Gerçek sanat, gizlenmesini bilen sanattýr. -Anatole France |
|
||||||||||
|
Biraz durdum. Bilerek ve isteyerek havayý nemlendiriyorduk eminim. Bu aðýrlýk gerekiyor muydu o an bilmiyorum ama, bunun kutsallaþmasý, bir törene dönmesi þarttý sanki. En çok olan, tek olan þeydeydim: O’nun varolduðu yerde... Çiðnemek, ezmek deðil, yürümek gerekiyordu aðýrca... Eþyalarýný anlatamýyorum; hepsi, gördüðüm gibiydi iþte. Yine anlamak için ancak, O’nun ruhuyla bakabilmek gerekirdi, ve bunu da þu an ancak ben yapabilirim. Anlatmak ise, istediðim kadar da istemediðim bir durum!... Daha öncesine takýlýyor aklým, basitçe. Gözüm o yüzden, ilk kez paylaþýlacak eþyalar arýyor. Biliyorum bana dair þeyler asýlý olan o mantar panoyu bulacak gözlerim ve sözleri gerçek olacak; gecelerinde bana ait yanlarýný göreceðim. Ama yine basitçe, mantar panodaki deliklerin çokluðuna takýlacaðým belki de...- ve evet, içimde býrakamayacak, iki kiþi kalmamýzý engelleyip, dudak bükmesine, “tatlým! yapma lütfen” demesine neden olacaðým. Belki de yeniden, bir aþk istediðini, benim bir araç olduðumu, düþünüyorum. Ve hemen ardýndan, çoðumuz için – ve aþk için – bunun böyle olduðunu bildiðimi de düþünerek, geçip gidiyorum, bu düþünceden... Ama hala kapýdayým; bu kalma süremi uzatmak için... “lütfen biraz daha burada durmama izin ver, bunlarý yazacaðým” diyorum içimden... F geliyor aklýma...içimi acýttýðý zamanlarda anlattýklarý... Odasýna gelen adamýn, duvarlardaki aþkýný kaldýrmasýný istemesi, beni unutturmak için; hatýrlýyorum."O’nu böyle unutamazsýn” demiþ olmasýný, birinin çýkýp beni “O” yapmasýný... Þimdi ben haklý mýyým O’nun duvarlarýnda baþka bir “O” bulmaya baþlamak için aklýmý basitleþtirmekte, hem de daha yeni, þimdi iki olacakken üçten baþlamakla. Gördüðüm öðrenimin bolca indirgeme hesabý içermesinden mi bu çoðaltým, derslerdeki yýlgýnlýðýmdan öç alýrcasýna... Hem þimdi bana da ilk kez söylenmiyor bu sözler, evet... O sormuyor bak... sormuyordu...Ten ve etin farklý þeyler olduðunu, taþýdýðýnýn ten olduðunu söylemiþti geçen gece, arabanýn soðuk içinde, inmeden önce, evine yürümeden... Cinsellikten kendini soðutan dokunmalardan konuþurken; tam da ben O’na bir kadýna dokunurken hissettiklerimi söyleyecektim!... O’nun sözlerinin ardýndan bunlarý konuþmam, yine, belki evet, bak bu da beni becerene dek romantizm rüzgarlarýnda paltosunu uçuþturuyor, dedirtecekti. Kaldým öylece. Oysa elini tutarken, ta ruhunun karanlýklarýna uzandýðýmý, içimin titrediðini anlatabilecek bir rahatlýk bulmaya çalýþýyordum haftalardýr...Bu odaya ancak çok özel olursam, aþk olursa ve kendine dokundurmaya izin verecekse gelebileceðimi biliyordum. Hiç perdeleri açýlmayan, basit bir çýplak akkor telli lambanýn ýþýnlarýyla kutsallaþtýrabildiði bu yoðun odaya güneþten önce girebilmenin, buna izin verilmiþ biri olmanýn aðýr sorumluluðuyla iyice küçüldüm iþte bu kapýda. Artýk bu odaya ulaþmalýyým... Ýlk düþündüðüm, o hep “temas halinde olma” içgüdüsüyle, yine öpmek oldu. Sevdiðim karanlýkta, sevdiðim müziðin dalgalarý arasýnda görünen iki nesnenin vücutlarý, aralarýnda o dalgalarý öldürsünler diye, belinden tutup çektim kendime. Þýmarmasýna fýrsat býrakmadan o soðuk ve yumuþak dudaklarýndan öptüm. Gerçekten bir aþk birçok aþktan oluþuyormuþ ki ben, ilklerde olamayacak kadar bir heyecanla dokundum O’na. Kimseyle paylaþamayacaðý yataðýna baktým sonra. Ölü dalgalar, açýlan bedenlerimiz arasýndan dökülürken anlattýðý renklere baktým, turuncusuna... Hep siyah sevmiþliðimizi, maviden öteye geçemediðimizi hatýrladým; gitar sesini, dar giysileri, uzun saçlarý, gümüþleri sevenleri, “yirmi yedisinde ölmezsem bir daha ölmem” diyenleri... Þimdi, renkli eldivenler giyen, turuncu bir yatakta yalýn yalnýzlýðýna sarýlan, sapsarý saçlý, masmavi gözlü bir kýz...”seni tanýmak istiyorum” dediðinde, ve “herkesle yatýlýyor ama herkesle konuþulmuyor” dediðindeki þaþkýnlýðým bitmiyor. Elimi tutarken, baþparmaðýný ulaþabildiði heryerde dolaþtýrmasýnýn ne olduðunu biliyorum; biliyorum, aðrýdýðýný söylediði kürek kemiklerine, dokunmak istersem eðer bunu engellemeyeceðini... ama her sözüyle benzerliklerimize dokunuþuyla, ellerime kelepçeler vuruluyor. Bunu yenmek için þimdi, þimdi bu eþyalara dokunmalýyým. Onlarý nasýl da büyüttüðünü anlamamak mümkün mü; artýk olmayan odamda ben de böyle büyütmedim mi!... Eþyalarýmýn nasýl bir özerkliðe itildiðini ben’ce, yüklendikleri kiþiliklere insanlarýn saygý göstermelerini isteyecek kadar ileri gittiðimi biliyorum. Sadece benim olursa ancak okuyabildiðim kitaplarý, yolculuklarýmda tüketmek için evden çýkardýðýmda, üþümesinler diye, kirlenmesinler diye giydirmiyor muyum... Arkadaþlarýmýn dokunmasýna izin verdiðim için kýrýk kapaklarý, yýrtýk kapaklarý olanlarý dýþýnda, yýllara raðmen, vitrine koysan satýlabilecek kadar temiz kasetlerim yok mu benim... elbette anlýyorum O’nu... ve bu karþýlýklý iletiþim benzerliðimiz bizim birbirimize dokunmamýzý “aðýrlaþtýrýyor”. Bu bir hýz deðil, hýzdan baðýmsýz bir süreç... Artýk gerçekten ulaþmalýyým... Ben, düzenli bir insaným ama insanlarýn o dayanamadýðým karýþýklýklarýndan arýnmýþ, karmaþýklýklarýna saygým var. O’nun elleri bu kadar güzelse, ben o elleri tuttuðumda seviþmiþ kadar mutlu olabiliyorsam – demek ki seviþince mutlu oluyorum! - , tüm ruhu ellerime sýðacak kadar büyükse iþte - ki belki de bazen güzel cümleleri, ellerimi hep aðzýmda dolaþtýrdýðýmdan kurabiliyorum - O, evet, sadece karmaþýk, en çok... “bak bu iþte sana bahsettiðim...”le baþlayan onlarca cümlenin tüketilmesi, benim onaylamam, beðenmem, gülmem, “caným” dememle geçecek dakikalar baþlayacak birazdan. Bu arada, elini býrakmýyorum. Ýki elini de kullanmasý gerektiði zamanlarda koluna, saçlarýna, bacaklarýna, omuzuna... mutlaka dokunuyorum. Bazen beni bile rahatsýz ediyor ki bu durum, açýklýyorum O’na, dayanýlmaz bir haz aldýðýmý, bu durumdan; “tatlým...”diyor ve öpüyor beni. Ben de ayný an’da O’nu... Dýþardan gören biri bizim öpüþtüðümüzü sanýyor, biz bu iki ruhun, birbirinin bahçelerinde dolaþmasýna, mevsim öyle istiyor diye sarý yapraklarýn arasýnda koþmasýna izin veriyoruz; onlar da öyle yapýyorlar. Yoksa, dudaklar ayrýldýðýnda hissedilen o bir anlýk oksijen yetersizliði baþka birþeyden deðil... Yanýmda getirdiðim þarkýyý sese dönüþtürüyorum hemen. Az önce ölen dalgalar yerden kalkýp dansediyorlar. Odanýn iki ayrý ucu denecek iki noktada duruyoruz. Resimler, fotoðraflar...hayat parçalarý canlanýyor içimde. Hani her þarkýnýn bir mekaný olmalý, diyorum þimdi; Temel olan þu: her kitabýn, her yazýlan sözün bir þarkýsý olmalý. Ben bunu yazsam birgün, bu yaþadýklarýmý, okurken dinleyin diye bir de þarkýlarýmý veririm mutlaka... bu þarký bir daha dinlenmeli...diye baþa sarýyorum... Yürüyor...saçlarýmý hafifçe okþayarak, oda içinde ikinci bir nokta buluyor, iki uç oluþturabilecek, aramýzda... Okul yýllarýnda, gaz sobasýnýn yetmediði soðuk, nemli Ýstanbul gecelerinde yüzümü taþýyamayan duvarlar geliyor aklýma. Zamanýn durmadýðý fotoðraflar, beklemek istemezlerdi duvarlarda, o güzel þarkýlarý taþýyan dalgalarýn rüzgarlarýna býrakmak isterlermiþ gibi kendilerini... sanki benim yerime intihar etmek isterlermiþ gibi... Þimdi ben de bu, yabancýlýðýný yitirmeye baþlayan artýk, benden renk alan duvarlara dokunmak için kalkýyorum... Birini mora, birini siyaha boyamasýný isteyebilirim; diðer ikisi yok, hiç olmadý. Kendim için de bulamadým renklerin üçüncüsünü. Bana sorarsa eðer, diðerleri peki, onlar ne olacak diye, benimkilerin yoktu, senin de olmasýn diyebilirim... Sýrtýma bedeninin sýcaklýðýna alýp, duvara çekiyorum katil bedenlerimizi. Kollarýmýzý, temas yüzeyini olabildiðince geniþ tutarak birleþtiriyorum. Yüzey büyüdükçe basýnç azalýr ya, fazla artmasýn bu aðýrlýk diye... Baþým aðrýmaya baþladý. Zaten hiç içemediðim kahveden, O verdi, O içiyor diye, yüzümü ekþiterek bir yudum alýyorum. Gülüyor sevmeyiþime, eliyle saçlarýmý okþarken, beni þýmartýrken, kendisine dokunamaz yaparken... Tutup öpüyorum o pürüzsüz teni; içim ürperiyor... Oturup konuþmaya baþlýyoruz nihayet, ve ben bunca þeyi bu kýsa zamanda nasýl aklýmdan geçirdim diye þaþýrýyorum, yine kýsa bir an, ve yine bunca yoðun kendime dokunduktan sonra nasýl olup da bunlardan hiç etkilenmemiþ gibi, el þakalarýna baþlýyorum: O’nu çimdikliyorum, saçlarýný karýþtýrýyorum, bacaklarýna vuruyorum, itiyorum yataðýna: tam ruhunun ortasýna, turuncu...
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © ATAKAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |