..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Öyle yaþamalýsýn ki ölünce mezarcý bile üzülsün. -Mark Twain
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > 7nci Sanat (Sinema) > nihat




1 Mart 2006
"Bu Ülkede Kültür Mü Kaldý Lan!"  
Hatýr vazoyu kýrar mý?

nihat


Türk sinemasýnýn kendini baðýmsýz, baðlantýsýz sürdürebilmesi neredeyse imkânsýz. Dýþ destek almadan film yapýlamýyor. Haliyle izlemek için sinemaya koþturduðumuz film, kimin plaðýný çalýyor, bakmak gerekiyor.


:BBBF:
Nedense, içinden geçtiðimiz dönem bana sadece hayal kýrýklýklarý taþýdý. Bunlar, tekil, sadece beni ilgilendiren durumlarda yaþanan þeyler deðil. En önemlisi de bu süreç, dün baþlamýþ deðil, öncesi, çok öncesi var. Ýsterseniz durumlara tek tek göz atarak gidelim.

Entelektüel düzeyde bir iddia ortaya koymaya çalýþan dindar insanlarýn oluþturduðu ve güçlendirdiði bir kanal vardý bir zamanlar. Bugünden bakýnca, çýlgýnca bir hayali kovalýyor gibiler. Oradan oraya, Türkiye’nin gündemini adeta yeniden yorumlayýp kültürel anlamda bir çaba koyuyorlardý ortaya. Konuklar “Ýstasyon”a alýnýyor, uyduruk ve güdülebilir gündemlerin caný cehenneme denilerek, bu ülkenin kendi kültür kodlarýndan bahsediliyordu. Adeta kültür harekâtý yaþanýyordu. Gencecik delikanlýlar, uzun süre dergilerde, süreli yayýnlarda bir ideal ortaya koymaya çalýþan önemli aðabeyler, büyükler, bütün birikimlerini ekrana seriyor, heyecanýyla yeniden coþku yaþadýklarý gençlerle daha önemli mesafeler kat etmeye çalýþýyorlardý.

Avrupa ülkelerinden yayýn organlarý, Türkiye’deki bu benzeri görülmemiþ hareketliliðin fotoðrafýný çekmeye çalýþýyorlar, bu coþkunun, heyecanýn sebebini anlamaya çabalýyorlardý. Zorlandýklarý konu þuydu: Bu ülkede slogan düzeyinde kalmasýný bekledikleri Ýslam ve ona ait olan kültür konusunda nasýl bu seferberlik baþlatýlabildi, bu iþi kimler yürütüyor, sonuçlarý ne olabilir? Yabancý basýnda çýkan haberler Türk gazetelerinde alýntýlanýyor ve hepimiz ‘vay be’ meðer neymiþiz, filan diyorduk. Çýkan haberler, söyleþiler bizi gönendiriyor, ‘yürü kim tutar sizi’ diye de içimizden geçiriyorduk. Sonra birden her þey yerle bir oldu. Yavaþ yavaþ, o görüntü flulaþtý ve etkisini yitirmeye baþladý. Mesele yeni bir dil, yeni bir anlayýþ meselesini kapsamakla birlikte, kendimize ait olaný fark edip, onu daha da hayatýmýzýn vazgeçilmezi haline getirmekti. Televizyon yayýncýlýðýna düþünce adamlarý, þairler, dergi sahipleri katýlmýþtý. Onlarý ekran önünde gördüðümüz gibi ekran arkasýnda da çabalarýný hissetmiþtik. Ne olduysa, dýþ basýnýn ilgisinden sonra oldu. Sanki bir rüzgâr esti, alýcýlarla vericiler yer deðiþtirdi. Mücadele edilenle mücadele ettiklerimiz de yer deðiþtirdi. Endiþeye kapýlanlarýn endiþelenmelerine gerek olmadýðýnýn hükmünün yerleþtirilmeye çalýþýldýðý bir döneme girildi sonra. “Büyüyoruz, geniþ kesimleri kucaklýyoruz, dar alanda kýsa paslaþmalarla sýnýrlanmýyoruz…” derken baþladý þenlik.
Bu þenliðin alýþýlageldik bir durum haline geldiði zamanlar. Ýlk programýndan itibaren ortak heyecanlarýmýzý radyodan, vakýftan beri birlikte sürdürdüðümüz arkadaþlarýmýn çalýþma arkadaþý þair aðabeyimizle bir yemekte birlikteydik. Uzun süredir sormak istediðim ama ‘kýrýlýr’ endiþesiyle hep es geçtiðim soruyu sormak zorunda kaldým þair aðabeye. “Kaç yýldýr kanaldasýn. Baþlangýçta kültür programlarý yaptýn, çok da tutuldu. Kültür çevrelerinde bir heyecan dalgasý oluþturdun. Peki aðabey o programlar bugün niye yok? Hadi sen meþgulsün, görevin gereði sorumluluklarýn arttý. Ama kanalda bir tane bile kültür sanat programý yok. Bu nasýl oldu? Artýk yapabileceðin bir þey yok mu?”
Uzun yýllar beni büyük bir hüzne gark eden o cümleyi söyledi bana, hem de gizlemeye çalýþtýðý yenilginin bütün tonlarýný geçmiþine hapsederek: “Bu ülkede kültür mü kaldý lan!”

Zeynepler ölmesin. Peki ne olsun!

Türk sinemasýnda adeta yeni bir sayfa açýlmýþ, milli ifadesi bir yönetmenin sinema anlayýþý olarak kabullenilmiþ, ayný görüþteki yönetmenler için yeni arayýþlar baþlamýþtý. Abdurrahman Þen’in Beyaz Sinema tanýmlamasýnýn kabul edilebilirliðinin konuþulduðu günler. Çekilen filmler vizyona giriyor, film daðýtým þirketlerinin tüm salonlarý açmamasýna inat, düðün salonlarýnda, sinema salonu demeye bin þahit yerlerde ve tekelin kýrýlabildiði sinemalarda gösteriliyor. Bütün aksiliklere raðmen, sinemayla ünsiyeti ‘oðlum, kýzým uzak dur’ cümlelerine muhatap bir camia için yeni bir açýlým oluþturmuþ. Beyaz perde dendiðinde ‘evde sigara içilmesin, perdeler kirlenmesin’i anlayan ev hanýmlarýna kadar herkes sinemalara akýn ediyor, heyecanlar yükseliyor. Dindar camianýn çizerlerinden bir aðabeyimiz kötü yola düþürülmüþ bir kadýnýn, yaþadýðý kirlilikten kurtulma mücadelesine destek veriyor, “Zeynepler Ölmesin”, video filmi olarak dolaþýma çýkýyordu. Hayatý boyunca hep ters adam olarak bilinen bir yaþlý büyüðümüzün de aralarýnda olduðu kiþilerle izlerken filmi, bütün tersliðiyle gözümde korkulacak olan o insanýn gözyaþlarýný gördüðümde þaþýrmýþtým. Oya o þaþkýnlýklarým daha sonra sevgiye dönüþecekti. Ve beni, sinema denilen o uçsuz bucaksýz evrenin çok güzel dostluk ve kardeþlik þarkýlarý söyleyebileceðine, söyletebileceðine ikna etmiþti.
Aradan yýllar geçmiþ, Beyoðlu’nda yeni filmini çeken yönetmenin modern görünümlü hanýmlarýn hizmetleri eþliðinde basýn toplantýsýna katýlmýþtým. Uzun süre film çekemeyen yönetmen, reklamcýlýða yönelmiþ, aralarda belgesel filmler çekmiþ ve geri dönüþ için ortamýn oluþmasýný bekliyordu. Tam istediðini elde edecekken yine son dakika ‘söz verilir, para verilmez’ kaidesince ortada kalmýþtý. O da, kendi anlayýþýyla pek ortak yönleri olmayan ama bir þekilde sinema ortamýnda bulunduðu yapýmcý þirketle yeni bir filme baþlýyordu. Bu kez oyunculardan biri travestiyi oynuyordu. Gözlerimin içine baktýðýnda soru sormamý beklediðini anladým. Üstü kapalý bir þekilde, ortamda bulunanlarýn pek de sezemeyeceði cümlelerle Zeynepler Ölmesin’den bugünkü duruma nasýl gelindiðini sordum. Uzun uzun düþündü ve alt perdeden içindeki umudu býçaklayanlara serzeniþten sonra sadede geldi. O güzel günler geride kalmýþtý. Evet, geride kalmýþtý özlemle anýlan o günler ve ne yazýk ki bir daha gelmeyecekti. Oysa Zeynepler artýk birtakým batakhanelerde pazarlanmýyor artýk. Hayatýn içinde, dindar insanlarýn çocuklarý da büyük tehlikede. Yeþilçam melodramlarýnda namusu kirletilen kadýnýn kendini öldürmeye teþebbüsü iþlenir bolca. Artýk o günler geride kaldý. Modern toplumun deðer yargýlarý deðiþmiþ, genç kýzlar sokakta kafeslenir olmuþtu. Daha da ötesi, kendi iç dünyalarýndan gittikçe uzaklaþtýrýlan nesiller için hiçbir ortam güvenli deðil artýk. Dinin bir vicdan iþi olduðunu kabul etmeseler de, hayatýn bir kenarýnda vicdan temizlemek için beklediðini sanan bir güruha dönüþtü herkes. Ýþ dünyasýnýn acýmasýz kurallarý vardý ve bunlar din, vicdan dinlemiyordu (acaba?) Baskýcýlarýn sosyal hayattan men ettiði baþörtülüler için asýl imtihan bu dönemde baþlayacaktý. Ne yapýlacaktý? Din adeta bir sorgu alanýna hapsedilmiþ, inançlý insanlarýn güveneceði kurumlar oluþmamýþ, en büyük Ýslami ticari müesseseler açýk ve þeffaf bir döneme girdiklerinin farkýna varmýþlardý. Yani baþörtüsü kapalý kapýlar ardýnda konuþulan bir þey olmuþtu ve görünürde ‘açýk’ ve modern hayatýn ‘acýmasýz ama n’apalým’ kurallarý hakimdi. Yönetmen perdede mücadelesini verdiði bir konuda, kendisiyle çok uzaða düþmüþtü. Ýçindeki yenilgi, aðzýndan çýkan sözleri daha da anlaþýlmaz kýlýyordu…

Ýpin koptuðu yer

Sosyal belediyeciliðin en hýzlý çalýþmalar sergilediði dönemden iki isim var karþýmda. Belediyecilikte destan yazýlýrken, kültür de unutulmamýþ, Ýslam ve geleneksel kültür köklerinden haberdar, modern hayatýn dayatmalarý karþýsýnda edebiyata, estetiðe ve inanca tutunmuþ insanlar olarak çalýþmýþlar. Þimdi iki küskün olarak karþýmdalar. Biri üniversite hocalýðýna geri dönmüþ, ‘ne haliniz varsa görün’ demiþ, diðeri ise mücadelesini basýn alanýnda sürdürmeye kararlý. Son dönemi bir türlü kavrayamamýþ bana, ipin koptuðu yeri anlatacaklar. Neresi biliyor musunuz?
“Biz belediyecilik iþine geçince, kültürel anlamda hizmetlerimizi daha da somutlaþtýrarak sürdürdük. Daha önce yazýyor çiziyor, ama iþin pratiðinde yer almýyorduk. Elbette kurumsal anlamda çalýþmalar yapmýþtýk. Ama bunlar bir devamlýlýk arz etmiyor, zorlukla yürüyordu. Belediye döneminde iþe sýký bir þekilde asýldýk. Bulunduðumuz yer gayrimüslimlerin de aðýrlýkta olduðu bir yer. O yüzden çoksesliliði de ihmal etmedik. Bir yandan da kendi kültürümüzü en iyi þekilde temsil etmeye, geçmiþle bugünü birlikte deðerlendirip yarýnlara bakýyorduk. Büyük ideallerimiz vardý. Bir avuç yönetici elitin medyayla birtakým kurumlarla dayattýðý ýsmarlama kültürün karþýsýna kendi kültürümüzün güzellikleriyle karþý çýkýyorduk. Bu sýralarda faaliyetlerimiz yabancý basýnýn dikkatini çekti. Avrupa basýnýndan AB dolaylarýndan sýk sýk misafirlerimiz gelmeye baþladý. Onlar, bizim bu kadar güçlü bir kültürel geçmiþe sahip olmadýðýmýzý söylüyorlardý. Bu dinamizm nereden geliyordu ve nasýl çalýþýyorduk? Merak ettikleri sorulardý bunlar. Zamanla onlarýn ziyaretleri o kadar doðal hale geldi ki bu ziyaretlerin arka planýný, bunlarýn geliþ sebebini merak etmeye baþladým. Görevden ayrýlmak zorunda kaldýðýmda ise mesele benim için aydýnlandý. Onlar bu kültürel hareketliliðin önünü kesmek için çalýþma yapýyorlardý. Sonuçta bütün çalýþmalar durdu ve kültürel etkinliklerin hem içerdiði deðiþti, hem de bize ait olan deðerler yavaþ yavaþ sümenaltý edildi. Ve sonunda ilk baþladýðýmýz yere geri döndük. Yine biz yokuz, yine onlar var. Hem medya gücüyle, hem de psikolojik yýldýrma harekatýyla” Diðer küskün ise, yeniden bir umudun yeþermesini, bugün iktidar, erk sahipleri olan eski arkadaþlarýnýn ‘nerde kalmýþtýk, baþlýyoruz’ demelerini bekliyor. Oysa artýk bize ait olan ne varsa Avrupa paketleri içinde çoktan “üf” oldular bile.
Ýþin daha da kötüsü, bu ülkede gerçekleþtirilen tüm kültür hareketliliðinin ardýnda bir sponsor var. Film, müzik, eðlence içerikli festivaller hep Avrupalýlarca destekleniyor. Neredeyse geleneksel kültürümüzü bile onlarýn himmetiyle hatýrlayacaðýz! Anlayacaðýnýz AB’ye kültürel anlamda çoktan angaje olduk bile. Çoktan kültür kurumlarýmýz kendilerine ‘geniþ dolayýmlý frekans’lar buldular. Artýk yayýnlar tek merkezden yapýlýyor ve tek seslilik çoktan ‘özgürlük’ þalýyla üzerimize bir uyku hali püskürtmüþ durumda.

Altýn Portakal’a bak, Türev’ini al

Türk sinemasýnýn kendini baðýmsýz, baðlantýsýz sürdürebilmesi neredeyse imkânsýz. Dýþ destek almadan film yapýlamýyor. Haliyle izlemek için sinemaya koþturduðumuz film, kimin plaðýný çalýyor, bakmak gerekiyor. Türev’in Altýn Portakal’da Nurgül Yeþilçay gibi bir ismi bile þaþýrtan baþarýsý bunu gösteriyor aslýnda. “Seneye de Petek Dinçöz’e versinler” demiþti Yeþilçay. Oysa bu trend pek Dinçöz’lük deðil. Burada magazinsel bir süreç yaþanmýyor. Daha da kötüsü yaþanýyor. Avrupa destekli yeni dönemde iktidardan umuda kapýlmak da mümkün deðil. Türsak’a teslim edilmiþ bir Altýn Portakal’ý bize armaðan edenler, ne yaptýklarýný biliyorlardýr umarým! Seneye ensest iliþkilerden, artýk ‘sapkýn’ kelimesini dahi kullanamadýðýmýz (nedense) iliþkilere kadar ne kadar ahlâk (ne ahlâký ya da sadece ahlâk mý?) dýþý fiil varsa onlar öne çýkarýlacak. Bu ülkenin edebiyatý da, sinemasý da yeni dönemde karmakarýþýk bir düzleme sokulacak. Ödül alan filmler “Babam ve Oðlum” gibi filmler olmayacak. (Bakarsýnýz þaþýrtýrlar beni) Aile kavramý çoktan modern hayat içinde eritildi bile. (Bakýnýz artýk nereye gitti belli olmayan gelin kaynana soslu kadýn programlarý) Medyanýn ortaya koyduðu trendlere bakarsak, artýk kimse kendinden emin olmasýn. Her birimiz kendi inandýðýmýz deðerleri deðil de karþýmýzdakinin inandýðý deðerlere bir þey olmasýn noktasýna sürükleniyoruz. Yani bize dayatýlan kendi özgürlüklerimizi paranteze alýp, büyük desteðe sahip olanlara bir halel gelmemesini saðlamak. Bu yüzden festivallerden kimse umuda kapýlmasýn artýk. Ya da baðýmsýz yapým gibi görünen filmlerden.

Ah, sinema vah sinema…

Ali Murat Güven Yeni Þafak’ta sinema yazýlarý kaleme almaya ve sayfa hazýrlamaya baþladý. Yolu açýk olsun, kalemi güçlü olsun inþallah. Son dönem çoðumuzu oldukça yoran tartýþmalara girdi Güven.
Bakalým neler olmuþ?
Eþref Ziya, Mustafa Cihat. Uzun yýllar çalýþmalarýna þahit olduðum iki isim. Müzikte hep yeni arayýþlar içinde oldular. Eþref Ziya son yýllarda biraz Hasan Cemal gibi hissediyor kendisini ve özeleþtiride bulunuyor. Sanýrým kendisine yöneltilen eleþtiriler onu olumsuz etkiledi. Bir film yapmaya karar verdiler. Eþref Ziya’nýn arzusuydu sinemada oynamak. Sonuçta oldu bu. The Ýmam ona bu imkâný verdi. Ama daha büyük imkânlarý da elinden aldý. Artýk sinema filmi yapabileceðini sanmýyorum Eþref Ziya’nýn. Ama hatalardan ders aldýðýný, eðer bir daha bir þey yapacaksa, kýsa zamanda, bilmediði bir alanda olmayacak kimselere ve sözlerine kulak asmayacak, buna eminim. Ýsmail Güneþ filmin yönetmeni. Filmini savunamayýnca rahmetli Mustafa Akkad’a saldýracak kadar bilincini kaybetmiþ. Yani bir zamanlar bir Ýsmail Güneþ vardý durumu. Ortaya konulan eser, kimseyi tatmin etmedi. Ne konu olarak, ne sinemasal açýdan ne de teknik, o, bu, þu… Filmle ilgili yorumlarým ‘ne yazýk ki…’ diye baþladý hep. Üzüldüm. Büyük bir imkân heba edilmiþti. Bundan sonra film çekecekler bu içinden çýkýlamaz durum yüzünden gözleri korkarak film çekecekler. Ya da kendilerine büyük güven duyan, inandýklarý deðerlerden gocunmayan insanlar olacak onlar. (Her kimseler ve varsalar, onlarý saygýyla selamlýyorum)
Film bir þekilde gösterimden kalktý, artýk konuþulmaz derken Ali Murat Güven, çok çok iyi niyetli ve fazlasý zarar bir tavýr gösterdi. Ýmam Hatiplileri suçladý bu filme destek vermedikleri için. Filmin yaslandýðý deðerler Ýmam Hatiplilere güven vermedi, bana da. Yetmiþli yýllarýn yobaz tiplemesini bugüne taþýrsan, Ýmam Hatipliyi de camide çocuklara Word dosyasý açabilen imam noktasýna indirgersen eleþtiri alýrsýn. Hele de bu ülkenin baþbakaný, bakanlarý, milletvekilleri çoðunluk olarak imam hatipliyse kimliðini gizleme hikâyesinin alýcýsýnýn olmadýðý ortaya çýkar. Peki o zaman Ali Murat Güven bunca eleþtiriyi neden göze aldý? Sanýrým þundan:
Eskiden bu ülke yedi düvel tarafýndan iþgal edilmiþti. Büyük bir mücadeleyle kurtarýldý ve bugünlere geldik. Bu ülkeyi iþgale yelteneler elbette ki peþimizi býrakmadý. Bize kültürleriyle, anlayýþlarýyla, inandýklarýyla müdahale etmeyi sürdürdüler. Bizi kendi halimize býrakmadýlar. ABD tüm dünyada her alanda olduðu gibi sinemada da kendini saðlama aldý. Avrupa, bir þekilde kendi sinemasýný güçlendirmeye çalýþtý. Bize düþense hep diþe diþ mücadele oldu. Özal- Baba Bush görüþmesini hatýrlayýn yýllar öncesinden. Türk sinemasýný tüm koruma gayretlerimiz Baba Bush’un ‘veto’ sözcüðünü kullanmasýyla engellendi. Bizler kendi sinemamýza, daha doðrusu kendi sanatýmýza güvenemezken ABD bizden niye korktu acaba? ABD’nin korktuðu Gora, Vizontele gibi filmler miydi? Yoksa bu ülkenin insanlarý sanat ve estetiðin yanýna bir de inancý ekleyip geniþ bir hinterlandý etkilerse diye mi korkmuþtu? Yani bugün için The Ýmam’ý reva gördüðümüz insanlar acaba dünya çapýnda filmler yapabilir diye mi korkuldu?
Bu ülke insanýnýn sinemasý birtakým yerlerde bilinçli bir þekilde engellendi. Kilit noktalara konulan isimler sadece inançlý insanlarýn deðil, bu topraklarý seven herkesin iyi iþ çýkarmasýný engelleme amacý güttüler. Verilen yardýmlarý bu ülkenin etkin ama azýnlýk kurumlarýna verdiler. Köþebaþýný tutanlarýn kötü niyeti sinemayý seven insanlarý isyan ettiriyor. Bütün bu zorluklara raðmen inançlý insanlarýn sinema filmi çekmesi Ali Murat Güven’i mutlu etti, tabii ki beni de. Ama film vizyona girdikten sonra hayal kýrýklýklarýma bir yenisi daha eklendi. Ben ‘bu seyirci güvenmediði filme gitmez, gitmemeli” derken, Güven, “olsun yine de gidilmeliydi’ dedi.

Sonuçta, sel gitti kumu kaldý. Ve bize çok iyi bir ders çýktý: Çok iyi filmler yapmalýyýz. Bunun yolu da ‘iyi’ olmasý için ‘sýký’ çalýþmaktan geçiyor, duygusallýktan deðil!

Kitabî cümleler ve Superman’ýn gücü

Þair “Ne kültürü lan, bu ülkede kültür mü kaldý” demiþti. Sonrasý ise þöyle geliþiyor. Televizyon kanallarýmýz kültüre, edebiyata gereðince yer vermediði ve bir düþünce ikliminde nefeslenmediði için ‘en kötü’yü bile sahiplenmek durumunda kalýyoruz. Kültür, güncel programlar içinde “þöyle bir deðinmece” için kullanýlýr hale geliyor. Beðenilmeyeceðini bildiðimiz bir ürüne bile bir vazoya deðer verir gibi deðer veriyoruz. Sonra hatýr vazoyu kýrýyor. Kýrýlan vazodan dökülenlerse þunlar: Ýddialar ne denli güçlü olursa olsun, yapýlan güdük kalýyor. Televizyon kuþaklarý arasýna serpiþtirdiðiniz çizgi filmler kiloyla alýnan ucuzluklar arasýndan seçiliyor. Süperman’ýn artýk bugün çizgi romanýný dahi bulamayacaðýmýz karakterlerini çocuklara izlettiriyorsunuz. Elinizdekiyle yetinme durumu. Bir taraftan eleþtiriyor, öte yandan kuþak dolduruyorsunuz. Ortaya koymaya çalýþtýðýnýz birikim kitabî cümleler içinde hapsoluyor, ekrana yansýyan nedense tekrar programlar arasýnda yer bulabilirse ‘sükut’ oluyor. “Bana da kültür mantarýnýn kilosu kaça acaba demek düþüyor” cümlesini yazmak bile ürkütücü geliyor.

Ve tükeniþ, veya yeniden ayaða kalkmak. Ya da sahnelerden ödünç alalým: “Olmak ya da olmamak, bütün mesele bu”
Sizce hangisi?



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn 7nci sanat (sinema) kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Özgürlüðün bir bedeli var!
“Aradan çekil’ diye baðýran kim?

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Haksýzlýk etmemeliyim þairlere [Þiir]
bir gün bir þey olacak [Þiir]
karagümrükte bir türbe yaný [Þiir]
Dünya Sahnesinde Bitmeyen Oyun [Deneme]
Adaletin Emrinde Bir Komutan Selahaddin Eyyubi [Eleþtiri]
Büyük Ýskender"in "Erken Yaþlanan" Hayali [Eleþtiri]
Türk Sinemasýna Yapýlan Büyü Bozulacak mý? [Eleþtiri]
Adýný Unutum Þimdi [Eleþtiri]
Türk Sinemasýnýn Rüzgârý Sensin [Eleþtiri]
Gerilimin Adresi Deðiþti [Eleþtiri]


nihat kimdir?

istanbulluyum. yaþarken yazmak nasýl bir þey keþfetmeye çalýþýyorum, inanýlmaz güzel ve bir o kadar da acýlarla dolu.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © nihat, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.