..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Güzel birþeyin fazlasý harika olabilir -Mae West
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Anýlar > Ali Erasoðlu




23 Aðustos 2006
Duygu Çöplüðü  
Ali Erasoðlu
Bu aný, her halde insan sevgisinden yola çýkmýþ olmalý. Kaldý ki her olayý, her kiþiyi, her durumu kendi öznel çerçevesi içinde ele almak gerek...


:BCEE:
Birkaç yýl yaþadýðý Ýsviçre’den döneli çok olmamýþtý. Yetmiþli yýllarýn sonlarýnda böyle bir ülkeden cehennem ortamýna neden döndüðünü herkes merak ediyordu da, o anlatamýyordu doðru dürüst. Yaban ellerde kendisini kuþatan karmaþýk duygularý ifade edemiyordu tam olarak. Bir þeyler hep eksikti, garip bir iç ezikliði bir türlü terk etmemiþti onu. Tahsili de yarým kalmýþtý. Ýç bunalýmlarýnýn sonucunda, bir tepki olarak her þeyi býrakýp gitmiþ, yapamayýnca da geri dönmüþtü.
Ancak arada kaybolan zaman, kiþisel kariyeri bakýmýndan kendisini umutsuzluða sevk ederken, ülkenin terörle bir baþtan bir baþa yangýn yerine dönmüþ görünümü de mutsuzluðunu artýrýyor, elini ayaðýný soðutuyordu. Toplumun atýlýma en çok muhtaç olduðu dönemde içine girilen kanlý týrmanma acý veriyordu ona. Boþu boþuna toplumu saran histeriyi aklý almýyordu. Bir bölüm gençlik, her türlü çözümü kanda arama noktasýna getirilmiþ, þimdi karþýdan sonuçlarý izleniyor, akþamlarý saðdan ve soldan ölenlerin sayýca karþýlaþtýrmasý yapýlarak kâr-zarar hesaplarý çýkarýlýyordu yalnýzca. Politika, taraflarýn kendi yandaþlarýný mazur gösterme iþlevine dönüþmüþ durumdaydý. O ise bütün bu olanlarý, çaðdaþlaþma ülküsünün çoktan terk edilmiþ olmasýna baðlýyordu. Ortak ülküsünü terk eden gençlik þimdi önüne çýkan herkes tarafýndan kullanýlýyordu ona göre. Oysa bu enerjiyle neler yapýlmazdý? Her þey gibi sýnýfsal yapý da yarým yamalaktý, onun siyaset sahnesindeki temsili de. Bütün bu Asyalý geleneksel yapý kýrýlmadan çaðdaþ kurumlarý kurup iþletmek mümkün olmuyor; her kurum ve kavram eninde sonunda yozlaþmak durumunda kalýyordu. Doðal olarak, -kesin güvence rakibini öldürmededir- kafasý da hükmünü yürütüyordu.
Etilerde annesi ile birlikte oturduðu apartmanýn yöneticiliðini de üstlenmiþti Ali. Binanýn en üst katýnda oturan iki Ermeni kýz kardeþten biri de yardýmcýlýk ediyordu kendisine. Mayda ve Loiz adýndaki hiç evlenmemiþ bu iki kardeþin sorunu ise bambaþkaydý. Asala örgütünce diplomatlarýn peþ peþe öldürülmelerinin toplumda yarattýðý öfke ve gerilimin korkusunu yaþamaktaydýlar. Ýsmini bile Mayda’dan Maide’ye çevirmek gereði duyacak kadar kuþkulu ve huzursuz durumdaydýlar. Bir yandan terör, bir yandan Ermenilere duyulan yaygýn öfke, kendilerinde bu günden yarýna baþlarýna her þeyin gelebileceði dehþetini hep canlý tutuyordu besbelli. Oysa yýllarca turizm sektöründe, lüks otellerde huzur içinde yaþamlarýný sürdürmüþler, bir süredir emekli de olmuþlardý.
Loiz yaratýlýþtan içine kapanýk, oldukça a sosyal bir tipti. Belki de ilerleyen geliþmeler artýrmýþtý bu özelliðini… Mayda ise daha giriþken ve konuþkandý. Yönetim iþlerine yardýmcý olan da zaten oydu. Baþlangýçta Ali’ye de büyük kuþku ve tedirginlikle yaklaþmýþlardý her ikisi de. Giderek güvenleri artýyordu. Her yeni diplomat cinayetinin ardýndan, apartmanla ilgili olarak kendilerini ziyaret eden Ali’ye, büyük bir eziklik ve sýkýntý içinde, olaya duyduklarý öfkeyi teatral bir biçimde ortaya koyuyorlar, büyük bir gayretkeþlikle, katillere lanetler yaðdýrarak, tanýmadýklarý diplomatlarýn deðeri üstüne nutuklar çekiyorlardý. Daha doðrusu, cerbezeli Mayda çekiyor, Loiz de onu onaylamaya çabalýyordu. Oysa Ali, kendilerinin tedirginliklerini artýrmamak için konu ile ilgili deðilmiþ, apartmanýn sorunlarý ile meþgulmüþ izlenimi vermeye uðraþýyordu. “Üzülmeyin, her þey düzelir” yollu teselli etmeye çalýþýyordu kendilerini.
Bir gün Mayda dayanamayýp,
“Ali Bey, biz çok endiþeliyiz. Terör artýyor, bu Asala hayvanlarý da durmuyorlar, bizim baþýmýza bir þey gelir mi acaba?” deyince Ali,
“Ha bakýn o kadar uzun boylu deðil, -Köpeði öldürene sürükletirler- denilmiþtir. Ýçinizi ferah tutun, bizi çiðnemeden burada masum insanlara kimse dokunamaz.” Þeklinde –Çakmazsan da gürle- þeklinde oldukça hamasi bir karþýlýk vererek yatýþtýrmaya çalýþmýþtý kendilerini.






Bir 31 Aralýk günü akþama doðru Fýndýklý’dan kazancý yokuþunun baþlangýçtaki hafif eðimini týrmanmaya baþlar Ali. Kýþ gününde hava soðuk ve kasvetlidir. Ýnsanlarýn can derdine düþtüðü ortamda her taraf bakýmsýz ve pislik içinde olup, bu durum kimseyi fazla rahatsýz da etmemektedir artýk. Özensiz, eðri büðrü kaldýrýmý týrmanýrken hüzün gene ince ince kozalaþmýþ durumdadýr Ali’nin içinde. Hiç de iyi olmayan koþullarda, evliliðini sürdürmeye çalýþan kýz kardeþini ziyarete gitmektedir. Yýlbaþýný orada karþýlamak niyetindedir. Aslýnda yýlbaþý, bayram seyran türü belirli günlerle pek ilgisi de yoktur onun. Amacý kýz kardeþi ve iki yeðeni ile birlikte olmak olup, ötesi bahanedir. Yaþanan onca faciadan doðru dürüst haberi bile olmadan, lüks lokallerde yýlbaþýna girecek olanlar gelir aklýna. –Hep böyledir zaten- diye düþünür. Dünyanýn kanunu bu, kitlelerin cefasý, bir avuç mutlu azýnlýðýn sefasý için olmamýþ mýdýr tarih boyunca. Kullar efendileri için yaþarlar da ölürler de.
Sokaðýn köþesindeki muhallebici dükkânýndan supanglez alýr yeðenlerine, özellikle küçük yeðen çok sever supanglezi. Eniþtesi evde deðildir. Hava alanýndaki görevi nedeniyle vardiya nedeniyle mi yoktur, yoksa kendisine mesken tuttuðu meyhanede olduðundan mý, belli deðildir. Kimsenin de pek umuru deðildir zaten. Sobanýn ýsýttýðý odada, siyah beyaz televizyonun basma kalýp yýlbaþý programý baþlamýþtýr bile.
“Abi bizim bir derdimiz var” der Nur.
“Hangisi?” diye çýkar aðzýndan soru Ali’nin. Hangi kategoriden bir dertten bahsedeceðini merak etmiþtir.
“Yan tarafta bir arsa var ya”
“Eee”
“Orada birkaç gündür bir adam peyda oldu. Terk edilmiþ bir köfteci arabasýnýn içinde yatýyor."
“Kimmiþ nenin nesiymiþ?”
“Valla Ermeni imiþ galiba, adý da Agop. Aklý da tam baþýnda deðil her halde. Fatsa’dan gelmiþ diyorlar, aslýnda kimse doðru dürüst bir þey bilmiyor. Konu komþu yiyecek bir þeyler veriyoruz.”
“Bir bu eksikti, üstelik de Fatsa’dan, kim bilir neler geldi o cehennem ortamýnda baþýna? Yahu donar bu kýþ kýyamette adam”
Vakit ilerlemiþ, sofraya oturmuþlardýr. Aklý dýþarýdaki adama takýlý kalmýþtýr Ali’nin; zaten az olan neþesi de kaçmýþ, aç açýna yalnýzca nefes alýp veren adamý düþünmektedir. Biraz tavuk ve pilavý bir tabaða koydurur, yanýna da bir bardak þarap ve mum alarak çýkar evden. Binanýn yan tarafýndaki mezbelelik arsaya daldýðýnda gözleri karanlýkta etrafý zor seçmektedir. Duvarýn dibindeki terk edilmiþ köfteci arabasýný zorlukla fark eder; köpekleri kovup, çöpleri çiðneyerek yaklaþýr arabaya. Tekerlekleri sökülü irice arabanýn camekânlý üst bölümünü kontrol eder, kimseyi göremez. Öteberi koymak için kullanýlan kapalý alt bölümün bir insanýn ancak girebileceði kapak kýsmýndan içeri baktýðýnda bir þeylerin varlýðýný sezinlemekle beraber, insan varlýðýný gene de algýlayamaz. Elindekileri dökmemeye çalýþarak mumu yakar. Bir yýðýn leþ gibi paçavra arasýndan bir insanýn yüzünü nihayet seçebilmiþtir mumun yayýlan ýþýðýyla. Ýnine uzanan bir yýlana bakan bir fare gibi ürküntü ile bakmaktadýr adam kendisine þimdi. Bu sabitlenmiþ bakýþta, korku, boþ vermiþlik, öfke, teslimiyet hepsi var olup, hangisini algýlayacaðý karþýsýndakine kalmýþ gibidir.
“ Agop amca bak yiyecek bir þeyler getirdim.”
Mum ýþýðýnda parýldayan gözlerle bakýþýný sürdürmekte tepki vermemektedir Agop. Ali, bir þeyler söylemek istemekte, ancak alt üst olan zihni ona bu olanaðý vermemektedir.
Ufak þamdaný arabanýn içine uzatarak,
“Bak kýrmýzý þarap da var, bu akþam yýlbaþý içersin.”
Þuuru bulananýn yalnýz Agop olmadýðýnýn, kendisinin de saçmalamaya baþladýðýnýn farkýnda bile deðildir.
“Ben burada köpeklerle yaþýyorum.”
Nihayet sesi çýkmýþtýr adamýn. Aksansýz, düzgün bir Anadolu Türkçe si ile söylemiþtir bunu.
“Ne oldu sana neden buralara düþtün?”
Konuþmaya tereddüt etmektedir adam, belki içinde bulunduðu yýlgýnlýktan, belki de yaþadýklarý nedeniyle karþýsýndakinden kuþkulanmaya koþullandýðýndan, cevaplamaz soruyu. Kuþkusuz aç olduðu halde bayaðý bir gecikme ile tabaðý alýr, yemeye baþlar.
“Benden çekinmen için bir neden yok. Senin bu durumda kalman aklýn alacaðý iþ deðil. Sizin cemaatiniz vardýr; seni bu halle ortada býrakamazlar. Baþvuruda bulunmadýn mý?”
Pilavýný yavaþça kaþýklamakta olan Agop hala oralý deðildir.
“Senin Fatsa cehenneminden geldiðin söyleniyor, doðru mu? Neler oldu, baþýna neler geldi?”
“Esnaftým ben, demirci dükkâným vardý.”
Güveni geliyor, yavaþ yavaþ açýlýyor diye düþünür Ali. Þarabý uzatýr adama.
“Türkler çalýþmaz, çalýþaný aksatýrlar.”
Korkular içinde gördüðü adamdan duyduðu bu lafa inanamaz Ali. Sözün içeriðine deðil, onu bu durumda Agop’tan duymuþ olmaktaki çeliþkiye þaþmaktadýr. -Bilinci gerçekten de iyice bozuk- diye düþünür. Yakýn geçmiþte yaþadýklarýnýn bir yansýmasý olduðu besbellidir söylediðinin.
“Ben senin durumunu cemaate bildirip, sana el atmalarýný saðlamaya çalýþacaðým. Böyle yaþanýr mý, senin için mutlaka bir þeyler yapmalarý gerek. Hadi afiyet olsun. Muma dikkat et, paçavralarý tutuþturup yangýn çýkarmasýn.”

-------------------

Ertesi gün, yýlbaþý sarhoþluðunun ayýlma zamaný olduðundan yapýlabilecek bir þey yoktur. Mayda ve Loiz geçen geceki öyküyü ilgiyle dinlerler Ali’den. Þaþkýnlýk ve merak kuþkusuz adam için içlerinde oluþan acýma duygusunu bastýrmýþ durumdadýr. Tam da Asala eylemlerine duyulan öfkenin had safhaya ulaþtýðý günlerde ortaya çýkan tablo kafalarýný bir hayli karýþtýrmýþtýr.
“Ne yapacaksýnýz þimdi Ali Bey?” diye sorar Mayda.
“Yarýndan tezi yok Üç Horana gideceðim. Herhalde orada yardýmcý olabilecek bir dernek veya benzeri bir kurum vardýr.”
“Hay Allah razý olsun, var tabii dernek var.”
Her iki kardeþ büyük bir merak içinde geliþmeleri takibe alýrlar.
Yeni yýlýn ikinci günü, öðleden önce Beyoðlu Balýk Pazarý içindeki Üç Horan Ermeni Kilisesinin kapýsýndan girer Ali. Kapýda görevli olan kiþiye, bir yetkili ile görüþmek istediðini söyler. Epeyce beklettikten sonra içeri alýrlar kendisini. Ne istediðini soran kiþiye durumu özetler. Kýþ ortasýnda adamýn donarak ölmek üzere olduðunu ekleyerek, acilen müdahale gereðini kýsaca anlatýr.
Adam tam bir bürokratik rahatlýk ve kayýtsýzlýk içindedir.
“Siz bu iþ için karakola baþvurun. Böyle kayýtsýz kuyutsuz ne olduðu belli olmayan bir adam için bizim yapabileceðimiz bir þey yok. Üstelik sýkýyönetim koþullarý içindeyiz.”
Doðrusu hiç de ummadýðý bu tepki karþýsýnda hayal kýrýklýðýna uðrayan Ali, süklüm püklüm terk eder orayý. O aslýnda bürokratik macunluklardan oldum olasý nefret etmekte, bunlarý aþmak konusunda ise tam bir yeteneksizlik içinde bulunmaktadýr. Kendi hak ve çýkarlarý konusundaki yetersiz bürokratik uðraþlarý hemen daima baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþ, bu nedenle de daima kaybetmiþtir. Çýkar uðruna bürokratik yalvar yakarlýklar, onun için daima onur kýrýcý gelmiþtir.
Ancak bu kez her nedense durum farklý gelmektedir kendisine. Bu kez, garip bir kararlýlýk içinde bulmuþtur kendini. Kim bilir, belki olayýn vahim insani boyutu, belki bir kez de olsa kazanacaðým düþüncesi, belki de konunun kendisi deðil de bir baþkasý olmasý, bir baþkasý için uðraþacak olmasý, onu yýlmamaya zorlamaktadýr bu kez. Ýçinde garip bir enerji, bir kararlýlýk oluþmuþtur.
Beyoðlu’nun ara sokaklarýndan birindeki karakolda, birkaç polisin sobanýn etrafýnda yayýlarak oturduklarý odaya çekinerek girdiðinde, ayakkabýsýný çýkardýðý ayaðýný sobaya uzatarak ýsýtmaya çalýþan memur sorar bu kez ne istediðini. Ona da durumu anlatýr. Adam gözlerini, ovuþturup durduðu ayaðýndan ayýrmadan,
“Onlar seni baþlarýndan savmýþlar. Bu iþ cemaatin iþi, sen git tekrar söyle, ilgilenmek zorundalar onlar.”
Tek kelime karþýlýk vermemeyi yeðleyerek karakolu terk eder Ali. Yýkýlmýþtýr adeta, iþ iyice karýþmaktadýr. Sokakta açlýk ve soðuktan ölmek üzere olan bir garip için verdiði mücadelede karakol ile cemaat derneði arasýnda tenis topuna dönmüþ durumdadýr. Bunun böyle olmayacaðýný idrak etmekte, kendi yeteneklerinin bu iþe yetmeyeceðinin de bilincinde bulunmaktadýr. Geçmiþte hep olduðu gibi yýlgýnlýða düþüp vazgeçmek üzere olmasýna karþýn kendisini tutmakta, bir nefes almak ve aklýný toplamak için Taksimde oturduðu kafede, içindeki çöküntü ve kararlýlýðý çarpýþtýrmaktadýr. Olay karþýsýnda insanlarýn þaþýrtýcý kayýtsýzlýklarý ile kendi halini karþýlaþtýrmakta, kendinden de kuþkulanmaktadýr. Rasyonel-pozitivizmle yetinmeyerek, diyalektik materyalizmi de benimsemiþ olmasýna karþýn, salak bir duygusaldan baþka bir þey deðil midir yoksa?
Bu verimsiz ve karýþýk düþünceleri kafasýndan kovarak, yeniden çare düþünmeye baþlar. Ülke koþullarýna uygun olarak uðradýðý muameleden gene ülke koþullarýný kullanarak çýkmaktan baþka çare yoktur. Aklýna Harutyun Hanesyan gelir birden. Perþembe Pazarý’nda tüccar olan bu kiþinin nüfuzlu biri olduðunu bilmektedir. Aslýnda þahsen tanýmadýðý Hanesyan, ayný zamanda keman sanatçýsý olup, kendi gayretiyle kurduðu bir amatör orkestra ile müzik yapmakta, konserler vermektedir. Ali’nin halasýnýn torunu Yusuf da bu orkestranýn üyesi bir keman sanatçýsýdýr. Kahvesini bitirip hemen yakýndaki postaneye yönelerek Yusuf’u telefonla arar. Kendisine durumu özetlediði Yusuf da pek giriþken bir tip deðildir. Konuyu Hanesyan’a açmakta baþlangýçta tereddüt eder.
“Telefonunu vereyim sen ara kendisini” der.
“Yahu ben adamý tanýmam etmem, þimdi damdan düþer gibi nasýl anlatýrým, baþýndan savar beni” þeklindeki itirazý üzerine zorlukla razý olur Yusuf.
Vakit ilerlemiþtir. Yusuf’un Hanesyan’la temasýnýn sonucunu artýk evde büyük bir merak ve sabýrsýzlýkla beklemektedir Ali. Nihayet arar Yusuf; Hanesyan da, kendisinin gönderdiðini söyleyerek, Üç Horondaki derneðe tekrar baþvurmasýný önermiþtir.
Olayýn geliþimini iletmek için Mayda ve Loiz’e çýkar Ali. Her ikisi de büyük bir merak içindedirler.
“Nasýl oldu Ali Bey, halledebildiniz mi?” diye sorar Mayda.
“Ne mümkün, öyle kolayýna iþ halletmek var mý? Yahu bu sizinkiler bürokrasi ve ilgisizlikte genel devlet bürokrasisinden aþaðý kalmýyorlarmýþ meðer.”
“Aman Ali Bey daha beterdirler, bilmez miyiz?”
“Beni düpedüz baþlarýndan savdýlar.” Öfkeden kýpkýrmýzý kesilmiþtir her iki kardeþ,
“Tuu Allah onlarý kahretsin” der Mayda “Siz insanlýk için koþturuyorsunuz, adamlardaki kayýtsýzlýða bak.”
“Bu ülkenin havasýndan mý suyundan mýdýr nedir, bu bürokrasi illetinden her kes nasibini alýyor” der Ali. Müslümaný, Ermenisi, Yahudisi hiç fark etmiyor.
Olayý Harutyun Hanesyan aracýlýðýyla çözmeye gittiðini onlara iletince hem sevinir hem de þaþkýnlýklarý biraz daha artar her ikisinin de. Neticede, periþan bir Ermeni için bir Türkün uðraþýp durmasýný baþtan beri pek akýllarýnýn almadýðý her hallerinden belli olmaktadýr.
“O nüfuzlu olduðu kadar iyiliksever bir adamdýr da, çok isabetli olmuþ” der Loiz.
Her ikisini de ertesi gün için merak içinde býrakarak çýkar.

----------------------

Sabahtan tezi yok, ikinci kez Üç Horanýn kapýsýndan girdiðinde safça bir iyimserlik içindedir Ali. Görevlilere bu kez kendisini Harutyun Hanesyan’ýn gönderdiðini, çok önemli bir konu hakkýnda bir dernek yetkilisi ile görüþmek istediðini iletir. Ortada dernek görevlisi falan yoktur bu kez, beklemesini söylerler. Ýç sýkýntýsý ile süren, kapýcý ve zangoçlar arasýndaki bu beklemenin sonunun geleceðinden þüpheye düþmüþtür Ali. Ýçini yeniden ümitsizlik kaplamýþtýr. Üstelik kendince çok deðerli gördüðü zaman ziyan olmakta, adamýn ölüp gitmesiyle bütün emeklerinin boþa gitmesi tehlikesi artmaktadýr. Sandalyenin üstünde sýkýntý içinde pineklerken aklýna Yunus’un kendi ölümünü anlattýðý ünlü dizeler gelir.

Bir garip ölmüþ diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soðuk su ile yuyalar
Þöyle garip bencileyin

Birden aklýna Yusuf’un kendisine verdiði Hanesyan’ýn telefon numarasýnýn yanýnda olduðu gelir. Aniden fýrlayýp hýzla Galatasaray Postanesine atar kendini. Ulaþýr ulaþmaz da.
“Mösyö Hanesyan, ben Yusuf’un size dün naklettiði olay için arýyorum. Eksik olmayýn yol göstermiþsiniz ama, bu dernekte ebediyete kadar benimle kimsenin ilgileneceði yok, haberiniz olsun, adam orada çöplükte ölüp gidecek”
“ Öyle mi, sen þimdi kapa, beni bir saat kadar sonra tekrar ara” diye cevaplar Hanesyan. Bu bir saati kahve köþesinde dar getiren Ali tekrar açtýðýnda, Hanesyan’ýn verdiði ismi not eder.
“Öðleden sonra onlarýn toplantýsý var. Berç Þigaher’i görmek istediðini söyle; onun haberi var; seninle ilgilenecek.” Ýþ þimdi gerçekten usulüne uygun geliþiyor diye düþünerek sevinir Ali.

------------------

Üçüncü kez kiliseye girdiðinde bu kez doðruca bir salona alýrlar kendisini. Ortada bir masada, kýrmýzý yüzlü týknaz, biraz asabi görünüþlü bir adam oturmakta, karþýsýnda U düzeninde yerleþtirilmiþ sandalyelerde ise, bir grup adam süklüm püklüm yer almýþ bulunmaktadýr. Bunlarýn bazýlarýnýn kendisini daha önce savmýþ olanlar olduðunu fark etmekte gecikmez Ali.
Kendisini Harutyun Hanesyan’ýn gönderdiðini söyleyerek, durumun vahametini kýsaca özetler Ali. Cevap bile vermeyen Þigaher, telefona sarýlarak bir yerlere ulaþýr. Karþýsýndaki ile konuþurken, yüzündeki gergin ifade azalmýþ, hatta tebessüm etmektedir. Ermenice sürdürülen konuþmada Ali’nin anladýðý tek kelime ikide bir geçen –dottorus- olmuþtur. Bundan, adamýn bir hastaneyi aradýðýný çýkarýr. Bu ona bir ümit ýþýðý olmuþtur.
Telefonu kapayan adam, gene o gergin ifadeyi takýnarak, çevresindekilere,
“Vizite kâðýdý getirin adamý hastaneye yollayacaðýz.”
“Bugün Cumartesi dispanser kapalý” cevabýný alýnca, esasen kýrmýzý olan yüzü öfkeden bayrak kesilmiþ bir halde avazý çýktýðý kadar,
“Þu dispanseri cumartesileri kapadýnýz da iyi bok yediniz, ne olacak þimdi vatandaþýn iþi, hadi þimdi gidin, camý mý kýrarsýnýz, kapýyý mý sökersiniz, ne halt ederseniz edin, vizite kâðýdý getirin buraya.”
Asker komutu gibi patlayan bu emir üzerine, heyettekilerden biri baþý önünde, surat bir karýþ çýkýp gider. Son derece pratik ve iþ bitirici bir adamla karþý karþýya olduðunu anlamýþtýr Ali. Üstelik de bu iþleri yürütmek için gereken üslubu da kusursuz bilen biridir bu Þigaher. Ýçi ferahlamýþ, umudu giderek büyümüþtür. Adam elinde vizite kâðýdý koçaný ile döner az sonra.
Form için gerekli bilgilerin hiç biri ellerinde deðildir ama ne gam. Birlikte bir þeyler atarak doldururlar formu; neticede böyle yalana dolana can kurban...
“Bizim yapabileceðimiz bu kadar” der Þigaher. “Senin araban var mý?”
“Var”
“O zaman yaptýn yapacak sana bir iþ daha düþüyor. Pazartesi sabahý, adamý... Yedikule Ermeni Hastanesini biliyor musun?”
“Evet evet”
“Tamam, oraya bir zahmet intikal ettirirsin. Baþhekim Doktor Turabik seni bekleyecek, doðrudan onu görürsün.”

---------------------

Araya giren Pazar gününü sabýrsýzlýkla geçiren Ali, sabah erkenden adamýn baþýna dikilir. Güneþli fakat soðuk bir gündür. Agop’un bu nakli nasýl karþýlayacaðý dünden beri merak ve endiþe konusu olmuþtur kendisi için. Her þeye karþý kuþku ve ürkeklik içindeki adam buna nasýl bir tepki verecektir acaba, iþ bitti derken yoksa en zor safhaya mý gelmiþ bulunmaktadýr?
Daracýk giriþten içeri vizite kâðýdýný uzatarak olabildiðince güleç bir yüzle,
“Agop amca bak seni Ermeni Hastanesine kabul ediyorlar, böyle köpeklerle birlikte yaþamaktan kurtuluyorsun, hadi çýk da gidelim.”
Adam, boþ gözlerle kendisine bakmakta, tepki vermemektedir.
“Hadi öyle yapma, bana güven, ben kaç gündür senin için uðraþýyorum, bütün çektiklerinden kurtulacaksýn.”
Ali’nin epeyce dil dökmesi üzerine, yavaþça kýmýldayarak, katýlmaya yüz tutmuþ eklemlerini oynatýp dýþarý doðru uzanýr adam. Neden sonra yeniden gün ýþýðý altýndadýr þimdi. Bozulan dengesi nedeniyle kolundan tutar Ali. Tüm yaþadýklarýna karþýn adamýn fiziksel görünümü, geçmiþteki bakýmlý ve saðlýklý halinden izler taþýmaktadýr gene de. Aðýr aðýr, arsanýn önünde bekleyen arabaya ilerlerler. Çevre evlerden, bir þeyler olduðunu sezinleyen baþta kendi kýz kardeþi Nur olmak üzere, daha çok kadýn ve çocuklar kapý ve pencerelere çýkmýþ merakla gözlemektedirler onlarý. Bazýlarý dayanamayýp,
“Ne oldu, nereye götürüyorsunuz amcayý?”
“Hastaneye gidiyoruz, Ermeni Hastanesi almayý kabul etti.”
Etraftan “oh-oh isabet, hay Allah razý olsun” türü nidalar yükselmektedir.
Agop’tan yayýlan ve hiç de þaþýrtýcý olmayan koku nedeniyle kýþ kýyamette saðlý sollu her iki pencereyi de açmýþ olarak yola koyulur Ali. Ancak gene de yayýlan koku anlatýlabilir ve dayanýlabilir türden deðildir. Ömründe ilk kez böyle bir koku ile karþýlaþmaktadýr Ali ve insanýn baþýna gelebilenlere þaþtýðý kadar, sonuçlarýna da þaþmaktadýr.
Karaköy, Eminönü ve sahil yolu üzerinden olabildiðince hýzlý sürmektedir arabayý. Artýk kurtulduðu, her þeyin yoluna girdiði üzerine adama alel usul bir þeyler anlatmakta, adam ise tek kelime etmeyerek, tüm boþ vermiþliðini, vazgeçmiþliðini sergilemeye devam etmektedir.
Hastane bahçesine girip arabayý park ettiðinde etrafta pek kimse görünmemektedir. Bina giriþi yanýndaki tekerlekli sandalyeyi arabanýn yanýna getirerek adamý oturtur. Ýçerideki görevliye, kendisine tembih edildiði þekilde, Baþhekimin kendilerini beklediðini söyleyerek, ne tarafta olduðunu sorar. Bir hemþire karþýlar kendilerini Baþhekim odasýnýn bulunduðu holde. Anlatýr ona durumu, Baþhekimin meþgul olduðunu söyleyerek beklemelerini söyler Hemþire. Ýçi sýkýlmaktadýr Ali’nin sona yaklaþtýkça sabýrsýzlýðý da artmaktadýr.
Neden sonra, durumu Baþhekime iletir Hemþire. Dýþarý çýkar Baþhekim, genç bir adamdýr. Daha ilk sorgulamada, adamýn kimliksizliðini özellikle sorun etmesi, kanýný beynine sýçratmýþtýr Ali’nin. Yoksa her þey son anda boþa mý gitmektedir? Öfke belirtisi vermemeye özen göstererek konunun insani boyutuna vurgu yapmayý, adamý acýndýrmayý yeðler. Sonuçta bir doktordur karþýsýndaki.
“Bu adam felakete uðramýþ Doktor Bey besbelli. Þimdi hüviyeti yok diye, çöplüðe iade mi edeceðiz kendisini. Göz göre göre ölüme mi terk edeceðiz.”
“Tamam da sýký yönetim var. Terörist midir nedir, nasýl aldýn diye sormazlar mý?”
“Aman Doktor, bu adamýn her tarafý terörist olsa ne olur, baksana þuurunu kaybetmiþ, kýmýldayacak hali yok.”
Adamla baþlangýçta Türkçe konuþup, kim olduðunu, hüviyetini ve sair hususlarý sorgulayan doktor, bundan tatmin edici bir sonuç alamayýnca, bu kez Ermenice’ye baþvurur. Her halde, gerçekten Ermeni mi deðil mi, bari onu garantiye alayým diye düþünüyor olmalýdýr. Birden adamý býrakýp odasýna döner Doktor. Az sonra, açtýðý telefona söyledikleri duyulmaya baþlar dýþarýdan. “Komutaným” diye hitap ettiði bir asker kiþi ile konuþmaktadýr. Hitap þekli, bu askeri oldukça iyi tanýdýðýný ortaya koymaktadýr. Durumu kýsaca özetler kendisine. Ali’nin þimdi yüreði tam anlamýyla aðzýndadýr. Tüm operasyonun akýbeti, telefonun öbür ucundaki, her halde sýkýyönetim yetkilisi de olan subayýn iki dudaðý arasýndadýr besbelli. Nihayet saygý-selam faslýyla sonuçlanýr konuþma. Baþhekim dýþarý çýkar, Ali melül bakýþlarla, aðzýndan çýkacaklarý beklemektedir. Hemþireye döner Baþhekim,
“Þahsý soyun, üzerinden çýkanlarý hemen yakýn, kendisini de yýkayarak yatýrýn.”
Sevinç narasý atmamak için kendini frenlemektedir Ali. “Bu adamýn yerinde kendim olsaydým kesin ölmüþtüm. Bu kadar yüzsuyunu kesinlikle kendim için dökmez, ölümü yeðlerdim” diye düþünür.
Hastabakýcýlar tekerlekli sandalyeyi sürerek koridorda gözden kaybolurken, Hemþire Ali’ye dönerek, “Siz ayrýlmayýn, daha iþlemler var” diyerek uzaklaþýr.
“Desene daha çilemiz bitmedi” der Ali içinden.
Sýkýntýlý bir bekleyiþ sürüp gider. Ortada kimseler görünmemekte, bekleyiþin sonu gelmemektedir. Dahasý, olanlara bir türlü inanamayan Ali’nin aklýna, bu yeni bürokratik aþamada her an bir aksiliðin çýkabileceði gelir birden. Ýster misin, “bir yanlýþlýk oldu alamýyoruz, alýn hastanýzý götürün” desinler. Bu olasýlýk bir ateþ gibi içine düþünce, mevcut durumdan yararlanmayý akýl eder. Çevreyi kontrol ederek, usul usul kapýya doðru yönelir. Kimseler yoktur ortada. Bahçeye çýkar, arabasýna atlayarak bahçe kapýsýndan çýkýp hýzla uzaklaþýr oradan.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýstasyonlarý Çalýnan Þehir
Duygular ve Gerçekler
Asayiþ
Her Kadýndan Üç Çocuk

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Boðaziçi vapurlarý [Þiir]
Ýnat [Þiir]
Moda [Þiir]
Düþen Yapraklar Zamaný [Öykü]
Duruþma [Öykü]
Dialog [Öykü]
Atatürk Türkiye'si - Erdoðan Türkiye'si [Eleþtiri]
Aþiret Düzeninin Katilleri [Eleþtiri]
Ekonomik Kriz ve Düþündürdükleri [Eleþtiri]
Leyla Gencer'in Cenazesi [Eleþtiri]


Ali Erasoðlu kimdir?

10 yýldýr yazýyorum. Bizim Gazete'de Yayýnlanmýþ makalelerim var.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ali Erasoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.