..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Özgür insan, denizi daima seveceksin. -Baudelaire
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Toplumbilim > Nigar Özafacan




12 Ocak 2007
Yarým Kalan Bir Mucize; Köy Enstitüleri  
Nigar Özafacan
Peki, köy enstitüleri kapatýlmasaydý ve bu hayal devam ediyor olsaydý, þimdiki yaþantýmýza ne tür yansýmalarý olabilirdi? Ýþlenilmemiþ toprak, kullanýlmamýþ su, okumayan çocuk ve genç, üretim yapmayan fabrika kalýr mýydý? Özelleþtirme belasý ülkemizin dört bir yanýný kaplamýþ olur muydu? Yeteneksiz siyasetçiler elinde heba olmuþ bir ulus mu olurduk? “Babalar gibi satarým” zihniyeti mi aþýlanýrdý halka, yoksa üretim içinde eðitim þiarý mý? Varoþ kelimesini biliyor olur muyduk acaba? Ya da terör belasýný? Geliþmiþliðini, kalkýnmýþlýðýný saðlamýþ köyler boþaltýlmak zorunda kalýr mýydý? Ya da köyden kente göç ihtiyacý? Töre cinayetleri ya da berdelleri mi okurduk gazetelerin üçüncü sayfalarýnda? Yolsuzluk, hýrsýzlýk, gasp gibi toplumsal yaralar mý açýlýrdý zihinlerde? Paralý eðitime gerek mi kalýrdý? Ya da eðitimde uçurum yaratan dershanelere? Ulusal kültürümüze ve deðerlerimize sahip çýkmalýyýz diye haykýrmamýza ne lüzum kalýrdý? Zaten kültürümüzü yitirip yabancýlaþmamýþ olurduk.


:CBFI:
1930’lu yýllar, dünyadaki ekonomik bunalýmýn hýzla týrmandýðý, Dünyanýn 1’inci Paylaþým Savaþý’nýn yaralarýný sarmaya çabaladýðý, bunu baþaramadan da dünya savaþlarýnýn ikincisine doðru hýzla yol aldýðý, sancýlý bir dönemdi. Savaþ sonrasý istikrarsýzlýk sorunlarý tüm dünyada egemendi ve 1929 Bunalýmý, dünyadaki piyasa ekonomisini çökertmiþti. Bundan olumsuz anlamda en çok etkilenen ise genç Türkiye Cumhuriyeti olmuþtu.

Henüz daha kendi ulusal dinamiklerini oluþturamayan Türkiye Cumhuriyeti, dünyada týrmanan ve Birinci Dünya Savaþý’na kadar uzanan süreçte, devletler iliþkisi anlamýnda da açýk bir tercihe, daha doðrusu taraf olmaya zorlanmýþ, savaþtan çýkmýþ olmanýn yorgunluðu ile kýskaca alýnmýþtý. Bu þartlar altýnda yenileþme sürecini tamamlamaya çabalayan Türkiye, Mustafa Kemal’in önderliðinde ardý ardýna devrimler gerçekleþtiriyordu. Baþlangýçta halka oldukça radikal gelen devrimler, geniþ halk kitleleri tarafýndan benimseniyor ve hemen uygulamaya geçiliyordu. 1923 yýlýnda toplanan Ýzmir Ýktisat Kongresi bu anlamda birçok yenileþme hareketinin de temelini oluþturmuþtu. Kongrede “faydacý eðitim” felsefesi tartýþýlmýþ ve benimsenmiþti. Felsefenin dünyadaki öncüsü John Dawey Türkiye’ye davet edilmiþ ve eðitim seferberliðinin baþlatýlmasý, ardýndan da eðitimin þehirlerden köylere yayýlmasý öngörülmüþtü. Ancak Anadolu yýlgýn, Anadolu yaralýydý. Yýllarca süren savaþlar en çok onlarýn belini bükmüþtü. Her cepheye bir evlat vermiþlerdi. Topraklarýný iþleyecek oðullarý yoktu birçok ailenin. Yeni yetiþen nesle baðlanmýþtý tüm umutlar. Bu amaçla 1929 yýlýnda ilk adým olarak okuma-yazma seferberliði baþlatýlmýþtý. Bu baþarýlý çalýþma bir süre sonra iþlevini yitirecekti. Ayný yýllarda açýlan halkevleri ise çok baþarýlý bir çalýþma olmasýna raðmen sadece þehirlerle sýnýrlý kalacaktý. .

Süreç nasýl geliþti?

Fakat Türkiye nüfusunun yüzde 80’i köylerde yaþýyordu ve köylünün eðitiminde çok geri kalýnmýþtý. 1936 yýlýna gelindiðinde, daha somut adýmlar atýlmaya baþlandý. Askerliðini çavuþ olarak tamamlayan gönüllüleri 5 aylýk bir kurstan geçirecek 5 eðitmen okulu açýldý. 1937’de ise iki Köy Öðretmen Okulu… Bu okullar ve gönüllülerden baþarýlý sonuçlar alýndýkça, daha kalýcý çalýþmalar yapmak gerekliliði doðuyordu. Türkiye, Ulusal Önderi Mustafa Kemal’i yitirmiþ, Ýsmet Ýnönü Cumhurbaþkaný olmuþtu ve devrimlerin sürekliliðini saðlamanýn, aydýnlanma hamlelerinin hýzý kesilmemeliydi. Hasan Âli Yücel Milli Eðitim Bakaný olduðunda yepyeni umutlarla köylünün kurtuluþunu yine köylünün çabasýnda gördü ve 19 Mart 1940 yýlýnda Ýsmail Hakký Tonguç ile birlikte, Anadolu’nun kaderini deðiþtirecek büyük bir düþün ilk adýmlarýný attýlar. Hazýrladýklarý öneri TBMM’ye sunuldu ve 17 Nisan 1940 yýlýnda 3083 sayýlý yasa ile kabul edildi. Yasa, “Köy öðretmeni ve köye yarayan diðer meslek erbabýný yetiþtirmek üzere, ziraat iþlerine elveriþli arazisi bulunan yerlerde Maarif Vekilliði’nce Köy Enstitüleri açýlýr” idi.

Yasanýn çýkmasýnýn ardýndan Hasan Âli Yücel ve Ýsmail Hakký Tonguç hemen iþe koyulmuþlar, ilk olarak Hasanoðlan Köy Enstitüsü’nü açmýþlardý. Ankara yakýnlarýndaki bu küçük köyden yayýlan ýþýk, ayný yýl içinde 3 enstitünün, 1946 yýlýna gelindiðinde ise 21 enstitünün açýlmasýný saðlamýþtý. Yüzyýllar boyunca feodal sistemde yaþayan Anadolu’nun bakýþ açýsýný deðiþtiren, kýsmen uyanmasýný saðlayan Köy Enstitüleri’nde, dogmatik düzlemde ezberci bir eðitim sistemine dayanan müfredat yýkýlarak, düþünen, sorgulayan ve uygulamanýn ardýndan yargýya varýlan bir sistemin getirilmesi saðlanmýþtý. Köy Enstitüleri’nde her öðrencinin yýlda en az 25 kitap okuma zorunluluðu vardý. Çeviri hamlesi sayesinde her öðrenci dünya klasiklerini okuyabiliyordu. Ýsteyen öðrenciler temel eðitimlerinin yanýnda baðlama, mandolin, keman ve akordeon dersleri alabiliyordu. Temel felsefesi, þu an içinde yaþadýðýmýz Türkiye’den tamamen farklý olarak tüketime deðil, üretime dayanýyordu. Aslýnda bu felsefe sadece enstitülerin deðil, ülkenin de siyasal programýydý. Þimdilerde tamamen sapýlsa da o yýllarda ülkenin hedefi tüketim toplumu deðil, üretime dayanan bir toplum yaratmaktý. Bu amaçla enstitülerde öðrenim gören gençlere inþaattan marangozluða, seracýlýktan balýkçýlýða, hayvancýlýktan tarýma, edebiyattan bilime ve sanata kadar çok geniþ bir yelpazede eðitim veriliyordu. Sabahlarý iki saat zorunlu okumanýn ardýndan alýnan temel derslerinin sonrasýnda bölgesine göre üretim yapan gençler, topraðýn ve ekmeðin, dahasý emeðin deðerini çok daha iyi kavrýyorlardý. Bu sayede ulusuna ve hürriyetine baðlý, ülkesine sevdalý gençler yetiþiyordu. Cumhuriyet nesli, ülkenin çaðdaþlaþma sürecini bu þekilde üreten, ürettiðini paylaþan ve donanýmlý demokrat gençler yetiþtirerek tamamlamak istiyordu.

Köy enstitülerinde yaþam çok farklýydý. Ýlkokulu bitiren öðrencilerin beþ yýllýk bir eðitim gördüðü enstitülerde, haftada 44 saat ders veriliyordu. Bunun yarýsý genel kültür ve meslek derslerine, diðer yarýsý ise uygulamalý derslere ayrýlýyordu. Bunun yaný sýra her mezunun diplomasýnda meslek belirtiliyordu. Öðrencilere verilen eðitimin yanýnda, köylülere de köylerin modernleþebilmesi anlamýnda bilgi ve beceriler kazandýrýlýyordu. Edebiyat, müzik, resim ve spor gibi dallar öðrencilerin doðal haklarýydý. Özellikle halk kültürüne çok büyük bir önem verilirdi. Bu amaçla Ruhi Su, Aþýk Veysel gibi üstatlar enstitülerde öðretmenlik yapýyorlardý. Verilen deðerler sadece bir eðitim deðil, ayný zamanda da bir yaþam biçimiydi. Yetiþen yerel aydýnlar, üretimin içinde eðitim þiarýyla nefes veriyorlardý. Köy Enstitüleri tüm bu geliþimini Hasan Âli Yücel ve Ýsmail Hakký Tonguç’un emeðine ve Ýsmet Ýnönü’nün sahiplenmesine borçluydu. “Kitap, mermi gibidir” sözünün sahibi Ýnönü, bu eðitim devriminden ne kadar övünç duyduðunu anýlarýnda da belirtmiþti. Kepirtepe Köy Enstitüsü’nü ziyaret eden Ýnönü, bir kýz öðrenciye çantasýnda neler olduðunu sorar. Öðrenci çantasýný açtýðýnda bir somun ekmek, bir parça köfte ve dünya klasiklerinden bir kitap çýkar içinden. Bunun üzerine büyük bir mutluluk duyan Ýnönü çevresindekilere, “Ne zaman Türkiye’de erinden generaline, sade vatandaþýndan Cumhurbaþkanýna kadar herkes ekmekle kitabý bir araya getirebilirse, gerçek kalkýnma baþlamýþ demektir” der. Ýnönü enstitülere bu kadar çok güveniyordu. Devrimci düþüncenin neferlerini yetiþtirmek ve devrimlerin sürekliliðini saðlamak gibi temel bir görevi de olan enstitülerin mimarý Hasan Âli Yücel, “Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatýmýzda yaptýðýmýz büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiþtirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamý vardýr. Bu, imamdýr. Ýmam, insan doðduðu vakit kulaðýna ezan okuyarak, vefat ettiði vakit mezarýnýn baþýnda telkin vererek, doðumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduðu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamýn yerine, köye devrimci düþüncenin adamýný göndermek istedik” sözüyle bunun önemini vurgulamýþtý.

Karþýtlar güçleniyor

Tartýþan, sorgulayan gençler, ülkenin ve dünyanýn etrafýnda geliþen olaylarý daha iyi kavrýyor, olaylara daha farklý bir gözle bakýyorlardý. Hak, hukuk kavramlarýný bildiklerinden köylerdeki aðalýk ve aþiret düzenine baþkaldýrýyorlardý. Artýk köylüler aðalarýn önünde diz çökmüyor, þeyhlerin, þýhlarýn eteklerini öpmüyor, toprak sahiplerinin karþýsýnda eðilmiyordu. Elbette ki bu þekilde yetiþen gençlerin çoðalmasý, bazý zümreler için büyük bir tehlikeyi iþaret ediyordu. Þehirlerdeki bu insanlar, köy enstitülerinden yetiþen gençleri sürekli olarak aþaðýlýyor, türlü saçmalýklar öne sürerek enstitülerin kapatýlmasý için ellerinden geleni yapýyorlardý. Hasanoðlan Köy Enstitüsü’nde kültür tarihi dersleri de veren Sabahattin Eyüboðlu, bu karþýtlarýn sözlerini Köy Enstitüleri Üzerine adlý denemelerinde toplamýþtý. “Bunlar Shakespeare’in, Gogol’un eserlerini okuyorlarmýþ, güler misin, aðlar mýsýn? Bu eserleri biz bile okuyup anlayamýyoruz”, “Köylü çocuklarýný þýmartýyoruz. Enstitüde okuduk diye çalýmlarýndan geçilmiyor. Göreceksiniz bunlar bize kafa tutacaklar. Besle kargayý oysun gözünü”, “Kendim görmesem inanmazdým. Ankara Halkevi’nde Hasanoðlan Köy Enstitüsü öðrencileri Fraust’u görmeye gelmiþler. Ýlkin asker zannettim. Kaba saba elbiseler, kapkara yüzler, korkunç bir ter kokusu. Bir facia. Bunlar öðretmen olacak da…” tarzýnda hafifsemelerle aslýnda kendilerini aþaðýlayan bu insanlarý Eyüboðlu, “Kemalist devrime inanmayan þehirliler” olarak nitelendirmiþti.

Köy enstitülerinin kapatýlmasý süreci de büyük ölçüde bir korkuya dayanýyordu. Buradan yetiþen öðrenciler vurgulandýðý gibi bilime önem veriyor, ülke sorunlarýný tartýþýyor, aðalýk sistemini ve köylünün geri kalmýþlýðýný sorguluyordu. Bilinçlenen köylü haktan ve hukuktan güç alýyor, aðalara, beylere, tarikat þeyhlerine karþý çýkýyordu. Atatürk ilke ve devrimlerini her þeyi üzerinde tutuyor, tüketimi deðil üretimi savunuyordu. Bu yüzden köy enstitülerine karþý olanlar, büyük ölçüde Cumhuriyet deðerlerine de karþý olanlardý. Buna karþýlýk, ülkede hýzla yükselen bir karþý devrim süreci baþlatýlmýþtý ve Demokrat Parti (DP) kurulmuþtu. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin içinden ve dýþarýdaki muhaliflerin örgütlenmesi sonucu kurulan DP, karþý devrim sürecini baþarýyla yürütüyordu. Muhaliflerin tek derdi vardý. O da köy enstitülerinden yetiþen gençlerden duyduklarý rahatsýzlýktý. Bu gençlerin “komünist” olduklarýný öne sürüyorlar ve enstitülerin kapatýlmasýný istiyorlardý. Yaklaþmakta olan 1946 seçimleri, ülkede yepyeni bir süreci baþlatmak üzereydi. Çok partili sürecin ilk adýmý olan seçimler öncesi güçlenen muhalifler, CHP içindeki muhalifleri de yanlarýna çekerek Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü’ye müthiþ bir baský uyguluyorlardý. Sonuçta istediklerini baþardýlar ve enstitülerin amaçlarýndan saptýklarýný iddia edenler, 1946 yýlýnda yapýlan müfredat deðiþikliði ile enstitüleri gerçek amaçlarýndan uzaklaþtýrdýlar. 1950 yýlýnda DP’nin iktidar olmasýnýn ardýndan Adnan Menderes’in baþbakanlýðý döneminde ise 16 bin 400 öðretmen, 7 bin 300 saðlýk memuru, 8 bin 756 eðitmen yetiþtirmiþ olan köy enstitülerinin içleri tamamen boþaltýlmýþ, 1953 yýlýnda ise kapatýlmýþtýr. Sonuç olarak Kemalist devrim karþýtlarýndan büyük eleþtiriler alan köy enstitülerini kimileri “komünist yuvasý”, kimileri ise “köylü çocuklara angarya iþlerin yüklenildiði” yerler olarak görüp, gerçek deðerlerini anlayamadýlar.

Peki, köy enstitüleri kapatýlmasaydý ve bu hayal devam ediyor olsaydý, þimdiki yaþantýmýza ne tür yansýmalarý olabilirdi? Ýþlenilmemiþ toprak, kullanýlmamýþ su, okumayan çocuk ve genç, üretim yapmayan fabrika kalýr mýydý? Özelleþtirme belasý ülkemizin dört bir yanýný kaplamýþ olur muydu? Yeteneksiz siyasetçiler elinde heba olmuþ bir ulus mu olurduk? “Babalar gibi satarým” zihniyeti mi aþýlanýrdý halka, yoksa üretim içinde eðitim þiarý mý? Varoþ kelimesini biliyor olur muyduk acaba? Ya da terör belasýný? Geliþmiþliðini, kalkýnmýþlýðýný saðlamýþ köyler boþaltýlmak zorunda kalýr mýydý? Ya da köyden kente göç ihtiyacý? Töre cinayetleri ya da berdelleri mi okurduk gazetelerin üçüncü sayfalarýnda? Yolsuzluk, hýrsýzlýk, gasp gibi toplumsal yaralar mý açýlýrdý zihinlerde? Paralý eðitime gerek mi kalýrdý? Ya da eðitimde uçurum yaratan dershanelere? Ulusal kültürümüze ve deðerlerimize sahip çýkmalýyýz diye haykýrmamýza ne lüzum kalýrdý? Zaten kültürümüzü yitirip yabancýlaþmamýþ olurduk.

Mustafa Kemal’in iþaret ettiði gerçek muasýr medeniyetler seviyesine ulaþma hedefimizi, köy enstitülerini kapatarak ýskaladýk bizler. Gerçek medeniyet ve uygarlýðý Batý deðerlerinde aramak yerine, kendi ulusal kültürümüze sahip çýkmayý tercih ettiðimiz gün ise yeniden ýþýk görünecek koridorun öteki ucunda.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Ilgaz, Anadolu"nun Sen Yüce Bir Daðýsýn. Eteklerinde Kitaplar" *
"Size Sunuyorum Tüm Þiirlerimi, Ey Tarihin Hürriyet Kavgalarýnda Ölenler!"
Türkü Gibi Bir Yaþam; Fakir Baykurt


Nigar Özafacan kimdir?

3 yýldýr yazýyorum. Kendimi bir edebiyat tutkunu olarak tanýmlayabilirim. Çeþitli gazetelerde muhabirlik yaptým. Amacým, yazýlarýmýn geniþ kitleler tarafýndan okunabilmesi. Bu amaçla durmadan yazýyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Hýfzý Topuz, Cemal Süreyya, Sait Faik Abasýyanýk, Can Dündar, Özcan Bilir, Piraye Þengel


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Nigar Özafacan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.