tarafýndan deðer verilen birisi olmaktýr. O zaman çok saçma da olsa, belirsiz birçok soru cevaba kavuþmuþ olur. Bunu o an anlayamayýz bile. Bize yansýyan tek þey, bir tür yaþama sevincidir. Ya da bir yanýlsama… Hem zaten çoðu kez mutluluk ile yanýlsama ayný þey deðil midir? Ya da, çok saðlam taþlarla inþa ettiðimiz yaþamýmýzýn temelinde anlaþýlmaz ve hatta belirsiz bir gülümseme yok mudur?

Sonraki günler onunla aramýzdaki bað ayný kalsa da, artýk onunla pek fazla görüþemediðimizi düþünmeye baþladým. Giderek daha içe kapanýk bir hal almaya baþlýyordu. Etrafýnda olan, benim dýþýmdaki insanlarla iliþkisi birkaç kelimeye sýðdýrýlacak kadar azdý. Olaylara çoðu zaman burnu havada bir umursamazlýkla yaklaþýyor ve insanlarla arasýna kalýn bir çizgi çiziyordu. Hatta bazen yanýna yaklaþanlardan þeytan görmüþ gibi uzaklaþtýðý oluyordu. O an þaþýyordu onun yanýna gitmiþ olan kiþi. Bu olana bir anlam veremeyip bana kýzgýnca bakýyordu. Sanki bunun sorumlusu benmiþim gibi. ”Benim bir suçum yok,” diyordum içimden, ama kimse buna inanmýyordu. Ýþin kötü yaný ise inanmamalarýný haksýz çýkaramýyordum. Sonra “Suçlu!” sesi çýnlýyordu kulaðýmda. Bu sesle birlikte bir þeyler yapma gereði duyuyor ve konuþmak için onun yanýna gidiyordum. Benimle yine o candan konuþmasýyla konuþuyordu… Seviniyordum buna. Ama konuþmalarý bazen saçmalýk derecesinde gülünç geliyordu. Bana isminin sonu ‘os’la ‘pos’la biten kiþilerden bahsediyordu. Onu dinlerken kendimi tiyatroda trajedi izliyor havasýna kaptýrýyordum. Sonra bunlardan sýkýlýp ona, “Ne yapýyorsun?” dediðimde, “Çok þey,” diye cevap veriyordu. “Mesela neler?” dediðimde ise gözlerini dikkatlice açýyor, ellerini birbirine baðlýyor ve “Yepyeni bir dünya kurmakla uðraþýyorum!” diyordu ve ardýndan ekliyordu “Çok zor þeymiþ bu.”

Daha fazla þey söylemiyordu. Bunu zamaný geldiðinde öðrenecekmiþim. O an, içimi dayanýlmaz bir merak sarsa da konuyu üstelemiyor, öylece kalakalýyordum. Ardýndan bir tedirginlik kaplýyordu içimi. Nedenini bilmediðim, anlam veremediðim bir tedirginlikti bu. Belki de yarattýklarýna yenik düþen veya düþecek olan bir tanrýnýn tedirginliðiydi. Ya da pis ve ücra bir yere atýlacak olmanýn getirdiði deðersizlik ve acýnýn üzerine eklemlenen bir tedirginlik. Göze alýnamaz bir yüzleþme bu! Asla yolun sonuna yürünemeyecek olan bir yüzleþme. Ki, zaten onunla da bir daha gidip konuþmaya cesaret edemiyordum. Giderek güç kaybettiðimi biliyordum. Sanki dünyamý temellerinden sarsar gibi bakýyordu bana. Hayal ya da yeni bir yaþam kuramýyordum. Her gün içine yeni þeyler kattýðým dünyam artýk içindekilerle yetiniyordu. O, yani dünyam benim düþümün sýnýrlarýný kapsýyordu. Gidebildiðim en uç yerlere yayýlýp büyümüþtü. Þimdi ise bir yere gidecek, yaratacak bir halde deðildim. Dünyamýn geniþliði ile düþlerimin darlýðý birbirlerine tezat oluþturuyordu. Dünyam bana sýðmýyor, benim öteme taþýyordu. O zaman onun dayanýlmaz aðýrlýðýna mahzar oluyordum. Ýçim sýkýþýyor, kafam aðrýyor ve kulaklarým çýnlýyordu. Düþlerimdeki hissettiðim hafiflik kendini zincirlere baðlamýþ aðýrlýða teslim ediyordu. O an, bana öyle geliyordu ki, her þey bitti ve ben öldüm.

* * *

Bir gün yine pencerenin yanýna oturdum ve iç içe geçmiþ evleri izlemeye baþladým. Yalnýz bu kez anahtarýmý veya o yüksek farklýlýðý aramýyordum. Zaten aynýlýðýn içine sýkýþtýrýlmýþ bir insandan (yoksa tanrý mý demeli?) bu beklenebilir mi? Karþýdaki görünen þeyler karþýsýnda kendimi çok küçük hissediyordum. Yani, her þey bana bunaltýcý bir çýkarsýzlýkla kendini gösteriyordu. Kendimi düþünüyor gibi hissetsem de esasta beynimde hiçbir düþünce nüvesi yoktu. Anlayamadýðým, ya da sadece bir parçasýný gördüðüm bir bütün hakkýnda bir þey yapabileceðimi zannetmiyordum. Sadece bakmak! Kaybolan bir yaþama karþý þaþkýn gözlerle bakmak. Ýþte hepsi bu!

Ardýndan onu hissettim yanýmda. Ýçimi, nedense onu hiç göremeyeceðim duygusu kaplamýþtý günlerce. Þimdi ise onu görmek bende þaþkýnlýk uyandýrýyordu. Kendimi biraz serbest býraksam ona “Nerden çýktý bu?” diye sorabilirdim. Neyse ki, bunu yapacak vaktim yoktu o an. Onun yerine ona meraklý gözlerle bakmaya baþladým. Yüzü oldukça ciddi bir hal almýþtý. Göz torbalarý düþünen bir insanýnki gibi gerilmiþti. Aðzý konuþmadýðý anlarda da kýmýldýyordu. Gözleri sýk sýk soldaki herhangi bir yeri inceliyordu. Üzerinde pek de temiz elbiseler yoktu, ama bunda bile bir güç saklýydý sanki. Sakalýný da birkaç günden beri týraþ etmediði için biraz çirkinleþmiþti. “Hacýlara dönmüþsün,” dedim. “Yarýn keseceðim onlarý,” dedi. Buna gülmek istedim, ama gülmedim. Kendimi giderek tedirgin hissediyordum onun yanýnda. Bir an kaçtýðýmý düþlüyordum ve istemeden geri geliyordum. Soluk alýþýna dikkat edince derin derin nefes aldýðýný hissettim, ancak bunu çok normalmiþ gibi yapýyordu. Elini kaldýrýþýnda, bir yere bakýþýnda, konuþmasýnda hep büyük bir dikkat vardý. Buna biraz imrenmiþtim o an. Sonra nedensizce gülümsedi. Buna bir anlam veremeden izledim onu. Bana:

“Nasýlsýn?” dedi.

“Ýyiyim.” dedim kýsýk bir sesle.

“Hala arýyor musun onu?” dedi.

“Evet.” diye cevap verdim. Bunu söylerken istemesem de utanýyordum. Ýçimden bir ses, “Yalancý,” diyordu sürekli. “Hayýr!” diye cevaplýyordum o sesi, ses ise gülüyordu. Bu beni yoruyor ve geriyordu.

“Belki de yanlýþ yerde arýyorsun onu!” dedi.

“Olabilir,” dedim. O an her þeyin ayaklarýmýn altýndan çekilip gittiðini zannediyordum. O ise yanýndan bir defter çýkarttý. Mavi ciltli bir defterdi tuttuðu. Ona ne yaptýðýný sordum. Karþýlýk olarak.

“Gidiyorum,” dedi "birkaç gün içinde gidiyorum.”

“Nereye gidiyorsun?” dememe ise sadece güldü. Durduðu yerde iyice doðrulup:

“Artýk hedefime ulaþtým ve büyük gün geliyor. Ýnanýlmaz bir dünyada yaþýyormuþum da bundan hiç haberim yokmuþ. Kendimi öyle güçlü hissediyorum ki!.. Ama sanýrým senin bunda payýn büyük. Bunun için sana teþekkür ediyorum. Zannedersem senden daha þanslýyým ki senden çok sonra aramaya baþlasam da, senden önce anahtarýmý buldum. Þunu artýk biliyorum ki benim anahtarým sensin ve seni tam zamanýnda buldum. Sen her þeyin tanýðý olmalýsýn. Bu yüzden bu defteri getirdim sana. Bu defterde hem benim için, hem de bizim yüce tarihimiz için önemli þeyler yazýyor. Ama senden isteðim bunu tam ben gittikten sonra okumandýr. Ondan önce kesinlikle okumamalýsýn. Bu seninde iyiliðine… Seninde bildiðin gibi her þey zamanýnda iyidir. Bana yemin eder misin bunun için?”

Yemin ettim ona. Sürekli korksam da bunu yaptým. O ise bir daha teþekkür etti ve yanýmdan uzaklaþtý. Akþama kadarda hiç etrafýna bakmadan çalýþtý. Onunla ertesi gün –ne konuþacaðýmý pek bilmesem de- konuþmayý düþünüyordum. Ama ertesi gün iþe gelmediðini görünce ise çok þaþýrdým. Her zaman bulunduðu yerde onu görememek çok acayip geliyordu bana. Kendimi çok yalnýz hissediyordum ve asla bu yalnýzlýðýn ötesine geçemiyordum. Sonraki günler bunun hafifleyeceðini zannetsem de bu varsayýmým yanlýþ çýkýyor ve yalnýzlýðým her þeyi daha da aðýrlaþtýrýp taþýnmaz hale getiriyordu. O zaman insanlarý en fazla ketleyen þeyin baðýmlýlýk olduðunu anladým. Evet, hastalýklý bir baðýmlýlýk…

* * *



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplumcu kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yeþil Canavar
Dalgakýran
Uyanýþ
Ütopik Sahiller (2)
Ütopik Sahiller (3)
Ecstasy

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Utanç
Günün Sonuna Yolculuk
Ölüm Döþeðinde Puslu Aþka Keþfi (2)
Ölüm Döþeðinde Puslu Aþk Keþfi (1)

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Seni Düþünmek [Þiir]
Yüzyýllýk Yalnýzlýk [Þiir]
Kan (At) Lý Geceler [Þiir]
Hedef [Þiir]
Mahpus [Þiir]
Iþýk Hýzýný Geçmek Mümkün Mü? [Deneme]
Týrnak Yeme Meseli [Deneme]
Kim Ýçin Din ve Vicdan Özgürlüðü? [Deneme]
Yalnýzlýk [Deneme]
Mutlu Bir Evlilik Ýçin 4 Altýn Kural [Deneme]


Mikail Boz kimdir?

Mikail BOZ

Etkilendiði Yazarlar:
N. Gogol, F. Kafka, J. M. Coetzee, L. F. Celine, M. Proust, A. Camus


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mikail Boz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.