Her devrim yokolup gidiyor ve peþinden yalnýzca yeni bir bürokrasinin artýklarýný býrakýyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Batý Anadolu kýyýlarýndan birinde, bir kasaba; “Ocaðýmýz sönmesin,” diyen ve küçük küçük yuvalarýn çalýlarla beslendiði, çocuklarýn sevgiyle büyütüleceði, umutlarýnýn yeþereceði, bütünüyle geleceðe kucak aþmýþ, bu dostluðu yaþatýrcasýna kuþlarýn, kuzularýn, çiçeklerin de bu orkestrada bütüne koþtuðu ve nasýrlý ellerin hayat çizgilerinde konakladýðý, büyüdüðü ve anýlarýn fýsýldaþtýðý bir yer… Ne pastoral bir duygu ! Bu duygularýn yoðunluðu ile Metin, her zamanki gibi yaþamýný ayaklarýnýn önünde sürükleyerek, dýþarý çýktý. Kapýyý henüz kapatmamýþtý; fakat merdiven basamaklarýna ulaþmadan gerisin geri döndü. Bir þeyler unutmuþtu-bir þeyler hatýrladý. Kapýnýn aralýðýndan yalnýzlýðýný paylaþtýðý, diðerlerine raðmen, pek baþý bulutlara deðmeyen bir ev olsa da; ama dostunu onurla konuk etmekten aldýðý lezzeti, buram buram yüreðinden etrafýna serpiþtiren ve onun her geliþinde, “ Ýyi ki varsýn,” duygularýný baharlara inat, bahar gibi yaþayan evine, tekrar girdi… Henüz günün yorgun savaþçý namzetliðini üstlenmemiþti, yine de halinden çok yorgun olduðu belliydi, kesik ifadelerle bir þeyler mýrýldandý: -Nasýl gidermeliyim bu kahredici yorgunluðu? Nasýl kaygýsýz, nasýl vurdum duymaz olmalýyým ? Ne olursa olsun koþup sana gelirim.. Sen benim için ayrý bir dünyasýn. Belki herkesin evi öyledir.Ama; sen baþkasýn, sen yanaðýnda hüznün gizemiyle fasýlasýz tebessümler sunan duman bakýþlý çirkin kýz gibisin. Ve Sen….. Masaya doðru yürüdü. Unuttuðu ve sonradan hatýrladýðý karalamalarý, çocuðun biberonuna sarýlýþý gibi kavrayarak, ellerinin içerisine gömdü.Yorgun giriþine raðmen, kendini sokaðýn kollarýna attý. Kaldýrýmlar üzerinde oynayan çocuklarýn misketini “Her zamanki gibi karþýlýklý bir oyundu bu,”çalarak, adýmlarýný biraz daha büyüttü. Çocuklar alýþmýþ olmalý ki; fakat hiç biri peþinden koþmamýþ, Metin aðabey!!! avazýný patlatmamýþlardý. Sokakta ilerlemesini sürdürüyor, düþüncelerini; havasýný soluduðu mahallenin taþýna, topraðýna karýþtýrýyordu. Birbiriyle, güzellikte yarýþýr evlerin simalarýný seyrediyor, onlara söz atmadan duramýyordu. - Nazlý kýzlar gibisiniz.Böyle güzel, böyle gayet düzgün, böyle kaliteli olmanýzý neye borçluyuz? Þüphesiz, eski olmanýz sizi hala süslü olmaktan alýkoyamamýþ. Çok iyi biliyordu ki; bu sabah da güneþ, taze ve güleç yüzlü bir halde doðmuþtu. Bulutlar kaplasa da etrafýný, güneþe dönüktü yüzü. O yürürken, genç bir adam kesti yolunu. Elinde bir boya sandýðý vardý.Yokluk, ciðerine tak demiþ ki; bu koca adam, küçük bir boya sandýðýyla geziyor, bir eliyle de boya sandýðýný göstererek, cýlýz ve kaçamak sesiyle yüreklere iniyordu. -Boyayalým mý abi ? Bak, parlasýn da kirlenmiþ dünyamýza aydýnlýk olsun. -Peki ! Bu yüreðimi çizen sözü ne yapabilirim ki… -Olsun abi ! Bak para da istemem. Yeter ki boyayým abi. Ben abi. Ben var ya ben, abi! -Evet sen? -Þu koskoca Dünya’da yer bulamadým abi. -Herkese var da, sana neden yok ? - Yok abi , öyle deme. Bak gücenirim sonra. Dünya’ya sarýldýðým ipi kopardým, ya da kopardýlar abi. Gel, sen boþ ver beni, ayakkabýlarýný kaldýrýmlarda gülümset abi.. Metin adamý anladý. Ses çýkarmadý. Duvara yaslandý… Ayaklarýný uzattý. -Tek tek abi. Metin, bu kocaman adamý saran kaçamak bir tebessümle, -Buna da peki, dedi. Boyacý, sanatýný bilen , ilmik ilmik iþleyen bir adam dikkati ve sessizliðiyle ayakkabýlara ýþýk verdi. Ancak, bu koca adam, alýþýlmýþýn aksine para istemiyordu. Metinle aralarýnda kýsa bir konuþma daha geçti. Boyacý,”Olmaz, diyordu , Benim prensiplerim var.” Adam, geleneksel para alma usulünü bozmakta ýsrar ediyordu. -Sen paraný koy cebine abi; ama yüreðine deðil, cebine koy abi. Metin , izlemeye baþladý boyacýyý. -Bayramlarýn hazzýna varamadým, bayramlarý yaþamadým. Yavaþ yavaþ duygu denizine düþmüþtü. Boyacý devam etti. -Eðer siz de bu hazdan uzak kalmak istemiyorsanýz, çocuklarýn saçlarýný okþayýn abi. Ýþte sizin borcunuz bu olsun…. Metin, baþýný evet dermiþ gibi öne eðdi ve aðýr aðýr sokaðýn içlerine süzüldü… Ýnsanlarýn seyrekleþtiði ve hep bu geliþ gidiþlerinde, evinin sokaða hakim penceresinde kaldýrýmlarý kollayan Nazander teyzenin, uzaklarda asýlý kalmýþ bakýþýna yakalandý. Oradan her geçiþinde, bu yaþlý kadýnýn penceresi önünden; ince býyýklý, bastonunu sektirerek yürüyen, püsküllü feslerini kaþlarýnýn üstüne indirmiþ zarif beyefendileri ve Nazander’in, onlara mendilini býrakýþýný hayal ederdi. -Rica etsem mendilimi bana tekrar lütfeder misiniz? Ýpek iþlemeler bir türlü elime dost olamadýlar da, rica etsem… Ayný nezakete matuf bu beyefendiler; ona, ince adýmlarla yaklaþýrlar selam verirlerdi. -Ne demek hanýmefendi ! Bu bana bahþettiðiniz bir lütuftur. Rica ederim. Mendilin, iþlenmiþ kenarlarýndan akýp gelen, tam orta yerinden tutulmuþ parmak uçlarýyla, bu güzel kadýnýn elinde tuttuðu mendile deðmenin ve koklamanýn verdiði hazla, Nazander hanýmefendinin eþik önüne geliþinin sabýrla bekleniþlerini görürdü. Metin bu kez de, yaþlý hanýmefendinin gözlerinden kaçamadý, durdu. Ona, “Bu gün nasýlsýnýz? Der gibi gülümsedi. O, bu gülümsemeye; kýrýþmýþ yüz çizgileri, ak saçlarýnýn seçilebildiði iþlemeli beyaz örtüsüyle baðlý baþýný ve ellerini kendisine doðru sallayarak içeri gel! Ýþaretiyle karþýlýk verdi. -Gelirim ; ama bir acý kahve lütfen. Köpüklü ve beni uzakta kalmýþ günlere salacak, hoþ bir seda yüklü tat isterim… Bir de, þapkasýný denize kaptýran balýkçý çirkin kýzýn, getirdiði balýklarý görmek… -Ömürsün kuzum vallahi ! Metin‘ im gel hadi ! Sensiz onlarý paylaþmak ister miyim ? -Tamam tamam þimdi oldu. Yýllarýn yorgun ve unutulmamýþ anýlarýný taþýyan merdiven basamaklarýný birer birer çýkýp, gelenlere ardýna kadar kollarýný açmýþ ve çam kokusunu bütün bedeninde var eden ve eve yýllardýr bekçilik yapmýþ bu kapýdan içeri girdi. Evin salonunda kendisine oturacak bir yer kestirip, yumuþak bir tebessüm içeren “Merhaba!” selamýyla yaþlý kadýnýn karþýsýna oturdu. Bu eve her geliþinde; anlamýný veremediði duygularýný, mazide yolculuða çýkartýr, birkaç dakika oradan uzaklaþýrdý. Evin o mistik kokusunda ve her köþesinde anýlarýn kol gezdiði, hava esintileri vardý. Bu esintiler onu bu evi her ziyaretinde, alýr uzaklara götürürdü. Özenle ve göz nuruyla elde iþlenmiþ nakýþ nakýþ iþlemeli örtüler, insaný kollarýnýn arasýnda geçmiþten ninniler söyleterek uyutacak rahat koltuklar, duvarlarýn belli bölümlerinde asýlý kalmýþ ve bakanlarýn gözlerine odaklanmýþ tozlu resimler… Son yandýðýndan beri, külleriyle beraber hayata gözlerini kapamýþ þömine ve evin diðer bütün bölümleri Metin’i sarar ve ona, doyumsuz bir haz yaþatýrlardý. Bu duygulardan zor da olsa sýyrýldý…Ve o yaþlý kadýnýn iç çekiþlerini paylaþmak için konuþmaya baþladý. -Bu gün nasýlsýnýz efendim. -Çok yorgunum; ama henüz bu yorgunluða yenilip göçmeyi düþünmüyorum. -Ýyi ediyorsunuz. Bu sokaktan sizin bakýþlarýnýzýn çekildiði an, buralar ýþýðýný kaybetmiþ bir fener gibi olur. -Aaa efendim olur mu ! Ben kim, bu sokaða hayat vermek kim. Bu sokaðýn anýlarýdýr beni yaþatan. Beni, hayatýn ipine sýmsýký saran ve Azrail’in peþinden göndermeyen hep bu sokaktýr…. Neyse ! Ben size bir kahve yapayým. Bu kahvenin de kýrk yýl hatýrý olur mu, bakalým ! Nazander haným yerinden kalkarak, eski evlere mahsus , duvara gömülü olarak yapýlmýþ dolabýn kapaðýný açtý ve kahve kutusunu alýp kýrk yýl hatýr býrakacak o köpüklü kahvesini yapmaya koyuldu. Her zaman olduðu gibi yine kahvenin yapýmý uzun sürecekti. Metin, bu aradan yararlanarak, duygu deryasýna kulaç atarken, merdiven basamaklarýndan gelen ses, onun ilgisini kapýya doðru çekmeye yetti. Bütün benliði ve bedeniyle kapýya doðru çivilendi. Çünkü sesler yaklaþýyor ve çok yakýnýndan gelen bu mýrýltýlardan neþeli bir türkü esintisi alýyordu. Meraklandý… “Sanýrým davetsiz bir misafirimiz var,“ dedi. Bu cümleyi kendi kendisine söylerken meraký bir kat daha artmýþtý. Nerden bilirdi, haftanýn belli günlerinde bu yaþlý kadýna balýk getiren biri olduðunu? Bu duygularý taþýyan iç konuþmalarý henüz bitmiþti ki; O’nu, salonun kapýsý önünde gördü. Oturduðu yerden kalkýp selamlamak ve buyurun! Demek istedi; ama koltuða çivilenmiþ kalkamýyor, onun gözlerine asýlý kalýyordu. Bir kaç dakika kendine gelemedi.Yüreði sendelemiþ, sað sola çarpýyordu. Kendisini toparlamasý uzun sürdü. Kýzýn elinde sepete benzer, fakat üstü kapaklý bir kova vardý. Elleriyle sýkýca tuttuðu kovadan,su damlacýklarý teker teker yere düþüyor ve ahþap döþemenin üzerinde ýslaklýklar býrakýyordu. Kýzýn gözleri de bu damlacýklar gibi Metin’in yüreðini ýslatýyordu. Kýz, kovayý yere býraktý. Islanmýþ ellerini, parmaklarýný bir biri içerisinde gezdirerek kurutmaya çalýþtý. Metin onu gözlemliyor, yüreðinden gelen heyecaný gizlemeye çalýþýyordu. Kýzýn üzerinde askýlý mavi bir kot, oldukça beyaz benekleri bulunan kýrmýzý bir gömlek vardý. Siyaha inat, kapkara saçlarý omuzlarýna düþüyor, denizden çýkartýp gözlerine gömdüðü mercan taþlarýnýn parýltýsý, þimþek gibi gelerek Metin’in ölü denizi andýrýr yüreðinin bilinmeyen sularýnda bir yakamoz gibi ýþýldýyordu. Kýz çok rahattý , sayýsýz deniz zaferleri kazanmýþ bir amiral gibi karþýsýnda dimdik duruyordu. Siyah saçlarýnýn çerçevelediði yüz kýsmýnda; biraz dikçe elmacýk kemikleri, alýnla birlikte bir bütünlüðün devamý olan çenesi, gizemi sýrtlamýþ simasýyla, bir tebessüm içeren dudaklarý, bir biriyle birleþerek denize akýp gelen ýrmaklar gibi yüreklere doluyordu… Bildiði; fakat adýný koyamadýðý týlsýmlý bir alevin içerisine düþtü. Kelebeklerin ve bütün bildiði çiçek sevdalýlarýn özlemini çektiði gül bahçesinde buldu kendini. Papatya mý, lale mi, çiðdem mi, karanfil mi, gül mü? Hangisi yoktu ki; O, bahçenin kendisiydi… Kýz, bu yabancýya çekingen bir tebessüm içeren yüz ifadesiyle, üstünde ki kýyafetini iþaret ederek, “Anla iþte!” der gibi konuþmaya baþladý. -Balýk… Nazander hanýma balýk getirmiþtim de … -Bütün çiçekler solar sizin görüntünüzde … -Anlamadým … Ne dediniz ? Metin, güneþin batýþýnda ki kýzýllýða inat, kýzarmýþtý. Sustu… Kendisini toparlamak üzereydi ki; Nazander haným kahveleri getirdi, yaþlý kadýn yine imdadýna yetiþmiþti… Kýsa bir sessizlik oluþtu… Bu sessizliði yine ev sahibi bozdu. -Bak Metin! Kimler gelmiþ… Geç! Geç þöyle gözümün önüne otur. Kahvenin birini Metin’e uzattý, diðerini kendi içmeye baþladý. Bir þeyler hatýrlamýþ gibi telaþla oturduðu yerden doðruldu. -Çirkin kýz sana da kahve yapayým dedi. -Hayýr ben yaparým , siz oturun lütfen! Kýz mutfaða doðru yöneldi. Bu evi iyi bildiði belliydi, doðruca gitti. Kýz giderken, Metin göz ucuyla bir kez daha baktý. Nazander haným bu belirsizliði ortadan kaldýrmak için, Metin’e dönerek konuþmaya baþladý. -Nasýl, dedi. Çirkindir; ama iyi kýzdýr. -Çirkin, evet çirkin; ama balýklarýn efendisi, deniz kýzý gibi… -Bak hele, neler de bilir Metin’im. Kýsa ve sessiz bir gülüþme geçti aralarýnda... -Kahve için teþekkür ederim, size zahmetler oldu. -Zahmetler dersen, bir daha kahve yapmam haberin olsun. Kýz kahvesi elinde salona döndü.Nazander hanýma yakýn oturdu. Yaþlý kadýn ikisini de gözlerinin içine hapseder gibi konuþmaya baþladý. -Siz tanýþmýyorsunuz deðil mi ? Hadi tanýþýn bakayým, beni yormayýn ve uzatýn ellerinizi de, parmaklarýnýz dostluðun ilk meyvelerini tatsýnlar. Metin elini uzattý. -Ben Metin… Öðretmenim… -Ben de Çirkin kýz! Kýz bunu söylerken sesinde en ufak bir eziklik yoktu. Aksine, çirkinliði bir lütuf olarak kabul etmiþ gibiydi. Gülüþmeler, salonun mistik havasýnda dolaþýp dolaþýp yüreklere konuyor ve her konuþma sonunda sýcaklýðýný estiriyordu. Vakit ilerlemiþti. Zaman çok hýzlý koþuyordu. Metin, zamanýn durmak bilmez nefesini yavaþ yavaþ hissetti. Üzüntüsü yüzünde belirdi. -Artýk ben kalkmalýyým. Bir görüþmem var . Kýz , “Biraz daha kalamaz mýsýn?” Der gibi Metinin gözlerine baktý. Erkek, kýzýn gözlerinde bir kez daha asýlý kaldý. Kendisini, alabora olmuþ bir tekne gibi bu limana sýðýnmýþ olarak buldu. Gitmek istemiyordu ama verilmiþ sözleri yerine getirmenin ÝNSAN olmanýn baþlýca kavramlarýndan biri olduðuna inanýrdý. Biraz çekingen ve cýlýz çýkan sesiyle konuþmaya baþladý. Kelimeleri ortaya atýp sahibini bulmasý için daðarcýðýndan yerlere saçýyor ve bu sözler çirkin kýzýn yüreðinde toplanýyor, sahibine ulaþýyordu. -Kalkmak gerek; ama, buradan baþka yere göçmek istemiyorum. Ve gitmeliyim… Bu gidiþim, yarýmlýk duygumdan bir çeyrek daha götürüyor. Deniz ve deniz kýzýnýn esintilerini içmek varken gitmek zor… Her ne ise ben kalkayým. Yerinden tekrar kalktý, vedalaþmak için elini uzattý. Bir þey unutmuþ gibi geriye doðru sendeledi ve yaðmurdan ýslanmýþ toprak gibi gevþedi. Kýz da ayaðý kalkmýþ elini uzatmýþtý; ancak eli öylece kaldý… Kýz, bir kez daha görüþmek isteðini çok rahatlýkla söyledi. -Metin bey, isterseniz yarýn görüþebiliriz, ne dersiniz?... Ne kadar da rahat ve insanýn içini ýsýtan sesleniþti bu. Metin gülümsedi. -Onur duyarým… Beni mutlu edersiniz… -Kýz, Metin cümlesini bitiremeden devam etti : -Buraya yakýn; fakat beni hep uzaklara alýp götüren, ara sýra da yalnýzlýðýmý paylaþtýðým bir yer var… O güzel yeri size de göstermek isterdim. Genç adam, bu gözünü budaktan esirgemeyen kýza, baþýyla evet der gibi cevap verdi. Ertesi gün, akþam üzeri buluþmak üzere vedalaþtýlar. Nazander haným, bu konuþmalarý yüzünde anlayýþlý bir tebessümle dinliyordu. Konuþmaya müdahale ederek varlýðýný hissettirmedi. Metin veda ederek, hýzlý ama acemi ve birbirine dolaþan adýmlarýyla dýþarý kendini zor attý. Sokaða adýmýný attýðýnda bir rahatlama hissetti. Heyecanýndan ve bedeninde taþýdýðý titremelerden bir süre kurtulamadý. Kendini; ancak toparlamýþtý ki, ayaklarý ondan önce çoktan varmýþtý geleceðe yere.. Boylu boyunca uzanmýþ çarþýda bulunan ve saðlý sollu bir birine yaslanmýþ sahaflarýn önünden geçerek, Aþiyan sahafýnýn ardýna kadar açýlmýþ kapýsýndan içeri girdi. Burasý; her gelen insana bir kuþ özgürlüðünü, aðlamaya hazýr öbek öbek bulutlarýn buluþma anýný, denize ulaþmak için büyük adýmlar atan nehirleri, kovanýndan çýkýp bal özüne dokunmak için, çiçeklerin tenine ulaþmaya koþan arýlarý ve kitap sayfalarýnýn arasýnda kaybolup gezintiye çýkan seyyahlarý hatýrlatýrdý. Ýçeri girdi ve selam verdi. -Merhabalar … Yaþar aðabey nasýlsýnýz …? -Merhaba … Hoþ geldin . Bu gün pek neþeli ve kýpýr kýpýrsýn hayýrdýr? -Benim her zaman ki halim… Kýsa ve içten bir gülüþmeyi paylaþtýlar. Metin, içeride sohbet halinde olanlarý görmemiþ, yüksek sesle hal–hatýr sormaya devam ediyordu. Bu sahaf evinin, konuklarý için özel yapýlmýþ bir köþesi vardý. Sohbete susamýþ olanlar oraya oturur, birbirlerine yudum yudum içecekleri konularý ikram ederlerdi. O köþeye, “Þark ve haydi sen de paylaþ köþesi,” adýný koymuþlardý. Orada oturanlarýn çoðunu tanýyordu. Kasabanýn doktoru , veterineri, kolluk kuvvet komutaný, bir iki sohbet aþýðý ve bilge insanlarýn yanýnda oturabilmekle bile bir þeyler öðreneceklerini bilen bir-iki genç delikanlý ve ayaklý kütüphane dediði, sýkça yazmayan; fakat yazdýðý zaman, insaný duygu çemberinde evirip–çeviren ve okuyan her yüreðe, kaleminden ayrý ayrý tat damlalarý düþüren Muammer bey de vardý. Saygýyla baþýný öne eðerek selam verdikten sonra yanlarýna sýðýþtý. Algýlaya bildiði kadarýyla sohbetin konus , “Ýnsanlar; kimsin? Sorusuna nasýl cevap verirler?” Veya yanýlmýyorsa, “ Ýnsanýn kendini keþfi,” idi. Sohbeti bölmek istemiyordu ama bir cümle ile sohbette buldu kendini. -Fethedilecek ilk ülke insanýn kendisidir. Muammer bey, kaybettiði ve daðarcýðýndan yere düþürüp aradýðý bu cümleyi Metin’inin dudaklarýnda yakalamýþtý. Bundan duyduðu sevinci daha iyi anlatmak için ellerini açtý. -Bakýn iþte insanýn tek realite olduðunu gösterir bir cümle. Gerisini boþ verin… Gerisi bu cümlenin ardýndan koþarak ve ilmik ilmik sökülerek gelir. Metin, gülümsedi ve teþekkür eder gibi karþýlýk verdi. -Eyvallah hocam…dedi. Ama… Sizi bu konudan alacaðým… -Yine þiirler mi? dedi -Evet hocam! Maalesef yine þiirler… Gerçi benim þiirlerim, “ Minareden at beni / aþaðý in tut beni, “ usulünden; ama, artýk sizlerde buna katlanýverin. Bir anlýk sessizlikten yararlanarak elindeki kaðýtlarý hocaya uzattý. -Üstadým, bakar - incelerseniz sevinirim . O sýrada komutanýn telsizinden bir anons duyuldu. Telsizin derinliðinden gelen madeni bir ses, “Komutaným, yaþlý bir kadýnýn evine, hýrsýzlýk için girenler kadýný öldürmüþler ve þu an orada sizi bekliyoruz. Adres Þ…… sokak, numara 23. Emirleriniz nedir? “ Bu ses , Metin‘ in yüreðine ince bir sýzý getirdi. -Nazander haným…. Nazander hanýmýn evi bu… Komutaným sizinle gelebilir miyim? Öldürülen kadýnýn evinden az önce çýktým, oradaydým, sohbet edip gülüyorduk…. Ýnanamýyorum… Az sonra, verilen adrese varmýþlardý. Metin, merdivenleri koþar adým çýktý. Nazander haným, salonun ortasýnda tebessüm eden yüzüyle “Ben de Azrail’in peþine takýldým gidiyorum.” Der gibi, soluðu tükenmiþ yatýyordu. Zavallý yaþlý ve masalsý kadýn… Her þey bitmiþti iþte. Bir tarih sayfasý kapanmýþtý. Bir insan hayatý tükenmiþti. Ve ölen kadýn sadece nefes alan, yiyen içen, uyuyan bir yaratýk deðil, geçmiþi vakarla yüreðinde taþýyan, zarif bir efsane gibiydi. Ama… Birileri, onun evinde kim bilir neler aramak ve çalmak için eve girmiþler, çalacak bir þey bulamayýnca hayatýný çalarak intikam almýþlardý. Metinin yüreði yanýyordu. Ýsyan ve intikam duygularý ruhunda kol geziyordu þimdi. Ýnsan nasýl bu kadar acýmasýz olabilirdi? Bir hayata son vermek bu kadar kolay mýydý? Kimdi bu canavarlar? Nasýl kýymýþlardý bu kadýna. Oyalý bir mendil kadar nazik, etrafýndaki onca kabalýða, nankörlüðe raðmen hiç þikayet etmeden ve güleryüzle yaþamýný sürükleyen bu kadýna nasýl el kaldýrabilmiþlerdi? Tahkikat sonrasý, kendini biraz da olsa toparladý. Zavallý kadýnýn evinden ayrýldýðýnda, çirkin kýz da çýkmýþtý evine gitmek için… Sevinci ve tesellisi sadece oydu. Zaten o kýzýn Nazander hanýmdan isteyeceði ne olabilirdi? Zavallý kadýn… Ne kadar içten, ne kadar kibar bir hanýmefendiydi… Yaþlý kadýný, bir gün sonra defnettiler… Toprak, yine bir insaný özüne almýþtý. Ýmam dualar okuyor, bütün dostlar hüzünle iç çekiyorlardý. Metin, kendi sessizliðini, sessiz kalan düþünceleriyle daðýttý. -Topraktan geldik, topraða gideceðiz. Marifet, bu süreç içinde çamurlaþmamak. Nazander haným çamurlaþmamýþtý ama ona kýyanlar ne olmuþtu acaba? Yakalanabilecekler miydi? Çirkin kýz sessizce yanýna gelmiþ ama Metinin üzüntüyle söylediði o sözleri duymamýþtý. Göz göze geldiler. Metin, bir þeyler söylemek istedi, kýz “Tamam, anladým” der gibi baþýný öne eðdi. Ve mezarlýk tek tek boþaldý. Nazander hanýmýn evinde, deðerli olan ne vardý ki böyle oldu? Diye düþünüyordu Metin. Sadece anýlarý… Kimsenin deðerini bilmediði ve giderken heybesinde götürdüðü anýlarý… Mezarlýktan , en son ayrýlan Çirkin kýz ve Metin oldu. Bomboþ sokaklarda, baþýboþ dolaþtýlar. Denize sýrtýný dönmüþ daðlarýn görüldüðü yere geldiler. Dalgalarýn kayalara çarpýp, sonra tepe taklak düþüþünü ve ayaklarýnýn uçlarýna deðen damlacýklara hakim bir masaya oturdular. Bu yer, ne karada ne de denizde idi. Birisine göre denizde, birisine göre karada. Yer deðiþtikleri zaman, düþünceleri de deðiþiyordu. Sohbetin, uzun yollarýnda saatler geçti. Metin ve Çirkin kýz, bu yolun bitmesini istemiyorlardý. Günler birbirini kovaladý. Paylaþtýklarý dostluk, zamanýn diþlileri arasýnda akýp gitti. Saatler, Metin ve Çirkin kýza inat hýzla koþtular. Hep koþtular… Erkek kýzý merak ediyordu, kýz ise erkeði. Ayrý olduklarý zaman dilimlerinde neler yaptýklarýný, nasýl bir yerde yaþadýklarýný, o boþ ve anlamsýz saatleri nasýl geçirdiklerini… Metin soramýyordu, kýz da soramýyordu… Ýkisi de sadece zaman içinde geliþen bu güzelim paylaþýmý bozmamak adýna susuyorlardý. Ama bir gün kýzýn eline, erkeðin evini görebilmek için bir fýrsat geçti... Her zaman olduðu gibi çarþýya iniyordu kýz. Metinin evinin önünden geçen sokaktan geçmeyi alýþkanlýk edinmiþti son zamanlarda. Tuhaftý ama bu gün, her zaman kapalý olan sokak kapýsý aralýktý. Acaba içerdemiydi? Kapýya ilerledi ve seslendi. -Metin? Ses yoktu, belki aceleyle çýkmýþtý evden ve kapýnýn açýk kaldýðýný fark edememiþti. Hem zaten bu kasabada kapýlarý kilitlemek gereksizdi. Sakin ve güven dolu bir yerdi burasý. Ama… Nazender teyzenin öldürülüþünden bu yana artýk eski güvenlik kalmamýþtý. Kapýyý kapatmak ve yoluna devam etmek istedi, yapamadý. Ýþte, onun evini görmek için bir fýrsat çýkmýþtý karþýsýna…. Yaptýðý çok ayýptý ama kendisini bu meraktan alýkoyamýyordu bir türlü. Yavaþça aralýk kapýyý itti. Ýçerisinin loþ ve yalnýzlýk dolu havasýna alýþmak için bir süre olduðu yerde hareketsiz kaldý. Korku mu, saygý mý? Yüreðinde ki her neyse, onu adým atmaktan vazgeçirtiyordu. Bilinemedik bir dünyaya adým atan kaþifler gibi… Merak vardý içinde. Ayný zamanda bir baþkasýnýn, o yalnýz adamýn dünyasýna tecavüz ediyor gibi hissediyordu kendisini. Ama girmeli ve yüreðindeki sorularýný yok etmeliydi artýk. Ýçerisi, dýþarýnýn sýcaklýðýna inat serindi, bir an ürperdi, sonra ilerledi salona doðru. Odanýn tam orta yerindeki direk, sanki dünya kurulalý beri hep oradaymýþ da, ev o direðin etrafýna yapýlmýþ gibi, öyle güçlü bir görünüþe sahipti. Yýllarýn etkisiyle kararmýþ, bunca yýla raðmen, gövdesinde kararmadan baþka bir yaþlanmýþlýk belirtisi yok. Þapkasýný farkýna varmadan çýkarttý kýz… Yanýndaki masaya koydu. Elleriyle eþyalara dokunuyor, adamdan bir iz, bir belirti arýyordu. Masanýn üstünde kitaplar, bilgisayarý, telefon, kaðýtlar… Kaðýtlar… Kaðýtlar… Kalemlikte bolca kurþun kalem, bir dolmakalem ve tükenmezler. Masada açýk duran kaðýtlardaki yazýlarý okumak istedi. Ama kendi kendini frenledi sonra. “Adamýn evine girdin, beynine, düþüncelerine de mi girmek istiyorsun? Diyordu kendisine. Delice bir merak duyuyordu. Ne zamandýr dost olduðu, zamaný paylaþtýðý bu adam, bir bilseydi ki þu anda ondan habersiz, onun evinde, özelinde bir keþif gezisine çýkmýþ… Çok çirkin bir þey yaptýðýnýn bilincindeydi ama alýkoyamýyordu kendisini. Üstelik her gün önünden geçtiði ama her zaman kapalý gördüðü bu kapý, bugün kendisini bekler gibi aralýktý. O kadar uzun zaman merak etmiþti ki bu adamý… Onunla karþýlaþtýklarýnda, adamýn gözlerinden kayýp geçiveren o dostça gülümseme… Tanýmýyor ama diðer taraftan da her þeyini biliyor gibi… Adam sanki dünyanýn tüm sýkýntýlarýný yaþamýþ gibi. Yüzyýllarý yüklemiþ de sýrtýna, çaresiz dertlerin çarelerini ararmýþ gibi… Herkese faydalý olmak isteyen, kendisinden baþka herkese yararlý olan… Ne var ki kendi yürek yükünü þikayetsiz ve kimseye açmadan yaþamýný sürdüren bir adam. Ýleride, masanýn üstünde baþkalarýyla çekilmiþ bir resmini görüp ona doðru ilerledi. Resimdeki gülen yüzü inceledi uzun uzun. Güzel, yakýþýklý yüz hatlarý vardý. Aydýnlýk, hoþgörülü bakýþlar. Ama neden hüzünlü? Neden acýlý? Ve neden o bakýþlarda kendisinden izler vardý? Kendi kendisine gülümsedi, sonra gülüþün týnlamasýndan korktu ve bir an hareketsiz kaldý. Kendisinden izler ha? Bu resim kim bilir ne kadar uzun zaman önce çekilmiþti. O zamanlar adamýn yaþadýðý yerlerde, kýz yoktu ki. Adam buraya geleli daha bir yýl olmamýþtý bile. Yine de... Kýzý gözbebeklerinde taþýmýþ gibi… Bu kez daha yüksek sesle güldü kýz. Gözbebeklerinde… Oysa adam bir süre öncesine kadar farkýnda bile deðildi belki de kýzýn. Belki, herkese bakýþý öyleydi. Belki içindeki insan sevgisiyle bakýyordu herkese baktýðý gibi… Resmi eline aldý, adamýn yüzünü bilinçsizce okþadý. Onunla konuþuyordu þimdi. Sen, dedi. Sen… Kim bilir, belki de bakýþlarýndaki o gücün farkýnda bile deðilsin. Onlardaki sevginin, anlayýþýn sen; farkýnda bile olmadan bakýyorsun, sen sevgi bakýyorsun, vefa bakýyorsun, dostluk bakýyorsun… Artýk gör beni. Herkese baktýðýn gibi deðil, ben olduðum için bak bana. Fark et!” Yürüyordu, resimle konuþurken. Sonra durdu, resmi yanýnda durduðu sehpaya býraktý, çevresine göz gezdirdi. Sade ama zevkli döþenmiþti salon, göz yormayan pastel renklerle. Dünyanýn kim bilir hangi ücra köþelerinde el emeðiyle yapýlmýþ objeler. Duvarda deðiþik ýrklardan insan resimleri. Geniþ, uzun bir kanepe… Uzanýp, dinlenilecek, kitap okunabilecek rahatlýkta. Geniþ bir sehpa, üstü kitaplarla dolu. Adamýn erkeksi dünyasý, insancýllýðý belli ediyordu kendini bu evde. Fazladan bir þey yok ama her þey o kadar gerekli ve yerinde kullanýlmýþ ki. Zevkli biri olduðu belli oluyordu. Dýþarýda havanýn karardýðýný fark etti, bir telaþ kapladý yüreðini. Adam az sonra dönerdi. Baktý her þey yerli yerinde ama resim… Hýzla resmi býraktýðý yerden alýp masanýn üstüne aldýðý yere koydu, kapýya ilerledi. Sonra geriye dönüp baktý. Her þey bulduðu gibiydi. Az sonra adam evine dönecek, þu kanepede uzanacak, þu masada yazacaktý. “Seni sana býrakýyorum yalnýz adam, diye fýsýldadý. Seni sana… Bir gün beni fark edebilmen umuduyla hoþça kal!” Sonra kapýyý yavaþça çekerek ardýndan kapattý. Bir dakika sonra ufak kasabanýn tozlu ve ýssýz yollarýndan süratle evine doðru ilerlerken geride unuttuðu þeyi hatýrlamadý bile. Þapkasýný… Balýða çýkarken güneþten korunmak için devamlý taktýðý o eski þapkasýný yalnýz adamýn evinde, masanýn üzerinde, ruhunu býrakýr gibi unutmuþtu… Bu olay hiç anlaþýlmadý erkek tarafýndan ya da hiç belli etmiyordu kýza.. Dostluklarý her doðan günle daha da geliþti…Bir bütünün parçasý olmuþlardý. Sabýrsýzlýkla görüþecekleri günü, saati beklerlerdi.Ama günler… Günler yine durmak bilmedi.. Bu kasabanýn yamacýna kurulduðu daðýn üzerinde kol kola ve sýrtlarýný birbirine yaslamýþ gezen bulutlar, bilinmedik bir sebeple ayrýlmýþlardý. Ayný günlerde; Metinin, Erzurum Þenkaya ya tayin atamasý gelmiþti. Parçalar, bütünden bir bir kopuyordu. Oysa ki; ulaþmak istediði günlere çok yaklaþmýþ, tutmak üzere idi. Þimdi bunun zamanýmýydý? Anýlarýný yüklenip, sessizce gitmek istedi. Yüreðinde körüklediði ateþ cýlýz ve fersiz kalýyor, üþüntüler çöküyordu bedenine. Çirkin kýz haberi çoktan almýþtý. Metin’in evinin önüne gelmiþ, kapýyý hýzla çalýyordu… Metin, her çalýþta ayrýlýk sesi çýkartan kapýnýn kilidini açtý. Çirkin kýz , Metinin karþýsýnda duruyor , “Bir þey yapamaz mýsýn?” bakýþýyla üzüntüsünü ifade etmeye çalýþýyordu. Genç adam, kanadý kýrýlmýþ bir kuþ ve göç yoluna düþmüþ daðýnýk obalar gibi keyifsiz ve yorgun, ”Hoþ gelmiþsin, “dedi. -Ýçeri gel …Belki bu son günümüz…Belki, yolunda olmayan yollar beni alýr da götürür. Ýçeri gel… Çirkin kýz , cevap vermeden içeri geçti ve bir zamanlar þapkasýný unuttuðu masanýn kenarýna iliþti. Metin, kýzdan habersiz bütün dostlarýyla vedalaþmýþtý. Bir tek o kalmýþtý. Karþýsýna geçip oturdu. -Gidiyorum ya… -Bu kadar çabuk mu ? - Elimde deðil.Biliyorsun, atamam geldi, mecburum.… -Peki ! Yolculuk ne zaman ? -Yarýn…Ama gitmek istemediðimi, yüreðimi burada býraktýðýmý bilmeni isteri. -Oralarda da daðlar varmýþ. Daha büyükmüþ. -Yüreðim ve gözlerimin seni gördüðü kadar deðil.. Çirkin kýz vedalaþmak istemiyordu. Ayaða kalktý ve aðýr adýmlarla kapýya doðru yürümeye baþladý. Metin, kýzýn zorlukla duyacaðý boðuk bir sesle yutkunarak konuþmaya baþladý. -Ne olursa olsun seni hep seveceðim. Çünkü sen, asil ve yaþama direnen, bilinçli bir kýzsýn. Ve sana, hep saygý duyacaðým…. Metin, bunlarý söylerken kýz, sanki daha fazla bir þey duymak istemiyormuþ gibi ayaða kalkmýþ ve arkasýný dönmüþtü. O da bir þeyler söylemek istiyor ama kelime haznesinin ne kadar yetersiz kaldýðýný þimdi acýyla hissediyordu. Hangi kelime, Metin gittiðinde, kendi içinde boðulacaðý karanlýðý anlatabilirdi? Hangi sözcük þu anda yüreðinin parçalandýðýný anlatabilirdi? Beyni sallanýyor gibiydi kýzýn. Duyduðu acý fiziksel bir acýya dönüþmüþtü. Dostunu arkadaþýný ve kendisini þimdiye kadar anlayabilmiþ tek insaný, hasýlý Metini kaybediyordu. Bundan daha kötü ne olabilirdi? Ama… O çirkin kýzdý… Kimseye sokulmayan, kimseden bir þey beklemeyen…. Metine de bir þey söylemeyecekti. Söyleyeceði þeyler onu çok üzebilir ve gidiþ yolunda adýmlarýnýn tökezlemesine neden olabilirdi. Son kez dönüp, onun yüzüne baktý. Sevgili, gülümseyen, anlayan, ve anladýðýný anlatabilen bu yüze… Demek bu günden sonra bir daha göremeyecekti bu yüzü. Kendisine her gördüðünde, “Merhaba Çirkin, bu gün nasýlsýn bakalým?” Diyen o sesi duymayacaktý. Buruk bir gülümseme yerleþti yüzüne. Bunun dýþýnda baþka hiçbir duygunun belli olmamasýna çalýþarak…. Ona doðru ilerledi. Sakin bir tavýrla elini uzattý. -Peki, dedi. Peki! Sana gideceðin yerde baþarýlar diliyorum. Yolun ve bahtýn açýk olsun…. Sonra onun uzattýðý ýlýk ve güçlü eli son defa sýktý. Gözpýnarlarýna söz dinletemeyeceðini iyi bildiði için, aceleyle sokaða fýrladý. Adýmlarýnýn onu nereye götürdüðünü bilmiyordu. Uzaklaþsýnlar yeter ki. Bu evden, bu adamdan ve hatta bu kasabadan... Çünkü bu kasaba, bu adamý görmüþtü. Biliyordu ki artýk burada kime baksa, o yüzde Metini görecek, her seste Metini duyacak… Buralardan gitmeliydi o da… Metini tanýmayan, sesini duymamýþ olan, onun adýmlarýnýn basmadýðý bir yerlere kaçmalýydý. Burada artýk onun varlýðý olmadan kalmak… Yaþamak… Biliyordu, bunu yapamaz, sürdüremezdi. Daðlar, her zaman kendisini sakinleþtiren daðlar. Yüzünü onlara dönmeli, daha bu kasabaya geldiði gün merak etmeye ve dostluðundan zevk almaya baþladýðý adamý bir an önce geride býrakmalýydý. Kýzýn kapýdan çýktýðý andan beri yalnýzdý Metin. Kendisini dinlemek ve dinlenebilmek için uzandý. Duygusal yorgunluðunun çöküntüsü altýnda kalarak çok geç saatlerde uyuyabildi.… Sabahýn ilk ýþýklarýyla, ana yoldan geçerek uzaklaþan otobüsle kasabadan ayrýldý. Onun, bu erken çýkýþýný kimse görmemiþ, tüm öðretmenlerin kaderi, Metini de kim bilir kaçýncý kez yakalamýþtý. Kasabadan kasabaya, köyden köye, biteviye yolculuklar… Yeni bir okul, yeni öðrenciler… Yeni fikirler… Ve bir türlü unutulmayan anýlar… On yýl geçmiþti aradan. Kasabanýn üzerine kaçýncý güneþ doðmuþ, kaç kýþ yaðmurlarýný boþaltmýþtý kim bilir… Metinden hiçbir haber çýkmamýþtý bu süre zarfýnda. Ayný gittiði günkü gibi, kulaklarýnda sesi, hayalinde yüzü, kimseye bir þey anlatmadan, içinin acýsýyla yaþamýþtý çirkin kýz. Bu kasabadan da gidememiþti. Þikayeti yoktu. Onu tanýmýþ olmak bile bir deðerdi. Unutmamýþtý ve anýsýný taze tutmak uðruna, yüreðinde yanan ateþi devamlý taze tutuyordu. Televizyon açýktý o gün. Çok seyrek tv izlediði zamanlardan biriydi kýzýn. O sabah balýktan gelmiþ, avladýðý balýklarý daðýtmýþ ve yine evine dönerken bir zamanlar Metinin oturduðu evin önünden geçmiþti. O evde þimdi çocuklu bir aile oturuyordu. Ve ne zaman oradan geçse içerdeki çocuk sesleri, televizyonun gürültüsü onu kýzdýrýr ve eve girmek, “Susun artýk, burada eskiden Metin otururdu, bilmiyor musunuz? Neden bu kadar gürültü çýkartýyorsunuz, demek isterdi.” Ama… Anlamazlardý ki onlar. Dalýp gitti anýlara… Geri dönmeyen ve dönmeyecek olan birinin anýlarýný saklamak ne de zordu… “Bu gün, sabah saatlerinde meydana gelen menfur olayda, bir öðretmen saldýrýya uðramýþ ve þehit olmuþtur. Ülkemizin üstüne çökmek isteyen karanlýða lanet ediyoruz…” Ses, televizyondan geliyordu. Öðretmen denince, dikkat kesildi. Fotoðrafçýlar öðretmenin evinin resmini çekiyorlardý. Dondu kaldý kýz. Kitaplýk, sehpa, bilgisayar masasý, kanepe, her þey ama her þey… Metinin eþyalarý. Ve duvarda bir þapka… Kendisinin yýllar önce o kaçamak giriþinde Metinin evinde unuttuðu þapka… Ve altýnda, duvara yazýlmýþ bir yazý… “Çirkin kýz, þapkaný evime girdiðin gün unutmuþtun…” Ekranda Metinin yüzü belirmiþti. Her zaman olduðu gibi yüzünde hafif bir gülümseme vardý resimde. Sunucu olayý anlatmaya devam ediyordu. “Þehit öðretmen Metin Yýldýrýmýn cenazesi, yarýn memleketine götürülerek defnedilecektir.” Daha fazla dinleyemedi… Ayaklarý kendisini taþýyamýyordu artýk. Oturduðu koltuktan yere kaydý. Baþý dönüyor, kalbi parçalanmak ister gibi çarpýyordu. Fiziki bir acýnýn pençesindeydi þu anda. Kývranýyor elleriyle göðsünü tutuyor, zaptedemediði gözyaþlarý, görüþünü engelleyerek bir sel gibi akýyordu. Gözünün önüne gelmiþti Metin. Olanca canlýlýðýyla. Gülümsüyordu. -Çirkin kýz, merhaba! Aðlamak yok, sil yaþlarýný. -Metinnnnnn, Metinnnn!!!! -Biz öðretmenlerin kaderi bu. Hepimiz bir mum gibiyiz. Her tarafý aydýnlatýrken, kendimiz tükeniriz… Sonra hayal kayboldu sessizce... Þimdi odayý dolduran tek þey yýðýldýðý yerde, o anda yaþamaktan ve nefes almaktan vazgeçmekte olan kýzýn, yüreðini ve beynini parçalayan korkunç acýnýn getirdiði, son hýçkýrýklardý… Mustafa ÞÝMÞEK
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © mustafa þimþek, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |