..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat doðaya eklenmiþ insandýr. -Bacon
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Sanat > Alp Çetiner




13 Mart 2006
Kitap ve Kelimeler  
Alp Çetiner
“Kelimeleri sana veriyorum okuyucu... Onlar yanýp sönen birer oyuncak. Boþ içleri. Boþ mu? Alev var göðüslerinin içinde, barut var, gözyaþý var. Nihayet bütün dünya kelimelerden ibaret. Ama sende ne varsa kelimede de o var. Kelime, Narsis’in kendini seyrettiði dere. Çok bakma, içine düþersin!”


:DAJD:
Ýþte bu yüzden, bugün yazan gençler, hakkýnda yazmaya deðen, dert ve yorgunluða deðen tek þeyi, sýrf bu yolla iyi yazmalarýný saðlayabilecek olan tek þeyi unuttular: kendiyle çatýþan insan kalbinin sorunlarýný. Bunu yeniden öðrenmeliler. Olabilecek en bayaðý þeyin korkmak olduðunu kendilerine öðretmeliler: bunu yaparken de çalýþmalarýnda ezelî gerçeklerden ve yüreklerinin doðrularýndan, geçici ve yok olmaya mahkûm herhangi bir öykü içermeyen evrensel doðrulardan –sevgi ve onurdan, þefkat ve gururdan ve merhamet ve fedakârlýktan- baþka hiçbir þeye yer býrakmayacak biçimde, her þeyi sonsuza kadar unutmalýlar. Yoksa bir lânet altýnda çalýþýrlar. Aþký deðil þehveti, kimsenin deðerli bir þey yitirmediði yenilgileri ve umut içermeyen, en kötüsü de þefkat ve merhamet içermeyen zaferleri yazarlar. Kederleri hiçbir evrensel kedere neden olmaz, hiçbir iz býrakmaz. Kalpten deðil, hormonlardan yazarlar.

W. Faulkner, 1949 Nobel Ödül Töreni Konuþmasý’ndan (zikreden Y. Küçük). Vurgular bana ait.


Üstat Bize Ne Diyor?


Kitaba âþýk olmuþ, kelimelerden kendisine –ve nihayet bizlere- yeni bir dünya, dünyalar yaratmýþ üstat Cemil Meriç’i kitaplardan bahsederken yâd etmemek ve onun düþüncesine baþvurmamak olmaz.

Belki de onun, aþkýný dile getirirken yorum hatasý yapýyorumdur. Zira þöyle diyor:

“... Hayýr ben hâlâ kelimelerden çok insanlarýn âþýkýyým. Ondan cümlelerim Süleymaniyeleþemiyor” (Jurnal)

Doðrusu o bu aþkýn meyvelerini sayfalar arasýnda arýyordu, diyebiliriz sanýrým. Öte yandan bunun platonik bir aþk olduðunu söylemek de yanlýþ olmaz. Çünkü insanlardan onca cefa görmüþ çilekeþ bir adamýn, kendi gardiyanlarýnýn, cellatlarýnýn boynuna sarýlmasýný bekleyemeyiz. O fildiþi kulede yaþamýyordu, orada mahpustu.

Bazan yalnýzlýðýmýz arayýþa dönüþür, o arayýþ da kesafet kazanýp tutkulaþýr. Ve sonunda tutkularýmýz aradýklarýmýzdan farklý anlamlar ihtiva eder. Bazan bulduðumuzu sanýrýz, oysa bulduðumuz, tutkumuzun sonucudur, arayýþýmýzýn deðil.

“... Narsis de yetmemiþ kendi kendine, suda aksini seyretmek bir nevi ikileþmek, bir ben, bir de sudaki ben: yani o. Ve Narsis yaþayamamýþ. Öldürmüþ Narsis’i bencillik, kurutmuþ. Kelimeler benim sudaki akislerim. Onlarý kucaklayamam. Kelimeleri sizin için yýldýzlaþtýrýyorum. Neredesin ve kimsin?” (Jurnal)

Bazan da aradýðýmýz þey oluruz. Ýþte o an aradýðýmýz þey kendimizizdir. “O”, bize çok yabancý bir varlýk oluverir ve kendimizi bulmamýzla yalnýzlýðýmýz bir anda birlikteliðe dönüþebilir. Herkes Mevlânâ kadar þanslý olmayabilir, karþýmýza bir Þems çýkmayabilir. Leyla’mýz da bize sudaki aksimiz kadar yakýnken suyu bulandýrabilecek, onu elimizin tersiyle itebilecek kadar ondan uzaklaþmýþ olabiliriz.

Artýk üstat aradýðý aþký kendi suretinde bulmuþtur veya aþký ona kendi suretinde görünmüþtür, ikisi de doðru. Fakat ne kadar hazin bir aþk! O aþkýna sudaki aksi kadar, kitabýnýn sayfalarý kadar yakýndýr ama onu kucaklayamaz. Bu gerçek bir birliktelik olabilir mi öyleyse?..

Üstat ne kitaplara, kelimelere; ne kendine, kendi bencilliðine; ne de insanlara âþýktý. O ancak Ýnsan’a âþýktý ki bu hepsinden farklý birþeydir.

O Ýnsan’ý kitaplardan seyreder, gözleri görmezken bile. Onu bu yüzden sahiplenir, hepimizden çok sahiplenir. Çünkü o ayný zamanda “kâinata açýlan kapýdýr”. O bize en yakýn nesne olarak da karþýmýzda durur. Düþünmeyen, hissetmeyen, ama düþünceleri ve duygularý havi olan bir nesne... “Granit homurdanýr, mermer gülümser. Yalnýz kitap konuþur.” (Jurnal)

Bir insanlýk tarihi vardýr, ama bir eþeklik tarihinden söz edemeyiz. Hayvanlardan farklý olarak kendi mazimizi, soyumuzun mazisini yaþatmak bu yüzden insanlýðýmýzýn gereði.

“Ýnsaný kertenkele olmaktan kurtaran soyumuzun hafýzasý. Kaybolmayan mazi. Tanrý bütün nevileri denedikten sonra insaný yarattý. Ve selahiyetlerini ona devretti. Kitap binlerce yýlýn ötesinden gelen ve binlerce yýl öteye taþan ses kitap bütün peygamberlerin mucizesi. Eflatun’u barbardan ayýran okumuþ olmasý. Hepimiz maddenin maðarasýna zincirliyiz. Kitap maðaramýza akseden ýþýk. Pisliklerinden, ölümlü taraflarýndan ayrýlan insan, yalýnkýlýç insan. Kalp ve kafa.” (Jurnal)

Üstadýn kitaba baðlanmak ve onu himaye edip kollamak için daha çok nedeni vardýr. Seven sakýnýr:

“Aziz dostum! Bu kitap senin deðil. Kitap ürperti duyanýn, gaþyolanýn. Doðru belki senin de parmaklarýn bir sevgili tenini okþar gibi dolaþýyor sayfalarýnda, ama o kadar. Teninle baðlýsýn kitaba. Uðrunda kaç gün aç kaldýn? Hangi zillete katlandýn? Sana yetiyor mu kitap? Bütün canlý hayaletlerden uzak onunla bir maðarada yaþayabilir misin? Hangisiyle yatýp kalktýn? Hani çocuðun? Kitap sesinde ýþýklaþtý mý? Harem aðasý da kucaðýnda yaþadýðý dünyayý sever. O kitap senin deðil dostum. Açmayacaksýn kapaðýný, okumayacaksýn. Okusan da seninle konuþmaz. Hafýzan kitap kapaklarý ve fihristlerle dolu. Ýsimler, isimler. Sonra, sonra boþluk. Bir harem aðasý hizmetine baktýðý kadýnlarý ne kadar tanýrsa, sen de kitaplarý o kadar tanýrsýn. Amatör, cevizi bir bakýþta kabuðundan soyabilen adamdýr. Bilge, Mark Orel gibi tahta da kurulabilir. Epiktet gibi zincire de vurulabilir. Bazen Diyojen’dir, fýçýda tüner. Bazen Sokrat gibi çarþý Pazar dolaþýr. Sen kitabý cildine, insaný kürküne, postuna göre deðerlendirecek kadar çocuksun. Sen dört baþý mâmur bir kütüphaneci olabilirdin dostum. (Tabii bir Borges deðil ) namuslu bir veznedar.” (Jurnal)


Kelimeleri Sevmek


“Tanrý, yýldýzlarla oyun oynayan bir çocuk.
Senin yýldýzlarýn kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarýyla sonsuz bahçesinde hayallerinin.
Kelime ormanda uyuyan dilber; þair uzaklardan gelen þehzade.
Öyle seveceksin ki kelimeleri sana yetecekler.
Yýldýzlar Tanrý’ya yetmiþ mi?
Kelimeler benim sudaki gölgem, okþayamam onlarý, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve dualarda muhterem. Gönülden gönüle köprü, asýrdan asýra merdiven.
Kelime kendimi seyrettiðim dere. Kelime sonsuz, kelime adem.

Senin türben kelimeler. Yuvarlanýrken týrnaklarýný kâðýda geçirmek istiyorsun; kâðýda, yani ebediyete. Zavallý çocuk, bilmiyorsun ki ebediyet sümüklüböceðin izleri kadar aldatýcý.” (Bu Ülke)

Birþeyleri ifade etme arzusunda olan birinin , bunun için seçtiði araç ne olursa olsun kelimeler üzerine söyleyecek bir çift sözü olmasý gerektiðine inanýyorum. Kifayetsiz gelen kelimeler... sarfedilmek için aranan doðru kelimeler... aranan, ama bulunamayan kelimeler... bulunan, ama söylenemeyen kelimeler... bizi büyüleyen, sürükleyen, ifade ettiði þeye (ve hatta belki kendisine) âþýk eden kelimeler... hayatýn anlamýný bulduran veya bize hayatý unutturan kelimeler... herkesin bilip birbirinden sakladýðý, kimsenin bilmeyip birbirine sorduðu kelimeler... yalnýzca anlamýyla var olan kelimeler... bütün kapsamýyla var olan kelimeler... anlamdan çok öte, bir hikâyesi, tarihi, geçmiþiyle yaþayan kelimeler... ihtiyacýmýz olan kelimeler, yasak kelimeler... baðýrarak söylediðimiz, ama kimseye dinletemediðimiz kelimeler... fonetik açýdan güzel kelimeler... Süleymaniyeleþen kelimeler... bir anda aðzýmýzdan, kalemimizden çýktýðýndan farklý bir anlam kazanan kelimeler... kulaðýmýza herkesinkinden farklý çalýnan kelimeler...

Kelimeler bir ses bütünlüðünden, bir “sözcük”ten farklý þeylerdir.

Sevdiðimiz nesneler bizimle konuþurlar. Herhangi bir nedenle gönül baðýyla baðlandýðýmýz nesnelere sahip olduklarýndan öte deðerler atfederek onlarý insansýlaþtýrabiliriz. Böylece onlar da bizi sevebilirler, bize küsebilirler, birþeyler anlatmaya çalýþabilirler... uzun yýllar yaþadýðýmýz evimizden taþýndýðýmýzda, o evle kendimizi ayrý köþelere çekilmiþ iki eski dost gibi hissettiðimiz olmaz mý? Veya uzun zaman kullandýktan sonra doldurduðumuz karalama defterimizi, ya da –artýk “tükenmiþ olan”- tükenmez kalemimizi emekliye ayýrdýðýmýzda duygulandýðýmýz?..

Kitaplar da, kelimeler de böyledir iþte. Herhangi biri tarafýndan yalnýzca okunurlar. Ancak sevenleriyle konuþurlar, onlara darýlabilirler veya arkalarýndan gözyaþý dökerler..

“Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnýz senin için raksedecekler. Saray olacaklar, bahçe olacaklar. Neden has bahçene yabancýlarý sokmak isteyeceksin? Beethoven’e besteleri yetiyordu, yalnýz ruhu ile dinleyebildiði besteler.

Hiçbir mâþukanýn rakibe tahammülü yok. Peri masallarýnda olduðu gibi ezelî bir kýlýktan kýlýða geçiþ, ezelî bir akýþ içinde kelimeler. Seni sevdiler mi peri padiþahýnýn kýzý oluveriyorlar. Ýhanetin bir anda onlarý kurbaðaya çeviriyor.” (Jurnal)

Ama yine de unutmamak gerekiyor ki, “kelimeler o dakikayý ebedîleþtirdiði ölçüde mânâlýdýrlar.”


Niçin Okuyoruz?


“Baþka bir ruh iklimine ne kadar girebiliriz? Birçok kitaplarý, okumuþ olmak, hatta okumuþ görünmek için okuyoruz. Birçoklarýný da çevremizden kaçmak için. Goethe doðru söylemiþ: kitap, Batý’nýn afyonu.” (Bu Ülke)

Bazan Ýnsan’ý, bazan kendimizi bulmak için okuyoruz. Bazan Üstat gibi Ýnsan’ý bulmak için yola çýktýðýmýzda, -dedim ya- anlýyoruz ki aslýnda o kendimiziz.

“Her kitapta kendimizi okuruz. Kendimizle yatarýz her kadýnda. Kitaplar, kadýnlar, þehirler, metruk kervansaraylar gibi boþ. Onlarý dolduran senin kafan, senin gönlün.” (Bu Ülke)

Belki kitabýn yazarý da bizim arayýþýmýza mütenasip bir düþünceyle yola çýkmýþtýr.

“Denize atýlan bir þiþe her kitap. Asýrlar, kumsalda oynayan birer çocuk. Ýçine gönlünü boþalttýðýn þiþeyi belki açarlar, belki açmazlar.” (Bu Ülke)

Bazan gerçeði bulmak, bazan da gerçeklerden kaçmak için okuyoruz. Belki de gerçeklerden kaçýp sýðýndýðýmýz þey, asýl gerçektir; bunu farkettiðimizde Hakikat’e doðru yöneldiðimizi hissedebiliyoruz. Ve bir anda, muhtemelen yazarýnýn bile bîhaber olduðu þekilde elimizdeki kitap, bizi ona doðru sürüklüyor.

“Pencerede þakýyan kuþlardan bize ne. Reel olan tabiat deðil, kitaplarda görülen rüyadýr. Meçhule açýlan bir kapýdýr kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza.” (Bu Ülke)

Ýþte, belki de Hakikat’i bulmak için okuyoruz. Elimizdeki kitap onu bize vermiyorsa da yol gösteriyordur. Ve biz onu bulamasak da, onun ýþýðýyla baþka deðerli þeyler buluruz. –Yine söyledim ya- arayýþýmýz tutkuya dönüþüverir ve bulduðumuz, arayýþýmýzýn deðil, tutkumuzun eseri olabilir.

Bazan bize ait olan þeylerden bulmak için okuruz, bazan da göremediðimiz, tanýmadýðýmýz, dokunup tatmadýðýmýz þeylere ulaþmak için okuruz. Hiç gitmediðimiz ve asla gidemeyeceðimiz yerleri görmek isteriz. Hiç yemediðimiz yemeklerden haberdar olmak isteriz. Çocukluðumuzda gördüðümüz, yaþadýðýmýz, tattýðýmýz zevklere ulaþmak, en azýndan o tadý hatýrlamak için de okuyabiliriz. Bu amaçla okuma nedenimiz tamamen “nostaljik” olabilir. Gitmiþtir o, geri gelmeyecektir... ama iþte, birden kendimizi yine onunla iç içe bulabiliriz.

Hatýrlamak için olduðu kadar unutmak için de okuyabiliriz. Bu faaliyet, iþte o zaman sözünü ettiðim kaçýþa dönüþür.

Okumak yalnýz kalmak olabileceði gibi yeni bir tür birliktelik de olabilir. Yalnýzlýðýmýzý unutmak için okuyor olabiliriz.

Ne olursa olsun okumak bizi birþeyleri, baþka birþeyleri, farklý veya yeni birþeyleri düþünmeye sevkeder. Kesin olan budur. Biz de aslýnda düþünmek için okuruz. Doðrusu kitap en çok bunun için deðerlidir. Çünkü:

“Okurken sadece ilham alýrýz, kafamýz dilediði gibi çalýþýr. Hem yalnýzýz, hem beraber. Bir nevi mucize...” (Bu Ülke)



Düþünce Dünyamýz


“...Kelime hiçbir zaman fikirden önce gelmez, ya da kelimeyi gerektiren hep bir fikirdir. Karþý konulamamalýdýr kelimeye, yok edilememelidir kelime, cümle de öyle, bir eserin bütünü de. Ve sanatçý hayatý boyunca yaratma eðilimine karþý koyamamalýdýr, yazmadan yapamamalýdýr.” (Jurnal)

Düþünce üretimimizin veya yaratýlarýmýzýn,
1.     Okuduklarýmýzla,
2.     Okuduklarýmýzýn bize düþündürdükleriyle doðrudan alâkasý vardýr.

Þu da bir gerçek ki, eserin bize düþündürdükleri yazarýn düþündürmek istediklerinden tamamen farklý, hatta onlarýn zýttý olabilir. Zira beynimiz tek boyutlu bir illiyet baðý, neden-sonuç iliþkisi içinde çalýþmaz. Daha karmaþýk bir mekanizmaya sahiptir. Algýlayýp düþündüklerimiz üzerinde duygularýmýzýn, yani hissettiklerimizin de önemli payý vardýr.

Düþünüp karar verdiðimiz bir sonuç üzerinde, bambaþka bir ruh hali içinde yeniden düþündüðümüzde çok daha farklý sonuçlara vardýðýmýz olmaz mý? Dolayýsýyla okuma iliþkisinde de benzer bir tutum takýnýrýz. O an kitabýn hissettirdikleri, düþündürdüklerini etkiler.

Öte yandan kitaptan, düþünceleri aðaçtan meyve devþirir gibi devþiremiyoruz zaten ve okuduklarýmýzýn bizi düþüncelere garketmesinin asýl nedeni olarak da bunu gösterebiliriz.

“Okuma zihnî hayatý uyandýrmalý, yerini almamalý onun. Baþkalarýnýn hazýrladýðý bir bal deðil hakikat, onu kitap sayfalarýndan toplayamayýz, kafamýzýn ve gönlümüzün iç hamleleri ile fethedebiliriz ancak.

Her kitap, yazarla okuyan arasýnda bir düello; yazar bize bir hakikat, bir hayal veya bir korku aþýlamaða çalýþýr; biz de ya kayýtsýzlýðýmýzla karþý koyarýz ona, ya aklýmýzla.” (Bu Ülke)

Yazara direniþimiz bile, bizde doðurmuþ olduðu düþüncelerden ötürüdür.


Hayatýmýzýn Kitabý


          Ben bir kitap okudum kalem aný yazmadý
          Mürekkep eyler isem yetmeye yedi deniz

                         Yunus Emre


Öyle veya böyle kitaplarla, cümlelerle, kelimelerle besleniyoruz. Bazý kitaplarý diðerlerinden daha çok seviyoruz. Daha önemli olduðu için deðil, daha büyük bir yakýnlýk kurduðumuz için... Bu bir çocuk kitabý olabilir, bir ucuz aþk romaný olabilir.. Belki bol resimli bir kitaptýr. O elimizden düþmez veya bir dönem düþmemiþtir. Bize çok güzel þeyler düþündürmüþtür çünkü..

          “Güzel kitaplar yazar için bir son, okuyucu için bir davettirler.” (Bu Ülke)

O kitap da bizim için güzel þeyler düþünmeye davettir.

Aslýnda hepimiz o kitabý, hayatýmýzýn kitabýný aramaz mýyýz?

O belki dediðim gibi ikinci, üçüncü sýnýf bir kitaptýr. Belki çaðlar üstü ve ötesi yol göstericiliði haiz, ýþýk saçan bir kitaptýr. Belki de Kur’an veya Zebur gibi bir kutsal kitaptýr.

Belki Ýngiliz Hasta’nýnki gibi Herodot Tarihi’dir, ki onu okumak için tarihçi olmanýz gerekmez; ama hakkýyla okuduðunuzda hem anlattýðý dönem(ler)i tanýyýp öðrenirsiniz, hem de edebî ve mistik bir zevk alýrsýnýz. Belki Wachowski Kardeþler’inki gibi Alice Harikalar Diyarýnda’dýr. Fantastik bir dünyanýn kapýlarý diðerine açýlýr. Belki de Cat Stevens’ýn (Yusuf Ýslam) Kur’an’ýdýr.

Belki Binbir Gece Masallarý’dýr, Decameron’dur, Ulysses’tir; veya Borges’in ünlü derlemelerinden biridir. Cibran’ýn mesellerinden biri de olabilir; Erasmus’un, gravürlerle dolu Deliliðe Övgü’sü; Ramayana/ Vedalar/ Baghavatgita’dýr belki; veya Hesse’nin Bozkýrkurdu’dur; Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ý neden olmasýn... Mevlânâ’nýn Mesnevî’si, Divan-ý Kebîr’i, Fihi Mâ Fih’i olmasý da muhtemel. Ya da Þeytan Ayetleri’dir veya bir bahnamedir, Kamasutra da olabilir.

Çok sevdiðim bir arkadaþým, Emre Yýlmaz’ýn iki kitabýný (“Genç Bir Ýþadamýna” ve “Þeytanýn Fýsýldadýklarý”) yýllardýr dönüp dönüp okur. Benim de okuduðum bu etkileyici kitaplarda, benim bulduðumdan çok daha derin þeyler bulduðu kesin.onlarý okurken, bir “O Kitap”ý okurken görülebilecek tipik davranýþý gösteriyor: Kitabý rastgele herhangi bir yerinden açýp okumaya baþlýyor. Baþka bir gün eline aldýðýnda baþka bir sayfasýný okuyor. Bunu ancak böyleleri yapabilir.

Hayatýmýz boyunca hiçbir rüzgâr, her zaman ayný yönden esmiyor. Ve iþte, duygu ve düþünce ahvalimiz, kafa yapýmýz ve sevdalarýmýz da yön deðiþtirebiliyor.

Düþüncemizin evrilmesine baðlý olarak, hayatýmýzýn belli dönemlerinde bu kitabýn yerini bir diðeri alabiliyor.

* * *

Aradan zaman geçip ilk “hayatýmýzýn kitabý”ný yeniden elimize aldýðýmýzda, geçen zamanla birlikte deðiþen düþünce dünyamýzý da hayretle gözümüzün önünden geçirdiðimiz olmaz mý?

“Bunlarý okuyan, rüzgârlarýna kapýlýp savrulan ben miydim?..”, “Ne kadar da çocukmuþum” yahut “Ýþte idealist gençlik yýllarým” diyebiliriz. Yahut belki o sayfalar, satýrlar arasýnda, o vakitler hiç anlamadýðýmýz hikmetli sözlerle karþýlaþabiliriz.

Ne olursa olsun, onda “kendimizi” buluruz, dünkü veya bugünkü kendimizi... Okuduðumuz kitap, söylediðim gibi, çoðu zaman yazarýn kaleme aldýðýndan farklý bir kitaptýr çünkü. Biz o satýrlara kendimizi katarýz, sonra da oradan kendimizi devþiririz. Okumaya baþladýðýmýz andan itibaren o yazarýn deðildir, bizim kitabýmýzdýr artýk.


Peki’ Yazar Ne Düþünüyor?


“Elimizdeki kitap” hakkýnda söyleyecek bunca söz varsa, “kafamýzda þekillendirdiklerimiz” hakkýnda da söylememiz gereken iki çift sözümüz olmasý gerekir. Yazanlarýmýz bilir; nasýl bir “okuma sevdasý” varsa, bir de “yazma sevdasý” vardýr. Bu sevdanýn nüvesini, çoðumuz için, birþeyleri ifade etme arzusu oluþturur. Onun için de, elbette, baþladýðýmýz her kitap “hayatýmýzýn kitabý” olur. O bittiðinde veya yapý taþlarý yerine oturduðunda bizi bekleyen yeni kitaplar, ifade arzu ve biçimleri, yepyeni maceralar vardýr. Her kitapta kendimizi yazarýz. Birþeyler anlatmak isteriz, belki birþeyler öðretmek isteriz; okuyucu çoðu zaman bizim yazdýðýmýz kitabý okumaz... Dedim ya, okuduðu, artýk “onun kitabý” olmuþtur. Ama yine de anlaþýlmak, -bunu kabul etmesek bile- takdir görmek isteriz. Onu biz yarattýk! Biz onu tasarlayýp gerçekleþtirmeden önce öyle birþey yoktu!.. Ve, iþte hayatýmýz!

“Gerçek sanat adamý kelimelerin imparatorudur. Ülkesindeki bütün çiçekler bütün meyveler kendisinindir. Renkleri baþkadýr o çiçeklerin, o meyvelerin tadý hiçbir yerde bulunmaz. Tanrý eðlenmek için yaratmýþ dünyayý. O yýldýzlarla, kürelerle, okyanuslarla ve insanla oynayan bir çocuk. Sen de kelimelerle oynayacaksýn. Acaba kelimelerin dýþýnda kainat var mý? Sonunda kehkeþan da, tanrý da kelime. Tanrýlarý insan yaratmadý mý? Ýnsanýn malzemesi kelime deðil mi? Ve Tanrý, ýþýk olsun , dedi.” (Jurnal)

Yüzümüzde sýcak bir tevazu ile eserimizi arzederken çoðumuzun gönlünden geçenler üç aþaðý-beþ yukarý böyledir. Hep söylüyorum: sanatý deðerli kýlan da, içindeki estetik öðesinden önce bu özgün yaratýdýr zaten.

Ancak herhalde tekrar dile getirmekte yarar var: nasýl ki rüþtünü ispatlamýþ çocuðumuz kendi sözlerini söylüyorsa, kitabýmýz da kendi sözlerini söyler. O belki hâlâ gönül baðý anlamýnda bizim bir parçamýzdýr ama çocuðumuz gibi hayatýn içindedir artýk ve tek baþýndadýr aslýnda. Okuyucu onu öylece kabullenir. Orada söylenenler, okunanlar bizim sözlerimizdir, ama okuyucu duygu ve düþünceyi benimseyip onaylasa da, onunla çekiþip mücadele de etse karþý karþýya iken bizimle deðil onunla tokalaþýr.

Öte yandan yazarýn psikolojisini çok daha farklý bir açýdan da deðerlendirebiliriz:

Anlatýp açýða vurmak istediðimiz, boðazýmýzda düðümlenen, virüs gibi kanýmýzda dolaþýp içimizi kemiren bu illetten kurtulmak isteriz.

“Söylemezsem çatlarým”, yahut “bunu herkes bilsin” deriz. Veya o öyle söylenemeyecek birþeydir ki, bizim açýmýzdan tanýnmaz bir kimliðe bürüyüp insanlara arzederiz. Veya tam tersi, onu satýrlarda ölümsüzleþtirmek isteriz.

Ur gibi. Veya bir çeþit doðum sancýsý. Onu çýkarýp attýðýmýzda rahatlarýz. Cemal Süreya ne diyor:

          “Kirlidir þiir; ve söz, atýlmazsa zehirdir.” (Sýcak Nal)


Eserler ve Büyük Eserler


Her kitap deðerlidir, sýrf yazarýnýn emeðinden ötürü deðerlidir. Her kitabýn söyleyecek çok sözü yoktur. Bazýlarýnýn cümleleri, kelimeleri çok sýradan gelir bize. Onlarý bir þiirin mýsraýnda ahenk içindeyken, veya baþka bir yazarýn kaleminden okuduðumuzda daha farklý algýlayabilirdik belki. Veya belki birgün kulaðýmýzý týrmalayan kelimeler/sözler yarýn, bugün durduðundan daha farklý bir yerde durabilir.

Eser deðer kazanabilir, deðer yitirebilir. Ama yazarýn emeði olduðu yerde durur ve öyle ya da böyle, az veya çok saygýyý hak eder. Ancak herhalde kasýtlý bir þekilde suiniyetle yazýlmýþ, okuyucusunun konuya veya yazara olan iliþkisini suiistimal edinmeyi amaç edinmiþ olduðu aþikâr eserleri bir kenara koyarýz.

Bunlar bir yana, gerçekten de kimi eserler yazýlmýþ olmak için yazýlýr, kimileri yazýlmasý gerektiði için. Kimileri üzerinden zaman geçtikçe deðerini yitirir, kimi bu deðeri korur, kimi de katlayarak arttýrýr. Deðerini korumaya devam edenlerin kimi gerçekten hâlâ deðerlidir; kimi de yalnýzca öncüdür, ardýllarýna yol açtýðý için kendisine deðer atfedilir.

Kimi de yazarýndan ötürü, deðerli sayýlýr.

Mâlum, gün geliyor “büyük yazar” olunuyor ve eser, sýrf o yazara ait olduðu için okunabiliyor. Ve biliyoruz ki çok ünlü bir yazarýn “ilk eser”i, çok sýradan –hattâ belki- hatalarla dolu olsa bile, O’na ait olduðu, en azýndan O’nun duygu-düþünce tarzýný yansýttýðý için deðerli sayýlýyor. Veya yaþý ilerlemiþ ve kendini yenilemekten yoksun kalmýþ, ya da belki bir hezeyan dönemine girmiþ “büyük yazar”ýn eserine de “bu adam yazmayý unutmuþ” diyeceðimiz yerde yine sýrf “o yazarýn eseri” olmasýndan ötürü deðer atfedebiliyoruz.

Bana kalýrsa bu açýdan asýl önemli tasnif þudur: Kimi eserler sýradandýr, düþünce-duygu dünyamýza kattýklarý çok az þey vardýr. Fakat bu sýradanlýklar, belli bir birikimle büyük eserlere yol açar. Ýþte zaten bu yüzden sýradan eserlere ihtiyacýmýz vardýr. Büyük eserler gökten inmez, sýradan eserler onun önündeki yolun taþlarýný döþer ve onu selamlar. Sýradan eserler ve büyük eser.. Sýradan eser bir nevi “taþýran damla”dýr.

* * *

“Kelimeleri sana veriyorum okuyucu... Onlar yanýp sönen birer oyuncak. Boþ içleri. Boþ mu? Alev var göðüslerinin içinde, barut var, gözyaþý var. Nihayet bütün dünya kelimelerden ibaret. Ama sende ne varsa kelimede de o var. Kelime, Narsis’in kendini seyrettiði dere. Çok bakma, içine düþersin!” (Jurnal)

Okumak dipsiz bir kuyu. “Meçhule açýlan bir kapý” kitap. O meçhule doðru yol almaktan çekinmemeli, çünkü o insanlarý þimdiye dek hiç de karanlýk yerlere doðru götürmedi, bizi de götürmez.

Bu son sözleri üstat Cemil Meriç’e bir saygý duruþu telakki edip böylelikle onu anmýþ olalým.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sanat kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sanatýn Ýfade Gücü
Sanat Eseri, Ýzleyici ve "Gerçek"

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þu Dil Sorunu Dediðimiz...
Binbir Gece Masallarý Kime Ait?..
Tüketim Toplumu Üzerine
Porselen Bebek

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Duvar [Þiir]
Muhteþem Doðu [Þiir]
Ebedî An* [Þiir]
Tuhaf Gerçek [Öykü]
Hayat Ýnsana Neler Gösteriyor! [Öykü]
Müjdat Abi ve Bizim Mahalle [Öykü]
Büyük Bir Yazarýn Ölümü Üzerine [Öykü]
Hayatýn Anlamý [Öykü]
Hayat Ayrýntýlarda Gizlidir [Öykü]
Doðu - Batý [Öykü]


Alp Çetiner kimdir?

Bir kiþinin kalbinde yer edebilirsem, kendimi boþuna yaþamamýþ sayarým.

Etkilendiði Yazarlar:
Halil Cibran, Tagore, Borges, Hesse, Tanpýnar, Nabokov, Lermontov, Salinger


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.