..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsan bir küçük dünyadýr. (Mibres Kosmos) -Demokritos
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Tarihsel Roman > ufku




2 Mart 2006
Kraliçe'yi Kurtaran Zangoç  
Zangocun Ýntikamý Þifresi

ufku


"Þu almanlar, bu kadar çok alman Londra'da ne geziyor olabilir, hiç þüphe duymuyor musun, savaþtan sonra eski SS subaylarýnýn 'Totenkopf' yani ölümün baþý ekibini gizliden tekrar kurduðunu duymuþtum. Bir þey planlýyorlar ama ne, birkaç resimle bi iþleri olamaz.


:BHJF:
...perþembe 1969 Kasým 1:

Doðu Londra (Mile End), Saat 6:48 p.m.

Pennybecker's Pub'ýn da oturmuþ, sadece bir bardak Haig içmek istiyordum. Hank o an içeri girip -iyi bir huy edindiðini sandýðý otlakçýlýðýyla kendine bir bira ýsmarlamamý istedi. Yine o hiç sevmediðim kareli ceketini giymiþti, aðzýnda sigarasý -benim kullanmadýðýmý bildiði halde; "Hey Sid ateþin var mý dostum?" diye sordu, her zamanki gibi bende "Hayýr yok seni gerizekalý benim kullanmadýðýmý biliyorsun" dedim. "Tamam kýzmana gerek yok ki, bende þu itten isterim. Hey it, ateþin var mý?"
Punk herif hiç týnmadý, zaten gerekmezdi de, yine burnunu boka sokacaktý bu herif. Ýt büyük bir kibarlýkla buyur kardeþim diyerek çakmaðýný uzattý. Hank adamýn yaktýðý çakmaða tam uzandýðý sýrada, diþi it aðzýndaki viskiyi, sanýrým viskiydi -saf alkolde olabilir- Hank'in suratýna püskürttü. Hank o an alev aldý. "Bok!" diyerek Hank'in üstüne atladým. Alevleri söndürdükten sonra itlere döndüm, katýla katýla gülüyorlardý. "Sizi piçler!" diyerek kadýna bir yumruk oturttum. Herif bunu görünce tabanlarý yaðladý. Tekrar Hank'e döndüm.
"Sid yüzüm yanýyor, lanet olsun Sid, buradan ve bu itlerden nefret ediyorum." diye zýrladý. Hank'i yola kadar sürükledim, kaþlarý ve o kýzýl sakalý tümüyle yanmýþtý. Mavi bir Renault 12 durdu. Ýçinde fiyakalý bir kürk giyinmiþ yirmi yaþlarýnda var yok bir kýz oturuyordu. "Bayan yardýma ihtiyacýmýz var, arkadaþým ve ben saldýrýya uðradýk." diyerek yardým istedim.
Kýz, "Buyrun beyefendi sizi en yakýn hastaneye býrakayým, arkadaþýnýzýn durumu kötü görünüyor, atlayýn hadi." dedi. Hank'i arabaya bindirdikten sonra bende öne kadýnýn soluna oturdum. "Nasýl oldu?" diye sordu. "Mile End itlerini bilirsiniz herhalde, birþey yapmanýza gerek yoktur sadece vururlar, arkadaþým da onlara rastladý."
Genç kadýn "Oh, çok üzgünüm, geçmiþ olsun" dedi. Bizi Bow civarýndaki bir hastaneye býraktý. Kadýna teþekkür edip Hank'i arabadan çýkarttým. Bir saat sonra Kaba Tony'le buluþmam gerekiyordu. Hank'i býrakýp aþaðý indim, kaldýrýmda bir Vespa duruyordu. Düz kontakla iþini hallettim. Giderken Barry'i gördüm; "Akþama Sir Alfred'da ol." diye baðýrdý. Ama önce Tony'le görüþmem gerekiyordu. Sonunda City'deydim. Kahrolasý Mile End diye içimden sövdüm. Tony herzamanki gibi telefon kulübelerinin yanýnda duruyordu. "Selam Tony, nasýl gidiyo?"
-Fena deðil ahbap, soktuðumun bir almanýnýn iþi düþtü. Almanlar; pis amcýklar! Neyse adamýn ismi Zimmermann mýdýr nedir? Sofistike biri, tablo mu ne öyle bi iþlerden bahsetti. Yarýn Westminister'da Richard heykeli önünde seni bekliyo olacak" dedi. "Saat kaçta?" diye sordum. "Öðleden önce 11'de" dedi. Tekrar Vespa'ya bindim Soho'ya yollandým. Sir Alfred'ýn etrafýnda Barry'i aradý gözlerim. Jude'ü gördüm, o da beni gördü. Hiç birþey söylemeden yanýna park ettim. "Sid! Sid Vacant!" diye baðýrdý, bu Jude'dü. "Ýyi geceler hanýmefendi" diyerek pub'a girdim, bara oturdum. "Bobbie bi stout versene" dedim. Bobbie içkiyi getirdiðinde Jude yanýma oturup "Neden böyle davranýyorsun Sid?, benim bir iliþkim var anlamýyor musun?" dedi. "Olabilir dýþardaki yüzlercesinin hatta içerdekilerin, hepsinin bir iliþkisi olabilir Judith, ama hiçbiri benim hakkýmda baþkalarýyla konuþmuyor. Tamam sana seni sevdiðimi itiraf ettim ama hala bu yüzü nereden buluyorsun anlamýyorum yaptýðýn düpedüz kahpelik, laf taþýmak. Ha, son olarak eklemek isterim o sünepede ne buluyorsun anlamýyorum. Ben ondan daha yakýþýklýyým ve daha akýllýyým." dedim, yanaðýmdan öptü sonra çekip gitti. "Tam bir centilmenin yapmasý gerektiði gibi o sünepeye dokunamam." diye geçirdim içimden. Bobbie'ye seslendim. "Bi tane daha mý?" diye sordu; "Hayýr bu sefer rom olsun."

...cuma 1969 Kasým 2:

Westminister, Saat 11:05 a.m.

Tony'le konuþtuðum gibi Westminister'a geldim. Richard heykelinin altýnda siyah takýmlý bir herif duruyordu, þu Alman olmalýydý; Zimmermann. Yanýna gittim, "Günaydýn Herr Zimmermann" dedim. "Günaydýn Sid" dedi. "Heralde Tony beni size tarif etti. -Hayýr bana fotoðrafýný verdi ben hep böyle çalýþýrým en güvenlisi bu oluyor iþi beceremezsen polise eþgalini bu þekilde vereceðim. Kýzmana gerek yok kendi teminatýmda bu." dedi o pis Alman aksaðanýyla. Sinirlerime hakim olmayý baþardýðýmda, "Tony tablolarla ilgili biþilerden bahsetmiþti." dedim. "Ah evet þu tablolar. Warhol'un bir kaç tanesini istiyorum. Ve Munch tabiki onun o sýkrýmýný istiyorum."
"Nerde bunlar?"
"Oxford caddesinde."
"Bu saçmalýk orasý polis kaynýyordur, Londra'nýn en fazla korunan caddesi." diye hiddetlendim. Bana dönerek abuk sabuk konuþmaya baþladý: "Ruhun artýk efendi ve tanrý saymak istemediði o büyük ejder nedir? Bu ejderin adý 'Yapmalýsýn'dýr. Oysa aslanýn ruhu 'istiyorum' der. 'Yapmalýsýn,' altýnla parýl parýl durur yolunda -pullarla kaplý bir hayvan, her pulun üstünde de altýndan bir 'Yapmalýsýn' parýldar." gibi abuk sabuk þeyler söylemeye devam etti. Yine Vespama atladým Hyde park'a doðru seyirttim.
Hyde'da Lou'yla beraber bir ayhaþ oturmuþ konyak içiyorlardý. Lou beni görünce: "Mükemmel bir gündü..." diye mýrýldanmaya baþladý, daha sonra bana konyak içip içmediðimi sordu; "Hayýr teþekkür ederim dostum" deyip konuya girdim.
"Oxford caddesindeki tablolarýn olduðu yeri biliyosun deðil mi?"
"Evet yoksa Andy'nin resimleriyle ilgilenir mi oldun?"
"Andy mi? Ha, Warhol; yoksa onunla tanýþýyor musun?"
"Tanýþmak mý? Þu an onunla bir proje üzerine düþünüyorduk."
"Nasýl yani? Neyse keyfine bak dostum, o galeri mi müze midir nedir oraya girip birkaç resmini yürütmeni istiyorum. Müzenin kapýsýnýn önünden seni alýcam." dedim. Vespa'yý kastederek; "Þu kýçýkýrýkla mý? Galiba sen içmeden kafayý bulmuþsun dostum LSD mi alýyorsun, Londra'nýn en güvenli bölgesinde, Buckingham'ýn karþýsýndan hahaha!..." Ayhaþa dönüp "Beni þu bisikletle alacakmýþ" diye omzuna vurdu.
Ayhaþ, "Ýlk gördüðümde aklý baþýnda birine benzetmiþtim azizim, bu zirzoplarla da nerden tanýþýyorsun." dedi. Lou bunu duyunca sarhoþu yere çalýp, "O benim kardeþim seni ahmak, bir dahaki sefere sözlerine dikkat etmeyi unutma!" deyip koluma girdi ve "Þu iþten biraz daha söz etsene ayrýntýlarý býrak, sterling olarak, zaman iþliyor." dedi.
Lou'yla iþi baðlamýþtým. Pazar günü bu iþi halledecektik. Vespada arkama oturmuþ Lou, "Nereye gidiyoruz Sid?" diye sordu. "Camden Town'a, benim eve Barry ve Keith'ide çaðýrdým. Yine eski günlerdeki gibi arka bahçede takýlýcaz. Beatles plaklarý dinleyip cin tonikleri yuvarlýyacaz ve biraz da iþ konuþcaz."
Eve vardýðýmýzda Barry Jude'ün beni aradýðýný ve benimle en kýsa zamanda görüþmek istediðini söyledi. Barry ve Keith gelmemizi beklerken arka bahçede oturup bir cin þiþesini iç etmiþlerdi bile. Barry ve Keith'le olan dostluðumuzu düþündüm, bu ikisi gerçektende tehlikeli adamlardý. Onlarla Hyde'da gezerken sanki iki dobermanla geziyormuþum gibi hissediyordum. Aslýnda bunun insanýn kendine güven veren birþey olmasý gerekirken onlarýn yanýndayken iki kat daha fazla dikkatli olmam gerektiðini hissediyordum. Hank'e olanlardan bahsettiðimde ikisinide zor zaptedebildim.
Lou kendine ve bana birer tek Macallan viski koydu. Benim kadehimi küçük masanýn üzerinde serili olan Londra haritasýnýn kenarýna koydu. Hepimizi oraya, yanýna çaðýrdý.
"Beyler plan þu, ben ve Sid resimlerin sergilendiði müzenin galerisinden tablolarý aþýrýrken sizde vandalizm uðruna, ki bunun hoþunuza gideceðini umuyorum, sokaktaki birkaç insaný rahatsýz edip birde devletin bir telefon kulübesine zarar verirseniz eminim kimse bize o esnada dikkat edemiyecektir." diye kendi planýný sundu. Plan herkesin hoþuna gitmiþti ve bunun þerefine bardaklarýmýzý birbirlerine tosladýk.

...cumartesi 1969 Kasým 3:

Camden Town, Saat 11:47 a.m.

Sýzmýþým, ayýldýðýmda Lou gitmiþti. Pikaptaki plak bitmiþ cýzýrdýyordu. Barry ve Keith'de ortalarda yoklardý, sonra oturma odasýndaki sehpanýn üstüne býraktýklarý notu buldum. Ortada merak edilecek birþey yoktu sadece kahvaltý etmeye çýkmýþlardý. Jude'ü aramam gerektiðini hatýrladým, ortalýklarda da kimse yokken onu aramamýn tamda zamanýydý. Beni bir kadýn yüzünden bu kadar aciz bir duruma düþmüþ þekilde görmelerini ve duymalarýný istemezdim. Jude'ü aradým telefona o adam çýktý, ona telefona Jude'ü vermesini söyledim. Jude telefonda benimle daha önce hiç gitmediðim bir Ýrlanda barýnda buluþmak istediðini söyledi.
Akþamüstü bara gittim. Ýçerisi epey kalabalýktý. Jude barda oturuyordu, benim içeri girdiðimi görünce içkisini alýp bir masaya oturdu. Yanýna gitmeden bara uðrayýp bir fincan çay istedim, dün gece içkiyi fazla kaçýrdýðýmdan içimden hiç içmek gelmiyordu.
Neyin var diye sordu. Yok birþeyim birazdan geçer dedim. Çay içtiðimi görünce meraklanmýþtý besbelli. Kapýya karþý oturuyordum bardan içeri kim girse görebilecek þekilde. Jude kararsýzdý konuya nasýl gireceðini bulmaya çalýþýyordu. O esnada içeri bir kadýn girmiþti soluðum kesildi. Bu Alfredo'nun karýsý Roberta Castelli'ydi. Roberta beni tanýmamýþtý anlaþýlan. Ýçeri girer girmez sarýþýn Alman tipli bir adam onu karþýladý ve daha sonra hesabýný ödeyip kalktýlar. "Aman tanrým neler oluyor" diye geçirdim içimden. Anlaþýlan Alfredo'nun karýsý bugün baþka bir aðacýn dalýndan meyve yiyecekti.
Alfredo ülkesindeki yaþam standartlarýndan memnun olmayan þansýný Amerika'da denemek isteyen Ýtalyanlar'dan biriydi. Ne yazýk ki New York'a gidecek gemilerden birine binmesi gerekirken o yanlýþlýkla Londra'ya gelen bir gemiye binmiþti. Ýngilizce konuþulan bir ülke olduðundan da Londra'yý New York sanmýþtý. Daha sonralarý yanlýþ bir zihniyetle ve güney italyalýlara özgü bir düz mantýkla, Londra veya New York sonuçta Amerika deyip buraya yerleþti ve her zaman takýldýðýmýz þu pub'ý Sir Alfred'in yerini açtý. 10 yýlý aþkýn bir süre Londra'da yaþayan Alfredo yaþlanýyordu. Tamamiyle buraya kök salabilmek, kendi tohumlarýný ekmek yani çocuk sahibi olabilmek için evlenmeye karar verdi. Karýsý Laura adýnda bir Ýskoçtu. Ama daha sonra Alfredo istediði için katolik olup vaftiz edilince Roberta ismini almýþtý. Hepimizin bildiði buydu.
"Sid sandýðýn gibi senin yerine Alistair'i tercih etmiyorum. Neden herþeyi bu kadar zorlaþtýrdýn bir sene önce neden beni sevdiðini söylemedin. Doðrusunu söylemek gerekirse birkaç yýldýr seni tanýyorum ama kendinden bana hiç söz etmemiþtin sadece altý ay önce 'the who' konserinde karþýlaþmýþ ve takýlmýþtýk. Gerçekten senden hoþlanmýþtým. O günden beri benimle konuþmaný bekliyordum. Senden bir hareket gelmeyince benden hoþlanmadýðýný düþünmeye baþladým. En azýndan ben þansýmý deneyip seninle konuþacaktým ama seni hiç göremiyordum ara sýra gördüðümde de iþin olduðunu söyleyip sadece bir kuru selam vererek çekip gidiyordun. Sonra bir hafta önce birden bire ortaya çýkýp sarhoþken beni sevdiðini hemde erkek arkadaþýmýn yanýnda söylüyorsun. Ne yapmamý bekliyorsun ben herþeyi toparlayýp rafa kaldýrmýþken tekrar herþeyi sil baþtan gözden geçirmemi mi? Doðrusunu istersen herþeyide gözden geçirdim, ben seni...
Ama Alistair çok iyi bir insan bana çok yardýmý dokundu kötü günlerimde hep yanýmda oldu. Ýþte evlenmem gereken adam bu dedim."
Bir türlü Jude'ün söylediklerine odaklanamýyordum. Ýçeri biri iri kýyým diðeri o kuzey irlandalýlara özgü kýzýl ve kývýrcýk saçlý iki adam girdiler. Derken bu ikisi barda oturmuþ içkisini içen bir adamý yaka paça dýþarý çýkardýlar. Burnumu sokmamam gerektiðini bilmeme raðmen o içimdeki þövalye duygularý yine kabarmýþtý, o adamcaðýzýn bu iki hödük tarafýndan hýrpalanmasýna izin veremezdim. Jude'ü oracýkta býrakýp adamlarýn peþinden gittim. Adamlar bir þoseye daldýlar bende peþlerinden onlara yetiþmeye çalýþýyordum. Ýki el ateþ sesi duydum. Adamlarý yakaladým napýyorsunuz diye baðýrdým? Hemen bir arabaya binip tam gaz uzaklaþtýlar. Adamýn yerde yatan vücuduna koþtum. Adamý dizkapaklarýndan vurmuþlardý. Kuzey Ýrlanda'da, IRA elemanlarý, ispiyonculara ve suçlulara "diz kapaðý" adýný verdikleri bir ceza uygularlar. Her iki diz kapaðýnada kurþun sýkýlýr. Bu adam belli ki bir ispiyoncuydu ve ilk uyarýyýda almýþtý bir daha böyle birþey yaparsa öldürüleceðini bilirdi. Adam zar zor yardým etmemi istedi ama oradan arkamý bile dönmeden uzaklaþtým, ispiyoncularý bende sevmezdim.
Pub'a döndüðümde Jude'ün oturduðu yerde yeller esiyordu yani basýp gitmiþti. Sir Alfred'ýn yerine uðradým. Üç tek attým, sarhoþken vespayý kullanmak çok zor oluyordu. Eve döndüm nevaleden biraz çýkarýp sardým, normalde sigara içmiyordum ama bu baþkaydý. Son zamanlarda yalnýz baþýma tüttürmeyide adet edinmiþtim.

...pazar 1969 Kasým 4:

Battersea, Saat 7:20 a.m.

Lou sabahýn altýsýnda beni arayýp bir saat sonra Battersea'daki çöp kamyonlarýnýn bekleme yerlerine gelmemi istedi. Yaklaþýk yirmi dakikadýr bekliyordum. Neredeyse aðaç olmuþ çiçek açmýþtým meyve vermeme ramak kalmýþtý doðrusunu söylemek gerekirse ama Lou'dan haber yoktu hala. Bir yirmi dakika daha bekledikten sonra Lou sonunda gelebilmiþti. Evden buraya kadar yürüdüm dedi ona tabikide inanmadým saçlarý açýk sarý ve gözlerinin üstünü kapatan bir adam arabasýyla býrakmýþtý Lou'yu, görmüþtüm. Siyah bir þapka takmýþtý yanýma yaklaþýrken "günaydýn, güzel bir sabah deðil mi?" diye sordu. Üþümeye baþlamýþtým, konuþacak halim yoktu, hiç cevap vermedim. Vespa'ya doðru yollandým o da peþimden gelip arkama atladý.
Ana caddeye geldiðimizde köþeden dönüp Vespa'yý oraya býraktýk. Yürümeye baþladýk, Lou kaynaðýný belirtmediði bilgiler ýþýðýnda beni aydýnlatýyordu.
"Müzenin beþ güvenlik elemaný var. Müzedekiler sahip olduklarý ilkel alarm sistemiyle övünmekteler ve bu sistemde binanýn kapýlarýnýn açýlmasý ile alarmýn devre dýþý kalmasý arasýnda 30 saniyelik bir süre var. Müze saat 9.30 da açýlýyor. Barry ve Keith plan doðrultusunda ortalýðý karýþtýrýp memurlarý oyalarken bizde o 30 saniyeden sonra iþimizi halledip oradan sývýþacaðýz. Barry ve Keith'de bizim uzaklaþtýðýmýzý gördükleri anda oradan kaçacaklar aksi takdirde polisler tarafýndan planýmýzýn bir parçasý olduklarý kolayca anlaþýlacaðýndan gözaltýna alýnýrlar. Onlarýda sabah arayýp ikaz ettim zaten. Hadi gidip birer çay içelim, nerden baksan bir saatimiz var."
Cadde üzerindeki ufak bir lokantaya girdik ben fasulye, yumurta ve çay almýþtým. Lou ise sadece biraz beyaz ekmek, yað ve çay almýþtý.
Yerken bir yandanda konuþacak baþka bir þey kalmamýþ gibi Lou'ya Alfredo nun karýsýný gördüðümü anlatmaya baþladým. Lou caný sýkkýn bir þekilde Roberta'nýn yanýndaki Almaný sordu. Daha sonrada benim iþverenim olan almaný, ona tarif ettikten sonra masanýn üstüne bikaç penny atýp "kalk gidiyoruz" dedi.
"Ne oluyor Lou, benim bilmediðim ne biliyorsun. Ne geçiyo yine o kafandan, söyle çabuk."
"Þu almanlar, bu kadar çok alman Londra'da ne geziyor olabilir, hiç þüphe duymuyor musun, savaþtan sonra eski SS subaylarýnýn 'Totenkopf' yani ölümün baþý ekibini gizliden tekrar kurduðunu duymuþtum. Bir þey planlýyorlar ama ne, birkaç resimle bi iþleri olamaz. Bana soracak olursan sadece dikkatleri buraya çekmek istiyorlardý, önce Tony'yi bulucaz ve þu senin iþverenini nerde bulabileceðimizi öðrenicez."
Caddenin köþesine parkettiðimiz vesapaya binip, City'ye Tony'nin herzaman parsellediði telefon kulubelerine yollandýk. Tony'i biraz hýrpaladýktan sonra adamýmýzý Mile End'de yýkýk dökük bir binada bulabileceðimizi öðrendik.
Mile End'e o virane yere gittiðimizde bana bu iþi veren adam küçük bir parkta önünde tekerlekli sandalyeye oturmuþ bir adamý gezdiriyordu.
Yanýna gittiðimizde serin kanlý bir þekilde tekerlekli sandalyedeki adama bizi takdim etti. Lou nereden ve ne zaman çýkardýðýný anlamadýðým silahýný hemen bu iki almana doðrulttu ve sordu "Neyin peþindesiniz?"
"Sandýðýmýzdan daha akýllýymýþsýnýz bay Reef ve unutmadan bay Vacant, resimlerle iþimiz yoktu. Niyetimiz o süslü Buckingham sarayýnýzý Thames'e batýrmaktý ve þu an bir tanker oraya doðru yol almakta. Sizede bizimle birlikte bu muhteþem gösteriyi izlemenizi öneririm. Bir saat sonra eþine az rastlanýr bir þey göreceksiniz."
Lou Kralcý deðildi ya da Kraliçe uðruna hiçbirþey yapmazdý ama sonuçta her ikimizde vatanseverdik. Oradan derhal ayrýlýp þu tankeri engelleyecektik. Ama tekerlekli sandalyedeki yaþlý nazi kucaðýndaki battaniyeyi kaldýrýp altýndaki saatli bombayý gösterince neye uðradýmý þaþýrdým. Lou iki Almanýda hemen vurdu sonra koþmaya baþladýk, biraz uzaklaþmýþtýk ki patlama oldu.
Thames'in üstündeki üçüncü köprüde tankeri gördüm. Vespayla arkasýna yaklaþtýðýmda bana ateþ açtýlar. Trafik bir anda kilitlendi, arabalarýn þöförleri çýðlýklar atarak kaçýþýyorlardý. Tankerden iki adam indiler, Lou onlarla çatýþýyordu. Bir taksinin arkasýný kendimize siper etmiþtik. Tankerdeki koyu renkli kimyasal maddenin her tarafa sýzdýðýný gördüm, Lou'dan tabancayý alýp, kaçmasýný istedim. Sonra bende koþarak tankerin deposuna bir kaç el ateþ ettim. Kurþunlar bir iki kez sektikten saniyeler sonra büyük bir patlama meydana geldi. Allah'tan köprünün üstünde Nazi'lerden baþka kimse kalmamýþtý. Gözlerimin kamaþmasý geçtikten sonra Lou'ya dönüp "Galiba baþardýk, Kraliçe'nin hayatýný kurtardýk" dedim. Lou'da "Þanslý kadýn" diyerek güldü.

...pazartesi 1969 Kasým 5:

Heathrow Havaalaný, Saat 10:15 a.m.

Barry ve Keith arabada bekliyorlardý. Lou'da sakalýný ve býyýklarýný kesip bir güzel traþ olmuþtu. Yirmisinde bir delikanlý gibi gösteriyordu.
"Ayrýlýk vakti geldi Sid, bende olmayacaðýma göre buralarda artýk bir tek senin borun öter. Andy'le planladýðým gibi New York'ta müzik kariyerime devam edeceðim."
"Londra'da konser verecek olursan gelmeye çalýþýrým. Tabi ki þaka yapýyorum irtibatý hiç koparma, benim gibi senin baþýn sýkýþtýðýnda da benden yardýmýmý iste, her zaman seni kollarým, þimdilik elveda dostum."
"Hoþçakal Sid."
Lou, arkadaþý civciv sarýsý saçlý Andy'le tokalaþýp giþelerden geçip uçaðýna doðru gitti. Son kez arkasýný dönüp el salladý. Sonra bende havaalanýndan çýkýp çocuklarýn yanýna arabaya gittim. Arkaya oturdum. Biraz buruktum, belki bir dostumdan çok Lou'yu hep bir aðabeyim olarak gördüðümden. Barry'nin sorduðu sorularý duymazdan geldim, hiç cevap vermedim. Camdan dýþarý bakarken Jude'e evlenme teklif etmeyi kafama koydum, içimden bir ses onu sadece böyle kazanabileceðimi söylüyordu. Baþýmý belaya sokmayacak, deðiþecektim.

-SON-



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Gurbetteki Samuray [Öykü]
Son Milenyum [Öykü]


ufku kimdir?

Yazmayýda severim okumayýda, bu kadar.

Etkilendiði Yazarlar:
Fleming, Gabriel Garcia Marquez, Hemingway, Gide, Puskin, Bertolt Brecht, Rimbaud, Henry Miller, Fitzgerald


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © ufku, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.