Ölüm. Ýþte þimdi onu o soðuk odada, yerde, üzerinde beyaz bir örtüyle yatarken görünce anlamýþtý ölümün dayanýlmaz acýsýný. O an farkýna varmýþtý hayatýndan neler koparýldýðýný... Peki nedir bu? Vicdan azabý mý, yoksa derin bir özlem mi?Cesaretini topladý ve onun yanýna gitti. Örtüyü kaldýrýp o güzel, huzura kavuþmuþ, sanki ait olduðu yere dönmenin verdiði zevkle, hafifçe gülümseyen yüze baktý. Bembeyaz saçlarýna,bir daha dokunamayacaðý, sarýlamayacaðý güzel ellerine dokundu. Vakit gelmiþti iþte. Þimdi o diðerlerinden farklý, yalnýz baþýna vedalaþacaktý onunla. Kalktý ve onun odasýna gitti, öldüðü odaya. Ýlk burnuna gelen eski günlerden beri hiç deðiþmeyen o yoðun, tatlý leylak kokusu oldu. Ýçine çekti, unutmamak istercesine.En zoru diye düþündü, ölümün çektiði siyah örtünün üstüne bir de insanlarýn unutmaya çalýþmasý her þeyi. Geniþ, deðerli olduðu baþýndaki el oymalarýndan belli olan, bembeyaz örtünün serili olduðu yataða uzandý; yine o tatlý leylak kokusu. Gözlerini odada gezdirdi bu görüntüyü bir daha unutmamak istercesine; biliyordu bir daha hiçbir þeyin ayný olmayacaðýný. Gözü duvardaki siyah beyaz bir resme takýldý. Kenarlarý sararmýþ, çerçevesi bir hayli eski ,tozlanmýþ, ama güzelliðinden ve yansýttýklarýndan hiçbir þey eksilmemiþ o güzel resme. Evet çok þey anlatýyordu bu resim. Ýçindeki insanlar mutlu, umutlu, genç...Ýçeride, o soðuk odada yerde yatan solgun yüzün kýrk sene önceki haline bakarken ölümü daha keskin duydu içinde. Zamandý tüm suçlu. Zaman öyle ki; her þeyi yok eden, ölümün bile üstesinden gelen,onu unutturan, karþýsýnda hiçbir þeyin deðiþmeden duramadýðý....Uzandýðý yerden kalktý ve geniþ, eski , el oymasý sandýða yöneldi. Yine çocukluðundan bir parçaydý bu sandýk, çeyiz sandýðýydý. Ýçini açtý ve ilk gördüðü küçük beyaz sabunlar oldu ve yýllardýr hiç dokunulmamýþ gibi düzenli duran, yýllarýn verdiði sararmýþlýkla daha da hoþ görünen nadide, beyaz el iþi danteller. Hep anlatýrdý ona çocukken evliliðini.On üç yaþýnda evlendirmiþlerdi. Kocasý terziydi ve ondan yirmi yaþ büyüktü.Nikahlarý çok sade olmuþtu ve o nikahýnda kendine yakýþtýrýlan bu role uymak yerine sanki bir cenazeye gidiyormuþ gibi simsiyah giyinmiþti herkese inat.Söyleyemediði þeyleri ,umutsuzluðunu giydiði simsiyah kýyafetlerle belirtmek istemiþti.Ýlk kez nikahta görmüþtü kocasýný,üstelik yüzünü de deðil sadece ellerini.Ýlk hissettiði þey korku olmuþtu çünkü çok büyüktü kocasýnýn elleri.Onun heybetli gövdesinin yanýnda kendi cýlýz, körpe, küçük bedenini düþündü.Ama sustu diyemedi hiçbir þey ,sadece alýnyazýsýný kabullendi sessizce.Evlendikten sonra, yýllar geçtikçe, o güzelleþtikçe kocasý çöktü, yaþlandý, hastalandý ve o bir gün bile þikayet etmeden kocasýna ölene dek baktý.Gençti, güzeldi, hayat doluydu ama o kadere inanmýþtý ve kendi kaderinin de bu olduðunu çoktan kabullenmiþti bile...Çocuðu olmamýþtý. O da hayatýný, geç yaþýnda hayatýn ona bir hediyesi olarak nitelendirdiði yeðeninin küçük bebeðine adamýþtý.Onu büyütmüþ,sanki onda kendi gençliðini görmek istercesin kendi özelliklerini,becerilerini,düþüncelerini aktarmýþtý.
Biraz daha erken fark etseydim keþke diye düþündü anýlarýn arasýndan gerçeðe, o soðuk ve aðrýlý gerçeðe dönerek.Hastalýðýný daha erken fark etseydik acaba kurtulur muydu?... Kafasýnda bu düþüncelerle cenazeye katýlmak için odadan çýktý.