..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapýsý deðil bu kapý. / Nasýlsan öyle gel. -Mevlânâ
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Gürcan AVCU




20 Mart 2006
Çýrak  
Gürcan AVCU
Sokaða girer girmez büyük bir kalabalýk gördüler atölyenin önünde. Son günlerde sürekli gelen malzemeleri indirmek için yardýma gelen komþu kalabalýðý deðildi bu... Ortada kamyon görünmediði gibi heryaný kara bulutlar kaplamýþtý sanki. Tüm sokakta makina gürültüsünden; þakalaþmalardan ve yahut kaba muhabbetlerden eser yoktu. Bunun aksine cenaze evi gibiydi ortalýk. Ýyice yaklaþtýlar...


:BECE:
Paket taþlý dik yokuþtan aþaðý salýna salýna iniyor, her zaman yaptýklarý gibi saða sola bakýnýp, biraz farklý bulduklarý her þeyden kuralsýzca hikayeler yazýyorlardý.

- Yine geç kaldýk. O köpeðin olduðu sokaða sapmasaydýk þimdi dükkanda olurduk!..
diyerek sýzlandý Kerem.

Cem cevap vermedi aðabeyine. Az ileride yokuþun hemen bitimindeki çaðla
aðacýndaydý gözü.

- Aðabey dalalým mý? Diye sordu.

- Tamam da Hacý ne olacak, yine kovalarsa bizi? Biliyorsun geçen sefer az daha yakalanýyorduk, Allah’tan hýzlý koþamýyor da kaçabiliyoruz, diye söylendi. Yine de yokuþun kenarýndaki sete yaklaþmaktan kendini alamadý. Kafasýný uzatýnca, küçük meyve bahçesinin köþesinde bir kýsmý yola sarkmýþ dallarýyla duran aðacý ve etrafýndaki tüm tehlikeleri (!) kolayca görebiliyordu. Kimsecikler yoktu bahçede...

- Tamam ulan! Ben yine tuðlalara týrmanýr, çaðlalarý bir bir koparýp cebime atarým. Sen de aradaki delikten Hacý’yý kontrol edersin, dedi. Planý hýzlýca uygulamaya giriþtiler. Belki her çocuðun yaptýðý gibi büyük bir iþtahla yasak olaný çiðnemeye baþladýlar. Bir yandan da bahçe sahibi Hacý’dan kaçmaya hazýr halleri telaþlanmalarýna sebep oluyordu. Zor kopan, yeni olmuþ çaðlalarý koparýp, iki cebini de doldurmak için tek tek cebine attý Kerem. Boyu yaþýna göre biraz kýsa kalmýþ, kahverengi gözlü, zayýf bir çocuktu. Yaþý sekiz olmasýna raðmen kendinden iki yaþ küçük amcasýnýn oðlu Cem’e her fýrsatta aðabeylik etmeyi ihmal etmezdi. Bu görevi okula gidiyor oluþundan, belki de üçüncü sýnýfa geçmiþ olmanýn sorumluluðuyla her zaman üstlenirdi. Öyle ya okula ancak bu yazýn sonunda baþlayacaktý Cem.

Her yaz olduðu gibi bu yaz da tatile girdiklerinden beri babalarýnýn ortak olduðu marangoz atölyesinde çalýþýyorlardý. Sabahlarý babalarý iþe giderken anneleri tarafýndan kaldýrýlýr ve özenle hazýrlanmýþ kahvaltýlarýný ederler ve sonra da dükkan dedikleri atölyelerinin yolunu tutarlardý. Tekirdað’da tüm mesafeler yürüyerek gidilebildiðinden onlar da her gün ayný yolu gezine gezine giderler, gezinirken de süreyi bilhassa uzatýrlardý. Hiç aksatmadýklarý duraklarý vardý bu yolda. Hacý Amca’nýn bahçesindeki meyve aðaçlarý, hem korkup hem de korkmadýklarýný göstermek için üstüne üstüne gittikleri kurt köpeðinin bulunduðu sokak, çatal tatlýcýnýn seyyar arabasý, at arabasý duraðý ve nam-ý diðer boklu dere köprüsü hiç kaçmadýklarý oyun duraklarýydý. Yollar güvenliydi o yýllarda. 1984 yýlýnýn yaz aylarýnda ne trafikten ne de baþka bir þeyden korkulmazdý. Yetiþkinlerin çoðunun parasý pulu olmasa da deðerleri vardý ve bunlar çocuklarýn gönlünden hiç eksilmemesi gereken huzurun bekçisi gibi duruyor ve güven saçýyordu.
     
     Artýk korkusunun son bulmasýný isteyen sesiyle, Cem:
- Hadi aðabey! Yeter bu kadar, dedi. Nihayet kardeþinin çaðrýsýna kulak verip çevik bir
hareketle duvardan atladý Kerem ve hemen oradan uzaklaþtýlar. Dükkana ulaþýncaya kadar topladýklarý bütün çaðlalarý bitirmiþlerdi. Dere çukurundan yukarýya doðru sýralanmýþ üç dar sokaðýn ilkindeydi dükkanlarý. Ýrili ufaklý yaklaþýk yirmi atölye bulunurdu her sokakta. Onlarýnki de dere tarafýndaki ilk dükkandý. Dar dere yolundan yukarý doðru dikine sýralanmýþ ilk sokaða girdiklerinde kendi atölyelerini görürlerdi.

     Diðerlerinden biraz daha büyük atölyelerinin, mavi camekanla kaplý, baþtan sona açýlan iki büyük kapýsý vardý. Ortasýnda uzun ve nemi alýnmýþ olan kerestelerin rahatça dikilebilmesi için yükseltilmiþ bir çatýsý bulunuyordu. Bir marangoz atölyesi için alçak sayýlabilecek tavan da böylece sonradan yükseltilerek daha kullanýþlý hale getirilmiþti. Atölyenin derinlemesine doðru uzayan dikdörtgen bir biçimi vardý. En arka bölümünde de tamamen ahþaptan yapýlmýþ ve içerisinde biri çizim, diðeri de günlük iþler için kullanýlan iki masalý ve bir dolaplý yazýhane bulunuyordu. Ustalar çizimlerini burada bir mimar edasýyla yapar, pencere, kapý ve türlü türlü dolaplarýn ölçülerini hazýrlarlardý. Bir de her zaman özel konuþmalar olurdu bu yazýhanede... Müþterilerle pazarlýklar yapýlýr, kalfa ve çýraklara gençlik nasihatleri verilirdi. Orada ustalarla konuþabilmek bir büyüklük belirtisi sayýlýrdý. En son olarak þimdi askerde olan Ali kalfa ile evlilik üzerine babasýnýn verdiði nasihatleri duymuþtu Kerem. “Bak oðlum! Evlilik ciddi bir iþ, þimdi bir niþan söz yapýn askerden sonra düðününü beraber yaparýz. Acele etme bu kadar...” diyordu babasý sabýrsýz Ali kalfaya. Çok önemli yerdi orasý... Bir de cumartesi akþamlarý kalfa ve çýraklarýn haftalýklarý verilirdi orada. En kýdemlisinden baþlanýr en son Kerem’le Cem çaðýrýlýrdý...

     Yazýhanenin hemen yanýnda, atölyenin en arka duvarýnda sýra sýra kaplama raflarý bulunurdu. Çam, kiraz, gürgen, meþe, kayýn hepsi ayrý ayrý diziliydiler. Daha birkaç gün önce Kemal usta ile Kerem Ýstanbul’dan yeni kaplamalar almýþ sonra da tüm bu aldýklarýný itina ile dizmiþlerdi bu raflara. Yine atölyenin sonunda Yatar dedikleri büyükçe bir zýmpara makinesi bulunur, suntaya preslenmiþ kaplamalar burada zýmparalanýrdý. Hemen üstündeki küçük pencere de buraya zýmparadan çýkan tozlarý çeksin diye sonradan açýlmýþtý. Yine arka tarafta, birisi Kemal ustanýn ustasý tarafýndan dükkanýn açýlýþ hediyesi olarak verilmiþ ve üzerinde yýllarýn izi bulunan iki eski tezgah vardý. Çok deðerliydi bu tezgah Kemal usta ve kardeþi için.

     Ýlkokulu iki sene arayla bitirdikten sonra, eti senin kemiði benim misali ayný ustanýn yanýna çýrak olarak verilmiþler ve baþka hiçbir iþi denemeden bu mesleði devam ettirmiþlerdi. Aðabey Kemal 34 yaþýnda, sert yapýlý, sulu konuþmalarý sevmeyen, çoðunlukla ciddi, iþinin ehli ve zor bir adamdý. Pala býyýklarýnýn ve sürekli kirli olan sakallarýna bakýlýnca gayet yaþlý biri gibi görünürdü. Kadir usta ise kendisinden sadece iki yaþ büyük aðabeyinin ortaðý olmasýna raðmen, bir ortaktan çok ustabaþý gibiydi. Ýnsanýn ancak sevdiðine gösterebileceði bir korku ve saygýyla yaklaþýrdý aðabeyine. Kuþkusuz bir güven duyar kontrole gerek görmezdi. Tüm alacak verecek hesabýný hatta müþterilerle pazarlýðý bile Kemal usta yapardý. Ýþsizlikten yana hiç sorunlarý olmamýþtý. Her zaman müþterileri bulunur, yetiþtirememek korkusuyla bazý iþleri komþularýna bile verdikleri olurdu.
     
     Bu bereketli atölyenin ortasýnda iþlenmiþ aðaçlara süs vermek için bir freze ve çýtalara ölçülü kesimler yapmak için kullanýlan baþ kesme makinesi bulunurdu. Onlarýn iki yanýnda kereste ile suntalar kesilip biçilmeyi beklerdi. Atölyenin giriþine kurulmuþ üç makine daha vardý. En saðda keresteleri biçmek için þerit makinesi, ortada aðaçlarýn enini eþitlemek için kalýnlýk, en solda da sunta ya da aðaçlarý delmek, kesmek ve temizlemek için kullanýlan planya makinesi bulunurdu. Tüm bu atölyede yapýlan iþler Kemal ustanýn direktifleriyle yürür ve herkes ne zaman ne yapacaðýný ondan öðrenirdi. Yemek saatleri de çay saatleri de hep ustalarýn belirlediði saatlerde olur, iþler böylece sürüp giderdi. Sadece Kerem ile Cem yaþlarýnýn küçük oluþuna istinaden bu kurallarýn dýþýnda tutulur, sabahlarý biraz daha geç gelmelerine, aðýr iþlerden kaçmalarýna izin verilirdi.

     Yine o sabah ta öyle olmuþ atölyeye varmalarý saat dokuzu bulmuþtu. Sað kapýdan içeriye girdiklerinde Kadir usta sanki gelmelerini kollamýþ gibi hemen takýldý:
     - Ooo beyler, sabah þerifleriniz hayýrlý olsun, gelebildiniz mi?.. Ulan öðlen oldu neredesiniz siz, nerde kaldýnýz bu saate kadar?
     
     Kerem ile Cem mazeretlerini bir bir sayarken, gözlerini de kaçýrarak arka tezgahlara doðru ilerlediler. Arkalarýndan gülerek Kadir usta seslendi:
     - Hemen yuvarlak zýmparayý çýkarýn, çerçeveleri zýmparalayacaksýnýz!..

     Tüm kalfalar küçük bir gülümseme molasý vererek, alelacele emre itaat etmeye çalýþan küçüklere sözle takýldýlar. Bu kýsacýk mola, alýþýlagelmiþ bir durum olsa da herkes her gün ayný rutinde bu rolü oynardý.

     Eski sanayi sitesindeki birçok atölyeye göre burasý kalabalýk sayýlýrdý. Atölyede iki usta, dört kalfa ve Kerem ile Cem dahil üç çýrak vardý. Kalfalarýn dördü de ayný köylüydüler. En büyükleri Ali yeni askere gitmiþ, yerini Ýlyas kalfaya býrakmýþtý. Hasan kalfa bu ikisinin ardýndan kýdemce geriden gelir ama eli de aklý da iyi iþlerdi. Zekeriya kalfa ise en küçükleri idi ve sakarlýðý sürekli zora düþmesine neden olurdu. Bir de Kemal ve Kadir ustalarýn yeni yeni yetiþtirmeye baþladýðý Mehmet isimli bir çýraklarý daha vardý. O da hemen hemen hepsi gibi ilkokulu bitirir bitirmez çalýþmaya yollanmýþ, ailesinin geçim yükünü azaltmaya çalýþan genç bir delikanlýydý. Tümü burada bir aile gibi yaþýyor ve özellikle yaz aylarýnda iþler daha bir yoðun olduðu için hava kararana kadar çalýþýyorlardý.

     O günü atölyenin önünde ve yakýcý güneþ altýnda zýmpara yaparak geçirdiler. Hatta güneþten korunmak için gazete kaðýtlarýndan þapka bile yaptýlar. Bu þapka güneþ ýþýnlarýný kesiyordu belki ama nemi arttýrýyor ve çok daha fazla terlemelerini saðlýyordu. Yine de dökülen terler karþýsýnda alýnacak bir aferin için bu ödedikleri küçük bir bedeldi. Her çocuk gibi onlar da övülmekten ve takdir edilmekten büyük haz alýyorlardý. Üstelik Cem diþlerini sýkýp yüzünü buruþturursa daha çok terlediðini söyler aðabeyine yol gösterirdi. Ve bu yol çoðu zaman iþe yarardý. Hele hele zor beðenen büyüklerden duyulacak bir övgü, alýnacak bir aferin küçükleri her þeyden çok mutlu etmeye yeterli oluyordu. Koca koca çerçeveleri tezgahýn üzerine yatýrýp, önce arkasýný sonra da yüzünü zýmpara yapýp öðlen molasý dýþýnda hiç ara vermeden üç dairenin penceresini montaja hazýr hale getirdiler. Akþam hava kararýnca diðer çýrakla dükkaný kapatýp tüm gün çalýþmanýn verdiði yorgunlukla vakit geçirmeden eve vardýlar.

     Ýki kardeþin evleri, kimi bahçeli kimi ise en çoðu üç katlý evlerden oluþan, ancak bir arabanýn geçebileceði kadar dar ve iri taþlý yolu olan bir kenar mahalle sokaðýndaydý. Genellikle iþçi veya küçük esnaflar otururdu bu semtte. Bu evlerin kadýnlarý ev dýþýnda pek çalýþmaz evin iþleriyle uðraþýrlar, kocalarý ve çocuklarýna bakarlar, yaþlý büyüklere hizmet ederlerdi.

     Kemal ve Kadir usta, kardeþleri Fatma, eþleri, anneleri, babalarý, Kerem’in kardeþi Semiha ile Cem dahil herkes ayný evde yaþýyorlardý. Fatma lise öðrencisiydi. Dedeleri ise iþçi olarak karayollarýnda çalýþýyor, yaz aylarýnda da köydeki bir miktar topraðýna bir þeyler ekiyordu. Kerem’in annesi Emine ile Cem’in annesi Meryem bu ailenin gelini olarak büyükanneye baðlýydýlar. Sözlerinden çekinip, emirlerinden yýlsalar da kendi annelerinden gördüklerini yaþayýp kaderlerine razý gelirlerdi.

     Evleri bir avluyla ayrýlmýþ iki binadan oluþuyordu. Birinde büyükler diðerinde ise gelinler daha çok vakit geçiriyorlardý. Cem’in babaannemin evi dediði yer iki oda ve bir mutfaktan oluþuyor, kocaman bir asma balkonla avluya bakýyordu. Sokak kapýsýndan girilen bina ise evin genç erkekleri evlenince büyükbaba ve oðullarý tarafýndan elleriyle inþa edilmiþ dört oda ve bir salondan oluþuyordu. Avluda kendi komþularýyla açtýklarý ortak bir kuyu ve bir iki meyve aðacý bulunurdu. Çocuklar boþ vakitlerini genellikle burada geçirirler türlü maceralar üretip bizzat kahraman olarak oynarlardý. Bir keresinde Cem Süpermen olup kötüleri kovalarken dut aðacýndan atlamýþ ve uzun bir süre bir alçýyla dolaþmak zorunda kalmýþtý.

     Çocuklar iþten eve döndüklerinde yine doðruca bu avluya çýktýlar. Biraz oyalandýktan sonra büyükannenin balkonunda yere kurulan sofraya oturup ailenin diðer üyeleriyle beraber yemeklerini yediler. Yaz tatilinin baþlamasýyla birlikte her akþam ailenin büyüklerinin, özellikle de büyükanne ve dedelerinin iltifatlarýna alýþmýþtýlar. Onlar için çýraklara özel hazýrlanmýþ tabaklarda yemeklerini yiyerek bir kenara çekildiler. Gün boyu altýnda kaldýklarý güneþ ikisini de çarpmýþ görünüyordu. Nihayet geç olmadan yataklarýna girip iyi bir uykuya zorlanmadan daldýlar.

     Ertesi sabah, her zamankinden farklý oldu. Babalarý evden çýkarken mutlaka onlara seslenir:
     - Hadi bakalým beyler! Bir çýrak ustasýndan sonra iþe gider mi? Diye mutlaka takýlýrlardý. Biri olmazsa diðeri mutlaka yapardý bunu ama bu kez Kerem’in annesi seslendi onlara. Beraber yattýklarý yer yataðýna doðru eðilip:
     - Oðlumm!.. Kerem!.. Cem!.. Hadi kalkýn artýk bakalým, kalkma vakti çoktan geldi! Hemen dükkana gitmelisiniz!.. dedi. Kerem biraz nazlandýktan sonra Cem’i de kaldýrýp üzerini giyindi, elleri yüzünü yýkayýp sofraya oturdu. Kahvaltý ederken ortada garip bir þeylerin döndüðünü hissetti. Emine, Meryem ve büyükanne endiþeli ve telaþlý görünüyor, kendi aralarýnda heyecanla konuþuyorlardý:
- Çok bir þey olmasa bari... Ýnþallah fazla bir þey olmamýþtýr, diyordu Emine.

- E be kýzým görmedin mi Nuri’yi? Kan ter içinde kalmýþtý çocuk... Pek bir þey
olmadýðýný söyledi ama yine de yüreðim daralýyor. Ýnþallah, güzel Allah’ým ocaðýmýzý yakmaz inþallah...

     - Anne n’olmuþ yaa? Neresi yanmýþ? diye sordu Kerem.

     - Yok bir þey be oðlum, dükkanda bir þeyler olmuþ ama önemli deðil. Siz þimdi kahvaltýnýzý yapýp oyalanmadan doðruca dükkana gidin. Akþama da bize neler gördüðünüzü anlatýrsýnýz emi, diyerek konuyu toparlamaya çalýþtý.

Çocuklar biraz sonra yola çýkmaya hazýrdýlar. Tam kapýya yaklaþtýklarýnda Emine
oðluna tembihledi:
     - Hadi oðlum þimdi bir yere sapmadan doðruca dükkana gidin. Akþam da gelince bize her þeyi anlatýrsýnýz.

     Gariplikleri sezmiþti Kerem ama Cem hiç oralý deðildi. Bu olanlarý anlamaya yorumlamaya henüz hazýr deðildi. Kerem kardeþinin, kendilerini yavaþlatabilecek olan tüm oyun giriþimini, biraz da tersleyerek:
     - Biran önce dükkana gitmeliyiz, dükkanda bir þeyler oluyor... diyerek engelledi.

     Sokaða girer girmez büyük bir kalabalýk gördüler atölyenin önünde. Son günlerde sürekli gelen malzemeleri indirmek için yardýma gelen komþu kalabalýðý deðildi bu... Ortada kamyon görünmediði gibi heryaný kara bulutlar kaplamýþtý sanki. Tüm sokakta makina gürültüsünden; þakalaþmalardan ve yahut kaba muhabbetlerden eser yoktu. Bunun aksine cenaze evi gibiydi ortalýk. Ýyice yaklaþtýlar... Herkes buraya toplanmýþken, geç kalktýðýna daha da piþman oldu Kerem. Tam o anda amcasýný karþý dükkanýn önünde yere çömelmiþ gördü Cem.
     
     - Aðabey, amcam aðlýyor galiba, baksana þuraya!.. derken, Kerem dükkanýn içinin dýþýnýn kapkara olduðunu fark etti. Bir süre babasýný unutarak etraftaki tüm kalabalýk arasýndan sýyrýlýp atölyenin içine girdiðinde keskin bir duman kokusu aldý. Görünürdeki her þey yanmýþtý. Daha bir süre önce aldýklarý ve bin bir özenle yerleþtirdikleri kaplamalar, hemen yanýndaki dükkanýn en temiz yeri yazýhane kömüre dönmüþ yýllanmýþ tezgahlar, takým dolabý ve ahþap malzemelerin büyük bölümü yanmýþtý. Ýtfaiye suyunun oluþturduðu birikintilerin arasýndan, sekerek geçerken yoðun is kokusundan genzinin yandýðýný hissetti. O anda bir ses onu dýþarýya çýkmasý için uyardý. Emre itaat ederek hiç ikiletmeden dýþarýya yollandý. Þimdi çok daha net görüyordu amcasýyla babasýnýn tam karþýdaki demir atölyesinin giriþinde yere oturmuþ olduklarýný. Ýkisi de yan yana çömelmiþ, sanki olan biteni görmemek için gözlerini avuçlarýyla kapatmýþ, üstleri baþlarý dumandan kirlenmiþ vaziyetteydiler. Her þey açýktý, dükkanlarý yanmýþ, küle dönmüþtü...

     Cem ile ikisi de bir süre babalarýnýn yanýna oturdular. Geçmiþ olsun diyordu olayý duyup ziyarete koþan esnaf. Olayý bilenler Kemal usta ile kardeþini konuþturmayýp ne olup bittiðini anlatýyorlardý soranlara. Sabaha karþý muhtemelen ezan vakti, yine muhtemelen elektrik kontaðýndan yangýn çýkmýþ... Artýk çok geç olsa da alevleri gören bir esnaf önce itfaiyeye sonra da ayný zamanda mahalle komþusu da olan alüminyumcu kalfasý Nuri’yle Kemal ustaya haber vermiþ. Ýtfaiye sadece yangýnýn diðer dükkanlara sýçramasýný önleyebilmiþ. Yaþýnýn verdiði cesaretle Cem:
     - Amca ne oldu bizim dükkana? diye sorunca,

     - Çocuklar alýn bakayým bu parayý, gidin kendinize bir þeyler alýn... Biz ortalýðý toplayana kadar da sakýn dönmeyin, diyerek Ýlyas kalfa araya girdi. Þaþkýn þaþkýn parayý alan çocuklar sokaðýn baþýndaki büfeye doðru yollandýlar. Heyecanlý ve korkmuþ olduðu her halinden belli olsa da Cem merakýna dayanamayýp ayný sorusunu be kez Kerem ‘e sordu:
     - Aðabey ne olmuþ bizim dükkana, niye yanmýþ?
     
     Babasýnýn her zaman güçlü bakýþlarýna ve hakim tavýrlarýna alýþýktý Kerem. Bu kadar zayýf, çaresiz ve üzgün baba görüntüsü, allak bullak etmiþti tüm zihnini. Bir anda olduðu yerde durup ne yapacaðýný bilemeyen herkesin hissettiði o duyguyla; öfkelenerek çýkýþtý:
     - Oðlum dükkan yanmýþ iþte görmedin mi? Ne bileyim ben nasýl olduðunu!.. Sonra tekrar yürümeye devam ettiler.

     Öðün gözetmeksizin her zaman yiyip içtikleri tost ve kola sipariþi verip, bir süre konuþmadan beklediler. Büfeci Kenan tanýyordu onlarý, tostlarýný verirken:
     - Çocuklar geçmiþ olsun, çok hasar var mý dükkanda? Diye sorunca, Cem atýldý:
- Aðabey tüm dükkan kül olmuþ, bir de her yeri su içinde...

     - Ýtfaiyenin suyudur o, diye tamamladý Büfeci Kenan. Cem, bir türlü yatýþtýramadýðý heyecanýyla bu sefer abisiyle konuþmayý sürdürdü.

     - Aðabey babamlar aðlýyordu, gördün mü? Hiç görmemiþtim babamlar aðlarken... Ne olacak þimdi? Ne yapacaðýz? Diye ardý ardýna cevap bekleyen belli belirsiz sorularý sýralýyordu. Kerem bu sorularýn muhatabý deðilmiþ gibi:
     - Her þey yanmýþ yaa... Þimdi tekrar mal almak lazým, dedi.

     23 Haziran 1984, Cumartesi günüydü o gün. Çocuklar atölyede çalýþmaya baþlayalý tam altý gün olmuþ ve ilk haftanýn sonunda dükkanlarýnýn yandýðýna þahit olmuþlardý. Bütün gün boyunca o büyük yangýndan arta kalanlarý topladýlar. Ustalar, kalfalar, çýraklar, komþu esnaf hep oradaydý...

     - Alacak-verecek defteri, çekler, senetler, yapýlacak iþlerin ölçüleri hepsi hepsi yanmýþ!.. diyordu Kadir usta. Birbirlerine teselli vermek için yapýlan konuþmalar dýþýnda kimsenin aðzýný býçak açmýyor, üzüntü ve kahýr tüm dükkaný susturuyordu. Geriye kalan bir iki kereste, sunta ve bir iki makine motoru dýþýnda elde diþe dokunur hiç bir þey kalmamýþtý. Dükkanda çocuklar dýþýnda kimse göz göze gelmiyordu. Cem ortalýkta oyun alanýný gezer gibi dolanýp, kalfalardan sürekli azar iþitiyor, Kerem ise Kemal ustanýn yanýndan hiç ayrýlmýyordu:
     - Bak baba bizim çerçeveler duruyor, onlarý dýþarýda býrakmýþtýk hiç biri yanmamýþ!.. diye teselli bile ediyordu.

     Gün biterken onlarý eve gönderdiler. Büyüklerin yapacaklarý iþleri vardý. Kerem yol boyunca Cem’in tüm ýsrarlarýna raðmen kardeþinin elini býrakmadý. Eve vardýklarýnda dükkandaki soðuk havadan farklý olan hiçbir þey hissetmediler. Kara haber eve çoktan ulaþmýþ, kadýnlarýn gözleri aðladýklarý belli olacak kadar þiþmiþti. Bekledikleri gibi onlara soru soran da olmamýþtý. Aydoðdu mahallesindeki o gecekonduya karanlýk hakim olmuþ, acýnýn aðýrlýðý gökyüzündeki bulutlarý doldurmuþtu. Karanlýk bulutlar yaðmur oldu aktý o gece...

     Birkaç hafta sonra, atölyede makine sesleri tekrar duyulmaya baþlamýþtý. Tüm atölye seferber olmuþ, önce kurtarabildiklerini onarmýþ, sonra da bir güzel boyamýþlardý dükkanlarýný. Þimdi tüm atölye eskisinden daha yeni, daha temiz ve daha aydýnlýk görünüyordu. Bazý müþteriler iþlerini geri çekse de vefalýlarý destek vermiþti Kemal ustaya. Ýstanbul’dan borçla yeni malzemeler getirilmiþ, keresteler, suntalar, kaplamalar yerine konmuþtu. Yanmýþ ölçü defteri yenisiyle deðiþtirilmiþti Kemal usta tarafýndan. Müthiþ bir canlýlýk vardý atölyede. Gece geç saatlere kadar çalýþýlarak oluþan açýk telafi edilmeye çalýþýlýyor, herkes az konuþup çok iþ yapýyordu. Ama açýldýðýndan beri borç ödeyen atölye daha da zor ödenecek borçlara girmiþti. Büyükbabanýn köydeki on dönümlük son arazisi hem de çok ucuza elden çýkarýlmýþ, evin erzaðý, çalýþanlarýn haftalýklarý düþmüþtü. Ýþimiz zor kelimesi tam anlamýyla yaþanýyordu.

     Kerem ile Cem bile öðlen yemeði dýþýnda tost parasý istemiyorlardý babalarýndan. Büyüklerin arasýnda geçen konuþmalar çoðunlukla: “Bu malý nasýl alýrýz?”, “Bu çeki nasýl ödeyeceðiz?”, “Parayý nereden buluruz?” gibi içinde para kelimesinin çokça geçtiði türden oluyordu. Eskiden ustalardan veya ev halkýndan alýnan aferinler, iltifatlar son bulmuþtu. Evde öteden beri hissedilen huzur yerini endiþelere býrakmýþtý. Kerem ne kadar terini çýkarsa da Kadir ya da daha zoru Kemal ustanýn ilgisini çekemiyordu. Gündüzleri evin kadýnlarý çapa kazmaya gitmeye baþlamýþtý. Mevsim yaz olduðundan mahallenin diðer bazý kadýnlarý gibi soðan çapalamaya ya da bostana gidip günlük yevmiye alýyorlar ve kazandýklarýyla evin mutfaðýný doðrultuyorlardý. Bu sebeple eve gelince yorgunluklarýndan çocuklarýn ihtiyacýný fark edemiyorlardý. Çocuklar ise ne çatal tatlýcýya ne de o güzelim Tekirdað köftecisi sanayi lokantasýna, ne de büfeye tost yiyip kola içmek için Kenan büfeye uðramaz olmuþtu.

     O büyük yangýndan bu yana tam beþ hafta geçmiþ bir cumartesi yani haftalýk günüydü. Kerem hep beklediði halde alamadýðý haftalýðýný almak için sýrasýný bekliyordu. Tüm kalfalar bekar olduðu için bu tempoya daha rahat katlanabiliyor, eksik ya da geç verilen haftalýklara pek aldýrýþ etmemeye çalýþýyorlardý. Ne de olsa bu durum Allah’tan gelen bir þeydi ve ustalarý zor durumdaydý. O eski ihtiþamý olmayan ve yerinde sadece bir masanýn olduðu yazýhaneye ilk önce Ýlyas kalfa girdi. Alýþýlmýþ konuþmalar duyuluyordu içeriden:
- Oðlum þimdilik bu parayla idare et ben hafta baþýnda telafi edeceðim!.. diyordu
Kemal usta. Ses çýkarmadan dýþarý çýkan Ýlyas kalfanýn ardýndan içeri giren Hasan kalfa:
- Tamam usta saðol!.. diyebildi yarým haftalýðýný alýrken. Hiç para alamadýklarý olsa da
tevazu yüzünden okunuyordu hepsinin. Ustalar elde avuçta ne para varsa kabaca bir taksim yapýp paylaþtýrýyorlar, çoðunlukla da ceplerinde para olmadan evlerine dönüyorlardý. Kerem tüm bunlarý tahmin etse de, Zekeriya kalfa ve çýraklardan sonra sýranýn kendine geleceðini, hiç olmazsa haftalýðýnýn yarýsýný alacaðýný ümit ediyordu.

     Dükkandaki herkes gibi onlara da haftalýk verirdi Kemal usta. Çýraklardan az olsa da
“Bu para sizin hakkýnýz”, derdi. Hatta bir keresinde; “Oðlum hayatta ne yaparsan yap hak yeme, herkesin hakkýný ver!..” öðüdünde bulunmuþtu. O güne kadar hiç haftalýk vermese de hiyerarþik sýrayý hiç bozmadan Mehmet’ ten sonra Kerem’i sonra da Cem’i yanýna çaðýrýr gönüllerini alýrdý. Ama o gün sýra onlara gelmesine raðmen hiçbir þey söylemeden kalktý oturduðu yerden ve sanki onlarý görmemiþ gibi yaparak doðruca dýþarýya yöneldi. Ardýndan da Kadir usta çýkacak oldu ki, Kerem bir an topladýðý cesaretle:
     - Baba bizim haftalýk?.. deyiverdi. Þaþýran Kemal usta yavaþça geri dönerek Kerem’e güçlükle bakabildi.

     - Oðlum ben size sonra veririm... Derken, konuþmayý bitirmeyi ümit ediyordu. Kerem kýzgýnlýðýna ve aðzýndan çýkanlara kendi bile þaþsa da hiç soluk almadan devam etti isyanýna:
     - Hep sonra vereceðim diyorsun ama bir þey görmüyoruz... Babasýnýn dilinin tutulduðunu o küçücük anýn dakikalar kadar çok sürdüðünü fark edince utanç kapladý içini, atölyenin beton zemini yutmuþtu sanki sekiz yaþýndaki bedenini. Gözlerini yere indirdi... Kemal usta kendinde zor bulduðu güçle arkasýný dönüp hiçbir þey söylemeden çýkarken, olan bitenler herkesi dondurmuþtu. Þaþkýnlýktan kimse kýpýrdayamýyordu bile. Saniyeler sonra olan biten her þeyi abisinin yüzünde okuyan Kadir usta da bir hamle ile hareketlenip çýktý dýþarýya. Kendini þaþkýnlýktan biran kurtaran Hasan kalfa, orada öylece tek baþýna duran Kerem’e yaklaþýp tam karþýsýnda durdu.

     - Ne yaptýn oðlum sen? Babanýn durumunu bilmiyor musun? Bak biz kaç haftadýr para almýyoruz, bir þey diyor muyuz? Dedi hiddetle. Sonra Kerem’in gözyaþlarýndan akan utancý görünce:
     - Olsun, bak olur böyle þeyler tamam mý? Biz birbirimize destek olacaðýz di mi? Üzülme, baban seni anlar... diyerek omzunu okþadý.

     Daha kimse bir þey söylemeden o günü bitirdiler. Mehmet, Kerem ve Cem hep beraber makineleri yaðlayýp dükkaný bir güzel temizlediler ve haftalar sonra ilk defa pazar günü iþe gelmediler.

     Sonrasýnda bir çok kez annesi ve diðer büyükler Kerem’i teselli etmeye çalýþtýlar. Ama hiç biri bir baba ve oðulun yaþadýðý bu olaðan dýþý durumu düzeltemedi.Bir iki defa annesinin araya girmesiyle babasýndan özür dilemeye çalýþtý Kerem ama gözyaþlarý dilinden çýkacak özrü boðdu hep. Tüm hafta sonu hatasýný onarmanýn sözsüz bir yolunu düþünüp durdu. Sonunda bulabildi de... Çok çalýþacak hatta baþka iþler yapacak kazandýðý parayla da babasýyla amcasýnýn sýkýntýlarýna son verecekti. Kendini affettirmenin tek yolunun bu olduðuna kesinlikle karar vermiþti.

     Ertesi günler hep plan yapmakla, yeni þeyler düþünüp para kazanmayý hayal ederek geçirdi. Ne yapýp edip çok para kazanacaktý. En büyük yardýmcýsý da Cem olacaktý. O kötü günden sonraki ilk pazartesi bakýr tel toplamaya karar verdi. Bir arkadaþýnýn bakýr tel toplayýp sattýðýný duymuþtu. Kilo baþýna 20 lira kulaða iyi geliyordu. Bir yandan atölyede çalýþýyor öte yandan da saðda solda bakýr arýyorlardý. Boþ vakitlerinin çoðunu sanayi çöplüðünde geçiriyorlardý. Bazen kablolarý toplayýp ateþe atýyorlar sonra da eriyen plastiklerinden ayýrýyorlardý. Çok zahmetli bir iþti bu... Özellikle kablolarýn yanarken çýkardýklarý koyu ve pis duman tüm sokaða yayýlýyordu. Hatta bir keresinde dumaný gören Hasan kalfa:
     - Ulan yine dükkaný yakacaksýnýz!.. Ne iþler karýþtýrýyorsunuz siz? Diye paylamýþtý onlarý. En ufak bir molada bakýrlarý biriktirdikleri atölyenin çatýsýna kaçýþlarý da gizlenemez bir hal almýþtý. Yine planlarýný kararlýlýkla sürdürmeye devam ettiler. Nihayet diðer iþlerini aksatmadan yürüttükleri bu operasyonla hatýrý sayýlýr miktarda bakýr tel topladýklarýna kanaat getirdiler. Tek düþüncesi bir an önce kazanacaðý parayla tekrar babasýnýn gözüne girmek olan Kerem daha fazla dayanamayýp Cem’le birlikte mallarý satmaya karar verdi.

     Elektrik malzemeleri satan bir elektrikçiye gittiler. Dükkan sahibi Muammer adýnda, koca göbekli, kel saçlý babacan biriydi. Muammer Kaptan diyorlardý ona. Tekirdað eski sanayi sitesi küçük bir yer olduðundan tüm esnaf birbirini tanýrdý. Çocuklarý görmüþlüðü de olsa babalarýnýn isimlerini sorarak tek tek onaylattý. Tabii ki o da yangýný duymuþtu. Ve Kerem projesini ona ilk anlattýðýnda niyetlerini hemen anlamýþ hatta heveslenmelerini bile saðlamýþtý. Tereddütsüz olarak sürekli gülen etrafýna gülücükler saçan Muammer Kaptan daha sonra onlara hangi takýmý tuttuklarýný sordu. Aldýðý “ Tabii ki Fenerbahçeliyiz”, cevabý keyfini iyice yerine getirince:
     - Ulan toplayýn bakýrlarý size iki katý para vereceðim!.. Diyerek bir hayli iþtahlandýrdý onlarý. Akýllarýnda iki katý para kazanma heyecaný ile topladýklarýný getirdiler Muammer Kaptan’ýn dükkanýna. Toplam dört büyük poþetleri vardý. Dükkandaki diðer müþteriler gidene dek kenarda bekledi çocuklar. Daha sonra Muammer Kaptan o kocaman gövdesini onlara doðru döndü.

     - Hoþ geldiniz Fenerbahçeli gençler!.. Neler getirdiniz bana bakalým?diyerek bir bir poþetleri araladý. Çoðunun isli ve pis olmasýný görmezden gelerek þeytan kantarýyla bir bir tarttý.
     - Hepsi 15 kilo ediyor... Bir bakalýmm... Size kilosunu kaça alýrým demiþtim? Diye sorunca Kerem atýldý.

     - Parasýný söylememiþtin ama iki katý para vereceðine söz vermiþtin Muammer abi!..

     - Tamam tamam sözümüz söz, biz Fenerliyiz oðlum! Sözümüzden dönmeyiz!.. diyerek
kocaman aðzýný açýp gülmeye baþladý Muammer Kaptan.

     - Size kilo baþý 20 lira vereceðim. Toplam 300 lira eder. Bunu da ikiyle çarpalýmm... derken bir yandan da yaptýðý hesabý tekrar ediyordu.

     - Alýn size 600 lira... Tamam mý? Diyerek Kerem’in yüzüne bakarak onayýný aradý.

     Hayal kýrýklýðýný gizlemeye çalýþtý Kerem. Topu topu 600 lira geçmiþti ellerine. Bütün hafta uðraþmalarýna, çöplüklerde gezmelerine, iþin tüm pisliðine raðmen bu para Kerem’in alamadýðý haftalýðýnýn ancak üçte biri ediyordu. Çocuklar suspus olmuþ, ellerinde aldýklarý parayla dýþarý çýkarken Muammer Kaptan seslendi:
- Çocuklar bu altýn deðil biliyorsunuz... Yine de size iyi para verdim. Önümüzdeki
hafta daha çok toplayýn daha çok vereyim... Haydi bakalým, babalarýnýza selam söylemeyi de unutmayýn!...

     Doðru söylüyor, Bu altýn deðil diye içinden geçirdi Kerem. Geçen hafta sonu yaþananlarý telafi etme düþüncesi, bu iþten beklentilerini iyice arttýrmýþ ama sonunda hayal kýrýklýðý yaþatmýþtý. Cem bile bozulmuþtu bu iþe...
     
     - Aðabey, hani bir sürü paramýz olacaktý? Boþuna mý uðraþtýk þimdi biz? Diyerek içlendi.
     
     - Ne bileyim yaa... Adam gerçekten iyi para verdi bize ama çok az kilo çýktý. Demek ki bu yolla olmayacak bu iþ. Baþka bir þey düþünelim en iyisi... demekle yetindi. Daha çok para kazanýlacak az zahmetli bir iþ... Ne yapabiliriz ? diye sordu durdu kendine...

     O akþam dükkandan evlerine giderken Kerem’in bir arkadaþýný gördüler.
     
     - Cemil ne yapýyorsun böyle? Diye sordu Kerem. Cemil de yaz tatillerini çalýþarak geçiriyordu. Çok hareketli kýpýr kýpýr bir yapýsý, kýzýlla çalan kýsa kesilmiþ dimdik saçlarý, ela gözleri vardý. Vücudu gibi canlý sesiyle:
     - Simit sattým oðlum, tam yüz tane almýþtým öðlende bak þimdi hepsi bitti, dedi. Acayip para kazanýyorum bu iþten hem sizin gibi toz içinde çalýþmýyorum. Kuruyorum tezgahýmý köprübaþýna köy arabalarýna satsam yetiyor diye bitirdi. Acayip para kazanmýyorum lafý dikkatlerini hemen çekti. Kerem merakla...
     
     - Kaç para kazanýyorsun bir simitten?
     - Simit 30 lira, 10 unu ben alýyorum, 100 simit satsan eder sana 1000 lira gördün mü? Haftanýn yedi günü 7000 lira bu iþte para var abi? diyerek bir güzel havasýný attý.

     Kerem’in sýnýf arkadaþýydý Cemil, dersleri hep zayýf olur, haylazlýklarý yüzünden her gün öðretmenden azar iþitirdi. Ben pekiyilik bir öðrenciyken o bu iþi yapýp para kazanýyorsa ben de en az 100, Cem de 50 tane satar, günde de 1500 lira para kazanýrýz diye alelacele bir hesap yaptý Kerem. Cem’e danýþma gereði bile duymadan:
     - Biz de satabilir miyiz? Hangi fýrýndan alýyorsun simitleri ? diye sordu.
     
     - Valla olabilir, Sabri usta ne kadar simit satarsa o kadar kazanýr. Hem bu aralar yeni simitçiler aradýðýný söylemiþti. Diyerek arkadaþýna iþ vermenin gururuyla daha emin bir sesle konuþmaya devam etti:
     - Ama bizim iþler zordur haa... Baðýracaksýn, dolaþacaksýn öyle kolay deðil!.. diye de uyardý.
     
     - Tamam abi o zaman yarýn bizi de fýrýna götürürsün!.. diyerek hemen randevulaþtýlar. Kerem yine heyecanlanmýþtý. Hemen planlara baþlayarak, Cem’e yarýn ne yapmalarý gerektiðini anlattý.

     Akþam simit satacaðýný annesine fýsýldadýðýnda hemen tepki gördü Kerem.
     - Olur mu öyle þey caným! Ýþiniz yok mu sizin simitçilik yapacaksýnýz? Gibilerinden gözü yaþlý anne tepkisine raðmen Kerem çok kararlý görünüyordu. Annesi ikna edemeyeceðini anlayýnca mecburen olur verdi ama “ Sakýn babana görünmeyin”, demeyi de ihmal etmedi.

     Sabahýn erken saatlerinde Cemil’le kararlaþtýrdýklarý gibi okul duvarýnýn önünde buluþup yola koyuldular. Kýsa bir yürüyüþ yolundan sonra:
     - Demek simitçi olacaksýnýz!.. dedi susam ve pekmezden elleri sararmýþ fýrýncý.
     
     - Ýyi güzel de fazla tepsi yok!.. Bir tane veririm ikinize. Ýlk gün olduðu için elli de simit alýn, satarsanýz öðlen gelip yine alýrsýnýz, dedi.
     
     Kerem konuþurken insanýn gözüne bakmayan, soðuk suratlý fýrýncýnýn ilk sözlerinden tedirgin olsa da fazla düþünmeden bir sürü neþeli çocuk arasýndan geçip, onlara kalmýþ son simit tablasýný alarak beklemeye baþladýlar. Fýrýnda kalan son simitleri alma sýrasý onlara geldiðinde:
- Unutma her sattýðýndan 10 lira veririm. Cemil söylemiþtir, kalabalýk yerlere gidin,
simitleri taze iken satarsýnýz, diyerek yine göz göze gelmekten kaçýnarak uðurladý onlarý.

Simit tablasýnýn üstüne zincir gibi dizerek üst üste koyduklarý simitleri kah baþýnýn
üstüne kah ta iki tarafýndan tutarak karnýnda taþýmaya baþladý Kerem. Cem ise:
     - Simitçi, taze taze simit var! Simitçii!.. diye baðýrarak müþteri arýyordu sokaklarda. Çýnarlý mahallesindeki simitçi fýrýnýndan Köprübaþýna kadar gelmiþler otobüs duraðýnýn yanýný kendilerine hedef olarak belirlemiþlerdi. En sonunda dere kenarýndaki bir sete simit tablasýný býrakýp ikisi birden baðýrarak, gelen geçenin yüzüne yakarýr gibi bakarak simitleri satmaya çalýþýyorlardý. Ýlk simitlerini derken ikinci üçüncü simitlerini satýnca keyifleri iyice yerine geldi. Daha gür bir sesle haykýrýyorlardý þimdi:

     - Simit, taze simit, tazecik bunlar!.. Yeni fýrýndan çýktý bunlar!.. Abi simit ister misin? Abla henüz çýktý fýrýndan, dumaný tütüyor hala!.. diye iyice aþka gelerek baðýrmayý sürdürdüler. Cemil fýrýndan çýktýðý andan itibaren kaybolmuþtu. Sadece simit alma sýrasýnda Kerem’in yanýna yaklaþýp:
     - Aman ha sakýn baþkasýnýn bölgesine girmeyin!.. Dayaðý yersiniz... diye tembih etmiþ, korkutmayý da baþarmýþtý. Otobüs duraðý çok kalabalýk bir yer olmasýna raðmen minibüs duraðý kadar iþlek deðildi. Pazar olduðu için tüm köy minibüsleri hýnca hýnç doluyor, bir sürü insan çoluk çocuk demeden köylere akýn ediyordu. Tabii ki bir sürü de simitçi vardý orada. O yüzden Kerem;
     
     - Biz otobüs duraðýna gidelim. Bak görüyor musun orda bir tek simitçi var? Diyerek Cemil’in uyarýsýný dikkate almaya çalýþýyordu. Yine de uzun zamandýr o mekanda çalýþan Kerem’den iki üç yaþ büyük çocuk sert sert bakýyordu onlara doðru ama uzun zaman bir þey demedi. Kerem ilk geldiklerinden beri bu bakýþlardan rahatsýz olmuþ, laf atarsa da cevabýný vermek için planlar yapmýþtý. “Sana ne kardeþim tapulu yerin mi? Biz de burada kendi simidimizi satýyoruz”, demeyi planlamýþtý. Hatta daha ileri giderse, iri cüssesine raðmen kavga edecek kadar gözüne kestirmiþti çocuðu. Böyle düþünceler ve karþýlýklý bakýþmalarla bir saat geçti. Toplam 20 simit sattýklarýný hesap ediyordu Kerem. Ama her simit satýþlarýnda kendi müþterilerinin kaçtýðýný düþünen diðer simitçi daha da öfkeleniyordu. Derken sonunda dayanamayýp yanlarýna gelerek:
     - Oðlum, burasý benim yerim, sattýklarýnýz yeter!.. Gidin artýk buradan diye yüksek sesle çýkýþtý. Kerem bir taraftan da geri durmamaya özen göstererek hemen cevap verdi:
     
     - Niye gidelim beyaa, Burasý senin tapulu yerin mi? Ýstediðimiz yerde satarýz diyerek ayný ses tonuyla karþýlýk verdi. Çocuk beklediði cevabý alamayýnca daha da sinirli bir þekilde:
     - Bakýn buradan hemen toz olun, yoksa çok fena olur!.. diye tehditler ederek elini kolunu savurmaya baþladý. Kerem hiç altta kalmýyor gitmemekte kararlý görünüyordu. Derken artýk küfürler eden çocuða, Cem cýlýz ve ürkek bir sesle:
     - Abi niye kýzýyorsun ki? Biz de burada duruyoruz iþte sana ne zararýmýz var? deyince. Çocuk hýzla onun üstüne çullandý. Kafasýný koluna doladýðý gibi yere serdi Cem’i. Cem karþýlýk vermeye çalýþsa da gücünü çok aþan bir baský altýndaydý. Biran þaþkýnlýkla duran duraklayan Kerem hýzla silkindi ve çocuðu omuzlarýndan tuttuðu gibi gerisin geriye devirdi. Kendisi de þaþýrmýþtý çocuðu bu kadar devirmesine ama hiç duraklamadan sýrtüstü düþen çocuða kývrak bir iki hareketle saðlý sollu yumruklar atmaya baþladý. Altta kalmýþ ve caný yanan çocuk hala küfürler savuruyor. “Size gününüzü göstereceðim!.. Gününüzü göreceksiniz!..” diye avazý çýktýðý kadar baðýrýyordu. Bu arada Cem de abisinin altýnda kalmýþ çocuða bir iki tekme savurdu. O an araya otobüs duraðýnda bekleþen iki kadýn ve bir delikanlý girdi. Kadýnlar ayrýlýn ayrýlýn diyerek Kerem ile Cem’i tutarken delikanlý da yerden diðer çocuðu kaldýrýp sakinleþmeleri için baðýrarak korkutmaya çalýþýyordu. Derken diðer çocuðun iki arkadaþý minibüs duraðýndan koþarak geldi. Olan biteni uzaktan görmüþ, arkadaþýna yardýma koþmuþlardý. Yaþlarý ve cüsseleri daha da büyük olan bu iki çocuðu neyse ki çevredekiler tutmaya çalýþýyordu. Ama olan olmuþ o hengamede simit tablasý yere devrilmiþti. Üç tanesi çok kötü ezilmiþ, on taneye yakýný da satýlamayacak kadar kirlenmiþ görünüyordu. Üstlerinin perme periþanlýðý da iþin cabasý olmuþtu. Ýki kadýn simitleri toplamalarýna yardým ederken:
     - Gitmelisiniz buradan, yoksa sizi dövecek bunlar!.. diyorlardý. Çare kalmamýþtý, tablalarýndaki saðlam kalan on altý on yedi simidi alýp oradan sessizce uzaklaþtýlar. Diðer iki çocuðun tehditlerinden korkarak ve ziyan olan on üç simitlerine üzülerek Namýk Kemal Lisesinin bulunduðu yokuþa oradan da Yavuz mahallesinin içlerine doðru gittiler. Cem:
     - Abi iyi dövdük çocuðu ama. Derken, elini biraz da zorlayarak Kerem in omzuna attý.
Kerem ise aðlamaklý olmuþ hem yerlerini kaybetmekten hem de ziyan olan simitleri düþünmekten üzgün görünüyordu. Bir süre simitlerini satmak için baðýrmadan yürüdüler. Vakit öðlen olduðunda ise ellerinde bayatlamak üzere olan sekiz simitleri kalmýþtý.

- Artýk bunlarý satamayýz, dedi Kerem. Fýrýna geri dönmeye karar verdiler. Köprübaþýna
uðramadan Aydoðdu mahallesinin arka sokaklarýndan fýrýna döndüler. Hesap ortadaydý. Sabri ustaya kazandýklarý tüm parayý 870 lirayý verdiler. Kalan sekiz simidi de vermek istediklerinde;
     -Bunlar bir iþe yaramaz, hepsi bayat... Alýn bunlarý yolda kedilere verirsiniz. Ulan zarara soktunuz beni, tablayý býrakýn, bir daha da bilmediðiniz iþlere girmeyin diyerek, sinirli sinirli payladý onlarý...

     Evin yolunu tutan iki kardeþe tam bir hayal kýrýklýðý eþlik ediyordu. Kerem:
     - Bu da olmadý, para kazanmanýn bu kadar zor olduðunu hiç tahmin etmemiþtim, diye hem bayat simitleri kemiriyor hem de söyleniyordu.

     Ertesi gün ve onu izleyen günler hep birbirine benzer þekilde geçti. Yine sabahlarý iþlerin dað gibi yýðýlý olduðu dükkana gidip çalýþýyorlar, akþamlarý ancak hava kararýnca evlerine dönüyorlardý. Para sýkýntýsý hat safhalara ulaþmýþtý. Atölyenin büyükleri geceleri dahil çalýþýyor hatta bazen uyumaya bile evlerine gitmiyorlardý. Evin neþesi yavaþ yavaþ yerine gelmeye baþlasa bile o eski neþe dolu günler hala aný olarak anlatýlýyordu.

     Kerem ve Cem yaþadýklarý hayal kýrýklýklarýna birkaç tane daha eklemelerine raðmen para kazanýp durumu kurtarma çabalarýna hiç ara vermiyorlardý.

     -Umut her gün yeniden tazelenmelidir. Allah’tan umut kesilemez, diye sýk sýk etrafýna nasihat eden Kemal usta bilmeden çocuklarýn azmini arttýrýyordu. Kötü biten simitçilik macerasýndan sonra Kerem’in annesine yaptýrdýðý muhallebi satma iþi de balýk tutup pazarlama iþi de en son olarak sanayiinin çöp dökülen dere yamacýnda altýn arama iþi de baþarýsýzlýkla bitmiþti. Çocuksu heyecanlarýna gerçekçi hedefleri katamayan çocuklar ardý ardýna hayal kýrýklýklarý yaþýyordu. Kerem kendini deðersiz hissetmesine sebep hatasýný ancak çok para kazanýp ailesinin yaþadýðý sýkýntýyý ortadan kaldýrýrsa aþabileceðine inanýyordu. Böylece yeniden bol aferinli takdirler almaya, övülmeye, sevildiðini hissetmeye devam edebilecekti.

     O kötü Cumartesi anýsýný bir türlü unutmamýþ babasýyla kendisini rahatlatacak olan konuþmayý yapamamýþtý. Çoðunlukla meþgul ve yorgun olan Kemal usta da oðlunun o zamanki isteðini yerine getirmeden konuþmayý göze alamýyordu. Her zamankinden daha gergin, sinirli ve affetmez olmuþtu. Oðlunun simitçilik yaptýðýný, bakýr telleri toplayýp sattýðýný hep baþkalarýndan duymuþ bu duyduklarý onu daha da kahretmiþti. Kerem’ in kendi kendine harçlýk kazanmayý ondan para istemeye tercih ediyor oluþu düþüncesi, beynini kemiriyordu. Sonraki haftalarda Kerem onun verdiði haftalýklarý istememiþti. Hatta Kadir usta ýsrarýn ötesinde azarlayarak vermiþti harçlýk Kerem’e. Oysa Kerem babasýnýn gözüne girmeye çabalýyor baba da görevini yerine getiremediðine yanýyordu.... Çaresizlik baþladýðý zaman zihnin her kývrýmýna dolanýr. Dýþarýdakinden çok kendini gösterir insana. Eðer seçilen umut deðilse bu durumda aydýnlýk geceye karýþýr...

     Günler böylece gelip geçiyor Tekirdað’da aðustos, kavurucu sýcaðýyla günleri dolduruyordu. Kerem ile Cem birlikte öðle yemeði için evlerine gitmiþ geri dönüyorlardý. Aydoðdu ilkokulunun altýndaki sokaktan tatavlaya oradan köprübaþýna çýkan yan yoldan aþaðý iniyorlardý. Yokuþun hemen ortalarýna doðru paket taþlarýn arasýnda bir parýltý gördü Kerem. Ne olduðunu anlamak için eðildi ve gördüðüne bir an inanamadý!.. Þöyle okkalý cinsinden annesinin düðün fotoðraflarýnda gördüðü türden altýn bir gerdanlýktý bu. Etraflarýnda baþkalarýnýn olup olmadýðýný tararken az ileride bir parýltý daha iþaret etti Cem. aðabeyinden önce koþup yerden bir kolye parçasý daha alarak doðruldu. Gerdanlýðýn kopan diðer parçasýydý bu. Belli ki birinin boynundan kopup yere düþmüþtü. Ya sahibinin gelip gerdanlýðý ellerinden almasýndan ya da gören baþka birinin pay istemesinden korkarak koþmaya baþladýlar. Dükkana giden yolda ki boklu dere köprüsüne kadar hiç durmadan aralýksýz koþtular. Kalpleri dýþarý fýrlayacakmýþçasýna þiddetli atýyordu. Kerem yavaþça etrafý kolaçan edip kimselerin olmadýðýný anlayýnca cebinden gerdanlýk parçalarýný çýkardý. Evet bu kesinlikle altýndý. Kelepçesine vurulmuþ küçük rakamlar gördü.

     - Oðlum yaþadýk!... Altýn bu altýn!... Sonunda bulduk parayý!.. diyerek iki elinin yumruklarýný sýkarak sevincini bastýrmaya çalýþýyordu.
     
     - Abi! Kaç para eder bu? Diye heyecanla sordu Cem.
     
     - Çok para oðlum çok!. Annem altýnlarýný dükkan açmak için babama verdiðini söylemiþti. Dükkaný altýnlar açtýysa þimdiki borçlarý da öder!.. dedi. Sesinin yüksek çýkmasýna sinirlenerek birden sustu. Hazineyi tekrar cebine koydu. Doðruca babalarýný bulmaya koþtular. Dükkana girdiklerinde bile koþuyorlardý.

     - Baba baba! Amca! Çýðlýklarýyla, yazýhanede karþýlýklý oturup hesap yapan babalarýnýn yanlarýna geldiler.

     - Baba bak biz bulduk! Altýn altýn bulduk!.. dedi Kerem.

     - Oðlum bu ne, nereden buldunuz bunu? Ýki parça olmuþ, çalmadýnýz di mi ulan bunu? Diye korkuyla sordu.

     - Ne çalmasý amca, Cem’le bulduk dükkana gelirken. Birisi düþürmüþ. Biz de bulduk.

     - Peki sahibini aradýnýz mý? Belli ki birinden düþmüþ, dedi Kemal usta.
- Yok baba vallahi kimsecikler yoktu, bulduðumuzda sokak bomboþtu. Þeyin orda...
Köprübaþý’na gelirken yokuþta, yerdeydi dedi Kerem. Hala kalbi gümbür gümbür atýyor, heyecaný sözünü þaþýrtýyordu. Bir süre inceledi Kemal usta gerdanlýðý. Sonra:
- Ýyi para eder bu... Kim düþürdü acaba? Caný fena yanmýþtýr. Kim bilir hangi
kadýnýndý... Diye hala sahibini düþünerek tekrarladý.

     - Oðlum iyice baktýnýz mý etrafa, arayan soran yok muydu? Deyince Cem:
     - Yoktu amca kimsecikler yoktu, diye savundu kendini. Kerem bir an:
     - Bu borçlarýmýzý öder mi baba? Diye sorunca bir iki saniye sessizlik oldu. Devam etti sonra, Öder di mi baba? Annem dükkaný açarken altýnlarý sattýðýnýzý söylemiþti, yine iþe yarar di mi? Diye sorup bir süre cevap almayý bekledi. Ses çýkmayýnca devam etti. Herkes onu dinliyordu. Kalfalar da toplanmýþtý odaya.

     - Muammer Kaptan, götürdüðümüz bakýrlarýn altýn olsalar çok para edeceðini söylemiþti. Bakýrlar borçlarýmýzý ödemeye yetmez ama altýn yeter di mi? Biz çok iþ denedik Cem’le... Söylesene Cem! Öyle Deðil mi? diye doðrulatýrcasýna sordu.

     - Doðru doðru vallaha!.. Bissürü iþ yaptýk!.. diyerek hýzlýca aðabeyinin beklediði onayý yetiþtirdi...

     - Para kazanýp borçlarýmýz kapatmaya muhallebi de simit de satmak yetmez ama bu altýn bizi rahatlatýr herhalde!.. Valla kuyumcu olsak dükkan yansa da altýn erimez, biz de hiç zarar etmezdik... Çok zor iþ bizimkisi vallahi... Her þey aðaç kolayca yanýyor. Ama altýn her zaman para demek. Ýnþallah bu bizim borçlarý kapatýr. ..

     Hiç kimse konuþamýyor yine sadece Kerem’i dinliyordu. Ortalýktaki duygular elle tutulacak kadar belirgin hale gelmiþti. Kemal usta çocuklarýn neler hissettiklerini, neler gördüklerini ve yaþadýklarýnýn onlarý ne kadar hýrpaladýðýný, küçücük boylarýyla ne de aðýr yük taþýdýklarýný bir bir ekledi düþüncelerine. Elindeki gerdanlýk etse etse dört beþ yüz bin lira ederdi. Bu para býrakýn borçlarý tüm kalfalarýn bir cumartesi haftalýklarýný ödemeye ancak yeterdi. Ama kýrmadý oðlunun kanadýný, büktürmedi bu kez boynunu. Yavaþça çömeldi Kerem’e doðru, gözlerine doðrudan bakarak:
     - Aslaným, oðlum, aferin size!..

     -Bu gerdanlýk o kadar para eder ki rahat bir nefes alýrýz artýk... Ardýndan Cem’i de omzundan tutup, sinesine dolan suya inat devam etti.
     - Galiba bizi siz kurtaracaksýnýz... Aferin size!..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir Baba...
Kandilli, Deniz ve Balýkçý...
Yýrtýk Sarý Eþofman
Çam Aðaçlarý ve Veda
Beytepe'de Nisan
Yaðacak Yaðmuru Beklerken


Gürcan AVCU kimdir?

Yeni þehirde eski insanlar buldum. Tozlanmýþ anýlar çektim geçen gün Marmaradan. Burda geceleri gürültüsüz bir sahil var, Dalgalarla seviþiyor hiç utanmadan. Sýcak ama çöpü çok çay servisi de var sabahçý kahvesinde. . . Bu þehirde beyaz martýlar var, Dinmiþ acýlarýyla uçan az mavi göklerde. Yazmayý seven herkese, bir selam da benden olsun. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Sait Faik Abasýyanýk, Ernest Hemingway, Nazým Hikmet, Attila Ýlhan


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Gürcan AVCU, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.