..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir kimse, neden oltasýný, içinde tek bir balýk olmadýðýný bildiði bir göle sarkýtýr? -Adalet Aðaoðlu
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bilim Kurgu > ayþegül engin




2 Mart 2006
Kanerin  
ayþegül engin
Onlarýn ilanýný gazetede gördüm. Ýlan aynen þöyleydi: “Götürülür...”


:BCIC:
Bölüm - 1

Çok deðiþik yerlere turlar düzenliyorlar. Aslýnda benim niyetim þöyle sessiz sakin bir kýyý bulup dinlenmekti. Ama bir yere turla gidiliyorsa, artýk o yerin ne sessiz, ne de sakin olma özelliði var demektir. Bunu yeni mi öðrendin demeyin bana, bazý þeyleri biliyor görünmek gerçekten bilmek anlamýna gelmiyor iþte.

Onlarýn ilanýný gazetede gördüm. Ýlan aynen þöyleydi: “Götürülür...”

Þimdi böyle bir ilaný görüp de merak etmemenin bir yolu var mý? Nereye? Nasýl? Ya bu nasýl bir ilan?!

Son soru daha bir etkileyici oldu tabii. Verdikleri telefon numarasýný aradým. Bana cevap veren adamýn gayet sakin bir þekilde “Sizi istediðiniz yere götürürüz,” demesi daha etkileyici oldu haliyle.

Adreslerini alýp gittim, ilanda adres namýna bir þey yoktu. Bu önemsiz bir ayrýntý olarak görünmüþtü gözüme. Bana tarif edilen yer, sýradan bir iþ hanýnýn ayný sýradanlýkta olan tek göz odasýydý. Ve bu sýradan oda, Ýstanbul’un iþ merkezi olarak görülebilecek, bu tanýmla akla gelebilecek bütün semtlerinden farklý, acayip bir yerindeydi. Daha doðrusu pek Ýstanbul içinde olduðunu da söyleyemeyeceðim. Neyse, bu da önemsiz bir ayrýntý sonuçta.

Daha kapýdan girer girmez “E hani bavullarýnýz?” dedi adam. “Ne bavulu?” dedim. “Böyle mi gideceksiniz yani?” dedi. “Nereye?” dedim. “Bunu siz bileceksiniz.” dedi. “Ya bir dakika...” dedim.

Bu anlamsýz diyalog bir süre daha uzadý böyle. Sonunda anladým ki, ha deyince gidebiliyormuþum.

“Siz gidin eþyalarýnýzý toparlayýn, bu arada nereye gideceðinizi düþünün.” dedi. Sýrf gýcýklýk olsun diye “Ben uzaya gitmek istiyorum.” dedim. “Hangi bölgesine?” dedi. “Nebulanýn sýnýrýnda bir yýldýz ve o yýldýzýn da bir gezegeni varmýþ duyduðuma göre.” dedim. “A evet! O gezegeni biliyorum tabii, Kanerin!” dedi. “Hýý???” dedim.

Böyle garip kafa bulmalara bayýlýrým ben, bayýlýrým! “E peki,” dedim. “Ben Kanerin’e gitmek istiyorum.” “Eþyalarýnýz..” dedi. “Onlar da gitmek istiyorlar.” dedim. “Tamam” dedi. Tam çýkarken aklýma niye takýldý bilmem ama takýldý iþte, soruverdim “Nasýl giyecekler alayým yanýma? Yani orasý soðuk mu, sýcak mý??” Baþýný kaldýrmadan cevap yetiþtirdi bana “Ilýman, hatta sýcak.”

Ýnadýna eþyalarýmý toplayýp gelecektim yine buraya. Kanerinmiþ! Hem bakalým havasý suyu nasýl?? (Bu arada, Kanerin gezegeni gezi turu ücretini hemen konuþtuðumuzu sanmýyorsunuz deðil mi? Gitmeden önce bir ara konuþtuk bunu ama neyse, sonra anlatýrým artýk.)

Evde, ýlýman hatta sýcak bir yerde giyilebilecek türde olan giysilerimden özenli bir seçme yaptým. Ayný özeni, gitmesi gereken ne kadar eþyam varsa hepsine gösterdim. Bunu niye yaptýðýmý bilmiyorum. Þimdi durup da “Niye?” diye düþünmenin bir manasýný da göremiyorum açýkçasý. Sonuçta, sýrtýmda ve elimde birer çanta irisiyle adamýn kapýsýna dayandým.

Adam “Hazýr mýsýnýz?” dedi. Kendimden gayet emin “Evet efendim hazýrým!” dedim. “Tamam, artýk gidebilirsiniz öyleyse.” dedi. Daha sürdürüyor kafa bulmasýný diye düþündüm. Gülmemeye çalýþýyordum ama nafile bir çabaydý tabii.

Adam masasýnýn bitmez tükenmez gibi duran çekmecelerinden birini açtý ve bana iki tane raptiye uzattý. Biri mor, diðeri açýk mavi. “Alýn bunlarý takýn.” dedi.

Ne dersiniz þimdi? Yani kafa bulmalar bitmiþ, sýra açýkça dalga geçmeye gelmiþti demek! Uygun bir soru arýyordum. “Nereme?” dýþýnda bir þey!

Adam baktý ki bende ses seda yok, raptiyeleri bluzumun askýlarýna tutturdu. “Bunlar sizin rehberleriniz.” dedi. Bende yine ses yok. “Ne yani? Sizi rehber olmadan herhangi bir tura göndereceðimizi düþünmüyordunuz herhalde.” dedi. “Yok caným..” dedim galiba.

Sonra da sýký sýký tembihledi. Giysi deðiþtirdiðim zaman o raptiyeleri yine üzerime tutturmam gerekiyormuþ. Onlar bana yol göstereceklermiþ. Merak etmeme gerek yokmuþ, çünkü beni anlarlarmýþ. Ve evet! benimle konuþabilirlermiþ.

Artýk açýk açýk gülmemin bir sakýncasý olmadýðýna karar verdim.

Ben kendi halimde gülüp dururken, adam çekmecelerin birinden kocaman bir tebeþir çýkardý. Sonra onunla duvara kocaman bir ‘Kanerin’ yazdý. “Hadi gelip þu yazýya dokunun.” dedi. “Ne olacak o zaman?” dedim gülmeme ara verip. Zaten sýkýlmýþtým gülmekten. “Kanerin’e gideceksiniz.” dedi. “Nasýl?” dedim. Aslýnda sizler de takdir edersiniz ki, bu sorunun yanýtý tüm insan evlatlarý için büyük bir önem taþýyordu.

Uzay – zaman iliþkisinin tebeþirlerle ve adamýn duvarýyla özel bir dostluklarý olduðunu, hem uzayýn hem de zamanýn tebeþirin rengine vurulduklarýný, ve eðer o tebeþiri kullanmazsa, baþýna feci þeyler gelebileceðini söyledi. Yani sonsuza kadar yaþamak gibi þeyler. Bunun için, hiç istemeden ama bir þekilde mecbur kalarak böyle bir iþe baþladýðýný ve gezi ücreti olarak da hiçbir þey istemediðini söyledi. Tabii haftada bir gelen temizlikçi hanýmýn yevmiyesi dýþýnda. Çünkü, duvardan yazýlarý ve yerlerden tebeþir tozlarýný temizlemek çok zor oluyormuþ. Ve ayrýca, bu yazýlar sadece ilk kullanýldýklarýnda iþe yarýyormuþ.

Bana bunlarý anlattý iþte. Tebeþirin rengi mi? Giderken dikkat etmemiþtim. Aklýmdan uçup gitmiþ. Döndüðümde ortada yoktu zaten. Bilmiyorum uzayýn ve de zamanýn vurgun olduðu rengi.

Çantalarým, mor ve açýk mavi raptiyelerim ve ben, yani benim elim ‘Kanerin’ yazýsýna dokundu. Duvarýn akla gelebilecek her tür rengin, her tür tonuyla dolduðunu gördüm birden. Bir de raptiyelerden birinin, mor olanýydý sanýrým “Atta gidiyoruz bebeðim!” dediðini duydum. Mavi olaný da “Baþlama yine!” dedi galiba. Ama bana demediðine eminim.

Yolculuðumu ve Kanerin gezimi anlatmaya devam edeceðim. Ama önce þu Gargininamý beslemem gerekiyor!


Bölüm - 2

Duvarýn renkleri birbirine karýþtýkça karýþtý. Bu arada raptiyelerimin seslerini de unutmamam gerekiyor tabii ki. Sanki ben orada deðilmiþim gibi, sanki benim omuzlarýmýn üstünde, benim askýlarýma takýlý deðillermiþ gibi konuþup durdular. Sürekli!

Þimdi durup düþündüðümde, yaþadýðým hayal kýrýklýðýný daha iyi anlýyorum. Öyle ya da böyle, bir baþka gezegene gidiyordum. Þöyle keyifli bir uzay yolculuðunu hak etmediðimi kimse iddia edemez sanýrým. O boþluk, o sonsuzluk, o yýldýzlar!

Ama hiç birini görmedim. Renklerin etrafýmda dönüp durmalarý bitince, arkama dönüp adama “E hani yolculuk? Hani Kanerin?” diyecektim. Niyetim buydu. Renkler sakinleþince baktým ki, önümde duvar yok. Geriye baktým, adam yok. Hiçbir þey yok..

Aslýnda nelerin olup, nelerin olmadýðýný tam anlayamamýþtým ki. Durmadan konuþan iki raptiyeniz varsa eðer, algýlama hýzýnýz hoþ olmayan düþüþler kaydediyor. Ve bu da, bir turla gidilen her gezide olduðu gibi insanýn sinirlerini daha ilk dakikadan bozuyor haliyle.

Raptiyelerin konuþmalarýndan aklýmda kalan pek bir þey yok. Onlarýn konuþuyor olmalarýna hemen alýþmamý beklemiyordunuz deðil mi? Belki biraz sinirlenmiþ olabilirim, kusuruma bakmayýn. Ne de olsa, iki raptiyenin rehberliðinde ve bir tebeþirin sayesinde Kanerin adlý bir gezegene bu ilk gidiþim. Raptiyelerin konuþuyor olmasý da ufak bir ayrýntý deðil.

Her neyse..

Çevremde nelerin olduðunu, daha önemlisi, artýk nelerin olmadýðýný anladýðým o an geldi. Ben yine bir odadaydým sanýrým. Yalnýz bu seferki oda, kendi halinde bir odayý derinden yaralayacak, kendine olan güvenini yerle bir edecek kadar büyüktü. O kadar büyüktü ki, ona neden ‘oda’ dediðimi bana defalarca düþündürtecek ve kelime hazinemin zavallýlýðýyla acý bir yüzleþme yapmamý saðlayacaktý.

Oda büyüktü iþte!

Her yanýyla büyüktü. Her yönüyle büyüktü. Tavanýn olmasý gereken yerde bir çift kanat vardý ve o kanatlarýn orada olmasý bana niyeyse hiç tuhaf gelmedi.

Sakýn benden kanatlarýn boyutlarýný anlatmamý beklemeyin olur mu?

Yanýmýza yaklaþan ilk þey, yine bir raptiyeydi. Aslýnda onun bir raptiye olduðunu hemen anlayamadým tabii. Taa ki benim mor ve açýk mavi raptiyelerim, yerlerinde zýplamaya baþlayýp “Babaaa!” diye baðýrana kadar.

Canýmý acýtýyorlardý zýpladýkça. Ama çocuklarý bilirsiniz iþte, neden – sonuç iliþkisi üzerinde fazla bir deneyimleri yoktur onlarýn. Zýplaya zýplaya öðrenirler.

(Burada kýsa bir ara verip, sizlere aklýmýn baþýmda olduðunu, o iki raptiyenin gerçekten birer çocuk ve yanýmýza gelen diðer raptiyenin de gerçekten babalarý olduðunu belirtmek istiyorum. Bunu ben, zamanla ve uzun kývranmalar sonucu anladým. Sizin de ayný acýlarý çekmeniz gerekmiyor. Bana inanýn yeter.)

Gelen raptiye bir sandalye boyundaydý. Sivri ucunun üzerinde, tüm tek ayaklýlara örnek olacak bir ustalýk ve incelikle ilerliyordu. Tam bu sýrada, bana rehber olsunlar diye iki yavru raptiye veren adama þükranlarýmý sundum. Omuzlarýnýzý ve diðer raptiyeyi düþündüðünüzde, sanýrým minnet duygularýmý daha iyi anlarsýnýz.

Kanerin gezegenindeki tek canlý türünün raptiyeler olduðunu sanmayýn sakýn. Onlar bu gezegenin rehberleriymiþ sadece. Zaten Kanerin’de her iþi yapan ayrý bir canlý türü bulunuyormuþ. Neyse, bunlarý size sýrasý geldikçe anlatacaðým tabii.

Ama unutmadan söylemek istediðim bir þey var. O da Kanerin gezegeninin bizzat kendisi hakkýnda. Kanerin pufuduk bir koltuða benziyor. Hani kocaman top gibi, yumuþacýk koltuklar var ya bizim buralarda. Ancak biri oturunca bir parça içine çöker. Ýþte aynen onun gibi Kanerin. Bunu da nereden çýkardýn? demeyin bana. Gördüm çünkü! Yani bir maketini gördüm. O devasa odanýn ortalarýna denk gelen bir yerinde duruyordu. Önceleri “Bu koltuðu buraya niye koymuþlar ki?” diye düþündüm. Bir kere çok büyüktü. Ama baba raptiyenin endamý aklýma gelince “Herhalde buna oturacak boyutta bir þeyler de var buralarda.” dedim. Ancak o koltuðun bir koltuk olmadýðýný, onun Kanerin gezegeninin bir bölü bilmem kaç ölçeðinde bir maketi olduðunu bana söylediler. Raptiye ve çocuklarý.

Ve aklýmdan geçeni tahmin etmiþ olmalýlar ki eklediler hemen “Evet, gezegenimizin üstüne kimin oturduðunu, biz de çok merak ediyoruz.”



Bölüm - 3

Baba raptiyeyle evlatlarýnýn özlem dolu kavuþmalarý bittikten sonra bana “Hadi sizi kalacaðýnýz yere götürelim bari.” dediler.

Anlamaya çalýþtýðým þey, bana rehber diye verilen raptiyelerin bundan sonra ne iþe yarayacaklarýydý. Yani omuzlarýmý gereksiz yere iþgal etmelerinin bir manasý yoktu ki. Hem rahat da durmuyordu veletler! Kýpýrdanýp duruyorlardý ha bire.

Beni bir araca bindirdiklerinde durum anlaþýldý. Raptiyelerin meslek yaþamlarý çok küçük yaþlarda baþlýyordu ve benim raptiyelerimin de yaþlarý, aslýnda o kadar da küçük deðildi. Elbette Kanerin yýllarýna göre.

Ýsterseniz size önce þu aracý anlatayým biraz. Tüm Kanerin gezim boyunca bu araçlara çok sýk bindiðim için onlardan söz etmeden geçmek olmaz. Kanerin ulaþým araçlarýna bizim buralarda ‘oyun hamuru’ diyorlar. Kanerinliler ise onlarý ‘Dobi’ diye çaðýrýyorlar. Dobi’nin anlamý þu oluyormuþ: ‘Çaðrýlýnca gelen ve taþýyacaðý þeyin þekline göre kendine bir çekidüzen veren ulaþým aracý.’

Kanerin’e meðerse o kadar farklý canlý türü tatil yapmak için geliyormuþ ki, sonunda çözümü iþte böyle bulmuþlar. Yani Dobiler ile.

Kanerin tatil cenneti olmadan önce kendi halinde boþlukta dönüp dururken, ve üzerinde yaþayan canlýlar daha Kanerin’e uzaydan þöyle bir alýcý gözüyle bakmamýþken, Dobiler hiçbir iþe yaramýyormuþ. Bütün hayatlarý diðer Kanerin canlýlarýnýn þekillerini alarak, ve birden onlarýn karþýlarýna çýkýp “Böö!!!” diye baðýrarak geçiyormuþ. Bu duruma çok bozulan diðer canlýlar da, Dobilerin þakalarýndan býktýklarý ama yine de onlarý çok sevdikleri için, Dobilerin yeteneklerine uygun bir iþ bulmaya çalýþýyorlarmýþ.

Bir bakýma, Kanerin uzay yolculuðu tarihinin baþlangýcýný da bu arayýþ oluþturmuþ. Olay þöyle geliþmiþ: Dobiler ilk zamanlarda tebeþirlerin þekline girmeyi çok seviyorlarmýþ. Çünkü bu iþ hem daha kolaylarýna gidiyormuþ, hem de tebeþirler korktuklarýnda o kadar yükseðe zýplýyorlarmýþ ki, bazen zýplayýp da havalara uçan tebeþirlerden geriye dönen olmuyormuþ. Dobiler bu iþe çok gülüyorlar ve tebeþirleri bir türlü rahat býrakmýyorlarmýþ.

Sonunda tebeþirler zýplaya zýplaya, birer zýplama ustasý kesilmiþler ve istedikleri kadar yükseðe, istedikleri kadar yana, ve en önemlisi istedikleri zaman zýplayacak hale gelmiþler. Ayrýca yere sað salim inmenin yolunu da bulmuþlar. Tebeþirlerin dönüþ yolculuðunu nasýl yaptýklarýnýn açýklamasý, uzay – zaman ikilisiyle kurduklarý dostlukta gizliymiþ. Yerçekiminin bu iþe çok bozulduðu ise ayrý bir olaymýþ ve Dobilerle bir ilgisi yokmuþ.

Neyse, günlerden bir gün, tebeþirin biri o kadar yükseðe zýplamýþ ki, ilk defa o görmüþ Kanerin’i bir bütün olarak. Yere inerken bas bas baðýrýyormuþ “Biri bizim gezegenin üzerine oturmuuuþ!!!” diye.

Tabii önceleri buna kimse inanmamýþ. Bir kere gezegenin ne demek olduðunu bilmiyorlarmýþ daha. Onlara göre, yaþadýklarý yerin adý Kanerin’miþ ve Kanerin de ‘yaþadýðýmýz yer’ demekmiþ. Kanerin’in ayný zamanda bir gezegen olduðunu, daha bir ton baþka gezegenler bulunduðunu ve ne gariptir ki diðer hiçbir gezegenin þeklinin de Kanerin’e benzemediðini öðrendiklerinde, hep birlikte düþünmeye baþlamýþlar: “Kanerin kimin koltuðu?” Aslýnda Kanerin felsefecileri arasýnda öyle kötümser olanlarý varmýþ ki, onlar þöyle düþünüyormuþ: “Kanerin kimin oturaðý?!”

Farkýndayým konuyu çok daðýttým ama, bunlarý söylemeden Kanerin gezimi baþka türlü anlatmayý beceremem ki. Lütfen biraz sabýrlý olun.

Kanerin bilim tarihine tebeþirlerin çok katkýlarý olmuþ. Hatta Kanerin bilim tarihi diye bir þey varsa eðer, bunun nedeni sýrasýyla: Tebeþirlerin zýplamasý, uzay – zaman dostluklarý ve tabii ki Dobilerin þakalarýymýþ. (Bu sýralamada herhangi bir mantýk hatasý olmadýðýný da baba raptiye özellikle belirtmiþti.)

Tebeþirlerin diðer gezegenleri keþfi, bu gezegenlere öbür Kanerin canlýlarýný götürmeleri, ve oralardan bazýlarýný da Kanerin’e gelmeye ikna etmeleri çoook uzun Kanerin yýllarýný almýþ. Bunu nasýl yaptýklarýna gelince: Bu iþin tebeþirlerin zýplamasýyla, ve zýplatmasýyla bir baðlantýsý varmýþ. Epey bir denemeden sonra anlamýþlar ki, bir þekilde kendilerine dokunan her þeyi zýplatabiliyorlar. Birlikte zýplayýp gidiyorlar iþte.

Ve en sonunda..

Kanerin’e baþka gezegenlerden baþka canlýlar gelmeye baþlayýnca, o güne kadar her nereye gideceklerse kendi kendilerine giden Kanerin canlýlarýný bir düþünce almýþ, “Ýyi de, bu ‘þeyler’i biz nasýl gezdireceðiz?” diye. Çünkü Kanerin’e gezmek üzere gelen ‘þeyler’, herhangi bir araç olmaksýzýn dolanmaya kesinlikle karþý çýkýyorlarmýþ.

Dobiler ise, hep yaptýklarýný yapýyorlarmýþ yine. Hem de bu sefer çok daha büyük bir keyifle. Çünkü benzemeye çalýþacaklarý o kadar farklý þey varmýþ ki. Dobi benzeþim tarihinin en renkli sayfalarý bu yýllarda yazýlmýþ.

Ve yine o yýllarda ‘Geleneksel 561. En Akýllý Kanerinli’ yarýþmasýný kazanan en akýllý Kanerinli’nin o müthiþ aklýna bir fikir gelmiþ ve Dobiler iþte böylece ‘Çaðrýlýnca gelen ve taþýyacaðý þeyin þekline göre kendine bir çekidüzen veren ulaþým aracý’ olmuþlar.

Kanerin gezim boyunca birçok Dobi ile gezdiðimi söylemiþtim ya, þimdi düþünüyorum da, sanýrým o ilk Dobi’yi asla unutamayacaðým. Yani ne de olsa rengi siyahtý ve bana “Bir Gargininan olsun ister misin?” demiþti.

Hiii! Gargininam!

Sonra devam ederim artýk..



Bölüm - 4

Sonunda beni kalacaðým yere getirdiler. Kalacaðým yer þeydeydi.. Yani aslýnda pek bir yerde olduðu söylenemezdi. Havada öyle kendi halinde duruyordu. Önceleri gözüme bir garip göründüðünü söylemeliyim. Bana sanki kaðýttan, kartondan ya da buna benzer bir þeylerden yapýlmýþ gibi gelmiþti. Yaklaþýnca anladým ki, gerçekten de öyleymiþ.

Kanerin’e gelen diðer canlýlarýn nerede kalacaklarý büyük tartýþmalara konu olmuþ zamanýnda. Çünkü Kanerin’de diðer canlýlara barýnak olarak hizmet veren ‘Conk’lar, biraz da yorgunluðun etkisiyle olacak, bir de baþka canlýlara barýnak olmayý kabul etmemiþler.

Beni getirdikleri yer, bana uygun bir yerdi. Girilebilecek, normal boyutta bir kapýsý, odalarý ve balkonu vardý. Odalarýn tamamen normal boyutlarda eþyalarý ve bir dolu penceresi vardý. Tabii o þahane manzarasýný da unutmamam gerekiyor. Garip olan tek þey, bu mekanýn havada öylece durmasý ve sanki bir oyun evine benzemesiydi.

Mor raptiye “Hadi sor” dedi. “Ben mi?” dedim. “Sen” dedi. Kýzmýþtým biraz. “Soracaðým tabii!” dedim. “E sor o zaman” dedi. “Tamam” dedim.

“Ne bu??”

Mor raptiye bu rehberlik iþinde çok baþarýlý olacak belli. Açýk mavi raptiye bana daha bir çekingen gibi geliyor. Neyse..

Conklar, Kanerin’in ilk canlýlarý olduklarýný iddia ediyorlarmýþ. Bu yüzden çok yorgunmuþlar. Conk efsanesine göre, Kanerin’de sadece Conklar varken ve onlar da bunun farkýna daha varmamýþken, durum þimdiki kadar karýþýk deðilmiþ. Onlarýn garip bir özelliði varmýþ.. Tamam, baþtan anlatýyorum:

Bir sabah, bir Conk uyanmýþ ve demiþ ki: “Biz neden varýz?”

Bu soru Kanerin canlýlarýnýn oluþmasýný saðlamýþ Conk efsanesine göre. Conklarýn çok deðiþik ölçülerde, çok deðiþik þekillerde ve çok deðiþik huylarda olduðunu söylemem gerekiyor. Bir kere, Kanerin’de yaþayan en büyük canlý türü onlar. Sonra, içleri boþ.

Zaten her þeyi bu boþluk baþlatmýþ iþte. Ýçlerinde bir boþluk hissetmiþler. Sanki dolmasý gereken bir boþluk. Tabii burada iþin içine Kanerin masallarý giriyor. Bu masallar hep, içinde acý bir boþluk hisseden çok iyi huylu bir Conk’u anlatýyor. Onun özlemlerini, hayallerini..

Sonuçta Conk efsanesi þunu demeye getiriyor ki: “ Ey Kanerin canlýlarý! Eðer bugün varsanýz, bilin ki bizim sayemizde varsýnýz. Eðer biz, boþ boþ oturmaktan sýkýlmasaydýk, siz de olmayacaktýnýz.”

Böylece, yani Conk efsanesine göre böylece, Kanerin birçok canlýyla dolmuþ. Ve tabii Conklarýn içleri de. Onlar hep çok iyi bir barýnak olmuþlar. Ama hiçbir zaman, diðer canlýlara göre kendilerine bir çekidüzen vermemiþler ve çaðrýlýnca gitmemiþler. Ancak, gün gelip de baþka gezegenlerden baþka canlýlar Kanerin’e gelmeye baþlayýnca olan olmuþ. Conklar yeni gelenlerle içerini doldurmaya karþý çýkmýþlar. Ýki nedenden: Biri yorgunluk, diðeri biçim deðiþtirme zorunluluðu. Zaten isteseler de biçimlerini deðiþtirecek halleri yokmuþ. Onlar hep var olduklarý için, diðer Kanerin canlýlarýnýn onlarýn keyiflerine göre þekillendiðine inanýyorlarmýþ.

Ve, o güne kadar Kanerin’de boþ boþ oturan mimarlara gün doðmuþ. Kanerin mimarlýk tarihinin hazin öyküsünü uzun uzun anlatmama gerek yok. Siz de takdir edersiniz ki, varoluþundan beri her tür barýnaðý zaten hazýr olan bir yerde, mimarlýk yapacam diye tutturmanýn bir alemi yok. Tutturanlarýn da yürek daðlayan öykülerini dinlemenize gerek yok. Eðer aklýnýza “Ýyi de, böyle bir yerde ne demeye mimarlýk diye bir meslek ortaya çýkmýþ ki?” türünden bir soru geliyorsa, cevabý þu oluyormuþ: “Kanerin edebiyat tarihi.”

Kanerin edebiyatýnýn en ilgi çeken, en çok okunan yapýtlarý, hep þu soruya yanýt aramýþ: “Conklar olmasaydý, ne olurdu?”

Conklarýn olmamasý durumunda baþlarýný nereye sokacaklarýný düþünen romancýlar, sonunda yine de baþlarýný sokacaklarý bir yerleri bir þekilde yapabileceklerini ve, bu yerleri yapan birilerin çýkabileceðini anlamýþlar. Ve, yapmadan önce de “Acaba yapýlýrsa nasýl durur?” sorusuna cevap olmasý için, bir takým çizimler, hatta giderek maketler yapýlabileceðini bulmuþlar.

Sonunda iþ öyle bir noktaya gelmiþ ki, ciddi ciddi tasarýmlar yapan, bunlarý 1/50 ölçeðinde çizen ve maketlerini hazýrlayýp, aðaçlarýný bile diken bir takým Kanerin canlýlarý ortaya çýkmýþ. Kanerin’de, yaptýklarý tasarýmlar asla gerçekleþmeyen bu canlýlara ‘mimar’ demiþler. Bizim buralarda da onlara mimar demelerinin, hayat ve ‘boþver’ in garip bir oyunu olduðunu bilmenizi isterim.

Kanerin baþka diyarlarýn baþka canlýlarýyla dolmaya baþlayýnca, mimarlar da hemen kollarý sývamýþlar ve her yeni gelen canlý türü için barýnaklar düþünmüþler. Bunlarýn maketlerini yapmýþlar. Ama Kanerin, Kanerin olduðu için bu tasarýmlarýný gerçekleþtirecek malzemeyi asla bulamamýþlar. Çünkü Kanerin’de yapý malzemesi diye bir þey yokmuþ ve bu tanýma en çok uyan Conklar da kendilerinin böyle çaðrýlmasýna karþý çýkmýþlar.

Sonunda çok sinirlenen mimarlar, yaptýklarý maketleri Conklarýn baþlarýna atmýþlar. Conklarýn bilinen anlamda birer baþlarý olmadýðý için, olsa bile bu baþýn yer seviyesinden bir hayli yukarýlarda bir yerde bulunmasý gerektiði için, maketler havada kalmýþ. Bu iþe yine en çok yerçekimi bozulmuþ ama tebeþirlerle olan sorunlarýna, bir de bunu eklememek için sesini çýkarmamýþ.

Ýþte beni getirdikleri yerin neden havada öylesine durduðunun, ve neden bir oyun evine benzediðinin gerçek hikayesi bu oluyormuþ.



Bölüm - 5

Kanerin’de günlerim gezmekle geçti. Baþka nasýl geçebileceðini düþünmedim deðil. Yani raptiyelerimle uzun felsefi sohbetler yapabilirdim, Dobilerle yaþamýn biçimlenme özelliklerinin, Conklar üzerindeki stres yaratýcý etkisini irdeleyebilirdim. Ya da bir deniz kýyýsý bulabilirdim, Kanerin güneþinde yanmak isteyebilirdim. Ama bunlarý yapmak yerine, daha doðrusu, bunlarý çok çok az yaparak, deli gibi gezdim. Elbette aklý baþýnda normal bir turist gibi de gezebilirdim ama, olmadý iþte!

Olmamasýnýn nedeni ise, bir Garginina bulma sevdasýna düþmem. Bunu nasýl olup da aklýma soktuklarýný ise daha anlayabilmiþ deðilim.

Siyah Dobi bana “Bir Gargininan olsun ister misin?” diye sorduðunda, bunu bana bir ulaþým aracýnýn soruyor olmasýný bir yana býraksak bile, ne demek istediðini anlamýþ olduðumu sanmýyorum açýkçasý. Daha sonralarý Kanerin’in tarihi yerlerini gezerken bu konu yine açýldýðýnda da anlayamadým sanýrým.

Kanerin’de tarihi yerler var. Aslýnda doðrusu, tarihi olan tek bir yer var. O da Kanerin’in içine çöken tarafý. Orasý, derin bir vadi. Derin bir çukurun, derin bir çukur olma özellikleri gösteren en önemli örneði. Ya da derin ve büyük bir okyanusun, olmasý gereken yerde olmamasý sonucu ortaya çýkan, çok derin bir boþluk gibi bir yer. Derin bir yer iþte..

Tarihi olmasýnýn nedeni ise, orasýnýn Conklardan bile önce varolmuþ olmasý. Conk efsanesi bunu doðruluyor ve diyor ki: “Orasý bizden önce de vardý arkadaþlar!”

Kanerin’de bu yerin bir de adý var tabii. ‘Büyük Sevgi’ hatta ‘Kanerin Gönüllü Derinlik Bekçileri’ ise buraya ‘Derin Aþk’ adýný vermiþler. Bu çukurun herhangi bir tür sevgiyle, ya da herhangi bir tür derin aþkla ne gibi bir ilgisi olabileceði ise, Kanerin dýþý tüm varlýklar için evrenin çözüm bekleyen bilmecelerinden biri. Açýk mavi raptiyenin dediðine bakýlýrsa bu ismin, gezegenin üzerine oturanýn kimliðiyle bir ilgisi var. Tüm Kanerin canlýlarýnýn asla kuþku duymadýklarý tek þey, gezegenlerine bir þekilde oturulmuþ olmasý. Bu bir tür inanç. Oturuþun þekli, kim tarafýndan ne amaçla yapýldýðý ise ayrý tartýþmalarýn konusu.

Bana kalýrsa, bu içinden çýkýlmaz tartýþmalara girmenin ve daha da gereksiz bir uðraþ vererek, bunlarý anlatmaya çalýþmanýn bir anlamý yok. Sonuçta deðiþen bir þey olmayacak ve tüm Kanerin halký, ki bunlara Gargininalar da dahil, ýsrarla gezegenlerine oturulduðunu söyleyecekler.

Her neyse..

Kanerin’in en sevdiðim yaný bulutlarý oldu. Onlara bulut dememin sebebi, bildiðimiz bulut olmalarýydý. Dünya’nýn bulutlarý gibi. Zaten Kanerin’de benimle konuþmayan tek þey bulutlardý ve onlarýn bu sessizliði ne gariptir ki, bir süre sonra beni rahatsýz etmeye baþladý. O kadar yakýnýmda durup da bir merhaba bile dememeleri biraz canýmý sýktý. Raptiyelerin bile gayet sakin konuþtuðu bir yerde, bulutlarýn ne demeye konuþmadýðý üzerine derin düþüncelere daldýðým bir gün, mor raptiye bana bir konsere gideceðimizi söyledi. Buna nasýl sevindiðimi anlatamam. Yani, Kanerin müzisyenlerini dinleyecektim. Kanerin müziðini tanýyacaktým. Belki konuþan bir piyano ile sohbet edecektim, ya da belki onlar kendi kendilerine çalýp söyleyeceklerdi ve orkestra þefleri de bir kaya falan olacaktý.

Ben keyifle hazýrlanýrken, minik raptiyelerim bir Dobi çaðýrdýlar. Konser salonu olarak hizmet veren Conk’un içine girdiðimizde yuvarlak bir sahne gördüm. Sahneye benzeyen bir yer gördüm diyeyim en iyisi. Çevresinde oturacak bir þeyler yoktu. Gelenler yerlere oturmuþtu zaten, ben de oturdum.

Konserin baþlamak üzere olduðunu söyledi raptiyelerim. Tamam dedim içimden. Yine “Konser baþlýyor artýk” dediler. Bu sefer “Tamam baþlasýn” dedim. Sesim de çýktý tabii. Sonra yine konserin baþlayacaðýný söylediler. “Tamam ya! Baþlýyorsa baþlasýn, ne yapayým yani?” dedim. Kýzmýþtým. Bunu üç kez söylemezlerse konserin asla baþlamayacaðýný, çünkü konser vermek üzere bekleyen Nerdikalarýn bunu bir tür uður olarak kabul ettiklerini söylediler. Kanerin’de bir konserin baþlamasý için, salonda raptiyelerin olmasý ve üç kere konserin baþlayacaðýný söylemesi gerekiyormuþ. Salonda bulunan raptiyelerin sayýsýnýn Kanerin turizm tarihine geçecek halde olmasý ise, artýk önemli bir sorun oluþturuyormuþ. Eskiden, konseri baþlatacak tek bir raptiye bile güç bela bulunurken, þimdi rehber olarak salon salon gezen bir ton raptiyenin olmasý, Nerdikalarýn bu uður iþini bir kez daha düþünmelerine çok haklý nedenler teþkil ediyormuþ.

Kanerin müziði bana, gün boyu bir þeyler yazýlan, týkýrtýdan geçilmeyen büyük bir iþ yerini hatýrlattý. Nerdikalarýn bir tür daktilo olduklarýný sanýyorum. Bizimkiler kadar küçük deðil, Kanerin ölçülerine göre öyle çok büyük de deðil, ama resmen daktiloydu bunlar. Þefleri de tabaðýyla birlikte sahnede yuvarlanan bir kahve fincanýydý. Hatta bir ara, içinde gerçekten kahve olabileceðini bile düþündüm. O týkýrtýlarýn bana çaðrýþtýrdýðý tek koku kahveydi çünkü. Aslýnda ben bir kayayý bu iþ için uygun görmüþtüm ama, daktilolarýn yanýnda bir fincan kahvenin daha bir þýk duracaðýný kabullendim sonunda.

Nerdikalar’ýn sadece ses çýkardýklarýný, bizdeki benzerleri gibi herhangi bir kaðýda, herhangi bir mesaj iletebilme özellikleri olmadýðýný söylediler bana. Ve çok þaþýrdýlar böyle bir þeyi düþündüðüm için. Hatta mor raptiyem “Yazmak mý? Onu da nereden çýkardýn? Bir Nerdika’nýn yazý makinesi olduðunu nasýl düþünebilirsin?” dedi. Kanerin’de yazý makinesi olarak iþ gören þeyler, Gargininalar’mýþ ve benim Nerdikalar’ý bu iþ için uygun gördüðümü duyarlarsa çok kýzabilirlermiþ.

Belki de tam bu anda merak ettim bir Garginina’yý..

Kanerin’de az mý bulunuyordu onlardan acaba? Yani ne demeye o siyah Dobi bana ilk iþ olarak “Bir Gargininan olsun ister misin?” diye sormuþtu ki? Belki de, gezi anýlarýmý yazmak isteyeceðimi ve buna hemen oracýkta baþlayacaðýmý sanmýþtý.

Kanerin’in büyük çukurunun ve Gargininalar’ýn birbirleriyle bir baðlantýlarý vardý herhalde. Bu ‘herhalde’nin kesin cevabýný öðrendim sonunda. Böylece hem bir Garginina’m oldu, hem de o Garginina benimle gelmeyi kabul etti.

Þimdi de bilgisayarýmý rahat býrakmýyor! Biraz kýskanýyor galiba..


Bölüm - 6

Hiç ummadýðýnýz bir anda, aklýnýzýn kýyýsýndan köþesinden hatta, acaba? sýnýrýna yakýn bir yerinden bile geçmeyen bir þey baþýnýza geldi mi?

Bu soruyu Kanerin gibi abuk bir gezegeni gördükten sonra soruyor olmam size biraz þaþýrtýcý gelebilir, ama lütfen önce anlatacaklarýmý dinleyin. Orada bile, evet evet Kanerin’de bile insanýn baþýna olmadýk iþler gelebiliyor. Bulutlarýn konuþmamasý gibi, ya da Magnon gibi.

Kanerin’in derin çukurunda bir Garginina ararken, Magnon’u buldum. Gargininalar’ýn o derin çukurda son derece sakin ve son derece mutlu bir yaþam sürdüklerini söylemem gerekiyor bu arada. Hayatlarýndan o kadar memnunlar ki, onlarla yazý faaliyetine girmek isteyen diðer Kanerin canlýlarý, bir Garginina’yý kendileriyle gelmeye ikna etmek için olmadýk þeyler yapýyorlar. Buna aðlamak da dahil.

Sorun söz konusu Gargininanýn yazma sevdalýsý bazý Kanerin canlýlarýyla gitmeleriyle de çözülmüyor. Hatta olduðu gibi baþtan, yeniden ve daha ateþli bir þekilde baþlýyor. Onlarýn nazlarýyla oynanýyor, iyi beslenmeleri gerekiyor ve asla kalplerini kýrmamak icap ediyor.

Ve iþin garibi, bir Garginina ile el ele tutuþup da yazma eylemine baþlamak için, önce Garginina’nýn elini bulmak gerekiyor. Bu canlýlarýn bildiðimiz gibi bir elleri olmadýðýndan, ve daha da iþin garibi, onlarýn, Kanerin canlýlarýnýn da bildikleri anlamda bir elleri olmadýðýndan, çoðu Garginina sahibi, ömürlerini bir el bulma çabasýyla geçiriyor ve sonunda “Baþlarým þimdi yazmasýna!” diye giriþi olan gayet kýsa cümleler kurarak, yazma fiiline kesin noktayý koyuyor.

Garginina’nýn elini bir þekilde bulanlar ise, onunla el ele tutuþup yazýyorlar ne yazacaklarsa. Bundan sonrasýna Garginina asla karýþmýyor ama beðenmediði bir þey yazýlýyorsa da, fikrini hiç çekinmeden beyan ediyor.

Mor raptiyemin söylediðine göre, bazý Kanerin canlýlarý bu el bulma faslýný izlerken çok eðleniyorlarmýþ. Hatta bazýlarý bunu bir alýþkanlýk haline getirip, hiç aklýnda olmayan birinin aklýna, bir Garginina sahibi olma fikrini sokup, sonrasýnda olanlarý izlemek için özel bir takým uðraþlar veriyorlarmýþ ve büyük bir olasýlýkla o siyah Dobi de bunlardan biriymiþ.

Gargininalar’ýn büyük derin çukurun en derin yerinde yaþadýklarýný bana söylediklerinde, onlarý görmek istedim. Belki o zamanlar aklýmda bir Garginina sahibi olmak gibi gereksiz bir düþünce yoktu. Ama onlarý gördükten sonra, daha doðrusu, onlardan sadece birini gördükten sonra, baþka bir þey düþünemez oldum.

Zaten görüp göreceðim tek Garginina buydu. Öyle kolay rastlanmýyordu onlara, saklanýyorlardý. Saklanmalarýnýn nedeni ise, aklý karýþmýþ bir Dünyalý için bile oldukça açýktý. Onu gördüðümde, bulutlardan bir parçanýn yere indiðini ve konuþmaya karar verdiðini sandým. Belki renginde, bulutlarda olmayan türden bir lacivertlik ve yine bulutlarda olmayan türden bir parlaklýk vardý ama, bir bulut gibiydi iþte. Belki biraz da pamuk gibi.

Kanerin’de bir Garginina ile yazma eylemi þöyle gerçekleþiyor: Elini bulduðunuz Garginina’nýn, bulduðunuz elini tutuyorsunuz. Sonra ne yazmak istiyorsanýz, bunu düþünüyorsunuz. Bizim gibi bir takým tuþlar marifetiyle yazmaya alýþmýþ olanlar için bu iþlem biraz zor gelebilir tabii, ama alýþýnca nasýl bir keyif olduðunu tahmin bile edemezsiniz. Ýpek gibi ipliklerle boþluða yazýlan kelimeler, sonra onlarýn toplanýp bir yumak haline gelmesi, ve baþkalarý da okusun diye bir yerlerde sergilenmesi. O yumaðý alan diðer yazý severlerin, özenle yumaðý açmalarý ve yine havada asýlý duran sözler, duygular, ne anlatmýþsanýz o.

Bu gerçekten inanýlmaz bir keyif. Bir Garginina ile yazmanýn keyfi. Ama bir Garginina’nýn elinden çýkan yazýlarý okumak daha farklý bir þey. Bir kere, belli bir uzaklýkta durmanýz gerekiyor. Rahat bir yerde okuyacaksýnýz ve okuduðunuz bölümlerin karýþmadan sarýlmasý için dikkat edeceksiniz.

Raptiyelerimle birlikte Garginina’nýn yanýna gittiðimizde, bana sesimi çýkarmamamý ve önce onun konuþmasýný beklememi söylediler. Zaten bende konuþacak hal olmadýðýndan bunu yapmam hiç de zor olmadý. Belki tam o sýrada Magnon’u görmemiþ olsaydým, sessiz kalma konusunda bazý sorunlar yaþayabilirdim ama, ben Magnon’u görmüþtüm! Doðal olarak dilim tutulmuþtu, çok doðal olarak..

Garginina benimle konuþmuþ. Hem de epey bir konuþmuþ. Ama bende ses yok. Bir Garginina sizinle konuþmuþsa, ona cevap vermemek o kadar olmayacak bir þeymiþ ki, raptiyelerim þaþkýnlýktan ne yapacaklarýný þaþýrmýþlar. Bana “Hadi konuþ sen de,” demiþler. “E hadi, söyle bir þeyler” demiþler. “Ya konuþsana kýzým! Ne bekliyorsun??” demiþler.

Ama bakmýþlar ki ben orada deðilim. Yani oradayým ama bakýþlarým baþka bir yerlerde dolanýyor. Hatta dolanmasýný çoktan tamamlamýþ ve takýlmýþ kalmýþ. Raptiyelerim nereye takýldýðýmý tespit ediyorlar ve benim son derece alýk bir ifadeyle Magnon’a baktýðýmý görüyorlar. Sinirleniyorlar tabii.

Sonunda benden bir takým sesler çýkýyor. Sonra bunlar þöyle bir cümleye güç bela dönüþüyor:

“Ama.. ama.. bu Magnon!”

“Evet” diyor açýk mavi raptiye, “Evet, bu Magnon. Ne olmuþ yani?”

“Nasýl ne olmuþ? Nasýl? O Magnon diyorum size!”

Magnon’un, Magnon olduðunu, benim bildiðim Magnon’la raptiyelerin bildiði Magnon’un ayný Magnon olduðunu, ve sonuçta hayal görmediðimi anlýyorum. Olacak þey deðil!

Magnon bir çizgi roman kahramaný. Dünya’da yazýlýp çizilen bir çizgi romanýn, çizgi kahramaný. Yani tamam, adam bir galaksi imparatoru, çok yakýþýklý, benim çocukluk aþkým falan ama.. burada ne iþi var? Ve madem var, madem burada, neden yine çizgi? Neden!

Ben, artýk bu gezegende ve tüm alemde, bilinen bilinmeyen, bilmem kaçýncý boyutta veya boyutu bile olmayan bir yerlerde, göreceðim hiçbir þeye þaþýrmayacak bir ruh haline girmiþken, Magnon’u bile görmüþken, hem de yine çizgi bir adam olarak görmüþken.. bir Garginina’nýn benimle konuþmuþ olmasýnýn umurumda olduðunu sanmýyorsunuz herhalde?

“Bana bak Garginina” dedim. Baktý. “Sen yazmak için varsýn deðil mi?” dedim. “Öyle” dedi. “Çok konuþuyorsun o zaman!” dedim. Bir þey demedi. “Benimle Dünya’ya gelebilirsin ama çeneni kapayacaksýn!” dedim. Raptiyelerim omuzlarýmdan düþtü. Onlarý alýp yerlerine taktým. “Hiç uðraþamam, geliyorsan gel” dedim.

Geldi iþte..

Bu arada sizlere açýklamam gereken önemli bir þey var. Bizim galaksimiz gerçekten bir imparatorluk, Magnon da gerçekten galaksi imparatoru. Kendisi iki boyutlu bir çizgi halinde varlýðýný sürdürüyor ve o bela çizgi romaný Dünya’da kim yazmýþsa, ya yazdýðý için tüm bunlar oluyor, ya da tebeþirlerle daha önceden bir tanýþýklýðý var. Çok daha önceden.

Neyse..

Kanerin yolcuðum, bir Garginina, bir hayal kýrýklýðý, iki raptiyenin dostluðu ve bir Dobi’nin þakasýyla geçti gitti. Ve baba raptiyenin bizi ilk karþýladýðý yerde, özel bir kabinde, üzerinde ‘Dünya’ yazan özel bir duvarda, o yazýya dokunduðumda bitti.

Dünya’da beni yine o adam karþýladý. Ayný oda, ayný bol çekmeceli masa. Bana gezimin nasýl geçtiðini sordu. Kanerin’i nasýl bulduðumu sordu. “A bir Garginina bulmuþsunuz!” dedi. “Ona iyi bakýn,” dedi. “Öyle herkesle gelmez bu yaratýklar.” dedi.

Ben de ona “Biliyor musunuz, Magnon var. Ama o çizgi..” dedim.

Ýþte böyle...

Mart 2001









Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


ayþegül engin kimdir?

. . .

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © ayþegül engin, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.