Bazen evrende yalnýz olduðumuzu düþünürüm, bazen de olmadýðmýzý. Her iki durumda da bu düþünce beni afallatýr. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Hey gidi eski ramazanlar hey… Ne güzel günlerdi onlar be! Çocukluðumun yarýsý masal, yarýsý gerçek zamanlarýnda ramazanlar þimdikinden daha güzeldi. Çünkü ben çocuktum ve her þeyi oyuna çevirebilme, her þeyi istediðim renklere boyayabilme, gerçekleri süsleyip daha þirin ve sevimli hale getirebilme becerisine sahiptim. Gökyüzü bomboþ olduðunda kuþlar serpiþtirebilir, karanlýk gecelere milyonlarca yýldýz yapýþtýrabilirdim. Elimde deðildi büyüdüm, boyalarým soldu, gece karanlýk, gökyüzü bomboþ kaldý. Hali vakti yerinde olanlar iftar için akþam ezanýný caminin avlusunda bekleyenlere tepsilerle lokma getirirlerdi. Ezen baþlamadan, top patlamadan önce tepsileri getirip þadýrvanýn yanýndaki banklarýn üzerine koyarlardý. Tepsilerde bazen etli ve nohutlu pilav ile zerde ama çoðunlukla zeytin ve lokma olurdu. Büyükler genellikle tepsilerden çocuklarýn nasiplenmesini isterlerdi. Kendilerini çok azýný alýp çocuklarýn sevindirilmesini arzularlardý. Ýnce Mehmet iftar zamaný geldiðinde çarþý ortasýnda çaput ve barutlarla sýkýþtýrýlmýþ dolma tüfeði patlatýrdý. Tüfeðin sesinin ardýndan iki camide birden akþam ezaný okunurdu. Kasabamýz küçük olduðu için tüfeðin sesi bütün kasabadan duyulurdu. Herkes tüfek patladýðýnda, camilerin þerefesindeki ýþýklar yandýðýnda besmele ile oruçlarýný açardý. Bizim için asýl ziyafet o zaman baþlardý. Ýnce Mehmet’in yanýndan ayrýlýp caminin avlusuna dolardýk. Büyükler akþam namazýný kýlmak içi camiye girdiðinde onlardan arta klanlar bize daðýtýlýrdý. Arta kalanlar demek biraz haksýzlýk sayýlýr, neredeyse her þey bize kalýrdý. Ýtiþip kakýþmadan sýramýzý beklerdik. Zaten tepsilerde kalanlarýn çocuklara paylaþtýrýlmasý birkaç dakikada biterdi. Ýnce Mehmet tüfeðini genellikle cami önündeki meydana gelmeden önce doldurmuþ olurdu. Bazen kýrk elli kadar çocuk onun etrafýný çevirip tüfeði patlatmasýný beklerdik. Dolma tüfeðin namlusunu havaya diker, dipçiðini kemerine dayar cami avlusundan gelecek iþareti beklerdi. Tüfeði kendi saatine göre deðil cami avlusundan gelen iþarete göre patlatýrdý. Tüfek patlayýnca önce kara barut dumanlarý havaya yükselir, arkasýndan da gökyüzünden çaput parçalarý yaðmaya baþlardý. Bir akþam Ýnce Mehmet dolma tüfeðin barutunu fazla kaçýrýnca namlu yerinden fýrlayýp kundaðý parçalamýþ, adamcaðýzýn eli yaralanmýþtý. Ýnce Mehmet’i o akþam Ramis’in minibüsüne bindirip Manisa’ya hastaneye götürdüler. Tüfek parçalandýðý için belediye baþkaný ona iftar zamaný patlatmasý için eski usul bir piþtol almýþtý. Kývrýk kabzalý, namlusu incecik nakýþlarla süslü bu eski piþtolu o ramazan bitinceye kadar kullandý. Bu silah ta fazla baruttan parçalanýr, çoluk çocuðu yaralar diye sonraki ramazanda bir daha ortaya çýkarýlmadý. Piþtol yerine ona bir metreye yakýn incecik çýtadan tutma yeri olan, fitili aþaðýya doðru uzayan havai fiþeklerden verildi. Çýtasýndan tutuyor, fitili ateþliyor, fitil bitip fiþek ateþler çýkarmaya baþladýðýnda onu gökyüzüne býrakýyordu. Bütün çocuklar havai fiþeðin roket gibi gökyüzüne yükselip orada patlamasýna hayran kalmýþtýk. Fiþek, ateþler saçarak gökyüzüne yükselip patladýðý için kasabanýn her yerinden duyulduðu gibi ovanýn uzak yerlerinden bile duyuluyordu. Çocuklar havai fiþekle birlikte yeni bir oyun bulmakta da gecikmediler. Düþen havai fiþeðin parçalanmýþ gövdesinden geri kalanlarý kapmak neredeyse mahalleler arasý bir yarýþmaya döndü. Bazen fiþeðin yere düþen kýsmý rüzgârla uzak sokaklara, evlerin bahçelerine düþüyordu. Onu büyük bir dikkatle izleyip mutlaka düþtüðü yerde buluyorduk. Sonra havaya kaldýrýp sallayarak bunu öteki çocuklara göstererek övünürdük. Bayramdan önce kurulan Cuma pazarý çok kalabalýk olurdu. Kasabadaki belli bazý zengin aileler her bayram mutlaka mahalle veya kasabadaki yoksul çocuklara pazardan yeni giysiler ve ayakkabýlar alýr, çocuklar orada giydirip alýnan giysilerin üzerine uyup uymadýðýný kontrol ederlerdi. Bizim sokaðýmýzdaki Veli Aðalarýn böyle bir zekât geleneði vardý. Adlarý ne kadar aða olarak anýlsa da o yaþlý adam çok zengin biri deðildi. Orta halli bir çiftçi olmasýna raðmen her ramazan bayramýnda mahallesinden birkaç yoksul çocuðu sevindirmeyi kendine adet edinmiþti. Kasabanýn çok zenginleri, Manisa bankalarýnda çok parasý olduðu ballandýra ballandýra anlatýlan ailelerin birçoðu zekât iþiyle hiç ilgilenmezdi. Daha çok orta halli insanlar yoksul çocuklarýn sünnet edilmesi ve bayramda giydirilip donatýlmasý iþine soyunurdu. Bayram sabahý erkekler namazdan çýktýktan sonra Ýnce Mehmet son kez ramazan topunu (havai fiþeðini) patlatýr bayramýn resmen baþladýðýný kasabaya duyururdu. Erkekler camiden çýkarken uzun kuyruklar olup bayramlaþýr, çocuklar da evde babalarýnýn gelmesini beklerdi. Kuþluk yemeði yemeden, üstümüzü giymeden evde bayramlaþma baþlamazdý. Sofradan kalkýldýktan sonra büyüklerimizin ellerini öper, kardeþlerimizle bayramlaþýr ve babamýzdan ilk bayram harçlýðýmýzý da koparýrdýk. Þeker bayramý denmesine raðmen biz el öpmeye gittiðimiz evlerden bize þeker deðil para verilmesini beklerdik. Zengin evlerinde çocuklara hem þeker, hem para hem de güzel mendiller verilirdi. Bazen bayramlaþmak için gelenlere para verildiðini duyduðumuz, ama hiç tanýmadýðýmýz ve yakýnlýðýmýz olmayan evlere bile giderdik. Elbette harçlýðý kapýncaya kadar kaldýðýmýz o evlerde, önümüze her çýkan kiþinin elini öper kendimizi dýþarý atardýk. O evlerde elini öptüðümüz her büyük deðil sadece evin erkeði bayram için bozdurduðu beyaz yirmi beþliklerden birini cebinden çýkarýp bize uzatýrdý. Bazen hayallerimiz ve duyumlarýmýz yanlýþ çýkar evden harçlýk yerine sadece bir tane kâðýtlý þekerle uðurlanýrdýk. O zaman yirmi beþ kuruþ alabilmek için yaptýðýmýz bu yüzsüzlükten elbette çok utanýrdýk. Çok para canlýsý olan arkadaþlara “Bu evde her gelene para veriyorlar.”deyip yalan söylerdik. Onlarý kandýrýp hiç gitmediðimiz bir eve gönderir, kapýda bekleyip eli boþ dönenlere gülerek eðlenirdik. Bazýlarý hiç bozuntuya vermez, cebinden bir beyaz yirmi beþlik çýkarýp bize gösteri, “Hakikatten doðruymuþ. Bak da gözün kalsýn. Aha da bu parayý onlar verdi. ” deyip durumu kurtarmaya çalýþýrdý. Birçok bayram anýsýnda anlatýldýðý gibi bizim kasabamýzda salýncaklar ve atlýkarýnca kuran, çocuklara bisiklet kiralayan, ip cambazlý bayram yerleri düzenlenmezdi. Sadece pamuk helva, horoz ve elma þekeri batýcýlarý gelirdi. Bizden yaþça büyük oðlanlar öðlene kadar kapý kapý dolaþýp harçlýk topladýktan sonra trene atlayýp Akhisar’da kurulan bayram yerine giderlerdi. Bayram harçlýklarýmýn bir kýsmýna kýyýp kendime pamuk helva ve mantar tabancasý satýn alýrdým. Akþama kadar birkaç kutu mantar patlatýr, geri kalan paralarýmýn hepsini götürüp anneme verirdim. Bir keresinde bayram harçlýðýmla çarþýdan üç tane makine civcivi aldým. Biri hastalanýp öldü, diðerini kedi kaptý ve birini besleyip büyütmeyi baþardým. Makine civcivleri satmaya götürülmeden önce seçildiði için genelde hepsi horoz çýkar. Benim civciv büyüyünce kýrmýzý boynu ateþ gibi parlayan, uzun telli kuyruk tüyleriyle güzel bir Ýngiliz Horoz’u oldu. Elde beslendiði için köpek gibi peþimde dolanýr, sabahlarý da gür sesiyle bahçeyi çýnlatarak öterdi. Horoz zamanla iyice irileþti, güç yetmez, baþa çýkýlmaz bir hayvan oldu. Kardeþimi evin bahçesinde yalnýz baþýna denk getirince üzerine atlamýþ, kýzcaðýzýn yüzünü, kulaklarýný yýrtýp kanatmýþ. Aðabeyim ve annem ben eve gelmeden karar verip onu kesmiþler. Akþam eve geldim, horozumu aradým. Bulamadým. Annem horozun kesildiðini, çünkü kardeþimi yaraladýðýný dili döndüðünce ve beni incitmeden anlatmaya çalýþtý. Horozun kesildiðini duyunca durur muyum? Feryat, figan bütün mahalleyi ayaða kaldýracak þekilde aðlamaya baþladým. “Bana ne, ben horozumu isterim. Kardeþim bahçeye çýkmasaymýþ, horozdan uzak dursaymýþ.” Horoz, akþam olunca pirinçli kapama olarak sofraya geldi. Ben yeniden aðlamaya baþladým. Horoz herkese zehir zýkkým oldu. Ben, ablam ve kardeþim horozun etine elini bile uzatmadý. Onlarda benimle birlikte aðlamaya baþladý. Hepimiz koro olarak aðlamaya baþlayýnca babam kalkýp tepsiyi aldý, kapýdan çýkýp köþe baþýndaki çöplüðe götürüp döktü. Yýlda ayda bir zar zor et yüzü gören evimizde akþam ve horoz herkese zehir zýkkým oldu. Seyfullah ÇALIÞKAN Ekim 2005
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © seyfullah ÇALIÞKAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |