..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsandaki gerçek güzelliði ancak yaþlandýkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Yazarlar ve Yapýtlar > Derya Erdem




31 Aðustos 2007
Kötülük Kavrayýþý Üzerine Bir Deneme  
Derya Erdem
Günümüzde bütün dünyanýn gözlerini çevirdiði Ortadoðu'da yaþanýlan savaþ, katliam, tehcir, iþkenceyle, hemen yanýbaþýmýzda, ülkemizdeki baský, þiddet, iþkence gibi Y. Türker'in ifadesiyle "fotoðrafý çekilmemiþ hikâyeler"in yaþanmasý, yani yaþamýn pek çok alanýnda fotoðraflanmýþ ya da fotoðraflanmamýþ "kötülük(ler)", bir kez daha "etik" sorunun gerek siyaset, gerekse felsefe içinden yapýlan tartýþmalar içinde ne kadar hayati bir önem taþýdýðýnýn altýný çiziyor. Kötü'nün ne olduðunu, kötülüðün görüngülerini, nasýl olup da bir kötülüðün zuhur ettiðini, verili bir Kötü'nün, Kötülük'ün var olup olmadýðýný, bunlara dayalý siyasalarý, bu minvalde süregiden muhalif ve statükocu tavýrlarý ve eylemleri kavramsallaþtýrmak ve adlandýrmak, kýsacasý tutarlý bir kuram oluþturmak ise oldukça zor görünüyor. Fransalý düþünür Alain Badiou'nün "etik" çalýþmasý, her eserde olduðu gibi eleþtirilebilir, tartýþýlabilir yönlerine raðmen, tam da böyle "zor" bir görevi yerine getirmeyi, bu baðlamda alana önemli bir katký saðlamayý hedefliyor.


:BEEE:
Kötülük Kavrayýþý Üzerine Bir deneme
Alain Badiou (2004). Ýstanbul: Metis Yayýnlarý. 180 sayfa.


     Etik mesele, Batýda uzun zamandýr (özellikle son otuz yýldýr) pek çok düþünürün ilgi odaðý oldu. Çoðu eserde, Varlýk/varlýk, yaþam, insan, evren, siyaset, kültür gibi kavramlar/alanlar (yeniden, ve yeni tartýþmalarla) neredeyse bu mesele üzerinde temellendirildi. Günümüzde bu kuramsal tartýþmalar, Batýda, yaratýcý ve ufuk açýcý niteliðiyle olanca canlýlýðýný sürdürürken, sözgelimi Türkiye gibi ülkelerin hem bilimsel literatür içinde -bazý felsefecilerin hatýrý sayýlýr çabalarýný göz ardý etmeden- hem de gündelik yaþamdaki bu kavrama iliþkin ufku, ilk bakýþta, sýradan insan eylemselliðinin de çoðunlukla dolaysýz bir tezahürü olan ve çoðu kez toplumdaki yasalardan, örf, âdet ve geleneklerden aldýðý güçle tartýþmaya neredeyse kapalý tutulan (ki egemen asýl gücünü buradan, yani tartýþmaya isterse açan, istemezse açmayan, her iki durumda da sonucu istediði gibi baðlamaya çalýþan "çýkarcý", "baskýcý" hakim normlarla donatýlmýþ bir güç/cehalet etiðinden alýr) kemikleþmiþ ilkeler, egemen deðer yargýlarý, etik komisyonlar, kurullar, komiteler, çerçevesi çizilmiþ hak ve ödevler vs. olarak, ya da en iyi ihtimalle -zira içinde, hiç deðilse Ýyi'ye ve Kötü'ye dair bir tartýþma potansiyelini taþýmasý nedeniyle önemli bir felsefi çýkarým taþýyor:- "Etik mi? Herhalde iyi bir þeydir," gibi basmakalýp/kaba düþünce yargýlarý olmaktan, kýsacasý aðýzlardan (artýk) tükürülmesi gereken çürük bir sakýz olmaktan öte gitmiyor. Bu baðlamda etik meselenin asýl ufku/ya da ufuksuzluðu, kavram üzerindeki egemen yargýlar üzerinden algýlayýþ canlý tutulduðu -ki bu çoðu kez farkýnda olunan bir þey de olmuyor- ölçüde, gerçekte "etik" kavramýna bir yabancýlaþma da diyebileceðimiz "mesafe" olarak beliriyor. Kýsacasý, gelin buna pek çok alan için de geçerli olabilecek, çocuksu öfke kývamýnda/tadýnda genel bir þey: kýsýr düþünsel iklimin (ya da at gözlüðünün) dayanýlmaz hafifliði diyelim. Aslýna bakýlýrsa, etik meseleye olan bu mesafe, daha doðru ifadeyle bu mesafesiz mesafe, yaratýcý tartýþmalarla düþünsel iklimin hem bakir alanlarýnda hem de mevcut yapýsýnda gedikler açan ya da Lacan'ýn ifadesiyle kurumsallaþmýþ bilgilerde "delik"ler açan ve açmaya devam eden eserler bir yana býrakýldýðýnda, iç ve dýþ sorunlarýyla ilgili siyasalarý bakýmýndan pek çok mahut Batýlý ülkenin de ciddi bir sorunu olarak karþýmýza çýkýyor.

     Günümüzde bütün dünyanýn gözlerini çevirdiði Ortadoðu'da yaþanýlan savaþ, katliam, tehcir, iþkenceyle, hemen yanýbaþýmýzda, ülkemizdeki baský, þiddet, iþkence gibi Y. Türker'in ifadesiyle "fotoðrafý çekilmemiþ hikâyeler"in yaþanmasý, yani yaþamýn pek çok alanýnda fotoðraflanmýþ ya da fotoðraflanmamýþ "kötülük(ler)", bir kez daha "etik" sorunun gerek siyaset, gerekse felsefe içinden yapýlan tartýþmalar içinde ne kadar hayati bir önem taþýdýðýnýn altýný çiziyor. Kötü'nün ne olduðunu, kötülüðün görüngülerini, nasýl olup da bir kötülüðün zuhur ettiðini, verili bir Kötü'nün, Kötülük'ün var olup olmadýðýný, bunlara dayalý siyasalarý, bu minvalde süregiden muhalif ve statükocu tavýrlarý ve eylemleri kavramsallaþtýrmak ve adlandýrmak, kýsacasý tutarlý bir kuram oluþturmak ise oldukça zor görünüyor.

     Fransalý düþünür Alain Badiou'nün "etik" çalýþmasý, her eserde olduðu gibi eleþtirilebilir, tartýþýlabilir yönlerine raðmen, tam da böyle "zor" bir görevi yerine getirmeyi, bu baðlamda alana önemli bir katký saðlamayý hedefliyor. Özellikle son birkaç yýl içinde eserlerinin Ýngilizceye çevrilmesiyle birlikte sadece Ýngiltere ve Amerika'daki düþünürler arasýnda deðil, üniversite öðrencileri ve farklý çevrelerden de yoðun ilgi gören Alain Badiou, "Etik" çalýþmasýyla birlikte adý daha sýklýkla gündeme gelen ve kitabýnda geliþtirdiði farklý argümanlarla yeni tartýþmalara yol açan bir düþünür olarak tanýnýyor. Yazar, kitabýn giriþ bölümünde temel iki amacýný: etik olgusunun tam mahiyetinin ne olduðunu incelemek ve bu haliyle etiðin aslýnda saf bir nihilizmle, düþüncenin kendisini inkâr etme tehdidiyle ayný kapýya çýktýðýný göstermeye çalýþmak; daha sonra da "etik" teriminin bu anlamýna karþý çýkýp, çok farklý bir anlam: kelimeyi soyut kategorilere (Ýnsan, Hak/Hukuk, Öteki, vb.) baðlamak yerine, tikel durumlara göndermenin, onu kurbanlara duyulan merhametin bir veçhesine indirmek yerine, ]tekil süreçlerin kalýcý düsturu haline getirmenin, vicdan sahibi bir muhafazakârlýðýn sahasý haline getirmek yerine, çoðul hakikatlerin kaderiyle ilgili hale getirmenin gerekliliðini göstermek (18-19) olarak belirliyor. Bu baðlamda kitabýn "Ýnsan Var mýdýr?" baþlýklý birinci bölümünde, etik teriminin günümüzde insan haklarýyla, ya da onun türevi olarak canlý varlýklarýn haklarýyla ilgili genel kullanýmýna karþý çýkan Badiou, insan haklarýnýn ve soyut anlamda etiðin hümanizminin hayali yapýlardan -ideolojilerden- ibaret olduðu (22) gerekçesiyle anti-hümanizmin sýký bir savunusuna soyunuyor. Bunu yaparken de, Ýnsan'ýn baþtan verili doðal ya da tinsel hiçbir kimliði, ya da tözü olmadýðýný, genel, evrensel bir insan öznesi koyutlanamayacaðýný, dolayýsýyla bu fikri temellendirebilecek insan hak ve ödevleri listelerinin hiçbir dayanaðý ya da normu olmadýðýndan yola çýkýyor. Eðer insan bu haliyle ele alýnýrsa, etik tarafýndan iþkence ve zulme yani kötülüðe maruz kalan ya da kalma potansiyeli olan bir maðdur "kurban" olarak sadece etten kemikten oluþan iki ayaklý ölümlü bir insan-hayvan statüsüne indirgenir ki, günümüzde insan haklarý etiðinin temelinde yer alan tam da budur: Ýnsaný sadece yaþayan ve ýstýrap çeken, ölüme direnen bir organizma, bir kurban olarak hayvani altyapýsýyla eþitlemek, dolayýsýyla ona yapýlan kötülüðün evrensel olarak tanýnmasý için mutabakata varýlmýþ bir "kötülük" listesi oluþturmak ve bu kötülüðe karþý harekete geçmek. Badiou ise insanýn sýradan bir hayvan türü olduðunu, ölümlü ve yýrtýcý olduðunu kabul etmekle birlikte, insaný hayvani doðasýyla yani sadece bu yönüyle ele almanýn aslýnda tam da bu nedenden dolayý, ne cellat rolündeki insaný, ne de kurban rolündeki insaný daha deðerli kýlmayacaðýna iþaret ediyor. Ona göre eðer insan, canlýlar dünyasýnda ayrý bir yere konacaksa, eðer "Ýnsan'ý" düþünmeye kararlýysak, onu bulacaðýmýz yer, kurban kimliðiyle örtüþmeyen bir þeyin gösterdiði neredeyse anlaþýlmaz bir dirençle, en kötü þartlarda bile (yazar bu konuda zindan ve kamplardaki iþkenceleri örnek gösteriyor) neyse o kalma doðrultusundaki inatçý kararlýðýndan gelen bir hayvan olmasýný saðlayan þeyde (bulunan Ýnsan) olmalýdýr (27).

Neyse o, yani tam da bir kurbandan baþka bir þey, bir ölüm-için-varlýktan baþka bir þey ve dolayýsýyla "ölümlü bir varlýktan baþka bir þey." Bir ölümsüz: Ýnsanýn baþýna gelebilecek en kötü durumlar, O kendini hayatýn karmakarýþýk ve zorbaca akýþý içinde ayrý bir yere koyabildiði sürece, onun böyle olduðunu, yani ölümsüz olduðunu gösterir. Ýnsanýn herhangi bir veçhesini düþünmek için, bu ilkeden yola çýkmamýz gerekir. “insan haklarý" varsa da, bunlar kesinlikle hayatýn ölüme karþý haklarý ya da sefalete karþý hayatta kalmanýn haklarý deðildir. Ölümsüz'ün kendi kendilerine dayanan haklarýdýr ya da Sonsuz'un ýstýrap ve ölüm denen olumsallýðýn üzerinde uygulanan haklarýdýr. Sonuçta hepimizin ölecek olmasý, geride sadece tozun kalacak olmasý, Ýnsan'ýn, koþullarýn onu maruz býrakabileceði hayvan-olma ayartýsýna karþý koyabilen biri olarak kendini olumladýðý anda sahip olduðu ölümsüzlük kimliðini hiçbir surette deðiþtirmez (28).

     Bu baðlamda Badiou, olaðan ve olaðanüstü koþullarda insanýn bu Ölümsüzlüðe muktedir olduðunu, insaný insan yapanýn özneleþmenin ölümsüzlüðü olduðunu, bunun ötesinde insanýn yalnýzca biyolojik bir tür, hiç de cazip sayýlamayacak "tüysüz bir iki ayaklý" olduðunun altýný çiziyor. Badiou'nün düþüncelerine bu açýdan bakýldýðýnda, açlýk, sefillik, yoksulluk, hastalýk vs. gibi bir "kurban" etiðine dayalý insan haklarý etiði, ya da Badiou'nun deyimiyle "etik ideoloji", insanýn bu aþaðýlýk/hayvani canlý varlýk statüsünden hareketle, baþka bir ifadeyle insanýn sadece bu özelliðini temel alarak, bunlarýn (yani yukarýda sayýlan "kurban" kimliðinin bileþenlerinin), insanýn baþýna gelmemesi gereken Kötü þey(ler) olduðunu tanýmlar; ve bunlara karþý savaþayým derken, elbette bu anlamda kötülüðün kol gezdiði sözgelimi Ortadoðu'ya -ki Kötü'nün kendisi bu anlamda üçüncü dünya olup çýkar- bu Kötülük'ten kurtulmak için seferler düzenlemeye baþlar. Ýnsaný sadece hayvani altyapýsýyla eþitleyerek bunun üzerinden politikalar yürüten ve bu politikalar sonucu sözde amacýnýn tam tersi durumsallýklar yaratarak sürekli "Kötülük" üretmekten (yazarýn kuramýnýn daha ayrýntýlý gözler önüne serimlendiði kitabýn dördüncü ve beþinci bölümlerinde bu konu daha da açýklýk kazanýyor) kaçamayan etik ideolojiye karþý Badiou temel tezlerini þöyle belirliyor: Ýnsan'ýn hayvanlarýn en dirençlisi ve en paradoksalý kýlan Ölümsüz'le tarif edilmesi gerektiði; Kötü'nün, varlýðýnda sebat etmek için çýkarlarýnýn peþine düþen insan-hayvanýn þiddetinden ayrý tutulmasý; bütün insanlýðýn kökünün tekil düþünce içinde saptanmasýna dayandýðý, bu baðlamda genel olarak (yani evrensel insan haklarý etiði ya da kurumlarýn etik komisyonlarýnýn belirlediði kurallar vb.) etik diye bir þey olmadýðý, sadece -son kertede- bir durumun imkânlarýnýn sorgulandýðý süreçlerin etiðinin olduðudur (32-33). Badiou, son teziyle ilgili olarak saðlýk/týp kurumlarý ve doktorlar hakkýnda çarpýcý bir örnek verir: Etik ideoloji saflarýndaki bir doktor, katýldýðý toplantý ve komisyonlarda "kurban" olarak tanýmlanan hastalar hakkýnda pek çok sorunu tartýþacak, ancak ayný doktor hasta bir tekil þahýsla karþýlaþtýðýnda, yasal ikâmet belgeleri olmadýðý ya da sosyal sigortalar kurumlarýna baðlý olmadýðý için hastanede tedavi görmemesini saðlamak için bütün önlemleri almakta bir beis görmeyecektir. Yazarýn deyimiyle, kolektif bir etik anlayýþýnýn/sorumluluðunun gereðidir bu! (30) Oysa Badiou'ya göre, bu süreçte silinen þey, ortada tek bir týbbi durum, klinik bir durum olduðudur. Bu koþullarda bir doktorun kendisinden tedavi talep eden kiþiyi, hiçbir müdahale kabul etmeden, bütün imkânlarýný kullanarak tedavi etmesi için bir "etiðe" ihtiyacý yoktur. Bu tikel durumun "Ölümsüzü" olmak demek, kendisini engelleyen bütün þartlara karþý sonuna kadar direnmek, sadece durumun tikelliðine sadýk kalmak, bunu en uç sýnýrýna kadar izlemektir (31). Aslýna bakýlýrsa, etik ideolojinin temelinde, baþka bir ifadeyle sözgelimi genel etik kurallara dayanarak bir hastayý geri çevirebilme gücünün altýnda, (týpký mahut Batýnýn Ortadoðu'daki "kalabalýklar"ý gördüðü gibi) hastalarýn, yoksullarýn, yaþlýlarýn, kimsesizlerin, baðýmlýlarýn vs. ne idüðü belirsiz "kurbanlar" olarak ya da hastalýk, yoksulluk, yaþlýlýk, ölüm vs. gibi çoðu kere sýradan sayýlabilecek durumlarýn "yok" sayýlmasý, gizlenmesi, saklanmasý gereken utanç verici bir "kötülük kaynaðý/ya da kötülük" olarak algýlanmasý durumu vardýr. Hastalýða, yaþlýlýða, ölüme bu egemen bakýþ, yani etik ideoloji ise gerçekte pek çok toplumun gerçeðidir.* Konunun elbette biyo-politika/ya da biyo-etik ve Nazizm gibi baðlantýlarý da vardýr; bu baðlam kitabýn ilerleyen bölümlerinde daha açýk ve ayrýntýlý bir biçimde analiz edilmektedir.

     "Öteki Var mýdýr?" baþlýklý ikinci bölümde, Badiou, önemli bir saptamayla, Levinas'ýn Öteki etiðinin, asýl içsel anlamlarýnýn bastýrýlýp, öteki'nin (psikanalizle yorumlandýðýnda benimle-arasýna-mesafe-konmuþ kendim) ve "yüz"(ler)de yansýyan Bütünüyle Öteki'nin (tarife gelmez bir Tanrýya verilen ad) gibi dini açýlýmlarýnýn (törel bilinç ya da baþka bir ifadeyle mutlak bir belirsizlik anlamýnda) unutulup, ya da yok sayýlýp, ya da son kertede, günümüzde çok yaygýn olan benim dýþýmda/karþýmda bir dýþsallýk alaný olarak kurulan ve asýl bu anlamýyla dini bir çabaya dönüþtürülen, ve yazarýn kendi ifadesiyle "yeni moda vaazlarda rahmetli sýnýf mücadelesi yerine vaazedilen bir kültür sosyolojisine" (37), ya da dönüp dolaþýp, "bizimle ayný'ysan farklýlýðýna saygý duyarým" gibi totalitarizme dönüþmekten kurtulamayan/ya da dönüþtürülen bir "farklýlýklar etiðine" indirgendiðinin altýný çiziyor. Badiou her iki duruma karþý, kýsacasý her ne þekilde ele alýnýrsa alýnsýn, Öteki etiðine karþý yine Ölümsüz fikrinden yola çýkarak tezler geliþtiriyor. Ancak Levinas'ýn anti-felsefe (bir anlamda bilinemezlik) eðilimine ya da bu eðilimden beslenen Derrida, Spivak gibi düþünürlerin de önemli açýlýmlar getirdiði sorumluluk temelinde bir Öteki etiðine karþý tezlerin analitik açýlýmlarýna pek rastlanmýyor. Bu analizi ise ancak kitabýn ekler bölümünde ingilizce çevirmenin kaleme aldýðý sonsöz bölümde daha açýk bir þekilde görebiliyoruz. Badiou ise daha çok amentü gibi tekrarlandýðýný belirttiði "farklýlýklar" etiðine karþý tartýþmalar açýyor. Özellikle farklýlýklar etiði üzerine geliþtirdiði karþý tezlerin temelinde, çok basit bir çýkarsama var: Her modern kolektif düzenleniþte, farklý yeme, içme, cinsellik tarzlarý, otoriteyi ya da düzensizliði tercih edenler, farklý dinlere mensup olanlar gibi her yerde birçok insan, sonsuz baþkalýklar/çokluklar vardýr ve dünya zaten böyle bir yerdir; sonsuz çokluk/baþkalýk zaten olan þeydir. Ötekini tanýmak kavramý hiçbir somut durumu aydýnlatmaz (39-40). Farklýlýklar ve bunlarýn çokluðu üzerine daha açýklayýcý bir örnek veriyor: "Bir Çinli köylüyle Norveçli genç bir iþadamý arasýnda, benimle kendim de dahil baþka herhangi biri arasýndaki kadar çok fark vardýr. Ama o kadar fark (vardýr), ne daha fazla, ne daha az(dýr)" (39). Bu durumda tek durma noktasýnýn boþluk olduðunu belirten Badiou'ye göre, bu boþluk, henüz olmayanýn oluþmasý olan, ve yeni boþluklar býrakan bir hakikattir. "Ölümsüz oluþumuz dediðimiz þey, hem çok, hem de önemsiz olan 'kültürel' farklýlýklarýn içinde kalarak anlaþýlamaz. Bu þey hakikat kapasitemizdir -bir hakikatin kendi 'aynýlýðýna' davet ettiði o 'ayný' olma kapasitemizdir " (41). Bütün hakikatlerin ait olduðu evrensel kategoriler ve öznellik tipleri ise dört baþlýkta toplanýyor: Bilim, siyaset, sanat ve aþk. Bu kategoriler arasýnda "ekonomi"nin ayrý bir kategori olarak düþünülmemesi ise özellikle dikkat çekici. Bu durum, Badiou'nün etik kavrayýþý daha bütünsel olarak düþünüldüðünde/ve kavrandýðýnda ancak daha açýklýk/netlik kazanabiliyor. Yazar, insan-hayvanýn, verili bir tekil hakikate katýlarak, bu dört öznellik tipinden birine dahil olduðunu, etik diye bir þeyden bahsedilecekse, -ki bunun dýþýnda genel etik diye bir þey yoktur/ya da etik nihilisttir- bu öznellik tipleri içinde geliþen bir þey'in etiði, bir tekil'in etiðinden bahsetmenin mümkün olacaðýný belirtiyor (41). Ancak bu tekil'in etiði içinde dile getirilemeyen gizlilik/ulaþýlmazlýk (Derrida'nýn görünmez içsellik dediði ya da vicdan/iç gözetim dediði þey) hakkýnda, ya da kavramsallaþtýrmaya direnen "karar" hakkýnda, Badiou'nün karþý argümanlar geliþtirmekten çok, sadece bu karara sonuna kadar baðlýlýk/sadakât olarak kavramsallaþtýrýlmasý baðlamýnda bir ayrým gözetilebiliyor. Yani, yukarýdaki örneðe dönecek olursak, doktor hastanýn talebine yanýt vermek için her türlü olumsuzluða sonuna kadar direnmelidir. Badiou'nün etiðinde asýl sorun, tam da bu direnmenin kýrýlma noktalarýnda -hasta doktora hakaretler etmeye baþlar, bu önemli deðilse bile, sözgelimi zaten doktor þartlar ne olursa olsun hastayý tedavi etmeye kararlý olduðu halde, bunu önceden kestiremeyen hasta yakýný doktorun kafasýna silah dayamaya çalýþýr vs. vs. durumunda doktor bir an, bir þekilde vazgeçme eðilimine (içinde söze dökemediði bir buyrukla/kararla) girdiðinde- baþlýyor. Öteki etiðinde (belki de) bu karara yer varken, Badiou'nün kavramsallaþtýrmaya çalýþtýðý etik kavrayýþýnda, bir hakikat sürecinin Ölümsüz'ü olma etiðinde buna yer yoktur, ya da bir "kötü"nün belirmesi anlamýnda yer vardýr. Bu durumda, kitabýn (Hakikatler Etiði baþlýklý) dördüncü bölümünde daha geniþ açýmlandýðý üzere ancak durumun tekil etiðine/bir hakikat etiðine ihanet anlamýnda bir "kötülük" söz konusudur. Badiou'nün farklýlýklar etiðine eleþtirisinden bakýlacak olursa, neden ne olursa olsun, doktorun kendisi gibi olmadýðýný düþündüðü Öteki'yi yok saydýðý, varlýðýný kabul etmediði, ve bu baðlamda bir özneleþme sürecine/bir hakikat sürecine ihanet ettiði ileri sürülebilir. Öteki etiðinin günümüzde de pek çok yerli ve yabancý akademisyen tarafýndan edilgenlik yarattýðý* ya da bir dost/düþman Öteki perspektifine yol açtýðý gerekçesiyle eleþtirildiði, hatta þu anda Ortadoðu'da olup bitenlerin düþünsel temeli olarak suçlandýðý* nokta tam da budur. Oysa Öteki etiðinin bu kadar kolay açýmlanamayacak, daha ötesi fazladan bir suçlamayý hiç de hak etmeyecek kadar karmaþýk bir içerime sahip olduðunu düþünüyorum. En basitinden Badiou'nün de bir yerde belirttiði gibi -ki bu baðlamda Öteki etiði psikanalize çok þey borçludur- "psikanaliz, Ego'nun ötekiyle özdeþleþme içinde inþa edilmesinin (Lacancý ayna etkisinin) narsisizmle (benim tarafýndan görülebilecek hale getirilmiþ kendim rolü oynadýðý için ötekinin dýþsallýðýndan hoþlanýrým) saldýrganlýðý (ötekine kendi ölüm dürtümü, kendimi imha etmeye duyduðum arkaik arzuyu yatýrýrým) nasýl birleþtirdiðini" (35-36) dikkat çekici biçimde açýklamasý, Öteki etiði içinde çoðu kez farklý koþullar altýnda alýnan muðlak sessiz kararýn aþkýn mutlaklýðýnýn anlaþýlmasýna da yardýmcý olur. Her þeyden önce Öteki etiði baþtan varsayýlan (ve hep nefret edilmesi/ya da hep sevilmesi gereken) bir dost/düþman Öteki (Irak olsun, ABD olsun, Yahudiler olsun, Naziler olsun, kapý komþusu olsun, kiþinin kendisi olsun..) etiði deðildir. Günümüzde çoðu kez Öteki kuramýnýn ya da kýsacasý Öteki'nin daimi bir olumsuz/ya da olumlu, baþka deyiþle Ötekinin ya (hep) olumlu ya da (hep) olumsuz Öteki gibi çaðrýþýmlarýnýn yarattýðý gerilim de bu yanlýþ çýkarsamadan kaynaklanýyor. Öteki etiðinde, çoðu kere durum içindeki hakikat boyutunun Lacancý deyimle gizemli, açýklanamaz (ya da söze dökülemez), ya da alýnan karara her zaman bir belirsizliðin eþlik edeceði gibi bir boyutu olduðuna dikkat çekilir. Suçlama yapýlacaksa bile, bu birine (sözgelimi Levinas'a) ya da adýna Öteki etiði denilen bir kuramsal çabaya deðil, bizzat bu "muðlaklýðýn" kendisine olmalýdýr. Öte yandan Ötekine sonsuz sorumluluk etiðinin "üçüncü Öteki"nin devreye girmesiyle bir edilgenlik durumu yarattýðý yolundaki görüþler, kuramýn, hiçbir þekilde savaþa, zulme, iþkenceye karþý muhalif eylemselliðe karþý konumlandýðý sonucuna ulaþamaz. Hatta, tam tersine kuramýn bir parçasýdýr denilebilir. Badiou'nün etik kavrayýþýnýn Öteki etiðine temel karþý savý ise, etiðin, zaten varolan farklýlýklardan, çoklu varlýktan ele alýnmamasý gerektiði, etiðin bir hakikat süreci içinden, olmayanýn, ya da olmakta olanýn, bir olayýn perspektifinden yola çýkýlarak ele alýnmasý gerektiðidir. Bir yanýyla Öteki etiðiyle de örtüþtürülen etiðin nihilistik karakterini aþmanýn en önemli unsurunun ise, -ölüm için/ya da mutluluk için (ki yazar ikisinin ayný þey olduðunu belirtiyor) yaþayan bir insan yerine- yine ancak bir Ölümsüz olabileceði vurgulanýyor. Yazara göre, hiçlik arzusuna karþý ancak hakikatleri olumlayarak (bir Ölümsüz olarak) nihilizmden kopulabilir: Her bilimsel yeniden-kurma; her sanatsal icad; her özgürleþtirici siyaset; aþký doðuran her karþýlaþmanýn her anýnýn açýða çýkardýðý imkânsýzýn imkâný, bir hakikatler etiðinin tek ilkesidir (49). Badiou'nün, verilen örneklerin de iþaret ettiði gibi bilimde, sanatta, siyasette ve aþkta bir olay'a dayalý etiðinde, önsel olarak bir "Ýyi" perspektifi vardýr, ve her hakikat süreci ancak bir "Ýyi"den inþa edilebilir. Bu "Ýyi" ise, bilimde, siyasette, sanatta ve aþkta olmayanýn, çoklu varlýk dýþýnda (yani varolan farklýlýklar dýþýnda) bir olay'ýn bir boþluðu adlandýrmasý, ve bu olayla mevcut kanaatlerden bir kopuþ olarak düþünülmelidir. Badiou, etiðinde özellikle üstadým dediði Lacan'ýn "Arzundan vazgeçme!" (60) düsturundan yola çýkarak "arzu"nun yarattýðý "boþluk" kavramýndan yararlanýyor. Bir olaya sadýk kalmanýn durum içinde ürettiði þey ise bir hakikattir ve bu hakikat kanaatlerin dilini deðiþtirir. 1792 Fransýz Devrimi, Galileo'nun fiziði yaratmasý, Haydn'ýn klasik müzik üslubunu icat etmesi; Çin'deki kültür devrimi; bir aþk karþýlaþmasý vs. (51) bunlar bir olaydýr; çünkü hepsi de bilinenden bir kopuþtur. "Boþluk" ve "kopuþlar" devam ettiði sürece -arzu devam ettiði sürece- yeni "olay"lar her zaman gündemde olacaktýr. Sözgelimi, Badiou'nün ifade ettiði gibi, Marx burjuva toplumlarýnýn merkezindeki bir boþluðu, "proletarya"yý adlandýrmýþtýr. Ancak adlandýrýlamayanlar daima kalmýþtýr; sýnýf mücadelesi bir dönem önemliyse de, artýk günümüzde Marksizm içinde yeni adlandýrýlanlar, yeni boþluklar vardýr. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, Lacancý anlamda boþluk, Gerçek gibi kavramlar, Badiou'nün kuramýnýn yönteminde önemli bir çýkýþ noktasý saðlasa da, (kitabýn sonsözünde ingilizceye çeviren Peter Hallward'ýn 146-150'de irdelediði gibi) Lacancý anlamda ancak olumsuz açýdan deðerlendirilebilecek bu kavramlar Badiou'de "boþ görünen þey" ve "bu boþluðu dolduran bir olay" ama "Ýyi" niteliðiyle bir olay gibi olumsal bir özelliðe sahiptir. Dolayýsýyla Baduou'nün etiðinde, Oedipus gibi simgesel olmayanýn tikelliði açýsýndan travmatik, indirgenemez deneyimlere, ya da kendi çizdiði bir "Ýyi"nin ötesindeki bu alana (yazara göre bir ölümlü olarak her sýradan insan, her zaman Ýyi'nin ve Kötü'nün aþaðýsýndadýr) -týpký kurban ve celladýna olduðu gibi- kayýtsýzlýk sözkonusudur. Buradan da anlaþýlabileceði gibi, gerçekte bu da bir tür farklýlýktýr ya da "istisna"dýr; ve ancak son kertede bunlara kayýtsýz/duyarsýz kalýnarak "Ýyi"den okunabilecek bir hakikat sürecine girilebilir. Kýsacasý Badiou'nün temel kaygýsý, biri olma sýfatýmla, kendi varlýðýmý aþmayý nasýl sürdüreceðimdir (58). Dolayýsýyla Badiou'nün etiði, hem bir Gerçek etiði (60), ancak öte yandan Gerçek'e kattýðý yeni anlamlar ve kavramsallaþtýrmalar bakýmýndan simgeselin etiðidir denilebilir; zira bilinemeyen olan, boþluk olan, yeni bir olayla -Barok tarzýndan sonra, müzikte klasik tarzýn boþluðu adlandýrmasý gibi- adlandýrýlýr. Ancak bir boþluk, her zaman kalýr/vardýr. Yani bir hakikat, etkileri bakýmýndan sonsuz ama asla "son" hakikat deðildir. Yazara göre, boþluklarýn adlandýrýlmasý, bir ilerleme gibi de anlaþýlmamalýdýr; sözgelimi yeni bir müzik tarzýnýn bir boþluðu adlandýrmasý, onun önceki herhangi bir tarzdan üstün olduðu anlamýna gelmez (74). Bu fikri sanat dýþýnda diðer kategoriler, bilim, siyaset ve aþk için de düþündüðümüzde hayli ilginç ve düþündürücü olabilecek tartýþmalar açýlabileceðini tasavvur edebiliriz.

     Badiou'nün etik kavrayýþýna þöyle kabaca bakýldýðýnda bile, yazarýn kitabýn giriþ bölümünde de hatýrlattýðý gibi, etiðin, bilge kiþiliðin, "kendi sorumluluðu olan þeyleri olmayanlardan ayýrt edebildiði için, iradesini kendi sorumluluklarýyla sýnýrlayýp geri kalan þeylere hiç etkilenmeden tahammül eden kiþi"liðin (17) etiði olduðu, ve bir anlamda paradoksal olarak bu yolda, "kendini feda eden" -zira sonuçta sýradan bir ölümlüdür- bir kiþiliðin etiði olduðu söylenebilir. Baþka bir deyiþle Ýyi, bilimde, sanatta, aþkta ve siyasette bir boþluðu adlandýrabilme kaygýsý ve bu adlandýrýlana baðlýlýk, sebat ve en kötü þartlarda bile devam etme kaygýsýdýr. Yazar bu konuda "devam et!" düsturunun, bir hakikatler etiðinde, iyi bir varoluþ tarzý için en önemli yöntemlerden biri olduðunun altýný çiziyor. Peki kötünün ve kötülüðün bu kavrayýþta yeri nedir, ve nasýl belirir? "Kötülük Sorunu" baþlýklý beþinci bölümde bu konuyu hayli geniþ ve açýk bir biçimde gözler önüne seren Badiou'ye göre, Kötü, herþeyden önce ancak bir Ýyi'nin perspektifinden, yani "biri"nin bir hakikat sürecine yakalanmasý, özneleþmesi perspektifinden kavranmalýdýr. Kötü, insan-hayvana deðil, özneye ait bir kategoridir ve insan ancak zaten olduðu Ölümsüz haline gelmeye muktedir olduðu sürece Kötü vardýr (71). Bu baðlamda Kötü üç þekilde ortaya çýkar; ya da yazarýn deyimiyle Kötü'nün üç adý vardýr: Taklit ya da terör; Ölümsüz'e ihanet; hakikati totaliter güçle özdeþleþtirmek, yani felaket (75-76). Yazar bu baðlamda, taklit ve teröre, evrensel bir hitap alanýna sahip olmasýyla gerçek bir hakikat süreci olan 1792 Devriminin, ya da 1917'deki Bolþevik Devrimi'nin gündeme getirdiði devrim, sosyalizm gibi adlarý ödünç alarak siyaset yapan Nazizmi örnek gösteriyor. Nazizm, durumdaki bir boþluðu deðil, evrensel hitap alanýndan uzak "Alman ýrký" gibi dolu bir tikelliði adlandýrmýþ, -ki dili, dini, ýrký, topraðý, kaný, âdetleri, topluluðu adlandýran her siyasal ya da düþünsel varoluþ gibi- bir hakikat taklidi olarak ortaya çýkmýþtýr. Taklide sadakatin (yani devam et düsturunun) içeriði ise, her zaman savaþ ve katliam; yani þiddettir (78) ve sonuç tam da böyle olmuþtur. (Sanýrým bu þiddetin izlerini farklý yönlerde de olsa, günümüzde Ortadoðu'da görebiliyoruz. Dolayýsýyla yaratýlan þiddetin ufku bazen görülemeyecek kadar "uzak" olabiliyor). Yazara göre, sözgelimi bazý cinsel tutkular da aþk olayýnýn taklidi olarak ortaya çýkabilir ve beraberinde terörü ve þiddeti getirir. Yine, kaba saba karanlýkçý vaazlar da kendilerini bilimin taklitleri olarak sunarlar ve bariz biçimde zararlý sonuçlar doðururlar (81). Kötü'nün bir diðer adý, ihanet ise, "kriz anlarýyla", sözgelimi yazarýn verdiði örneklerle bir militanýn gevþemesi, bir sanatçýnýn kýsýrlýðý, bir araþtýrmacýnýn cesaretinin kýrýlmasý, bir âþýðýn karþýlaþtýðý kriz anlarýyla vs. ilgilidir ve bir ölümlü hayvan-insanýn bayaðý çýkarýyla, bir Ölümsüz'ün çýkar-gözetmeyen-çýkar'ý arasýnda -ve bunlarýn birbirine karýþmasýný önlemek için kullanýlan kurgu çöktüðünde- tercih yapmak durumunda kalýndýðýnda ortaya çýkar. Ancak, hemen belirtmek gerekiyor ki, verilen örneklerden de anlaþýlacaðý gibi, krizden etkilenen hakikat sürecinin kendisi deðil -zira bir hakikat süreci "kendi içinde" krizden etkilenmez; bir olayla baþlayan hakikat süreci ilkesel olarak sonsuza kadar gider- hakikat sürecinin teþvikiyle özne oluþumuna giren "biri" ya da "birileri"dir (81). Bir hakikate ihanet etme ayartýsýyla her zaman karþý karþýya kalýnabilir ve "devam et" düsturu etkisini yitirdiði anda zararlý sonuçlar ortaya çýkabilir. Ancak Badiou'nün ihanet anlamýnda Kötü kavrayýþýnda önemli olan, bir hakikatten kolayca "vazgeçilemez", ya da hakikatin kolayca "terkedilemez" olduðudur. Çünkü (bilimde, siyasette, aþkta ve sanatta) bir hakikat sürecine yakalanmýþ Ölümsüz, varlýðý fark edildiði anda özneyi devam etmeye çaðýrýr. Hakikat süreci içkin bir kopuþ olduðuna göre, hakikat süreci ancak bu kopuþtan bir kopuþla terkedilebilir (83). Öyle sanýyorum ki Badiou burada, terkediþi "ciddi bir ihanet" olarak, yani tersinden (ya da olumsal anlamýyla) okuduðumuzda -ki sözcükler her zaman egemen algýlayýþýn tam tersinden de okunduðu sürece çoklu anlamýna/yaratýcý anlamýna, belki de son kertede anlamsýzlýðýna kavuþur- hakikat sürecindeki bir boþluðu adlandýrma anlamýnda yeni bir hakikat sürecine yakalanma olarak deðerlendiriyor. Üçüncü Kötü figüründe ise, hakikatin, nesnel durumun bütün unsurlarýný, ya da gerçeðin bütününü hakikat süreci perspektifinden adlandýrma ve böylece dünyayý deðiþtirme gücüne sahip olduðunu iddia etmenin, hakikati bütünselci, totaliter güçle özdeþleþtirmenin, baþka bir ifadeyle hakikatin gücünü mutlaklaþtýrmanýn bir Kötülük örgütleyeceðini ve bir hakikat-felaketi yaratacaðýný belirten Badiou'ye göre, gerçekte hakikat asýl gücünü/ya da gerçek gücünü bir tür güçsüzlükten alýr. Çünkü dünya dünya gibidir, ve doðru ile yanlýþýn, iyi ile kötünün aþaðýsýnda kalýr. Ýyi, ancak dünyayý Ýyi kýlmaya heves etmediði sürece Ýyi'dir (87). Hakikatin gücünün mutlaklaþtýrýlmasý, insan-hayvanýn hayvanlýðýný, yani varlýðýný ortadan kaldýrma istemi ile aynýdýr; çýkar-gözetmeyen-çýkar ile bayaðý çýkar ikiliðinin kurgusunu korumayý -zira özne olan "ben" ile, çýkarlarýnýn peþine düþen ben özdeþtir (62)- baþaramaz. Yazara göre, örneðin Çin Kültür Devrimi'nin bazý Kýzýl Muhafýzlarý 1967'de özçýkarýn (hayvan-insanýn bayaðý çýkarýnýn) bütünüyle bastýrýlmasý gerektiðini ilan ettiklerinde, muazzam hasarlar yaratmýþ, hapse atýlmýþlar, kurþuna dizilmiþler ya da kendi hakikat süreçlerine sadakatin ihanetine uðramýþlardýr. Yine örneðin 19. yüzyýlýn büyük pozitivistlerinin bilimin önermelerinin her þey hakkýndaki kanaat ve inançlarý ikame edeceði yolundaki mutlak inançlarý, yüzyýlýmýzda kendi mezarlarýný hazýrlamýþtýr (86). Kýsacasý, yazara göre, "hakiki/doðru adlandýrmalarýn ulaþamadýðý ve sadece kanaate, durumun diline özgü kalabilen en az bir gerçek unsur, durum içinde varolan en az bir çokluk olmalý; hakikatin zorlayamayacaðý en azýndan bir nokta kalmalýdýr" (88). Bu unsur bir hakikatin adlandýrýlamayanýdýr ve Kötü, bir hakikat koþulu altýnda ve ne pahasýna olursa olsun, bu adlandýrýlamayaný zorla adlandýrmak istemektir. Yazar bu konuda örnekler de veriyor: Sözgelimi çeliþkili olmayan matematik için tam da bu çeliþkisizlik; ya da aþk sözkonusu olduðunda cinsel haz; ya da siyaset söz konusu olduðunda cemaat ve topluluk adlandýrýlamayanlardýr. Nazilerin "Yahudi" adlandýrmasý gibi, sözgelimi "Fransýz" gibi bir kavram ya da adlandýrma da -Fransa'da yaþayan bazý insanlara "yabancý"lýk atfettiði için vs.- her zaman feci bir Kötülük'ün ortaya çýkmasýna neden olur (88-89). Sanýrým bu saptamayý, Boþnak, Kürt, Rus, Ermeni, Türk, Yunan vs.. gibi baþka adlandýrmalar üzerinden düþündüðümüzde, sýrf bu adlandýrmalar yüzünden dünya üzerinde ne kadar çok Kötülük'ün ortaya çýktýðýný ve hâlâ bu tür bir Kötülük'ün her yerde kol gezdiðini görmemek imkânsýz hale geliyor.

     Badiou'nün, Ýyi perspektifinden yola çýkýlarak zuhur ettiðini, yani ancak öncesinde bir Ýyi varsa Kötü'nün varolabileceðini savlayan hakikatler etiðinin tek amacý ise yukarýda tanýmlanmaya çalýþýlan Kötülükleri savmaya çalýþan bitimsiz bir çaba olarak beliriyor. Yani Kötü, insan haklarý etiðinde, ya da etik ideolojide olduðu gibi baþtan verili ve orada, burada, tam karþýmýzda vs. duran ve savaþýlmasý gereken mutlak bir Kötü/Kötülük ya da Ýyi-kötü karþýtlýðý olarak kavranmýyor. Badiou'nün etiði, Ýyi'den yola çýkarak ortaya çýkan Kötü nasýl tekrar Ýyi'ye devþirilir -sonsuz/bitimsiz- çabasý olarak beliriyor. Buradan da anlaþýlacaðý gibi, Badiou'nün etiðinde, ortaya çýkan Kötü tamamen olumsuzlanan, kuramýnýn dýþýnda kalan mutlak bir Kötü deðildir -zira yazara göre, örneðin etik ideoloji tarafýndan Nazizmin siyasi bir düzen olduðunun genelde kategorik olarak inkâr edilmesi gibi, organik kategorileri ve öznel talimatlarý canice olan siyasi düzenlerin mümkün olduðunu tasavvur etmek reddedilirse, siyaset üzerine saðlýklý düþünmek imkânsýzlaþýr (70).

     Kýsacasý Badiou, son tahlilde hakikat sürecinin kesintiye uðrayabileceðini ve bunun da Mutlak(a) bir Kötü, Ýyi'nin düþmaný/karþýtý olarak Kötü tasviri olamayacaðýný, Kötü'nün ancak Ýyi'nin bir türevi olarak ortaya çýktýðýný/ve çýkacaðýný ve bu baðlamda Ýyi olmadan Kötü'nün olamayacaðýný (dolayýsýyla Kötü olmadan da Ýyi'nin olamayacaðýný) kabul eder. Kitapta, kuramýný geliþtirmeye ve bazý yönlerini deðiþtirmeye çalýþtýðýný belirttiði ingilizce basýma önsözünde, öznenin münhasýran olaya sadýk kalan özne olarak tasarlanamayacaðýný; olayýn açtýðý öznel alanda sadece ilerici ve hakikatli/doðru sadakat figürünün deðil, olumsuz olmakla birlikte her yönüyle en az onun kadar bir olayýn yaratýcý gücüne sahip olabilecek baþka figürlerin de -mesela gerici figürün, hatta ölüm güçlerinin bile ya da "karanlýk özne" adýný verdiði figürün- yerlerini aldýðýný kabul etmek zorunda kaldýðýný dile getirmektedir (14). Tam da bu noktada Bataille'ýn üzerinde derin bir kavrayýþ/düþünüþ uzamý gerektiren kontrastlara dayalý bir sözünü hatýrlatmakta fayda var: "Kötülük, Ýyiliðin saçtýðý ýþýk ölçüsünde kavranabilir. Ýyilik ýþýðýnýn kuvveti Kötülüðün gecelerinin ne kadar karanlýk olduðunu göstermeye yetmediðinde, Kötülük bütün çekiciliðini yitirir."*

     Kitabýn ekler bölümünde "Siyaset ve Felsefe: Alain Badiou'yle Söyleþi" (95-137) baþlýðý altýnda, bilimsel çalýþmalarýnýn yanýnda Fransa'daki yasadýþý göçmenlere karþý yürütülen olumsuz politikalara karþý aktif bir oluþumun içinde yer aldýðýný da öðrendiðimiz ve Fransalý (Fransýz deðil!) yazarýn bütün bir düþünsel hayatýnýn izlerinin ve militan kiþiliðinin de içinde okunabildiði, siyasete, felsefeye, kültüre, sanata vs. dair çok yaratýcý, ufuk açýcý ve ilginç görüþleri yer alýyor. Kitabýn ekler bölümünün ikinci kýsmýnda ise, Badiou'nün etik kavrayýþýnýn Lacan, Kant, Levinas, Derrida, Spivak, Irigaray gibi düþünürlerin argümanlarýyla karþýlaþtýrýldýðý ve yeni sorularýn ortaya atýldýðý ve bu bakýmdan okurlarýn hayli yararlý bulabileceði "Ýngilizceye Çevirenin Sonsözü"ne yer veriliyor. Kitabýn "ekler" bölümü çýkarýldýðýnda, Badiou'nün asýl denemesinin risale tadýnda -nitekim yazar önsözünde kitabýn Fransa'da gördüðü ilgi üzerine "kitabým risale olup çýktý" diyor-, hacmi küçük (92 s.) ama etkisi büyük, ya da yazarýn kuramýndan hareket edecek olursak, durum içinde bir boþluk'u adlandýrma çabasý olarak önemli bir misyon yükleniyor.

     Badiou'nün etik çalýþmasý, kanýmca, sadece bu alana ilgi duyanlarýn deðil, ele aldýðý özne, hakikat, olay, varlýk, farklýlýk gibi kavramlar üzerinden yürüttüðü ve kavranmasýnýn hayli güç olduðunu belirtmek durumunda olduðum -nitekim Ýngilizceye çeviren P. Hallward da sonsözünde, diðer eserleri de gözönünde tutulduðunda, Badiou'nün karmaþýk ve sýradýþý bir düþünce tarzý olduðunun altýný çiziyor- yeni kuramsal tartýþmalarla pek çok alandan geniþ bir okur kitlesinin ilgisini hak ediyor. Önümüzdeki süreçte, özellikle mevcut/ya da hâkim etik ideolojiye karþý tezleri, Öteki etiði ile nüfuz ve ayrýþma noktalarý, etiðin nihilist figürüne karþý geliþtirdiði retorikler, etiðin modern ya da postmodern düþün içinden okunmasý* ve Nietzsche, Foucault, Lacan, Deleuze, Derrida, Bauman vb. gibi düþünürlerle daha yoðun karþýlaþtýrmalara yol açmasý bakýmýndan da çok tartýþýlacak ve yanký uyandýracak bu eseri dýþýnda, Türkçeye çevirenin (Tuncay Birkan'ýn) önsözündeki haklý tespitiyle, Badiou'nün baþta Varlýk ve Olay olmak üzere diðer pek çok eserinin de peþpeþe Türkçeye çevrilmesi kaçýnýlmaz gibi görünüyor. Hatta yine ayný önsözde Birkan'ýn Badiou'nün düþüncelerinin otuz kýrk yýldýr Batý düþüncesine ve kültür pratiðine hâkim olan postmodernizmin yerini ironik bir biçimde "post-postmodernizm" gibi yeni bir þeye býrakmaya baþladýðý ve "zamanýn ruhu"nda yavaþ yavaþ yaþanmakta olan bu deðiþim sürecinde daha da önem kazandýðý yolundaki temayülünü göz önüne alýrsak, Türkiyeli okurun henüz yabancý olduðu Alain Badiou adýnýn yakýn gelecekte daha sýklýkla duyulan ve tartýþýlan düþünürler arasýnda olacaðýný da belirtmek gerek.


Dipnotlar
* Türkiye'de özellikle "ölüm" fenomeninin algýlanýþý konusunda önemli tespitler ve açýklamalar sunan bir makale için bkz. N. Gürbilek (2001)"Yabancýnýn Ölümü", Kötü Çocuk Türk içinde, Ýstanbul: Metis.
* Bu konuda bkz. Elif Çýrakman, "Levinas'ta Öteki ve Adalet: Eleþtirel Bir Not", Doðu-Batý, S. 13, Ocak 2000-2001. (s.179-199).
* Erol Göka, "Suskunluðumuzun nedeni ne olabilir?" Radikal Ýki, 30.5.2004. Göka, yazýsýnda Öteki etiðine eleþtiri boyutunu da aþýp, anlamsýz bir öfkeyle neredeyse Ortadoðu'daki savaþýn, iþgal ve zulmün suçlusu olarak -ki tarihte temel bir hata her zaman yapýlýr: Suçluyu bulduk!- Yahudi kavmiyetçiliði yaptýðý gerekçesiyle kendi deyimiyle "Yahudi olan Levinas"ý ve onun suç ortaklarýný, sözgelimi Bauman'ý gösteriyor.
* Georges Bataille (1997). Edebiyat ve Kötülük, Çev. Ayþegül Sönmezay, Ýstanbul: Ayrýntý, s. 109.
* Bu konuda, modern/postmodern düþün içinden bazý düþünürlerin etiðe iliþkin düþüncelerini sentezlemeye çalýþtýðým ve benim için düþünsel anlamda bir hayli yorucu ama öðretici olduðuna inandýðým bir çalýþmama bakýlabilir: Derya Erdem, "Modern Ahlakýn Krizi ve Sonrasý", Kültür ve Ýletiþim , S. 6/2, 2003. (s.91-121).


Bu kitap eleþtirisi ilk kez, kýsaltýlmýþ haliyle Kültür ve Ýletiþim dergisinin 2004 7/2 sayýsýnda yayýmlanmýþtýr.
     




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yazarlar ve yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Matrix ve Felsefe

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Zézé'ye Mektup* [Deneme]


Derya Erdem kimdir?

. . .

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Derya Erdem, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.