..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bana arkadaþýný söyle, sana kim olduðunu söyleyeyim. -Cervantes
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > LOKMAN ZOR




17 Ocak 2006
Yaþamýn Aydýnlýk Yüzü  
Yaþamýn Aydýnlýk Yüzü

LOKMAN ZOR


Parlak bir dolunay ýþýltýsýnýn bütün Ýstanbul'u aydýnlattýðý serin bir bahar gecesiydi. Boðazdan sokulan rüzgar, Haliç'in kendine has o ince yosun kokusunu baðrýna sararak sürükleyip karþý tepelere kadar götürüyordu. Ve o gece, bütün Ýstanbul uykusuz, bütün Ýstanbul huzursuzdu sanki...


:DIAH:
* Bu öykü, Türk Edebiyatý Vakfý - Türk Edebiyatý Dergisi 2004 Yýlý Ömer Seyfettin Hikaye Yarýþmasý’nda Özendirme Ödülü almýþtýr.

     Parlak bir dolunay ýþýltýsýnýn bütün Ýstanbul'u aydýnlattýðý serin bir bahar gecesiydi. Boðazdan sokulan rüzgar, Haliç'in kendine has o ince yosun kokusunu baðrýna sararak sürükleyip karþý tepelere kadar götürüyordu. Ve o gece, bütün Ýstanbul uykusuz, bütün Ýstanbul huzursuzdu sanki... Düþünceyle örülüp katmer katmer büyüyen boðucu bir huzursuzluk sarmýþtý her yaný. Binlerce soru, on binlerce çeliþki ve yüz binlerce endiþe birleþmiþ, ölümcül bir kývranýþ olup Ýstanbul'u kuþatmýþtý. Zaman durmuþ, yaþam çekilmez olmuþtu. Bazý hallerde herkesin yaþadýðý o anlamsýz sýkýntýlar bu kez bir þehrin, üstelik Ýstanbul gibi bir þehrin üzerine çökmüþ boðmaya çalýþýyordu. Ne rüzgar esintisi, ne dolunay ýþýltýsý, ne de bahar neþesi yetmiyordu bu kasveti daðýtýp, sýkýntýyý atmaya.
     Derin bir nefes aldý Ýpsilanti Usta, karanlýðýn göbeðine iþleyen bakýþlarý daha bir hareketsizleþerek eriyip aktý. Boðazdan esen rüzgar, neredeyse cumbanýn tamamýný kaplayan iri bedenini yalayýp, dolunayýn aydýnlattýðý odayý dolduruyor, kireçli beyaz duvarlara çarparak tekrar dýþarý çýkýyordu. Duvarlar titriyor, Ýpsilanti terliyordu. Sanki o an duvarlar, Ýpsilanti Usta'nýn geniþ çehresinden daha canlý, daha renkli ve daha anlamlýydý. Karanlýðýn içerisinde eski birer mercan tanesi gibi duran uykusuz ve yorgun gözlerinin, süzülen göz kapaklarý ardýnda kaybolmasýna raðmen, yüreðinde uyku için gerekli o iç huzur ve dinginliði bulamadýðýný hissetti. Yatmayý düþündü vazgeçti, oturmayý düþündü vazgeçti, gezinmeyi düþündü ondan da vazgeçti. Durdu öylece. Saatlerdir, günlerdir hatta yýllardýr duruyormuþçasýna, bir anýt gibi hareket etmeksizin yüz yýllarca daha duracakmýþçasýna durdu olduðu yerde.      Sarraf Kework'un sesi çýnladý kulaklarýnda ve sanki kulaklarýna sýðmayýp önce odaya sonra tüm Ýstanbul'a yayýlarak hep ayný þeyi tekrarlayýp durdu; "Davacý ol" diye. Ýpislanti Usta, sesin duyulmasýný engelleyecekmiþçesine diþlerini sýktý, vücudunu kastý, gözlerini kýstý. Dalga dalga yayýlan sesin yankýsýný taa Haliç'in öte yakasýndan duyar gibi oldu. Gözlerini açtý ve bir kabustan sýyrýlýrcasýna gevþeyip rahatladý. "Ýþte davacý olduk" diye düþündü kendi kendine. Yüreði, öfkenin o deli cesaretinden ve bu cesaretin esaretinden yeni yeni kurtulmaya baþlamýþtý. Hatta öyle ki cesaret, yerini endiþe ve korkuya terk ediyordu yavaþ yavaþ. "Þimdi ne olacak Kework Efendi, sözünü dinledik davacý olduk. Yarýn da Kadý'nýn huzuruna çýkýyoruz. Söyler misin ne olacak þimdi?". Keþke þimdi Kework karþýsýnda olsaydý da söyleyebilseydi bunlarý. Hem o zaman belki kendini böylesine terkedilmiþ yalnýz ve umarsýz hissetmezdi. Ama Kework deðil, bütün Ýstanbul olsaydý da "Þimdi ne olacak?" sorusuna cevap veremezdi. Aslýnda cevabý biliyordu Ýpsilanti Usta ama söylemek, düþünmek bile istemiyordu. Yüreðini kuþatan piþmanlýk, yüzüne korku, gözlerine kin olarak yansýyordu. "Dinlememeliydim o Ermeni'nin sözünü, davacý olmamalýydým" diye geçirdi içinden. Böyle düþünüp, Kework'a kin duymasýna raðmen onun, "davacý ol" derken kötü niyet taþýmadýðýný da biliyordu aslýnda. Ama sanki baþýna geleceklerin sorumluluðunu birine yükleyip ona kin duymak, Ýpsilanti'yi rahatlatýyor, kurtulmuþçasýna hafiflemesini saðlýyordu. Ne yazýk ki, bu durum pek fazla sürmüyor, yeniden en baþa dönüp tüm sýkýntýlarý tekrar yaþýyordu.
     Evet davacý olmamalýydý. Bir hükümdardan davacý olunduðu görülmüþ duyulmuþ þey miydi? Kework, aptalca düþünceleriyle Ýpsilanti'yi bir hataya sürüklemiþti. Hem de öyle bir hata ki dönüþü olmayan ve affedilmeyecek kadar büyük, bedeli can olan bir hata. Basit bir sebepten elini kaybetmiþti Ýpsilanti, oysa þimdi kellesini kaybetmek üzereydi. Türkler'in "Midyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" dedikleri buydu herhalde. Kesilen elinin hesabýný sormak isterken kafasýndan da olacaktý Ýpsilanti.
     Saatlerdir hareketsiz bir þekilde pencerenin önünde duran iri bedenini hareket ettirip odanýn ortasýna doðru yürürken "kaçýp gitsem mi buralardan?" diye düþündü. Ayný anda gözleri parladý, göz bebekleri büyüdü, kalbi çarptý. Ýyi de nereye gidecekti? Ýðnenin deliðine girse bulup çýkarýrlardý. Hem çocuklar, dünya güzeli karýsý ne olacaktý? Onlarý býrakýp gidemezdi. Yanýna alsa, daha Ýstanbul'u çýkmadan yakalanýrlardý. Üstelik bu defa onlarý da tehlikeye atmýþ olurdu. Bütün bunlardan dolayý kaçma düþüncesinin boþunalýðýný fark edip daha aklý selim hareket etmesi gerektiðine karar verdi.
     Pencerenin karþýsýnda bir yere büzülüp oturdu. Oturmadý, adeta sýðýndý. Ýnsanýn içini sýkýp yüreðini daraltan o garip aðýrlýðý üzerinde hissettikçe daha bir yýðýlýp kaldý olduðu yere. Hareket etmeden hatta belki nefes bile almadan saatlerce oturdu. Bu halini bir gören olsa anlam veremez, onun oracýkta öldüðünü yada taþ kesildiðini düþünür, korkardý. Bu yüzden olacak ki, odayý dolduran dolunay ýþýltýsý ve rüzgar esintisi çekip gitmiþ yerlerini kahredici bir sessizliðe terk etmiþlerdi. Sanki kýyamet kopmuþ, var olan her þey yok olmuþ, bir bu iðrenç sessizlik bir de Ýpsilanti kalmýþtý. Þimdi bir tek þey vardý Ýpsilanti Usta'nýn kafasýnda, sessizliði bile unutturan bir tek þey... Sabah ilk iþ, sevip güvendiði kiþilere gidip çocuklarýný ve karýsýný onlara emanet edecek, Kadý'nýn huzuruna ondan sonra çýkacaktý. Ýçinde, derinlerde bir yerdeki zayýf ve cýlýz bir ses tüm endiþelerinin yersiz olduðunu ve en doðru kararý verdiðini söylüyordu.
     Öðleye doðru, yüzlerce yýl kadar uzun süren gecenin soru, çeliþki ve endiþeyle örülü gücüne yenik düþen bedenini sürüklercesine gelmiþti Kadý'ya. O iri cüssesi küçülmüþ, eriyip zayýflamýþtý. Yalnýz, gecenin tüm sýkýntýsýna raðmen þimdi içini eþsiz bir dinginlik ve tarifsiz bir ölüm rahatlýðý sarmýþtý. Bitip tükenmek bilmeyen geceye inat, yaydan fýrlayan ok gibiydi vakit. Bekletilmeden huzura alýndý yada bekletildi de farkýnda olmadý. Kendine geldiðinde Sarý Hýzýr Efendi'nin karþýsýndaydý. O an ne yapacaðýný, nasýl davranacaðýný bilmedi, hissettikleri bile belirsizdi. Bilincinde olduðu tek þey, Sarý Hýzýr'ýn birer mavi boncuk gibi görünen küçük gözleriydi. Ýçini dolduran, anlam veremediði o garip rahatlýðýn bu gözlerden akmýþ olabileceðini düþündü.
     Kapý açýldý, Sultan Mehmet içeri girdi. O an titrediðini hissetti Ýpsilanti, boðazý düðümlenip, nefesi kesildi. Kalbi yerinden fýrlarcasýna atmaya baþladý. Belli ki, kýzgýndý Sultan. Ýçeri giriþinde, bakýþýnda, duruþunda her þeyinde belirgin bir kýzgýnlýk vardý ve onun bu halini gören herkes sezebilirdi kýzgýnlýðýný. Ýpsilanti, bilinçsiz bir þekilde, azcýk da medet umarcasýna Sarý Hýzýr'a çevirdi gözlerini, ancak biraz önce ayný gözlerde gördüðü o rahatlatýcý, o iç ýsýtýcý bakýþý göremedi. Sultan, kýzgýn, maðrur ve kendinden emin bir edayla geçip suçlu sedirine oturdu. Yeniden kaçmayý düþündü Ýpsilanti, ne olursa olsun kaçýp gitmeyi... Baþýný önüne eðip, sol eliyle tuttuðu, sargýlý sað el bileðine indirdi gözlerini. Tam bu sýrada Sarý Hýzýr'ýn ince ama etkileyici sesi duyuldu. Tane tane ve emredercesine:
     "- Davacý ayakta durmaktadýr. Siz suçlusunuz, oturmanýz olmaz. Burasý adalet yeridir. Burada padiþahlýðýnýzýn hükmü geçmez. Ayaða kalkýnýz."
     Ýpsilanti þaþkýnlýk ve hayret dolu bakýþlarýn sorgulamasýnda önce Kadý'ya sonra Sultan'a çevirdi gözlerini. Sultan, beklemediði bu tavýr ve ihtar karþýsýnda ne yapacaðýný þaþýrmýþ bir an duraklamýþtý. Odadaki tüm bakýþlarýn üzerine yönelmiþ olmasýndan kaynaklanan bir tedirginlik vardý duruþunda. Ýpsilanti de ondan farklý sayýlmazdý, bir þey yapmasý gerektiðini düþünüyordu ama ne yapacaðýna karar veremiyordu. Sultan'ýn kalkmasýndansa o mu otursaydý acaba. Oturmasý doðru olur muydu? En iyisi sormaktý herhalde.
     Sarý Hýzýr'a baktý. Sarý Hýzýr, yeni bir þey söyleyecekmiþ gibi nefes alýp aðzýný açtýðýnda Sultan ayaða kalktý. Ýpsilanti, baþýndan aþaðý kaynar su yada kýzgýn yað dökülmüþçesine vücudunun her zerresinin ýsýndýðýný hissetti. Kýzardý, terledi,titredi... Sarý Kadý, göz yuvalarýnda kaybolacak kadar küçük gözlerini Ýpsilanti'ye dikerek kararlý ve hükmedici bir sesle;
     "- Davacý Ýpsilanti, þikayetiniz nedir? Dile getirin." dedi.
     Ýpsilanti, içinden bir þeylerin kopup aktýðýný, boðazýnýn kuruduðunu ve nefesinin bir daha çýkmamak üzere kaçýp gittiðini hissetti. Vücudu halsizleþti, dizleri çözüldü. Aðzýný açýp konuþmak istedi sesi çýkmadý. Sarý Kadý;
     "- Buyurun sizi dinliyoruz" dedi yeniden.
     Ýpsilanti, bu defa ona baktýðýnda gözlerine saklý o rahatlatýcý garip þeyi görebildi. Boðazý ýslandý, nefesi çýktý, dinçleþti, güçlendi... "Efendim" dedi boðuk ve titrek bir sesle:
     "- Ben taþ iþçisiyim, Ailemin geçimini bu yolla saðlýyorum.Sultanýmýz'ýn, adýna yaptýrdýðý yeni caminin inþaasýnda çalýþýyorum. Taþlarý, Sultanýmýz'ýn istediði þekilde kesmediðim için Sultanýmýz, sað elimi bileðimden kestirdi. Þimdi çalýþamadýðým için ailemin geçimini saðlayamýyorum."
     Her þeyi bir çýrpýda söyleyivermiþti Ýpsilanti. Konuþabileceðini ve bu kadar kolay olacaðýný hiç düþünmemiþti. Sarý Hýzýr, suçlu sedirinin önünde duran Sultan Mehmet'e döndüðünde Ýpsilanti, üzerinden tonlarca aðýrlýktaki bir yükün kalktýðýný, hafiflediðini hissetti. Ýçine sýðmayan garip bir mutlulukla uçtuðunu yada uçmak istediðini fark etti. Koþup zýplayarak baðýrýp çaðýrmayý istedi. Ancak, bu hal çok sürmedi. Hýzýr Kadý, ayný ses tonuyla ve ayný kararlýlýkla:
     "- Þikayetiniz nedir? diye sordu bir daha."
     Ýpsilanti, bu defa öncekinden daha zorlanarak ve ne diyeceðinin bilmeyerek:
     "- Haksýzlýk yapýldýðýný düþünüyorum efendim" dedi. Ayný anda eþsiz bir piþmanlýk yüreðinin orta yerine oturup saldýðý korkuyla, beynini, dilini hatta bütün varlýðýný esir etti. Baþka þekilde mi söyleseydi acaba? Yoksa hiçbir þey söylemese miydi? Bu söz, baþýna gelebileceklere davetiye çýkarmaktan baþka bir þey deðildi ve Sultan'ýn hiddetini daha çok arttýracaktý. Baþýný yeniden önüne eðdi.
     Hýzýr Kadý, Sultan'a:
     "- Davacýnýn þikayetini dinlediniz, vaka hakkýnda söyleyeceðiniz var mý?"
     "- Vaka anlatýldýðý þekilde geçmiþtir."
     Sultan ilk defa konuþmuþtu. Sesi, maðrur ve hiddetli görüntüsüne raðmen oldukça ince ve yumuþaktý. Sakin ve soðuk kanlý ifadesi iyiye yorulabilirdi ama daha çok fýrtýna öncesi sessizliði düþündürüyordu Ýpsilanti'ye... Baþýna gelecekleri, kurbanlýk bir koyun gibi önüne eðdiði kafasýyla kabullenmiþçesine duran Ýpsilanti, o andan sonra düþünmedi, hissetmedi, hatta belki yaþamadý... Sarý Kadý, Sultan'a:
     "- O halde savunmanýzý yapýn." dedi.
     Sultan, konuþmaya baþladý. Sesi hala ince ve yumuþaktý. Ýpsilanti, onu duyuyor ama dinleyemiyordu, varlýðýný biliyor ama göremiyordu.
     "- Biliyorsunuz bu cami, fetihten sonraki ilk cami olacak. Bu yüzden hem fethe hem de Ýstanbul'a yakýþan bir heybeti olsun istedim. Caminin heybetli görünmesi için taþlarýnýn büyük olmasýný emretmiþtim. Buna raðmen, bu usta taþlarý benim söylediðim þekilde kesmek yerine kýsa ve küçük kesiyordu. Emre itaatsizlik yaptýðýný görünce kýzdým. Diðer iþçilerin de ayný þeyi yapmasýný engellemek ve bundan ders almalarýný saðlama düþüncesiyle elinin kesilmesini emrettim."
     Sarý Kadý bu defa Ýpsilanti'ye dönerek:
     "- Taþlarý kýsa kesmenizin gerekçesi var mýdýr?" diye sordu.
     Ýpsilanti, sýranýn yeniden kendisine geldiðini ve sorunun ona sorulduðunu ilk önce anlayamadý. Odadaki sessizliði sorgularcasýna baþýný kaldýrýp, merak dolu gözlerle etrafa baktýðýnda anlayabildi muhatabýn kendisi olduðunu. Yaþadýðý sýkýntýnýn yeniden arttýðýný ve aðzýný açýp konuþsa da sesinin çýkmayacaðýný hissetti. Kendisine yönelmiþ ýsrarlý bakýþlarýn zorlamasýnda yutkunup;
     "- Efendim, taþlar kapý etrafý için kullanýlacaktý. O kýsýmdaki taþlarýn kýsa kesilmesi gerekiyordu." diyerek yeniden rahatlayýp derin bir nefes aldý. Bu rahatlýðýn fazla uzun sürmeyeceðini düþündü. Zira Kadý, þimdi Sultan'a yeni bir soru soracak ondan aldýðý cevap üzerine yeniden Ýpsilanti'ye dönecek ve bu cehennem azabý gibi sorgulama Ýpsilanti'nin kýyametine kadar uzayýp gidecekti. Ancak, anlýk rahatlamalar bile ona kurtuluþ tadýnda gelmeye baþlamýþ, bunlara bile razý olmuþtu.
     Sarý Hýzýr Kadý'nýn, Sultan'a dönmesi ve yeni bir soruya hazýrlýklý görünmesi, Ýpsilanti'nin yanýlmadýðýný gösteriyordu. Anlaþýlan Sultan'da buna hazýrlýklýydý ki Sarý Hýzýr'ýn sorusunu bekliyordu. Sarý Hýzýr:
     "- O taþlarýn kýsa kesilmesi gerektiðini bilmiyor muydunuz?"
     "- Bilmiyordum."
     "- Gerekçesini sormadýnýz mý?"
     "- Emrettiðim gibi kesilmediðini görünce hiddetlendim, sormaya gerek duymadým."
     Sarý Hýzýr Kadý, ne Sultan'a ne de Ýpsilanti'ye baþka soru sormadý. Önündeki rahle üzerinde duran kaðýtlara bir þeyler yazdý. Kimse ne olduðunu, ne olacaðýný anlayamadý. Herkes merak ve endiþeyle Kadý'ya bakýyordu. Sultan, belli etmeyip soðuk kanlýlýðýný koruyordu ama ayný endiþe ve meraký onun da yaþadýðý gözlerinden okunuyordu. Ýpsilanti; görmüyordu, duymuyordu, düþünmüyordu hatta hissetmiyordu bile. Sarý Hýzýr, yazdýklarýný bitirip kafasýný kaldýrarak odanýn tamamýný, odadakilerin hepsini o küçücük gözlerinin içine sýðdýrmýþ gibi baktý. Derin bir nefes alarak tiz sesiyle:
     "- Davacý Ýpsilanti'nin geçimini saðladýðý ellerinden birini kestirdiði ve bunu yaparken adaleti göz ardý edip, mahkemenin varlýðýný hiçe saydýðý için davalý Mehmet suçlu bulunmuþtur. Davalýnýn kýsas yoluyla cezalandýrýlmasý gerekmektedir. Karar infaz edilecektir." diyerek kararýný açýkladýktan sonra dýþarý çýkýlmasýný beklercesine bakýþlarýyla tek tek herkesi süzdü.
     Herkes hareketsiz, herkes nefessiz, herkes donuktu. En baþtan beri her þeyi büyük bir dikkat ve süratle takip edip kayda geçen Katip bile durmuþ, divit elinde öylece kalakalmýþtý. Sultan'ýn yüz ifadesi deðiþmiþ, benzi solmuþ, maðrur ve asil duruþu bozulmuþ, bakýþlarý donuklaþýp anlamsýzlaþmýþtý. Ýpsilanti, ne olduðunu anlamaya çalýþan þaþkýn ve meraklý gözlerle herkese tek tek bakýyor bir sonuca ulaþamýyordu. Odadaki herkes þaþkýn ve tedirgindi. Kendinden emin, ne olduðunun bilincinde tek kiþi vardý o da Sarý Hýzýr Kadý'ydý. Odadakilere, özellikle Sultan'a bakmamaya özen göstererek:
     "- Dava neticelenmiþtir, buyurun" deyip kapýyý gösterdi.
     Katip, hala hareketsiz öylece bekliyordu. Sultan, ani bir silkiniþle kendine gelmiþ gibi kapýya yöneldi. Onu, odadaki diðerleri takip etti. Ýpsilanti, çýkmadý. Olduðu yere çakýlýp kalmýþ bir daha oradan hiç ayrýlamayacakmýþ gibi duruyordu. Sevinemiyordu, üzülemiyordu, aðlayýp gülemiyordu. Sadece anlamaya çalýþýyor, anlayamýyordu. Sonucun böyle olacaðýný hiç düþünmemiþti. Belki en hazýrlýksýz olduðu son buydu. Kendini ölüme bile hazýrlamýþtý ama bu karara hazýr deðildi. Kimin aklýna gelirdi ki böyle bir þey, onun da gelsin. Þimdi ne yapacaktý? Herhalde Ýpsilanti'nin kellesi kesilseydi daha kolay olurdu iþin içinden çýkmak. Katip'in bakýþlarýndan dýþarý çýkmasý gerektiðini bunun için geç bile kaldýðýný anladý. Dýþarý çýktýðýnda baþýna gelecekleri kestirmeye çalýþýyordu. Sultan'ýn bu karara riayet etmeyeceði ve bu karardan dolayý Ýpsilanti'nin yaný sýra Sarý Hýzýr'ýn da kafasýný vurduracaðý kesindi. Dýþarý çýktýklarýnda kapýdaki askerler hiç vakit kaybetmeden her ikisinin de kafasýný vuracaktý. Þimdi dýþarý çýkmak eskisinden daha da zorlaþmýþ, Ýpsilanti ömrünün sonuna kadar orada kalmayý yeðlemiþti. Hýzýr Kadý, Ýpsilanti'yi bütün bu düþüncelerden alýp derin bir çaresizlik ve korku içine atan itici bir ifadeyle:
     "- Siz de çýkabilirsiniz." diyerek uyardý.
     Ýpsilanti, "sað olun" diyecek oldu diyemedi. Hiçbir þey söyleyemedi. Kökü derinlerde asýrlýk bir çýnarýn yerinden sökülmesini andýran bir hareketle kapýya yöneldi. Yürüyüþü, sürünüþten yada bir devriliþten farklý deðildi. Kapýyý açýp dýþarý çýktý, sanki dýþarý çýkmadý da cehenneme içeri girdi. Odanýn dýþý boðuk ve sýcak bir alev çemberinden farksýzdý.Tepesinden ayaklarýna doðru hýzla yayýlan bir hararetle önce yüzünün sonra tüm vücudunun bu alev çemberinin kýzýllýðýna bürünerek ýsýnýp eridiðini hissetti. Her yer kararmýþ, var olan her þey belirsiz birer silüet þeklinde ayrýntýsýz görünüyordu. Karþý tarafta birkaç kiþi vardý. Ýçlerinden sadece biraz önce Sultan Mehmet'le birlikte odadan çýkan Vezir'i seçebildi. Görüntünün belirsizliðine karþýn ses ve konuþmalar apaçýktý. Silüet halinde görünen adamlarýn konuþmalarý hep ayný doðrultudaydý: Biri, "Padiþah'a ceza olur mu?" diye karara itiraz ediyor, öteki, "Üstelik eli kesilecek" diyerek durumun vehametini dile getiriyor, bir baþkasý, " Sarý Hýzýr delirdi herhalde" diyordu. Ýpsilanti'nin gözleri önce kellesini vurmakla görevli askeri aradý sonra Sultan'ý. Her ikisini de göremeyince her þeyin biraz daha belirginleþtiðini fark etti. Vezir, Ýpsilanti Usta'nýn yanýna yaklaþtý:
     "- Usta, bir iþtir oldu. Gel þu davadan vazgeç, Padiþah'ýn elinin kesilmesi doðru olmaz." dedi. Daha bir çok þey de söyledi ancak Ýpsilanti, yalnýz bunlarý duydu yada sadece bunlarý anladý.
     O konuþmasýna devam edip, peþ peþe birçok þey söylerken Ýpsilanti, sözünü kestiðini bile düþünmeden;
     "- Ben, Padiþah'ý elinin kesilmesi için deðil, tazminat için dava etmiþtim. Onun elinin kesilmesi benim elimi geri getirecek deðil. Bu ailemin nafakasýný da saðlamaz." deyip Kadý'nýn huzurunda her þeyi bir anda söyledikten sonra yaptýðý gibi derin bir nefes aldý ve sanki bu nefes onu yeniden rahatlatýp huzura erdirdi.
     Vezir, sözü kesilerek bir çýrpýda söylenen bu sözleri ilk önce anlamamýþ olacak ki, bir süre hiçbir tepki vermeden öylece durdu. Kendine geldikten sonra;
     "- Haklýsýn Usta, ben de bunu söylemeye çalýþýyorum. Davandan vazgeç tazminat verelim, kapansýn bu mesele" diyerek iþin olurunu ve yolunu gösterdi.
     Konuþmanýn sonunda Ýpsilanti yeniden Kadý'ya müracaat etmiþ bu arada da Sultan çaðrýlmýþtý bile. Odaya girdiklerinde Sultan yine suçlu sediri önündeki yerini aldý. Gözlerinde utanma ile suçluluk karýþýmý bir ifade, yüzünde minnet vardý. Ellerini göbeðinin üzerinde birleþtirmiþ Kadý'nýn konuþmasýný bekliyordu. Ayný beklenti içerisindeki Ýpsilanti ise mutlu, huzurlu ve rahattý. Belki de hayatýnda böylesine mutlu, böylesine huzurlu ve bu kadar rahat olmamýþtý. Sarý Kadý, konuþmasýný ve müracaat sebebini ifade etmesini istediðinde vücudunun her zerresinde duyduðu rahatlýkla;
     "- Davamdan vazgeçiyorum. Sultanýmýz'ýn elinin kesilmesi benim elimi geri getirmez. Benim derdim ailemin geçimini saðlamak. Bundan sonra çalýþamayacaðým için, bana ve çocuklarýma yetecek kadar tazminat verilmesini istiyorum." dedi.
     Sarý Kadý, Sultan'a dönüp:
     "- Davalý tazminat vermeyi kabul ediyor mu?"
     "- Ediyorum efendim."
     Katip, büyük bir süratle her þeyi kayda geçiyor, bu defa yaptýðý iþten aldýðý zevki, gösterdiði þevkle ifade ediyordu. Sarý Hýzýr, rahle üzerindeki kaðýtlara aldýðý notlardan sonra küçük mercan yeþili gözlerinde beliren mutlulukla;
     "- Davacýnýn yalnýz tazminat istediðine, davalýnýn da bunu vermeyi kabul ettiðine göre kararýn yenilenmesi gerekmektedir. Buna göre, eli kesilen ve toplum içerisinde itibarý sarsýlan davacýya itibarýný iade amacýyla bir defada yüz bin altýn lira ve kendisi ile ailesinin geçimi için elli bin altýn lira ödenmesi uygun görülmüþtür. Kabul ediyor musunuz?" diye sordu. Sultan da Ýpsilanti de hiç düþünmeden kabul ettiklerini beyan edince sarý Hýzýr Kadý, davanýn neticelendiðini söyleyerek dýþarý çýkmalarýný istedi. Bu defa odadan ilk çýkan Ýpsilanti oldu. Sultan, Sarý Hýzýr'ýn karþýsýna geçip;
     "- Allah senden razý olsun Kadý Efendi. Eðer ben padiþahým diye ayrýcalýk gösterip adaleti ihlal etseydin kýlýcýmla kafaný vuracaktým." dedi.
     Sarý Hýzýr Kadý, alaycý biraz da aþaðýlayýcý bir gülümsemeyle:
     "- Sen de padiþahým diye kararlarýma karþý gelip mahkemenin huzurunu bozmaya ve adalete karþý gelmeye kalksaydýn þu hançerimi kalbine saplayacaktým." diye karþýlýk verdi.
     Dýþarýda aydýnlýk bir hava vardý. Güneþ tüm neþesiyle gülümsüyor, canlýlara mutluluk saçýyordu. Kuþlar cývýl cývýl, çiçekler rengarenk, insanlar huzur doluydu. Bu mutluluktan en çok nasiplenen de Ýpsilanti Usta'ydý. Ýçini dolduran mutluluk, göðsünden boðazýna doðru yükselip önüne geçilmez bir taþkýnlýkla dudaklarýnda, gözlerinde ve yüzünde vücut buluyordu. Daha fazla engelleyip denetleyemediði garip bir duygu ilk önce hýzlanmasýna sonra da çocuklar gibi koþup zýplamasýna sebep olmuþtu. Yüreðinden kopup dudaklarýnýn arasýndan sýyrýlarak kendini baharýn aydýnlýk göklerine býrakan anlaþýlamayan bir çýðlýk özgürlüðün tadýný çýkarýyordu. "Yaþamak güzel þey" diye geçirdi içinden Ýpsilanti. Gökyüzünde kaybolan çýðlýk, ötüþen kuþlar, rengarenk çiçekler, huzur dolu insanlar ve koþup zýplayan Ýpsilanti yaþamýn güzelliðini haykýrýyorlardý kendilerince... Yaþam gerçekten güzeldi...


LOKMAN ZOR

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: tebrik ve teþekkür
Gönderen: esra nur / Hatay/Türkiye
19 Mayýs 2008
sevgili lokman hocama yazdýðý ve okumamýza olanak saðladýðý için teþekkür ediyorum. yaþamda böyle sonlanan öyküler olsa olsa keþke. haksýzlýða uðrayan hakkýný korkmadan arayabilse, insan kendini ifade ederken kilitlenmese ve adalet herkese-her þeye raðmen gerçekleþebilse... bu öyküyü okuduktan sonra ohh bee dedim. ben de korkmuþtum ipsilantinin korrktuklarýndan...

:: Yaþamýn Aydýnlýk yüzü
Gönderen: Nail Uyar / Ýzmir/Türkiye
28 Haziran 2007
Sayýn Lokman ZOR, yüreðine, beynine, eline saðlýk. Bu öykü, ancak bu kadar güzel yazýlabilir. Bana Ömer Seyfettin'in diyet adlý öyküsünü hatýrlattý. Etkileyici bir öykü.Candan tebrik ederim. (Nail UYAR)




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplumcu kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Vapur Hikayeleri I
Bir Mum Daha Söndü Özgürlüðe; Yanarak ve Eriyerek
Vapur Hikayeleri II

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yalnýz Balýkçý
Çobanýn Büyüsü
Ýnsanýn Serveti
Kaçtýðým Yer: Kendim
Kýyamet Mektubu
Önemsiz Bir Soru Ya da Ölmek
Sipil Üçlemesi II
Sipil Üçlemesi I
Sipil Üçlemesi III

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Son Baharým Sensin [Deneme]
Tiyatro Oyunu Eleþtirisi [Eleþtiri]
Su Damlasý ve Çocuk [Eleþtiri]
Eleþtiri [Eleþtiri]
Makale [Ýnceleme]
Söyleþi [Ýnceleme]


LOKMAN ZOR kimdir?

ÜÇÜNÜ TEKÝL KÝÞÝNÝN ÝÇ DÜNYASININ YAZARI

Etkilendiði Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © LOKMAN ZOR, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.